hicr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hicr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2013 Salı

54- Alak Denklemi -Hicr İkrası-



بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir


١- الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ
1- Elif,Lam,Ra! Bunlar ayetleridir kitabın ve Kur'an-ı Mubiyn-in.

٢- رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ
2- Belki dileyecek o inkarcılar -keşke teslimler olsaydılar-

(Yevedde;şiddetli arzulayış,hasret,dilek,temenni,istek.)

٣- ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
3- Bırak onları yesinler ve met'alansınlar ve oynatsın onları emel.Artık yakında bilecekler.

(Lehv;oynatma,eğlendirme,oyalama.)

٤- وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
4- Ve helak etmedik bir karyeyi,sadece onun kitab-ı malumu vardır.

 (Kitab-ı Malum;Bilinen Kitab,Belli bir yazgısı olmak.)

٥- مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
5- Öne alamaz bir ümmet ecelini ve tehir edemez.

٦- وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
6- Ve dediler: "Ya o kendisine zikir nuzül edilen kimse,muhakkak sen elbette mecnunsun."

٧- لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
7- Olmaz mı getirsen bize melaikeyi -eğer sen sadıklardansan-?

٨- مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
8- Nuzül etmeyiz melaikeyi -sadece hakk ile- ve onlar o vakit bekletilmezler.

٩- إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
9- Muhakkak Biz,Biz nuzül eyledik zikri ve muhakkak Biz -ona- mutlaka Hafiyz olanız.

(EL HAFİYZ...
Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.)

١٠- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ
10- Ve andolsun irsal eyledik -senden önce- evvelki şialara.

(Şiya,şia,çeşitli topluluklar.)

١١- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
11- Ve gelmedi onlara bir Rasül ki;sadece onlar,onunla istihza ettiler.

(İstihza;alay etmek,mock.)

١٢- كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
12- İşte böyle sulük ederiz kalblerinde mücrimlerin.

(Sulük etmek;akıp gitmek,girmek.)

١٣- لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ
13- İnanmazlar ona,ve doğrusu geçmiştir evvelkilerin sünneti.


١٤- وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
14- Velev açsaydık onlara semadan bir kapı,yine devam ederlerdi orada yükselmeye.

(Fetih;açmak.Bab;kapı.Dhallu;tutmak,devam etmek.Yağruc;mirac,yükselmek.)


١٥- لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
15- Mutlaka derlerdi: "Sadece sarhoş oldu gözlerimiz,hayır biz sihirlenmiş kavimiz."

(Sukkiret;sarhoş,engellenmiş.)

١٦- وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
16- Ve andolsun yaptık semada burçlar ve ziynetledik onu nazar edenler için.

١٧- وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
17- Ve hıfz eyledik onu küllünden şeytan-i reciym-in.

(Hıfz;Hafiz;korumak,muhafaza eylemek.Recm;taşlanmış,itilmiş,kınanmış,recm cezasına uğramış.)

١٨- إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
18- Sadece kim duyma hırsızlığı yaparsa,ardından tabi olur ona şihab-ı mubiyn.

(İstirak;kulak hırsızlığı,gizlice dinlemek,çalmak.Şihab-ı Mubiyn;apaçık yakıcı meteor.)

١٩- وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ
19- Ve arz;genişlettik onu ve ilka eyledik orada dağlar ve bitirdik orada her şeyden mevzunen.

 (Mevzunen;metrik,balans ayarı iyi yapılmış,ölçülü.)

٢٠- وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ
20- Ve yaptık sizin için orada maişetler ve o,sizin rızıklandırıcı olmadığınız kimseler için.

(Maişet;geçim kaynağı.)

٢١- وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
21- Ve yoktur bir şeyden,sadece indimizdedir hazineleri ve nuzül etmeyiz onu,sadece kader-i malum ile.

(Kader-i Malum;belirli miktar,ölçek,takdir.)


٢٢- وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
22- Ve irsal eyledik rüzgarları ilkah olarak,böylece inzal eyledik semadan suyu,ardından suladık onunla sizi ve değilsiniz siz onun hazinecileri.

(İlkah;levakıh,yüklü,aşılayıcı.)


٢٣- وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
23- Ve muhakkak Biz;elbette Biz ihya ederiz ve memat ederiz,ve Biz varisleriz.


٢٤- وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ
24- Ve andolsun Alim'iz sizden müstakdimlere ve andolsun Alim'iz müste'hirlere.

(Müstakdim;kadim,evvelki,önceki,eski.Müste'hir;tehir,sonraki,ahir.)


٢٥- وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
25- Ve muhakkak Rabbin Hu,haşreder onları.Muhakkak Hu,Hakiym'dir,Aliym'dir.

(EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

EL HAKİYM
 İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)


٢٦- وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
26- Ve andolsun halkettik insanı salsalden,hama-in mesnunden.

(Salsal;yoğrulmuş kil,inşaya hazır halde çamur,toprak.Hama-in Mesnun;Olgun beden,yaşlı et,standart hale gelmiş vücud.)


٢٧- وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
27- Ve Cânn;halkettik onu önceden nar-ı semumdan.

(Cann;cinlerin kaynağı,ışınsal beden.Nar-ı Semum;zehirleyici ateş,radyasyon,iliklere işleyen enerji.
Bakınız;http://tr.wikipedia.org/wiki/Elf )


٢٨- وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
28- Ve ne zaman dediğinde Rabbin melaikeye: "Muhakkak Ben halkedeceğim beşer salsalden,hama-in mesnunden."


٢٩- فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
29- "Böylece ne zaman sevva eylediğimde onu ve nefes verdiğimde ona Ruhumdan,sonra kapanın ona sacidiyn olarak."

(Sevva;seviyelemek,dengelemek,dizayn etmek,modalı şekilde.Kau;kapanmak,düşmek.Sacid;yere serilmek,bitkin,halsiz.)


٣٠- فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
30- Böylece secde etti melaike -onların hepsi ecmaiyn-

٣١- إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
31- Sadece iblis, -gururlandı- sacidiynle beraber olmaktan.

(Eba;gururlanmak,kaçınmak,reddetmek.)


٣٢- قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
32- Dedi: "Ya iblis,ne için sen olmadın -sacidiyn-le beraber-?"


٣٣- قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
33- Dedi: "Secde etmem beşere,halkettin onu salsalden,hama-in mesnunden."


٣٤- قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
34- Dedi: "Artık çık oradan! Böylelikle muhakkak sen raciym-sin."

(Raciym;recmedilmiş,taşlanmış,tard edilmiş,kovulmuş.)

٣٥- وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ
35- "Ve muhakkak üzerinedir lanet,Din Günü'ne kadar."


٣٦- قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
36- Dedi: "Rabbim,böylece beklet beni,Bâ's Günü'ne kadar."


٣٧- قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
37- Dedi: "Böylece muhakkak sen bekletilenlerdensin."

٣٨- إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
38- "Vakti Ma'lum Gün'e kadar."

٣٩- قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
39- Dedi: "Rabbim, -azdırman sebebiyle beni- mutlaka ziynetleyeceğim onlara arzda ve mutlaka azdıracağım onları ecmaiyn."

(Ğaviy;azmak,baştan çıkmak,ayartılmak.)

٤٠- إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
40- "Sadece kulların -onlardan muhlis olanlar-"

(Muhlis;samimi,içten,doğru,sadık,dürüst...)

٤١- قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
41- Dedi: "Bu sırat Bana mustakıym-dir."

٤٢- إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
42- "Muhakkak;kullarım üzerine yoktur senin bir sultan,sadece kim tabi olduysa sana -ğavinlerdendir-"

(Ğavin;azgın,zalim,fasık,yoldan çıkmış.)

٤٣- وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
43- "Ve muhakkak cehennem,elbette vaad edilendir onlara ecmaiyn."

٤٤- لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
44- "Onun yedi kapısı vardır -her kapı için- onlardan bir cüz taksim edilmiştir."

(Cüz;parça,bölüm,porsiyon,kısım,alan...Maksum;taksim edilmiş,bölünmüş)

٤٥- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
45- Muhakkak muttakiler,cennat ve uyunlarda-dırlar.

(Cennat;bahçeler.Ayn;uyun,göze,pınarlar,kaynaklar.)

٤٦- ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ
46- "Girin oraya selam ile,emin olarak."

٤٧- وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
47- Ve izale ettik -ne varsa sudurlarında kinden- ihvanlar olarak sururlar üzerinde mukabildirler.

(Nezea;izale etmek,kaldırmak,çekip almak,silahsızlandırmak,temizlemek.Sudur;göğüs.Ğill;kin,garez,kuyruk acısı.Surur;kanepe,koltuk,divan...Mukabil,karşılıklı,dönük.)

٤٨- لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
48- Dokunmaz onlara orada nesab ve edilmez onlar oradan ihraç.

(Nesab;yüklemek,kurmak,uğraşmak,çabalamak.)

٤٩- نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
49- Haber ver kullarıma şunu Ben;Ben Ğafur-u Rahiym-im.

(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!
ER RAHIYM... 

"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


٥٠- وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ
50- Ve şunu,azabım;o azab-ı eliym-dir.

٥١- وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ
51- Ve haber ver onlara misafirlerinden İbrahim'in.

