Enam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2015 Çarşamba

55- Alak Denklemi -En'am İkrası-


بسم الله الرحمن الرحيم

B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir


١- الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
1- Hamd Allah içindir ki O;halketti semavatı ve arzı,ve yaptı zulumatı ve nuru.Sonra o inkarcılar Rablerine adil tutarlar.

(Yağdil;adl,adil,denk,eşit.)


٢- هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ
2- Hu ki;halketti sizi kilden,sonra kaza eyledi bir ecel, -ve ecel-i müsemma İndindedir- Sonra siz şüphe edersiniz.


(Tıyn;sulandırılmış toprak,çamur,kil,su ve toprak elementleri.)


٣- وَهُوَالله فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ
3- Ve Hu'dur Allah,semavatta ve arzda.Alim'dir sırrınıza ve cehrinize ve Alim'dir kazandıklarınıza.


(Sır;gizli tutulan.Cehr;açıktan konuşmak)


٤- وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلاَّ كَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
4- Ve gelmesin onlara -ayetlerinden bir ayet- Rablerinin,sadece olurlar ondan yüz çevirenler.


٥- فَقَدْ كَذَّبُواْ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
5- Böylece gerçekten tekzib ettiler hakkı,ne vakit geldiğinde onlara.Artık yakında gelecek onlara haberi -onunla istihza etmiş oldukları şeyin.


٦- أَلَمْ يَرَوْاْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاء عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ
6- Görmediler mi nice helak ettik onlardan önce nesillerden -mekan kıldık onlara arzda- mekan kılmadığımız gibi size? Ve irsal eyledik semadan üzerlerine inciler ve yaptık nehirler akar altlarından.Böylece helak ettik onları günahlarıyla ve inşa ettik onlardan sonra başka nesiller.


(Karin;nesil,kuşak,çağ,yüzyıl.Midrar;inci.Zünub;günah.)


٧- وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
7- Velev inzal etseydik sana kitabı kırtasiyede,böylece gerçekten dokunsaydılar ona elleriyle,mutlaka derdi o inkarcılar: "Değildir bu,sadece sihr-u mubiyn."


(Kırtasiye;yaprak,kat,parşömen kağıt.Sihr-u Mubiyn;apaçık büyü.)


٨- وَقَالُواْ لَوْلا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الأمْرُ ثُمَّ لاَ يُنظَرُونَ
8- Ve dediler: "Olmaz mı inzal edilseydi ona bir melek?" Velev inzal etseydik bir melek -mutlaka kaza edilirdi emr- sonra bekletilmezdi.


(Yunzar;inzar,beklemek,mühlet verilmek.)


٩- وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ
9- Velev yapsaydık onu bir melek,elbette yapardık onu bir adam,ve elbette örterdik onlara,örttükleri şeyi.


(Racul;rical,adam,erkek,insan.Lebese-yelbisune;libas,telbis,giymek,örtmek.)


١٠- وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُواْ مِنْهُم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
10- Ve andolsun istihza edildi Rasüllerle -Senden önce- Böylece yakaladı onlardan alay edenleri
 -onunla istihza etmiş oldukları şey-


(Sehir;alay,dalga geçmek.Hâka;yakalamak,çevirmek,kapsamak,kuşatmak.)


١١- قُلْ سِيرُواْ فِي الأَرْضِ ثُمَّ انظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
11- De: "Dolaşın arzda,sonra bakın nasıl oldu akıbeti mükezziblerin!"


١٢- قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
12- De: "Kimindir,ne varsa semavatta ve arzda?" De:"Allah'ındır." Yazdı Kendisine rahmeti.
Mutlaka toplayacak sizi kıyamet gününe -yoktur şüphe onda- Ki o kendilerini hüsrana düşürenler,artık onlar inanmazlar.


١٣- وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
13- Ve O'nundur -ne varsa iskan eden gecede ve gündüzde.Ve Hu;Semi'dir,Alim'dir.


(Sekene;iskan,yerleşmiş,barınmış.Leyl;gece.Nehar;gün,gün dilimi,gündüz. EL ALİYM"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!ES SEMİ'Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!)


١٤- قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلاَ يُطْعَمُ قُلْ إِنِّيَ أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ
14- De: "Allah'tan ğayrısını edinir miyim veli? Fatırı'dır semavatın ve arzın ve Hu doyurur ve doyurulmaz."
 De: "Muhakkak ben emrolundum;-teslim olanların evveli olmakla- ve -müşriklerden olmamakla-"


(Veli;koruyucu,dost.Fatır;fıtrat,yaratılış tabiatını veren,yaratış amacına göre belli bir programla icat eden.)


١٥- قُلْ إِنِّيَ أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
15- De: "Muhakkak ben korkarım -eğer asi olursam Rabbime- azabından -aziym günün-"


١٦- مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
16- Kim sarf edilirse ondan o gün,artık gerçekten rahmet etmiştir ona ve budur fevz'ül mubiyn.


(Yusraf;harcamak,giderilmek.Fevz'ül Mubiyn;apaçık kazanç.)


١٧- وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ
17- Ve eğer dokunursa sana Allah -zararla- artık yoktur keşfedecek onu,sadece HU! Ve eğer dokunursa sana -hayrla- böylece Hu her şeye Kaadir'dir.


(Kaşif;keşf,açmak,bulmak,kaldırmak.El Kaadir.. İlmindekileri kudretiyle bir nedenselliğe dayanmaksızın yaratıp seyreden! Bu hususta asla sınırlanmayan! )


١٨- وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
18- Ve Hu,-Kaahir'dir- fevkinde kullarının ve Hu,Hakiym'dir,Habiyr'dir.


(Kaahir;Her şeye gücü yeten,yegane galib,varlığında hükümran olan.EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.EL HABİYR...Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!)

١٩- قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
19- De: "Hangi şey ekberdir şehadet olarak?" De: "Allah şahiddir aramda ve aranızda,ve vahyolundu bana bu Kur'an -inzar etmem için sizi onunla- ve kime ulaşırsa. Gerçekten siz şahitlik ediyor musunuz -Allah'la beraber- başka ilahlara?" De: "Şahitlik etmem." De: "Sadece Hu; -İlah-ı Vahid- dir,ve muhakkak ben beriyim şirk koştuğunuz şeylerden."


(İnzar;uyarı.Beleğa;ulaşmak,erişmek.İlah-ı Vahid;Allah, “Ahad”dır! Yani, öyle bir TEK’tir ki; bölünmesi, parçalanması, cüzlere ayrılması, zerrelere bölünmesi veya zerrelerden parçalardan teşekkül etmesi, oluşması mümkün değil! SONSUZ SINIRSIZ BİR TEK! -Ahmed Hulusi-)


٢٠- الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمُ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
20- Kimseler ki,verdik onlara kitabı -ariftirler ona,arif oldukları gibi oğullarına- Ki o kendilerini hüsrana düşürenler,artık onlar inanmazlar.


٢١- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
21- Ve kimdir daha zalim iftira edenden Allah'a bir yalanı ya da ayetlerini yalanlayan? Muhakkak Hu,iflah etmez zalimleri.


٢٢- وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
22- Ve o gün haşredeceğiz onları cemian,sonra diyeceğiz o şirk koşanlara: "Nerdedir şürekanız,o iddia ettikleriniz?"


(Zeame;iddiada bulunmak.)


٢٣- ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ وَاللّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ
23- Sonra olmayacak fitnesi onların,sadece şunu derler: "Vallahi Rabbimiz,değildik müşrikler."

(Fitne;imtihan,test,deneme.)


٢٤- انظُرْ كَيْفَ كَذَبُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ

24- Bak nasıl tekzib ettiler kendilerini.Ve dalalete uğradı onlardan,iftira ettikleri şeyler.


٢٥- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا حَتَّى إِذَا جَآؤُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَآ إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ
25- Ve onlardan kim dinlerse seni;ve yaptık kalblerinin üzerine ekinnet ki -fıkh ederler onu- ve kulaklarında vakra vardır.Ve eğer görseler -her ayeti- inanmazlar ona.Hatta ne zaman geldiklerinde sana,mücadele ederler senle,der ki o inkarcılar: "Değildir bu,sadece evvelkilerin efsaneleridir."


(Ekinnet;idrak etmeyi engelleyen şey.Fıkh;anlamak,işi çözmek.Vakra;duyup algılamayı engelleyen şey.Esatir'ul Evvelin;öncekilerin efsaneleri,masalları,mitleri,mitoloji.)


٢٦- وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
26- Ve onlar nehyederler ondan ve uzaklaşırlar ondan.Ve helak etmezler,sadece kendilerini ve farketmezler.


(Nehy;engellemek,yasaklamak.N'evn;mesafeli durmak,uzaklaşmak.)


٢٧- وَلَوْ تَرَىَ إِذْ وُقِفُواْ عَلَى النَّارِ فَقَالُواْ يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
27- Velev görsen,ne zaman durdurulduklarında nâra,böylece derler: "Ya döndürülmüş olsaydık,ve tekzib etmezdik ayetlerini Rabbimizin ve olurduk inananlardan."


