ankebut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ankebut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2022 Perşembe

85- Alak Denklemi -Ankebut- İkrası

  





بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.



 ١- الم
1- Elif lam mim.

1- Elif lam mim.

٢- أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
2- E hasiben nasu en yutreku en yekulu amenna ve hum la yuftenun.

2- Hesab mı etti insanlar terk edileceklerini diyerek: "emin olarak inandık" ve onlar fitneye tutulup denenmeden?

٣- وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ
3- Ve lekad fetennellezine min kablihim fe le ya'lemennellahullezine sadaku ve le ya'lemenel kazibin.

3- Ve gerçekten Denedik o, onlardan öncekileri! Böylece elbette bilecektir Allah o doğruları ve elbette bilecektir yalancıları!

٤- أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا سَاء مَا يَحْكُمُونَ
4- Em hasibellezine ya'melunes seyyiati en yesbikuna, sae ma yahkumun.

4- Yoksa hesab mı etti o amel edenler kötülükleri Önümüze geçebileceklerini? Ne kötü hükme varıyorlar!

٥- مَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
5- Men kane yercu likaallahi fe inne ecelallahi leat, ve huves semiul alim.

5- Kim bekliyorsa -buluşmayı Allah'a- artık şüphesiz -Allah'ın eceli- elbette geliyor ve O Semi; duyandır, Aliym; bilendir.

٦- وَمَن جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
6- Ve men cahede fe innema yucahidu li nefsih, innallahe le ganiyyun anil alemin.

6- Ve kim cehd ederse gücünün yettiğince sonra sadece cehd eder kendisi için. Şüphesiz Allah elbette Ğani; zengindir alemlerden!

٧- وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
7- Vellezine amenu ve amilus salihati le nukeffiranne anhum seyyiatihim ve le necziyennehum ahsenellezi kanu ya'melun.

7- Ve o emin olarak inanan ve amel edenler doğruları; elbette Küfr; inkar edeceğiz onlardan kötülüklerini ve elbette Cezalandıracağız onları en güzeliyle ki onlar amel ediyor idiler!

٨- وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
8- Ve vassaynel insane bi valideyhi husna, ve in cahedake li tuşrike bi ma leyse leke bihi ilmun fe la tutı'huma, ileyye merciukum fe unebbiukum bima kuntum ta'melun.

8- Ve Vasiyet ettik insana -ebeveynine- güzelliği ve eğer cehd ederlerse güçlerinin yettiğince sana -ortak koşup yamandırasın diye Bana- -onunla bir ilim sahibi olmadığını- artık itaat etme onlara! Bana'dır dönüşünüz, peşinden haber vereceğim size yapmış olduğunuz amellerinizden!

٩- وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ
9- Vellezine amenu ve amilus salihati le nudhılennehum fis salihin.

9- Ve o emin olarak inanan ve amelin doğrularını yapanlar, elbette dahil edeceğiz onları -Doğrulara-


١٠- وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِن جَاء نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ
10- Ve minen nasi men yekulu amenna billahi fe iza uziye fillahi ceale fitneten nasi ke azabillah, ve le in cae nasrun min rabbike le yekulunne inna kunna meakum, e ve leysallahu bi a'leme bi ma fi suduril alemin.

10- Ve insanlardan kimisi der: "Emin olarak inandım Allah'a!" Peşinden ne zaman eziyet çekerse -Allah'ta- yapar fitnesini insanların -işkencesi gibi Allah'ın- ve elbette eğer gelse yardım Efendin'den elbette derler: "Şüphesiz biz olduk sizinle birlikte!" Değil midir Allah Alim; en iyi bilen ne varsa göğüslerinde alemlerin?

١١- وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ
11- Ve le ya'lemennallahullezine amenu ve le ya'lemennel munafikin.
 
11- Ve elbette bilecektir Allah o emin olarak inananları ve elbette bilecektir münafıkları; içten pazarlıklı ruhu alım-satıma meyilli duruma gelmiş ve şartlara göre değişkenlik gösteren çıkarcı kimseleri.

