18 Aralık 2012 Salı

51- Alak Denkleminde Suret'ul Yunus İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.



١- الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
1- Elif,Lam,Ra! Bunlar ayetleridir Kitab-ı Hakim'in.

(Kitab-ı Hakim;her işi hesaplamış,saymış,muhasebe etmiş,kuşatmış ve çözümünü bildirmiş hikmetli kitab.)

٢- أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
2- Oldu mu insanlar için acayib olan; -vahyetmemiz bir adama onlardan şunu- "İnzar et insanları ve büşra eyle o inananları şundan;onlar içindir sıdk-ı kademe Rablerinin indinde?" Dedi ki inkar edenler: "Muhakkak bu elbette sihr-u mubiyn'dir."

(1-Sıdk-ı kademe;gerçek,emin mertebe.2-Sihr-u Mubiyn;apaçık sihir,büyü.)

٣- إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
3- Şüphesiz Rabbiniz Allah ki O;halketti semavatı ve arzı altı günde sonra istiva etti arşa -döndürür emri- yoktur bir şefaatçi sadece izninden sonra.Budur Allah -Rabbiniz- öyleyse kulluk edin O'na.
Artık tezekkür etmez misiniz?

(1-İstiva;yönelmek,kuşatmak.2-Tudebbir;döndürmek,çevirmek.3-Tezekkür;zikredip farkına varmak.)

٤- إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
4- Onadır dönüşü topunuzun -Allah vaadi haktır- Muhakkak Hu;halketmeye başlar sonra iade eder onu;cezalandırsın diye o inanan ve amel-i salih işleyenleri -kıstasla- ve o kimseler ki inkar ettiler;onlar içindir hamimden şarab ve azab-ı elim -inkarları sebebiyle- 

(1-Kıstas;tam ölçü,adalet.2-Hamim;kaynar su.)

٥- هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّهُ ذَلِكَ إِلاَّ بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
5- Hu ki;yaptı şemsi bir ziya ve kameri bir nur ve takdir etti ona menziller;bilesiniz diye senelerin adedini ve hesabını -Ne halkettiyse Allah,bu sadece hak iledir- Tafsil eder ayetleri bilen bir kavim için.

(1-Şems-i ziya;güneş ışığı.2-kamer-i nur;ay aydınlığı.3-Menzil;yörünge.4-Tafsil;ayırmak,açıklamak.)


٦- إِنَّ فِي اخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ
6- Muhakkak ihtilaftadır gece ve gündüz ve ne halkettiyse Allah semavatta ve arzda,nice ayetler vardır takvalanacak bir kavim için.

(İhtilaf;Ayette gece ve gündüz ve Allah'ın gökyüzünde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde ihtilafın olması onların çift çift,ve farklı farklı şekillerde ve hallerde olmasındandır.)


٧- إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ
7- Muhakkak ki o kimseler ümid etmezler -Bize toplanmayı- ve razı oldular dünya hayatına ve tatmin oldular onla.Ve bunlar ki;onlar ayetlerimizden ğafildirler.

(Likai;toplanmak,kavuşmak.)

٨- أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
8- İşte bunların meskenleri nârdır -kazandıkları sebebiyle-

(Nâr;ateş,yanmak.)

٩- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
9- Muhakkak ki o kimseler inanırlar ve amel-i salih işlerler -hidayet eyler onları Rableri,inançlarıyla- Akar altlarından nehirler cennat-i naim'de.

١٠- دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
10- Duaları orada: "Subhansın Sen Allahım!" Ve tahiyyatları orada: "Selam." Ve diğer duaları şudur: "Hamd Allah içindir,Rabb'ül Alemin'dir."

(Tahiyyat;selamlama,tebrik,karşılama.)

١١- وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
11- Velev acele eyleseydi Allah insanlara şerri -onların hayra acele etmelerinden- Elbette kaza eylerdi onlara ecellerini.Ancak nizar eyleriz o ümid etmeyenleri -Bize toplanmayı-, tuğyanlarında körelirler.

(1-Nizar;bulunduğu hal içerisinde bırakmak,uyarmak.2-Tuğyan;küstahlık,tiranlık,zulüm,zorbalık.
3-Amehe;inat,körü körüne bağlanış,isyan.)


١٢- وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
12- Ve ne zaman dokunduğunda insana bir zarar,dua eder Bize -yanından ya da otururken ya da ayaktayken- Ancak ne zaman açtığımızda ondan zararı -Geçer,sanki Bize dua etmemiş gibi,ona dokunan zarardan- İşte böylece ziynetlendi müsriflere yapmış oldukları şeyler.