(Vukifu;durmak,ayakta durmak,vakfolunmak.Radde;dönmek,geri gitmek,cevap vermek.)


٢٨- بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُواْ يُخْفُونَ مِن قَبْلُ وَلَوْ رُدُّواْ لَعَادُواْ لِمَا نُهُواْ عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
28- Hayır,göründü onlara -önceden gizlemiş oldukları şeyler- Velev döndürülseler,elbette geri dönerlerdi
-ondan nehy edildikleri şeye- ve muhakkak onlar yalancıdırlar.


(Beda;görünmek,açılmak,ortaya çıkmak.Yuhfû;gizlemek,saklamak.Rudde;dönmek,geri çevrilmek,cevab.Adu;iade etmek,geri gitmek.)


٢٩- وَقَالُواْ إِنْ هِيَ إِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
29- Ve dediler: "Değildir o,sadece -dünya hayatı- ve biz ba's edilecek değiliz."


(Ba's;ölümden sonra diriltiliş.)


٣٠- وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُواْ عَلَى رَبِّهِمْ قَالَ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُواْ بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُواْ العَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
30- Velev görsen,ne zaman durdurulduklarında Rablerine,der: "Değil midir bu hakk?"
 Derler: "Evet,ve Rabbimiz." Der: "Artık tadın azabı inkar etmeniz sebebiyle."


٣١- قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ حَتَّى إِذَا جَاءتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُواْ يَا حَسْرَتَنَا عَلَى مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَى ظُهُورِهِمْ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ
31- Gerçekten hüsrandadır o tekzib edenler -Allah'a toplanmayı- Hatta ne zaman geldiğinde onlara saat -aniden- dediler: "Ya hasret olsun bize -orada ifrad eylediğimiz şeyler üzerine-"  ve onlar taşırlar yüklerini sırtlarında.Değil midir kötü,yüklendikleri şey?


(Ya Hasretena;hasret olsun,yazıklar olsun.Ferrad;aşırı gitmek,hyper.)


٣٢- وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
32- Ve değildir dünya hayatı,-sadece oyun ve eğlence- ve ahiret diyarı daha hayırlıdır o takvalılar için.Artık akıl etmez misiniz?


(Leib;oyun.Lehv;eğlence.)


٣٣- قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لاَ يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
33- Gerçekten Alim'iz,muhakkak o,elbette mahzun ediyor seni onların dedikleri.Böylece muhakkak onlar
-tekzib etmiyorlar seni- ve lakin zalimler -Allah'ın ayetlerini- reddetiyorlar.


(Yechadune;cehade;reddetmek,inkar etmek,tanımamak.)

٣٤- وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ فَصَبَرُواْ عَلَى مَا كُذِّبُواْ وَأُوذُواْ حَتَّى أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلاَ مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ وَلَقدْ جَاءكَ مِن نَّبَإِ الْمُرْسَلِينَ

34- Ve andolsun tekzib edildi Rasüller -senden önce- Böylece sabrettiler -tekzib edildikleri şeylere ve eziyetlere- gelinceye dek onlara -Nasrımız- ve yoktur bir değiştici -Allah'ın kelimelerini- Ve andolsun geldi sana haberlerinden Murseliyn-in.

(Nasr;zafer,galbiyet,yenmek.Mübeddil;tebdil,değiştirici,changer.)


٣٥- وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاء فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
35- Ve eğer olursa kebir sana -iğraz etmeleri- böylece eğer yapabilirsen şunu; -iste bir tünel arzda ya da merdiven semada- böylece getirirsin onlara ayeti!Velev -dileseydi Allah- elbette toplardı onları hüdaya. Öyleyse olmayasın cahillerden.


(Kebir;büyük,ağır.İğraz;yüz çevirmek.Nefekan;tünel,yeraltı yolu.Sullemen;merdiven,göğe doğru yol.)


٣٦- إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
36- Sadece icabet eder o duyanlar.Ve mevta; -ba's eder onları Allah- sonra O'na rücu olurlar.


(Mevta;ölü,meyyit.)


٣٧- وَقَالُواْ لَوْلاَ نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّ اللّهَ قَادِرٌ عَلَى أَن يُنَزِّلٍ آيَةً وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
37- Ve dediler: "Olmaz mı nuzül edilseydi ona bir ayet -Rabbinden-?" De:"Muhakkak Allah,Kaadir'dir nuzül etmeye bir ayet,ve lakin onların ekseriyeti bilmezler."

 

٣٨- وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ

38- Ve olmasın bir dabbe arzda ve yoktur kanatlarıyla uçan kuş ki,sadece ümmettirler -sizin gibi-
 İfrad eylemedik kitabta bir şeyi.Sonra Rablerine haşrolunurlar.

(Dabbe;debelenen,yürüyen,hareket eden canlılar.Tairin Yatiru;Uçan kuş.Farrat;ifrata tefrite kaçmak,dengesizlik,ihmal edilmişlik,eksiklik,fazlalık.)


٣٩- وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَن يَشَإِ اللّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
39- Ve o,ayetlerimizi tekzib edenler;sağırlar ve dilsizlerdir zulumatta.Kimi -dilerse Allah- dalalette bırakır onu ve kimi dilerse,yapar onu sırat-ı mustakiym üzere.


٤٠- قُلْ أَرَأَيْتُكُم إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
40- De: "Gördünüz mü,eğer gelse size -Allah'ın azabı- ya da gelse size
-saat-; -Allah'ın ğayrına- mı dua edersiniz, -eğer siz sadıksanız-?"


٤١- بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاء وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
41- "Hayır,yalnızca O'na dua edersiniz,böylece keşfeder -O'na dua ettiğiniz şeyi,"eğer dilerse"-
ve unutursunuz şirk koştuğunuz şeyleri."


(Keşf;açmak,kaldırmak,gidermek.)


٤٢- وَلَقَدْ أَرْسَلنَآ إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
42- Ve andolsun irsal eyledik ümmetlere -senden önce- böylece aldı onları sefillik ve darlık.Belki onlar tazarru ederler.


(Bi'se;sefillik,berbatlık,kötülük.Yetedarraûne;mütevazi olmak,yalvarmak,boyun eğmek.)


٤٣- فَلَوْلا إِذْ جَاءهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
43- Böylece olmaz mıydı ne zaman geldiğinde onlara sefaletimiz,tazarru etselerdi? Ve lakin kasiyet doldu kalbleri ve ziynetledi onlara şeytan -yapmış oldukları şeyleri-


(Be's;berbatlık,sefalet,darlık,sıkıntı,kötülük.Tazarru;yalvarmak,boyun eğmek,mütevazileşmek.Kaset;kasvet,kasiyet,katılaşmak,iç sıkıntısı.)


٤٤- فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُواْ بِمَا أُوتُواْ أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ
44- Böylece ne zaman unuttuklarında -onunla zikredildikleri şeyi- Açtık onlara kapılarını her şeyin,
hatta ne zaman ferahladıklarında -verildikleri şeylerle- aldık onları ansızın,artık o vakit onlar iblis oldular.


٤٥- فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
45- Böylece kesildi arkası o,zulmeden kavmin.Ve hamd Allah içindir,Rabb'il Alemiyn'dir.


٤٦- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَى قُلُوبِكُم مَّنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللّهِ يَأْتِيكُم بِهِ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ
46- De: "Gördünüz mü,eğer alsa Allah semiyetinizi ve basiretinizi ve hatem vursa kalblerinize; -Kimdir ilah ğayrısında Allah'ın ki,getirir size onu?-" Bak nasıl sarfediyoruz ayetleri,sonra onlar ayrılırlar.


(Yasdifune;(isim)sadefe;deniz kabuğu sedef.(fiil)yasdif;ayrılmak,terketmek,yüz çevirmek,çatışmak.)


٤٧- قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلاَّ الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ
47- De: "Gördünüz mü,eğer gelse size -Allah'ın azabı- aniden ya da cehreten;-helak mı edilecek!Sadece kavm-i zalimiyn-"


(Cehreten;açıkça,bariz olarak görülen,uluorta.)


٤٨- وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

48- Ve irsal etmedik mürseliyn-i,sadece mübeşşir ve münzir olarak.Artık kim inanır ve ıslah olursa,böylece korku yoktur onlara ve onlar mahzun olmazlar.

(Mübeşşir;müjdeleyici,büşra edici,güzel haber verici.Münzir;uyarıcı,münezzir,tedbir aşılayıcı.Asleha;ıslah olan,asliyetini bilen.)


٤٩- وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
49- Ve o, -ayetlerimizi tekzib edenler- dokunacak onlara azab -fasık olmaları sebebiyle-.


(Fasık;fısk,itaatsizlik,asiyet,dik başlılık,hudutsuzluk,uçukluk,sefahat,zamparalık.)