١٢- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
12- Ve kalellezine keferu lillezine amenuttebiu sebilena velnahmil hatayakum, ve ma hum bi hamiline min hatayahum min şey', innehum le kazibun.

12- Ve der o -düzeni anlamayan ve kendi inandığı yoldan ayrılmayan inkarcı- kafirler o emin olarak inananlara: "Tabi olun yolumuza taşırız hatalarınızı!" Ve değildir onlar taşıyacak olan hatalarından bir şeyi! Şüphesiz onlar elbette yalancıdırlar!

١٣- وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
13- Ve le yahmilunne eskalehum ve eskalen mea eskalihim ve le yus'elunne yevmel kıyameti amma kanu yefterun.

13- Ve elbette taşıyacaklar ağırlıklarını ve ağırlığını beraber olanların ağırlıklarını ve elbette sorulacaklar -Kıyamet Günü- uydurup iftira etmiş olduklarından!

١٤- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
14- Ve lekad erselna nuhan ila kavmihi, fe lebise fihim elfe senetin illa hamsine ama, fe ehazehumut tufanu ve hum zalimun.

14- Ve gerçekten Gönderdik Nuh'u halkına böylece kaldı onlarda -bin sene hariç elli yılı- böylece aldı onları tufan ve onlar yanlış yapan zalimler idiler!

١٥- فَأَنجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
15- Fe enceynahu ve ashabes sefineti ve cealna haayeten lil alemin.

15- Peşinden Kurtardık O'nu ve yoldaşlarını geminin ve Yaptık -onu- bir ayet alemler için!

١٦- وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
16- Ve ibrahime iz kale li kavmihi'budullahe vettekuh, zalikum hayrun lekum in kuntum ta'lemun.

16- Ve İbrahim ne zaman dediğinde halkına: "Kulluk edin Allah'a ve emir-yasaklarına saygıyla korunun O'na! İşte budur hayırlı olan sizin için eğer siz talim olup bilirseniz!"

١٧- إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
17- İnnema ta'budune min dunillahi evsanen ve tahlukune ifka, innellezine ta'budune min dunillahi la yemlikune lekum rızkan, febtegu indallahir rızka va'buduhu veşkuru leh, ileyhi turceun.

17- "Sadece kulluk ediyorsunuz -Yanısırasından Allah'ın- putlara ve yaratıyorsunuz anlamı çarpıtıp yalan dizerek bir ifk! Şüphesiz o, kulluk ettikleriniz -Yanısırasından Allah'ın- malik değiller sizin için bir rızka! Öyleyse arayın -Yanında Allah'ın rızkı- ve kulluk edin O'na ve şükredin O'na! O'na döndürüleceksiniz!"

١٨- وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
18- Ve in tukezzibu fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve ma aler resuli illel belagul mubin.

18- Ve eğer yalanlarsanız bilin ki gerçekten yalanlamış idi ümmetler sizden önce! Ve yoktur üzerine Rasül'ün, sadece apaçık eriştirmek!

١٩- أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
19- E ve lem yerev keyfe yubdiullahul halka, summe yuiduh , inne zalike alallahi yesir.

19- Görmezler mi nasıl başlatır Allah yaratışı sonra iade eder onu? Şüphesiz bu üzerine Allah'ın kolaydır!

٢٠- قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
20- Kul siru fil ardı fanzuru keyfe bedeel halka, summallahu yunşiun neş'etel ahıreh, innallahe ala kulli şey'in kadir.

20- De: "Seyre çıkıp dolaşın yerde sonra bakın nasıl Başlattı yaratışı? sonra Allah inşa edecek diğer bir inşa edişle! Şüphesiz Allah -her şey üzerine- Kaadir; ölçü koyup yerine getirme gücüne sahibtir!

٢١- يُعَذِّبُُ مَن يَشَاء وَيَرْحَمُ مَن يَشَاء وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
21- Yuazzibu men yeşau ve yerhamu men yeşa', ve ileyhi tuklebun.

