taha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
taha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2012 Perşembe

45- Alak Denkleminde Suret'ul Taha İkrası







بسم الله الرحمن الرحيم

B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.




١- طه
1- Ta Ha!

٢- مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
2- İnzal etmedik Sana Kur'anı meşakkat olsun diye.

٣- إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
 3- Ancak bir tezkire olsun diye huşu duyan kimselere.

(Tezkire:öğüt verici,hatırlatıcı,düşündürücü.)

٤- تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى
4- Tenzilen Kimseden ki;yarattı arzı ve semavatı yüksekçe.

(Tenzilen,tenzil edildi,indirildi.)

٥- الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
5- Rahman;arşın üzerine istiva etti.

( İstiva etmek;karar kılmak,hükmetmek *El Esmâ'sıyla âlemleri yaratıp hükümran oldu. Kuantum Potansiyelde ilmini seyretti ilmiyle.* Ahmed Hulusi)

٦- لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى
6- O'nundur,ne varsa semavatta ve ne varsa arzda ve ne varsa arasında onların ve ne varsa toprak altında.

٧- وَإِن تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى
7- Ve eğer yüksekçe konuşsanda sözü,sonra muhakkak Hu,bilir sırlı ve ahfâ olanı.

(Ayette, تَجْهَرْ -tehcer- yüksek sesle konuşmak...Ahfa ise,sırdan bile daha gizli demektir.)

٨- اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى
8- Allah,"Yoktur İlah Ancak Hu" O'nundur Esma'ül Hüsna!

( La İlahe İlla Hu! Esma'ül Hüsna,en güzel isimler Allah'ındır..)


٩- وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى
9- Ve geldi mi Sana hadisi,Musa'nın?

(Hadis;haber,kıssa,söz.)

١٠- إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
10- Ne zaman görmüştü bir ateş,sonra demişti ailesine: "Durun!Muhakkak Ben,gördüm bir ateş.Belki Ben getiririm size ordan bir kor ya da bulurum ateşte bir hidayet."

١١- فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي يَا مُوسَى
11- Böylece ne zaman geldiğinde oraya nida edildi:"Ya Musa!"

١٢- إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
12- "Muhakkak Ben,Ben Rabbinim! Şimdi çıkar pabuçlarını.Muhakkak Sen vadidesin,mukaddes Tuva'da."

(Tuva vadisi Övülmüş manasına gelen Tuva, Arap coğrafyası'nda mukaddes bir vadi adıdır. Övülmüş, övünmüş, senâ edilen şey. Tur-i Sina eteğindeki bir vadi. Örülmüş kuyu.)

١٣- وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى
13- " Ve Ben seçtim Seni.Öyleyse dinle vahyolunan şeyi."

١٤- إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
14- "Muhakkak Ben,Ben Allah'ım.Yoktur İlah Ancak Ben!
Öyleyse kulluk et Bana ve ikame et salatı zikrim için."

١٥- إِنَّ السَّاعَةَ ءاَتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى
15- "Muhakkak saat gelecektir.Neredeyse Ben gizleyeceğim onu, 
cezası verilsin diye her nefse kazandıkları sebebiyle."


١٦- فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى
16- "Artık alıkoymasın Seni ondan o kimseler ki;inanmazlar ona 
ve tabi olurlar heveslerine,sonra mahvolursun."

١٧- وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى
17- "Ve nedir şu sağ elindeki Ya Musa?"

١٨- قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى
18- Dedi: "O asamdır,yaslanırım ona ve biçerim onunla 
koyunlarıma ve Benim için onda faydalar,daha başkaları vardır."

١٩- قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى
19- Dedi:"At onu Ya Musa!"

٢٠- فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى
20- Sonra attı onu.O zaman o,yılan olmuş hareket ediyordu.

٢١- قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى
21- Dedi:"Al onu ve korkma.Döndüreceğiz onun suretini ilkine."

٢٢- وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى
22- "Ve sok elini yan tarafına,çıkacak bembeyaz,olmaksızın bir rahatsızlık başka bir ayet olarak."

٢٣- لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى
23- "Gösterelim diye Sana,ayetlerimizden büyüklerini."

(Ayat-i Kübra:büyük ayet,büyük mucize.)

٢٤- اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى
24- "Git Firavun'a! Muhakkak o azıttı."

