18 Aralık 2012 Salı

51- Alak Denkleminde Suret'ul Yunus İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.



١- الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
1- Elif,Lam,Ra! Bunlar ayetleridir Kitab-ı Hakim'in.

(Kitab-ı Hakim;her işi hesaplamış,saymış,muhasebe etmiş,kuşatmış ve çözümünü bildirmiş hikmetli kitab.)

٢- أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
2- Oldu mu insanlar için acayib olan; -vahyetmemiz bir adama onlardan şunu- "İnzar et insanları ve büşra eyle o inananları şundan;onlar içindir sıdk-ı kademe Rablerinin indinde?" Dedi ki inkar edenler: "Muhakkak bu elbette sihr-u mubiyn'dir."

(1-Sıdk-ı kademe;gerçek,emin mertebe.2-Sihr-u Mubiyn;apaçık sihir,büyü.)

٣- إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
3- Şüphesiz Rabbiniz Allah ki O;halketti semavatı ve arzı altı günde sonra istiva etti arşa -döndürür emri- yoktur bir şefaatçi sadece izninden sonra.Budur Allah -Rabbiniz- öyleyse kulluk edin O'na.
Artık tezekkür etmez misiniz?

(1-İstiva;yönelmek,kuşatmak.2-Tudebbir;döndürmek,çevirmek.3-Tezekkür;zikredip farkına varmak.)

٤- إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
4- Onadır dönüşü topunuzun -Allah vaadi haktır- Muhakkak Hu;halketmeye başlar sonra iade eder onu;cezalandırsın diye o inanan ve amel-i salih işleyenleri -kıstasla- ve o kimseler ki inkar ettiler;onlar içindir hamimden şarab ve azab-ı elim -inkarları sebebiyle- 

(1-Kıstas;tam ölçü,adalet.2-Hamim;kaynar su.)

٥- هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّهُ ذَلِكَ إِلاَّ بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
5- Hu ki;yaptı şemsi bir ziya ve kameri bir nur ve takdir etti ona menziller;bilesiniz diye senelerin adedini ve hesabını -Ne halkettiyse Allah,bu sadece hak iledir- Tafsil eder ayetleri bilen bir kavim için.

(1-Şems-i ziya;güneş ışığı.2-kamer-i nur;ay aydınlığı.3-Menzil;yörünge.4-Tafsil;ayırmak,açıklamak.)


٦- إِنَّ فِي اخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ
6- Muhakkak ihtilaftadır gece ve gündüz ve ne halkettiyse Allah semavatta ve arzda,nice ayetler vardır takvalanacak bir kavim için.

(İhtilaf;Ayette gece ve gündüz ve Allah'ın gökyüzünde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde ihtilafın olması onların çift çift,ve farklı farklı şekillerde ve hallerde olmasındandır.)


٧- إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ
7- Muhakkak ki o kimseler ümid etmezler -Bize toplanmayı- ve razı oldular dünya hayatına ve tatmin oldular onla.Ve bunlar ki;onlar ayetlerimizden ğafildirler.

(Likai;toplanmak,kavuşmak.)

٨- أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
8- İşte bunların meskenleri nârdır -kazandıkları sebebiyle-

(Nâr;ateş,yanmak.)

٩- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
9- Muhakkak ki o kimseler inanırlar ve amel-i salih işlerler -hidayet eyler onları Rableri,inançlarıyla- Akar altlarından nehirler cennat-i naim'de.

١٠- دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
10- Duaları orada: "Subhansın Sen Allahım!" Ve tahiyyatları orada: "Selam." Ve diğer duaları şudur: "Hamd Allah içindir,Rabb'ül Alemin'dir."

(Tahiyyat;selamlama,tebrik,karşılama.)

١١- وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
11- Velev acele eyleseydi Allah insanlara şerri -onların hayra acele etmelerinden- Elbette kaza eylerdi onlara ecellerini.Ancak nizar eyleriz o ümid etmeyenleri -Bize toplanmayı-, tuğyanlarında körelirler.

(1-Nizar;bulunduğu hal içerisinde bırakmak,uyarmak.2-Tuğyan;küstahlık,tiranlık,zulüm,zorbalık.
3-Amehe;inat,körü körüne bağlanış,isyan.)


١٢- وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
12- Ve ne zaman dokunduğunda insana bir zarar,dua eder Bize -yanından ya da otururken ya da ayaktayken- Ancak ne zaman açtığımızda ondan zararı -Geçer,sanki Bize dua etmemiş gibi,ona dokunan zarardan- İşte böylece ziynetlendi müsriflere yapmış oldukları şeyler.

(Ziynet;süs.Müsrif;aşırıya giden,haddi aşan.)

١٣- وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
13- Ve andolsun helak ettik çağları -sizden önce- ne zaman zulmettiklerinde ve geldi onlara Rasülleri beyyinelerle ve inanmadılar.İşte böyle cezalandırırız kavm-i mücrimleri.

١٤- ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ مِن بَعْدِهِم لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
14- Sonra yaptık sizi halifeler arzda -onlardan sonra- Bakalım diye 
nasıl yapıyorsunuz!


١٥- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
15- Ve ne zaman okunduğunda onlara ayetlerimiz beyyinelerle,dedi ki o Bize toplanmayı ümid etmeyenler: "Getir bize bundan başka bir Kur'an ya da değiştir onu."
De: "Olacak şey değildir Benim için şu;onu değiştirmem -nefsimden ilka ederek- Tabi olmam,SADECE ne vahyolunduysa Bana! Muhakkak Ben,korkarım -Eğer isyan edersem Rabbime- aziym günün azabından.

 (İlka;bırakmak,koymak.Nefsinden ilka etmek;kendinden bir şeyler koymak,katmak.)


١٦- قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
16- De:"Eğer dileseydi Allah okumazdım onu size ve bildirmezdim size onla.Böylece gerçekten kaldım içinizde -ondan önceden- bir ömür.Hala akletmez misiniz?


١٧- فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
17- Artık kimdir daha zalim;Allah'a karşı iftira edenden bir yalanı ya da Ayetlerini yalanlayandan? Muhakkak Hu, iflah etmez mücrimleri.


١٨- وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
18- Ve kulluk ederler Dünundan Allah'ın -Onlara zarar vermeyen ve fayda vermeyen şeylere- ve derler: "Bunlar şefaatçilerimizdir Allah indinde." De:"Haber mi veriyorsunuz Allah'a Alim olmadığı şeyleri semavatta ve olmadığı arzda?" Subhandır Hu ve Ala'dır şirk koştuklarından.


١٩- وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلاَّ أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواْ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
19- Ve değildi insanlar,sadece -ümmet-i vahida- sonra ihtilaf ettiler.Velev olmasaydı bir söz öncesinde Rabbinden;elbette kaza eylerdi aralarında o şeyden,orda ihtilafa düşdüklerini.


 (Ümmet-i Vahida;tek ümmet,topluluk.Sebegat;önceden,öncesinde.)


٢٠- وَيَقُولُونَ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
20- Ve derler:"Olmaz mı inzal edilseydi O'na bir ayet Rabbinden?" Sonra de: "Sadece Allah içindir ğayb,artık bekleyin.Muhakkak Bende sizinle beraber bekleyenlerdenim."


٢١- وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
21- Ve ne zaman tattırdığımızda insanlara bir rahmet;sonradan bir zarar dokundu onlara -ne zaman mekr eylediklerinde ayetlerimize karşı- De:"Allah mekri daha hızlıdır." Muhakkak Rasüllerimiz yazarlar ne mekr eylediyseniz.

(1-Mekr;hile,tuzak,düzen.2-Esrau;seri,çabuk,daha hızlı.)


٢٢- هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتَّى إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُواْ بِهَا جَاءتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ دَعَوُاْ اللّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنِّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
22- Hu ki O;seyrettirir sizi anakarada ve denizde,hatta ne zaman siz gemilerdeyken cereyan eder onları tayyib bir rüzgarla ve ferahladılar onunla.Gelir ona fırtınalı bir rüzgar ve gelir onlara dalgalar her mekandan ve zanneder ki onlar,onlarla ihata edildiklerini.Dua ederler Allah'a,muhlisler olarak O'na dinde: "Gerçekten eğer kurtarırsan bizi bundan,mutlaka şükredenlerden olacağız."

(1-Cereyne;cereyan etmek,akıp gitmek.2-Mevcu;dalga.3-Muhlisen;ihlaslı,gönülden samimice.)


٢٣- فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
23- Sonra ne zaman kurtarınca onları,ardından onlar azgınlık ettiler arzda haktan ğayrı.Ya insanlar! Sadece azgınlığınız nefislerinizedir,met'asıdır dünya hayatının,sonra Bize'dir dönüşünüz.Böylece haber vereceğiz size yapmış olduğunuz şeyleri.


٢٤- إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
24- Sadece dünya hayatı meselesi su gibidir.İnzal ederiz onu semadan,sonra karışır onla arz bitkileri,insanların ve hayvanların yedikleri şeyler.Hatta ne zaman aldığında arz dekorasyonunu ve ziynetini,ve zannetti ki onun ehli şunu;-kaadirdirler ona- Gelir ona emrimiz geceleyin ya da gündüzleyin ve yaparız onu bir hasat,dün olmamış gibi.İşte böyle açıklarız ayetleri tefekkür eden bir kavim için.

