31 Aralık 2023 Pazar

89- Alak Denklemi -Ali İmran- İkrası









بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.



x

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir


الم

Elif lam mim.

  • 1- Elif Lam Mim!



اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ

Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum.

  • 2- Allah; -yoktur ilah sadece O; Hayy/Hayat Sahibidir Kayyum/Ayakta Tutandır/İşletendir!



نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ

Nezzele aleykel kitabe bil hakkı musaddikan lima beyne yedeyhi ve enzelet tevrate vel incil.

  • 3- Nezzele/İndirdi Sana Kitabı/Kanunu/Yazıyı bilhakki/gerçekle musaddık/doğrulayıcı olarak beyne yedeyhi/neyse elleri arasında onu, ve indirdi Tevrat'ı ve İncil'i!


مِن قَبْلُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَأَنزَلَ الْفُرْقَانَ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ

Min kablu huden lin nasi ve enzelel furkan, innellezine keferu bi ayatillahi lehum azabun şedid, vallahu azizun zuntikam.

  • 4- Önceden hüda/rehberlik insanlar için ve indirdi Furkan'ı/Ayırıcıyı! Şüphesiz o keferular/indirilenleri görmezlikten gelenler ayetlerini/işaretlerini Allah'ın; onlaradır azab-ı şedid/şiddetli işkence! Ve Allah Aziyz/Üstündür Züİntikam/Kendisine aykırı yolda gidenlerin hevesini kursaklarında bırakandır!


إِنَّ اللّهَ لاَ يَخْفَىَ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء

İnnallahe la yahfa aleyhi şey'un fil ardı ve la fis sema'.

  • 5- Şüphesiz Allah; hafi/gizli kalmaz O'na şeyun/ortada olan/bariz olarak açığa çıkmış arzda ve de semada!




هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Huvellezi yusavvirukum fil erhami keyfe yeşa', la ilahe illa huvel azizul hakim.

  • 6- O ki; yusavvir/tasvir/suretlendirir/şekillendirir sizi erhamda/rahimlerde nasıl isterse/şeyy ederse! Yoktur ilah sadece/istisna O'dur! Aziyz/Üstündür Hakiym/Süreci kontrol edip doğru hüküm verendir!


هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

Huvellezi enzele aleykel kitabe minhu ayatun muhkematun hunne ummul kitabi ve uharu muteşabihat, fe emmellezine fi kulubihim zeygun fe yettebiune ma teşabehe minhubtigael fitneti vebtigae te'vilih, ve ma ya'lemu te'vilehu illallah, ver rasihune fil ilmi yekulune amenna bihi, kullun min indi rabbina, ve ma yezzekkeru illa ulul elbab.

7- O ki indirdi Sana Kitabı/Kanunu/Yazıyı, O'ndan ayetler/işaretler muhkemat/hüküm bildirenler; onlar ümmül kitab/kanunun temelidir/yazının anasıdır ve diğerleri müteşabihat/benzeşenlerdir! Sonra ama o kalblerinde zeyğun/sapma olanlar, peşinden tabi olurlar -ne teşbih/benzetiliyorsa O'ndan- ibtiğa ederek/arayarak fitneyi/dengesizliği ve ibtiğa ederek/arayarak te'vilini/işin aslını/özünü! Ve değildir bilinecek te'vili/işinin aslı/özü sadece Allah! Ve rasih/sağlam/derin olanlar ilimde/bilgide derler: “Amenna/emin olarak inandık bihi/O'nunla! Hepsi indinden/yanındandır Rabbina/Efendimizin!” Ve değildir zikredilip/hatırda tutulacak sadece ulul elbab/özünde temiz olan akıllılar!


رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ

Rabbena la tuziğ kulubena ba'de iz hedeytena veheb lena min ledunke rahmeh, inneke entel vehhab.

8- “Rabbimiz/Efendimiz tuziğ/saptırma/meyletme kalblerimizi sonradan/bağde ne zaman hidayet/rehberlik ettikten sonra bizi ve hibe et bize ledünnünden/yanından rahmet/kolaylık/huzur. Şüphesiz Sen var ya Sen Vehhab/Hibe Verensin!”


رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ

Rabbena inneke camiun nasi li yevmin la raybe fih, innallahe la yuhliful miad.

  • 9- “Rabbimiz/Efendimiz; şüphesiz Sen camiun nas/toplayacaksın insanları -gün için- yoktur raybe/şüphe onda. Şüphesiz Allah yuhlif/ihtilafa düşmez miadından/vaadinden!”








إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئًا وَأُولَئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ

İnnellezine keferu len tuğniye anhum emvaluhum ve la evladuhum minallahi şey'a, ve ulaike hum vekudun nar.

  • 10- Şüphesiz o keferular/indirileni umursamayanlar -asla ganimet vermeyecek/fayda vermeyecek onlara emvalleri/malları ve de evladları/oğulları-kızları Allah'tan şeye/ortaya bir yarar çıkarışa. Ve bunlar; onlar vekud/kızıştırıcısıdır narın/ateşin!


كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Ke de'bi ali fir'avne, vellezine min kablihim kezzebu bi ayatina, fe ehazehumullahu bi zunubihim vallahu şedidul ıkab.

  • 11- Gidişatları Al-i Firavn/Firavun Destekçileri ve o onlardan öncekiler gibi! Kezzebu/yalanladılar Ayetlerimizi/İşaretlerimizi/Aklın Hammaddesini, peşinden ihaza eyledi/aldı onları Allah zünublarıyla/değersiz tutum ve davranışları sonucu uzayan kuyruklarıyla. Ve Allah şedidul ikab/şiddetli son verendir!


قُل لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ إِلَى جَهَنَّمَ وَبِئْسَ الْمِهَادُ

Kul lillezine keferu se tuglebune ve tuhşerune ila cehennem, ve bi'sel mihad.

  • 12- De o keferular/ayetleri umursamayanlar için: “Yakında tuğleb/mağlub olacaksınız ve haşr/toplanacaksınız ila cehenneme/ateş bahçesine ve ne bi'se/kötü mihad/yataktır!


قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَأُخْرَى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُم مِّثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَن يَشَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لَّأُوْلِي الأَبْصَارِ

Kad kane lekum ayetun fi fieteynil tekata fietun tukatilu fi sebilillahi ve uhra kafiratun yeravnehum misleyhim ra'yel ayn, vallahu yueyyidu bi nasrihi men yeşa' inne fi zalike le ibreten li ulil ebsar.

  • 13- Gerçekten olmuştu sizin için ayet/işaret fieteyn/iki topluluk kıtalleşiyordu/öldürme fiilini gerçekleştiriyordu! Bir fie/topluluk kıtalleşiyordu fe sebili Allah/yolunda Allah'ın ve uhra/diğeri kafirlerdi/işaretleri görmeyenlerdi, görüyorlardı onları misleyhim/onların iki misli görüşüyle gözlerinin. Ve Allah yüeyyid/güçlendirdi nasrıyla/yardımıyla kimi şeyy/ortaya iman tarafını seçip kendini belli ettiyse! Şüphesiz bunda elbette ibret/alınacak hikmet vardır li ulil ebsar/özünde görüş sahibi olanlar için!


زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ

Zuyyine lin nasi hubbuş şehevati minen nisai vel benine vel kanatiril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en'ami vel hars, zalike metaul hayatid dunya, vallahu indehu HUSNUL MEAB.

  • 14- Ziynetlendi/Süslendi insan için -hubbu/sevgisi/aşırı sevgisi aşkı şehvetlerle/arzuladıklarıyla- nisadan/kadınlardan ve beninden/oğullardan ve kantarlardan kantarlanmış zehebin/altından ve fizza/gümüşten ve hayl/atlardan müsevvemeliler/bakımlı işaretlenmiş şık atlar ve enamdan/koyun-keçi-sığır-deve ve hars/ekinden! İşte bunlar metasıdır/geçimidir hayatı dünyanın! Ve Allah indinde/yanındadır hüsnül meab/güzel varılacak dönüş!


قُلْ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

Kul e unebbiukum bi hayrın min zalikum, lillezinettekav inde rabbihim cennatun tecri min tahtıhel enharu halidine fiha ve ezvacun mutahharatun ve rıdvanun minallah, vallahu basirun bil ıbad.

  • 15- De: “Unebbi/büyük faydalı/ilimgetiren/galib-i zan dolu haber vereyim mi size hayırlısını bundan? O takvalılar/emir-yasaklara saygıyla uyup korunanlar için inde Rabbihim/Efendilerinin yanında cennatun/bahçeler tecri/akar zemininde nehirler halidiyne/ölümsüzce orada! Ve ezvac/eşler mutahharatun/tertemiz ve rızvan/rızası Allah'tan! Ve Allah Basiyr/Görendir bil ibadi/kullarını!


الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezine yekulune rabbena innena amenna fagfir lena zunubena ve kına azaben nar.

  • 16- Ki onlar derler: “Rabbena/Efendimiz şüphesiz biz amenna/emin olarak inandık, artık iğfar/bağışla bizim zünubumuzu/değersiz tutum ve davranışlarımız sonucu uzayan kuyruklarımızı ve kına/koru bizi azabı nardan/ateş işkencesinden!”


الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ

Es sabirine ves sadıkine vel kanitine vel munfikine vel mustagfirine bil eshar.

  • 17- Sabiriyn/kararlı olarak hedefe kilitlenmişler ve Sadikine/vahyi doğrulayan ve vahye uygun sözlüler ve Kanitin/kunut edenler/özden yönelenler ve Munfikin/harcarlar ve Müstağfir/bağışlanma dilerler bilEshar/seherlerde/gün doğmadan önceki anlarda!



شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Şehidallahu ennehu la ilahe illa huve, vel melaiketu ve ulul ilmi kaimen bil kıst, la ilahe illa huvel azizul hakim.

  • 18- Şehid/Şahittir Allah şuna ki O; yoktur ilah sadece/istisna O ve Melaike/Cinlerden yetkilendirilmiş görevliler ve ulul ilm/özünde bilgi sahibi olanlar kaim olurlar/ayakta tutarlar kıstasla/adaletli paylaşımla! -Yoktur ilah sadece O- Aziz/Üstündür Hakiym/Süreci kontrol edendir.

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

İnned dine indallahil islam, ve mahtelefellezine utul kitabe illa min ba'di ma caehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi ayatillahi fe innallahe seriul hısab.

  • 19- Şüphesiz din/inanç yolu/insanın ödemekle yükümlü olduğu borcu ödeme yöntemi indinde/yanında Allah'ın islam/teslim olup selamete erişmektir. Ve değildir ihtilafa düşmüş olan o ütül kitab/kitab verilenler ancak/sadece sonradan ne geldiyse onlara ilim/bilgi bağyan/hadsizlik yüzündendir aralarında. Ve kim yekfur/umursamazsa ayetlerini/işaretlerini Allah'ın, artık şüphesiz Allah seriül hisab/hesabı görmede seridir!



فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

Fe in haccuke fe kul eslemtu vechiye lillahi ve menittebean, ve kul lillezine utul kitabe vel ummiyyine e eslemtum, fe in eslemu fe kadihtedev, ve in tevellev fe innema aleykel belag, vallahu basirun bil ibad.

  • 20- Artık eğer haccu/hüccetleşirlerse/ortaya belge koyup tartışırlarsa Seninle, peşinden de: “Eslemtu/teslim ettim vechiye/yüzümü Allah için ve kim tabi olduysa bana!” ve de o utül kitab/kitab verilenlere ve ümmiyyin/kitab verilmeyenler/anasından doğarak kulaktan dolma bilgilerle yaşayanlara: “E eslemtu/teslim olup selamete girdiniz mi?” Böylece eğer eslemu/teslim olursalar sonra gerçekten ihtida/hidayete/kılavuza/rehberliğe girmişlerdir. Ve eğer tevelli/dönerseler sonra gerçekten aleyke/sana düşen sadece belağ/bulüğa erdirmek/ulaştırmaktır! Ve Allah Basiyr/Görendir bil ibad/kullarını!


إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الِّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

İnnellezine yekfurune bi ayatillahi ve yaktulunen nebiyyine bi gayri hakkın ve yaktulunellezine ye'murune bil kıstı minen nasi, fe beşşirhum bi azabin elim.

  • 21- Şüphesiz o yekfur/umursamayanlar ayetlerini/işaretlerini Allah'ın ve yektulune/katledenler/öldürüp yok etme isteğiyle işlevlerini ortadan kaldırırlar Nebilerin/seçilmiş/kutsanmışların biğayri hak/gerçek dışılıkla/haksız yere ve katlederler/öldürüp yok etme isteğiyle işlevlerini ortadan kaldırırlar o emredenleri kıstasla/adaletle insanlardan. Artık beşşir/müjdele onları azabı elimle/acı verici işkenceyle!


أُولَئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ

Ulaikellezine habitat a'maluhum fid dunya vel ahirah, ve ma lehum min nasırin.

  • 22- İşte bunlar ki onlar habidat/boşa gitmiştir amelleri dünyada ve ahirette ve olmayacak onlara min nasiriyn/yardımcılık!





أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوْتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَى كِتَابِ اللّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُمْ وَهُم مُّعْرِضُونَ

E lem tera ilellezine utu nasiben minel kitabi yud'avne ila kitabillahi li yahkume beynehum summe yetevella ferikun minhum ve hum mu'ridun.

  • 23- Görmedin mi o utü nasiben/nasib/pay verilenleri Kitab'tan; yedu/çağrılıyorlardı kitabına Allah'ın; hükmetmesi için aralarında, sonra yetevelli/döndü ferik/bir grup onlardan ve onlar muğriz/arkalarını döndüler!


ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ وَغَرَّهُمْ فِي دِينِهِم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ

Zalike bi ennehum kalu len temessenen naru illa eyyamen ma'dudat, ve garrahum fi dinihim ma kanu yefterun.

  • 24- İşte böyle oldu çünkü onlar dediler: “Asla temesse/dokunmayacak bize nar illa/istisnası eyyamen mağdudat/adetli günler!” ve ğarra/ğarur/aldandı onlar dinlerinde/inanç yollarında/ödeme sisteminde -ne uydurup iftira etmiş iseler-


فَكَيْفَ إِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

Fe keyfe iza cema'nahum li yevmin la raybe fihi ve vuffiyet kullu nefsin ma kesebet ve hum la yuzlemun.

  • 25- Artık nasıl ne zaman cem/toplayacağımızda onları liyevmin/gün için -yoktur raybe/şüphe onda-

ve vefa gösterilecek/yapılan amel sahibine dönecek her nefs/kişiye ne kesbettiyse/kazandıysa ve onlar zulm olunmazlar/yanlış görmezler!


قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Kulillahumme malikel mulki tu'til mulke men teşau ve tenziul mulke mimmen teşa', ve tuizzu men teşau ve tuzillu men teşa', bi yedikel hayr, inneke ala kulli şey'in kadir.