(Ayette; طَغَى (tağa') tuğyan, azmak,haddi aşmak,kendini müstağni görmek,nefsini tanrılaştıran demektir.)

٢٥- قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي
25- Dedi:"Rabbim;aç Bana göğsümü."

٢٦- وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي
26- "Ve kolaylaştır bana işimi."

٢٧- وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي
27- "Ve çöz düğümü lisanımdan."

٢٨- يَفْقَهُوا قَوْلِي
28- "Anlasınlar sözlerimi."

٢٩- وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي
29- "Ve kıl bana vezir,ailemden."

٣٠- هَارُونَ أَخِي
30- "Harun,kardeşimi."

٣١- اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي
31- "Şiddetlendir O'nunla kuvvetimi."

٣٢- وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي
32- "Ve şerik kıl O'nu işimde."

٣٣- كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا
33- "Tesbih edelim diye Seni,çokça."

٣٤- وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا
34- "Ve zikredelim Seni,çokça."

٣٥- إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا
35- "Muhakkak Sen,Sen bize Basiyr'sin."

( EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.)

٣٦- قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى
36- Dedi:"Gerçekten verilmiştir istediğin Sana,Ya Musa!"

٣٧- وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى
37- "Ve andolsun lütufta bulunduk Sana, başka zamanda."

(Ayette; مَنَنَّا (menanna') Mennan,lutüfta bulunan,nimet veren demektir.)


٣٨- إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى
38- "Ne zaman vahyetmiştik annene,vahyettiğimiz şeyi."

٣٩- أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي
39- Şunu;"Koy onu tabuta,sonra at onu denize.Böylece bırakır onu deniz sahile;alır onu Benim düşmanım ve O'nun düşmanı.Ve bıraktım Sende bir muhabbet Benden ve yetiştirilesin diye gözlerimin önünde."



٤٠- إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى
40- "Ne zaman yürüyordu kızkardeşin,sonra diyordu:
"Göstereyim mi size O'na kefil olacak kimseyi? "
Böylece döndürdük Seni annene gözleri aydın olsun diye ve mahzun olmasın.Ve öldürdün bir nefsi sonra kurtardık Seni
gamdan ve denedik Seni denemelerle.
Böylece kaldın senelerce Medyen Halkı içinde sonra
geldin bir kader üzerine Ya Musa!"



٤١- وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي
41- "Ve Ben seçtim Seni,Nefsim için!"


٤٢- اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي
42- "Gidin,Sen ve kardeşin,ayetlerimle ve koyvermeyin zikrimde."

(Ayette; تَنِيَا -tenbiye- ihmal etmek,gevşek davranmak,koyvermek manalarına geliyor.)

٤٣- اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى
43- "Gidin İkiniz Firavun'a,muhakkak o azıttı."

٤٤- فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى
44- "Sonra deyin ona sözü yumuşakça.Belki o tezekkür eder ya da 
huşu duyar."

٤٥- قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَى
45- Dediler:"Rabbimiz! Muhakkak Biz korkarız şundan;ifrata kaçar 
Bize karşı ya da azgın davranır."

(İfrat:aşırılığa kaçmak,ileri gitmek.)

٤٦- قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى
46- Dedi:"Korkmayın! Muhakkak Ben,Sizinle birlikteyim.İşitirim ve Görürüm."

٤٧- فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى
47- "Şimdi varın ona,sonra deyin ki: Muhakkak Biz Rasülleriyiz Rabbinin.Artık gönder bizimle İsrailoğulları'nı ve azab etme onlara.Gerçekten geldik sana ayetle,Rabbinden.Ve Selam olsun o 
kimselere ki tabi olurlar hidayete."

٤٨- إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّى
48- "Muhakkak ki Biz;gerçekten vahyedildi Bize şu;azab üzerinedir  
o kimselerin ki yalanlar ve yüz çevirirler."

٤٩- قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى
49- Dedi: "O halde kimdir Rabbiniz Ya Musa?"

٥٠- قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى
50- Dedi:"Rabbimiz ki O;verdi her şeye yaratılışını sonra hidayetini."

٥١- قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَى
51- Dedi:"Öyleyse nedir durumu,evvelki nesillerin?"