(Ziynet;süs.Müsrif;aşırıya giden,haddi aşan.)

١٣- وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
13- Ve andolsun helak ettik çağları -sizden önce- ne zaman zulmettiklerinde ve geldi onlara Rasülleri beyyinelerle ve inanmadılar.İşte böyle cezalandırırız kavm-i mücrimleri.

١٤- ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ مِن بَعْدِهِم لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
14- Sonra yaptık sizi halifeler arzda -onlardan sonra- Bakalım diye 
nasıl yapıyorsunuz!


١٥- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
15- Ve ne zaman okunduğunda onlara ayetlerimiz beyyinelerle,dedi ki o Bize toplanmayı ümid etmeyenler: "Getir bize bundan başka bir Kur'an ya da değiştir onu."
De: "Olacak şey değildir Benim için şu;onu değiştirmem -nefsimden ilka ederek- Tabi olmam,SADECE ne vahyolunduysa Bana! Muhakkak Ben,korkarım -Eğer isyan edersem Rabbime- aziym günün azabından.

 (İlka;bırakmak,koymak.Nefsinden ilka etmek;kendinden bir şeyler koymak,katmak.)


١٦- قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
16- De:"Eğer dileseydi Allah okumazdım onu size ve bildirmezdim size onla.Böylece gerçekten kaldım içinizde -ondan önceden- bir ömür.Hala akletmez misiniz?


١٧- فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
17- Artık kimdir daha zalim;Allah'a karşı iftira edenden bir yalanı ya da Ayetlerini yalanlayandan? Muhakkak Hu, iflah etmez mücrimleri.


١٨- وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
18- Ve kulluk ederler Dünundan Allah'ın -Onlara zarar vermeyen ve fayda vermeyen şeylere- ve derler: "Bunlar şefaatçilerimizdir Allah indinde." De:"Haber mi veriyorsunuz Allah'a Alim olmadığı şeyleri semavatta ve olmadığı arzda?" Subhandır Hu ve Ala'dır şirk koştuklarından.


١٩- وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلاَّ أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواْ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
19- Ve değildi insanlar,sadece -ümmet-i vahida- sonra ihtilaf ettiler.Velev olmasaydı bir söz öncesinde Rabbinden;elbette kaza eylerdi aralarında o şeyden,orda ihtilafa düşdüklerini.


 (Ümmet-i Vahida;tek ümmet,topluluk.Sebegat;önceden,öncesinde.)


٢٠- وَيَقُولُونَ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
20- Ve derler:"Olmaz mı inzal edilseydi O'na bir ayet Rabbinden?" Sonra de: "Sadece Allah içindir ğayb,artık bekleyin.Muhakkak Bende sizinle beraber bekleyenlerdenim."


٢١- وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
21- Ve ne zaman tattırdığımızda insanlara bir rahmet;sonradan bir zarar dokundu onlara -ne zaman mekr eylediklerinde ayetlerimize karşı- De:"Allah mekri daha hızlıdır." Muhakkak Rasüllerimiz yazarlar ne mekr eylediyseniz.

(1-Mekr;hile,tuzak,düzen.2-Esrau;seri,çabuk,daha hızlı.)


٢٢- هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتَّى إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُواْ بِهَا جَاءتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ دَعَوُاْ اللّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنِّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
22- Hu ki O;seyrettirir sizi anakarada ve denizde,hatta ne zaman siz gemilerdeyken cereyan eder onları tayyib bir rüzgarla ve ferahladılar onunla.Gelir ona fırtınalı bir rüzgar ve gelir onlara dalgalar her mekandan ve zanneder ki onlar,onlarla ihata edildiklerini.Dua ederler Allah'a,muhlisler olarak O'na dinde: "Gerçekten eğer kurtarırsan bizi bundan,mutlaka şükredenlerden olacağız."

(1-Cereyne;cereyan etmek,akıp gitmek.2-Mevcu;dalga.3-Muhlisen;ihlaslı,gönülden samimice.)


٢٣- فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
23- Sonra ne zaman kurtarınca onları,ardından onlar azgınlık ettiler arzda haktan ğayrı.Ya insanlar! Sadece azgınlığınız nefislerinizedir,met'asıdır dünya hayatının,sonra Bize'dir dönüşünüz.Böylece haber vereceğiz size yapmış olduğunuz şeyleri.


٢٤- إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
24- Sadece dünya hayatı meselesi su gibidir.İnzal ederiz onu semadan,sonra karışır onla arz bitkileri,insanların ve hayvanların yedikleri şeyler.Hatta ne zaman aldığında arz dekorasyonunu ve ziynetini,ve zannetti ki onun ehli şunu;-kaadirdirler ona- Gelir ona emrimiz geceleyin ya da gündüzleyin ve yaparız onu bir hasat,dün olmamış gibi.İşte böyle açıklarız ayetleri tefekkür eden bir kavim için.