(1-Ahteleta;karışmak.)


٢٥- وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
25- Ve Allah çağırır dar-üs selama ve hidayet eyler kimi dilemişse sırat-ı mustakime.

(1-Dar'üs Selam;barış yurdu.2-Sırat-ı Mustakim;dosdoğru yol.)


٢٦- لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
26- Bu kimseler içindir ahsen'ül hüsna ve ziyadesi.Ve yormaz yüzlerini eksiklik ve de zillet.Bunlar ashab-ı cennettir.Onlar orada hâlidiyndir.

(1-Ahsen'ül Hüsna;en güzel olan güzellik.2-Ziyade;daha fazla.3-Yerhegu;yormak,zorlamak.
4-Kateru;cimrilik,eksiklik.5-Halidiyn;ölümsüzlük.)


٢٧- وَالَّذِينَ كَسَبُواْ السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
27- Ve bu kimseler ki;kazandılar seyyiatı -seyyiatın cezası onun mislidir- Ve yorar onları zillet.Yoktur onlar için Allah'tan bir asım.Sanki örtülmüştür yüzleri parçalarıyla gecenin karanlığından.Bunlar ashab-ı nardır.Onlar orada hâlidiyndir.

(1-Asım;koruyucu,savunucu.2-Ugsiyet;örtü,kaplama.3-Kıta'an;parçalar,kesilip bölünmüş.)


٢٨- وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَآؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَآؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ
28- Ve o gün haşrederiz topunu,sonra deriz o şirk koşanlara: "Mekanınıza Siz ve şirk koştuklarınız." Böylece ayırırız aralarını.Ve der ki şirk koştukları: "Siz yalnızca bize kulluk etmiyordunuz."

(Zeyyelna;aralarını ayırmak,açmak.)

٢٩- فَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ
29- "Artık Kafidir Allah,Şehid olarak aramızda ve aranızda,şu ki;biz kulluğunuza gerçekten ğafiller idik."

(EŞ ŞEHİYD... Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.)


٣٠- هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ وَرُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
30- Orada imtihan olacak her nefs -ne yapmışsa selefen- ve döndürülecekler Allah'a,Mevlaları Hakk'tır.Ve dalalete vardı onlardan ne iftira etmişseler.

(1-Selef;ata,büyükler,geçmiş.
EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı! 
Mevla hakkında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/mevla/index.htm )


٣١- قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
31- De: "Kim rızıklandırır sizi semadan ve arzdan?
Ya da Kim Meliktir sem'i ve basara?
Ve Kim ihraç eder hayyı meyyitten ve ihraç eder meyyiti hayydan?
Ve Kim tedbir eder emri?" Sonra diyecekler -Allah- Böylece de: "Takvalanmayacak mısınız?"



(EL MELİK... Mülkü hükmünde olan Esmâ mertebesinde dilediğince şe'n alarak fiiller âlemi sûretlerinde tedbir edendir! "Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'dır... O'na rücu ettirileceksiniz" (36.Yâsiyn: 83). Tek Melik'tir! Ortağı olmaz. Bunun farkındalığını yaşattığının kesin ve mutlak teslimiyet dışında bir hâli olmaz! İtiraz ve isyan hiç kalmaz! "Arşı istiva" diye anlatılan olayda önde gelen özelliktir diğer birkaç özellikle birlikte... "Semâlarda ve arzda her ne varsa; Melik, Kuddûs, Aziyz ve Hakiym olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan) Allâh'ı (işlevleriyle) tespih etmedeler!" (62.Cumu'a: 1).

Emri Tedbir etmek;sorunsuzca işlemesini sağlamak,düzenlemek.)


٣٢- فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
32- İşte budur Allah,Rabbiniz Hakk'tır.Öyleyse ne olabilir hakktan sonra,sadece dalalet? Artık nasıl sarfediyorsunuz!


٣٣- كَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُواْ أَنَّهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
33- Böylece hakikat olmuştur kelimesi Rabbinin;o fasık kimselere şundan ki;onlar inanmazlar.


٣٤- قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ قُلِ اللّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
34- De: "Var mıdır şirk koştuklarınızdan,halketmeyi başlatan sonra onu iade eden kimse?"
De: "Allah başlatır halketmeyi sonra onu iade etmeyi.Öyleyse nasıl çevrilirsiniz?"

(Tu'fekun;gerçekten çevrilmek,hakikakate karşı dönmek.)


٣٥- قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ قُلِ اللّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لاَّ يَهِدِّيَ إِلاَّ أَن يُهْدَى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
35- De: "Var mıdır şirk koştuklarınızdan hidayet eyleyen kimse hakka?"
De: "Allah hidayet eyler hakka.Öyleyse kimdir hidayet eden hakka -tabi olunmayı hak eden- ya da kimdir kendini hidayet edemeyen sadece hidayet olunan?Artık ne oluyor size,nasıl hüküm veriyorsunuz?


٣٦- وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلاَّ ظَنًّا إَنَّ الظَّنَّ لاَ يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلَيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
36- Ve tabi olmadı onların ekseriyeti sadece zanna.Şüphesiz zan ganimet vermez haktan bir şey.Muhakkak Allah,Alim'dir yaptıkları şeylere.

(Yuğni;fayda,kazanç,ğani,ganimet.)

٣٧- وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
37- Ve değildir bu Kur'an iftira edilen Allah dünundan ve lakin tasdik eder o elleri arasındakini ve tafsil eder kitabı. -Yoktur şüphe onda- Rabb'ül Alemiynden'dir.

(1-Yefteru;iftira etmek,uydurmak.2-Tasdik;onaylamak.3-Tafsil;ayrıntılı olarak açıklamak.)


٣٨- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
38- Ya da diyorlar mı: "İftiradır o." De: "Artık getirin bir süre misli gibi ve çağırın kimi yapabilirseniz
-Allah dünundan- Eğer siz sadıksanız."


٣٩- بَلْ كَذَّبُواْ بِمَا لَمْ يُحِيطُواْ بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
39- Hayır! Tekzib ettiler,ilmini ihata edemedikleri şeyi ve onlara gelmiş değildi te'vili.İşte böylece tekzib etti onlardan önceki kimseler.Artık bak nasıl oldu akıbeti zalimlerin!

(Te'vil,tefsir,yorum,işin hikmeti.)

٤٠- وَمِنهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لاَّ يُؤْمِنُ بِهِ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ
40- Ve onlardan kim inanırsa ona,ve onlardan kim inanmazsa ona.Ve Rabbin Alim'dir müfsidlere.

(Ayetteki müfsid;Kur'an'a aklı yetmeyip inkar eden ve hikmetinden habersiz yüz çeviren kimselerdir.)

٤١- وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
41- Ve eğer tekzib ederseler Seni,sonra de: "Benim içindir amelim ve sizin içindir ameliniz.Siz berisiniz amel eylediğimden ve Ben beriyim amel eylediğinizden."

(Beri;masum;suçsuz,uzak.)

٤٢- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يَعْقِلُونَ
42- Ve onlardan dinleyen kimseler vardır Seni.Artık Sen duyurabilir misin sağırlara velev ki onlar akl etmiyorsalar?


٤٣- وَمِنهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يُبْصِرُونَ
43- Ve onlardan bakan kimseler vardır Sana.Artık Sen hidayet edebilir misin körlere velev ki onlar görmüş olmuyorsalar?


٤٤- إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
44- Muhakkak Allah zulmetmez insanlara bir şey,ve lakin insanlar nefslerine zulmederler.


٤٥- وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
45- Ve o gün haşredecek onları -sanki kalmadılar sadece gündüzden bir saat,tanıyacaklar aralarında- Gerçekten hüsrandadır o tekzib edenler -Allah'a toplanmayı-,ve mühtedi olmadılar.

(Mühtedi;hidayete eren,doğru yolu bulan.)


٤٦- وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ
46- Ve ama göstersek Sana bazılarını -onlara vaad ettiklerimizin- ya da vefat ettirsek Seni.Artık Bizedir dönüşleri,sonra Allah,Şehid'dir yaptıkları şeylere.

(EŞ ŞEHİYD... Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.)

٤٧- وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
47- Ve her ümmet için bir Rasül vardır.Sonra ne zaman geldiğinde onlara Rasülleri,karar verilir aralarında kıstasla ve onlara zulmedilmez.

٤٨- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
48- Ve derler: "Ne zamandır bu vaad,eğer siz sadıksanız?"

٤٩- قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
49- De: "Malik değilim bir zarara ve de yarara,sadece -Ne dilerse Allah- Her ümmet için bir ecel vardır.Ne zaman geldiğinde onlara ecelleri,artık tehir edilmezler bir saat ve öne alınmazlar."

(1-Tehir;ertelemek,sonraya bırakılmak.2-Yakdimu;takdim,ilerlemek,önden sunmak.)

٥٠- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
50- De: "Görüyor musunuz,eğer gelse size azabı geceleyin ya da gündüzleyin,nedir acelesi ondan mücrimlerin?"