  • 26- De: “Allahumme/Allahım Malikil Mülk/Kralların Kralı; verirsin mülkü/egemenliği/gücü kimi şeyy/açığa çıkarırsan/şartları yerine getirirsen ve tenzi/çekip alırsın mülkü/egemenliği/gücü kimden şeyy/şartları yerine getirirsen/açığa çıkarırsan ve izettlendirirsin/güçlendirirsin kimi şeyy/açığa çıkarırsan/şartları yerine getirirsen ve tuzil/zelil edersin/zayıflatır/küçültürsün kimi şeyy/açığa çıkarırsan/şartları yerine getirirsen! Elindendir hayr/iyi/mal/güzel olanlar! Şüphesiz Sen her şeyy/açığa çıkan/oluşan şartlar üzerine Kaadir/yapan el olduğu için imini dimini bilip sistemi çalıştıran/ölçüyü koyup gözetensin!



تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ

Tulicul leyle fin nehari ve tulicun nehara fil leyl, ve tuhricul hayya minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel hayy, ve terzuku men teşau bi gayri hısab.

  • 27- “Tulic/Girdirirsin leyli/geceyi neharda/gündüzde ve Girdirirsin gündüzü gecede ve tuhric/Çıkarırsın hayyı/hayatı meyyitten/ölüden ve Çıkarırsın meyyiti/ölüyü haydan ve terzuk/Rızıklandırırsın kimi teşau/şartlarını yerine getirip ortaya çıkarırsan bi ğayrı hisab/hesab olmaksızın!”


لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ إِلاَّ أَن تَتَّقُواْ مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللّهِ الْمَصِيرُ

La yettehizil mu'minunel kafirine evliyae min dunil mu'minin, ve men yef'al zalike fe leyse minallahi fi şey'in illa en tetteku minhum tukata, ve yuhazzirukumullahu nefseh, ve ilallahil masir.

  • 28- İttihaz/Edinmesin müminun/emin olarak inananlar kafiriyni/gerçeği/işaretleri/ayetleri takmayanları evliyalar/dostlar min duni/yanısırasından müminlerin/emin olarak inananların! Ve kim faal olursa böyle; artık yoktur Allah'tan fi şeyin/açığa çıkacak olası durumlarda; illa/hariçtir/istisnadır şu; tetteku/korunmanız onlardan tukata/korunuşla/önlemle! Ve yuhazzir/sakındırır sizi Allah nefsehu/Kendisine! Ve Allah'a dır mesiyr/varış!


قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Kul in tuhfu ma fi sudurikum ev tubduhu ya'lemhullah, ve ya'lemu ma fis semavati ve ma fil ard, vallahu ala kulli şey'in kadir.

  • 29- De: “Eğer tuhfu/gizlerseniz ne varsa sudurunuzda/göğsünüzde ya da tübdü/açıklasanız onu yağlem/bilir onu Allah ve bilir ne varsa semavatta ve ne varsa arzda. Ve Allah üzerine her şeyy/açığa çıkanın/oluşun Kaadir/ölçüsünü koyandır!


يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ

Yevme tecidu kullu nefsin ma amilet min hayrin muhdaran, ve ma amilet min su', teveddu lev enne beyneha ve beynehu emeden baida, ve yuhazzirukumullahu nefseh, vallahu raufun bil ıbad.

30- Yevme/o gün tecide/bulacak kullu nefsin/her kişi -ne amel eylediyse hayrdan muhzaran/hazırlanmış olarak ve ne amel eylediyse min suin/kötülükten teveddü/meveddet duyarak ister -keşke olsaydı şu; arasında ve arasında emeden baida/uzunca bir süre. Ve yuhazzir/sakındırır sizi Allah nefsehu/Kendisine! Ve Allah Rauf/şefkatlidir ibadilerine/kullarına!





قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Kul in kuntum tuhibbunallahe fettebiuni yuhbibkumullahu ve yagfir lekum zunubekum, vallahu gafurun rahim.

  • 31- De: “Eğer siz seviyor iseniz Allah'ı; artık tabi olun Bana sevsin sizi Allah ve yeğfir/bağışlasın sizin zünublarınızı/değersiz tutum ve davranışları sonucu uzayan kuyruklarınızı! Ve Allah Ğafur/Bağışlayandır Rahiym/Bağışlanmanın sonucu iç huzuru yaşatandır!”


قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

Kul etiullahe ver resul, fe in tevellev fe innallahe la yuhibbul kafirin.

  • 32- De: “İtaat edin Allah ve Rasül'e !” Artık eğer tevellev/dönerlerse sonra şüphesiz Allah sevmez kafirini/umursamayanları!


إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ

İnnallahestafa ademe ve nuhan ve ale ibrahime ve ale imrane alel alemin.

  • 33- Şüphesiz Allah estefa/seçti Adem ve Nuh'u ve Ali İbrahim ve Ali İmran'ı üzerine alemlerin!



ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Zurriyyeten ba'duha min ba'd, vallahu semiun alim.

  • 34- Zürriyetler bazıları bazısındandır! Ve Allah Semi/Duyandır Aliym/Bilendir


إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

İz kalet imraetu ımrane rabbi inni nezertu leke ma fi batni muharraran fe tekabbel minni, inneke entes semiul alim.

  • 35- Ne zaman dediğinde karısı İmran'ın: “Rabbim/Efendim; nizar eyledim/adadım Sana -ne varsa karnımda- muharreran/hür olarak; artık tekabbel/kabul eyle benden! Şüphesiz Sen Semi/Duyansın Aliym/Bilensin!”



فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Fe lemma vadaatha kalet rabbi inni vada'tuha unsa vallahu a'lemu bi ma vadaat ve leysez zekeru kel unsa, ve inni semmeytuha meryeme ve inni uizuha bike ve zurriyyeteha mineş şeytanir racim.

  • 36- Böylece ne zaman vadaat/doğurduğunda O'nu dedi: “Rabbim/Efendim; şüphesiz ben doğurdum O'nu ünsa/dişi!” ve Allah ağlamu/daha iyi bilendir neyi doğurduğunu ve değildir zeker/erkek dişi gibi! “ve şüphesiz ben isimlendirdim O'nu Meryem olarak ve şüphesiz Ben sığındırıyorum O'nu Sana ve zürriyetini şeytandan/uzaklaştırılmıştan recmedilmiştir/taşlanmıştır/kovulmuştur!”


فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ

Fe tekabbeleha rabbuha bi kabulin hasenin ve enbeteha nebaten hasenen, ve keffeleha zekeriyya kullema dehale aleyha zekeriyyal mihrabe, vecede indeha rızka, kale ya meryemu enna leki haza kalet huve min indillah, innallahe yerzuku men yeşau bi gayri hısab.

  • 37- Böylece tekabbel/kabul etti O'nu Rabbuha/Efendisi bikabulin hasenin/güzel kabulle ve enbete/bitirdi O'nu nebaten hasenen/güzel bitirişle ve kefil kıldı O'na Zekeriya'yı! Her ne zaman dahil olduğunda O'na Zekeriya; mihrabta buldu indinde/yanında O'nun rızk! Dedi: “Ya Meryem!Neredendir Senin için Bu?” Dedi: “O indindendir/yanındandır Allah'ın!” Şüphesiz Allah rızıklandırır kimi şeyy/açığa çıkarırsa biğayri hisab/hesapsızca!”



هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء

Hunalike dea zekeriyya rabbeh, kale rabbi hebli min ledunke zurriyyeten tayyibeh, inneke semiud dua'.

  • 38- Orada dea/dua/çağırdı Zekeriya Rabbisine/Efendisine! Dedi: “Rabbi/Efendim hebli/hibe et bana Yanından/Ledünnünden zürriyeten tayyibeten/hoş soy! Şüphesiz Sen Semi/Duyansın duayı/çağrıyı!”



فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ

Fe nadethul melaiketu ve huve kaimun yusalli fil mihrabi, ennallahe yubeşşiruke bi yahya musaddikan bi kelimetin minallahi ve seyyiden ve hasuran ve nebiyyen mines salihin.

  • 39- Peşinden nida eyledi/seslendi O'na Melaike/Cin Türünden Yetkilendirilmişler ve O ikame ederken salatı mihrabta: “Şu ki; Allah yübeşşir/müjdeliyor Sana Yahya'yı musaddıkan/doğrulayıcı olarak Kelimeyi/Sözü Allah'tan ve seyyiden/efendi/saygın ve hasuren/hisar/korunmuş ve nebiyyen/seçilmiş/kutsanmış olarak salihiynden/doğrulardan!”



قَالَ رَبِّ أَنَّىَ يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاء

Kale rabbi enna yekunu li gulamun ve kad beleganiyel kiberu vemraeti akir, kale kezalikellahu yef'alu ma yeşa'.

  • 40- Dedi: “Rabbi/Efendim; nasıl yekün olabilir benim için ğulam/oğlan ve gerçekten belağani/ulaştı bana kiberu/yaşlılık ve emraeti/karım akir/kökükesik/kısır?” Dedi: “İşte böyle! Allah yefal/faaliyette bulunur ne yeşau/isterse ortaya çıkarır!”


قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ

Kale rabbic'al li ayeh, kale ayetuke ella tukellimen nase selasete eyyamin illa remza, vezkur rabbeke kesiran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkar.

  • 41- Dedi: “Rabbim/Efendim ecal/yap benim için bir ayet/işaret!” Dedi: “Ayetin/İşaretin konuşamayacaksın insanlara üç gün istisnası/hariçtir remz/rumuz/mimik/beden dili! Ve ezkur/zikret/hatırla Rabbike/Efendini kesiran/çokça ve sebbih/an aşiyyi/akşamleyin ve ibkar/erkenleyin!”



وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ

Ve iz kaletil melaiketu ya meryemu innallahastafaki ve tahhareki vestafaki ala nisail alemin.

  • 42- Ve ne zaman dediğinde Melaike/Cin türünden yetkilendirilmiş görevliler: “Ya Meryem! Şüphesiz Allah astafake/seçti Seni ve tahhereke/tahir/temizledi Seni ve astafaki/seçti Seni üzerine kadınların alemde/bilinen!”


يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ

Ya meryemuknuti li rabbiki vescudi verkai mear rakiin.

  • 43- “Ya Meryem! Uknuti/gönülden boyun eğerek kunut et Rabbine/Efendine ve escud/alnını yere ser/boyun eğ/secde et ve erkai/belini kır/eğil/rukü et rukü edenlerle beraber!”


ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ

Zalike min enbail gaybi nuhihi ileyk, ve ma kunte ledeyhim iz yulkune eklamehum eyyuhum yekfulu meryeme, ve ma kunte ledeyhim iz yahtesımun.

  • 44- İşte bu enbail ğaybi/haberlerindendir kaybolanın Vahyediyoruz -Onu- Sana! Ve değildin Sen yanlarında Onların;- ne vakit attıklarında kalemlerini; hangisi kefil olacak diye Meryem'e- ve değildin Sen yanlarında Onların ne vakit husmettiklerini/sürtüşmelerini/tartışmalarını!


إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ

İz kaletil melaiketu ya meryemu innallahe yubeşşiruki bi kelimetin minh, ismuhul mesihu isebnu meryeme vecihan fid dunya vel ahıreti ve minel mukarrebin.

  • 45- Ne zaman dediğinde Melaike/Cin türünden yetkilendirilmiş görevliler: “Ya Meryem! Şüphesiz Allah yübeşşiruki/müjdeliyor Seni -bikelimetin minHu/Kendisinden Kelimeyle/Sözle- ismi; -Mesih İsa ibnu Meryem/Meshedilmiş İsa oğlu Meryem'in- vecihan/onurlandırılmıştır yüzü dünyada ve ahirette ve mukarrebiyndendir/yakın olanlardandır!”


وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ

Ve yukellimun nase fil mehdi ve kehlen ve mines salihin.

  • 46- “ve yükellim/kelam edecek/konuşacak insanlara fil mehdi/beşikte ve kehlen/yetişkinlikte/olgunlukta ve salihiyndendir/doğrulardandır!”


قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ

Kalet rabbi enna yekunu li veledun ve lem yemsesni beşer, kale kezalikillahu yahluku ma yeşa' iza kada emren fe innema yekulu lehu kun fe yekun.

  • 47- Dedi: “Rabbim/Efendim nasıl yekün olabilir benim için bir veled ve yemses/dokunmamış iken Bana beşer?” Dedi: “İşte böyle! Allah yehluk/mahluk/halk eder/yaratır neyi şeyy ederse/açığa çıkarırsa! Ne zaman kaza ederse emri, sonra sadece Der -ona- “kün” artık “yekün” dür!”


وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ

Ve yuallimuhul kitabe vel hikmete vet tevrate vel incil.

  • 48- “ve yuallim/öğretecek/bildirecek O'na Kitabı/kanunu ve hikmeti/kanundan hüküm çıkarmayı ve Tevrat'ı ve İncil'i!”



وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ وَأُبْرِئُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

Ve resulen ila beni israile enni kad ci'tukum bi ayetin min rabbikum, enni ehluku lekum minet tini ke heyetit tayri fe enfuhu fihi fe yekunu tayran bi iznillah, ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta bi iznillah, ve unebbiukum bi ma te'kulune ve ma teddehırune, fi buyutikum inne fi zalike le ayeten lekum in kuntum mu'minin.

  • 49- ve Rasül olarak Ben-i İsrail'e/Oğullarına İsrail'in: “Şöyle ki Ben; gerçekten geldim size ayetiyle/işaretiyle Rabbinizden/Efendinizden! Şöyle ki Ben; ehluk/yaratırım size tıynden/kilden tıpkısı gibi tayr/kuş, peşinden enfuhu/üflerim onda, peşinden yekün olur tayr/kuş izniyle Allah'ın! Ve beri eylerim/uzak tutarım ekmeheyi/amayı/körlüğü ve ebrasayı/cüzzamı ve uhiye/hayat veririm mevtaya/ölüye izniyle Allah'ın! Ve unebbiukum/haber veririm size neyi yediğinizi ve ne tezzehir/depoladığınızı evlerinizde! Şüphesiz bunda elbette ayet/işaret vardır size eğer siz emin olarak inananlar iseniz!”


وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُم بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَطِيعُونِ

Ve musaddikan lima beyne yedeyye minet tevrati ve li uhılle lekum ba'dallezi hurrime aleykum ve ci'tukum bi ayetin min rabbikum fettekullahe ve etiun.

  • 50- “ve musaddıkan/doğrulayıcı olarak ne varsa arasında elinizin Tevrat'tan ve uhille/helal kılmak/uygun hale getirmek için size bazısını o haramkılınanların/yüksek hassasiyet gösterilip dikkat edilmesi gerekenleri size! Ve geldim size ayetle/işaretle Rabbinizden/Efendinizden! Öyleyse takvalanın/emir-yasaklara saygıyla boyun eğip korunun Allah'a ve itaat edin Bana!”

  • إِنَّ اللّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

İnnallahe rabbi ve rabbikum fa'buduh, haza sıratun mustakim.

51- “Şüphesiz Allah Rabbimdir/Efendimdir ve Rabbinizdir/Efendinizdir, artık abid olun/kulluk edin O'na! Budur sırat-ı mustakim/ayakta kalacak yol/dosdoğru yol!”



فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللّهِ آمَنَّا بِاللّهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ

Fe lemma ehassa isa min humul kufre kale men ensari ilallah, kalel havariyyune nahnu ensarullah, amenna billah, veşhed bi enna muslimun.

  • 52- Böylece ne zaman hissetttiğinde İsa onlardan küfrü/gerçeği anlayamayıp kendi oluşan kabullerini hakikat sanmalarını; dedi: “Kim olur ensarım/yardımcılarım Allah'a!” Dedi havariyyun/havariler/gözünü yardım edeceği kimseden ayırmayacak tertemiz yardımcılar: “Biz ensaru Allah'ız/Yardımcılarıyız Allah'ın, emin olarak inandık Allah'a ve eşhed/şehidlik/şahidlik ediyoruz hazır olarak gözümüzle ve basiretimizle şuna ki biz müslimun/teslim olanlarız!”




رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ

Rabbena amenna bi ma enzelte vetteba'nar resule fektubna meaş şahidin.

53- “Rabbena/Efendimiz; emin olarak inandık -neyi inzal ettiysen/indirdiysen ve tabi olduk Rasül'e, artık ektub/yaz bizi şahidlerle/bu gerçeğe tanık olanlarla beraber!”

وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

Ve mekeru ve mekarallah, vallahu hayrul makirin

54- Ve mekr/hileyle tuzak kurdular ve mekr/hileyle tuzak kurdu Allah! Ve Allah hayırlısıdır mekr/hileyle tuzak kuranların!

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسَى إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

İz kalellahu ya isa inni muteveffike ve rafiuke ileyye ve mutahhiruke minellezine keferu ve cailullezinettebeuke fevkallezine keferu ila yevmil kıyameh, summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fima kuntum fihi tahtelifun.

  • 55- Ne zaman dediğinde Allah: “Ya İsa! Şüphesiz Ben müteveffik/vefat ettireceğim seni/verdiğim canını geri alacağım ve rafi/yükselteceğim Seni- Bana- ve mutahhir/temizleyeceğim Seni -o kimselerden ki keferu/gerçeği hakkıyla değerlendiremediler- ve cailu/yapacağım o tabi olanları Sana -fevkinde o keferuların- ila yevmel kıyamet/ayağa kalkış gününe kadar. Sonra Bana'dır merciiniz/dönüşünüz, peşinden ihkam/hükmedeceğim aranızda -neyde siz ihtilafta/görüş ayrılığına düştü iseniz-”


فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ

Fe emmellezine keferu fe uazzibuhum azaben şediden fid dunya vel ahıreti, ve ma lehum min nasirin.

  • 56- “İşte ama o keferular/gerçeği vahiyden değil kendi kabullerinden alanlar; böylece azablandıracağım/işkence edeceğim onlara azab-ı şedid/şiddetli işkenceyle dünyada/ölümöncesi yaşamda ve ahirette/ölümsonrası yaşamda ve olmayacak onlara nasiriynden/yardımcılardan!”


وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ

Ve emmellezine amenu ve amilus salihati fe yuveffihim ucurehum vallahu la yuhibbuz zalimin.

  • 57- “Ve ama o amenuler/gerçeği vahiyden alarak emin olarak inananlar ve amel-i salihat/ıslaha meyilli doğru işler yapanlar; böylece vefa gösterecek/geri olarak/karşılık olarak ödenecek/bumerang olacak ücretleri! Ve Allah la yuhibbi/sevmez zalimleri/yanlış yapanları!”



ذَلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ

Zalike netluhu aleyke minel ayati vez zikril hakim hakimi).

  • 58- İşte bu tilavet ediyoruz/okuyoruz -Onu- Sana -ayetlerdendir- ve Zikir'dir/Hatırlatıcıdır Hakiym/Hüküm verendir!



إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ

İnne mesele isa indallahi ke meseli adem, halakahu min turabin summe kale lehu kun fe yekun.

  • 59- Şüphesiz misali/meselesi/örneği İsa'nın indinde/yanında Allah'ın meselesi gibidir Adem'in! Halk etti/Yarattı -O'nu- turabtan/topraktan, sonra Dedi ona: “Kün!” artık yekündür!


الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُن مِّن الْمُمْتَرِينَ

El hakku min rabbike fe la tekun minel mumterin.

  • 60- El Hakk/Gerçeğin ta kendisi Rabbinden'dir/Efendinden'dir! Öyleyse olma mümterlerden/kuşkuculardan!


فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ

Fe men hacceke fihi min ba'di ma caeke minel ilmi fe kul tealev ned'u ebnaena ve ebnaekum ve nisaena ve nisaekum ve enfusena ve enfusekum summe nebtehil fe nec'al la'netallahi alel kazibin.

  • 61- Artık kim hacceke/hüccetleşirse/iddiasının doğru olduğunu inatla savunmaya devam ederse Sana -O'nda- sonradan ne geldiyse Sana -ilimden/bilgiden- peşinden De: “Tealev/Kalkın gelin bakalım! Çağıralım oğullarımızı ve oğullarınızı ve kadınlarımızı ve kadınlarınızı ve kendimizi ve kendinizi! Sonra ibtihal edelim/ısrarla yürekten yalvararak hangimizin doğru olduğuna dair Allah hükmünü aramızda versin duasını samimi olarak edelim! Ve yapalım lanetini/yüz güldürmemesini/başarıya ulaşmanın yolunu kesmesini Allah'ın üzerine kaziblerin/yalancıların!”


إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ اللّهُ وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

İnne haza le huvel kasasul hakk, ve ma min ilahin illallah, ve innellahe le huvel azizul hakim.

  • 62- Şüphesiz bu elbette -o- kasasul hakktır/tarihten delilleri/izleri sürülerek öykülenmiş gerçektir! Ve yoktur ilahtan istisnası Allah'tır! Ve şüphesiz Allah elbette O Aziz/Üstündür Hakiym/Yarattığını bilen kontrol edendir!


فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ

Fe in tevellev fe innallahe alimun bil mufsidin.

  • 63- Buna rağmen tevelli/dönerlerse; bilinsin ki Allah Alim/Bilendir müfsidleri/fesadçıları/bozguncuları!


قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ

Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beynekum ella na'bude illallahe ve la nuşrike bihi şey'en ve la yettehize ba'duna ba'den erbaben min dunillah, fe in tevellev fe kuluşhedu bi enna muslimun.

  • 64- De: “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; kalkın gelin bakalım ila kelimetin sevain/seviyeli kelimeye/düzlüğe çıkaran söze aramızda ve aranızda, o da şudur:-ibadet/ kulluk etmeyiz sadece Allah'a- ve şirk koşmayız/ortak tutup yamandırmayız O'nunla şeyi/açığa çıkan kişi/kuruluşu ve edinmesin bazımız bazılarını erbablar/efendiler min duni/yanından Allah'ın!” Artık eğer dönerlerse, sonra De: “Şehid/şahid olun gözünüzün önünde şuna: şüphesiz biz müslimun/teslim olanlarız!”


يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّورَاةُ وَالإنجِيلُ إِلاَّ مِن بَعْدِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

Ya ehlel kitabi lime tuhaccune fi ibrahime ve ma unziletit tevratu vel incilu illa min ba'dih, e fe la ta'kılun.

  • 65- “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; niçin hüccetleşiyorsunuz/iddianızın doğru olduğunu inatla savunmaya devam ediyorsunuz İbrahim'de ve indirilmemiş iken Tevrat ve İncil sadece O'ndan sonra? Aklınızı/kafanızı kullanmıyor musunuz?”


هَاأَنتُمْ هَؤُلاء حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلمٌ فَلِمَ تُحَآجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

Ha entum haulai hacectum fi ma lekum bihi ilmun fe lime tuhaccune fi ma leyse lekum bihi ilm, vallahu ya'lemu ve entum la ta'lemun.

  • 66-” Busunuz Siz! İşte bunlar haccedenler/hüccetleşenler/iddialarının doğru olduğunu inatla savunmaya çalışanlar -neyde sizin -Onunla- ilim/bilgi varsa, peki niçin hüccetleşiyorsunuz/iddianızın doğru olduğunu inatla savunmaya devam ediyorsunuz -neyde yoksa sizin -Onunla- ilim/bilgi! Ve Allah bilir ve siz bilmezsiniz!”


مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Ma kane ibrahimu yahudiyyen ve la nasraniyyen ve lakin kane hanifen muslima, ve ma kane minel muşrikin.

  • 67- Değil idi İbrahim yahudi ve de nasrani ve lakin olmuş idi -Hanifen Müslimen/her yanlıştan yüz çevirip yüzünü doğruya yönelten ve teslim olan- ve değil idi müşriklerden/ortak koşup yamandıranlardan!


إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَاللّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ

İnne evlen nasi bi ibrahime lellezinettebeuhu ve hazan nebiyyu vellezine amenu vallahu veliyyul mu'minin.

    68- Şüphesiz evla/yakın olanları insanların İbrahim'e; ki o tabi olanlardır O'na ve bu Nebi ve o emin olarak inananlardır! Ve Allah Velisidir/Yakınıdır/Dostudur/Koruyucusudur müminlerin/emin olarak inananların!



  • وَدَّت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاَّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Veddet taifetun min ehlil kitabi lev yudillunekum ve ma yudıllune illa enfusehum ve ma yeş'urun.

  • 69- “Veddet/Mevedded/Sevgi duyarak ister taife/tayfa ehli kitabtan/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; -eğer dalalete düşürse idiler/yanlışa saptırsaydılar sizi -ve dalalete düşürecek/yanlışa saptıracak değiller sadece enfüslerini/kendilerini ve değillerdir şuurunda/farkında!”


يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ

Ya ehlel kitabi lime tekfurune bi ayatillahi ve entum teşhedun.

  • 70- “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; niçin tekfur/takmıyorsunuz ayetlerini/işaretlerini Allah'ın ve siz şehadet ediyorsunuz/gözünüzle görüyorsunuz!”


يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

Ya ehlel kitabi lime telbisunel hakka bil batılı ve tektumunel hakka ve entum ta'lemun.

  • 71- “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; niçin telbisu/giydiriyorsunuz hakkı/gerçeği batıla/sahteye ve tektum/ketum/gizliyorsunuz hakkı/gerçeği ve siz biliyorken!”

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ve kalet taifetun min ehlil kitabi aminu billezi unzile alellezine amenu vechen nehari vekfuru ahirahu leallehum yerciun.

  • 72- Ve dedi tayfa Ehli Kitab'tan/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlardan: “Aminu olun/emin olarak inanın o inzal edilenlere üzerlerine amenuların/emin olarak inananların vechen nehar/gündüzün yüzünde ve ekfur/inkar edin ahirinde! Belki onlar yerciun/dönerler!


وَلاَ تُؤْمِنُواْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللّهِ أَن يُؤْتَى أَحَدٌ مِّثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Ve la tu'minu illa li men tebia dinekum, kul innel huda hudallahi en yu'ta ehadun misle ma utitum ev yuhaccukum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillah, yu'tihi men yeşa', vallahu vasiun alim.

  • 73- “ ve emin olarak inanmayın, sadece kim ki tabi olursa dininize/inanç yolunuza!” De: “Şüphesiz El Hüda/Rehberlik Hüda Allah/Rehberliğidir Allah'ın! Verildi diye ahadum misle/benzeri biri -ne verildiyse size- ya da tuhaccu/hüccetleşirler/ellerindeki belge ile inançlarını savunurlar diye sizinle yanında Rabbinizin/Efendinizin?” De: “Şüphesiz Fazl/Fazlalık elindedir Allah'ın, -Verir Onu kimi şeyy/açığa çıkarırsa- ve Allah Vasi/Geniştir Alim/Bilendir!”






يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

Yahtassu bi rahmetihi men yeşa', vallahu zul fadlil azim.

74- “Yehtas/Has/Özel kılar rahmetini/kolaylığını/huzurunu kimi şeyy/açığa çıkarırsa! Ve Allah zül Fazl/Fazlalık Sahibi'dir Aziym/Yücedir/Büyüktür!”


وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِن تَأْمَنْهُ بِقِنطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُم مَّنْ إِن تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لاَّ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلاَّ مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَآئِمًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve min ehlil kitabi men in te'menhu bi kıntarin yueddihi ileyk, ve minhum men in te'menhu bi dinarin la yueddihi ileyke illa ma dumte aleyhi kaima, zalike bi ennehum kalu leyse aleyna fil ummiyyine sebil, ve yekulune alallahil kezibe ve hum ya'lemun.

  • 75- ve Ehli Kitab'tan/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlardan kimisi; eğer emanet ederseniz/inanıp güvenirseniz O'na kantarlarca -yüeddi/iade/eda/öder onu- sana ve onlardan kimisi; eğer emanet ederseniz/inanıp güvenirseniz O'na dinarla -la yüeddi/iade/eda/ödemez onu- sana, sadece neye devam edersen ona kaimen! İşte böyledir çünkü onlar dediler: “Yoktur bize -ümmilerde/kitab ehli olmayan kimselere/kanunu bilmeyen/tanımayan/iç içe olmayanlara- sebil/yol!” ve derler üzerine Allah'ın kezibi/yalanı ve onlar bilirken!



بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ

Bela men evfa bi ahdihi vetteka fe innallahe yuhibbul muttekin.

  • 76- Bela/Hayır!Aksine! Kim ifa ederse/imana/güvene karşılık olarak yerine getirirse ahdini/sözleşmenin gereğini ve ittika/takvalanırsa/korunursa, o zaman şüphesiz Allah yuhibbu/sever müttakileri/korunanları!



إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnellezine yeşterune bi ahdillahi ve eymanihim semenen kalilen ulaike la halaka lehum fil ahırati ve la yukellimuhumullahu ve la yenzuru ileyhim yevmel kıyameti ve la yuzekkihim ve lehum azabun elim.

  • 77- Şüphesiz o yeşteri/müşteri/alım-satımda satıcı tarafında yer alarak satmışlardır -ahdini Allah'ın/Allah Sözleşmesini ve eymanlarını/yeminlerini/karar alıp tüm gücüyle yerine getireceğine dair taahhüt edişini- semenen kalila/az bir fiyata! İşte bunlar; yoktur halak/kısmet onlara ahirette/ölümsonrası yaşamda ve kelam etmeyecek/konuşmayacak onlara Allah ve nazar/bakmayacak onlara yevmel kıyamet/kalkış günü ve yüzekki/yükseltmeyecek/artırmayacak onları ve onlara azabı elim/acı verici işkence vardır!







وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve inne minhum le ferikan yelvune elsinetehum bil kitabi li tahsebuhu minel kitabi ve ma huve minel kitab, ve yekulune huve min indillahi ve ma huve min indillah, ve yekulune alallahil kezibe ve hum ya'lemun.

  • 78- Ve şüphesiz onlardan elbette bir ferik/fırka/grup yelvun/eğirirler lisanlarını/dillerini Kitaba/Kanuna -hesab edersin onu Kitab'tan/Kanundan ve değildir o Kitabtan/Kanundan- ve derler: “O indindendir/yanındandır Allah'ın!” ve değildir o indinden/yanından Allah'ın, ve derler üzerine Allah'ın kezibi/yalanı ve onlar bilirken!




مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ

Ma kane li beşerin en yu'tiyehullahul kitabe vel hukme ven nubuvvete summe yekule lin nasi kunu ıbaden li min dunillahi ve lakin kunu rabbaniyyine bi ma kuntum tuallimunel kitabe ve bima kuntum tedrusun.

79- Olacak değildir beşer için şu: verir O'na Allah Kiabı/Kanunu ve Hükmü/Kanunu Yürütmeyi ve Nübüvveti/Seçilmişlik/Kutsanmışlık, sonra desin insanlara: “Olun ibadiler/kulluk edenler Bana minduni Allah/Allah yanısırasından/Allah dururken!” ve lakin : “Olun Rabbaniyyin/Efendici neye siz öğretilmiş/bildirilmiş iseniz Kitaba/Kanuna ve neye siz tedris/ders görmüş iseniz!”


وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُواْ الْمَلاَئِكَةَ وَالنِّبِيِّيْنَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ

Ve la ye'murekum en tettehizul melaikete ven nebiyyine erbaba, e ye'murukum bil kufri ba'de iz entum muslimun.

  • 80- ve değildir emredecek size şunu: “edinin melaikeyi/cin türünden yetkilendirilmiş görevlileri ve nebileri/beşerden kutsanmış/seçilmişleri erbablar/efendiler!” Emredecek mi size küfrü/bu gerçeği görmezlikten gelmeyi sonra ne zaman siz mülimler/teslimler olduğunuzda!


















وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ

Ve iz ehazallahu misakan nebiyyine lema ateytukum min kitabin ve hikmetin summe caekum resulun musaddikun lima meakum le tu'minunne bihi ve le tensurunneh, kale e akrartum ve ehaztum ala zalikum ısri, kalu akrarna, kale feşhedu ve ene meakum mineş şahidin.

  • 81- ve ne zaman ehaza/aldığında Allah misak/tutulacağına dair vesikalı sözleşmesini Nebilerin/Beşerden seçilmişlerin/kutsanmışların; “Elbette ne Verdiysem Size Kitabtan/Kanundan ve Hikmetten/Kanunu Yürütmeden, sonra gelirse Size Rasül musaddık/doğrulayıcı olarak -ne varsa sizinle beraber- elbette emin olarak inanmalısınız -Onunla- ve elbette tensur/yardım etmelisiniz O'na!” Dedi: “İkrar/Gönlünüze yatıp,aklınızı ikna edicek şekilde karar alıp kabul ediyor ve alıyor musunuz üzerine bunda size ısrı/zorlayıcı/daraltıcı bağımı?” Dediler: “İkrar Ediyoruz/Gönlümüze yattı/aklımız ikna oldu/karar alıp kabul ediyoruz!” Dedi: “Öyleyse eşhedu/şehid olun gözünüz ve düşüngözünüzle ve Ben sizinle beraber şahidlerdenim/görenlerdenim!”


فَمَن تَوَلَّى بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Fe men tevella ba'de zalike fe ulaike humul fasikun.

  • 82- Artık kim tevelli/dönerse bundan sonra, işte bunlar; onlar fasıklar/zıvanadan çıkmışlardır!



أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

E fe gayre dinillahi yebgune ve lehu esleme men fis semavati vel ardı tav'an ve kerhen ve ileyhi yurceun.

  • 83- Ğayrısını mı dinini/inanç yolunu Allah'ın arıyorlar? Ve O'na eslem/islam/teslim olmuştur kim varsa semavatta/göklerde ve arzda/yerde tav'an/isteyerek ve kerhen/istemeyerek ve O'na yurceun/döndürüleceklerdir!



قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

Kul amenna billahi ve ma unzile aleyna ve ma unzile ala ibrahime ve ismaile ve ishaka ve ya'kube vel esbatı ve ma utiye musa ve isa ven nebiyyune min rabbihim, la nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimun.

  • 84- De: “Emin olarak inandık Allah'a ve ne inzal/indirdiyse bize ve ne indirdiyse İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakub ve Esbata/Torunlarına ve ne Verildiyse Musa ve İsa ve Nebilere/Seçilmişlere Efendilerinden -la nuferrik/ayırmayız arasını birinin onlardan- ve biz O'na muslimun/teslimleriz!”









وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Ve men yebtegi gayrel islami dinen fe len yukbele minh, ve huve fil ahireti minel hasirin.

  • 85- Ve kim ibtiğa/ararsa ğayrısını islamın/teslimiyetin din/inanç yolu/ödeme sistemi olarak; bilinsin ki asla kabul edilmeyecek ondan ve o ahirette/ölümsonrası hayatta hasir/hüsran/kaybedenlerden olacaktır!



كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْمًا كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُواْ أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Keyfe yehdillahu kavmen keferu ba'de imanihim ve şehidu enner resule hakkun ve caehumul beyyinat vallahu la yehdil kavmez zalimin.

  • 86- Nasıl hidayet/rehberlik edip doğru yolu gösterir Allah kavme/halka kefere/küfür/gerçeği umursamaz olursa -sonrasında- imanlarının/emin olup inanmalarının ve şehid/gözleriyle ve düşüngözleriyle şahitlik etmelerinin şuna; Rasül/Haber ve Aktaran Hakk/Gerçektir ve geldiğinde onlara beyyinat/açık anlaşılır deliller? Ve Allah hidayete/rehberliğe getirmez kavme zalimin/yanlış yapan halkı!


أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Ulaike cezauhum enne aleyhim la'netallahi vel melaiketi ven nasi ecmain.

  • 87- İşte bunlar; cezası onların şudur; onlaradır laneti/yüz güldürmemesi/başarıya ulaşmanın yolunun kesilmesi Allah'ın ve melaikenin/cin türünden yetkilendirilmiş görevliler ve insanların topunun!


خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ

Halidine fiha, la yuhaffefu anhumul azabu ve la hum yunzarun.

  • 88- Halidine/Ölümsüz olarak orada! Hafifletilmeyecek onlardan azab/işlence veyunzarun/bakamayacaklar/bakılmayacaklar/onlar göz açtırılmayacaklar!



إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ

İllellezine tabu min ba'di zalike ve aslehu fe innallahe gafurun rahim.

  • 89- Hariçtir/İstisnadır o tabu/tevbe edip özür dileyenler -bundan sonra- ve eslehu/ıslah olup doğrulanlar! Artık şüphesiz Allah Ğafur/Bağışlayan Rahiym/İç Huzuru verendir!


إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الضَّآلُّونَ

İnnellezine keferu ba'de imanihim summezdadu kufran len tukbele tevbetuhum, ve ulaike humud dallun.

  • 90- Şüphesiz o keferu/gerçeği takmayanlar -emin olarak inanmalarından sonra- sonra ezdad/ziyadelendirenler küfrü/gerçeği takmamayı; asla kabul edilmeyecektir tevbeleri/özür dilemeleri ve işte bunlar; onlar dallun/dalalete uğrayıp sapanlardır!

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ

İnnellezine keferu ve matu ve hum kuffarun fe len yukbele min ehadihim mil'ul ardı zeheben ve levifteda bih, ulaike lehum azabun elimun ve ma lehum min nasırin.

  • 91- Şüphesiz o keferu/gerçeği takmayanlar ve matu/ölenler ve onlar küffarken/gerçeği takmazlık üzereyken; bilinsin ki asla kabul edilmeyecektir -onlardan birinin- milul arzı zeheben/yeryüzü dolusu altını velev iftida/feda/fidye versin -onunla- İşte bunlar; onlaradır azabı elim/acı verici işkence ve olacak değildir onlara nasiriynden/yardımcılardan!



لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ

Len tenalul birre hatta tunfiku mimma tuhibbun, ve ma tunfiku min şey'in fe innallahe bihi alim.

  • 92- Asla nail olmaz/elde etmez/ulaşmazsınız Birre/iyiye/güzele/hayra -hatta tunfik/infak/harcayıncaya değin neyden tuhibbu/seviyorsanız! Ve ne infak/harcarsanız şeyden/elinizde olandan, böylece şüphesiz Allah -onunla- Aliym/Bilendir!


كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ قُلْ فَأْتُواْ بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Kullut taami kane hillen li beni israile illa ma harrame israilu ala nefsihi min kabli en tunezzelet tevrat, kul fe'tu bit tevrati fetluha in kuntum sadıkin.

  • 93- “Küllü/bütün taam/doyumluk/yiyecek hillen/helal/kanuna uygun idi -oğulları için İsrail'in- sadece/istisna ne haram/yüksek hassasiyet gösterilip dikkat edilmesi gereken yasak yaptıysa İsrail ala nefsihi/kendisine -öncesinden tenzil/indirilmesinin Tevrat'ın-” De: “Öyleyse getirin Tevrat'ı peşinden tilavet/tane tane okuyun Onu eğer siz sadıkin/doğrularsanız!”


فَمَنِ افْتَرَىَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Fe meniftera alallahil kezibe min ba'di zalike fe ulaike humuz zalimun.

  • 94- Artık kim iftira/olmayanı olmuş gibi icat edip uydurup yamandırırsa Allah'a kezibi/yalanı -bundan sonra- artık işte bunlar; onlar zalimun/yanlış yapanlardır!


قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Kul sadakallahu fettebiu millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel muşrikin.

  • 95- De: “SadakaAllah/doğrudur Allah! Artık tabi olun millete/inanç yolu geleneğine İbrahim'in hanifen/her şeyden yüz çevirip doğruya yönelerek, ve değil idi müşriklerden/ortak koşup yamandıranlardan!”

    إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

İnne evvele beytin vudia lin nasi lellezi bi bekkete mubareken ve huden lil alemin.

  • 96- Şüphesiz evvel beyt/ilk ev vudia/konulmuştur insanlar için ki Bekke'ye mubarek/bereketlenmiş/değerlenmiştir ve huda/rehberdir alemin/bilebilenler/bilinenler/alemler için!


فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Fihi ayatun beyyinatun makamu ibrahim, ve men dahalehu kane amina, ve lillahi alen nasi hiccul beyti menistetaa ileyhi sebila, ve men kefere fe innallahe ganiyyun anil alemin.

  • 97- Orada ayetler/işaretler vardır beyyinelerle/açık anlaşılır delillerle Makamı/Ayakta durduğu yer İbrahim'in! Ve kim dahil/girerse Ona -olmuştur aminen/emniyetli- ve Allah için üzerinde insanların hiccul beyt/evin gerçek olduğunun delilini/hüccetini görmeleri/kaim/ayakta durarak şahid olmaları -kim isteta/kapasitesi varsa/becerebiliyorsa Ona sebil/yol! Ve kim kefere/umursamazsa, bilsin ki şüphesiz Allah Ğani/Zengindir alemlerden/bilinen/bilebilen/bilinebilen/alemlerden!



قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَاللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ

Kul ya ehlel kitabi lime tekfurune bi ayatillahi, vallahu şehidun ala ma ta'melun.

  • 98- De: “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; niçin tekfur/görmezlikten geliyorsunuz ayetlerini/işaretlerini Allah'ın ve Allah Şehid/şahid/görüyorken üzerini ne amel ettiğinizi?”


قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنتُمْ شُهَدَاء وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Kul ya ehlel kitabi lime tesuddune an sebilillahi men amene tebguneha ivecen ve entum şuhedau ve mallahu bi gafilin amma ta'melun.

  • 99- De: “Ya Ehli Kitab/Kanuna Yakın/Tanıyan/İçiçe olanlar; niçin tesuddune/uzaklaştırıp engelliyorsunuz sebilinden/yolundan Allah'ın kim amene/emin olarak inandıysa tebguneha/hadsizce kıskançlık ederek onda aramaya iveç/eğrilik büğrülük ve siz şüheda/şahidler/gözünüzle/düşüngözünüzle görmüşken? Ve değildir Allah ğafil/gafil/habersiz ne amel ettiyseniz!”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ فَرِيقًا مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ يَرُدُّوكُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ

Ya eyyuhellezine amenu in tutiu ferikan minellezine utul kitabe yeruddukum ba'de imanikum kafirin.

  • 100- Ya ey o amenu/emin olarak inananlar; eğer tudiu/itaat/uyarsanız ferika/fırka/gruba -kimse o utül kitab/kitab/kanun verilenlerden, yeruddu/döndürürler sizi -sonra imanınızdan- kafirlere/gerçeği umursamazlara!

  • وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَن يَعْتَصِم بِاللّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Ve keyfe tekfurune ve entum tutla aleykum ayatullahi ve fikum resuluh, ve men ya'tesim billahi fe kad hudiye ila sıratın mustakim.

    101- Ve nasıl tekfur/gerçeği takmazsınız ve siz; tutlu/tilavet/tane tane okunurken size ayetleri/işaretleri Allah'ın ve sizde iken Rasülü? Ve kim iğtisam/koruyucu olarak tutunursa Allah'a, bilsin ki gerçekten hudiye/iletilmiştir rehberliğine doğru sıratı mustakiym/dosdoğru/ayakta kalacak yolun!


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ

Ya eyyuhellezine amenuttekullahe hakka tukatihi ve la temutunne illa ve entum muslimun.

  • 102- Ya ey o amenu/emin olarak inananlar ittika/korunun Allah'a hakkıyla/gerçeke korunarak ve temutunne/ölmeyin sadece/haricinde/istisna ve siz müslimun/teslimlerken!



وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Va'tasımu bihablillahi cemian ve la teferreku, vezkuru ni'metallahi aleykum iz kuntum a'daen fe ellefe beyne kulubikum fe asbahtum bi ni'metihi ihvana, ve kuntum ala şefa hufretin minen nari fe enkazekum minha, kezalike yubeyyinullahu lekum ayatihi leallekum tehtedun.

  • 103- Ve iğtisam/koruyucu olarak tutunun habline/ipine Allah'ın cemian/topluca ve teferrek/tefrika/fırkalaşma/gruplaşmayın ve ezkur/hatırlayın nimetini Allah'ın size -ne zaman siz eğdad/sınırı aşıp düşmanlaştığınızda; sonra ilaf/arasını bularak kaynaştırdı kalblerinizin, böylece haline geliverdiniz -Nimetiyle- ihvanlar/kardeşler ve siz şafa/kenarında idiniz hufretin minennar/ateşten çukurun, peşinden enkaze/Kurtardı sizi -ondan- İşte böyle yübeyyin/açık anlaşılır yapar Allah size ayetlerini/işaretlerini/aklın hammaddelerini ! Belki siz hidayete/rehberliğe/doğruya gelirsiniz!



وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Veltekun minkum ummetun yed'une ilel hayri ve ye'murune bil ma'rufi ve yenhevne anil munker, ve ulaike humul muflihun.

  • 104- Ve yekün bulunsun sizden ümmet/topluluk; yedu/çağıran hayra ve yemur/emreden mağrufu/dinin fıtratına uygun olan örfü ve nehy/men/yasaklasın münker/dinin fıtratına uygun olmayandan! Ve işte bunlar; onlar müflih/başarıya erenlerdir!







وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Ve la tekunu kellezine teferraku vahtelefu min ba'di ma caehumul beyyinat, ve ulaike lehum azabun azim.