(1-Ahteleta;karışmak.)


٢٥- وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
25- Ve Allah çağırır dar-üs selama ve hidayet eyler kimi dilemişse sırat-ı mustakime.

(1-Dar'üs Selam;barış yurdu.2-Sırat-ı Mustakim;dosdoğru yol.)


٢٦- لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
26- Bu kimseler içindir ahsen'ül hüsna ve ziyadesi.Ve yormaz yüzlerini eksiklik ve de zillet.Bunlar ashab-ı cennettir.Onlar orada hâlidiyndir.

(1-Ahsen'ül Hüsna;en güzel olan güzellik.2-Ziyade;daha fazla.3-Yerhegu;yormak,zorlamak.
4-Kateru;cimrilik,eksiklik.5-Halidiyn;ölümsüzlük.)


٢٧- وَالَّذِينَ كَسَبُواْ السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
27- Ve bu kimseler ki;kazandılar seyyiatı -seyyiatın cezası onun mislidir- Ve yorar onları zillet.Yoktur onlar için Allah'tan bir asım.Sanki örtülmüştür yüzleri parçalarıyla gecenin karanlığından.Bunlar ashab-ı nardır.Onlar orada hâlidiyndir.

(1-Asım;koruyucu,savunucu.2-Ugsiyet;örtü,kaplama.3-Kıta'an;parçalar,kesilip bölünmüş.)


٢٨- وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَآؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَآؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ
28- Ve o gün haşrederiz topunu,sonra deriz o şirk koşanlara: "Mekanınıza Siz ve şirk koştuklarınız." Böylece ayırırız aralarını.Ve der ki şirk koştukları: "Siz yalnızca bize kulluk etmiyordunuz."

(Zeyyelna;aralarını ayırmak,açmak.)

٢٩- فَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ
29- "Artık Kafidir Allah,Şehid olarak aramızda ve aranızda,şu ki;biz kulluğunuza gerçekten ğafiller idik."

(EŞ ŞEHİYD... Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.)


٣٠- هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ وَرُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
30- Orada imtihan olacak her nefs -ne yapmışsa selefen- ve döndürülecekler Allah'a,Mevlaları Hakk'tır.Ve dalalete vardı onlardan ne iftira etmişseler.

(1-Selef;ata,büyükler,geçmiş.
EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı! 
Mevla hakkında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/mevla/index.htm )


٣١- قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
31- De: "Kim rızıklandırır sizi semadan ve arzdan?
Ya da Kim Meliktir sem'i ve basara?
Ve Kim ihraç eder hayyı meyyitten ve ihraç eder meyyiti hayydan?
Ve Kim tedbir eder emri?" Sonra diyecekler -Allah- Böylece de: "Takvalanmayacak mısınız?"



(EL MELİK... Mülkü hükmünde olan Esmâ mertebesinde dilediğince şe'n alarak fiiller âlemi sûretlerinde tedbir edendir! "Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'dır... O'na rücu ettirileceksiniz" (36.Yâsiyn: 83). Tek Melik'tir! Ortağı olmaz. Bunun farkındalığını yaşattığının kesin ve mutlak teslimiyet dışında bir hâli olmaz! İtiraz ve isyan hiç kalmaz! "Arşı istiva" diye anlatılan olayda önde gelen özelliktir diğer birkaç özellikle birlikte... "Semâlarda ve arzda her ne varsa; Melik, Kuddûs, Aziyz ve Hakiym olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan) Allâh'ı (işlevleriyle) tespih etmedeler!" (62.Cumu'a: 1).

Emri Tedbir etmek;sorunsuzca işlemesini sağlamak,düzenlemek.)


٣٢- فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
32- İşte budur Allah,Rabbiniz Hakk'tır.Öyleyse ne olabilir hakktan sonra,sadece dalalet? Artık nasıl sarfediyorsunuz!


٣٣- كَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُواْ أَنَّهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
33- Böylece hakikat olmuştur kelimesi Rabbinin;o fasık kimselere şundan ki;onlar inanmazlar.


٣٤- قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ قُلِ اللّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
34- De: "Var mıdır şirk koştuklarınızdan,halketmeyi başlatan sonra onu iade eden kimse?"
De: "Allah başlatır halketmeyi sonra onu iade etmeyi.Öyleyse nasıl çevrilirsiniz?"

(Tu'fekun;gerçekten çevrilmek,hakikakate karşı dönmek.)