21- İşkence eder kimi isterse ve rahmet edip huzura kavuşturur kimi isterse ve O'na döndürüleceksiniz!

٢٢- وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاء وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
22- Ve ma entum bi mu'cizine fil ardı ve la fis semai ve ma lekum min dunillahi min veliyyin ve la nasir.

22- Ve değilsiniz siz aciz bırakacak yerde ve de gökte! Ve yoktur sizin için -Yanısırasından Allah'ın- veliden; sahiplenici bir dost ve de nasır; yardımcı!

٢٣- وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُوْلَئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
23- Vellezine keferu bi ayatillahi ve likaihi ulaike yeisu min rahmeti ve ulaike lehum azabun elim.

23- Ve o küfrederek inkar edenler -Ayetlerini Allah'ın ve buluşmayı O'nunla- işte bunlar ümidini kaybedib umutsuzluğa düşmüştür -Rahmetimden- ve işte bunlar; onlar içindir acı verici işkence!

٢٤- فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
24- Fe ma kane cevabe kavmihi illa en kaluktuluhu ev harrikuhu fe encahullahu minen nar, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu'minun.

24- Böylece olmadı cevabı halkının, sadece şunu dediler: "Katledin O'nu veya yakın O'nu!" Peşinden kurtardı O'nu Allah ateşten! Şüphesiz bunda elbette ayetler vardır emin olarak inanan bir halk için!

٢٥- وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
25- Ve kale innemettehaztum min dunillahi evsanen meveddete beynikum fil hayatid dunya, summe yevmel kıyameti yekfuru ba'dukum bi ba'dın ve yel'anu ba'dukum ba'dan ve me'vakumun naru ve ma lekum min nasırin.

25- Ve dedi: "Sadece ediniyorsunuz -Yanısırasından Allah'ın- putları bir mevedded; istek, sevgibağı olarak aranızda dünya hayatında. Sonra kıyamet günü inkar edecek bazınız bazınızı ve lanet eder bazınız bazınıza ve varışınız ateştir ve yoktur sizin için yardımcılardan!

٢٦- فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَى رَبِّي إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
26- Fe amene lehu lut ve kale inni muhacirun ila rabbi, innehu huvel azizul hakim.

26- Böylece emin olarak inandı O'na Lut ve dedi: "Şüphesiz ben muhacir; içinde yaşadığım halkın pisliklerinden sıyrılıp gidiyorum Efendim'e! Şüphesiz O var ya O, Aziz; üstün olandır herkesi yener, Hakiym; süreci kontrol edendir!

٢٧- وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
27- Ve vehebna lehu ishaka ve ya'kube ve cealna fi zurriyyetihin nubuvvete vel kitabe, ve ateynahu ecrehu fid dunya, ve innehu fil ahıreti le mines salihin.

27- Ve hibe ettik O'na İshak'ı ve Yakub'u ve Yaptık zürriyetinde; soyunda Nübüvvet; nebilik, seçilmişler, kutsanmışlar ve Kitabe ve Verdik O'na ecrini dünyada ve şüphesiz O ahirette elbette doğrulardandır!

٢٨- وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ
28- Ve lutan iz kale li kavmihi innekum le te'tunel fahışete ma sebekakum biha min ehadin minel alemin.

28- Ve Lut; ne zaman dediğinde halkına: "Şüphesiz siz elbette geliyorsunuz fahişeliğe; çirkin fiil ve sözlere -sabıkanızda olmayan; işleme geçmemiş onunla- kimseden alemlerden!

٢٩- أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
29- E innekum le te'tuner ricale ve taktaunes sebile ve te'tune fi nadikumulmunker, fe ma kane cevabe kavmihi illa en kalu'tina bi azabillahi in kunte mines sadikin.

29- "Şüphesiz siz gerçekten geliyor musunuz adamlara ve kesiyorsunuz yolu ve geliyorsunuz konuşma meclislerinizde çirkinlikle?" Böylece olmadı cevabı halkının, sadece şunu dediler: "Getir bize işkencesini Allah'ın eğer sen doğrulardan isen!"