  • 105- Ve yekün olmayın o teferruk/fırkalaşanlar/gruplaşanlar gibi ve ihtilafa/muhtelife/görüş ayrılığı/sensin doğru benim doğru dalaşmasına girip üste çıkmaya çalışanlar -sonradan ne geldiyse onlara beyyinat/açık anlaşılır deliller- ve işte bunlar; onlaradır azabı aziym/büyük işkence!



يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

Yevme tebyaddu vucuhun ve tesveddu vucuh, fe emmellezinesveddet vucuhuhum e kefertum ba'de imanikum fe zukul azabe bima kuntum tekfurun.

  • 106- Yevme/Ogün tebyaz/beyazlaşır vücuh/yüzler ve tesved/siyahlaşır yüzler! Böylece ama o siyahlaşana yüzleri: “Küfür/gerçeği takmadınız mı sonra iman/emin olarak inanmanızdan?” Öyleyse tadın azabı/işkenceyi neyi tekfur/takmadı iseniz!”

  • وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Ve emmellezinebyaddat vucuhuhum fe fi rahmetillah, hum fiha halidun.

    107- Ve ama o beyazlaşana yüzleri; böylece rahmetindedirler Allah'ın! Onlar orada halidun/ölümsüzdürler!

  • تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعَالَمِينَ

Tilke ayatullahi netluha aleyke bil hakk, ve mallahu yuridu zulmen lil alemin.

    108- İşte bunlar ayetleridir/işaretleridir Allah'ın, netlu/tane tane okuyoruz -Onları- Sana hakkla/gerçekle! Ve değildir Allah yurid/irade eden zulmü/yanlışı alemine/alemlere/bilebilenlere!


وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأُمُورُ

Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard, ve ilallahi turceul umur.

    109- Ve Allah içindir ne varsa semavatta/göklerde ve ne varsa arzda/yerde ve Allah'a turca/döner umur/emirler/işler!


كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

Kuntum hayra ummetin uhricet lin nasi te'murune bil ma'rufi ve tenhevne anil munkeri ve tu'minune billah, ve lev amene ehlul kitabi le kane hayran lehum, minhumul mu'minune ve ekseruhumul fasikun.

  • 110- Siz oldunuz hayırlı ümmet/topluluk, uhriç/ihraç/huruç/çıkarılan insanlar için; emreden/iş mağrufu/dinin yapısına uygun olanı ve nehyeden/yasaklayan münkerden/dinin yapısına aykırı olanı ve tumin/emin olarak inanan Allah'a! Velev amene/emin olarak inansa idi Ehli Kitab/Kanunu Bilenler elbette olur idi hayırlı onlar için! Onlardan müminler/emin olarak inananlar var ve ekserisi/çoğusu onların fasıklar/zıvanadan çıkmışlardır!


لَن يَضُرُّوكُمْ إِلاَّ أَذًى وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الأَدُبَارَ ثُمَّ لاَ يُنصَرُونَ

Len yedurrukum illa eza, ve in yukatilukum yuvellukumul edbar, summe la yunsarun.

  • 111- Asla zarar verecek değillerdir size, haricinde ezanın/ruha/bedene/mala sıkıntının! Ve eğer kıtalleşirseler/öldürme fiilini gerçekeleştirmek isterseler size yuvelli/dönerler size düburlarını/arkalarını sonra ensar/yardım edilmezler!


ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَآؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

Duribet aleyhimuz zilletu eyne ma sukıfu illa bi hablin minallahi ve hablin minen nasi ve bau bi gadabin minallahi ve duribet aleyhimul meskeneh, zalike bi ennehum kanu yekfurune bi ayatillahi ve yaktulunel enbiyae bi gayri hakk, zalike bima asav ve kanu ya'tedun.

  • 112- Duribe/darbelendi/vuruldu onlara zillet/ayağı kayıp yere düşmek -her nerede sukifu/bulunursalar/kavranırsalar illa/ancak/haricinde -habli/ipiyle Allah'tan ve ipiyle nastan/insanlardan- ve bau/adrese teslim menzillendiler gazabıyla Allah'tan ve darbelendi onlara meskenet/yoksulluk! İşte böyle çünkü onlar oldular yekfur/takmayanlar ayetlerini/işaretlerini Allah'ın ve yektul/öldürme fiilini gerçekleştirenler/işlevsiz hale getirenler enbiyayı/nebileri/seçilmişleri/kutsanmışları bi ğayrı hakk/gerçek dışılıkla! İşte böyle sebebiyle asav/asa gibi dikbaşlı isyanlarının ve oluyor idiler iğtad/düşmanlaşanlar!


لَيْسُواْ سَوَاء مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَآئِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللّهِ آنَاء اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ

Leysu seva', min ehlil kitabi ummetun kaimetun yetlune ayatillahi anael leyli ve hum yescudun.

  • 113- Değildirler seva/aynı seviyede! Ehli Kitab'tan/Kanunu Bilen/Tanıyan/İç İçe olanlardan ümmet/topluluk kaim/ayakta durur tivalet/tulu/tane tane okuyarak ayetlerini/işaretlerini/akıl bağlarını/hammaddelerini Allah'ın anlarında leylin/gecenin ve onlar secde/boyun eğer/yüzlerini yere sererler!





يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُوْلَئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ

Yu'minune billahi vel yevmil ahiri ve ye'murune bil ma'rufi ve yenhevne anil munkeri ve yusariune fil hayrat, ve ulaike mines salihin.

  • 114- Emin olarak inanırlar/yü'min Allah'a ve yevmine/gününe ahiretin/ötekinin ve ye'mur/emr ederler/işlerler/işlenmesini önerirler mağrufu/dinin fıtratına/yapısına uygun olan örfü ve nehy ederler/yasaklarlar münkeri/dinin fıtratına/yapısına uygun olmayandan ve yusari/seri olurlar hayratta/bonus kazandıracaklarda! Ve işte bunlar salihiynden/doğrulardandır!



وَمَا يَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلَن يُكْفَرُوْهُ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ

Ve ma yef'alu min hayrin fe len yukferuh, vallahu alimun bil muttekin.

  • 115- ve ne faaliyette bulunursalar hayrdan, böylece asla küfür/inkar etmeyecek/görmezlikten/takmazlık gelmeyecek -onu- ve Allah Alim/Bilendir müttakileri/emir yasaklara saygıyla boyun eğip korunanları!


إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئًا وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

İnnellezine keferu len tugniye anhum emvaluhum ve la evladuhum minallahi şey'a, ve ulaike ashabun nar, hum fiha halidun.

  • 116- Şüphesiz o keferular/gerçeği takmayanlar; asla tuğni/ganimet/fayda sağlamayacak onlardan emvalleri/bilgi birikimleri/malları/yetenekleri ve de evladları Allah'tan şey/lehine sonuç! Ve işte bunlar ashabı nar/ateşin yoldaşlarıdır! Orada halidiyn/ölümsüzdürler!


مَثَلُ مَا يُنفِقُونَ فِي هِذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُواْ أَنفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلَكِنْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Meselu ma yunfikune fi hazihil hayatid dunya ke meseli rihin fiha sırrun esabet harse kavmin zalemu enfusehum fe ehlekethu ve ma zalemehumullahu ve lakin enfusehum yazlımun.

  • 117- Meselesi ne infak/harcadıysalar bu hayatı dünyada meselesi gibidir rihin/rüzgarın -orada- sırrun/ısrarlı şekilde sarsar isabet etmesiyle harsine/ekininne kavmin/halkın; zulm ettiler/yanlış yaptılar enfüslerine/kendilerine, böylece helak etti -onu- ve zulmetmedi/yanlış yapmadı onlara Allah ve lakin kendilerine zulm ettiler/yanlış yaptılar!











يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ

Ya eyyuhellezine amenu la tettehızu bitaneten min dunikum la ye'lunekum habala, veddu ma anittum, kad bedetil bagdau min efvahihim, ve ma tuhfi suduruhum ekber, kad beyyenna lekumul ayati in kuntum ta'kılun.

  • 118- Ya ey o amenuler/emin olarak inananlar; ittihaz edinmeyin bidane/badi/sıkıfıkı/samimi/sırdaş dünunuzdan/yanısıranızdan -la yelune/geri durmazlar,rahat bırakmazlar sizi habalen/aklınızı/düşüncenizi/ruhunuzu bozarak aptallaştırır,kafanızı karıştırarak- veddu/meveddetle/sevgiyle isterler ne anit/korku,dehşet,telef,helake meyilli yüksek endişeye düşürürse sizi! Gerçekten bedeti/açığa çıkar buğz/nefret efvah/ağızlarından ve ne tuhfu/gizledilerse sudurlarında/göğüslerinde ekber/daha büyüktür! Gerçekten beyyenna/Açık anlaşılır kıldık -size- ayetleri/işaretleri! Eğer siz kontak kuracak akıldaysanız!



هَاأَنتُمْ أُوْلاء تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ عَضُّواْ عَلَيْكُمُ الأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Ha entum ulai tuhıbbunehum ve la yuhıbbunekum ve tu'minune bil kitabi kullih, ve iza lekukum kalu amenna, ve iza halev addu aleykumul enamile minel gayz, kul mutu bi gayzikum, innallahe alimun bi zatis sudur.

119- İşte siz öylesiniz ki; tuhibbu/seversiniz onları ve sevmezler sizi! Ve emin olarak inanırsınız Kitabın/Kanunun küllisine/hepsine/topuna! Ve ne zaman buluştuklarında sizle derler: “Emin olarak inandık!” ve ne zaman halev/o halden başka hale geçtiklerinde azzu/dişlerler/ısırırlar size enamillerini/parmak uçlarını/içlerindeki sinsiliği kusarlar ğayzdan/öfkeden! De: “Mutu/Ölün/Geberin ğayzınızla/öfkenizle!” Şüphesiz Allah Alim/Bilendir zatını/ne sahip olduğunu sudurun/göğüslerin!”




إِن تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِن تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُواْ بِهَا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

İn temseskum hasenetun tesu'hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahu biha ve in tasbiru ve tetteku la yadurrukum keyduhum şey'a, innallahe bi ma ya'melune muhit.

120- Eğer temses/misak/dokunursa size hasene/güzellik tesu/kötüleştirir/fenalatır onları ve eğer isabet ederse size seyyiat/kötülük yefrah/ferahlarlar onla! Ve eğer tasbiru/hedefe kilitlenerek dayanırsanız sabırla ve tetteku/kanunlara saygıyla uyup korunursanız -zarar vermeyecek size keyd/tuzakları- şeye/ortaya kötü sonuç çıkarmağa! Şüphesiz Allah neye amel ediyorsalar Muhit/Kapsayıp Kavramıştır!








وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Ve iz gadavte min ehlike tubevviul mu'minine makaide lil kıtal, vallahu semiun alim.

  • 121- Ve ne zaman ğadavte/sabahleyin/erkenden ehlinden/ailenden; tubevvi/menzillemek için müminleri/emin olarak inananları mekaid/kaideye/temele kıtal/öldürme fiilini gerçekleştirmek için! Ve Allah Semi/Duyandır Aliym/Bilendir!



إِذْ هَمَّت طَّآئِفَتَانِ مِنكُمْ أَن تَفْشَلاَ وَاللّهُ وَلِيُّهُمَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

İz hemmet taifetani minkum en tefşela vallahu veliyyuhuma ve alallahi fel yetevekkelil mu'minun.

  • 122- Ne zaman hemmet/yeltendiğinde/düştüğünde taifetani/iki taife -sizden- şuna; tefşele/korkuya kapılmaya! Ve Allah Velileri/Koruyucularıdır! Ve Ala/Üzerine Allah'ın böylece tevekkül/arkalarını dayasın müminun/emin olarak inananlar!



وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Ve lekad nasarakumullahu bi bedrin ve entum ezilleh, fettekullahe leallekum teşkurun.

  • 123- Ve gerçekten nasra/yardım etmiş idi size Allah -Bedr'de- ve siz ezillet/zayıf idiniz! Öyleyse ittika edin/kanunlara uyarak korunun Allah'a -belki siz teşkur/şükredersiniz/kıymet bilirsiniz-



إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ

İz tekulu lil mu'minine e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selaseti alafin minel melaiketi munzelin.

  • 124- Ne zaman dediğinde emin olarak inanan müminler için: “Değil midir kafi/yeterli size şu; imdad/medet edecek size Rabbiniz/Efendiniz -üç binle Melaikeden/Cin türünden görevli/yetkililerden- munzilen/indirerek?”


بَلَى إِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ

Bela in tasbiru ve tetteku ve ye'tukum min fevrihim haza yumdidkum rabbukum bi hamseti alafin minel melaiketi musevvimin.

  • 125- “Bela/Hayır/Aksine! eğer hedefe kilitlenerek sabr ederseniz ve kanunlara uyarak korunursanız ve gelseler size fevriyetten onlar; bu durumda imdad/meded eder size Rabbiniz/Efendiniz -beş binle Melaikeden/Cin türünden görevli/yetkililerden müsevvimin/işaretlenmiş olarak!”







وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Ve ma cealehullahu illa buşra lekum ve li tatmeinne kulubukum bih, ve men nasru illa min indillahil azizil hakim.

126- Ve yapmadı onu Allah -sadece büşra size ve tatmin olsun diye kalbleriniz -onunla- ve yoktur nassr/zafer getiren yardım sadece indinden/yanından Allah'ın, Aziz/Üstün Hakiym/Süreci kontrol edendir!



لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنقَلِبُواْ خَآئِبِينَ

Li yaktaa tarafen minellezine keferu ev yekbitehum fe yenkalibu haibin.

  • 127- Yekta/kıta/kesmesi için tarafını o kafirlerden/gerçeği umursamayanlardan ya da kebit/aşağılanarak geri püskürtülmeleri için onların, böylece yenkalib/dönüp gitsinler haibin/ kaybetmiş olarak!



لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذَّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ

Leyse leke minel emri şey'un ev yetube aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zalimun.

  • 128- Yoktur Sana -Emrden/işten/kurallardan şeyy/etki/ortaya değişik durum çıkaracak etken -ya tevbe eder/kusurlu/özürlü görür onları ya da azab/işkence eder onlara! Ancak şüphesiz onlar zalimun/yanlış yapanlardır!


وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard, yagfiru li men yeşau ve yuazzibu men yeşa', vallahu gafurun rahim.

  • 129- ve Allah içindir ne varsa semavatta ve ne varsa arzda! Yağfir/bağışlar kimse için şeyy/ortaya çıkarırsa ve azab/işkence eder kimi şeyy/ortaya çıkarırsa! Ve Allah Ğafur/Bağışlayandır, Rahiym/İç huzur verendir!




يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ الرِّبَا أَضْعَافًا مُّضَاعَفَةً وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ya eyyuhellezine amenu la te'kulur riba ad'afen mudaafeh, vettekullahe leallekum tuflihun.

  • 130- Ya ey o amenuler/emin olarak inananlar! Yemeyin ribayı/tefecilikten kabaranı ezafen/çifterli mezaafeten/çifterlendirerek! Ve kanunlara uyarak korunun/ittika edin Allah'a! Belki siz felaha/başarıya erişirsiniz!




وَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

Vettekun narelleti uiddet lil kafirin.

131- ve kanunlara uyarak korunun/ittika edin; nar/ateş var ki uiddet/düzenlenmiştir kafirler/gerçeği umursamayanlar için!



وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Ve atiullahe ver resule leallekum turhamun.

  • 132- ve itaat edin/uyun/boyun eğin Allah ve Rasül'e! Belki siz rahmet olunursunuz!



وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

Ve sariu ila magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhas semavatu vel ardu, uiddet lil muttekin.

  • 133- ve sariu/seri olun mağfirete/bağışlanmaya Rabbinizden/Efendinizden ve cennet/bahçe arazisi semavat ve arz uiddet/düzenlenmiştir kanunlara uyup korunan müttakiler için!



الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Ellezine yunfikune fis serrai ved darrai vel kazıminel gayza vel afine anin nas, vallahu yuhibbul muhsinin.

  • 134- Ki onlar yunfik/harcarlar serrada/meramına ermiş tatminlikte ve zararda ve kazımın/öfkeden nefesini tutarlar ğayzın/öfkelendiklerinde ve afvederler insanlardan! Ve Allah yuhibbu/sever muhsinleri/iyilikseverleri/güzelyaparları!


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Vellezine iza fealu fahişeten ev zalemu enfusehum zekerullahe festagferu li zunubihim, ve men yagfiruz zunube illallahu ve lem yusırru ala ma fealu ve hum ya'lemun .

  • 135- Ve ki onlar ne zaman fail olduklarında fahişeye/hayasızlığa/çirkin fiil-sözlere ya da zalemu/yanlış yaptıklarında enfüslerine/kendilerine zekeru/hatırlarlar Allah'ı peşinden istiğfar ederler/bağışlanma dilerler zünubları/değersiz tutum ve davranışları sonucu uzayan kuyrukları için, ve kim yeğfir eder/bağışlar zünubları değersiz tutum ve davranışları sonucu uzayan kuyrukları? İlla/sadece Allah! Ve etmezler ısrar neyde fail oldu iseler ve onlar yağlem/bilirken/öğrenmişken!

  • أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ

Ulaike cezauhum magfiretun min rabbihim ve cennatun tecri min tahtihal enharu halidine fiha, ve ni'me ecrul amilin.

    136- İşte bunlar; cezaları mağfirettir Rablerinden/Efendilerinden ve cennat/bahçeler cereyan eder/akar zemininden enhar/nehirler halidiyne/ölümsüzce orada! Ve nime/iyidir/mükemmeldir ecri amel edenlerin!



قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانْظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذَّبِينَ

Kad halet min kablikum sunenun, fe siru fil ardı fenzuru keyfe kane akıbetul mukezzibin.

  • 137- Gerçekten halet/gelip geçti sizden öncekilerin süneni/sünneti/işleyiş yolu yasası! Artık seyr eyle/yolculuk et arzda sonra unzur/bak nasıl oldu akıbeti/sonu mukezziblerin/yalancıların!



هَذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ

Haza beyanun lin nasi ve huden ve mev'ızatun lil muttekin.

  • 138- Bu beyandır/açık anlaşılır delildir insanlar için ve hüda/rehberlik ve mevıza/vaazdır kanunlara uyup korunacak müttakiler için!



وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

Ve la tehinu ve la tahzenu ve entumul a'levne in kuntum mu'minin.

  • 139- ve vehn/ zayıflamayın ve hüzünlenmeyin ve şu ki siz; a'lavne/ala/ulu/yüce/yüksek olacaksınız eğer siz oldu iseniz mümin/emin olarak inanan!



إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ

İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh, ve tilkel eyyamu nudaviluha beynen nas, ve li ya'lemallahullezine amenu ve yettehize minkum şuhedae vallahu la yuhibbuz zalimin.

140- Eğer yemses/dokunursa size karh/yara, sonra gerçekten messe/dokunmuştur kavme/halka karh/yara misli gibi! Ve işte böyle eyyamu/günleri nudavil/devlet/döndürürüz -onu- arasında insanların! Ve yağlem/bilmesi içindir Allah'ın kimdir o amenu olanlar ve ittihaz edinir sizden şühedalar/şehidler/şahidler! Ve Allah sevmez zalimleri/yanlış yapanları!


وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ

Ve liyumahhisallahullezine amenu ve yemhakal kafirin.

  • 141- ve mahhis/arındırıp ayırmak için Allah o amenuları/emin olarak inananları ve yemhak/noksan/eksiltir/azaltır kafirler/gerçeği takmayanları!



أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ

Em hasibtum en tedhulul cennete ve lemma ya'lemillahullezine cahedu minkum ve ya'lemes sabirin.

  • 142- Yoksa hesab ettiniz şunu; dahil olacaksınız cennete ve henüz bilmemişken Allah kimdir o cahedu/cihad/gücünün yettiğince cehd edenleri -sizden- ve bilsin sabiriyni/hedefe kilitlenip sabırla dayananları!



وَلَقَدْ كُنتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِن قَبْلِ أَن تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ

Ve lekad kuntum temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fe kad raeytumuhu ve entum tenzurun.

143- ve gerçekten siz temenni ediyor idiniz mevti/ölümü -önceden- telka/buluşmadan ona! Ancak şimdi gördünüz -onu- ve siz bakıyorken!



وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ

Ve ma muhammedun illa resul, kad halet min kablihir rusul, e fein mate ev kutilenkalebtum ala a'kabikum, ve men yenkalib ala akıbeyhi fe len yadurrallahe şey'a, ve se yeczillahuş şakirin."

  • 144- Ve değildir Muhammed, sadece Rasül/haberi alan ve aktaran! Gerçekten gelip geçti O'ndan önceden Rasüller! Öyleyse eğer meyyit olursa/ölürse ya da kutile/katledilirse yenkalib/dönüp gidecek misiniz üzerine akıbey/topuklarınızın? Ve kim dönüp giderse üzerine topuklarının; artık asla zarar veremez Allah'a şeye/ortaya Allah aleyhine bir durum çıkarmaya! Ve cezalandıracak Allah şakirini/şükredenleri!













وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ

Ve ma kane li nefsin en temute illa bi iznillahi kitaben mueccela, ve men yurid sevabed dunya nu'tihi minha, ve men yurid sevabel ahirati nu'tihi minha, ve se necziş şakirin.

  • 145- ve değildir bir nefs/kişi için ölmüş olması, illa/haricinde izniyle Allah'ın kitaba müeccilen/yazılıdır ertelenmiş süresine kadar! Ve kim irade ederse sevabını dünyanın/şimdiki hayatta istediğini planlayıp elde etme edinimini -Vereceğiz O'na -ondan- ve kim irade ederse sevabını ahiretin/öteki hayata dair istediğini planlayıp elde etme edinimini -Vereceğiz O'na -ondan- ve cezalandıracağız şakirini/şükrü eda edenleri/meseleyi kavrayıp ona göre davrananları!



وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُواْ لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُواْ وَمَا اسْتَكَانُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ

Ve keeyyin min nebiyyin katele, meahu rıbbiyyune kesir, fe ma vehenu li ma asabehum fi sebilillahi ve ma daufu ve mestekanu vallahu yuhibbus sabirin.

146- ve nice Nebi/seçilmiş/kutsanmıştan kıtalleşti/öldürme fiilini gerçekleştirdi beraber O'nunla Rabbiyyun/Efendiciler çokça! Böylece vehne düşmediler/zayıflamadılar neyden isabet ettiyse -Onlara- fi sebili Allah/yolunda Allah'ın ve zayıflık göstermediler ve istikan/alçakgönüllü olup boyun eğmediler! Ve Allah sever sabiriyni/hedefe kilitlenip kararlılıkla gidenleri!



وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ve ma kane kavlehum illa en kalu rabbenagfir lena zunubena ve israfena fi emrina ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafirin.

147- ve olmadı kavilleri/demeleri sadece şunu dediler: “Rabbena/Efendimiz iğfar eyle/bağışla/kapat/ört bizi, zünublarımızı/değerimizi düşürecek kuyruklu amellerimizi ve israfımızı/hadsizce boşa tüketmemizi emirlerimizde/işlerimizde ve sabit kıl ekdam/ayaklarımızı ve nasreyle/yardım et bize üzerine kavmi kafirinin/gerçeği takmayan halka karşı!”



فَآتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الآخِرَةِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Fe atahumullahu sevabed dunya ve husne sevabil ahireh, vallahu yuhibbul muhsinin.

  • 148- Böylece verdi onlara Allah sevabı dünyayı/bu hayatın edinimini ve hüsne savabı ahireti/daha güzel olan sonraki hayatın edinimini de! Ve Allah sever muhsinleri/güzel davranan iyilikseverleri!







يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُواْ خَاسِرِينَ

Ya eyyuhellezine amenu in tutiullezine keferu yeruddukum ala a'kabikum fe tenkalibu hasirin.

149- Ya ey o amenuler/emin olarak inananlar; eğer tudiu/itaat/boyun eğerseniz o keferulara/gerçeği takmayanlara; yereddu/reddederler/döndürürler sizi üzerine ağkabınızın/topuklarınızın! Böylece enkalib/dönüp gidersiniz hasir/hüsran/kaybederek!



بَلِ اللّهُ مَوْلاَكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ

Belillahu mevlakum, ve huve hayrun nasırin.

150- Hayır! Allah Mevlanız-dır/dostunuz/koruyucunuz/veliniz/yardımcınız ve O hayrunhayr/en iyi Nasir/Yardımcıdır!



سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ

Se nulki fi kulubillezine keferur ru'be bima eşraku billahi ma lem yunezzil bihi sultana, ve me'vahumun nar, ve bi'se mesvez zalimin.

  • 151- İlka/Atıp buluşturacağız kalblerinde o keferuların/gerçeği takmayanların ruğbe/korkuyu -nedeniyle- eşraku/ortak koşup yamandırmalarını Allah'a -ne inzal etmediyse/indirmediyse- onunla sultan/yetki! Ve varacakları/me'va nar/ateştir! Ve ne kötüdür yeri/mesve yanlış yapan zalimlerin!



وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الآخِرَةَ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

Ve lekad sadakakumullahu va'dehu iz tehussunehum bi iznih, hatta iza feşiltum ve tenaza'tum fil emri ve asaytum min ba'di ma erakum ma tuhıbbun, minkum men yuridud dunya ve minkum men yuridul ahireh, summe sarafekum anhum li yebteliyekum, ve lekad afa ankum, vallahu zu fadlin alel mu'minin.

152- Ve elbette gerçekten sadaka/irade ederek doğruladı size Allah -vaadini- ne vakit tahussune/dokunma duyusuyla vuruyordunuz onları -İzniyle- Öyle ki ne zaman feşilte/korkuya kapıldığınızda ve tanazağ/çekiştiğinizde emrde/işte ve asa gibi dik başlı olduğunuzda -sonradan ne Gösterdiyse size ne sevdiyseniz- Sizden kimi irade ediyordu dünyayı ve sizden kimi irade ediyordu ahireti! Sonra sarafa/Çevirdi sizi -onlardan- bela/sınamak için sizi! Ve gerçekten afa/affetti sizden! Ve Allah zu fazl/fazlalık sahibidir üzerine müminlerin/emin olarak inananların!







إِذْ تُصْعِدُونَ وَلاَ تَلْوُونَ عَلَى أحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غُمَّاً بِغَمٍّ لِّكَيْلاَ تَحْزَنُواْ عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلاَ مَا أَصَابَكُمْ وَاللّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

İz tus'idune ve la telvune ala ehadin ver resulu yed'ukum fi uhrakum fe esabekum gammen bi gammin li keyla tahzenu ala ma fatekum ve la ma asabekum, vallahu habirun bima ta'melun.

  • 153- Ne zaman tusidu/zorlukla yokuş yukarı çıkıyordunuz ve telvun/hezimete uğramışcasına dönüp bakmıyordunuz üzerine kimsenin ve Rasül çağırıyordu sizi ötenizden/arkanızdan, böylece sevablandırıldınız/edindirildiniz ğam bi ğammin/ dert üstüne dert bulutuyla -olmaması için- hüzünlenmeniz üzerine ne fate/geçip gittiyse sizden ve olmasın ne isabet ettiyse size! Ve Allah Habiyr/haberdar olandır neyi amel ettiyseniz!



ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَى طَآئِفَةً مِّنكُمْ وَطَآئِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الأَمْرِ مِن شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لاَ يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحَّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Summe enzele aleykum min ba'dil gammi emeneten nuasen yagşa taifeten minkum, ve taifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnune billahi gayrel hakkı zannel cahiliyyeh, yekulune hel lena minel emri min şey', kul innel emre kullehu lillah, yuhfune fi enfusihim ma la yubdune lek, yekulune lev kane lena minel emri şey'un ma kutilna hahuna, kul lev kuntum fi buyutikum le berezellezine kutibe aleyhimul katlu ila medaciihim, ve li yebteliyallahu ma fi sudurikum ve li yumahhısa ma fi kulubikum, vallahu alimun bi zatis sudur.

154- Sonra inzal/İndirdi size bundan sonra ğam/dert emaneten/emniyet olarak nuas/hafif uyku/uyuklama yağşa/örtüyordu taifeyi sizden! Ve taife gerçekten ehemmet/yeltenmişti/düşmüştüler enfüslerine/kendilerine zannediyordular Allah'ı ğayral hakk/gerçek dışılıkla zannı cahiliyye/bilgisizce gerçeği olduğundan farklı ve yanlış bir şekilde inananarak kabul eden cahillerin düşündüğü gibi! Diyordular: “Var mıdır bizim için emrden/işten min şeyin/menfaatimize geçen bir edinim?” De: “Şüphesiz emir/İş var ya hepsi/küllü Allah'ın-dır!” Yehuf/gizliyorlardı enfüs/kendilerinde yubdiu/açıklayamadıklarını Sana! Derler: “Eğer olsa idi bizim için emrden/işte şey/çıkarımıza bir kar katledilmeyecektik burada!” De: “Eğer olsa idiniz buyut/evlerinizde elbette bariz olarak ortaya çıkardı/gelirdi o kime kütibe/kanun olarak yazıldıysa aleyhinde katli medaci/yataklarına kadar!” ve bela/test/sınasın diye Allah nedir sudur/göğüslerinizde ve mahhıs/arındırıp ayırsın diye nedir kalblerinizde/düşünceler trafiğinizde! Ve Allah Alim/Bilendir zatına/özüne sudurların/göğüslerin!












إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْاْ مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواْ وَلَقَدْ عَفَا اللّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

İnnellezine tevellev minkum yevmel tekal cem'ani, inne mestezellehumuş şeytanu bi ba'di ma kesebu, ve lekad afallahu anhum innallahe gafurun halim.

155- Şüphesiz o tevellev/dönenler sizden -yevme teka/buluşma günü iki cemaatin- sadece estezel/kaydırdı onları şeytan/kovulmuş -bazı kesb/kazandıklarından ötürü- ve gerçekten affetti Allah onlardan! Şüphesiz Allah Ğafur/Bağışlayandır, Halim/Bekler/Parlamaz hemen!