٣٥- قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ قُلِ اللّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لاَّ يَهِدِّيَ إِلاَّ أَن يُهْدَى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
35- De: "Var mıdır şirk koştuklarınızdan hidayet eyleyen kimse hakka?"
De: "Allah hidayet eyler hakka.Öyleyse kimdir hidayet eden hakka -tabi olunmayı hak eden- ya da kimdir kendini hidayet edemeyen sadece hidayet olunan?Artık ne oluyor size,nasıl hüküm veriyorsunuz?


٣٦- وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلاَّ ظَنًّا إَنَّ الظَّنَّ لاَ يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلَيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
36- Ve tabi olmadı onların ekseriyeti sadece zanna.Şüphesiz zan ganimet vermez haktan bir şey.Muhakkak Allah,Alim'dir yaptıkları şeylere.

(Yuğni;fayda,kazanç,ğani,ganimet.)

٣٧- وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
37- Ve değildir bu Kur'an iftira edilen Allah dünundan ve lakin tasdik eder o elleri arasındakini ve tafsil eder kitabı. -Yoktur şüphe onda- Rabb'ül Alemiynden'dir.

(1-Yefteru;iftira etmek,uydurmak.2-Tasdik;onaylamak.3-Tafsil;ayrıntılı olarak açıklamak.)


٣٨- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
38- Ya da diyorlar mı: "İftiradır o." De: "Artık getirin bir süre misli gibi ve çağırın kimi yapabilirseniz
-Allah dünundan- Eğer siz sadıksanız."


٣٩- بَلْ كَذَّبُواْ بِمَا لَمْ يُحِيطُواْ بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
39- Hayır! Tekzib ettiler,ilmini ihata edemedikleri şeyi ve onlara gelmiş değildi te'vili.İşte böylece tekzib etti onlardan önceki kimseler.Artık bak nasıl oldu akıbeti zalimlerin!

(Te'vil,tefsir,yorum,işin hikmeti.)

٤٠- وَمِنهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لاَّ يُؤْمِنُ بِهِ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ
40- Ve onlardan kim inanırsa ona,ve onlardan kim inanmazsa ona.Ve Rabbin Alim'dir müfsidlere.

(Ayetteki müfsid;Kur'an'a aklı yetmeyip inkar eden ve hikmetinden habersiz yüz çeviren kimselerdir.)

٤١- وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
41- Ve eğer tekzib ederseler Seni,sonra de: "Benim içindir amelim ve sizin içindir ameliniz.Siz berisiniz amel eylediğimden ve Ben beriyim amel eylediğinizden."

(Beri;masum;suçsuz,uzak.)

٤٢- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يَعْقِلُونَ
42- Ve onlardan dinleyen kimseler vardır Seni.Artık Sen duyurabilir misin sağırlara velev ki onlar akl etmiyorsalar?


٤٣- وَمِنهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يُبْصِرُونَ
43- Ve onlardan bakan kimseler vardır Sana.Artık Sen hidayet edebilir misin körlere velev ki onlar görmüş olmuyorsalar?


٤٤- إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
44- Muhakkak Allah zulmetmez insanlara bir şey,ve lakin insanlar nefslerine zulmederler.


٤٥- وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
45- Ve o gün haşredecek onları -sanki kalmadılar sadece gündüzden bir saat,tanıyacaklar aralarında- Gerçekten hüsrandadır o tekzib edenler -Allah'a toplanmayı-,ve mühtedi olmadılar.

(Mühtedi;hidayete eren,doğru yolu bulan.)


٤٦- وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ
46- Ve ama göstersek Sana bazılarını -onlara vaad ettiklerimizin- ya da vefat ettirsek Seni.Artık Bizedir dönüşleri,sonra Allah,Şehid'dir yaptıkları şeylere.

(EŞ ŞEHİYD... Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.)

٤٧- وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
47- Ve her ümmet için bir Rasül vardır.Sonra ne zaman geldiğinde onlara Rasülleri,karar verilir aralarında kıstasla ve onlara zulmedilmez.

٤٨- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
48- Ve derler: "Ne zamandır bu vaad,eğer siz sadıksanız?"

٤٩- قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
49- De: "Malik değilim bir zarara ve de yarara,sadece -Ne dilerse Allah- Her ümmet için bir ecel vardır.Ne zaman geldiğinde onlara ecelleri,artık tehir edilmezler bir saat ve öne alınmazlar."

(1-Tehir;ertelemek,sonraya bırakılmak.2-Yakdimu;takdim,ilerlemek,önden sunmak.)

٥٠- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
50- De: "Görüyor musunuz,eğer gelse size azabı geceleyin ya da gündüzleyin,nedir acelesi ondan mücrimlerin?"