٣٠- قَالَ رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ
30- Kale rabbinsurni alel kavmil mufsidin.

30- Dedi: "Efendim! Yardım et bana üzerine müfsid; bozucu bir halkın!"

٣١- وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ
31- Ve lemma caet rusuluna ibrahime bil buşra, kalu inna muhliku ehli hazihil karyeh, inne ehleha kanu zalimin.

31- Ve ne zaman geldiğinde Rasüllerimiz İbrahim'e müjdeyle, dediler: "Şüphesiz biz helak edeceğiz ehlini bu şehrin! Şüphesiz oranın ehli yanlış yapan zalimler oldular!"

٣٢- قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
32- Kale inne fiha luta, kalu nahnu a'lemu bi men fiha le nunecciyennehu ve ehlehu illemreetehu kanet minel gabirin.

32- Dedi: "Şüphesiz ordadır Lut!"  Dediler: "Biz daha iyi biliriz  kimin orada olduğunu! Elbette kurtaracağız O'nu ve ehlini, hariçtir karısı geride kalanlardan oldu."

٣٣- وَلَمَّا أَن جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
33- Ve lemma en caet rusuluna lutan sie bihim ve daka bihim zer'an, ve kalu la tehaf ve la tahzen, inna muneccuke ve ehleke illemreeteke kanet minel gabirin.

33- Ve ne zaman geldiğinde bu Rasüllerimiz Lut'a, -kötüleşti onlarla ve daraldı onlarla usanarak- ve dediler: "Korkma ve hüzünlenme! Şüphesiz biz kurtaracağız Seni ve ehlini, hariçtir karın, o geride kalanlardan oldu!"

٣٤- إِنَّا مُنزِلُونَ عَلَى أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
34- İnna munzilune ala ehli hazihil karyeti riczen mines semai bima kanu yefsukun.

34- Şüphesiz biz indireceğiz üzerine bu şehrin ehlinin sarsıcıyı gökten -zıvanadan çıkıp fasıklık yaptıklarından dolayı-

٣٥- وَلَقَد تَّرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
35- Ve lekad terekna minha ayeten beyyineten li kavmin ya'kılun.

35- Ve gerçekten Bıraktık onlardan bir ayet anlaşılır delil olarak -bu bilgiyi doğru kabul edecek fıtratlarına yerleştirilen aklı- kullanan bir halk için!

٣٦- وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
36- Ve ila medyene ehahum şuayben fe kale ya kavmi'budullahe vercul yevmel 
ahıre ve la ta'sev fil ardı mufsidin.

36- Ve Medyen'e kardeşleri Şuayb'ı; böylece dedi: "Ey halkım; kulluk edin Allah'a ve bekleyin gününü ahiretin ve yaramazlık ederek yerde bozucular olmayın!

٣٧- فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ
37- Fe kezzebuhu fe ehazethumur recfetu fe asbehu fi darihim casimin.

37- Böylece yalanladılar O'nu peşinden aldı onları sarsıntı peşinden oluverdiler evlerinde çömelikalanlar!

٣٨- وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ
38- Ve aden ve semude ve kad tebeyyene lekum min mesakinihim, ve zeyyene lehumuş şeytanu a'malehum fe saddehum anis sebili ve kanu mustebsırin.

38- Ve Ad ve Semud ve gerçekten açık bir şekilde belli oldu size meskenlerinden ve süsleyip cazip gösterdi onlara Şeytan yaptıkları amellerini böylece uzaklaştırıp engelledi onları -yoldan- ve onlar görenler idiler!

٣٩- وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَاءهُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ
39- Ve karune ve fir'avne ve hamane ve lekad caehum musa bil beyyinati festekberu fil ardı ve ma kanu sabikin.

39- Ve Karun ve Firavun ve Haman ve gerçekten gelmiş idi onlara Musa -anlaşılır delillerle- ancak kibirlendiler yerde ve olmadılar geri bırakanlar!