٥٠- قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ
50- De: "Demiyorum size,indimdedir -Allah'ın hazineleri- ve bilmiyorum ğaybı,ve demiyorum size -gerçekten ben meleğim- Tabi değilim,sadece -ne vahyolunmuşsa bana-" De: "Müsavi midir âmâ ve basîr? Hala tefekkür etmiyor musunuz?"


٥١- وَأَنذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَن يُحْشَرُواْ إِلَى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُم مِّن دُونِهِ وَلِيٌّ وَلاَ شَفِيعٌ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
51- Ve inzar et -onunla- o, Rablerine haşrolunmaktan korkanları.Yoktur onlar için -Dünundan- bir veli ve yoktur şefaat edici.Belki onlar takvalanırlar.


٥٢- وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
52- Ve tard etme o, Rablerine dua edenleri -gündoğumu ve günbatımı- isterler Vechini.Yoktur sende hesablarından bir şey ve yoktur hesabından onlarda bir şey.Artık tard edersen onları,böylece olursun zalimlerden.

(El Ğada;yarın,yarının başlangıcı,imsak,fecr,sabahleyin.El Ğaşi;gecenin başlangıcı,gün batımı,akşamleyin,yuvaya çekilmek.Vech hakkında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/vech/)


٥٣- وَكَذَلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لِّيَقُولواْ أَهَؤُلاء مَنَّ اللّهُ عَلَيْهِم مِّن بَيْنِنَا أَلَيْسَ اللّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ
53- Ve böylece fitne kıldık bazılarını -bazılarıyla- desinler diye; "Bunlar mıdır -Allah'ın nimetlendirdikleri- aramızdan? Değil midir Allah,Aliym olan şakiriyn-e?"


(Fitne;bela,imtihan,deneme,test. El Aliym,"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!Şakiriyn;şükredenler topluluğu.)


٥٤- وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
54- Ve ne zaman geldiğinde sana o, -ayetlerimize inananlar- böylece de: "Selam olsun üzerinize!Yazdı Rabbiniz -Kendisine- rahmeti.Şu ki O;kim yaparsa aranızdan kötülüğü cehaletle,sonra tövbe ederse ardından ve ıslah ederse,böylelikle Hu,Ğafur'dur,Rahiym'dir."


( Selamun Aleyküm;Barış olsun üzerinize,huzur olsun üzerinize. EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen! ER RAHIYM...Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır )


٥٥- وَكَذَلِكَ نفَصِّلُ الآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ
55- Ve işte böyle tafsil ederiz ayetleri ve fark edilsin diye sebili mücrimlerin.


(Tafsil,tafsilatlıca açıklama.Testebiyn;tebyin,beyan,belirleme,farkına varma,gösterme.Mücrim;suçlu,suçlular.)


٥٦- قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ قُل لاَّ أَتَّبِعُ أَهْوَاءكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ
56- De: "Muhakkak ben,nehyedildim kul olmaya o,dua ettiğiniz şeylere -Allah Dünundan-" De: "Tabi olmam hevanıza,yoksa dalalette olurum o vakit,ve ben olmam mühtedilerden."


٥٧- قُلْ إِنِّي عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبْتُم بِهِ مَا عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ
57- De: "Muhakkak ben,beyyine üzereyim Rabbimden ve tekzib ettiniz onu -yoktur hüküm,sadece Allah içindir- kıssa eder hakkı,ve Hu,Hayr'ul Fasiliyn'dir."


(Hükm;hakem,hükümet,yönetme.Hayr'ul Fasiliyn;Ayırt edenlerin en hayırlısı.)


٥٨- قُل لَّوْ أَنَّ عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ
58- De: "Eğer olsaydı indimde -onla acele ettiğiniz şey- mutlaka kaza edilirdi emr -aramda ve aranızda-
 ve Allah,Aliym'dir zalimlere."


٥٩- وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
59- Ve İndindedir -ğaybın anahtarları- bilmezler onları,sadece Hu! Ve Aliym'dir ne varsa karada ve denizde.Ve düşmez bir yaprak,sadece Aliym'dir ona.Ve yoktur bir habbe -arzın zulumatında- ve yoktur ıslak,ve yoktur kuru, -sadece kitab-ı mubiyn-de- dir


(Mefatih'ul Ğayb;bilinmeyen sırların fethi,anahtarı.Habbe;tane.Zulumat;karanlık.Ratbin;ıslak,yaş. Yabisin;kuru.Kitab-ı Mubiyn;apaçık kitab.)


٦٠- وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُّسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
60- Ve Hu ki O,vefat ettirir sizi geceleyin ve Aliym'dir ne işlediyseniz gündüzleyin.Sonra ba's eder sizi orada,kaza edilmesi için -ecel-i müsemma- Sonra O'na dır rücunuz,sonra haber verecek size yaptıklarınızı.


(Cerahe;yara,yaralamak,işlemek.)


٦١- وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُم حَفَظَةً حَتَّىَ إِذَا جَاء أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لاَ يُفَرِّطُونَ
61- Ve Hu Kahir'dır,kullarının fevkinde.Ve irsal eder size -hafazayı- hatta ne zaman gelirse birinize ölüm,vefat ettirir onu rasüllerimiz ve onlar ifrada kaçmazlar.


(EL KAHHÂR... Hafaza;muhafaza ediciler,hıfzediciler,koruyucular.İfrad;işi tam yapmak,ne az ne de çok,tam kıvamında yapmak.)


٦٢- ثُمَّ رُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ أَلاَ لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ
62- Sonra döndürülürler Allah'a,Mevlaları Hakk'tır.Değil midir -Onun için- hüküm? ve Hu, Seri'ul Hasibiyn'dir.


(EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı! Mevla;sahib,sığınak.mevlana;mevlamız,sahibimiz,sığınağımız,koruyucumuz.Seri'ul Hasib;hesab görenlerin en serisi. )



٦٣- قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
63- De: "Kim kurtarır sizi -karanın ve denizin zulumatından-?" Dua edersiniz O'na -tazarru ederek ve gizlice: "Gerçekten eğer kurtarırsan bizi,-bundan- mutlaka olacağız şakiriyn-den."


(Zulumat;karanlıklar,aksilikler.Tazarru;yalvarmak,boyun eğmek.)


٦٤- قُلِ اللّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ
64- De: "Allah kurtarır sizi ondan,ve -her stresten- sonra siz şirk koşarsınız."


 (Kerb;stres,ızdırap,keder,sıkıntı.)


٦٥- قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
65- De: "Hu Kaadir'dir üzerinize,gönderir size azabı fevkinizden ya da ayaklarınızın altından ya da libas eder sizi şialara ve tattırır bazınızın kötülüğünü bazınıza." Bak nasıl sarfediyoruz ayetleri,belki onlar fıkh ederler.


(Şialara libas etmek;toplulukları birbirine giydirmek,örtmek,katmak.)


٦٦- وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
66- Ve tekzib etti -onu- kavmin ve o hakk-tır.De: "Ben değilim size bir vekil."


٦٧- لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
67- Her bir haber -kararlaştırılmıştır-  ve yakında bileceksiniz. 

                                                                            
٦٨- وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
68- Ve ne zaman gördüğünde, o dalanları -ayetlerimiz hakkında- Artık iğraz eyle onlardan -dalmalarına dek başka hadise- Ve şayet unutturursa sana şeytan,artık oturma zikrettikten sonra -kavm-i zalimiyn-le beraber.


(Yahuzune;havza,dalmak,kavga etmek,sataşmak,savaşmak.)


٦٩- وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَلَكِن ذِكْرَى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
69- Ve yoktur,o takvalılara -hesablarından bir şey- ve lakin zikretsinler.Belki onlar takvalanırlar.


٧٠- وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللّهِ وَلِيٌّ وَلاَ شَفِيعٌ وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لاَّ يُؤْخَذْ مِنْهَا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
70- Ve bırak o, dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve kandırdı onları dünya hayatı.Ve zikret -onla- şunu;     -alacak nefs kazanması sebebiyle- yoktur onun -Allah Dünundan- velisi ve yoktur şefaatçisi.Ve eğer denkleştirirse tüm denkliğini,alınmaz ondan.Bunlar ki onlar,alacaklar kazandıklarından dolayı.Onlar içindir şarab -hamimden- ve azab-ı elim.İnkar etmeleri sebebiyle.


(Tağdil,adl;denk tutmak,işlenilen işe karşılık denkleştirilmiş fiyat.Tubsele,besele;yaptığı şeyin getirisini almak,iyi şeyin iyiliği almak,kötü şeyin kötülüğü almak.)


٧١- قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَىَ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
71- De: "Dua mı edelim -Allah Dünundan- bize fayda vermeyen ve zarar vermeyen şeylere? Ve döneriz topuklarımızın üzerine -Allah bize hidayet ettikten sonra- O,şeytanların manyaklaştırdığı kimse gibi arzda,şaşırtmıştır onu arkadaşları,çağırırlar onu hidayete: "Gel bize!" De: "Muhakkak hidayet Allah'ındır,odur hidayet.Ve emrolunduk teslim olmakla Rabb'il Alemiyn-e."