٥٢- إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
52- Ne zaman girdiklerinde yanına,böylece dediler: "Selam!" Dedi: "Muhakkak biz sizden ürküyoruz."

(Vecil-vecele;ürkmek,korkmak,çekinmek,endişelenmek.)

٥٣- قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ
53- Dediler: "Ürkme,muhakkak biz büşra edeceğiz seni ğulam-ı aliym-le."

(Ğulam-i Aliym;alim oğlan,erkek evlad.)

٥٤- قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
54- Dedi: "Büşra mı ediyorsunuz beni,dokunmuşken bana yaşlılık? Artık ne ile büşra ediyorsunuz?"

(Kiberu;büyüklük,yaşlılık,ihtiyarlık.Büşra;müjde,sevindirici haber.)

٥٥- قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ
55- Dediler: "Büşra ediyoruz seni hakk ile,artık olma ganitıyn-den."

(Ganitıyn;ümitsiz,umutsuz,morali bozuk.)

٥٦- قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
56- Dedi: "Ve kim ganit olur Rabbinin rahmetinden,sadece dalalette
olanlar!"

٥٧- قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
57- Dedi: "Şimdi nedir hitabınız Ya Murseliyn?"

(Hatbukum;hataba;hitab,konuşma,mesele,konu,iş...)

٥٨- قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
58- Dediler: "Muhakkak biz irsal edildik kavm-i mücrimiyn-e."

٥٩- إِلاَّ آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
59- "Sadece Al-i Lut;muhakkak biz,mutlaka kurtaracağız onları ecmaiyn."

٦٠- إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
60- "Sadece karısı;kader kıldık,muhakkak o mutlaka ğabirinden-dir."

٦١- فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ
61- Böylece ne zaman geldiğinde Al-i Lut'a Murseliyn,

٦٢- قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
62- Dedi:"Muhakkak siz -kavm-i munkerun-sunuz."

(Kavm-i Munker;tanınmayan topluluk.)

٦٣- قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ
63- Dediler: "Hayır,geldik sana -onda şüphede oldukları şeyle-"

(Yemterun;mümter,kuşku,şüphe.)

٦٤- وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
64- "Ve geldik sana hakk ile,ve muhakkak biz elbette sadıklarız."

٦٥- فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
65- "Artık isra eyle ehlinle gecenin bir kesiminde ve tabi ol arkalarından,ve bakmasın sizden bir kimse,ve geçin emrolunduğunuz yere."

(İsra;gece yürüyüşü.Kıt'ın;kesim,kesmek,parça,kısım.Yeltefit;dikkat etmek,aldırmak,bakmak.Emdu;geçmek,gitmek,ilerlemek.)

٦٦- وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
66- Ve kaza eyledik Ona işte şu emri;"-bunların arkası kesilmiş olacak sabahleyin-"

٦٧- وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
67- Ve geldi ehl-i medine büşralaşarak.

(Ehl-i Medine;şehir halkı.)

٦٨- قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ
68- Dedi: "Muhakkak bunlar misafirlerimdir,artık utandırmayın beni."

(Fedahe;bir şeyin ortaya çıkmasıyla insanın yüzünün kızarması,utanması,maskenin düşmesi,mahcup duruma düşmesi.)

٦٩- وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ
69- "Ve takvalanın Allah'a ve rezil etmeyin beni."

(hazi;utandırmak,rezil etmek,alçaltmak,mahzun etmek.)

٧٠- قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ
70- Dediler: "Nehy etmedik mi seni alemiyn-den?"

٧١- قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
71- Dedi: "Bunlar kızlarımdır,eğer yapacak olursanız."

٧٢- لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
72- Ömrün için,muhakkak onlar elbette sarhoşluklarında oyalanıyorlardı.

(Sekra;sarhoşluk,sersemlik.Yağmahu,amehu;bocalamak,oyalanmak.)

٧٣- فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
73- Böylece aldı onları sayha işrakleyin.

(Sayha;korkunç ses,helak sesi.Müşrik;işrak,doğuş,güneşin doğup uruc vakti.Bakınız;http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/DiniBilgilerDetay.aspx?ID=1941)

٧٤- فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
74- Böylece yaptık onu aliye-safile ve yağdırdık üzerlerine siccilden taşlar.

(Aliye-Safile olmak;yüksekten alçağa düşmek,altını üstüne getirmek,dikey konumdan yatay konuma.Siccil;pişirilmiş taşlaşmış çamur,volkanik lav.)

٧٥- إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
75- Muhakkak bunda elbette ayetler vardır mutevessimler için.