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَقَالُواْ لإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُواْ فِي الأَرْضِ أَوْ كَانُواْ غُزًّى لَّوْ كَانُواْ عِندَنَا مَا مَاتُواْ وَمَا قُتِلُواْ لِيَجْعَلَ اللّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Ya eyyuhellezine amenu la tekunu kellezine keferu ve kalu li ıhvanihim iza darabu fil ardı ev kanu guzzen lev kanu indena ma matu ve ma kutilu, li yec'alallahu zalike hasreten fi kulubihim vallahu yuhyi ve yumit, vallahu bi ma ta'melune basir.

156- Ya ey o amenüler/emin olarak inananlar; olmayın o keferular/gerçeği takmayanlar gibi, dediler ihvan/kardeşlerine ne zaman darabu fil arz/yere bastıklarında/harekete geçtiklerinde ya da olduklarında gazve/gaza/savaşta: “Eğer olsalar idi indimizde/yanımızda; mevt/ölmeyecekler idi ve kutilu/katletilmeyecekler idi!” Bunu böyle kılmasının/yecal sebebi; Allah böyle hasret/kaybeden bir pişmanlık ızdırabı yapar kalblerinde! Ve Allah hayat verir/yaşatır ve memat eder/öldürür! Ve Allah ne amel ediyorsanız Basiry/Görendir!



وَلَئِن قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ

Ve lein kutiltum fi sebilillahi ev muttum le magfiretun minallahi ve rahmetun hayrun mimma yecmeun.

157- ve gerçekten eğer katledilirseniz fi sebili Allah/yolunda Allah'ın ya da muttum/ölürseniz; elbette mağfiret/bağışlama vardır Allah'tan ve rahmet/rahatlık hayrunhayr/daha hayırlıdır/daha iyidir neyden cemea/topluyorsalar!


وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لإِلَى الله تُحْشَرُونَ

Ve lein muttum ev kutiltum le ilallahi tuhşerun.

  • 158- ve gerçekten eğer muttum/ölürseniz ya da katledilirseniz; elbette Allah'a haşr/toplanacaksınız!










فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

Fe bima rahmetin minallahi linte lehum, ve lev kunte fazzan galizal kalbi lenfaddu min havlik, fa'fu anhum vestagfir lehum ve şavirhum fil emr, fe iza azamte fe tevekkel alallah, innallahe yuhibbul mutevekkilin.

  • 159- Böylece sebebiyle rahmetin Allah'tan linte/yumuşadın onlara! Velev olsa idin fazzan/nahoş/itici/kötü huylu ğalizce/kalınca/sertçe kalben, elbette fazzu/kırılıp/dağılıp giderlerdi çevrenden! Artık afvet onlardan ve istiğfar et/bağışlanma dile onlara ve şavir/şura/müşavere/danış onlara emirde/işinde!Böylece ne zaman azmettiğinde/kesin karar verdiğinde artık tevekkel/arkanı daya Allah'a! Şüphesiz Allah sever mütevekkilini/arkasını dayayıp güvenenleri!


إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ

İn yansurkumullahu fe la galibe lekum, ve in yahzulkum fe menzellezi yansurukum min ba'dih, ve alallahi fel yetevekkelil mu'minun.

  • 160- Eğer nasr/yardım ederse size Allah, artık yoktur galib gelecek size! Ve eğer yahzul/yüzüstü bırakırsa/yardımı keserse size, sonra kimdir o zatı/sahibi yardım edecek olanın size -O'ndan sonra-? Ve Allah'a böylece tevekkül etsin/arkasını dayasın müminun/emin olarak inananlar!



وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَغُلَّ وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

Ve ma kane li nebiyyin en yagull, ve men yaglul ye'ti bima galle yevmel kıyameh, summe tuveffa kullu nefsin ma kesebet ve hum la yuzlemun.

  • 161- Ve olacak değildir Nebi/Seçilmiş/Kutsanmış için yağlul/cimrilik ederek hainliği kuşanması! Ve kim yağlul/cimrilik ederek hainliği kuşanırsa -gelecek sebebiyle cimrilik edip hıyanet ettiği yevme kıyame/kalkış günü! Sonra vefa gösterilir/yapılan geri gelir her nefse/kişiye ne kesbettiyse/kazandıysa ve onlar zulm edilmezler/yanlış yapılmazlar!



أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّهِ كَمَن بَاء بِسَخْطٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

E femenittebea rıdvanallahi ke men bae bi sehatin minallahi ve me'vahu cehennem, ve bi'sel masir.

    162- Artık o kimse ittiba/tabi olan rıdvan/rızasına Allah'ın kimse gibi midir bae/menzillendi sehatin/kızgınlığa Allah'tan ve meva/varacağı cehennemdir! Ve bise/ne kötü mesire/varıştır!






هُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ اللّهِ واللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ

Hum derecatun indallah, vallahu basirun bi ma ya'melun.

  • 163- Onlar dereceleri indindedir Allah'ın! Ve Basiyr/Görendir neyi amel ediyorsalar!



لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ

Le kad mennallahu alel mu'minine iz bease fihim resulen min enfusihim yetlu aleyhim ayatihi ve yuzekkihim ve yuallimuhumul kitabe vel hikmeh, ve in kanu min kablu le fi dalalin mubin.

164- Elbette gerçekten menne/minnet/nimetlendirdi Allah üzerini müminlerin/emin olarak inananların ne vakit bease/dirilttiğinde/çıkarttığında onlarda Rasül/Kanunu Bildirici -enfüsihim/kendilerinden- yetlu/tivalet eder/tane tane anlaşılır şekilde okur onlara Ayetlerini/Aklın hammaddelerini/işaretlerini ve yüzekki/artırır/geliştirir/ilerletir onları ve yuallim/talim/öğretir onlara Kitabı/Kanunu ve Hikmeti/Kanundan doğru hüküm çıkarmayı! Ve meğer olmuş idiler önceden elbette dalalin mubin/açık sapıklıkta!


أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَذَا قُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنْفُسِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

E ve lemma asabetkum musibetun kad asabtum misleyha, kultum enna haza, kul huve min indi enfusikum innallahe ala kulli şey'in kadir.

  • 165- ya da ne zaman isabet ettiğinde size musibet, gerçekten isabet ettiniz iki misliyle onlara, dediniz: “Neredendir bu?” De: “O indindendir/yanındandır enfüsünüzün/kendinizin!” Şüphesiz Allah üzerine her şeyin/ortaya çıkanın Kaadir/ölçü/yasa/sebeb-sonuç ilişkisi oluşturandır!



وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ

Ve ma asabekum yevmel tekal cem'ani fe bi iznillahi ve li ya'lemel mu'minin.

  • 166- Ve ne isabet ettiyse size yevmel teka/buluşma günü iki cemaatin, bilin ki izniyle Allah'ın ve yağlem/Alim olsun/bilsin diye müminleri/emin olarak inananları!











وَلْيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُواْ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ قَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوِ ادْفَعُواْ قَالُواْ لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَّتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ

Ve li ya'lemellezine nafeku, ve kile lehum tealev katilu fi sebilillahi evidfeu kalu lev na'lemu kıtalen letteba'nakum, hum lil kufri yevmeizin akrabu minhum lil iman, yekulune bi efvahihim ma leyse fi kulubihim, vallahu a'lemu bi ma yektumun.

167- Ve yağlem/Alim/bilmesi için o nafeku/münafık/içten pazarlıklı ruhu alım-satıma meyilli duruma gelmiş ve şartlara göre değişkenlik gösteren çıkarcıları! Ve denildiğinde onlara: “Tealev/Kalkın gelin katilu/kıtalleşmeye/öldürme fiilini gerçekleştirmeye fi sebili Allah/yolunda Allah'ın ya da def edin!” Dediler: “Eğer bilse idik kıtalen/kıtalleşme/öldürme fiilini gerçekleştirme durumu olacağını elbette tabi olurduk size!” Onlar lilkufri/gerçeği bildikleri halde takmamaya yevme izin/o gün ekrabu/daha yakındılar onlardan liliman/iman için/gerçeği bilip emin olarak peşinden gitmeye! Diyorlardı efvahlarıyla/ağızlarıyla -ne değildiyse kalblerinde- ve Allah ağlam/en iyi bilendir neyi ketum/gizlediklerini!




الَّذِينَ قَالُواْ لإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُواْ لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا قُلْ فَادْرَؤُوا عَنْ أَنفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ellezine kalu li ihvanihim ve kaadu lev atauna ma kutil, kul fedreu an enfusikumul mevte in kuntum sadıkin.

  • 168- Ki onlar diyorlardı ihvanlarına/kardeşlerine ve kaadu/kaide/temel/otururken: “Eğer atau/itaat/boyun eğselerdi/sözümüze uysalardı katledilmezlerdi!” De: “Öyleyse edrau/kurtarmak için savın nefsinizden/kendinizden mevti/ölümü! Eğer siz sadık/doğrular iseniz?”



وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ

Ve la tahsebennellezine kutilu fi sebilillahi emvata, bel ahyaun inde rabbihim yurzekun.

  • 169- Ve hesab etmeyin ki o katledilenler fi sebili Allah/yolunda Allah'ın emvat/ölüdürler! Bilakis ehya/hayattadırlar/diridiler inde/yanında Rabbihim/Efendilerinin rızıklanıyorlar!












فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُواْ بِهِم مِّنْ خَلْفِهِمْ أَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Ferihine bi ma atahumullahu min fadlıhi, ve yestebşirune billezine lem yelhaku bihim min halfihim, ella havfun aleyhim ve la hum yahzenun.

  • 170- Ferhahlanırlar neyi verdiyse onlara Allah fazlından/fazladan ve büşra/müjdeliyorlar o -ilhak olmamışları- onlara/kendilerine half/halife/peşlerinden şunu: “Yoktur havf/korku onlara ve yoktur onlara hüzünlenme!”


يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ

Yestebşirune bi ni'metin minallahi ve fadlin, ve ennallahe la yudiu ecrel mu'minin.

  • 171- Büşra/müjdeliyorlar nimeti Allah'tan ve fazlı/fazlayı ve şunu; Allah etmez zayi/gidermez ecri/ücretini müminlerin/emin olarak inananların!



الَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِلّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَآ أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ مِنْهُمْ وَاتَّقَواْ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Ellezinestecabu lillahi ver resuli min ba'di ma asabehumul karh, lillezine ahsenu minhum vettekav ecrun azim.

  • 172- Ki onlar isticab/cevab/karşılık verirler Allah ve Rasül/Kanun/Kanunbildiricisi için -sonradan ne isabet ettiyse onlara karh/yara- ki onlar; ihsan edenler/güzel yapanlar onlardan ve ittika edenler/kanuna uyup korunanlar içindir ecri azim/büyük ecir/etkileyici ücret!



الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

Ellezine kale lehumun nasu innen nase kad cemeu lekum fahşevhum fe zadehum imana, ve kalu hasbunallahu ve ni'mel vekil.

  • 173- Ki o; dediğinde onlara nas/insanlar: “Şüphesiz insanlar gerçekten cemau/cem/cemaat oldu size, artık ehlev/haşyet/saygı duyarak korku duyun onlara!” Ardından zade/ziyadelendi onlara iman/emniyet/güvenleri ve dediler: “Hesab edenimiz Allah'tır ve naim/ne güzel/ne mükemmel vekil/koruyucu/dosttur!”











فَانقَلَبُواْ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَفَضْلٍ لَّمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُواْ رِضْوَانَ اللّهِ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ

Fenkalebu bi ni'metin minallahi ve fadlin lem yemseshum suun, vettebeu rıdvanallah, vallahu zu fadlin azim.

  • 174- Böylece enkaleb/gittiler geldiler nimetiyle Allah'tan ve fazl/fazladan -lem yemses/dokunmadan onlara suun/kötülük ve tabi oldular rızasına Allah'ın/Rızvan Allah! Ve Allah zu fazl aziym/ büyük fazlalık sahibidir!



إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءهُ فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

İnnema zalikumuş şeytanu yuhavvifu evliya'eh, fe la tehafuhum ve hafuni in kuntum mu'minin.

  • 175- Sadece işte bu şeytan/kovulmuş yuhavvif/korkutur evliyasını/dostlarını! Böylece korku duymayın onlara ve korku duyun Bana -eğer iseniz müminler/emin olarak inananlar!



وَلاَ يَحْزُنكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَن يَضُرُّواْ اللّهَ شَيْئاً يُرِيدُ اللّهُ أَلاَّ يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Ve la yahzunkellezine yusariune fil kufr, innehum len yadurrullahe şey'a, yuridullahu ella yec'ale lehum hazzan fil ahireh, ve lehum azabun azim.

176- Ve hüzünletmesin Seni, o yusari/seri olanlar küfürde/gerçeği takmadan yoluna gidenler! Şüphesiz onlar asla zarar verecek değildir Allah'a -şeyen/ortaya çıkarabilecekleri bir külfet/hasar olamaz! Yurid/İrade eder/ister Allah şunu; yecal/kılmasın/yapmasın onlara hazzan/pay ahirette/diğerinde/ötekinde ve onlara azabı aziym/büyük işkence vardır!



إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْكُفْرَ بِالإِيمَانِ لَن يَضُرُّواْ اللّهَ شَيْئًا وَلهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnellezineşteravul kufra bil imani len yedurrullahe şey'a, ve lehum azabun elim.

  • 177- Şüphesiz o eşteri/müşteri olup satın alanlar küfrü/gerçeği takmazlığı imana/güvene dayalı yaşamaya -asla zarar verecek değillerdir Allah'a şeyen/ortaya çıkarabilecekleri bir külfet/hasarları olamaz- ve onlara azabı elim/elem verici işkence vardır!











وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِّأَنفُسِهِمْ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُواْ إِثْمًا وَلَهْمُ عَذَابٌ مُّهِينٌ

Ve la yahsebennellezine keferu ennema numli lehum hayrun li enfusihim, innema numli lehum li yezdadu isma, ve lehum azabun muhin.

178- Ve hesab etmesin o keferular/gerçeği takmayanlar şunu; numli/süre/mühlet veririz onlara hayırlıdır enfüsleri/kendileri için! Sadece numli/süre/mühlet veririz onlara ziyadelendirsin diye ismi/hayırdan uzaklaştıran fiillerini ve onlaradır azabı muhin/alçaltıcı işkence!



مَّا كَانَ اللّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَآ أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىَ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللّهَ يَجْتَبِي مِن رُّسُلِهِ مَن يَشَاء فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَإِن تُؤْمِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Ma kanallahu li yezerel mu'minine ala ma entum aleyhi hatta yemizel habise minet tayyib, ve ma kanallahu li yutliakum alel gaybi ve lakinnallahe yectebi min rusulihi men yeşau fe aminu billahi ve rusulih, ve in tu'minu ve tetteku fe lekum ecrun azim."