٧٢- وَأَنْ أَقِيمُواْ الصَّلاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
72-"Ve salatı ikame etmek ve takvalanmakla.ve Hu ki O; O'na haşrolunacaksınız."


٧٣- وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
73- Ve Hu ki,O halketti semavatı ve arzı hakk-ile.Ve o gün der: "Kün" artık yekün-dür.Sözü hakk-tır.
Ve O'nun içindir mülk -Sur'a üfürüleceği gün- Aliym'dir ğaybe ve şehadete.Ve Hu Hakiym'dir,Habiyr'dir.


(1-Kün-Yekün:Oluşmak,Olmak.2-Ğayb;görünmeyen.3-Şehadet,görünen,müşahid olunan."İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!EL HABİYR...Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren! EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)


٧٤- وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
74- Ve ne zaman dediğinde İbrahim,babası Azer'e: "Ediniyor musun idolleri ilahlar? Muhakkak ben görüyorum seni ve kavmini dalalet-i mubiyn-de."


(Asnaman;idoller,putlar.)


٧٥- وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
75- Ve böylece gösterdik İbrahim'e melekütunu semavatın ve arzın,ve olması için mukiynler-den.


(1-Meleküt;“Melekût âlemi” sezgi, ilham ve benzeri yollu farkında olmadan algıladığımız; üst beyin faaliyetleri sonucu algıladığımız, kozmik yapılı âlemdir.Melekût, melekler âlemi olmanın ötesinde mânânın maddeye dönüştüğü âlem olarak da bilinir.Ahmed Hulusi.2-Mukiyn;Yakiyn hasıl eden,yakınlaşan kimse.)


٧٦- فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الآفِلِينَ
76- Böylece ne zaman kararınca ona gece,gördü bir gezegen.Dedi: "Budur rabbim." Ardından ne zaman kaybolunca,dedi: "Sevmem kaybolanları."


(1-Cenne,koyulaşmak,kararmak.2-Kevkebe;gezegen,tahminlere göre venüs.3-Efele-El-Efiliyn;kaybolmak,kaymak,batmak,ortadan kaybolmak.)


٧٧- فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لأكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
77- Böylece ne zaman gördüğünde Ay'ı yükselirken,dedi: "Budur rabbim." Ardından ne zaman kaybolunca,dedi: "Gerçekten eğer hidayete erdirmezse beni Rabbim,elbette olurum kavm-i zalimiyn-den."


(Baziğan;yükselmek,doğmak,şafak,dawn.)


٧٨- فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَذَا رَبِّي هَذَآ أَكْبَرُ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
78- Böylece ne zaman gördüğünde Güneş'i yükselirken,dedi: "Budur rabbim,bu ekber'dir." Ardından ne zaman kaybolunca,dedi: "Ya kavmim,muhakkak ben beriyim -şirk koştuğunuz şeylerden."


(Ekber;en büyük olan,kavranması güç.)


٧٩- إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
79- "Muhakkak ben,vech eyledim vechimi O'na ki, -Fatırı'dır semavatın ve arzın- hanifen.Ve değilim ben müşriklerden."


(Vech;yüz,yön,direction.EL FÂTIR...İlk “hayâl”i düzenleyip sistematize eden...Dilediğini gerçekleştirmek üzere birimleri o gayeyi oluşturacak biçimde yaratan...Tüm esmâsının işaret ettiği özelliklerle her boyutta mevcut olarak işlevini sürdürmekte olan...Tüm, canlı ve cansız diyerek bize göre ayırım yaptığımız varlıkların, yaratılış programları gereği olarak "kulluk" etmekte oldukları sonucunu ortaya koymakta olan...Gökleri ve yeri hangi gaye uğruna, hangi işlevi yerine getirmek için programlayarak yaratan..."TAKDİR, tasarım, planlama, düzenleme, ölçümleme, zamanlama, sıralama" gibi "yaratma" öncesi kavramlarla birlikte "yaratma" söz konusu olduğunda, hep aynı anlama işaret eden "İsim"...“HANÎF”Göklerde ya da yerde “tapınılacak bir tanrı olmadığı” bilinci içinde olan...Putları, tanrıları kabul edemeyecek bir idraka ermiş olan...Başka dinlerden, bâtıl mâbudlardan çekinip, yalnız Allah’a eğilen muvahhid...Allah’ın fıtratına, yaratışına sarılan...Şuuruyla, gökleri ve yeri dilediği şekilde meydana getirip onların hepsi üzerinde her an hükmü geçerli olan FÂTIR'ı olan "Vech"e çeviren...HANİFLİK,ALLAH DİNİ “İSLÂM”DIR!-Sen yüzünü dine HANÎF olarak tut!-Allah'ın FITRATINA!.. yani; FITRAT OLAN ALLAH DİNİ’NE; ALLAH’ın o fıtratına, o yaratışına sarıl!FITRAT DİNİ, ALLAH DİNİ, HANÎFLİK; İSLÂM'dır!.DİN, FITRATI DEĞİŞTİRMEK İÇİN DEĞİL, FITRATTAKİ UMÛMİ SELÂMETİ İNKİŞAF ETTİRMEK İÇİNDİR!.Ahmed Hulusi)


٨٠- وَحَآجَّهُ قَوْمُهُ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللّهِ وَقَدْ هَدَانِ وَلاَ أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلاَّ أَن يَشَاء رَبِّي شَيْئًا وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا أَفَلاَ تَتَذَكَّرُونَ
80- Ve tartıştı onunla,kavmi.Dedi: "Tartışıyor musunuz benimle -Allah hakkında- ve gerçekten beni hidayete erdirmişken? Ve korkmuyorum -Ona şirk koştuğunuz şeylerden- Sadece dilerse Rabbim bir şey.Vasi'dir Rabbim her şeye Aliym'dir.Böylece tezekkür etmez misiniz?"


(Hacce,hacece;tartışmak.EL VASİ'Esmâ özellikleriyle tüm âlemleri kapsamış olan.Tezekkür etmek;bir şey üzerinde düşünmek,zikretmek.)


٨١- وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلاَ تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالأَمْنِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
81- "Ve nasıl korkarım şirk koştuğunuz şeylerden,ve siz korkmazken -Allah'a şirk koştuklarınızdan-
 inzal etmedi onun için size bir sultan.Böylece hangi ferik hakeder emin olmayı,eğer siz biliyorsanız?"


(Sultan;yetki,işaret,delil.Ferik;fırkalar,partiler,grublar.Ehakku bil emni;emin olmayı hak etmek,güvenilmeye layık olmak,tutarlılık açısından en sağlıklı olan taraf.)


٨٢- الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
82- Ki o inananlar ve inançlarını zulm ile örtmeyenler,bunlar ki;onlar içindir emniyet ve onlar mühtedi-dirler.


(Lebese;yelbisune,libas,giymek,giydirmek,örtmek,bir şeyi kapamak.Mühtedi;hidayete eren,doğru yolu bulan kimse.)


٨٣- وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاء إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
83- Ve bu hüccetimizdir,verdik onu İbrahim'e -kavmine karşı-Yükseltiriz derecesini dilediğimiz kimsenin.Muhakkak Rabbin,Hakiym'dir,Aliym'dir.


EL ALİYM"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)


٨٤- وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
84- Ve hibe eyledik ona,İshak ve Yakub'u.Hepsini hidayete erdirdik.Ve Nuh,hidayet eyledik -önceden-
ve zürriyetinden; Davud,ve Süleyman,ve Eyyüb,ve Yusuf,ve Musa,ve Harun.Ve işte böyle cezalandırırız muhsinleri.


٨٥- وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
85- Ve Zekeriya,ve Yahya,ve İsa,ve İlyas.Hepsi salihlerdendir.


٨٦- وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
86- Ve İsmail,ve El-Yesa',ve Yunus,ve Lut.Ve hepsini tercih eyledik üzerine alemlerin.


(Faddala;tercih etmek,seçmek,favori kılmak. )


٨٧- وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
87- Ve babalarından,ve zürriyetlerinden,ve kardeşlerinden...ve icabet eyledik onlara ve hidayet eyledik onları sırat-ı mustakiym-e.


(İctiba;bir şeyin elenib seçilmesi,duaya icabet edilmesi,isteğin kabul görmesi,seçilmesi.)


٨٨- ذَلِكَ هُدَى اللّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَلَوْ أَشْرَكُواْ لَحَبِطَ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
88- Budur hidayeti Allah'ın,hidayet eyler onla -kimi dilerse kullarından-Ve eğer şirk koşsalardı,elbette heba ederdi onlardan -yapmış oldukları şeyleri-


٨٩- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَؤُلاء فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُواْ بِهَا بِكَافِرِينَ
89- Bunlar ki onlar;verdik onlara kitabı ve hükmü ve nübüvveti.Böylece eğer inanmazlarsa ona -bunlar-böylece gerçekten vekil eyleriz onu,orada inkar etmeyecek bir kavme.