٥٢- قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى
52- Dedi:"Onun ilmi indindedir Rabbimin,kitapta.Sapmaz Rabbim ve unutmaz."

٥٣- الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّى
53- Ki O;yaptı sizin için arzı beşik ve döşedi sizin için orda yollar ve inzal etti semadan su.Sonra da çıkardık onunla çiftler,bitkilerden çeşitliler.

٥٤- كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى
54- Yeyin ve otlatın hayvanlarınızı.Şüphesiz bunda elbette ayetler
vardır uli'n nuhâ için.

(Ayette;أُوْلِي النُّهَى (ul'in - nuha) akıl sahibleri demektir ki; "en-nuhâ" kelimesi nuhye'nin çoğuludur.Alıkoymak, yasaklamak anlamına gelen bir kökten gelir.
Ul'in Nuha:Kişiyi çirkinliklerden,kötülükten,aşırılıktan men edici,sağduyulu akıl sahibleri demektir.)

٥٥- مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى
55- Ondan yarattık sizi ve oraya iade edeceğiz sizi ve orada çıkaracağız sizi bir kere daha.

٥٦- وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَى
56- Ve andolsun gösterdik ona ayetlerimizin hepsini,ancak yalanladı ve reddetti.

٥٧- قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَى
57- Dedi:"Bize mi geldin,çıkarasın diye bizi arzımızdan sihrinle,
Ya Musa?"

٥٨- فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى
58- "Sonra mutlaka getireceğiz sana sihrin mislini.Artık yap aramızda ve aranda bir randevu.İhtilaf etmeyelim onda biz ve sen
de,eşit bir mekanda."

٥٩- قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
59- Dedi: "Randevumuz Ziynet Günü olsun ve şundan;toplanır insanlar kuşlukleyin."

(1-Duhan:kuşluk vakti..2-Ziynet Günü:Firavun zamanında insanların süslenip püslenip bir törende topluca olacakları vakit işaret edilmiştir.)

٦٠- فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى
60- Böylece dönüp gitti Firavun.Ardından topladı hilesini sonra geldi.

٦١- قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى
61- Dedi onlara Musa:"Veyl olsun size,iftira etmeyin Allah'a karşı bir yalan,yoksa yok eder sizi azabla ve gerçekten heba oldu kim iftira ettiyse."

٦٢- فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى
62- Böylece tartıştılar işlerini aralarında ve sırlıca fısıldaştılar.

( Ayette; الْمُثْلَى (El müslâ);en uygun,en iyi,ideal olan demektir.)

٦٣- قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى
63- Dediler:"Kesinlikle bu ikisi,mutlaka iki sihirbazdır.İstiyorlar şunu;sizi çıkarmak arzınızdan sihirleriyle ve heba etmek en üstün tarikatınızı."

٦٤- فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى
64- Artık toplayın hilelerinizi sonra gelin saf olarak.Ve gerçekten 
iflah olmuştur bugün kim üstün gelmişse.

٦٥- قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى
65- Dediler:"Ya Musa!Ya sen at veya biz olacağız ilk 
atanlardan."


٦٦- قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى
66- Dedi:"Hayır,atın." Sonra da onların ipleri ve asaları göründü 
O'na,sihirlerinden dolayı hareket eden.


٦٧- فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى
67- Böylece hissetti nefsinde bir korku,Musa.

٦٨- قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى
68- Dedik:"Korkma! Muhakkak Sen,Sen üstün geleceksin."

٦٩- وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى
69- "Ve at sağ elindeki şeyi,yutacak yaptıkları şeyleri.Sadece yaptıkları bir sihirbaz hilesidir ve iflah olmaz sihirbaz,nerden gelirse."

٧٠- فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى
70- Böylece atıldı sihirbazlar secdeye.Dediler:
"Amenna Rabbine,Harun ve Musa'nın."

٧١- قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى
71- Dedi:"İnandınız O'na,ben size izin vermeden önce!Muhakkak O,elbette büyüğünüzdür ki O öğretti size sihri.Öyleyse mutlaka keseceğim ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazdan ve mutlaka asacağım sizi gövdesinde hurmalığın ve mutlaka bileceksiniz hangimiziz şiddetli olan azabta ve baki olan."

٧٢- قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
72- Dediler:"Asla tercih etmeyeceğiz seni bize gelen beyyinelerden ve O fıtratlandırdı bizi.Artık hükmet,ne hükmedeceksen sen.Sadece 
hükmedebilirsin bu dünya hayatında."

