31 Ekim 2021 Pazar

67- Alak Denklemi -Zariyat İkrası-







 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
1- Vez zariyati zerven.

1- Ve esip dağıtanlara,

٢- فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
2- Fel hamilati vıkren.

2- Peşinden taşıyanlara ağırbaşlıca,

٣- فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
3- Fel cariyati yusren.

3- Peşinden akanlara kolayca,

٤- فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
4- Fel mukassimati, emren.

4- Peşinden kısımlaştıranlara -emri-

٥- إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
5- İnnema tuadune le sadikun.

5- Muhakkak neyle vaad olunduysanız elbette doğrudur.

٦- وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
6- Ve inned dine le vakıu.

6- Ve şüphesiz din; alacaklı hesabını elbette alarak gerçekleştirecektir.

٧- وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ
7- Ves semai zatil hubuki.

7- Ve gök sağlam yollara sahibtir.

٨- إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
8- İnnekum le fi kavlin muhtelifin.

8- Şüphesiz siz elbette birbirini tutmayan sözlerdesiniz.

٩- يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
9- Yu'feku anhu men ufik.

9- -Ondan- kandırılıp döndürülen, kimse kanıp dönsün.

١٠- قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
10- Kutilel harrasune.

10- Geberesice yalan uyduranlar!

١١- الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
11- Ellezine hum fi gamretin sahune.

11- Ki onlar akılları cehaletle örtülü bir dalgınlığa battılar.

١٢- يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
12- Yes'elune eyyane yevmud din.

12- Sorarlar: "ne zamandır din: alacak-verecek günü?"

١٣- يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
13- Yevme hum alen nari yuftenune.

13- O gün onlar ateş üzerinde yanıcı bir teste tabi tutularak içlerindeki pislik ayrılacak pişmanlık özleri aşikar olacak.

١٤- ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
14- Zuku fitnetekum, hazellezi kuntum bihi testa'cilun.

14- "Tadın bakalım imtihan ateşinizi, buydu işte o sizin acele ettiğiniz!"

١٥- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
15- İnnel muttekine fi cennatin ve uyunin.

15- Şüphesiz saygıyla emirlere uyup korunanlar bahçelerde ve gözelerdedirler.


١٦- آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
16- Ahizine ma atahum rabbuhum, innehum kanu kable zalike muhsinin.

16- Alırlar ne verdiyse onlara Efendileri. Şüphesiz onlar oldular ondan önce -güzellik yapanlar-.

١٧- كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
17- Kanu kalilen minel leyli ma yehceun.

17- Onlar -geceden biraz- uyuyorlar idi.

١٨- وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
18- Ve bil esharihum yestağfirune.

18- Ve seherlerde; gün doğmadan önceki anlarda istiğfar; bağışlanma dilerlerdi.


١٩- وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
19- Ve fi emvalihim hakkun lis saili vel mahrumi.

19- Ve mallarında -hakk- vardı isteyenler ve yoksunlar için.


٢٠- وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
20- Ve fil ardı ayatun lil mukınine.

20- Ve yeryüzünde işaretler vardır ikna olup gönülleri yatışacaklar için.

٢١- وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
21- Ve fi enfusikum, e fe la tubsirun.

21- Ve kendinizde de... Artık görme yetinizi kullanmayacak mısınız?

٢٢- وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
22- Ve fis semai rızkukum ve ma tuadun.

22- Ve göktedir rızkınız ve neyle vaad edildiğiniz de.

٢٣- فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
23- Fe ve rabbis semai vel ardı innehu le hakkun misle ma ennekum tentıkun.

23- Böylece ve Efendisine göğün ve yerin, şüphesiz -o- elbette -hakk- tır aynı konuştuğunuz gibi.

٢٤- هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
24- Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukremin.

24- Geldi mi Sana hadisi -İbrahim'in onurlu misafirlerinin-?

٢٥- إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
25- İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale selam, kavmun munkerun.

25- Ne zaman girdiklerinde -yanına-, sonra dediler: "Selam!" Dedi: "Selam! tuhaf bir grupsunuz!"

٢٦- فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ
26- Fe raga ila ehlihi fe cae bi iclin seminin.

26- Böylece çaktırmadan ailesinin yanına geçerek, hemen geliverdi semiz buzağıyla.

٢٧- فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
27- Fe karrebehu ileyhim kale e la te'kulun.

27- Ardından onu yaklaştırarak onlara dedi: "Yemeyecek misiniz?"

٢٨- فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
28- Fe evcese minhum hifeh, kalu la tehaf, ve beşşeruhu bi gulamin alim.

28- Böylece içine korku düştü onlardan korkarak, dediler: "Korkma!" ve müjdelediler onu -alim bir oğlanla-

٢٩- فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
29- Fe akbeletimreetuhu fi sarretin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akimun.