٩٠- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
90- Bunlar ki;onlara hidayet eyledi Allah. Böylece hidayetlerine iktida ol! De: "İstemiyorum sizden -onun için- bir ecir.Değildir o,sadece zikirdir -alemler için."


(İktida olmak;tabi olmak,uymak,adapte olmak,model almak.)


٩١- وَمَا قَدَرُواْ اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُواْ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاء بِهِ مُوسَى نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُواْ أَنتُمْ وَلاَ آبَاؤُكُمْ قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
91- Ve takdir edemediler -Allah'ın kadrini- hakkıyla,ne zaman dediklerinde: "İnzal etmedi Allah beşer üzerine bir şey." De: "Kim inzal eyledi kitabı ki,yaptı onu Musa'ya bir nur ve hidayet -insanlar için-? Yapıyorsunuz onu kırtasiyeler,gösteriyorsunuz onu ve gizliyorsunuz çoğunu.Ve öğretildi size,-sizin ve babalarınızın bilmediği şeyler-" De: "Allah." Sonra bırak onları daldıklarında oynasınlar.


٩٢- وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ
92- Ve bu kitab;inzal eyledik onu mübarek olarak,musaddik eyler o -elleri arasındakini- ve inzar edesin diye umm'ul kur'a-ya ve etrafındakilere.Ve onlar inanırlar ahirete,inanırlar -ona-.Ve onlar salatlarını muhafaza ederler.


(Musaddik;kabul eder,onaylar.İnzar;uyarmak,haber vermek.Umm'ul Kur'a;ana belde,ana şehir,merkez.)


٩٣- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوْحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنَزلَ اللّهُ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلآئِكَةُ بَاسِطُواْ أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُواْ أَنفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ
93- Ve kimdir daha zalim;iftira eden kimseden -Allah'a- bir yalanı ya da diyen: "Vahyedildi bana." ve vahyolunmamışken ona bir şey,ve kim derse: "Yakında inzal edeceğim -Allah'ın inzal ettiği şey- gibi."
Velev görsen o vakit zalimleri -ölüm sancısında- iken ve melaike uzatarak ellerini: "Çıkarın nefsinizi! Bugün cezalandırılacaksınız alçaltıcı azabla -demeniz sebebiyle Allah'a -haktan başkasını- ve siz ayetlerine müstekbir oldunuz."


(Ğamarat'el Mawt;ölüm sancısı,şiddeti.Azab'el Houni;alçaltıcı azab.)


٩٤- وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاء ظُهُورِكُمْ وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاء لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
94- Ve andolsun geldiniz -Bize- ferden,halkettiğimiz gibi sizi evvelki zaman,ve terkettiniz size hibe ettiğimiz şeyleri gerisin geriye.Ve görmüyoruz sizinle beraber şefaatçilerinizi ki,iddia etmiştiniz onları size şürekalar.Andolsun kesildi aranız ve dalalete uğradı sizden -iddia ettiğiniz şeyler-

(Havl;yetki vermek,bir şeyin kullanılması iznini vermek,bahşetmek,hibe etmek.Vera'e Zuhur;gerisin geriye,arkalayıp arkada bırakmak.Şefaat;yardım etmek.Zeame;iddia etmek,varsaymak.Şüreka;şerikler,ortaklar.Katağ'a;kesmek,ayırmak.)

٩٥- إِنَّ اللّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ذَلِكُمُ اللّهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
95- Muhakkak Allah ayırır taneyi ve çekirdeği,ve çıkarır hayatı meyyitten ve çıkarır meyyiti hayattan.Budur Allah.Böylece nasıl çevrilirsiniz?


(Falik,felak,ayırmak,bölmek.Habebe;hububat,tane,tohum.Neva;nüve,core,çekirdek.Meyyit;ölü.Tu'fekun;çevrilmek,döndürülmek,aldatılmak.)


٩٦- فَالِقُ الإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
96- Ayırır sabahı ve yapar geceyi sükunen,ve güneşi,ve ayı hesaben.Budur takdiri Aziz'ul Aliym-in.


(EL AZİZ...Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Azîz özelliğiyle hükmünü icra eder!


EL ALIYM..."İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٩٧- وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
97- Ve Hu ki;yaptı sizin için yıldızları -hidayet bulmanız için- onlarla,karanın ve denizin zulumatından.Gerçekten tafsil eyledik ayetleri bilen bir kavim için.


٩٨- وَهُوَ الَّذِيَ أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
98- Ve Hu ki;inşa eyledi sizi -tek bir nefsten- böylece müstekar ve müstevdi-dir.Gerçekten tafsil eyledik ayetleri fıkh eden bir kavim için.

(Nefs-i Vahida;tek benlik.Müstekar;istikrarlı,kararlı,düzenlilik.Müstevdi;emaneten kalma yeri,beden,depo.Fıkh etmek;meseleyi anlamak,çözümlemek.)


٩٩- وَهُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُّخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُّتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِن طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِّنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ انظُرُواْ إِلِى ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ إِنَّ فِي ذَلِكُمْ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
99- Ve Hu ki;inzal eder semadan suyu,böylece çıkarırız onunla nebatın her şeyini.Ardından çıkarırız ondan çimeni,çıkarırız ondan taneyi müterakiben.Ve hurmalıktan,tomurcuğundan salkımlar sarkıtılmış.Ve cennetler,üzümler ve zeytinlerden,ve narlara müteşabih ve ğayrı müteşabih.Bak meyvesine,ne zaman meyve verdiğinde ve olgunlaştığında.Muhakkak bunlarda ayetler vardır inanan bir kavim için.


(Hazıra;yeşillik,çimen,ot.Müterakiben,süperempoze,üst üste ekleyerek,katlayarak.Tal'iha;tomurcuk.Qınwan;hurma salkımları,Daniyeh;olgunlaşıp asılmak,sarkılmak,al olmak.Müteşabih;benzer,benzeyen.Semere;esmere,semere,ürün,meyve.Yen'i;matürasyon,olgunlaşma,kemale ermek,devşirme vakti gelmek.)


١٠٠- وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُواْ لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ
100- Ve yaparlar Allah için şerikler -cinleri- ve halketti onları.Ve ihlal ederler -Onun için- oğullar ve kızları,ilimleri olmaksızın.Subhan'dır Hu,ve Teala'dır -vasıflandırdıkları şeylerden-


(Hareka;ihlal etmek,delmek,doğru olan bir şeye yalan isnatta bulunmak,saçmalamak.Cinler için bakınız: http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/C/index2.htmVarlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan...Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olanYersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olan…Esmâ'yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanların; El Esmâ ve El Hüsnâ'nın ne olduğunu fark edemeyenlerin ve "Ekberiyet"iyle Allah'ı bilmeyenlerin vasıflamalarından münezzeh olan…“Ekber” olan (Tüm seyir ve dillendirilenlerin yalnızca "nokta"mızla ilgili olduğu; Allah’ın yalnızca “Ekber” olduğu gerçeği)Her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan…Semâlar ve arzda ne varsa hepsi de Kendisine ait olan ve her şeyin (kanitun) hükmünü yerine getirici olduğu “O”!ALÎY... Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden! (Ulu,Alâ,Tealâ).)


١٠١- بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
101- Bedî'i-dir semavatın ve arzın.Nasıl olur Onun bir veledi ve olmamışken Onun bir arkadaşı? Ve halketti her şeyi.Ve Hu her şeye Aliym'dir.


(EL BEDİY'... Eşi benzeri olmayan güzellikte olup, güzellikleri yaratan! Türleri ve varlıkları herhangi bir örneğe dayanmayan şekilde kendilerine özgü özelliklerle yaratan.)


١٠٢- ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
102- Budur Allah,Rabbiniz.-Yoktur ilah sadece HU- Halik'i-dir her şeyin,böylece kulluk edin O'na.Ve Hu her şeye Vekiyl'dir.


(EL HALIK..Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri "yok"ken "var" kılan! Hâlik'in "halk"ettiği her bir şeyin bir "hulk"u, yani yaratılış amacına göre bir huyu, ahlâkı (doğasına göre davranışı) vardır... 


EL VEKIYL... Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden Allâh'ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!)


١٠٣- لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
103- İdrak etmez -Onu- ebsar ve O idrak eder ebsarı.ve Hu Latiyf'tir,Habiyr'dir.


(Ebsar;basiret,görme,kavrama,anlama. EL LATIFY...Yarattığının derûnunda ve varlığında gizli olan. Lütfu çok olan!

EL HABIYR...Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!)


١٠٤- قَدْ جَاءكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
104- Gerçekten geldi size basiret,Rabbinizden.Böylece kim basiret ederse,artık nefsi için eder.Ve kim a'ma olursa,artık aleyhine olur.Ve ben değilim size bir muhafız.