٧٣- إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى
73- "Muhakkak biz,inandık Rabbimize mağfiret etsin diye bizi,hatalarımızı ve bizi Aleyhine zorladığın sihirden.Ve Allah,Hayırlı ve Baki olandır."

(EL BAKIY... Zaman kavramsız, yalnızca var olan.
HAYR;Meşru işli,faydalı olan,akıl,ilim,adalet,ihsan,mülk ve her fiiliyatında en hayırlı olan...)


٧٤- إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى
74- Muhakkak Hu,kim gelirse Rabbine mücrimen sonra kesinlikle 
onun içindir cehennem,ölmez orada ve hayy olmaz.

( Mücrim;inançsız,haddi aşan günahkar.Firavun gibi.)

٧٥- وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى
75- Ve kim gelirse mü'minen,gerçekten amel-i salih işlemişse sonra 
bunlar ki,onlar içindir derecat-i u'la.

(1-Mü'minen:inanarak.2-Derecat-i U'la:yüksek dereceler.)

٧٦- جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى
76- Cennat-i Adn ki,akar zemininde nehirler,ebedidirler orada ve bu cezasıdır temizlenen kimsenin.

٧٧- وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى
77- Ve andolsun vahyettik Musa'ya şunu;"Yürü geceleyin kullarımla sonra vur onlar için bir yol denizden,kuruca;korkma yetişmelerinden ve korkun olmasın."

(Ayette; أَسْرِ (Esri) İsra kelimesidir ki gece yürüyüşü manasına gelir.)

٧٨- فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ
78- Sonra tabi oldu Firavun ordusuyla.Ancak kapladı onları denizden,kaplayan şey.

٧٩- وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى
79- Ve dalalette bıraktı Firavun kavmini ve olmadı hidayette.


٨٠- يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى
80- Ya İsrailoğulları!Gerçekten kurtardık sizi düşmanınızdan ve vaadleştik sizinle yanında,Tur'un sağında ve nuzül ettik size menne 
ve selvayı.

(1-Menne:Kudret helvası,minnet etmek.
2-Selva:rahatlık,konfor,büyük bıldırcın.)

٨١- كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى

81- Yiyin iyilerinden sizi rızıklandırdığımız şeylerden ve taşkınlık yapmayın onda.Sonra çatar size ğazabım ve kime çatarsa ğazabım sonra gerçekten heva olur.


(1-Tayyibat:iyi,güzel,temiz,helal şeyler..2-Ayette يَحِلَّ (yehılle) inmek,gelip çatmak manasına gelir..3-Ğazab:Öfke..4-Heva;nefsinin hevasına tâbî olup mahvolan demektir..)


٨٢- وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى
82- Ve muhakkak Ben,elbette Ğaffar'ım tövbe eden kimselere ve 
iman edenlere ve amel-i salih işleyenlere sonra hidayettedirler.

(EL ĞAFFAR... Kudret veya hikmetin gereği olarak oluşmuş noksanlıklarını fark edip, bunların sonuçlarından kurtulmayı irade edenlere, örtüleyiciliğini yaşatan. Bağışlayan.Mağfireti pek bol olan...)

٨٣- وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى
83- "Ve nedir acele ettiren seni kavminden,Ya Musa?"

٨٤- قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى
84- Dedi:"Onlar,onlar üzerindedir izimin ve acele ettim Sana 
Rabbim,rızan için."

٨٥- قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
85- Dedi:"Böylece muhakkak Biz,gerçekten fitneye düşürdük kavmini senden sonra ve dalalete düşürdü onları Samiri."

(Ayette فَتَنَّا (fetenna) fitneye düşürmek,denemek,imtihan etmek,sınamak anlamındadır...Samiri;Musa Rasül zamanında,Firavun dönemindeki putçuluktan esinlenip,Musa Rasül olmadığı zaman İsrailoğullarını şirke,buzağıya tapmaya çalışan,birisi.Ayrıca Samiri hakkında bakınız;

٨٦- فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي
86- Sonra döndü Musa kavmine ğazablı,esefli,dedi ki:"Ya kavmim,vaad etmedi mi size Rabbiniz vaad-i haseni?Artık uzun mudur size ahd ya da istediniz mi çatmasını üzerinize 
ğazabı,Rabbinizden?Artık döndünüz bana verilen vaadden."