29- Sonra yaklaştı karısı ortalığı velveleye vererek ve yaygarayla yüzüne vurarak ve dedi: "kısır bir kocakarıyım".

٣٠- قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
30- Kalu kezaliki kale rabbuk, innehu huvel hakimul alimu.
 
30- Dediler: "İşte böyle dedi Efendin! Şüphesiz O var ya O, Hakiym; bilgedir Aliym; bilendir."

٣١- قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
31- Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselun.

31- Dedi: "Şimdi nedir işiniz ey gönderilen Rasüller?

٣٢- قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
32- Kalu inna ursilna ila kavmin mucrimine.

32- Dediler: "Şüphesiz biz gönderildik suçlu bir halka."

٣٣- لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
33- Li nursile aleyhim hıcareten min tinin.

33- "Gönderelim diye onlara -kilden taşlar-"

٣٤- مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
34- Musevvemeten inde rabbike lil musrifin.

34- "İşaretlendiler -Efendilerinin yanında- müsrif; hadsizce boşa tüketenler için."

٣٥- فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
35- Fe ahrecna men kane fiha minel mu'minin.

35- Peşinden çıkardık kim olmuşsa orada inanıp emin olanlardan.

٣٦- فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
36- Fe ma vecedna fiha gayre beytin minel muslimin.

36- Ancak bulamadık orada -bir ev dışında- teslim olanlardan.

٣٧- وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
37- Ve terekna fiha ayeten lillezine yahafunel azabel elim.

37- Ve bıraktık orada bir işaret, o korkacaklar için acı verici işkenceden.

٣٨- وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
38- Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanin mubinin.

38- Ve Musa'da... Ne zaman gönderdiğimizde O'nu Firavun'a -apaçık yetkiyle-

٣٩- فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
39- Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnunun.

39- Ancak dönüp gitti destekçileriyle ve dedi: "Büyücü veya cinlenip kendini kaybetmiş"

٤٠- فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
40- Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim.

40- Sonra aldık O'nu ve ordularını, peşinden attık onları denizin içine ve O kendini kınıyordu.

٤١- وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
41- Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akim.

41- Ve Ad'de... Ne zaman gönderdiğimizde onlara nesilkesen rüzgarı.

٤٢- مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
42- Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu ker remim.

42- Bırakmadı bir şey geldi üzerlerine
 sadece yaptı onu çürümüş gibi.

٤٣- وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ
43- Ve fi semude iz kile lehum temetteu hatta hinin.

43- Ve Semud da.. Ne zaman denildiğinde onlara: "Faydalanın bir zamana kadar."

٤٤- فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
44- Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saikatu ve hum yanzurun.

44- Ancak isyan ettiler -Efendilerinin emrine karşı- böylece aldı onları bir yıldırım ve onlar bakıyorken.

٤٥- فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ
45- Fe mestetau min kıyamin ve ma kanu muntesirine.

45- Böylece ayakta kalamadılar ve yardım da edemediler.

٤٦- وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
46- Ve kavme nuhın min kabl, inne hum kanu kavmen fasıkin.

46- Ve Nuh Halkı da önceden, şüphesiz onlar zıvanadan çıkan fasık bir halk idiler.

٤٧- وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
47- Ves semae beneynaha bi eydin ve inna le musiun.

47- Ve gök; bina ettik onu güçle ve şüphesiz Biz, elbette Muvasiun; genişleticiyiz.

٤٨- وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
48- Vel arda fereşnaha fe ni'mel mahidun.

48- Ve yeryüzü; döşedik onu, böylece ne güzel donatanız.

٤٩- وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
49- Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun.

49- Ve her şeyden yarattık çiftler, belki siz düşünüp hatırlarsınız.

٥٠- فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
50- Fe firru ilallah, inni lekum minhu nezirun mubin.

50- "Artık firar edip kaçın Allah'a! Muhakkak Ben, -sizin için- O'ndan bir uyarıcıyım apaçık."

٥١- وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
51- Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar, inni lekum minhu nezirun mubin.

51- "Ve yapmayın Allah ile beraber başka bir ilah! Şüphesiz Ben, -sizin için- O'ndan bir uyarıcıyım apaçık."

٥٢- كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
52- Kezalike ma etellezine min kablihim min resulin illa kalu sahırun ev mecnun.

52- İşte böyle; gelmesin onlardan öncekilere Rasüllerden de sadece demiş olmasınlar "Büyücü ya da cinlenip kendini kaybetmiş"

٥٣- أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
53- E tevasav bih, bel hum kavmun tagun.

53- Tavsiye mi ettiler onu? Aksine onlar azgın bir halk idiler.

٥٤- فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
54- Fe tevelle anhum fe ma ente bi melum.

54- Artık dönüp git onlardan, böylece sen kınanacak değilsin.