٥١- أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُم بِهِ آلآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
51- Sonra mı vuku bulduğunda inanacaksınız ona? Şimdi mi? Ve gerçekten siz ona acele ediyordunuz.


٥٢- ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
52- Sonra denilecek zulmedenlere: "Tadın azabı ebeden.Cezalandırılıyor musunuz,sadece kazanmış olduklarınızdan!"

٥٣- وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا أَنتُمْ بِمُعْجِزِينَ
53- Ve haber isteyecekler Senden: "Hak mıdır o?" De:"Evet ve Rabbimden ki şüphesiz o gerçekten haktır.Ve siz ondan kaçamazsınız."

(İy ve Rabbi;Evet Rabbim hakkı için ya da Evet Rabbim tarafındandır,gibi manalar verilmektedir.)

٥٤- وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الأَرْضِ لاَفْتَدَتْ بِهِ وَأَسَرُّواْ النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
54- Velev ki zulmeden her nefs için ne varsa arzda,gerçekten fidye olarak verirdi onu.Ve sır eylediler nedameti ne zaman gördüklerinde azabı.Ve karar verildi aralarında kıstasla.Ve onlara zulmedilmez.

(1-Fidye;kurtarmak,kurtulmak için feda edilen paha.2-Eserru;saklamak,gizlemek.
3-Nedamet;üzgünlük,esef,pişmanlık.)

٥٥- أَلا إِنَّ لِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَلاَ إِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
55- Değil midir muhakkak Allah için ne varsa semavatta ve arzda? Değil midir muhakkak Allah'ın vaadi hak olan? Ve lakin onların ekseriyeti bilmezler.

٥٦- هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
56- Hu,hayy eyler ve memat eyler ve O'na rücu edeceksiniz.

٥٧- يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
57- Ya İnsanlar;gerçekten gelmiştir size vaaz Rabbinizden ve şifa sudurlarda olana ve hüda ve rahmet inananlara.

٥٨- قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُواْ هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
58- De: "Allah'ın fazlıyla ve rahmetiyle,ancak böyle halde ferahlansınlar.O daha hayırlıdır topladıkları şeylerden."

٥٩- قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلاَلاً قُلْ آللّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُونَ
59- De: "Gördünüz mü,ne inzal eyledi Allah size rızkından? Sonra yaptınız ondan haram ve helal." 
De: "Allah izin verdi size ya da Allah'a iftira ediyorsunuz!"

٦٠- وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ
60- Ve nedir zannı o -Allah'a yalan iftira edenlerin- kıyamet günü? Muhakkak Allah elbette fazl sahibidir insanlara,ve lakin onların ekseriyeti şükretmezler.


٦١- وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
61- Ve siz olmayasınız bir şe'nde ve okumuş olmayasınız o Kur'andan ve yapmış olmayasanız amelden ki -sadece Biz size şahidiz- ne zaman taşdığınızda onda.Ve kaybolmaz Rabbinden bir miskal zerreden arzda ve de semada.Ve olmasın bundan asgari ve de ekberi ki; -sadece Kitab-ı Mubiyn'de- dir.

(1-Şe'n;hal,durum.2-Tufidune;taşamak,sel olmak,bir halde coşup dalmak.
3-Yağzub;uzaklaşmak,kaybolmak,gizli kalmak.4-Miskal;4,5 gram değerinde bir ağırlık ölçü birimi.
5-Zerre;atom,çekirdek.6-Asgari;en az,en düşük,en küçük.7-Ekber;en çok,en yüksek,en büyük.
8-Kitab-ı Mubin,apaçık kitab.)


٦٢- أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
62- Değil midir? Muhakkak -Allah evliyası- ki; korku yoktur onlara ve onlar mahzun olmazlar.

(Evliya;veliler,dostlar,koruyucular,ebeveyn.)


٦٣- الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
63- Ki onlar inanmışlar ve takvalı olmuşlardır.


٦٤- لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
64- Onlaradır büşra dünya hayatında ve ahirette. -Değişmez Allah'ın sözü- İşte budur,o fevz'ül aziym.

(1-Büşra;müjde.2-Fevz'ül Aziym;büyük galibiyet,kazanç.)

٦٥- وَلاَ يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
65- Ve mahzun olmayasın,sözlerinden.Muhakkak izzet Allah'ındır cemian.Hu,Semi'dir,Alim'dir.

(İzzet;görkem,şan,şeref. 
ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!
EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٦٦- أَلا إِنَّ لِلّهِ مَن فِي السَّمَاوَات وَمَن فِي الأَرْضِ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ شُرَكَاء إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
66- Değil midir muhakkak Allah'ın,kimse semavatta ve kimse arzda? Ve tabi olmaz onlar ki,dua ederler Allah Dünundan şeriklere.Tabi olmazlar,sadece zanna ve de onlar sadece saçmalarlar.

(Yahrusune;boş konuşmak,söylenmek,boşboğazlık,saçmalamak.)

٦٧- هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُواْ فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
67- Hu ki O; yaptı size geceyi teskin olasınız diye onda ve gündüzü görünür.Muhakkak bunda elbette ayetler vardır duyan bir kavim için.


٦٨- قَالُواْ اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ إِنْ عِندَكُم مِّن سُلْطَانٍ بِهَذَا أَتقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
68- Dediler: "Allah edindi bir veled." Subhandır Hu! Hu Ğaniyy'dir.O'nundur ne varsa semavatta ve ne varsa arzda.Yoktur indinizde hiç bir sultan,buna ait.Diyor musunuz Allah'a bilmediğiniz şeyi?

(1-Veled;oğul.2-İttihaz;edinmek,almak,çekmek.
3-Subhan hakkında;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/subhan/index.htm 
4-EL ĞANİYY... Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; "Ekberiyeti" dolayısıyla! Esmâ'sıyla sayısız sınırsız zengin olan!
5-Sultan;yetki,otorite,güç.)

٦٩- قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ
69- De: "Muhakkak o,Allah'a yalan iftira edenler iflah olmazlar."

٧٠- مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
70- Met'a vardır dünyada,sonra Bize'dir dönüşleri,sonra tattıracağız onlara azab-ı şedidi -inkar etmiş oldukları sebebiyle-

(Met'a;geçim,faydalanma,eşyalanma.)

٧١- وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ
71- Ve oku onlara haberini Nuh'un.Ne zaman dediğinde kavmine: "Ya kavmim,eğer olmuşsa kebir,size makamım ve zikredişim Allah ayetlerini,artık Allah'a tevekkül ettim.Böylece icma edin emrinizi ve şürekanızı,sonra olmasın emriniz üzerinize bir ğam,sonra kaza eyleyin bana ve beklemeyin."

(1-Makami;mesken,ikamet,aranızda kalışım.2-Tevekkül;güven.3-İcma;toplanıp karar almak.
4-Ğam;keder,hüzün,tasa.5-Tunzirun;intizar,gözetleyerek beklemek,bakmak.)



٧٢- فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
72- Sonra eğer dönerseniz,artık istemedim sizden bir ecir.Yoktur ecrim,sadece Allah üzerinedir.Ve emrolundum Ben,teslimlerden olmakla.


٧٣- فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلاَئِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ
73- Sonra tekzib ettiler O'nu ve O'nunla beraber kimseleri gemide ve yaptık onları halifeler,ve boğduk o,ayetlerimizi tekzib edenleri.Artık bak nasıl oldu akıbeti uyarılanların.

(Halife;mirasçı,varis,imar eden.)

٧٤- ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِ رُسُلاً إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَآؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ بِمَا كَذَّبُواْ بِهِ مِن قَبْلُ كَذَلِكَ نَطْبَعُ عَلَى قُلوبِ الْمُعْتَدِينَ
74- Sonra gönderdik O'ndan sonra Rasüller,onların kavimlerine.Böylece geldiler onlara beyyinelerle ancak olmadılar inananlar -onu tekzib etmeleri sebebiyle- önceden.İşte böyle damgalarız kalblerini saldırganların.

(1-Tabea;damgalamak,baskı,yazdırmak.2-Muğtedin;saldırgan.)


٧٥- ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَى وَهَارُونَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
75- Sonra gönderdik onlardan sonra Musa ve Harun'u -Firavun'a ve şeflerine- ayetlerimizle.Ancak istikbarlandılar ve oldular kavm-i mücrimiyn.


٧٦- فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ
76- Artık ne zaman geldiğinde onlara hakk -İndimizden- Dediler: "Muhakkak bu gerçekten sihr-u mubiyn'dir."


٧٧- قَالَ مُوسَى أَتقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءكُمْ أَسِحْرٌ هَذَا وَلاَ يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
77- Dedi ki Musa: "Diyor musunuz hakk için,ne zaman geldiğinde size? Bu bir sihir midir? Ve iflah olmaz sihirbazlar.


٧٨- قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاء فِي الأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ
78- Dediler: "Bize mi geldiniz,çekmek için bizi -babalarımızı onda bulduğumuz şeyden- ve ikiniz için olsun kibriya arzda? Ve biz ikinize inanmayacağız."

(1-Telfite;çekmek.2-Kibriya;gurur,onur,büyüklük,kibir.)