(1-Ğazab;öfke.2-Esef;üzüntü.3-Vaad;söz.4-Vaad-i Hasen;güzel söz.5-Ahd;söz,yemin.)

٨٧- قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ
87- Dediler:"Dönmedik sana olan vaadden kendiliğimizden ve lakin
biz,yüklenmiştik ağırlıkları ziynetlerinden kavmin.Sonra attık 
onları.İşte böyle attı Samiri."

٨٨- فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ
88- Böylece çıkardı onlara bir buzağı cesedi,onlara böğüren.Sonra
dediler: "Bu ilahınız ve ilahıdır Musa'nın,ancak o unuttu."

٨٩- أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا
89- Artık görmediler mi şunu ki,dönemez onlara bir sözle ve malik 
değildir onlar için bir zarara ve değildir bir faydaya?

٩٠- وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي
90- Ve andolsun dedi onlara Harun önceden:"Ya kavmim,sadece büyülendiniz onunla ve muhakkak Rabbiniz Rahman'dır,artık tabi 
olun bana ve itaat edin emrime."

(Ayette; فُتِنتُ (Futintu) fitneye düştünüz,denendiniz,büyülendiniz,imtihan olundunuz onunla anlamı vardır.)

٩١- قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى
91- Dediler:"Asla ayrılmayacağız ona vakfolunmaktan hatta 
dönünceye kadar bize Musa."

(Ayette;عَاكِفِينَ (akifine) kendini vakfeden, tüm vaktini ibadete veren demektir.)

٩٢- قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا
92- Dedi:"Ya Harun,ne men etti seni ne zaman gördüğünde onları 
dalalette?"

٩٣- أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي
93- "Tabi olmadın bana,yoksa asi mi oldun emrime?"


٩٤- قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي
94- Dedi:"Ya anamın oğlu,çekme sakalımı ve yapma başımı.Muhakkak ben korktum şundan;diyeceksin ki:Ayrılık çıkardın arasında İsrailoğulları'nın ve gözetmedin sözümü."

٩٥- قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ
95- Dedi:"Öyleyse nedir hitabın,Ya Samiri?"

(Hitabın;savunman,sözün,gerekçen.)

٩٦- قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي
96- Dedi:"Gördüğüm şeyleri görmediler onda.Sonra tuttum bir tutam izinden,Rasülün.Böylece attım onu ve ardından sürükledi beni nefsim."

(Ayette;سَوَّلَتْ (sevvelet) sürüklemek,teşvik etmek,güzel göstermek.)

٩٧- قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا
97- Dedi:"Artık git!" Böylece sen hayatta şunu diyeceksin"Dokunmayın." Ve muhakkak sana vaad edilen asla hilaf bulmayacak.Ve bak ilahına ki o,olmuşsun ona vakfolunan.Mutlaka yakacağız onu,sonra mutlaka savuracağız onu denize,savurarak.


٩٨- إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا
98- Sadece ilahınız Allah'tır ki O;Yoktur İlah Ancak Hu! Vasi'dir her şeyde ilmi.

‎(el-Vâsi’,Esmâ özellikleriyle tüm âlemleri kapsamış olan. rahmeti geniş ve sonsuz olan, rızık imkânlarını genişleten, ilmi, ihsanı, mağfireti ve rahmeti ile her şeyi kuşatan, imkânları sonsuz olan, zenginliğini ve kudretini her yerde hissettiren demektir.)

٩٩- كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا
99- İşte böylece kıssalandırıyoruz sana haberlerden,ne olduysa 
önceden.Ve gerçekten verdik sana ledünnümüzden zikri.

(Ledünn hakkında bakınız:

١٠٠- مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا
100- Kim yüz çevirirse ondan;sonra şüphesiz o,taşıyacak kıyamet 
günü yükü.


١٠١- خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاء لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا
101- Ebedidirler orada ve kötüdür onlar için kıyamet 
günü,yüklendiklerinden.

١٠٢- يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا
102- O gün üflenecek sur'a ve haşredeceğiz mücrimleri o gün, 
morarmış olarak.

١٠٣- يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا
103- Fısıldaşacaklar aralarında:"Kalmadık,sadece on!"