٥٥- وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
55- Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin.

55- Ve hatırlat, bil ki şüphesiz Zikr; hatırlatıcı fayda verir emin olarak inananlara.

٥٦- وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
56- Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun.

56- Ve yaratmadım cinni ve insanlığı, sadece -kulluk etmeleri için Bana-

٥٧- مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
57- Ma uridu minhum min rızkın ve ma uridu en yut'imuni.

57- İstemiyorum onlardan bir rızık ve İstemiyorum -Beni yedirmelerini-

٥٨- إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
58- İnnallahe huver rezzaku zul kuvvetil metin.

58- Şüphesiz Allah; O'dur Rezzak; rızık verip yediren -sağlam kuvvet sahibi- dir.

٥٩- فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
59- Fe inne lillezine zalemu zenuben misle zenubi ashabihim fe la yesta'ciluni.

59- Artık şüphesiz o yanlış yapanların hissesi -yoldaşlarının hissesi gibi olacaktır- böylece acele etmesinler.

٦٠- فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
60- Fe veylun lillezine keferu min yevmihimullezi yuadun.

60- Artık yazıklar olsun o inkarcılara -o vaad edildikleri günlerinden ötürü-





































17 Ekim 2021 Pazar

66- Alak Denklemi -Ahkaf İkrası-





 


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم

1- Ha mim.

1- Ha mim.


٢- تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

2- Tenzilul kitabi minallahil azizil hakim.

2- İndirilişi Kitab'ın Allah'tan'dır, Aziyz; istediğini yapandır, Hakiym; işini bilgelikle yapandır.


٣- مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ

3- Ma halaknes semavati vel arda ve ma beyne huma illa bil hakkı ve ecelin musemma, vellezine keferu amma unziru mu'ridun. 

3- Ne Yarattıysak göklerde ve yerde ve aralarında, sadece -hakkla- ve isimlendirilmiş ecele kadar. Ve o, inkar edenler -uyarıldıklarından- arkalarını dönerler.

٤- قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ 

4- Kul ereeytum ma ted'une min dunillahi eruni maza halaku minel ardı em lehum şirkun fis semavat, ituni bi kitabin min kabli haza ev esaretin min ilmin in kuntum sadikin. 

4- De: "Görüyor musunuz neye dua ediyorsunuz -Allah yanısıra-? Gösterin Bana neyi yaratmışlar yerden ya da onlar için bir ortak mı var göklerde? Gelin Bana -Bundan- önceki kitabınızla ya da ilimden bir eser eğer siz doğruysanız."


٥- وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ

5-Ve men edallu mimmen yed'u min dunillahi men la yestecibu   lehu ila yevmil kıyameti ve hum an duaihim gafilun. 

5- Ve kimdir daha sapmış olan dua edenden -Allah yanısıra- olanlara ki -ona icabet etmezler- Kıyamet Günü'ne kadar ve onlar -duasından- ğafildirler.


٦- وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاء وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ

6- Ve iza huşiren nasu kanu lehum a'daen ve kanu bi ibadetihim kafirin.

6- Ve ne zaman toplanınca insanlar -olacaklar onlara düşman ve olacaklar kulluk etmelerine inkar edenler-


٧- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ

7- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalellezine keferu lil hakkı lemma caehum haza sihrun mubin. 

7- Ve ne zaman tane tane okunduğunda onlara Ayetlerimiz anlaşılır delillerle, dedi o inkar edenler -hakkı- geldiği vakit onlara: "Bu apaçık bir büyüdür."

٨- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

8- Em yekulunefterah, kul iniftereytuhu fe la temlikune li minallahi şey'a, huve a'lemu bi ma tufidune fih, kefa bihi şehiden beyni ve beynekum ve huvel gafurur rahim.

8- Yoksa diyorlar mı: "İftira etti Onu." De: "Eğer Ben iftira ettiysem Onu, bilin ki gücünüz yetmez, bana Allah'tan gelecek şeye. O en iyi Bilendir ne hakkında taşkınlık ettiğinizi. Kafidir O'nun bir Şahid olması aramla ve aranızda. ve O var ya O, Ğafur; bağışlayandır, Rahiym; esirgeyendir.


٩- قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

9- Kul ma kuntu bid'an miner rusuli ve ma edri ma yuf'alu bi ve la bikum, in ettebiu illa ma yuha ileyye ve ma ene illa nezirun mubin.

9- De: "Ben bidat; kafasına göre takılan değilim Rasüller içinde ve bilmiyorum -ne yapılacağını bana ve ne de size- Tabi olmuyorum, sadece -ne vahyediliyorsa bana- ve ben değilim, sadece apaçık bir uyarıcıyım.

١٠- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَكَفَرْتُم بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

10- Kul e reeytum in kane min indillahi ve kefertum bihi ve şehide şahidun min beni israile ala mislihi fe amene vestekbertum innallahe la yehdil kavmez zalimin.