٧٩- وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
79- Ve dedi ki Firavun: "Getirin bana hepsini sihirbaz alimlerin."


٨٠- فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُواْ مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
80- Böylece ne zaman geldiğinde sihirbazlar,dedi ki onlara Musa: "Atın ne atacaksanız siz."


٨١- فَلَمَّا أَلْقَواْ قَالَ مُوسَى مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللّهَ لاَ يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ
81- Sonra ne zaman attıklarında,dedi ki Musa: "Ne getirdiyseniz o sihirdir.Muhakkak Allah batıl edecektir onu." Muhakkak Allah ıslah etmez amelini müfsidlerin.

٨٢- وَيُحِقُّ اللّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
82- Ve hakikat edecek Allah hakkı -kelimeleriyle- velev kerih olsa da mücrimler.

(Kerih;hoşnut olunmayan durum.)

٨٣- فَمَا آمَنَ لِمُوسَى إِلاَّ ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَى خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ
83- Artık inanmadı Musa'ya,sadece zürriyeti kavminden,korktukları için Firavun'dan ve şeflerinden
 -onlara işkence etmelerinden- Ve muhakkak Firavun,gerçekten ululandı arzda ve muhakkak o,gerçekten müsriflerdendi.

٨٤- وَقَالَ مُوسَى يَا قَوْمِ إِن كُنتُمْ آمَنتُم بِاللّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّسْلِمِينَ
84- Ve dedi ki Musa: "Ya kavmim,eğer inanmış olursanız Allah'a -artık O'na tevekkül edin- 
eğer teslim olanlarsanız."

٨٥- فَقَالُواْ عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
85- Sonra dediler: "Allah'a tevekkül ettik.Rabbimiz yapma bizi bir fitne kavm-i zalimiyn için."

٨٦- وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
86- "Ve kurtar bizi Rahmetinle,kavm-i kafiriyn'den."


٨٧- وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَن تَبَوَّءَا لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُواْ بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
87- Ve vahyettik Musa'ya ve kardeşine şunu; "Yerleştirin kavimleriniz için Mısır'a evler ve yapın evlerinizi kıble ve ikame edin salatı.Ve büşra ver inananlara."

 (1-Tebevvea;tabi olmak,uygulamak,yerleşmek için ev yapmak.2-Kıble;hedef.)


٨٨- وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلأهُ زِينَةً وَأَمْوَالاً فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّواْ عَن سَبِيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُواْ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ
88- Ve dedi ki Musa: "Rabbimiz,muhakkak Sen,verdin Firavun ve şeflerine ziynet ve para dünya hayatında.Rabbimiz,onlar dalalet eylesinler diye sebilinden.Rabbimiz,yok et paralarını ve şiddetlendir kalblerini.Artık inanmazlar,hatta görünceye kadar azab-ı elimi."


(1-Ziynet;süs,görkem,etkileyici nitelikte dekorasyon.2-Emval,para,mal.)


٨٩- قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلاَ تَتَّبِعَآنِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ
89- Dedi: "Gerçekten icabet olundu ikinizin duasına,böylece istikametli olun ve tabi olmayın sebiline o bilmeyenlerin."


٩٠- وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
90- Ve geçirdik İsrailoğullarını denizde,tabi oldu onlara Firavun ve ordusu -zulümle ve düşmanlıkla- hatta ne zaman yakaladığında onu boğulma,dedi: "İnandım şuna ki; -O,yoktur ilah sadece O- O'na inanan İsrailoğulları ve ben,teslimlerdenim."

(Cavez;geçirmek,karşıya geçirmek.)


٩١- آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
91- "Şimdi!Ve gerçekten asi olmuştun önce ve sen müfsidlerdendin."

٩٢- فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ
92- "Artık bugün kurtaracağız seni bedeninle -olasın diye arkandakiler için ayet- ve muhakkak insanlardan çoğu ayetlerimize gerçekten ğafildir."

٩٣- وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُواْ حَتَّى جَاءهُمُ الْعِلْمُ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
93- Ve andolsun yerleştirdik İsrailoğullarını bir yerleşkeye sıdkan ve rızıklandırdık onları tayyibattan,artık ihtilaf etmediler hatta onlara gelinceye kadar ilim.Muhakkak Rabbin kaza edecek aralarında kıyamet günü,neyden onda ihtilafa düştüklerini.

(Sıdkan;emince,güvenlice.)

٩٤- فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَؤُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ لَقَدْ جَاءكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
94- Sonra eğer olursan şekkte -sana inzal ettiğimiz şeyden- artık sor o kitabı okuyanlara,senden önce.Andolsun geldi sana hakk,Rabbinden.Öyleyse olma şüphecilerden.

(Şekk;şüphe,kuşku.Mümterin;şüpheci,kuşkucu.)

٩٥- وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِ اللّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ
95- Ve olma o,Allah ayetlerini tekzib edenlerden,sonra olursun hüsran bulanlardan.

٩٦- إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ
96- Muhakkak onlar ki,hak oldu onlara -Rabbinin sözü- inanmazlar.



٩٧- وَلَوْ جَاءتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ
97- Velev gelsin onlara ayetlerin hepsi,hatta görünceye kadar azab-ı elimi!


٩٨- فَلَوْلاَ كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلاَّ قَوْمَ يُونُسَ لَمَّآ آمَنُواْ كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الخِزْيِ فِي الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
98- Sonra olmaz mıydı bir karye inanan -artık yarar sağlardı ona inancı- sadece kavm-i Yunus! Ne zaman inandıklarında açtık onlardan azab-ı hizyi dünya hayatında ve met'alandırdık onları bir zamana kadar.

(Azab-ı Hizyi;utanç verisi işkence,yazık edici,ayıplayıcı azab.)

٩٩- وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ
99- Velev dileseydi Rabbin elbette inanırdı kimse arzda -onların hepsi cemian- Artık sen mi ikrah edeceksin insanları hatta onlar oluncaya kadar inananlar?

(Kerih,ikrah;nefret,hoşlanmamak,mecbur kılarak yaptırmak.)


١٠٠- وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
100- Ve olmaz bir nefs için inanmak -sadece Allah'ın izniyle- 
Ve yapar pislik o;- akıl etmeyenlere-

(Recese;rics,pislik,kir.)


١٠١- قُلِ انظُرُواْ مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ
101- De: "Bak,nedir semavatta ve arzda? Ve ganimet vermez ayetler ve uyarılar -inanmayan kavme-"


١٠٢- فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلاَّ مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِهِمْ قُلْ فَانتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
102- Sonra bekliyorlar mı sadece -misli günlerini- o;onlardan önce yoksun bırakılmışların?
De: "Artık bekleyin,muhakkak bende,sizinle beraber bekleyenlerdenim."


١٠٣- ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُواْ كَذَلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ
103- Sonra kurtaracağız Rasüllerimizi ve o inananları.Böylece haktır -Üzerimize- kurtarmamız,inananları.


١٠٤- قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلاَ أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِنْ أَعْبُدُ اللّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
104- De: "Ya insanlar, -eğer olursanız şekkte dinimden- artık kulluk etmem o kulluk ettiklerinize
-Allah dünundan- ve lakin kulluk ederim Allah'a ki O;vefat ettirir sizi.Ve emrolundum ben inananlardan olmakla."


١٠٥- وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
105- Ve şu: "Kaim eyle vechini dine hanifen ve olma müşriklerden."

(1-Kaim,ekıym,istikamet,mustakim,ikame.2-Vech;yüz,yönelim.3-Din;borçlanma,borçluluk.
4-Hanif;dimdik,dosdoğru.
5-Müşrik,paganlar,idolcüler,politezim,çoktanrıcılık,kafir,putperestler,Allah'ın yarattığına kulluk edenler vd.)


١٠٦- وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ
106- Ve dua yapma Allah dünundan -sana fayda vermeyen ve sana zarar vermeyen şeylere- Sonra eğer yaparsan;artık muhakkak sen,o zaman olursun zalimlerden.


١٠٧- وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
107- Ve eğer dokunursa sana Allah -zararla- artık yoktur onu açacak,sadece Hu! Ve eğer isterse sana bir hayr,artık yoktur döndürecek Fazlını.İsabet ettirir onu -kimi dilerse kullarından- 
ve Hu;Ğafur'dur,Rahiym'dir.

(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!

ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


١٠٨- قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
108- De: "Ya İnsanlar,gerçekten gelmiştir size hakk,Rabbinizden.Artık kim hidayete ererse,sonra sadece hidayete erer nefsi için ve kim dalalete düşerse,sonra sadece dalalete düşer aleyhine.Ve ben değilim üzerinize bir vekil."


١٠٩- وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىَ يَحْكُمَ اللّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
109- Ve tabi ol ne vahyolunmuşsa sana ve sabret,hatta hükmedinceye kadar Allah.ve Hu,Hayr'ul Hakimiyn'dir.


(EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

Hayr'ul Hakiym;en hayırlı hakim,en iyi,muhteşem hüküm verici.)








30 Kasım 2012 Cuma

50- Alak Denkleminde Suret'ul İsra İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.


١- سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
1- Subhan'dır ki O;isra etti kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan,Mescid-i Aksa'ya; -mübarek eyledik çevresini,nur olsun ona ayetlerimizden diye.- Muhakkak Hu;Huv Es Semi'ul Basıyr'dir.


(1-İsra;geceleyin gizlice yürüyüş yapmak,tayy-i mekan etmek,tutmak,almak.

2-SUBHAN ALLAH


Varlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan...


Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan

Yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olan…

Esmâ'yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanların; El Esmâ ve El Hüsnâ'nın ne olduğunu fark edemeyenlerin ve "Ekberiyet"iyle Allah'ı bilmeyenlerin vasıflamalarından münezzeh olan…


“Ekber” olan (Tüm seyir ve dillendirilenlerin yalnızca "nokta"mızla ilgili olduğu; Allah’ın yalnızca “Ekber” olduğu gerçeği)

Her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan…

Semâlar ve arzda ne varsa hepsi de Kendisine ait olan ve her şeyin (kanitun) hükmünü yerine getirici olduğu “O”! 

3- Nur;göstermek,aydınlatmak. 
4- ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen! 
5- EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.
6- Mescid-i Haram hakkında bakınız;http://tr.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Haram
7- Mescid-i Aksa hakkında bakınız;http://tr.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Aksa )


٢- وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلاَّ تَتَّخِذُواْ مِن دُونِي وَكِيلاً
2- Ve verdik Musa'ya Kitabı ve yaptık onu bir hidayet İsrailoğullarına; -İttihaz edinmeyin Dünumda bir vekil diye-


٣- ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
3- Nuh'la beraber taşıdığımız kimselerin zürriyeti! Muhakkak o,şükreden bir kul idi.


٤- وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا
4- Ve kaza eyledik İsrailoğullarına Kitabta; -Mutlaka fesad çıkaracaksınız arzda iki kez ve mutlaka alenen büyük ululanacaksınız-

(Teğlunne;bir şeyi alenen yapmak,ilanen yapmak.)

٥- فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَّفْعُولاً
5- Sonra ne zaman geldiğinde vaadin ikisinden biri,gönderdik size,Bizim kullardan -şiddetli kuvvet sahiblerini- Böylece kolaçan ettiler diyarların arasını.Ve vaad yapılmış oldu.

(1- Ul'il Be'si Şedid;Şiddetli kuvvet sahibleri.2-Casu;cevse,kol açan etmek,fırsat kollamak.3-Hilal-i Diyar;yurtların içi,evlerin arası.)


٦- ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا
6- Sonra döndürdük sizi tekrar onlara ve imdad eyledik size mal ve oğullarla ve yaptık sizi daha çok neferler.


٧- إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا
7- Eğer ahsen olursanız,ahsen olursunuz nefsiniz için,ve eğer kötü olursanız o da onun içindir.Sonra ne zaman geldiğinde vaadin öbürü; -Kötü olsun diye yüzleriniz ve giresiniz diye mescide ilk kez girdiğiniz gibi ve imha etsin diye ululandıkları şeyleri,imha ederek-


٨- عَسَى رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا
8- Belki Rabbiniz rahmet eder size ve eğer dönerseniz,döneriz.Ve yaptık cehennemi inançsızlar için kuşatıcı.

(1-Hasira;hasara,muhasara,kuşatıcı,üzerinde oturulan,yatılan hasır.2-Adev;dönmek.)


٩- إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
9- Muhakkak bu Kur'an hidayet eder o dosdoğru olana ve büşra eder inananlara ki,amel ederler salihatı.Onlar içindir ecr-i kebiyr.

(1-Ekvam;kavi,dosdoğru,sapsağlam.2-Büşra,müjde.3-Ecr-i Kebir;büyük mükafat.)


١٠- وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
10- Ve muhakkak onlar ki inanmazlar ahirete, -Biz hazırladık onlar için azab-ı elimi-


١١- وَيَدْعُ الإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنسَانُ عَجُولاً
11- Ve dua eder insan şerre,-duasında- hayırla.Ve insan oldu aceleci.


١٢- وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً
12- Ve yaptık geceyi ve gündüzü iki ayet.Sonra sildik gece ayetini ve yaptık gündüz ayetini görünür
 -isteyesiniz diye bir fazl Rabbinizden ve bilesiniz diye adedini senelerin ve hesabını- Ve her şeyini açıkladık tafsilatlıca.


١٣- وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا
13- Ve her insan; -luzümlu eyledik ona kuşunu,boynunda- Ve çıkarırız ona kitabı,ilka eder ona neşredileni.


١٤- اقْرَأْ كَتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا
14- "OKU kitabını! Kafidir nefsine bugün,sana hesaplayıcı olarak."


١٥- مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً
15- Kim hidayete ererse sonra sadece hidayete erer nefsi için ve kim dalalete ererse sonra sadece dalalete erer aleyhine -ve yüklenmez bir yükümlü öbürünün yükünü- ve değiliz Biz azab edenler,hatta göndeririz Rasül.


١٦- وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُواْ فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا
16- Ve ne zaman irade ettiğimizde helak etmeyi bir karyeyi,emrettik mutrafilerine.Sonra fısk çıkardılar orada,böylece hak oldu onlara söz.Artık dumura uğrattık onu,dumur ederek.


(1-Karye;köy,kasaba,belde,şehir,ülke,medeniyet ve sair.2-Mutraf;Lüks yaşayan Zenginler,İş Adamları,Elit Tabaka ve sair.3-Fısk;azmak,bozmak,fesat.)



١٧- وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِن بَعْدِ نُوحٍ وَكَفَى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًَا بَصِيرًا
17- Ve nice helak ettik kuşaklardan -Nuh'tan sonra- Ve kafidir Rabbin,kullarının günahlarına.Habiyr'dir,Basiyr'dir.

(EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!
EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.)



١٨- مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُومًا مَّدْحُورًا
18- Kim istediyse aceleyi,acele ettik onun için orada ne dilediysek -istediğimiz kimse için- Sonra yaptık ona cehennemi,yaslanır ona zemmedilmiş,reddedilmiş olarak.

(1- Mezmum;zemmedilen,azarlanan.2-Medhur;reddedilmiş.)


١٩- وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا
19- Ve kim istediyse ahireti ve gayret ettiyse onun için; -onun gayreti ve o inanan-
İşte bunların gayretleri şükre değer olmuştur.


٢٠- كُلاًّ نُّمِدُّ هَؤُلاء وَهَؤُلاء مِنْ عَطَاء رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاء رَبِّكَ مَحْظُورًا
20- Hepsini nimetlendirdik bunların ve bunlar verdiklerindendir Rabbinin.Ve değildir Rabbinin verişi mahzurlu.

(Mahzur;yasak,kısıt.)


٢١- انظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَلَلآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلاً
21- Bak nasıl tercih eyledik onların bazısını bazısına ve elbette ahiretin derecesi ekberdir ve tercihi de ekberdir.

(Faddalna;Tafdila;tercih etmek,favori kılmak.)


٢٢- لاَّ تَجْعَل مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَّخْذُولاً
22- Yapma Allah'la beraber başka bir ilah! Sonra felç olursun zemmedilmiş,terkedilmiş olarak.

(1-Tak'ude;gevşekce oturarak kalan,felç,inme.2-Mezmum;azarlanmış,kınanmış.3-Mahzula;terkedilmiş.)


٢٣- وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
23- Ve kaza eyledi Rabbin şunu; -Kul olmamanızı ancak SADECE ONA, ve ebeveyne ihsankar olmanızı ya da;ulaşırlarsa indinizde yaşlılığa -onların biri ya da onların ikisi- sonra demeyin onlara ÜF ve
kaba davranmayın onlara ve deyin onlara sözü kerimen-


٢٤- وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
24- Ve düşür onlara kanatı zelilen -rahmetten- ve de:
"Rabbim rahmet et ikisine,ikisinin beni yetiştirdiği gibi küçükken."

(1-Zelilen;o kadar merhametli ol ki rahmet boyutunda sevgi dolu zelillik haliyle onlara yaklaş.
2-Rabbeyani;Rablik etmek,yetiştirmek,büyütmek.)


٢٥- رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ إِن تَكُونُواْ صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلأَوَّابِينَ غَفُورًا
25- Rabbiniz Alimdir,-ne varsa nefslerinizde- Eğer olursanız salihler,artık muhakkak Hu olur evvab olanlar için Ğafur.

( 1- Evvab;tövbekar olan.2- ( EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen! )


٢٦- وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا
26- Ve ver,kurb sahiblerine hakkını ve miskinlere ve yol oğluna ve saçma,saçarak.

(1-Kurb;yakın olan.2-Miskin,zavallı,yoksul.3-İbn-i Sebil;yol oğlu,yolcu kişi.4-Tubezzir,tebzir;saçmak,ekmek.)


٢٧- إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
27- Muhakkak saçanlar,şeytanların kardeşleri olmuşlardır ve şeytan olmuştur Rabbi için,nankör.


٢٨- وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاء رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلاً مَّيْسُورًا
28- Ve eğer yüz çevirirsen onlardan,iste rahmet Rabbinden -onu bekleyerek- sonra de onlara sözü nazik.