٥١- أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُم بِهِ آلآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
51- Sonra mı vuku bulduğunda inanacaksınız ona? Şimdi mi? Ve gerçekten siz ona acele ediyordunuz.


٥٢- ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
52- Sonra denilecek zulmedenlere: "Tadın azabı ebeden.Cezalandırılıyor musunuz,sadece kazanmış olduklarınızdan!"

٥٣- وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا أَنتُمْ بِمُعْجِزِينَ
53- Ve haber isteyecekler Senden: "Hak mıdır o?" De:"Evet ve Rabbimden ki şüphesiz o gerçekten haktır.Ve siz ondan kaçamazsınız."

(İy ve Rabbi;Evet Rabbim hakkı için ya da Evet Rabbim tarafındandır,gibi manalar verilmektedir.)

٥٤- وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الأَرْضِ لاَفْتَدَتْ بِهِ وَأَسَرُّواْ النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
54- Velev ki zulmeden her nefs için ne varsa arzda,gerçekten fidye olarak verirdi onu.Ve sır eylediler nedameti ne zaman gördüklerinde azabı.Ve karar verildi aralarında kıstasla.Ve onlara zulmedilmez.

(1-Fidye;kurtarmak,kurtulmak için feda edilen paha.2-Eserru;saklamak,gizlemek.
3-Nedamet;üzgünlük,esef,pişmanlık.)

٥٥- أَلا إِنَّ لِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَلاَ إِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
55- Değil midir muhakkak Allah için ne varsa semavatta ve arzda? Değil midir muhakkak Allah'ın vaadi hak olan? Ve lakin onların ekseriyeti bilmezler.

٥٦- هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
56- Hu,hayy eyler ve memat eyler ve O'na rücu edeceksiniz.

٥٧- يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
57- Ya İnsanlar;gerçekten gelmiştir size vaaz Rabbinizden ve şifa sudurlarda olana ve hüda ve rahmet inananlara.

٥٨- قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُواْ هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
58- De: "Allah'ın fazlıyla ve rahmetiyle,ancak böyle halde ferahlansınlar.O daha hayırlıdır topladıkları şeylerden."

٥٩- قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلاَلاً قُلْ آللّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُونَ
59- De: "Gördünüz mü,ne inzal eyledi Allah size rızkından? Sonra yaptınız ondan haram ve helal." 
De: "Allah izin verdi size ya da Allah'a iftira ediyorsunuz!"

٦٠- وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ
60- Ve nedir zannı o -Allah'a yalan iftira edenlerin- kıyamet günü? Muhakkak Allah elbette fazl sahibidir insanlara,ve lakin onların ekseriyeti şükretmezler.


٦١- وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
61- Ve siz olmayasınız bir şe'nde ve okumuş olmayasınız o Kur'andan ve yapmış olmayasanız amelden ki -sadece Biz size şahidiz- ne zaman taşdığınızda onda.Ve kaybolmaz Rabbinden bir miskal zerreden arzda ve de semada.Ve olmasın bundan asgari ve de ekberi ki; -sadece Kitab-ı Mubiyn'de- dir.

(1-Şe'n;hal,durum.2-Tufidune;taşamak,sel olmak,bir halde coşup dalmak.
3-Yağzub;uzaklaşmak,kaybolmak,gizli kalmak.4-Miskal;4,5 gram değerinde bir ağırlık ölçü birimi.
5-Zerre;atom,çekirdek.6-Asgari;en az,en düşük,en küçük.7-Ekber;en çok,en yüksek,en büyük.
8-Kitab-ı Mubin,apaçık kitab.)


٦٢- أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
62- Değil midir? Muhakkak -Allah evliyası- ki; korku yoktur onlara ve onlar mahzun olmazlar.

(Evliya;veliler,dostlar,koruyucular,ebeveyn.)


٦٣- الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
63- Ki onlar inanmışlar ve takvalı olmuşlardır.


٦٤- لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
64- Onlaradır büşra dünya hayatında ve ahirette. -Değişmez Allah'ın sözü- İşte budur,o fevz'ül aziym.

(1-Büşra;müjde.2-Fevz'ül Aziym;büyük galibiyet,kazanç.)

٦٥- وَلاَ يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
65- Ve mahzun olmayasın,sözlerinden.Muhakkak izzet Allah'ındır cemian.Hu,Semi'dir,Alim'dir.