10- De: "Görüyor musunuz eğer -O, Allah yanından olduysa- ve siz de inkar ediyorsanız -O'nu- ve -şahidlik ediyorsa bir şahid oğullarından İsrail'in -O'nun benzerliği üzerine- peşinden inandıysa ve siz kibirlendiyseniz? Şüphesiz Allah doğru yola getirmez yanlış yapan halkı."


١١- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ

11- Ve kalellezine keferu lillezine amenulev kane hayren ma sebekuna ileyh, ve iz lem yehtedu bihi fe seyekulune haza ifkun kadim.

11- Ve dedi o inkar edenler, o inanıp emin olanlar için: "Eğer olsa idi hayırlı önümüze geçemezlerdi -On'a doğru-" Ve ne zaman hidayete gelmediklerinde -O'nunla- derler: "Bu geçmişten gelen aldatmak için ortaya atılan bir yalandır."


١٢- وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ

12- Ve min kablihi kitabu musa imamen ve rahmeh ve haza kitabun musaddikun lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin. 

12- Ve -O'ndan- önce -Musa'nın Kitabı imam;önder ve rahmet; gönüllere su serpen idi. Ve bu Kitab Musaddık; doğrulayıcıdır, Lisanı; konuşma dili Arabçadır -uyarsın diye o yanlış yapanları ve müjdelesin güzellik yapanları.


١٣- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

13- İnnellezine kalu rabbunallahu summestekamu fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenun. 

13- Şüphesiz dediler ki: "Efendimiz Allah'tır." sonra dosdoğru yol üzere gittiler, artık korku yoktur onlara ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir.


١٤- أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

14- Ulaike ashabul cenneti halidine fiha, cezaen bima kanu ya'melun.

14- İşte bunlar Ashabıdır; arkadaşlarındandır cennetin -ölümsüzce oradadırlar- aldıkları cezadır yaptıkları amellerinden ötürü.


١٥- وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

15- Ve vassaynel insane bi valideyhi ihsana, hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurha, ve hamluhu ve fisaluhu selasune şehra, hatta iza belega eşuddehu ve belega erbaine seneten kale rabbi evzı'ni en eşkure ni'metekelleti en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve aslıh li fi zurriyyeti, inni tubtu ileyke ve inni minel muslimin.

15- Ve vasiyet ettik insana -ebeveynine- güzel davranmasını. Taşıdı onu anası acıyla ve doğurdu onu acıyla. Ve taşınması onun ve sütten kesilmesi onun -otuz aydır-. Hatta ne zaman ulaşınca gücüne ve ulaşınca -kırk yaşına- der: "Efendim sevket beni şükredeyim diye nimetine ki, Sen nimet verdin üzerime ve üzerine ebeveynimin ve amel edeyim diye doğrusundan -razı olacağın- ve doğrult benim için soyum arasında. Şüphesiz ben arınarak döndüm Sana ve şüphesiz ben teslim olanlardanım.


١٦- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجاوَزُ عَن سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

Ulaikellezine netekabbelu anhum ahsene ma amilu ve netecavezu an seyyiatihim fi ashabil cenneh, va'des sıdkıllezi kanu yuadun.

16- İşte bunlar ki; Kabul edeceğiz onların en güzel olarak yaptıklarını ve Görmezden gelerek geçeriz -kötülüklerinden- cennetin arkadaşları arasına girerler. Bu vaad doğrudur ki onlara vaad edilmiştir. 

١٧- وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَّكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتْ الْقُرُونُ مِن قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

17- Vellezi kale li valideyhi uffın lekuma e teidanini en uhrece ve kad haletil kurunu min kabli ve huma yestegisanillahe veyleke amin, inne va'dallahi hakk, fe yekulu ma haza illa esatirul evvelin.

17- Ve o kimse dedi ebeveynine: "Üff be ikinize! Vaad mi ediyorsunuz bana -çıkarılacağımı- ve gelip geçmişken nesiller benden önce." ve ikisi yardımını isterler Allah'ın: "Yazıklar olsun sana! İnan emin olarak, şüphesiz vaadi Allah'ın -hakktır-." Yine o der: "değil bu, sadece eskilerin uydurdukları satırlar."


١٨- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

18- Ulaikellezine hakka aleyhimul kavlu fi umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins, innehum kanu hasirin.

18- İşte bunlar ki, hak olmuştur aleyhlerine -söz- milletler içinde gelip geçmiş onlardan önce -cinlerden ve insanlardan- Şüphesiz onlar kaybedenler oldular.


١٩- وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

19- Ve li kullin derecatun mimma amilu, ve li yuveffiyehum a'malehum ve hum la yuzlemun.

19- Ve herkes için -derece vardır amellerine göre- ve onlara vefasını gösterir amellerine göre ve onlara yanlış yapılmaz.