٤٠- فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
40- Fe kullen ehazna bi zenbih, fe minhum men erselna aleyhi hasıba, ve minhum men ehazethussayhah, ve minhum men hasefnabihil ard, ve minhum men agrakna, ve ma kanallahu li yazlimehum ve lakin kanu enfusehum yazlimun.

40- Böylece hepsini Aldık günahlarıyla! Böylece onlardan kimine Gönderdik aleyhine fırtına ve onlardan kimini alıverdi sayha; korkunç ses ve onlardan kimini -Batırdık- onunla yeri ve onlardan kimini Boğduk! ve olmadı Allah yanlış yapıp zulüm etmek için ve ama onlar olmuş idiler kendilerine yanlış yapıp zulüm edenler!

٤١- مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
41- Meselullezinettehazu min dunillahi evliyae ke meselil ankebut, ittehazet beyta ve inne evhenel buyuti le beytul ankebut, lev kanu ya'lemun.

41- Meselesi o edinenlerin -Yanısırasından Allah'ın- evliyalar; dostlar, sahipler, destekler; meselesi gibidir örümceğin edinmesi bir evi ve şüphesiz en zayıfı evlerin elbette -evidir örümceğin- eğer bilmiş olsalar idi!

٤٢- إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
42- İnnallahe ya'lemu ma yed'une min dunihi min şey', ve huvel azizul hakim.

42- Şüphesiz Allah Alim'dir bilir neye dua ettiklerini,çağırdıklarını -Yanısırasından şeyden- ve O Aziyz; her şeyden üstün olan, Hakiym; süreci elinde tutan kontrol edendir!

٤٣- وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
43- Ve tilkel emsalu nadribuha lin nas ve ma ya'kıluha illel alimun.

43- Ve bu emsalleri, -veriyoruz onları insanlar için- ve akıl edecek değiller onları, sadece alimler; kafa yorup bilme durumuna gelenler!

٤٤- خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ
44- Halakallahus semavati vel arda bil hakk, inne fi zalike le ayeten lil mu'minin.

44- Yarattı Allah gökleri ve yeri -hakkla- şüphesiz bunda elbette ayetler, işaretler vardır emin olarak inananlar için!

٤٥- اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
45- Utlu ma uhıye ileyke minel kitabi ve ekımıs salat, innes salate tenha anil fahşai vel munker, ve le zikrullahi ekber, vallahu ya'lemu ma tasneun.

45- Tane tane oku -ne vahyedildiyse Sana- Kitab'tan ve ayakta tut salatı;yönelişi! Şüphesiz salat; yöneliş yasaklar fuhşiyat; çirkin fiil-sözlerden ve nahoşluktan. ve elbette zikri; hatırlanışı Allah'ın en büyüktür ve Allah bilir ne yapıyorsanız!

٤٦- وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَهُنَا وَإِلَهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
46- Ve la tucadilu ehlel kitabi illa billeti hiye ahsenu illellezine zalemu minhum ve kulu amenna billezi unzile ileyna ve unzile ileykum ve ilahuna ve ilahukum vahıdun ve nahnu lehu muslimun.

46- Ve didişmeyin -Ehl-i Kitab-la, sadece o en güzeliyle, hariçtir o yanlış yapan zalimler onlardan! Ve de: "Emin olarak inandık -o indirilene bize ve indirilene size- ve İlahımız ve İlahınız Vahid; Tektir ve biz O'na müslimun; ne dediyse ona eyvallah deyip yorumsuz kem kümsüz teslim olanlarız!

٤٧- وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَؤُلَاء مَن يُؤْمِنُ بِهِ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
47- Ve kezalike enzelna ileykel kitab, fellezine ateyna humul kitabe yu'minune bih, ve min haulai men yu'minu bih, ve ma yechadu bi ayatina illel kafirun.

47- Ve işte böyle İndirdik Sana Kitabı! Böylece o Verdiklerimiz Kitab -emin olarak inanırlar onla- ve bunlardan kimseler olur - emin olarak inananlar- onla! Ve geri çevirmez -Ayetlerimizi- sadece kafirler!