١٠٥- وَكَذَلِكَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ وَلِيَقُولُواْ دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
105- Ve işte böyle sarfederiz ayetleri,ve desinler diye: "Ders aldın." ve beyan edelim onu diye -bilen bir kavim için-


١٠٦- اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
106- Tabi ol,ne vahyolunduysa sana Rabbinden.-Yoktur ilah sadece HU- Ve yüz çevir müşriklerden.


١٠٧- وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا أَشْرَكُواْ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
107- Velev dileseydi Allah,şirk koşmazlardı.Ve yapmadık seni onlara bir muhafız ve değilsin sen onlara bir vekil.


١٠٨- وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
108- Ve hakaret etmeyin o,-Allah dünunda dua ettiklerine- böylece hakaret ederler Allah'a -düşmanca- ilimdışı.İşte böyle ziynetledik her ümmete amellerini.Sonra Rablerine-dir rücuları,böylece haber verecek onlara -yapmış olduklar şeyleri-


(Tesubbu,sebebe,sebb;küfretmek, hakaret etmek, beddua etmek, lanetlemek, kaba söylemek, sövmek gibi her çeşit kötü sözü ifade eder.)


١٠٩- وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا قُلْ إِنَّمَا الآيَاتُ عِندَ اللّهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءتْ لاَ يُؤْمِنُونَ
109- Ve kasem ettiler Allah'a,cehd ederek yeminlerinde;gerçekten eğer gelirse onlara bir ayet,mutlaka inanacaklardı ona.De: "Sadece ayetler,Allah indinde-dir." Ve farkında değilsiniz ki,o ne zaman gelirse inanmazlar


١١٠- وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُواْ بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
110- Ve döndürürüz fuadlarını ve basiretlerini -ona inanmadıkları gibi- evvelki zaman.Ve bırakırız onları tuğyanda -a'malı olarak.


(Tuğyan;haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapıklık; isyan, küfür.Fuad;esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcılar-kalp nöronları.)


١١١- وَلَوْ أَنَّنَا نَزَّلْنَا إِلَيْهِمُ الْمَلآئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتَى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً مَّا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ
111- Velev ki Biz;inzal etseydik onlara melaikeyi ve kelam etseydi onlara mevta ve haşr etseydik onlara her şeyi önceden -inanacak değillerdi- sadece Allah'ın dilemesi.Ve lakin onların ekseriyeti cahildir.


١١٢- وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
112- Ve böylece yaptık her nebi için düşman -insan ve cinn şeytanları- vahyeder onlardan bazısı,bazısına zuhruflu sözleri,kandırarak.Velev dileseydi Rabbin -onu yapmazlardı-.Artık bırak onları ve iftira ettikleri şeyleri.


(Zuhruf;kabartmalı,süslü şeyler.)


١١٣- وَلِتَصْغَى إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُواْ مَا هُم مُّقْتَرِفُونَ
113- Ve kulak versin ona fuadları ki onlar,inanmazlar ahirete ve razı olsunlar ona ve işlesin onlar işledikleri şeyleri.


(Tesğa;seğa,dinlemek için eğilmek,bir şeye eğilmek,kulak vermek.Yeqterifu;qarafa;bir şey elde etmek,işlemek,günah kazanmak.)


١١٤- أَفَغَيْرَ اللّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنَزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاً وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
114- Allah'tan ğayrı arayayım mı Hakem? ve Hu ki;inzal eyledi size kitabı mufassilen.Ve o kitab verdiklerimiz bilir ki,-nuzül edildi Rabbinden hakk ile- Artık olma şüphecilerden.


(İbtiğa;gözetmek,aramak.Mufassıl;açıklayıcı.Mümterin;şüpheci,kuşkucu.)


١١٥- وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
115- Ve tamamlandı kelimesi Rabbinin -sıdkan ve adlen- Yoktur değiştirici -Kelimelerini- ve Hu,Semi'dir,Aliym'dir.


(Sıdk;doğruluk,dürüstlük,sadakat.Adl;adalet,adiilik,hakkaniyet.Mübeddil;değiştirici.


١١٦- وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
116- Ve eğer itaat edersen -arzdakilerin ekseriyetine- dalalete uğratırlar seni -Allah'ın sebilin-den- Tabi olmazlar,sadece ZANNA ve de onlar sadece saçmalarlar.


(SebiliAllah;Allah yolu.Yahrusune;boş konuşmak,söylenmek,boşboğazlık,saçmalamak.)


١١٧- إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
117- Muhakkak Rabbin Hu,Aliym'dir -sebilinden dalalete uğrayan kimselere- ve Hu,Aliym'dir mühtedilere.


١١٨- فَكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ
118- Artık yiyin,üzerine -Allah ismi zikredilen- şeylerden,eğer siz -ayetlerine- inananlarsanız.


١١٩- وَمَا لَكُمْ أَلاَّ تَأْكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلاَّ مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ
119- Ve ne için siz yememelisiniz üzerine -Allah ismi zikredilen- şeylerden? ve gerçekten açıklamıştı sizin için -haram kıldığı şeyleri- size,sadece ona zaruri kaldığınız şeyler.Ve gerçekten -çoğusu- mutlaka dalalette bırakır -hevalarıyla- ilim olmaksızın.Muhakkak Rabbin Hu,Aliym'dir saldırganlara.


(Muğtediyn;azgın,hadsiz,saldırgan.)


١٢٠- وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ
120- Ve bırakın günahın zahirini ve batınını.Muhakkak ki o günah kazananlar yakında cezalandırılacaklar -işlemiş oldukları şeylerden-


(El-ismi;haksızlık,kötülük,günahkarlık.)


١٢١- وَلاَ تَأْكُلُواْ مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَآئِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ
121- Ve yemeyin,üzerine -Allah ismi zikredilmeyen- şeylerden,ve muhakkak o,elbette fısktır.Ve gerçekten şeytanlar,mutlaka vahyederler evliyalarına -sizinle müdacele etmeleri için- Ve eğer itaat ederseniz onlara,muhakkak siz,gerçekten müşrikler olursunuz.


(Fısk;itaatsizlik,asiyet,dik başlılık,hudutsuzluk,uçukluk,sefahat,zamparalık.Yucadilu;mücadele,cedelleşme,tartışma,ihtilaf.)


١٢٢- أَوَ مَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
122- Ya da o kimse ki meyyit idi,ardından hayat verdik ona ve yaptık onun için bir nur,yürür onunla insanlar arasında -o kimse misali midir;zulumat içindedir -ondan çıkacak değildir? Böylece ziynetledik inkarcılar için,yapmış oldukları şeyleri.


١٢٣- وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجَرِمِيهَا لِيَمْكُرُواْ فِيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ إِلاَّ بِأَنفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
123- Ve böylece yaptık her karyede kebir mücrimleri -orada mekr yapsınlar diye- Ve mekr yapmazlar,sadece kendilerine ve şuuruna varmazlar.


(Karye;köy,kasaba,şehir,devlet,toplulukların yaşadıkları herhangi bir yerleşim yeri.Mekr,hile,tuzak,kurnazlık.)


١٢٤- وَإِذَا جَاءتْهُمْ آيَةٌ قَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ حَتَّى نُؤْتَى مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللّهِ اللّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُواْ صَغَارٌ عِندَ اللّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُواْ يَمْكُرُونَ
124- Ve ne zaman geldiğinde onlara bir ayet,dediler: "Asla inanmayız,bize verilinceye değin -Allah Rasülüne verilen şey- misli." Allah,Aliym'dir nerede kılacağına risaletini.Yakında isabet edecek o,cürümkarlara bir sağiret -Allah indinden- ve azab-ı şedid -yapmış oldukları mekirler sebebiyle-


(Sağiret;alçaklık,zillet,hezimet,küçük düşürülmek.)


١٢٥- فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
125- Böylece kimi murad ederse Allah -hidayete erdirir onu- açar göğsünü islama.Ve kimi murad ederse
 -dalalete uğratır onu- yapar göğsünü daralmış ve sıkıntılı,sanki yükseliyormuş semada.İşte böyle yapar Allah;-pisliği- o inanmayanların üzerine.


("İslam" kavramı hakkında bakınız; http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulus.../kavramlar/islam/Dhayyiqa;darlık,sıkıntı.Haracen,darlık,sıkıntı,bunalım.Yessa'adu;tırmanmank,yükselmek.El ricse;pislik,iğrençlik,nefret edilesi şey.)


١٢٦- وَهَذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
126- Ve budur sıratı Rabbinin,müstakimdir.Gerçekten tafsil eyledik ayetleri -zikreden kavim için-


١٢٧- لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
127- Onlar içindir -Dar-us Selam- Rablerinin indinde.Ve Hu,Veli-leridir -yapmış oldukları sebebiyle-


(Dar-us Selam;barış,emniyet,huzur yurdu. EL VELİ...Yardımcı,hâmi,dost ;dilediğine arka çıkıp onları kemâle ulaştıran.)