 

٢٠- وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ

20- Ve yevme yu'radullezine keferu alen nar, ezhebtum tayyibatikum fi hayatikumud dunya vestemta'tum biha fel yevme tuczevne azabel huni bi ma kuntum testekbirune fil ardı bi gayril hakkı ve bi ma kuntum tefsukun. 

20- Ve o gün sunulacak o inkar edenler ateşe: "Tükettiniz hoşunuza gidenleri dünya hayatınızda ve faydalandınız orada, artık bugün cezalandırılacaksınız aşaltıcı bir işkenceyle -kibirlenmenizden ötürü- yeryüzünde -haksız yere- ve fasık olup zıvanadan çıkmanızdan ötürü."

٢١- وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

21- Vezkur eha ad, iz enzere kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta'budu illallah, inni ehafu aleykum azabe yevmin azim.

21- Ve zikredib hatırla -Ad'in kardeşini- ne zaman uyardığında halkını Ahkaf'ta ve gelip geçti uyarıcılar kendisinden önce ve arkasından: "Etmeyin kulluk, sadece Allah'a! Şüphesiz ben korkarım sizin için büyük günün işkencesinden."


٢٢- قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

22- Kalu eci'tena li te'fikena an alihetina, fe'tina bi ma teıduna in kunte mines sadikin.

22- Dediler: "Geldin mi bize, kandırıp ikna etmek için İlahlarımızdan? Öyleyse getir bize, neyi vaad ediyorsan bize, eğer sen doğrulardansan."


٢٣- قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

23- Kale innemel ilmu indallahi ve ubelligukum ma ursiltu bihi ve lakinni erakum kavmen techelun.

23- Dedi: "Sadece bilgisi Allah'ın yanındadır ve eriştiriyorum size neyle gönderildiysem -Onunla- ve ama görüyorum siz, cahil bir halksınız."


٢٤- فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ

24- Fe lemma reevhu aridan mustakbile evdiyetihim kalu haza aridun mumtıruna, bel huve mesta'celtum bih, rihun fiha azabun elim.

24- Sonra ne zaman gördüklerinde -onu-, gökte beliren yer misali bulut gibi yanaşırken vadilerine, dediler: "Bu bir bulut kütlesi bize yağmur getiriyor." Aksine, o -ona acele ettiğiniz şeydir- içinde bir de rüzgar var, acı verici bir işkencedir.


٢٥- تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ

25- Tudemmiru kulle şey'in bi emri rabbiha fe asbehu la yura illa mesakinuhum kezalike neczil kavmel mucrimin.

25- Mahveder her şeyi -emriyle Efendisi'nin- böylece öyle hale geldiler ki sanki hiç görünmediler, sadece meskenleri! İşte böyle cezalandırırız -suçlu halkı-


٢٦- وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون

26- Ve lekad mekkenna hum fi ma in mekkennakum fihi ve cealna lehum sem'an ve ebsaren ve ef'ideten fe ma agna anhum sem'uhum ve la ebsaruhum ve la ef'idetuhum min şey'in iz kanu yechadune bi ayatillahi ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

26- Ve gerçekten yerleştirmiştik onları öyle ki sizi öyle yere yerleştirmedik ve yaptık onlar için duyma yetileri ve görme yetileri ve hissedip anlayacak gönüller ancak bir fayda sağlamadı onlara duymaları ve görmeleri ve gönülleri -hiç bir şey-, ne zaman onlar reddediyorlarken -ayetlerini Allah'ın- ve kuşattı onları -Onunla- alay ettikleri ne varsa.


٢٧- وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُم مِّنَ الْقُرَى وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

27- Ve lekad ehlekna ma havlekum minel kura ve sarrafnel ayati leallehum yerciun.

27- Ve gerçekten helak ettik ne çevreliyorsa sizi şehirlerden ve fazladan kısma yapmadan açıkladık -ayetleri- belki onlar dönerler diye...


٢٨- فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

28- Fe lev la nasare humullezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh, bel dallu anhum, ve zalike ifkuhum ve ma kanu yefterun.

28- Böylece neden yardım etmedi onlara o; -Allah yanısıra edindikleri- aşırı sevgi ve hayranlıkla kurban oldukları ilahları? Aksine kaybolup saptılar onlardan. Ve işte bunlar çarpıtmalarıydı ve de onların iftiralarıydı.


٢٩- وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ

29- Ve iz sarefna ileyke neferen minel cinni yestemiunel kur'an, fe lemma hadaruhu kalu ensıtu, fe lemma kudıye vellev ila kavmihim munzirin.

29- Ve ne zaman çevirdiğimizde Sana -cinlerden bir neferi- dinlemek üzere -Kur'an'ı- böylece ne zaman hazır hale geldiklerinde -O'na- dediler: "Susup dinleyin!" Ardından kaza olup tamamlandığı vakit halklarına döndüler uyarıcılar olarak.