٤٨- وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
48- Ve ma kunte tetlu min kablihi min kitabin ve la tehuttuhu bi yeminike izen lertabel mubtılun.

48- Ve değildin Sen tane tane okuyan -O'ndan- önceden Kitab'tan ve çizen değildin -O'nu- elinle! O zaman elbette şüphelenirdi sahtekarlar!

٤٩- بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ
49- Bel huve ayatun beyyinatun fi sudurillezine utul ilm, ve ma yechadu bi ayatina illez zalimun.

49- Aksine o ayetlerdir anlaşılır delillerle göğüslerinde o -ilim verilenlerin- ve geri çevirmez -Ayetlerimizi- sadece yanlış yapan zalimler!

٥٠- وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
50- Ve kalu lev la unzile aleyhi ayatun min rabbih, kul innemel ayatu indallah, ve innema ene nezirun mubin.

50- Ve derler: "Niçin indirilmedi O'na -ayetler Efendisi'nden- ?" De: "Sadece ayetler -yanındadır Allah'ın- ve sadece Ben uyarıcıyım apaçık!"

٥١- أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
51- E ve lem yekfihim enna enzelna aleykel kitabe yutla aleyhim, inne fi zalike le rahmeten ve zikra li kavmin yu'minun.

51- Kafi gelmedi mi onlara şu; Biz indirdik Sana Kitab'ı -tane tane okunuyor onlara- şüphesiz bunda elbette rahmet; iç huzuru ve zikir; hatırlatma vardır emin olarak inanan bir halk için!

٥٢- قُلْ كَفَى بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
52- Kul kefa billahi beyni ve beynekum şehida, ya'lemu ma fis semavati vel ard, vellezine amenu bil batılı ve keferu billahi ulaike humul hasirun.

52- De: "Kafi gelir Allah'la -aramda ve aranızda- şehidlik! Alim'dir; bilir ne varsa göklerde ve yerde!" ve o emin olarak inananlar batıla; sahteye ve küfredip inkar edenler Allah'ı; bunlar ki onlar kaybedenlerdir!

٥٣- وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَجَاءهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
53- Ve yesta'ciluneke bil azab, ve lev la ecelun musemmen le caehumul azab, ve le ye'tiyennehum bagteten ve hum la yeş'urun.

53- Ve acele ediyorlar Sana -işkenceden- ve eğer olmasa idi ecel-i müsemma; adı konulmuş, isimlendirilmiş ecel; elbette gelirdi onlara işkence ve elbette gelecektir onlara ansızın ve onlar şuuruna ermezler!

٥٤- يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ
54- Yesta'ciluneke bil azab, ve inne cehenneme le muhitatun bil kafirin.

54- Ve acele ediyorlar Sana -işkenceden- ve şüphesiz cehennem elbette sarıp sarmalayacak kafirleri!

٥٥- يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
55- Yevme yagşahumul azabu min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekulu zuku ma kuntum ta'melun.

55- O gün örtecek onları işkence üstlerinden ve altından ayaklarının ve Diyecek: "Tadın ne amel işlediyseniz!"

٥٦- يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ
56- Ya ıbadıyellezine amenu inne ardi vasiatun fe iyyaye fa'budun.

56- Ey kullarım! O emin olarak inananlar; şüphesiz yerim geniştir artık yalnız Bana; böylece kulluk edin!

٥٧- كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
57- Kullu nefsin zaikatul mevti summe ileyna turceun.

57- Her kişi tadacaktır ölümü! sonra Bize döndürüleceksiniz!

٥٨- وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
58- Vellezine amenu ve amilus salihati le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrimin tahtihel enharu halidine fiha, ni'me ecrul amilin.

58- Ve o emin olarak inanan ve amelin doğrularını yapanlar; elbette Yerleştireceğiz onları cennetten makam odalarına, akar zemininden nehirler -ölümsüz olarak orada- Ne mükemmeldir ecri amel edenlerin!