١٢٨- وَيَوْمَ يِحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الإِنسِ وَقَالَ أَوْلِيَآؤُهُم مِّنَ الإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِيَ أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَليمٌ
128- Ve o gün haşredecek onları cemian:"Ya Cin Ma'şeri! Gerçekten çoğalttınız insanlardan." Ve der insanlardan evliyaları: "Rabbimiz,metalandı bazımız,bazımızdan ve ulaştık ecelimize ki ,ecel kıldın bize."
Der: "Nardır yeriniz halidiyn olarak orda,sadece ne dilerse Allah.Muhakkak Rabbin,Hakiym'dir,Aliym'dir."


(Ma'şer;onluk,topluluk,kurul.EL ALİYM"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)


١٢٩- وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
129- Ve işte böyle tevelli ederiz zalimlerin bazısını bazısına -kazanmış oldukları sebebiyle-


(Tevelli;nuvelli,yöneltmek,döndürmek,çevirmek,dostluk.)


١٣٠- يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ
130- "Ya Cin ve İnsan Ma'şeri!Gelmedi mi size -sizden Rasüller- kıssa eder size ayetlerimi ve uyarır sizi bugünüze kavuşacağınıza dair?" Derler: "Şahidiz nefsimiz aleyhine." Ve kandırdı onları dünya hayatı ve şahid oldular nefisleri aleyhine,kafir olduklarına dair.


(Kafir kavramı hakkında bakınız: http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulus.../kavramlar/kafir)


١٣١- ذَلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ
131- İşte bu,Rabbinin karyeleri -zulm ile- helak edici olmamasındandır ve onun ehli ğafil iken.


١٣٢- وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
132- Ve herkes için yaptıklarına dair dereceleri vardır.Ve Rabbin ğafil değildir yaptıkları şeylerden.


١٣٣- وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
133- Ve Rabbin Ğani'dir,Rahmet Sahibi'dir.Eğer dilerse giderir sizi ve halef yapar sizden sonra neyi dilerse.İnşa ettiği gibi sizi başka bir kavmin zürriyetinden.


(EL ĞANİYY... Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; "Ekberiyeti" dolayısıyla! Esmâ'sıyla sayısız sınırsız zengin olan!)


١٣٤- إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لآتٍ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
134- Muhakkak ne vaad edildiyse size,mutlaka gelir ve siz acze düşerecek değilsiniz.


١٣٥- قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدِّارِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
135- De: "Ya kavmim,yapın yapacağınız şeyi,muhakkak bende yapıyorum.Artık yakında bileceksiniz kimin için olacağını akibet yurdunun.Muhakkak O,iflah etmez zalimleri."


١٣٦- وَجَعَلُواْ لِلّهِ مِمِّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُواْ هَذَا لِلّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَذَا لِشُرَكَآئِنَا فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمْ فَلاَ يَصِلُ إِلَى اللّهِ وَمَا كَانَ لِلّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَآئِهِمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
136- Ve yaptılar Allah için;ziraat eylediği hars ve enamdan bir nisbe,böylece dediler: "Bu Allah içindir." iddialarıyla; "ve bu şeriklerimiz içindir." Böylece şerikleri için olan neyse,o Allah'a ulaşmaz,ve Allah için olan şeyse,o şeriklerine ulaşır.Ne kötü hükmediyorlar!

(1-Zere;üretmek,yaymak,çoğaltmak,yaratmak.2-Hars;nesil,kuşak,evlat,zürriyet,yaratık,mahluk,döl,soy,torun, döldöş,nesep,sürülebilecek şey.3- En'am;yaratılmış bütün canlılar,halk,bütün mahlukat,deve, sığır, koyun gibi hayvanlar.(almaany))


١٣٧- وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
137- Ve böylece ziynetledi,müşriklerden çoğuna -evladlarını katletmeyi- şerikleri -mahvetsin onları ve örtsün onları dinleri aleyhine diye- Velev dileseydi Allah onu yapmazlardı.Artık bırak onları ve iftira ettikleri şeyleri.


١٣٨- وَقَالُواْ هَذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لاَّ يَطْعَمُهَا إِلاَّ مَن نّشَاء بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لاَّ يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاء عَلَيْهِ سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
138- Ve derler: "Bu en'am ve hars dokunulmazdır,onları yiyemez,sadece dilediğimiz kişi." -iddialarıyla-
ve en'am,haram kılındı sırtları ve en'am üzerine zikretmezler -Allah ismini- O'na iftira ederek.Yakında cezalandıracak onları iftira etmeleri sebebiyle.


(Hicrun;dokunulmaz,ilişilmez,men edilmiş,yasaklanmış şey.)


١٣٩- وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَذِهِ الأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَى أَزْوَاجِنَا وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاء سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حِكِيمٌ عَلِيمٌ
139- Ve derler: "Neyse karınları içinde olan bu en'amın halistir erkeklerimiz için,ve haramdır zevcelerimize.Ve eğer meyyit olursa,artık onlar onda şeriktirler." Yakında cezalandıracak onların vasıflandırmalarını.Muhakkak Hu,Hakiym'dir,Aliym'dir.


١٤٠- قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُواْ أَوْلاَدَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ اللّهُ افْتِرَاء عَلَى اللّهِ قَدْ ضَلُّواْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
140- Gerçekten hüsrandadır onlar ki;katlettiler evladlarını sefihen,ilimdışı olarak ve haram kıldılar -Allah'ın onları rızıklandırdığı şeyleri- iftira ederek Allah'a.Gerçekten dalalete uğradılar ve mühtediler olmadılar.


(Sefih;aptal.)


١٤١- وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
141- Ve Hu ki;inşa eyledi cennetleri mağruşatlı ve mağruşatsız ve hurmalıkları ve yenilen muhtelif ziraatleri ve zeytinler ve narlar müteşabihen ve müteşabih olmaksızın.Yiyin semeresinden,semereli olduğu vakit ve -verin hakkını- hasad edildiği gün.Ve israf etmeyin.Muhakkak Hu,sevmez müsrifleri.


(Mağruşat;arştan aşağıya doğru,asılmış,taht,çardak.Müteşabih;benzer,aynı.İsraf;atık etmek,çöp etmek,boşa harcamak.)


١٤٢- وَمِنَ الأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا كُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
142- Ve en'amdan hamallar ve döşekler.Yiyin -Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden- ve tabi olmayın
 -şeytanın adımlarına- Muhakkak o,sizin için aduvv-ü mubiyn dir.


(Fereşe;donanım,mobilya,döşeme,serim.Adüvv-ü Mubiyn;apaçık düşman.)


١٤٣- ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ مِّنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ نَبِّؤُونِي بِعِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
143- Sekiz zevçli;koyundan iki ve keçiden iki.De: "Haram mı kıldı erkekleri ya da dişileri ya da dişilerin rahimlerine dahil olanı? Haber verin bana ilimle,eğer siz sadıksanız."


١٤٤- وَمِنَ الإِبْلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ وَصَّاكُمُ اللّهُ بِهَذَا فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
144- Ve deveden iki ve sığırdan iki.De: "Haram mı kıldı erkekleri ya da dişileri ya da dişilerin rahimlerine dahil olanı? Ya da şahid mi idiniz -Allah'ın size bunu vasiyet ettiği- vakit? Böylece kimdir daha zalim iftira edenden Allah'a bir yalanı -insanları dalalete uğratmak için- ilim olmaksızın? Muhakkak Allah hidayete erdirmez zalim kavmi."


١٤٥- قُل لاَّ أَجِدُ فِي مَا أُوْحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلاَّ أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
145- De: "Bulmuyorum bana vahyolunan şeylerde -bana haram kılınmışlık yemek yiyen için- sadece şu ki,meyyit olması ya da dökülen kan ya da domuz eti ki o gerçekten pistir ya da Allah'tan başkası namına olan bir fısk.Böylece kim zararda kalırsa -azmadan ve hadsizleşmeden- artık gerçekten Rabbin,Ğafur'dur,Rahiym'dir."


(Uhille;Allah'tan başkası namına,şerefine,onuruna olan şeyler.Fısk;kötülük,fenalık.Bağy ve Adv;azgınlık,düşmanlık,taşkınlık,haddi aşmak.



١٤٦- وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ وِإِنَّا لَصَادِقُونَ
146- Ve o yahudiler üzerine haram kıldık tırnaklıların hepsini.Ve sığırlar ve koyunlardan haram kıldık onlara yağlarını,sadece sırtlarında taşıdıkları şey ya da kaplarında ya da kemiklerine karışmış şeyler.Böylce cezalandırdık onları azgınlıkları ile.Ve muhakkak Biz,elbette Sadık'ız.