٣٠- قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ

30- Kalu ya kavmena inna semi'na kitaben unzile min ba'di musa musaddikan li ma beyne yedeyhi yehdi ilel hakkı ve ila tarikın mustekim.

30- Dediler: "Ey Halkımız, şüphesiz biz duyduk -bir Kitab- indirildi Musa'dan sonra -doğruluyor O'ndan öncekini- hidayet ediyor Hakka ve dosdoğru bir yola."

٣١- يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

31- Ya kavmena ecibu daiyallahi ve aminu bihi yagfir lekum min zunubikum ve yucirkum min azabin elim.

31- "Ey Halkımız, icabet edin -çağrısına Allah'ın- ve emin olarak inanın -O'na- Bağışlayacak sizin için günahlarınızdan ve kollayacak sizi acı verici bir işkenceden."


٣٢- وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاء أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

32- Ve men la yucib daiyallahi fe leyse bi mu'cizin fil ardı ve leyse lehu min dunihi evliyau, ulaike fi dalalin mubin.

32- Ve kim icabet etmezse -çağrısına Allah'ın- sonra hiç bir yere kaçıp aciz bırakamaz yeryüzünde ve bulamaz kendisi için -O'nun yanısıra- evliyalar. İşte bunlar apaçık sapkınlıktadır.


٣٣- أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

33- E ve lem yerev ennallahellezi halakas semavati vel arda ve lem ya'ye bi halkıhinne bi kadirin ala en yuhyiyel mevta, bela innehu ala kulli şey'in kadir.

33- Görmezler mi şunu; Allah ki, yarattı gökleri ve yeri ve yorulmadı onların yaratışıyla, kudretlidir hayat vermede ve öldürmede. Evet! Şüphesiz O, her şeye Kadir; gücü yetendir.


٣٤- وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ

34- Ve yevme yu'redullezine keferu alen nar,e leyse haza bil hakk, kalu bela ve rabbina, kale fe zukul azabe bi ma kuntum tekfurun.

34- Ve o gün sunulacak o inkarcılar ateşe: "Değil midir bu hakk?"  Diyecekler: "Evet! ve Efendimiz..." Diyecek: "Artık tadın bakalım işkenceyi inkar etmenizden ötürü."


٣٥- فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

35- Fasbir kema sabere ulul azmi miner rusuli ve la testa'cil lehum, ke ennehum yevme yerevne ma yuadune lem yelbesu illa saaten min nehar, belag, fe hel yuhleku illel kavmul fasikun.

35- Artık sabredib kararlı ol, sabrettiği gibi ul'ül azm; özünde gayretli Rasüllerden ve acele etme onlar için. Onlar o gün görürler neyle vaad olunduklarını, kalmamışlar sanki sadece günden bir saat. Duyurudur! Ancak helak mı olacak fasık; zıvanadan çıkmış halktan başkası?








 

 
















9 Ekim 2021 Cumartesi

65- Alak Denklemi -Casiye İkrası-


  




بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
2- Tenzilul kitabi minallahil azizil hakim.

2- İndirilmiştir -Kitab- Allah'tan, Aziyz; istediğini yapan, üstün, Hakiym; işini bilgelikle yapandır.

٣- إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ
3- İnne fis semavati vel ardı le ayatin lil mu'minin.

3- Şüphesiz göklerde ve yerde elbette ayetler, işaretler vardır inanıp emin olanlar için.

٤- وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
4- Ve fi halkıkum ve ma yebussu min dabbetin ayatun li kavmin yukınun.

4- Ve yaratılışınızda ve debelenenlerden Yaydıklarında -ayetler vardır- bilgiyle gönlü yatışacak halk için.

٥- وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
5- Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelallahu mines semai min rızkın fe ahya bihil arda ba'de mevtiha ve tasrifir riyahı ayatun li kavmin ya'kılun.

5- Ve ihtilaf vardır gecede ve gündüzde ve ne indirirse Allah göğün rızkından, böyle hayat verir -onunla- yeryüzüne -ölümünden sonra- her yönden değişik rüzgarları estirir -bunların hepsi ayetlerdir- aklını çalıştıran bir halk için.

٦- تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ
6- Tilke ayatullahi netluha aleyke bil hakk, fe bi eyyi hadisin ba'dallahi ve ayatihi yu'minun.

6- İşte bunlardır ayetleri Allah'ın - tilavet;üzerinde ince ince düşünesin diye sayıp döküyoruz- Sana -Hakkla- Artık hangi -hadise- Allah ve Ayetlerinden sonra, inanacaklar?

٧- وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
7- Veylun li kulli effakin esim.

7- Yazıklar olsun hepsine anlamı çarptırıp yalan dizen günahkarların!