٥٩- الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
59- Ellezine saberu ve ala rabbihim yetevekkelun

59- Ki onlar hedefe kilitlenerek kararlı bir şekilde dayanarak sabrettiler ve üzerine Efendilerinin arkalarını dayayıp güvendiler!

٦٠- وَكَأَيِّن مِن دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
60- Ve keeyyin min dabbetin la tahmilu rızkaha allahu yerzukuha ve iyyakum ve huves semiul alim.

60- Ve ne kadar debelenenden var -taşımaz rızkını- Allah rızıklandırır onu ve sadece size de ve O Semi; duyandır, Aliym; bilendir!

٦١- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
61- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekulunnallah, fe enna yu'fekun.

61- Ve gerçekten eğer sorsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri ve hizmete soktu güneşi ve ayı?" elbette derler: "Allah!" öyleyse nasıl dönüveriyorlar?

٦٢- اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
62- Allahu yebsutur rızka li men yeşau min ibadihi ve yakdiru leh, innallahe bi kulli şey'in alim.

62- Allah yayar rızkı -istediği kimse için kullarından- ve kısar da onun için! Şüphesiz Allah her şeye Alim; bilendir!

٦٣- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
63- Ve le in seeltehum men nezzele mines semai maen fe ahya bihil arda min ba'di mevtiha le yekulunnallah, kulil hamdu lillah, bel ekseruhum la ya'kılun.

63- Ve gerçekten eğer sorsan onlara: "Kim indirir gökten suyu, peşinden hayat veriri -onunla- yere ölümünden sonra?" elbette derler: "Allah!" De: "Övgüler Allah içindir!" Aksine çoğusu onların akıllarını kullanmazlar!

٦٤- وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
64- Ve ma hazihil hayatud dunya illa lehvun ve laib, ve inned darel ahırete le hiyel hayevan, lev kanu ya'lemun.

64- Ve değildir bu dünya hayatı, sadece eğlence ve oyundur! ve şüphesiz ahiret evi; elbette odur yaşanılacak hayat! Keşke bilmiş olsalar!

٦٥- فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ
65- Fe iza rakibu fil fulki deavullahe muhlisine lehud din, fe lemma neccahum ilel berri iza hum yuşrikun.

65- Böylece ne zaman bindiklerinde gemide -dua edip çağırırlar Allah'a halis olarak; O'nun'dur din! Peşinden ne zaman Kurtarınca onları karaya o vakit onlar ortak tutup yamandırırlar!

٦٦- لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
66- Li yekfuru bima ateynahum ve li yetemettau, fe sevfe ya'lemun.

66- Küfretmeleri için -ne Verdiysek onlara- ve metalanıp yemeleri içmeleri için! Artık yakında bilecekler!

٦٧- أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ
67- E ve lem yerev enna cealna haramen aminen ve yutehattafun nasu min havlihim, e fe bil batılı yu'minune ve bi ni'metillahi yekfurun.

67- Görmezler mi şunu; Biz yaptık haram, emniyetli ve kaçırılırken insanlar çevrelerinden? Öyleyse sahtekarlığa mı emin olarak inanıyorlar ve nimetine Allah'ın küfr ediyorlar?

٦٨- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ
68- Ve men azlemu mimmeniftera alallahi keziben ev kezzebe bil hakkı lemma caeh, e leyse fi cehenneme mesven lil kafirin.

68- Ve kimdir daha yanlış yapan zalim uydurup iftira edenden Allah'a bir yalanı ya da yalanlayan -Hakkı- ne vakit geldiğine ona? Yok mudur cehennemde bir yer inkarcı kafirler için?

٦٩- وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
69- Vellezine cahedu fina le nehdiyennehum subulena ve innallahe le meal muhsinin.

69- Ve o gücünün yettiğince cehd edenler -Bizde-, elbette rehberlik edip hidayet edeceğiz onları yollarımıza! ve şüphesiz Allah elbette beraberdir iyiliksever muhsinlerle!