(1-Tercü,ummak,beklemek,ümit etmek.2-Meysuren;nazikçe,yumuşakça.)

٢٩- وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا
29- Ve yapma elini bağlanmış olarak boynuna ve uzatma onu,hepten uzatarak.
Sonra felç olursun -suçlanmış,pişman olarak-

(1-Mağluleten;bağlanmış.2-Tebsut,basti;uzatmak.3-Melumen;suçlanmış.4-Mahsuren;pişmanlık,ıstırab duyan.)


٣٠- إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا
30- Muhakkak Rabbin uzatır rızkı,dilediği kimse için ve takdir eder.Muhakkak Hu,kullarına Habiyr,Basiyr olandır.


(EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!
EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.)


٣١- وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا
31- Ve öldürmeyin evladlarınızı yoksulluk korkusuyla.Biz rızıklandırırız onları ve sadece sizi.Muhakkak onların öldürülmesi büyük bir hatadır.

(1-İmlak;yoksulluk.2-İyya;sadece,yalnız.3-Hıt'en Kebiyr;büyük hata,suç.)


٣٢- وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً
32- Ve yaklaşmayın zinaya.Gerçekten o,fahişelik ve kötü bir yoldur.

(zina;evlilik dışı ilişki.)

٣٣- وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا
33- Ve öldürmeyin bir nefsi ki onu haram eyledi Allah -sadece hak ile- Ve kim öldürülürse mazlumen;böylece gerçekten yaptık velisi için bir sultan.Artık israf etmesin öldürmede.Muhakkak o,yardım olunmuştur.


٣٤- وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً
34- Ve yaklaşmayın yetim malına -sadece ona ahsen olarak- hatta ulaşıncaya kadar şiddetine ve ifa edin ahdi.Muhakkak ahd mesul yapar.


(1-Yetim;babası ölmüş çocuk.2-Ahd;söz.3-Yebluğa Eşudde;olgunluk çağına ulaşmış.4-Evfu Ahdi;sözü yerine getirmek.5-Mes'ul;sorumlu.)


٣٥- وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
35- Ve ifa edin ölçüyü ne zaman ölçtüğünüzde ve tartın kıstas ile mustakiym olarak.İşte bu hayırlı ve ahsen te'vildir.

(1-Keyle-kiltum;ölçü,terazi,çift şey,duble.2-Zinu;tartmak,ağırlık.3-Kıstas;balans ayarı,adalet,ideal hiza.4-Mustakıym;dosdoğru.5-Tev'il,yorum,sonuç,işin aslına ulaşma.)


٣٦- وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً
36- Ve durma! Senin onda bir ilmin olmayan şeyde.Muhakkak -semi,basar,fuad- bunların hepsi ondan mesuldürler.

(1-Semi;algılama,duyuş.2-Basar;okumak,değerlendirme,görüş.3-Fuad;idrak,bilinç,şuur.)

٣٧- وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
37- Ve yürüme arzda eğlenerek.Muhakkak sen asla tahrik edemezsin arzı ve asla ulaşamazsın dağların boyuna.

(1-Merahan;eğlenceli,neşeli,zevkli,komik,kendini bir şey sanarak hava atmak.2-Arzı tahrik etmek;hareket ettirmek.)


٣٨- كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيٍّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا
38- Hepsi bunların seyyiattır,Rabbinin indinde mekruhtur.

(1-Seyyiat;kötü işler.2-Mekruh;nahoş,antipatik.)


٣٩- ذَلِكَ مِمَّا أَوْحَى إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ وَلاَ تَجْعَلْ مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتُلْقَى فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا
39- İşte bunlar vahyettiği şeylerdendir Sana,Rabbinin -hikmetten- Ve yapma Allah'la beraber başka bir ilah.Sonra atılırsın cehenneme suçlanmış,reddedilmiş olarak.


٤٠- أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلآئِكَةِ إِنَاثًا إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظِيمًا
40- Sonra seçti mi size Rabbiniz oğulları ve edindi meleklerden dişileri! Muhakkak siz elbette diyorsunuz azıym bir söz.


٤١- وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُواْ وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ نُفُورًا
41- Ve andolsun sarfettik bu Kur'anda -tezekkür etsinler diye- ve onlara artırmadı -sadece nefret-


٤٢- قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لاَّبْتَغَوْاْ إِلَى ذِي الْعَرْشِ سَبِيلاً
42- De: "Eğer olsaydı O'nunla beraber ilahlar -dedikleri gibi- o zaman elbette isterlerdi Arşın Sahibi'ne sebil."

(Zi'l Arş;Arşın Sahibi.)



٤٣- سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا
43- Subhan'dır Hu ve Ala'dır -söyledikleri şeyden- Ulu'dur,Kebiyr'dir.

(“SUBHAN”
“Ekber” olan(Tüm seyir ve dillendirilenlerin yalnızca "nokta"mızla ilgili olduğu; Allah’ın yalnızca “Ekber” olduğu gerçeği)
Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan…
Semâlar ve arzda ne varsa hepsi de Kendisine ait olan ve her şeyin (kanitun) hükmünü yerine getirici olduğu “O”!
Esmâ'yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanların; El Esmâ ve El Hüsnâ'nın ne olduğunu fark edemeyenlerin ve "Ekberiyet"iyle Allah'ı bilmeyenlerin vasıflamalarından münezzeh olan…
Her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan…
Yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olan…
Varlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan... 
EL ALÎY... Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden!(Ulu,Ala) 
EL KEBİYR... Esmâ'sıyla yarattığı âlemlerinin büyüklüğü kavranamaz olan.)


٤٤- تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
44- Tesbih eder O'nu;yedi semavat ve arz ve kim varsa onlarda ve yoktur hiçbir şey -sadece tesbih ediş vardır O'nu hamd ile- ve lakin fıkıh edemezsiniz onların tesbihlerini.Muhakkak Hu,Haliym,Ğafur olandır.

(EL HALİYM... Açığa çıkan bir olaya ani ve fevrî tepki vermeyip, açığa çıkış amacı doğrultusunda değerlendirmeye alan.

EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen! )



٤٥- وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا
45- Ve ne zaman kıraat ettiğinde Kur'anı yaptık senin aranla,ahirete inanmayanların arasına hicab-ı mestura.

(Hicab-ı Mestura;gizli perde.)


٤٦- وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْاْ عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا
46- Ve yaptık kalblerinin üzerine ekinnet şundan -fıkıh ederler onu- ve kulaklarında vakra vardır.Ve ne zaman zikrettiğinde -Rabbinin Vahdetini- Kur'an'da;arkalarını dönerler nefretle.

(1-Ekinnet;idrak etmeyi engelleyen şey.2-Fıkh;anlamak,işi çözmek.3-Vakra;duyup algılamayı engelleyen şey.4-Vahdet;Rabbin cüzlere bölünemezliği,sınırsızlık,kayıt altına alınamazlık,bütünüyle TEK oluşu.)


٤٧- نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَى إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ رَجُلاً مَّسْحُورًا
47- Biz Alim'iz neyden dinlemişseler ona.Ne zaman dinlediklerinde Seni,ve ne zaman onlar fısıldaştıklarında,ne zaman dediğinde zalimler: "Başka değil,tabi oluyorsunuz sadece sihirlenmiş bir adama."


٤٨- انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُواْ لَكَ الأَمْثَالَ فَضَلُّواْ فَلاَ يَسْتَطِيعْونَ سَبِيلاً
48- Bak nasıl darb-ı meseller getirdiler senin için.Böylece dalalette kaldılar,artık onlar varamazlar sebile.

(Darb-ı Mesel;örnekler getirmek,benzetmeler yapmak.)


٤٩- وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا
49- Ve derler: "Ne zaman olduğumuzda mı kemik ve
kalıntı,gerçekten biz mutlaka ba's olunacak mıyız,yeni bir yaratılışla?"

(1-Rufaten;kalıntı,tortu.2-Ba's;ölümden sonra diriltiliş.3-Halkan Cedid;yeni yaratılış.)


٥٠- قُل كُونُواْ حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا
50- De: "Taş olun ya da demir."


٥١- أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيبًا
51- "Ya da bir yaratılış olsun sudurlarınızda -büyüyen şeyden-" Sonra diyecekler:"Kim getirecek bizi geri?" De:"Ki O ilk kez sizi fıtratlandıran." Sonra sallayacaklar Sana kafalarını ve diyecekler: "Ne
zamandır o?" De: "Belki olması yakındır."

(1-Sudur;göğüs,kalb,yürek.2-Yungidune;bir konu hakkında alınan cevaba yönelik geliştirilen tavır,görmemezlikten gelmek.3-Kariyb;yakın.)



٥٢- يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً
52- O gün çağıracak sizi,sonra icabet edeceksiniz hamdi ile ve zannedeceksiniz -sadece biraz kaldığınızı-


٥٣- وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا
53- Ve de kullarıma ki;desinler o ahsen olanı.Muhakkak şeytan anlaşmazlık sokar aralarına.Muhakkak şeytan oldu insan için aduvven mubiyn.