(İzzet;görkem,şan,şeref. 
ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!
EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٦٦- أَلا إِنَّ لِلّهِ مَن فِي السَّمَاوَات وَمَن فِي الأَرْضِ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ شُرَكَاء إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
66- Değil midir muhakkak Allah'ın,kimse semavatta ve kimse arzda? Ve tabi olmaz onlar ki,dua ederler Allah Dünundan şeriklere.Tabi olmazlar,sadece zanna ve de onlar sadece saçmalarlar.

(Yahrusune;boş konuşmak,söylenmek,boşboğazlık,saçmalamak.)

٦٧- هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُواْ فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
67- Hu ki O; yaptı size geceyi teskin olasınız diye onda ve gündüzü görünür.Muhakkak bunda elbette ayetler vardır duyan bir kavim için.


٦٨- قَالُواْ اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ إِنْ عِندَكُم مِّن سُلْطَانٍ بِهَذَا أَتقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
68- Dediler: "Allah edindi bir veled." Subhandır Hu! Hu Ğaniyy'dir.O'nundur ne varsa semavatta ve ne varsa arzda.Yoktur indinizde hiç bir sultan,buna ait.Diyor musunuz Allah'a bilmediğiniz şeyi?

(1-Veled;oğul.2-İttihaz;edinmek,almak,çekmek.
3-Subhan hakkında;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/subhan/index.htm 
4-EL ĞANİYY... Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; "Ekberiyeti" dolayısıyla! Esmâ'sıyla sayısız sınırsız zengin olan!
5-Sultan;yetki,otorite,güç.)

٦٩- قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ
69- De: "Muhakkak o,Allah'a yalan iftira edenler iflah olmazlar."

٧٠- مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
70- Met'a vardır dünyada,sonra Bize'dir dönüşleri,sonra tattıracağız onlara azab-ı şedidi -inkar etmiş oldukları sebebiyle-

(Met'a;geçim,faydalanma,eşyalanma.)

٧١- وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ
71- Ve oku onlara haberini Nuh'un.Ne zaman dediğinde kavmine: "Ya kavmim,eğer olmuşsa kebir,size makamım ve zikredişim Allah ayetlerini,artık Allah'a tevekkül ettim.Böylece icma edin emrinizi ve şürekanızı,sonra olmasın emriniz üzerinize bir ğam,sonra kaza eyleyin bana ve beklemeyin."

(1-Makami;mesken,ikamet,aranızda kalışım.2-Tevekkül;güven.3-İcma;toplanıp karar almak.
4-Ğam;keder,hüzün,tasa.5-Tunzirun;intizar,gözetleyerek beklemek,bakmak.)



٧٢- فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
72- Sonra eğer dönerseniz,artık istemedim sizden bir ecir.Yoktur ecrim,sadece Allah üzerinedir.Ve emrolundum Ben,teslimlerden olmakla.


٧٣- فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلاَئِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ
73- Sonra tekzib ettiler O'nu ve O'nunla beraber kimseleri gemide ve yaptık onları halifeler,ve boğduk o,ayetlerimizi tekzib edenleri.Artık bak nasıl oldu akıbeti uyarılanların.

(Halife;mirasçı,varis,imar eden.)

٧٤- ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِ رُسُلاً إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَآؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ بِمَا كَذَّبُواْ بِهِ مِن قَبْلُ كَذَلِكَ نَطْبَعُ عَلَى قُلوبِ الْمُعْتَدِينَ
74- Sonra gönderdik O'ndan sonra Rasüller,onların kavimlerine.Böylece geldiler onlara beyyinelerle ancak olmadılar inananlar -onu tekzib etmeleri sebebiyle- önceden.İşte böyle damgalarız kalblerini saldırganların.

(1-Tabea;damgalamak,baskı,yazdırmak.2-Muğtedin;saldırgan.)


٧٥- ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَى وَهَارُونَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
75- Sonra gönderdik onlardan sonra Musa ve Harun'u -Firavun'a ve şeflerine- ayetlerimizle.Ancak istikbarlandılar ve oldular kavm-i mücrimiyn.


٧٦- فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ
76- Artık ne zaman geldiğinde onlara hakk -İndimizden- Dediler: "Muhakkak bu gerçekten sihr-u mubiyn'dir."


٧٧- قَالَ مُوسَى أَتقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءكُمْ أَسِحْرٌ هَذَا وَلاَ يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
77- Dedi ki Musa: "Diyor musunuz hakk için,ne zaman geldiğinde size? Bu bir sihir midir? Ve iflah olmaz sihirbazlar.


٧٨- قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاء فِي الأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ
78- Dediler: "Bize mi geldiniz,çekmek için bizi -babalarımızı onda bulduğumuz şeyden- ve ikiniz için olsun kibriya arzda? Ve biz ikinize inanmayacağız."