  • 179- Olacak değildir Allah -liyezere/bıraksın diye müminleri/emin olarak inananları ala/üzere ne iseniz aleyhen hatta yemiz/temyiz etsin/ayırsın habis/pis olanı tayyib/hoş olandan ve olacak değildir Allah yutlia/tulu/doğdursun/ortaya çıkarsın size diye üzere gaybi/kayb olanı ve lakin Allah yecteb/ictiba/seçer Rasüllerinden/Kanunu Bildiricilerinden kimi şeyy ederse/açığa çıkarırsa! Böylece aminu/emin olarak inanın Allah'a ve Rasülüne/Kanun/Kanunbildiricisine! Ve eğer eğer tumin/emin olarak inanırsanız ve ittika/kanunlara uyarak korunursanız, bilin ki sizin için ecri aziym/büyük ücret vardır!



وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

Ve la yahsebennellezine yebhalune bi ma atahumullahu min fadlıhi huve hayran lehum, bel huve şerrun lehum se yutavvekune ma bahilu bihi yevmel kıyameh, ve lillahi mirasus semavati vel ard, vallahu bi ma ta'melune habir.

  • 180- Ve hesab etmesin o yebhal/bahil/cimrilik edenler neyden verdiyse onlara Allah -fazlından/fazlalığından- o hayırlıdır onlara! Bel!Aksine/Bilakis şerlidir onlara! Yutavvek/tavuk/gerdanlık olarak boyunlarına geçirilecektir -ne bahil/cimrilik ettiysele onunla- yevme kıyameh/kıyamet/kalkış günü! Ve Allah'ın'dır mirası semavat ve arzın! Ve Allah neyi amel ediyorsanız Habiyr/Haberi olandır!









لَّقَدْ سَمِعَ اللّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاء سَنَكْتُبُ مَا قَالُواْ وَقَتْلَهُمُ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ

Lekad semiallahu kavlellezine kalu innallahe fakirun ve nahnu agniyau se nektubu ma kalu ve katlehumul enbiyae bi gayri hakkın, ve nekulu zuku azabel harik.

181- Gerçekten Semia/duydu Allah kavlini/dediğini o diyenlerin: “Şüphesiz Allah fakirdir/muhtaçtır ve biz eğnia/ganimet sahibi/gani/zenginiz!” uktübü/yazacağız -ne dediklerini ve katletmelerni/öldürme fiilini gerçekleştirme isteklerini enbiyayı/nebileri/seçilmiş/kutsanmışları biğayri hakk/gerçek dışılıkla ve diyeceğiz: “zuku/tadın azabı hariki/yakıcı işkenceyi!”




ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ

Zalike bima kaddemet eydikum ve ennallahe leyse bi zallamin lil abid.

182- “İşte böyle çünkü ne takdim ettiyseniz önceden ellerinizle ve şundan Allah değildir zallam/zalim/kişisel hırsla yanlış yapan lil abid/ibadi/kulları için!”



الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلاَّ نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىَ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ قُلْ قَدْ جَاءكُمْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ellezine kalu innallahe ahide ileyna ella nu'mine li resulin hatta ye'tiyena bi kurbanin te'kuluhun nar, kul kad caekum rusulun min kabli bil beyyinati ve billezi kultum fe lime kateltumuhum in kuntum sadıkin.

  • 183- Ki onlar dediler: “Şüphesiz Allah ahid/söz verdi bize, şöyle; numin/emin olarak inanmayacağız Rasüle/kanunbildiricisine hatta gelinceye değin bize kurbanla/yakınlaştırıcıyla tekul/yer onu nar/ateş!” De: “Gerçekten geldi size Rasüller/Kanunbildiriciler önceden beyyinatla/açık anlaşılır delillerle ve o dediklerinizle peki niçin katlettiniz/öldürmeyi fiilini gerçekleştirmeyi istediniz onları, eğer siz sadık/doğru iseniz?”



فَإِن كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ جَآؤُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

Fe in kezzebuke fe kad kuzzibe rusulun min kablike cau bil beyyinati vez zuburi vel kitabil munir.

  • 184- Böylece eğer kezib/tekzib/yalanladılarsa seni, sonra gerçekten yalanladılar Rasülleri/Kanunbildiricileri –Sende önce- gelmiştiler beyyinatla/açık anlaşılır delillerle ve zuburlar/demir kütlelere işlenmiş kitabelelerle ve kitabı münirle/aydınlatıcı parşümene yazılı kanunlarla!



كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ

Kullu nefsin zaikatul mevt, ve innema tuveffevne ucurekum yevmel kıyameh, fe men zuhziha anin nari ve udhılel cennete fe kad faz, ve mal hayatud dunya illa metaul gurur.

  • 185- Küllü/tüm/her nefs/kimse/kişi zaika/tadar/tadacaktır mevti/ölümü! Ve sadece tüveffi/ifa/vefa edilir/yapılanlar olarak geri gelir ücretleriniz yevmel kıyameh/kıyamet günü/kalkış günü! Böylece kim zuhzih/uzaklaştırılırsa nardan/ateşten ve dahil edilirse/sokulursa cennete/bahçeye işte gerçekten faz/fevziet/net başarı/kurtulmuştur! Ve değildir hayatı dünya/şu anda tanık olunan yakın yaşam süreci, sadece metaul ğurur/aldatıcı bir geçimdir!



لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ

Le tublevunne fi emvalikum ve enfusikum ve le tesmeunne minellezine utul kitabe min kablikum ve minellezine eşraku ezen kesira, ve in tasbiru ve tetteku fe inne zalike min azmil umur.

  • 186- Elbette tuble/bela bulacaksınız/sınanacaksınız mallarınızda ve enfüsünüzde/kendinizde ve elbette tesmeu/duyacaksınız o ütül kitabdan/kanun verilenlerden sizden önceden ve o eşrakü/ortak koşup yamandıranlardan ezayı/eziyeti/ruha/bedene/mala sıkıntıyı kesiran/çokça! Ve eğer tasbir/sabrederseniz/hedefe kilitlenib kararlılıkla dayanırsanız ve tetteku/kanunlara uyup korunursanız, işte şüphesiz bu azmil umur/kesin/keskin karar/azim gerektiren işlerdendir!



وَإِذَ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاء ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْاْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

Ve iz ehazallahu misakallezine utul kitabe le tubeyyinunnehu lin nasi ve la tektumuneh, fe nebezuhu verae zuhurihim veşterav bihi semenen kalila, fe bi'se ma yeşterun.

  • 187- Ve ne zaman ihaza/aldığında Allah misak/tutulacağına dair vesikalı sözleşmesini o ütül kitab/kitap/kanun verilenlerden: “Elbette tübeyyin/açık anlaşılır kılacaksınız Onu insanlar için ve tektum/ketum/gizlemeyeceksiniz Onu!” Peşinden nebezuhu/attılar Onu verae zuhurihim/peşisıra arkalarının ve eşteri/müşteri olup satın aldılar -Onunla- semenen kalila/az bir fiyata! Ne kötüdür neyi satın almışsalar!








لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَواْ وَّيُحِبُّونَ أَن يُحْمَدُواْ بِمَا لَمْ يَفْعَلُواْ فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِّنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

La tahsebennellezine yefrahune bi ma etev ve yuhıbbune en yuhmedu bi ma lem yef'alu fe la tahsebennehum bi mefazetin minel azab, ve lehum azabun elim.

188- Etme hesab o ferahlananlar/mutluluk duyanlar neyi getirdiyseler/götürdüyseler ve yuhibbune/sevenler şunu; hamd edilsinler/övülsünler -neyi fiilen işlemediyseler- öyleyse hesab etme onlar mefaze/baraşıya erişip kurtulacaklarını azabtan/işkenceden! Ve onlaradır azabı elim/acı verici işkence!



وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Ve lillahi mulkus semavati vel ard, vallahu ala kulli şey'in kadir.

  • 189- Ve Allah içindir mülkü/egemenliği/gücü/sahipliği semavatın/göklerin ve arzın/yerin! Ve Allah ala külli şeyin Kaadir/ üzerine her açığa çıkanın ölçü koyup gücü yetendir!



إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ

İnne fi halkıs semavati vel ardı vahtilafil leyli ven nehari le ayatin li ulil elbab.

  • 190- Şüphesiz halkında/planlanıp meydana getirilişinde/yaratılışında semavatın/göklerin ve arzın/yerin ve ihtilafı/ardısıra gelmesi leylin/gecenin ve nehar/gündüzün elbette ayetler/işaretler/hammaddeler vardır ulil elbab/özü temiz akıllılar için!


الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezine yezkurunallahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubihim ve yetefekkerune fi halkıs semavati vel ard, rabbena ma halakte haza batıla, subhaneke fekına azaben nar.

  • 191- Ki o zikredenler/hatırlayanlar Allah'ı kıyamen/ayakta ve kuuden/oturarak ve üzerine yanlarının ve tefekkür/fikir yürütürler halkında/yaratılışında semavatın/göklerin ve arzın/yerin; “ Rabbimiz/Efendimiz halketmedin/yaratmadın bunu batılen/boşuna! Subhaneke/Tesbih eder anarız mükemmeliğini, artık kına/koru bizi azabı nardan/ateş işkencesinden!”









رَبَّنَا إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ

Rabbena inneke men tudhılin nare fe kad ahzeyteh, ve ma liz zalimine min ensar.

  • 192- “Rabbena/Efendimiz! Şüphesiz Sen kimi dahil edersen nara/ateşe, sonra gerçekten yuhzi/rezil etmişssindir onu! Ve yoktur yanlış yapan zalimler için ensar/yardım ediciler!”



رَّبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُواْ بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَارِ

Rabbena innena semi'na munadiyen yunadi lil imani en aminu bi rabbikum fe amenna, rabbena fagfir lena zunubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena meal ebrar.

  • 193- “Rabbimiz/Efendimiz! Şüphesiz biz semi/duyduk münadiyi/sesleneni yünadi/sesleniyordu/anons ediyordu iman/emin olarak inanmak için şuna; -aminu/emin olarak inanın Rabbinize/Efendinize- peşinden emin olarak inandık!- Rabbimiz/Efendimiz artık iğfar/mağfiret et/bağışla bizi zünublarımızı/değerimizi düşürecek kuyruklu amellerimizi ve keffir/inkar et/görmezlikten gel/ört bizden seyyiatımızı/kötülüklerimizi ve teveffi/vefat ettir bizi ebrarla/iyi/güzel/hayırlılarla!”



رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ

Rabbena ve atina ma vaadtena ala rusulike ve la tuhzina yevmel kıyameh, inneke la tuhliful miad.

  • 194- “Rabbimiz/Efendimiz! Ve ver bize ne vaad ettiysen bize, üzerine Rasüllerinin/Kanun Bildiricilerinin/Uygulayıcılarının ve tuhzi/rezil etme bizi yevmel kıyameh/kıyamet günü/kalkış günü! Şüphesiz Sen ihtilafa düşmezsin miadından/vaadinden dönmezsin!”




















فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لاَ أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَأُخْرِجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُواْ فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُواْ وَقُتِلُواْ لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ ثَوَابًا مِّن عِندِ اللّهِ وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

Festecabe lehum rabbuhum enni la udiu amele amilin minkum min zekerin ev unsa, ba'dukum min ba'd, fellezine haceru ve uhricu min diyarihim ve uzu fi sebili ve katelu ve kutilu le ukeffirenne anhum seyyiatihim ve le udhılennehum cennatin tecri min tahtihal enhar, sevaben min indillah vallahu indehu husnus sevab.

  • 195- Böylece isticab/cevab/karşılık verdi onlara Rableri/Efendileri: “Şüphesiz Ben zayi etmeyeceğim/gidermeyeceğim ameli amel edenlerin sizden zekerden/erkek olsun ya da ünsa/dişi olsun! Bazınız bazınızdan/birbirinizdensiniz! Böylece o hicret edenler/zihnen ve mekansal olarak küfürden ayrılıp imana göç edenler ve ihraç edilenler/çıkarılanlar diyarlarından/evlerinden ve eza gören/eziyet çeken/ruha-mala sıkıntı verici durumla karşılaşanlar fi sebili/Yolumda ve katelu/kıtalleşenler/öldürme fiilini gerçekleştirenler ve kutilu/katledilenler/öldürülenler; elbette ükeffir/küfr/inkar/örteceğim/görmezlikten geleceğim onlardan seyyiatlarını/kötülüklerini ve elbette dahil edeceğim/sokacağım onları cennata/bahçelere tecri/cereyan/akar tahtihal/zemininden enhar/nehirler, sevaben/edinim olarak indinden/yanından Allah'ın! Ve Allah; indindedir/yanındadır O'nun hüsnü sevab/edinimlerin en güzeli!”



لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلاَدِ

La yegurranneke tekallubelluzine keferu fil bilad.

  • 196- La yeğurranne/aldatmasın seni tekallub etmesi/gidib gelmeleri o keferelerin/gerçeği takmayanların bilad/beldelerde/şehirlerde!



مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ

Metaun kalilun summe me'vahum cehennem, ve bi'sel mihad.

  • 197- Metalansınlar/geçinsinler kalilun/azıcık sonra meva/varacakları cehennemdir! Ve bisel mihad/ne kötü beşiktir!













لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْاْ رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلاً مِّنْ عِندِ اللّهِ وَمَا عِندَ اللّهِ خَيْرٌ لِّلأَبْرَارِ

Lakinillezinettekav rabbehum lehum cennatun tecri min tahtihal enharu halidine fiha nuzulen min indillah, ve ma indallahi hayrun lil ebrar.

198- Lakin o ittika/kanunlara uyup korunanlar Rablerine/Efendilerine, onlaradır cennat/bahçeler tecri/cereyan eder/akar zemininden enhar/nehirler, halidin/ölümsüz olarak orada! Nuzulen/konak olarak indinden/yanından Allah'ın!ve ne varsa indinde/yanında Allah'ın hayırlıdır ebrar/iyiler/güzeller/hayırlılar için!



وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلّهِ لاَ يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Ve inne min ehlil kitabi le men yu'minu billahi ve ma unzile ileykum ve ma unzile ileyhim haşiine lillahi, la yeşterune bi ayatillahi semenen kalila, ulaike lehum ecruhum inde rabbihim innallahe seriul hısab.

  • 199- Ve şüphesiz ehli kitabtan/kanunu bilenlerden elbette kim emin olarak inanırsa Allah'a ve ne ünzile/indirildiyse size ve ne indirildiyse onlara, haşiiyn/haşyet/saygıyla dolu ürperirler Allah için! Müşteri olup satın almazlar -ayetleriyle/işaretleriye/aklın hammaddeleriyle Allah'ın- semenen kalili/az fiyatı!İşte bunlar; onlaradır ecirleri/ücretleri inde/yanında Rablerinin/Efendilerinin!Şüphesiz Allah seridir hesab görmede!



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ya eyyuhellezine amenusbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe leallekum tuflihun.

  • 200- Ya ey o amenüler/emin olarak inananlar; esbir/sabredin hedefe kilitlenerek kararlı şekilde dayanın ve sabiru/sabırlılar/hedefe kilitlenerek kararlı şekilde dayananlar olun ve rabitu/rabıtalanın/pekişin ve ittika/takva/kanunlara uyup korunun Allah'a! Belki siz tuflih/felaha/başarıya erişirsiniz!