(1-Yenzeğa;fit,dürtme,anlaşmazlık sokma.2-Aduvven Mubiyn;apaçık düşman.)

٥٤- رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً
54- Rabbiniz Alim'dir size.Eğer dilerse rahmet eder size ya da eğer dilerse azab eder size.Ve irsal etmedik Seni onlara bir vekiyl.

(Vekiyl;koruyucu,vasi,muhafız.)

٥٥- وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
55- Ve Rabbiniz Alim'dir kimse semavatta ve arzda.Ve andolsun tercih ettik bazı Nebileri bazılarına,ve verdik Davud'a Zebur'u.

(Nebi hakkında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/nebi/index.htm )


٥٦- قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً
56- De:"Çağırın O'nun dünundan iddia ettiğiniz kimseleri!" Sonra malik değiller kaldırmaya sizden zararı ve değiştirmezler de.

(1-Zeame;iddia etmek.2-Tahvil;değiştirmek.)

٥٧- أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا
57- İşte bu kimseler;çağırırlar,isterler Rablerine bir vesile -hangileri yakınsa- ve ümid ederler rahmetini ve korkarlar azabından.Muhakkak Rabbinin azabı tedbirli olunması gerekendir.

(Mahzura;ihtiyatlı,tedbirli,dikkat edilmesi gereken.)

٥٨- وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
58- Ve yoktur hiçbir karye ki,ancak Biz helak edicileriz onu -kıyamet gününden önce- ya da azab edicileriz onu -azab-ı şedidle-İşte bu Kitab-ı Mestura'da dır.

(1-Karye;kasaba,şehir,memleket.2-Kitab-ı Mestura;ebedi kayıt defteri.)

٥٩- وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُواْ بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا
59- Ve mani olmadı Bize şu ayetleri irsal etmemiz,sadece şu;evvelkilerin onları tekzib etmesi.Ve verdik Semud'a deveyi görünür olarak,sonra zulmettiler ona.Ve irsal etmedik ayetleri,sadece korkutucu olarak.

٦٠- وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا
60- Ve ne zaman dediğimizde Sana:"Muhakkak Rabbin ihata eyledi insanları." Ve yapmadık bir rüya ki, onu gösterdik Sana -sadece bir fitne olarak insanlar için,ve Kur'an'daki lanetli ağaçta- 
Ve korkutuyoruz onları,ancak artırmıyor onlara -sadece tuğyan-ı kebiyri-

(1-Rüya;vizyon,hayalden görülen,temaşa edilen.2-Tuğyan-ı Kebiyr;büyük azgınlık.)


٦١- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
61- Ve ne zaman dediğimizde meleklere:"Secde edin Adem'e." Sonra secde ettiler,sadece iblis.Dedi:"Secde mi edeyim kilden yarattığın kimseye?" 

(Tıyn;kil,balçık,sulu çamur.)

٦٢- قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً
62- Dedi:"Görüyor musun,bana kerim eylediğin bu kimseyi? Gerçekten eğer tehir edersen beni kıyamet gününe,mutlaka keyfime tabi edeceğim zürriyetini,sadece birazı.

(Ahharteni;hanak;kumanda altına almak,keyfine tabi kılmak,kontrol altına almak.)

٦٣- قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا
63- Dedi: "Git! Artık kim tabi olursa sana onlardan,sonra muhakkak
cehennemdir cezanız,ceza olarak eksiksiz."

(Cezaen Mevfura;tam,eksiksiz ceza.)

٦٤- وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
64- "Ve kışkırt kime yapabilirsen onlardan sesinle ve celbet onları atlılarınla ve yayalarınla ve şerik ol onlara mallarda ve evladlarda,vaad et onlara.Vaad etmez onlara şeytan,sadece ğarur eyler."

(1-Fezez;kışkıştmak,provoke etmek.2-Savti;ses.3-Eclib,celb etmek,tarafına çekmek.4-Hayli;atlılar.5-Recili;yayalar.6-Ğarur;kuruntu ile aldatma.)

٦٥- إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
65- Muhakkak kullarımın üzerine Senin için bir sultan yoktur ve Kafi'dir Rabbin,Vekiyl olarak.

(1-Sultan;otorite,yapıtırım gücü.2-Kafi;yeterlik.3-Vekil;koruyucu,vasi.)


٦٦- رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
66- Rabbiniz ki O,sürer sizin için gemileri denizde isteyesiniz diye fazlından.Muhakkak Hu,size Rahiym olandır.

(Yuzci;sürmek,itmek.

ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


٦٧- وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُورًا
67- Ve ne zaman dokunduğunda size bir zarar denizde,dalalete uğradı çağırdığınız kimse,ancak yalnızca O.Sonra ne zaman kurtardığımızda sizi karaya yüz çevirdiniz.Ve insan nankör olmuştur.


٦٨- أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً
68- Artık emin misiniz sizi batırmasından kara tarafında ya da irsal etmesinden size bir fırtına? Sonra bulamazsınız sizin için bir vekil.



٦٩- أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا
69- Ya da emin misiniz sizi döndürmesinden oraya diğer zamanlarda,böylece irsal eder size bir kasıf rüzgardan,sonra batırır sizi inkarcılığınızdan? Sonra bulamazsınız sizin için Bize karşı onda bir yardımcı.

(1-Kasıf;şiddetli kasırga.2-Tebian;yardımcı,destekçi.)



٧٠- وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
70- Ve andolsun kerim eyledik Ademoğlunu ve taşıdık onları anakarada ve denizde,ve rızıklandırdık onları tayyibattan ve tercih eyledik onları yarattıklarımızdan çoğunun üzerine seçerek.

(1-Kerim;yüceltilmiş.2-Tayyibat;iyi şeyler;temiz rızık.)


٧١- يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُوْلَئِكَ يَقْرَؤُونَ كِتَابَهُمْ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً
71- O gün çağırırız tüm insanları imamlarıyla.Artık kime verilmişse kitabı sağından,sonra bunlar okuyacaklar kitablarını ve zulmedilmeyecek onlara bir fetil bile.

 (Fetil;hurma çekirdeğindeki küçük iplik,zerre.)


٧٢- وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
72- Ve kim olduysa burada a'mâ,sonra o ahirette de a'mâdır ve dalalet-i sebildedir.

(1-A'ma;kör.2-Dalalet-i Sebil;sapkın yol.)


٧٣- وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلاً
73- Ve neredeyse gerçekten fitneye düşüreceklerdi Seni,Sana vahyettiklerimizden başka Bize karşı iftira atasın diye,ve o zaman mutlaka edinirlerdi Seni bir halil.

(Halil;yakın arkadaş,yakın dost.)

٧٤- وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلاً
74- Ve eğer olmasaydı Seni ayarlamamız,andolsun neredeyse meyledecektin onlara az bir şey.

(1-Sebbit;ayarlamak.2-Terkenu;meyletmek,eğim.)


٧٥- إِذاً لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا
75- O zaman elbette tattırırdık Sana hayatın zayıflığını ve ölümün zayıflığını -çift olarak- Sonra bulamazdın Senin için,Bize karşı bir yardımcı.

(1-Zavq;tatmak.2-Di'fa;zayıflık,çifter,duble.3-Memat;ölüm.)


٧٦- وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً
76- Ve neredeyse gerçekten kışkırtacaklardı Seni arzdan -çıkarmak için Seni ordan- Ve o zaman kalamazlardı arkandan, sadece biraz.


٧٧- سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً
77- Sünnet ki;gerçekten kimi irsal etmişsek Senden önce Rasüllerimizden.Ve bulamazsın Sünnetimizde değişiklik.

(SünnetiAllah hakkında bakınız;http://www.ahmedhulusi.org/yazi/sunnetullah.htm )

٧٨- أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
78- İkame et salatı güneşin oturmasından gecenin alacakaranlığına ve Kur'an-ı Fecri.Muhakkak Kur'an-ı Fecr müşahid olunandır.

(1-Dulük;ovmak,yoğurmak.dulüki şems;güneşin oturması.2-Ğasakı;alacakaranlık,tan.
2-Meşhud;şahit,müşahid olunan,müşahade edilmiş şey.5-Kuran-ı Fecr;Kur'an şafağı.)


٧٩- وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
79- Ve geceden ki teheccüd eyle onunla -nafiledir Senin için- Belki şundan;gönderir Seni Rabbin makam-ı mahmud'a.

(1-Teheccüd;kulluk için gecenin bir kısmında uykudan kalkış.2-Nafile;ilave,yararlı işler.3-Makam-ı Mahmud;Övülen mevki,prestijli karşılanan.)


٨٠- وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا
80- Ve de: "Rabbim dahil eyle beni sıdk girişle ve ihraç eyle beni sıdk çıkışla ve yap benim için Ledünnünden sultan-ı nasir."

(1-Sıdk;içtenlik,doğruluk,eminlik,güvenilirlik.2-Sultan-ı Nasir;güçlü destek.)


٨١- وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
81- Ve de: "Geldi hak ve yok oldu batıl.Muhakkak batıl yok olucudur."

(Zeheka;yok olmak,ortadan kaybolmak.)