٨- يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
8- Yesmeu ayatillahi tutla aleyhi summe yusırru mustekbiren ke en lem yesma'ha, fe beşşirhu bi azabin elim.

8- Duyarlar -kendilerine yavaş yavaş anlaşılır şekilde okunan- Allah ayetlerini, sonra ısrar ederler kibirlenerek -Onları hiç duymamış gibi- Artık müjdele onlar acı verici işkenceyle.

٩- وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
9- Ve iza alime min ayatina şey'enittehazeha huzuva, ulaike lehum azabun muhin.

9- Ve ne zaman bildiğinde -Ayetlerimizden bir şey- onları komik bulup alay konusu edinir. İşte bunlar var ya onlara yerin dibine geçirici bir işkence vardır.

١٠- مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
10- Min veraihim cehennem, ve la yugni anhum ma kesebu şey'en ve la mattehazu min dunillahi evliyae, ve lehum azabun azim.

10- Peşlerinden Cehennem, ve fayda sağlamayacak onlara kazandıkları şeyler ve -Allah Yanısıra- edindikleri evliyalar; dostlar, arka çıkanlar da. Ve onlara büyük bir işkence vardır.

١١- هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
11- Haza huda, vellezine keferu bi ayati rabbihim lehum azabun min riczin elim.

11- Bu hidayettir; doğru yolu gösteren samimi bir rehberdir. Ve o, inkar edenler var ya -Efendileri'nin ayetlerini- onlar için pislikten şok edici, acı verici bir işkence vardır.

١٢- اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
12- Allahullezi sahhare lekumul bahre li tecriyel fulku fihi bi emrihi ve li tehtegu min fadlihi ve leallekum teşkurun.

12- Allah ki hizmete sundu sizin için denizi, böylece akar gider gemiler onda -Emriyle- ve arayasınız diye -fazlalığından- ve belki siz teşekkür edersiniz.

١٣- وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
13- Ve sahhare lekum ma fis semavati ve ma fil ardı cemian minh, inne fi zalike le ayatin li kavmin yetefekkerun.

13- Ve hizmete sundu sizin için ne varsa göklerde ve ne varsa yerde -hepsi O'ndan- Şüphesiz bunda elbette ayetler vardır -fikir yürüten halk için-

١٤- قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ
14- Kul lillezine amenu yagfiru lillezine la yercune eyyamallahi li yecziye kavmen bi ma kanu yeksibun.

14- De emin olarak inananlara; bağışlasınlar o, -kavuşmayı ümid etmeyenleri Allah'ın günlerine- ki cezalandırsın diye bir halkı -kazanmış olduklarından-

١٥- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
15- Men amile salihan fe li nefsih, ve men esae fe aleyha summe ila rabbikum turceun.

15- Kim doğru amel işlerse bu kendisi içindir ve kim de kötü işlerse bu da aleyhinedir. Sonra Efendinize döndürüleceksiniz.

١٦- وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
16- Ve lekad ateyna beni israilel kitabe vel hukme ven nubuvvete ve rezaknahum minet tayyibati ve faddalnahum alel alemin.

16- Ve gerçekten Verdik -oğullarına İsrail'in- -Kitab'ı- ve -Hükmü- ve -Nübüvveti- ve Rızıklandırdık onları -hoşlarından- ve Fazlalık verdik onlara -üzerine alemlerin-

١٧- وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
17- Ve ateynahum beyyinatin minel emr, fe mahtelefu illa min ba'di ma caehumul ilmu bagyen beynehum, inne rabbeke yakdi beynehum yevmel kıyameti fi ma kanu fihi yahtelifun.

17- Ve Verdik onlara -delilleri anlaşılır biçimde Emirden-. Sonra ihtilafa düşmediler, sadece onlara -ilim- geldikten sonra aralarındaki hadsizlik yüzündendir. Şüphesiz Efendin hükmünü kaza edecektir aralarında -Kıyamet; kalkış Günü- hangi konu içinde ihtilafa düştüklerini. 

١٨- ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
18- Summe cealnake ala şeriatin minel emri fettebi' ha ve la tettebi' ehvaellezine la ya'lemun.

18- Sonra Yaptık Seni -bir şeriat; uyulacak yol üzere Emirden-  Artık tabi ol Ona- ve tabi olma -heveslerine o, bilmeyenlerin-

١٩- إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ
19- İnnehum len yugnu anke minallahi şey'a, ve innez zalimine ba'duhum evliyau ba'd, vallahu veliyyul muttekin.

19- Şüphesiz onlar asla bir fayda verecek değillerdir Sana -Allah'tan bir şey- ve şüphesiz yanlış yapan zalimlerin bazıları bazılarının evliyasıdır; dostudur. ve Allah Veliy; dost, koruyucusudur müttakiler; emir ve yasaklara gönülden boyun eğenlerin.