(1-Telfite;çekmek.2-Kibriya;gurur,onur,büyüklük,kibir.)

٧٩- وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
79- Ve dedi ki Firavun: "Getirin bana hepsini sihirbaz alimlerin."


٨٠- فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُواْ مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
80- Böylece ne zaman geldiğinde sihirbazlar,dedi ki onlara Musa: "Atın ne atacaksanız siz."


٨١- فَلَمَّا أَلْقَواْ قَالَ مُوسَى مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللّهَ لاَ يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ
81- Sonra ne zaman attıklarında,dedi ki Musa: "Ne getirdiyseniz o sihirdir.Muhakkak Allah batıl edecektir onu." Muhakkak Allah ıslah etmez amelini müfsidlerin.

٨٢- وَيُحِقُّ اللّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
82- Ve hakikat edecek Allah hakkı -kelimeleriyle- velev kerih olsa da mücrimler.

(Kerih;hoşnut olunmayan durum.)

٨٣- فَمَا آمَنَ لِمُوسَى إِلاَّ ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَى خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ
83- Artık inanmadı Musa'ya,sadece zürriyeti kavminden,korktukları için Firavun'dan ve şeflerinden
 -onlara işkence etmelerinden- Ve muhakkak Firavun,gerçekten ululandı arzda ve muhakkak o,gerçekten müsriflerdendi.

٨٤- وَقَالَ مُوسَى يَا قَوْمِ إِن كُنتُمْ آمَنتُم بِاللّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّسْلِمِينَ
84- Ve dedi ki Musa: "Ya kavmim,eğer inanmış olursanız Allah'a -artık O'na tevekkül edin- 
eğer teslim olanlarsanız."

٨٥- فَقَالُواْ عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
85- Sonra dediler: "Allah'a tevekkül ettik.Rabbimiz yapma bizi bir fitne kavm-i zalimiyn için."

٨٦- وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
86- "Ve kurtar bizi Rahmetinle,kavm-i kafiriyn'den."


٨٧- وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَن تَبَوَّءَا لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُواْ بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
87- Ve vahyettik Musa'ya ve kardeşine şunu; "Yerleştirin kavimleriniz için Mısır'a evler ve yapın evlerinizi kıble ve ikame edin salatı.Ve büşra ver inananlara."

 (1-Tebevvea;tabi olmak,uygulamak,yerleşmek için ev yapmak.2-Kıble;hedef.)


٨٨- وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلأهُ زِينَةً وَأَمْوَالاً فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّواْ عَن سَبِيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُواْ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ
88- Ve dedi ki Musa: "Rabbimiz,muhakkak Sen,verdin Firavun ve şeflerine ziynet ve para dünya hayatında.Rabbimiz,onlar dalalet eylesinler diye sebilinden.Rabbimiz,yok et paralarını ve şiddetlendir kalblerini.Artık inanmazlar,hatta görünceye kadar azab-ı elimi."


(1-Ziynet;süs,görkem,etkileyici nitelikte dekorasyon.2-Emval,para,mal.)


٨٩- قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلاَ تَتَّبِعَآنِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ
89- Dedi: "Gerçekten icabet olundu ikinizin duasına,böylece istikametli olun ve tabi olmayın sebiline o bilmeyenlerin."


٩٠- وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
90- Ve geçirdik İsrailoğullarını denizde,tabi oldu onlara Firavun ve ordusu -zulümle ve düşmanlıkla- hatta ne zaman yakaladığında onu boğulma,dedi: "İnandım şuna ki; -O,yoktur ilah sadece O- O'na inanan İsrailoğulları ve ben,teslimlerdenim."

(Cavez;geçirmek,karşıya geçirmek.)


٩١- آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
91- "Şimdi!Ve gerçekten asi olmuştun önce ve sen müfsidlerdendin."

٩٢- فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ
92- "Artık bugün kurtaracağız seni bedeninle -olasın diye arkandakiler için ayet- ve muhakkak insanlardan çoğu ayetlerimize gerçekten ğafildir."

٩٣- وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُواْ حَتَّى جَاءهُمُ الْعِلْمُ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
93- Ve andolsun yerleştirdik İsrailoğullarını bir yerleşkeye sıdkan ve rızıklandırdık onları tayyibattan,artık ihtilaf etmediler hatta onlara gelinceye kadar ilim.Muhakkak Rabbin kaza edecek aralarında kıyamet günü,neyden onda ihtilafa düştüklerini.

(Sıdkan;emince,güvenlice.)