١٠٤- نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا
104- Biz alimiz ne dediklerine,ne zaman dediğinde 
emsalleri,tarikaten:"Kalmadınız,sadece bir gün!"


١٠٥- وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
105- Ve sorarlar sana dağlar hakkında,sonra de ki:"Savuracak onları Rabbim,savurarak."

١٠٦- فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
106- Böylece bırakacak onu dümdüz saflıkta.

(Ayette; قَاعًا (ka'an) dümdüz olan yer demektir ve صَفْصَفًا (safsafan) ise üzerinde hiç bir şey olmayan yalın,açık yer demektir.)

١٠٧- لَا تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا
107- Göremezsin orada eğrilik ve de yumruluk.

١٠٨- يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا
108- O gün tabi olacaklar davetçiye eğrilik yoktur onun için ve haşyetli olacak sesler Rahman'a.Böylece işitmeyeceksin sadece fısıltılar.

١٠٩- يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
109- O gün fayda vermez şefaat,ancak kime izin vermişse onun için 
Rahman ve razı olmuşsa onun sözüne.

١١٠- يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا
110- Alimdir ne varsa elleri arasında ve ne varsa arkalarında ve 
ihata edemezler onu,ilmen.

(İhata etmek;kuşatmak.)

١١١- وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
111- Ve zelil olacak yüzler Hayy el Kayyum'a.Ve gerçekten heba 
oldu kim taşıdıysa zulmü.

(EL HAYY... Esmâ âleminin kaynağı! Tüm isim özelliklerinin hayatını veren, varlığını oluşturan. Evrensel enerjinin kaynağı; enerjinin hakikati!

EL KAYYUM... Hiçbir şeye ihtiyaç duymaksızın kendi vasıflarıyla varlığını kaîm kılan. Var olan her şey kendisiyle kaîm olan.)

١١٢- وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا
112- Ve kim amel ederse salihattan ve o mü'min olursa;artık 
korkmasın zulmedilmez ve de eksiltilmez.


١١٣- وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا
113- Ve böylece inzal ettik Kur'anı arapça ve sarfettik onda vaadlerden.Belki onlar takvalanır ya da ihdas eder onlar için zikir.

(İhdas etmek;meydana getirmek,hatırlatmayı oluşturmak,farkına vardırmak.)

114- İşte Ala'dır Allah,Melik'tir,Hakk'tır ve acele etme Kur'an'a, 
önceden kaza edilmeden Sana vahiy ve de:
"Rabbim,artır beni ilmen."

(EL ALÎY... Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden!
EL MELİK... Mülkü hükmünde olan Esmâ mertebesinde dilediğince şe'n alarak fiiller âlemi sûretlerinde tedbir edendir! "Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'dır... O'na rücu ettirileceksiniz" (36.Yâsiyn: 83). Tek Melik'tir! Ortağı olmaz. Bunun farkındalığını yaşattığının kesin ve mutlak teslimiyet dışında bir hâli olmaz! İtiraz ve isyan hiç kalmaz! "Arşı istiva" diye anlatılan olayda önde gelen özelliktir diğer birkaç özellikle birlikte... "Semâlarda ve arzda her ne varsa; Melik, Kuddûs, Aziyz ve Hakiym olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan) Allâh'ı (işlevleriyle) tespih etmedeler!" (62.Cumu'a: 1).
EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı!
Kaza Etmek;Allahın takdirinin ve emrinin yerine gelmesidir.)

١١٥- وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا
115- Ve andolsun ahid verdik Adem'e önceden ancak unuttu.Ve bulmadık onu azimli.

١١٦- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى
116- Ve ne zaman dediğimizde melaikeye:"Secde edin 
Adem'e!" Sonra secde ettiler,hariçti İblis,gururlandı!

١١٧- فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى
117- Böylece dedik:"Ya Adem! Muhakkak bu bir düşmandır sen ve 
eşin için.Artık çıkarmasın ikinizi cennetten,sonra şaki olursunuz."

١١٨- إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى
118- Muhakkak senin için yoktur açlık orada ve yoktur çıplaklık.

١١٩- وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى
119- Ve muhakkak sen ki,yoktur susuzluk orada ve yoktur sıcaklık.

(Ayette;"ضحى" -dha- sıcaktan yanmak manasındadır.)