(vesm;işaret,gösterge.mutevessim olmak;bir olaydaki işareti-ibreti-ana temayı almak,kavramak.)

٧٦- وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ
76- Ve muhakkak o,elbette sebil-i mukiymde-dir.

(Sebil-i Mukim;işlek yol,durmakta olan yol.Lut Kavmi ve bugünkü tespitler için bakınız;http://www.kavimlerinhelaki.com/lutkavmi.html)

٧٧- إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ
77- Muhakkak bunda elbette ayet vardır inananlar için.

٧٨- وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ
78- Ve olmuştu Ashab-ı Eyke,gerçekten zalimler.

(Bakınız;http://www.yaklasansaat.com/eski_kavimler/medyen/medyenayet.asp)

٧٩- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
79- Böylece intikam aldık onlardan,ve muhakkak onların ikisi elbette imam-ı mubiyn-dir.

(İmam-ı Mubiyn;Önde duran gerçek;apaçık görülen işaret,delil.)

٨٠- وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

80- Ve andolsun tekzib etti Ashab-ı Hicr Murseliyn-i.

(Ashab-ı Hicr hakkında;http://www.kuranmucizeleri.com/gecmis_10.html)

٨١- وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
81- Ve verdik onlara ayetlerimizi,fakat onlardan muğriz oldular.

(Muğriz;yüz çevirmek,arkasını dönmek,bir şeyden faydalanmak istememek.)

٨٢- وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
82- Ve oyuyorlardı dağlardan -emin evler-

(Yanhıtun;oymak,yontmak,heykeltraşlık.)

٨٣- فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
83- Böylece aldı onları sayha sabahleyin.

٨٤- فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
84- Böylece ğani eylemedi onları -kazanmış oldukları şeyler-

(Ğani;zenginlik,mülk,fayda.Yeksibun;iktisab,kazanmak.)

٨٥- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
85- Ve halketmedik semavatı ve arzı ve arasındakileri,sadece -hakk- ile.Ve muhakkak saat,mutlaka gelecektir.Artık ısfah eyle,safh-ı cemil!

(Isfah;iyi muamele,af,bağışlama.Safh-ı Cemil;güzel muamelede bulunma.)

٨٦- إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
86- Muhakkak Rabbin Hu,Hallak-u Aliym-dir.

(EL ALİYM

"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

EL HÂLIK

Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri "yok"ken "var" kılan! Hâlık'ın "halk"ettiği her bir şeyin bir "hulk"u, yani yaratılış amacına göre bir huyu, ahlâkı (doğasına göre davranışı) vardır... Bu nedenle "tehalleku BiAhlâkıllâh = Allâh ahlâkı ile (Allâhça) ahlâklanın!" buyurulmuştur ki bunun anlamı; "Allâh Esmâ'sının özellikleriyle var olmuş olduğunuzun farkındalığıyla ve bunun gereğince yaşayın" demektir.)

٨٧- وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
87- Ve andolsun verdik Sana -Seb-u Mesani- den ve -Kur'an-ı Azıym-


٨٨- لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
88- Uzatma gözlerini -onunla metalandırdığımız şeylere- onlardan çifter olarak ve mahzun olma onlara ve düşür kanadını inananlar için.

(Temudde;uzatmak,yaymak,şehirleşmek.)

٨٩- وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ
89- Ve de: "Muhakkak ben,ben nezir-u mubiyn-im."

(Nezir-u Mubiyn;apaçık uyarıcı.)

٩٠- كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ
90- İnzal ettiğimiz gibi muktesimlere,

(Muktesim;bölenler,bölücüler.)

٩١- الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
91- Ki onlar yaptılar Kur'anı ızinen.

(Izin;ısıranlar,kemirenler,an,anilik.)

٩٢- فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ
92- Ve böylece Rabbin;elbette soracağız onlara ecmaiyn.

٩٣- عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
93- Yapmış oldukları şeylerden.

٩٤- فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
94- Artık çatlat emrolunduğun şeyi ve iğraz et müşriklerden.

(Esdağ;çatlat,açıkça vur.İğraz;yüz çevir.)

٩٥- إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ
95- Muhakkak Biz kafiyiz sana,müstehziler için.

(Müstehzi;alay eden.)

٩٦- الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْمَلُونَ
96- Ki onlar;yaparlar -Allah'la beraber başka ilah- Artık yakında bilecekler.

٩٧- وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
97- Ve andolsun Alimiz, ki Sen; -daralıyor sadrın dedikleri şeylerden-

٩٨- فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
98- Öyleyse tesbih et hamd ile Rabbini ve ol -sacidiyn-den.

٩٩- وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
99- Ve kulluk et Rabbine -gelinceye kadar sana yakiyn-