٩٤- فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَؤُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ لَقَدْ جَاءكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
94- Sonra eğer olursan şekkte -sana inzal ettiğimiz şeyden- artık sor o kitabı okuyanlara,senden önce.Andolsun geldi sana hakk,Rabbinden.Öyleyse olma şüphecilerden.

(Şekk;şüphe,kuşku.Mümterin;şüpheci,kuşkucu.)

٩٥- وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِ اللّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ
95- Ve olma o,Allah ayetlerini tekzib edenlerden,sonra olursun hüsran bulanlardan.

٩٦- إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ
96- Muhakkak onlar ki,hak oldu onlara -Rabbinin sözü- inanmazlar.



٩٧- وَلَوْ جَاءتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ
97- Velev gelsin onlara ayetlerin hepsi,hatta görünceye kadar azab-ı elimi!


٩٨- فَلَوْلاَ كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلاَّ قَوْمَ يُونُسَ لَمَّآ آمَنُواْ كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الخِزْيِ فِي الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
98- Sonra olmaz mıydı bir karye inanan -artık yarar sağlardı ona inancı- sadece kavm-i Yunus! Ne zaman inandıklarında açtık onlardan azab-ı hizyi dünya hayatında ve met'alandırdık onları bir zamana kadar.

(Azab-ı Hizyi;utanç verisi işkence,yazık edici,ayıplayıcı azab.)

٩٩- وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ
99- Velev dileseydi Rabbin elbette inanırdı kimse arzda -onların hepsi cemian- Artık sen mi ikrah edeceksin insanları hatta onlar oluncaya kadar inananlar?

(Kerih,ikrah;nefret,hoşlanmamak,mecbur kılarak yaptırmak.)


١٠٠- وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
100- Ve olmaz bir nefs için inanmak -sadece Allah'ın izniyle- 
Ve yapar pislik o;- akıl etmeyenlere-

(Recese;rics,pislik,kir.)


١٠١- قُلِ انظُرُواْ مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ
101- De: "Bak,nedir semavatta ve arzda? Ve ganimet vermez ayetler ve uyarılar -inanmayan kavme-"


١٠٢- فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلاَّ مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِهِمْ قُلْ فَانتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
102- Sonra bekliyorlar mı sadece -misli günlerini- o;onlardan önce yoksun bırakılmışların?
De: "Artık bekleyin,muhakkak bende,sizinle beraber bekleyenlerdenim."


١٠٣- ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُواْ كَذَلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ
103- Sonra kurtaracağız Rasüllerimizi ve o inananları.Böylece haktır -Üzerimize- kurtarmamız,inananları.


١٠٤- قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلاَ أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِنْ أَعْبُدُ اللّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
104- De: "Ya insanlar, -eğer olursanız şekkte dinimden- artık kulluk etmem o kulluk ettiklerinize
-Allah dünundan- ve lakin kulluk ederim Allah'a ki O;vefat ettirir sizi.Ve emrolundum ben inananlardan olmakla."


١٠٥- وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
105- Ve şu: "Kaim eyle vechini dine hanifen ve olma müşriklerden."

(1-Kaim,ekıym,istikamet,mustakim,ikame.2-Vech;yüz,yönelim.3-Din;borçlanma,borçluluk.
4-Hanif;dimdik,dosdoğru.
5-Müşrik,paganlar,idolcüler,politezim,çoktanrıcılık,kafir,putperestler,Allah'ın yarattığına kulluk edenler vd.)


١٠٦- وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ
106- Ve dua yapma Allah dünundan -sana fayda vermeyen ve sana zarar vermeyen şeylere- Sonra eğer yaparsan;artık muhakkak sen,o zaman olursun zalimlerden.


١٠٧- وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
107- Ve eğer dokunursa sana Allah -zararla- artık yoktur onu açacak,sadece Hu! Ve eğer isterse sana bir hayr,artık yoktur döndürecek Fazlını.İsabet ettirir onu -kimi dilerse kullarından- 
ve Hu;Ğafur'dur,Rahiym'dir.

(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!

ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


١٠٨- قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
108- De: "Ya İnsanlar,gerçekten gelmiştir size hakk,Rabbinizden.Artık kim hidayete ererse,sonra sadece hidayete erer nefsi için ve kim dalalete düşerse,sonra sadece dalalete düşer aleyhine.Ve ben değilim üzerinize bir vekil."


١٠٩- وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىَ يَحْكُمَ اللّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
109- Ve tabi ol ne vahyolunmuşsa sana ve sabret,hatta hükmedinceye kadar Allah.ve Hu,Hayr'ul Hakimiyn'dir.


(EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

Hayr'ul Hakiym;en hayırlı hakim,en iyi,muhteşem hüküm verici.)