(Şuhume;şişman,kaba şey,iç yağlar.Havaya;Kab,konteynir,ambar,iç kısım.Sadık;gerçek,hakikat,doğru.)


١٤٧- فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل رَّبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
147- Böylece eğer tekzib ederlerse seni,sonra de: "Rabbiniz vasi rahmet sahibidir ve çevrilmez azabı mücrim kavimden."


(EL VASİ'Esmâ özellikleriyle tüm âlemleri kapsamış olan.)


١٤٨- سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم حَتَّى ذَاقُواْ بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إَلاَّ تَخْرُصُونَ
148- Diyecek o şirk koşanlar: "Eğer dileseydi Allah,şirk koşmazdık ve babalarımız da ve haram kılmazdık bir şeyi." İşte böyle tekzib etti onlardan öncekiler,tadıncaya kadar azabımızı.De: "Var mıdır indinizde ilimden bir şey? Öyleyse çıkarın onu bize.Tabi değilsiniz,sadece zann ediyorsunuz ve değilsiniz siz,sadece saçmalıyorsunuz."


١٤٩- قُلْ فَلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
149- De: "Böylece Allah'ındır hüccet'ül baliğa.Şayet eğer dileseydi elbette hidayete erdirirdi sizin hepinizi."


(Hüccet'ül Baliğa;kuvvetli derecede olgun delil,sağlam kanıt.)


١٥٠- قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللّهَ حَرَّمَ هَذَا فَإِن شَهِدُواْ فَلاَ تَشْهَدْ مَعَهُمْ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
150- De: "Haydi getirin şahidlerinizi ki onlar şahitlik ediyorlar Allah haram kıldı bunu diye." Böylece eğer şahitlik ederseler artık şahitlik etme onlarla beraber,ve tabi olma hevalarına o ayetlerimizi tekzib edenlerin ve onlar inanmazlar ahirete ve onlar Rablerine muadil tutarlar.


(Hellume;haydi gelin,getirin şeklinde ünlem,Kur'an da sadece iki yerde geçmektedir,diğeri ise Ahzab 18.ayet.Muadil;denk,eşit,adil,terazili,balans ayarlı.)


١٥١- قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
151- De: "Gelin okuyayım neyi haram kıldığını Rabbinizin size;şirk koşmayın O'na bir şeyi.Ve ebeveyne ihsankar olsun ve öldürmeyin evladlarınızı yoksulluktan.Biz rızıklandırırız sizi ve onları,ve yaklaşmayın fuhşiyata,ondan zahir olana da batın olana da,ve öldürmeyin nefsi ki onu haram kıldı Allah,sadece hakkla.İşte böyle vasiyet eyledi size -onunla- belki siz akledersiniz."

(İhsankar;hayırlı,iyi,nazik.Fuhşiyat;haddi aşmak,kötülük,ahlaksızlık,kontoldışılık.Zahir;açık,görünen.Batın;kapalı,gizli,görünmeyen.)


١٥٢- وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
152- "Ve yaklaşmayın malına yetimin,sadece onunla ona ihsankar olarak,bulüğ çağına erişinceye kadar,ve ifa edin keyli ve mizanı kıstasla.Mükellef kılmayız bir nefsi,sadece yapabileceğiyle.Ve ne zaman dediğinizde artık adil olun velev olsa da yakınlık sahibliği,ve Allah'ın ahdini ifa edin.İşte böyle vasiyet eyledi size -onunla- belki siz tezekkür edersiniz."


(Yebluğa Eşuddeh;ergenlik çağı,olgunluk kuvveti,bulüğ çağı.Keyl;ölçü.Mizan;tartı.Kıstas;terazi,eşitlik,adalet,hakkaniyet.Tezekkür;üzerinde düşünerek doğruyu farketmek,hatırlamak.)

١٥٣- وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
153- "Ve şu ki;budur yolum -dosdoğrudur- böylece tabi olun ona,ve tabi olmayın yollara ki ayırır sizi -Yolundan- İşte böyle vasiyet eyledi size -onunla- belki siz takvalanırsınız."


(Sırat-ı Mustakiym;Dosdoğru yol.Sebil;yol.Tefrika;ikiliğe düşmek,ayrışmak,ayrılıp gitmek.)

١٥٤- ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِيَ أَحْسَنَ وَتَفْصِيلاً لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُم بِلِقَاء رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

154- Sonra verdik Musa'ya kitabı tamamen -o iyilerin üzerine- ve tafsilen her şeyi,ve hidayet,ve rahmet olarak.Belki onlar Rablerine kavuşmaya inanırlar.

(Ahsen;iyi halde,güzelce olan.Tafsil;ayrıntı,detay,açıklama.Lika;mülaki olmak,toplanmak,kavuşmak,buluşmak,miting yapmak.)


١٥٥- وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
155- Ve budur Kitab,inzal eyledik onu mübarektir,Böylece tabi olun ona ve takvalanın.Belki siz merhamet olunursunuz.


١٥٦- أَن تَقُولُواْ إِنَّمَا أُنزِلَ الْكِتَابُ عَلَى طَآئِفَتَيْنِ مِن قَبْلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ
156- Dersiniz diye: "Sadece inzal edildi Kitab bizden önce iki taifenin üzerine ve muhakkak biz derslerinden elbette gafildik."


١٥٧- أَوْ تَقُولُواْ لَوْ أَنَّا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَى مِنْهُمْ فَقَدْ جَاءكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِآيَاتِ اللّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يَصْدِفُونَ
157- Ya da dersiniz diye; "Eğer inzal edilseydi bize kitab elbette daha fazla hidayette olurduk onlardan." Böylece gerçekten geldi size beyyineler Rabbinizden, ve hidayet,ve rahmet. Öyleyse kimdir daha zalim tekzib edenden Allah'ın ayetlerini ve onlardan yüz çevirenden? Cezalandıracağız o, ayetlerimizden yüz çevirenleri, -kötü bir azabla- çünkü yüz çevirmiş olduklarından.


١٥٨- هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
158- Bekliyorlar mı sadece, onlara gelmesini meleklerin ya da gelmesini Rabbinin ya da gelmesini Rabbinin bazı ayetlerinin? O gün gelir Rabbinin bazı ayetleri,menfaat sağlamaz kimseye inancı -inanmış olmadıysa önceden ya da kazanmadıysa inancıyla bir hayr- De: "Bekleyin, muhakkak bizde bekleyenleriz."


١٥٩- إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمْ وَكَانُواْ شِيَعًا لَّسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ
159- Muhakkak o, dinlerini firak edenler ve şiy'a olanlar ki; sen onlardan değilsin bir şeyde. Sadece onların emri Allah'la dır, sonra haber verecek onlara yapmış oldukları şeyleri.


( 1- Firak; tefrika,fırka,ayırmak,bölmek,parçalamak,parsellemek,farklılaşmak,part,dağınık. 2- Şiy'a; Mezhepler, tarikatler,hizipler,cemaat, topluluk. 3- Emr; mesele,iş,durum,konu,sorun,komut,talimat.)


١٦٠- مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
160- Kim gelirse bir haseneyle, böylece onun için -onun gibi On misli- vardır, ve kim gelirse bir seyyiatla, böylece cezalandırılmaz -sadece onun misliyle- ve onlar zulmolunmazlar.


١٦١- قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
161- De: "Muhakkak beni, hidayet eyledi beni Rabbim sırat-ı mustakiyme, din-i kıyama, millet-i İbrahim'e hanifen. Ve değildi müşriklerden."


(1- Din-i kıyame; kalıcı inanç, kaim din,geçerli yol.)

١٦٢- قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

162- De:"Muhakkak salatım ve nüsukum ve hayatım ve mematım Allah için, -Rabb'il Alemiyn- dir."

(1- Salat; kişinin beşeriyet dünyasından arınıp; Allah hakikatına yönelmesi. 2- Nüsuk; kişinin Rabbisine kulluk etmesi,ibadetleri.)

١٦٣- لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ

163- "Yoktur şeriki O'nun, ve bununla emrolundum, ve ben evveliyim teslim olanların."

١٦٤- قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ وَلاَ تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلاَّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

164- De:"Allah ğayrısında isteyeyim mi bir Rab? ve Hu, Rabbi'dir her şeyin. Ve kazanmaz bir kişi, sadece kendisine olanı, ve -yüklenmez bir yükümlü öbürünün yükünü- sonra Rabbinize'dir mercii'niz, böylece haber verecek size ihtilafta olduğunuz şeyler hakkında."

(Mercii;istikamet,dönüş.)

١٦٥- وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ

165- Ve Hu ki yaptı sizi halifeler arzda ve yükseltti bazınızı -bazınızın fevkinde- derecelerle  -denemek için sizi- size verdiği şeylerle. Muhakkak Rabbin, Seri'ul İkab, ve muhakkak Hu, elbette Ğafur'dur, Rahiym'dir.

(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!

ER RAHIYM... Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır. 

Halife; varis. Seri'ul İkab; cezası çabuk olan.)