٨٢- وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
82- Ve nuzül ediyoruz Kur'an'dan o şifa ve rahmet olan şeyleri inananlar için.Ve artırmaz zalimlere,sadece hüsran.


٨٣- وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا
83- Ve ne zaman nimetlendirdiğimizde insanı yüz çevirir ve uzaklaşır yanından ve ne zaman dokunduğunda bir şerr yeise düşer.

٨٤- قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً
84- De: "Herkes amel eder şekline göre,ancak Rabbiniz Alim'dir kimin o hidayet sebilinde olduğuna."

٨٥- وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
85- Ve sorarlar Sana Ruh hakkında.De:"Ruh,Rabbimin emrindendir ve verilmedi ilminden,sadece biraz."

(Ruh hakında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/ruh/index.htm )

٨٦- وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً
86- Ve gerçekten eğer dileseydik mutlaka giderirdik o vahyettiklerimizi Sana,sonra bulamazdın Senin için ona,Bize karşı bir vekil.

٨٧- إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا
87- Sadece rahmettir Rabbinden.Muhakkak fazlı oldu Senin üzerine kebiran.

٨٨- قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا
88- De: "Gerçekten eğer toplansa ins ve cinn -bu Kur'an'ın mislini getirmeye,getiremezler mislini-
 velev olsa bile onların bazısı bazısına yardımcı."

(1-İctemeati;toplanmak,içtima etmek.2-Cinn hakkında bakınız; http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/C/index2.htm 3-Dhahiran;yardımcı.)

٨٩- وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا
89- Ve andolsun sarfettik insanlar için bu Kur'an'da her misalden.Ancak reddetti insanların ekseriyeti sadece inkar ederek.

٩٠- وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا
90- Ve dediler: "Asla inanmayız Sana hatta fışkırtmadıkça bizim için arzdan bir kaynak."

(1-Tefcur;yerden patlamak,fışkırtmak.2-Yenbua;memba,kaynak.)

٩١- أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيرًا
91- "Ya da olsun Senin için bir cennet hurmalıklardan ve üzümlerden,sonra fışkırt nehirleri,aralarından fışkırtarak."

٩٢- أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً
92- "Ya da düşürürsün semayı iddia ettiğin gibi üzerimize parçalar halinde,ya da getirirsin Allah'ı ve melekleri önümüze."

٩٣- أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَرًا رَّسُولاً
93- "Ya da olsun Senin için bir ev kabartmalıdan ya da yükselirsin semada,ve asla inanmayız yükselişine hatta tenzil etmedikçe bize onu okuyacağımız bir kitab."
De: "Subhan'dır Rabbim! Ben mi olmuşum;sadece beşer bir Rasülüm!"

(1-Zuhruf;kabartmalı,süslü şeyler.2-Terka-rukıyyi;yükselmek.)

٩٤- وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُواْ إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى إِلاَّ أَن قَالُواْ أَبَعَثَ اللّهُ بَشَرًا رَّسُولاً
94- Ve ne mani oldu insanların inanmalarına,ne zaman geldiğinde onlara hidayet? 
Sadece şunu dediler: "Allah gönderir mi beşer bir Rasül?"


٩٥- قُل لَّوْ كَانَ فِي الأَرْضِ مَلآئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاء مَلَكًا رَّسُولاً
95- De: "Eğer olsaydı arzda melekler mutmain olarak yürüyenler,elbette nuzül ederdik onlara semadan melek bir Rasül."

(Mutmain;emin.)

٩٦- قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا
96- De: "Kafidir Allah,Şehiyd olarak aramda ve aranızda.Muhakkak Hu,kullarına Habiyr,Basiyr olandır."

(EŞ ŞEHİYD... Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.

EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.

EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren! )


٩٧- وَمَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاء مِن دُونِهِ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا
97- Ve kimi hidayet ederse Allah artık o mühtedidir.Ve kimi dalalet ederse artık asla bulamazsın onlar için bir evliya Dünundan.Ve haşrederiz onları kıyamet günü yüzlerinin üzerine -kör ve dilsiz ve sağır olarak- Onların meskenleri cehennemdir.Her ne zaman solduğunda artırırız onlara alevi.

(1-Evliya,koruyucular;veliler.2-Umyen;kör.3-Bukmen;dilsiz.4-Summen;sağır.5-Me'va;mesken.
6-Habet;solmak.7-Sairen;alev,yangın.)

٩٨- ذَلِكَ جَزَآؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا
98- İşte budur cezaları şundan - onlar ayetlerimizi inkar ettiler- ve dediler:"Ne zaman olduğumuzda mı kemik ve kalıntı,gerçekten biz mutlaka ba's olunacak mıyız,yeni bir yaratılışla?"

٩٩- أَوَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّ اللّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ قَادِرٌ عَلَى أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلاً لاَّ رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إَلاَّ كُفُورًا
99- Ve görmezler mi şunu;Allah ki O halketti semavatı ve arzı,Kaadir'dir halketmeye benzerlerini!
 Ve yaptı onlar için bir ecel,şüphe yok onda.Ancak reddetti zalimler sadece inkar ederek.

١٠٠- قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَآئِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الإِنفَاقِ وَكَانَ الإنسَانُ قَتُورًا
100- De: "Eğer siz malikseniz rahmet hazinelerine Rabbimin,o zaman gerçekten tutardınız infak korkusuyla.Ve insan cimridir."

(1-Emsek;tutmak,yakalamak.2-Katura;cimri,eksik.)


١٠١- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا
101- Ve andolsun verdik Musa'ya dokuz ayeti beyyinelerle.Artık sor İsrailoğullarına;ne zaman geldiğinde onlara,böylece dedi ki firavun ona: "Muhakkak ben gerçekten zannediyorum seni ki Ya Musa,sihirlenmişsin!"

(Dokuz Ayet;Firavun'a, Rasül'e tabi olması için irsal edilen ayetler,işaretler,ibretler.Musa Rasül'e verilen bir takım mucizeler.)

١٠٢- قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَؤُلاء إِلاَّ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ بَصَآئِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَونُ مَثْبُورًا
102- Dedi: "Andolsun biliyordun inzal etmediğini bunları,sadece Rabbi semavatın ve arzın, -basireten- ve muhakkak Ben gerçekten zannediyorum seni ki Ya Firavun,yıkılmışsın."

(1-Mebsuren;yıkılmış,mahvolmuş,yok olmuş,zincirlenmiş.)


١٠٣- فَأَرَادَ أَن يَسْتَفِزَّهُم مِّنَ الأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ جَمِيعًا
103- Böylece istedi onları kaldırmayı arzdan,sonra boğduk onu ve onunla beraber olan kimselerin topunu.

(Yestefizze;kaldırmak.)


١٠٤- وَقُلْنَا مِن بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُواْ الأَرْضَ فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا
104- Ve dedik ondan sonra İsrailoğullarına:"İskan olun arzda,sonra ne zaman geldiğinde ahiret vaadi,getireceğiz sizi dolayarak."

(Lefifen;dolanmak,sarmaş olmak.)


١٠٥- وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
105- Ve hakla inzal ettik onu ve hakla nuzül oldu,ve irsal etmedik Seni,sadece mübeşşir ve nezir olarak.

(1-Mübeşşir;müjdeleyici.2-Nezir;uyarıcı.)


١٠٦- وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
106- Ve Kur'an;feriklendirdik onu, -okuyasın diye onu insanlara üzerine durarak- ve nuzül eyledik onu tenzil ederek.

(1-Ferik,fırka,furkan,ayırmak,farklandırmak.2-Muksin;durmak,kalmak.)


١٠٧- قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا
107- De: "İnanın ona ya da inanmayın.Muhakkak o kimselere verildi ilim önceden,ne zaman okunduğunda onlara -düşerler çeneleri üstü secdeye- "


(1-Yehirrune Ezkani;çenesi üstüne düşmek,alçakgönüllüce eğilmek,yüzü üstü yere kapanmak.)


١٠٨- وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً
108- Ve derler: "Subhan'dır Rabbimiz.Muhakkak Rabbimizin vaadi elbette ifa edilecektir."


١٠٩- وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا*
109- Ve düşerek çeneleri üstü ağlarlar ve artırır onların huşusunu.

(yebkune;ağlamak.)

١١٠- قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
110- De: "Allah diye çağırın ya da Rahman diye çağırın,Hangi şeyi çağırırsanız,artık O'nundur Esma'ül Hüsna.Ve yükseltme sesi salatında ve hafifletme onu ve iste bunun arasında bir sebil."

(Esma'ül Hüsna hakkında bakınız;http://www.ahmedhulusi.org/kuran/elesmaulhusna.htm )

١١١- وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
111- Ve de:"Hamd olsun Allah'a ki O,edinmedi bir veledi ve olmamıştır O'nun için bir şerik mülkte ve olmamıştır Onun için 
-zilletten bir veli- Ve Kebbir Hu,Tekbira!"

(KEBİYR... Esmâ'sıyla yarattığı âlemlerinin büyüklüğü kavranamaz olan.Ekberiyet hakkında bakınız;http://www.ahmedhulusi.org/yazi/kuranmucizesiekber.htm )