١٢٠- فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى
120- Böylece vesvese verdi ona şeytan,dedi ki:"Ya Adem! Bildireyim mi sana Huld Ağacı'nı ve mülkü,tükenmeyecek olanı?"

(Huld Ağacı (شَجَرَةِ الْخُلْدِ ) Ebediyet kapısı,ölümsüzlük iksiri.)

١٢١- فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى
121- Sonra yediler ondan,artık göründü onlara ayıp yerleri ve başladılar örtmeye üzerlerini yapraklarından cennetin ve asi oldu Adem Rabbine,artık ğavâ oldu.

( Ayette (غَوَى) ğavâ,ğarur,mağrurdan gelip,ayartmak,baştan çıkmak manasına gelir.Nitekim şeytanın bir ismi de El Ğarur'dur.)


١٢٢- ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى
122- Sonra seçti Onu Rabbi,böylece döndü Ona ve hidayete erdirdi.


١٢٣- قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى
123- Dedi:"İnin ordan hepiniz.Bazınız bazınıza düşman olarak.Sonra eğer gelirse size Benden hidayet;artık kim tabi olursa hidayetime;böylece olmaz dalalette ve olmaz şaki.

١٢٤- وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
124- Ve kim yüz çevirirse Zikrimden;sonra muhakkak onun maişeti sıkıntılıdır ve haşredeceğiz onu kıyamet günü a'ma olarak.

(Maişet;geçim,yaşam dilimi.A'ma;kör.)

١٢٥- قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا
125- Dedi: "Rabbim niçin haşrettin beni a'ma olarak ve gerçekten 
ben görüyordum?"

١٢٦- قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى
126- Dedi: "İşte böyle;geldi sana ayetlerimiz ancak unuttun onları.Ve işte böyle bu gün unutulursun."

١٢٧- وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى
127- Ve işte böyle cezalandırırız;kim israf ederse ve inanmazsa 
ayetlerine Rabbinin.Ve elbette azab-ı ahiret şiddetlidir ve bakidir.

١٢٨- أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى
128- Hala hidayete ermedi mi onlar,nice helak ettik onlardan önceki nesillerden,yürürlerdi meskenlerinde?
Muhakkak bunda elbette ayetler vardır Ul'in Nuha için.

(Ul'in Nuha:Kişiyi çirkinliklerden,kötülükten,aşırılıktan men edici,sağduyulu akıl sahibleri demektir.)

١٢٩- وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى
129- Velev ki olmasaydı bir söz öncesinde Rabbinden,elbette 
olacaktı lüzumlu ve ecel-i müsemma.

(Ecel-i Müsemma;Belirlenmiş,kararlanmış,kader kılınmış vakit,ecel.)

١٣٠- فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى
130- Öyleyse sabret onların dedikleri üzerinde ve tesbih et hamd ile Rabbini doğuşundan önce güneşin ve batışından önce ve gece 
anlarında da tesbih et ve gündüz etrafında.Belki sen razı olunursun.


١٣١- وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
131- Ve uzatma gözlerini -onla metalandırdığımız şeylere- onlardan çifter olarak -çiceğidir dünya hayatının fitne kılalım diye onlara- onda.Ve Rabbinin rızkı daha hayırlı ve baki olandır.


١٣٢- وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
132- Ve emret ailene salatı ve sabırlı ol onda.İstemiyoruz Senden bir rızık.Biz rızıklandırırız Seni ve akıbet takvalılar içindir.



١٣٣- وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى
133- Ve dediler: "Olmaz mı getirseydi bize bir ayet Rabbinden?" Gelmedi mi onlara beyyinesi suhuflardakilerin,evvelden?

١٣٤- وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَى
134- Velev ki Biz,helak etseydik onları azab ile önceden,elbette diyeceklerdi: "Rabbimiz niçin göndermedin bize bir Rasül,sonra tabi olurduk ayetlerine,olmadan önce zelil ve rezil."

(Ayette (نَخْزَى),nahza;rezil,kötü,gözden düşen demektir.)

١٣٥- قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى
135- De ki: "Herkes gözetliyor artık gözetleyin.Böylece yakında 
bileceksiniz kimdir ashabı sırat-ı seviyye ve kimdir hidayete eren!"

‎(Sırat-ı seviyye;düzgün,sapasağlam yol.)


 صدق الله العظيم
Allah sözüne sadıktır ve Yücedir.