٢٠- هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ
20- Haza basairu lin nasi ve huden ve rahmetun li kavmin yukınun.

20- Budur basiret; doğru görüş insanlar için ve hidayet; doğru yol ve rahmet; iç huzuru -kesin bilgiyle bilen bir halk için-

٢١- أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
21- Em hasibellezinecterahus seyyiati en nec'alehum kellezine amenu ve amilus salihati sevaen mahyahum ve mematuhum, sae ma yahkumun.

21- Yoksa hesap mı ediyor o, -işleyenler kötülüğü- Yapacağımızı onları, o inanıp emin olanlar ve doğru ameller yapanlarla aynı konumda hayatlarında ve ölümlerinde? Kötü bir hükme vardılar.

٢٢- وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
22- Ve halakallahus semavati vel arda bil hakkı ve li tucza kullu nefsin bima kesebet ve hum la yuzlemun.

22- Ve yarattı Allah gökleri ve yeri -Hakkla- ve cezalandırsın diye -her nefsi; kişiyi- kazandıklarından dolayı ve onlara yanlış yapılmaz.

٢٣- أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
23- E fe reeyte menittehaze ilahehu hevahu ve edallehullahu ala ilmin ve hateme ala sem'ihi ve kalbihi ve ceale ala basarihi gışaveh, fe men yehdihi min ba'dillah, e fe la tezekkerun.

23- Gördün mü o kimseyi, edinir ilahını hevası ve saptırır onu Allah -ilim üzere- ve mührü basar duyma yetisine ve kalbine; anlama yetisine ve yapar görme yetisini örtülü, artık kim hidayet edecek ona -Allah'tan sonra-? Şimdi düşünüp hatırlamayacak mısınız?

٢٤- وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
24- Ve kalu ma hiye illa hayatuned dunya nemutu ve nahya ve ma yuhlikuna illed dehr, ve ma lehum bi zalike min ilm, in hum illa yezunnun.

24- Ve derler: "Değildir o, sadece hayatımız dünyadır, ölürüz ve yaşarız ve helak etmez bizi, sadece döngüsel zaman." Ve onların yoktur bundan -bir ilmi- değildir onlar, sadece zancılardırlar.

٢٥- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
25- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin ma kane huccetehum illa en kalu'tu bi abaina in kuntum sadıkin.

25- Ve ne zaman -tane tane sayıp döküldüğünde onlara ayetlerimiz anlaşılır delillerle- ileri sürdükleri belge sadece şunu demelerinden başkası değildi: "Getirin babalarımızı madem siz doğrusunuz."

٢٦- قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
26- Kulillahu yuhyikum summe yumitukum summe yecmeukum ila yevmil kıyameti la reybe fihi ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

26- De: "Allah hayat verir size sonra öldürür sizi sonra toplar sizi Kıyamet Günü'ne -şüphe yoktur onda- ve ama çoğusu insanların bilmezler. 

٢٧- وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
27- Ve lillahi mulkus semavati vel ard, ve yevme tekumus saatu yevme izin yahserul mubtılun.

27- Ve Allah içindir mülkü; egemenliği göklerin ve yerin. Ve o gün kurulan saat çalar, izin günü kaybedecektir sallayan sahtekarlar.

٢٨- وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
28- Ve tera kulle ummetin casiyeh, kullu ummetin tud'a ila kitabiha, el yevme tuczevne ma kuntum ta'melun.

28- Ve göreceksin her ümmeti; inançla birbirine bağlanmış toplulukları diz üstü oturmuş olarak. Her ümmet çağrılacak -Kitabına doğru- bugün cezalandırılacaksınız yapmış olduğunuz amellerinizden dolayı.

٢٩- هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
29- Haza kitabuna yentıku aleykum bil hakk, inna kunna nestensihu ma kuntum ta'melun.

29- Budur Kitabımız, konuşur size -hakkla- Şüphesiz Biz var ya Biz kopyalayıp yapıştırdık sizin her amelinizi.

٣٠- فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
30- Fe emmellezine amenu ve amilus salihati fe yudhıluhum rabbuhum fi rahmetih, zalike huvel fevzul mubin.

30- Artık o,inanıp emin olan ve doğru işler yapanlara gelince, dahil edecektir onları Efendileri -Rahmetinin içine- İşte odur net başarı.

٣١- وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
31- Ve emmellezine keferu, e fe lem tekun ayati tutla aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimin.

31- Ve o, inkar edenlere gelince: "İnce ince sayıp dökülmedi mi Ayetlerim size düşünesiniz diye? Ancak kibirlendiniz ve suçlu bir halk oldunuz."

٣٢- وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
32- Ve iza kile inne va'dallahi hakkun ves saatu la reybe fiha kultum ma nedri mes saatu in nezunnu illa zannen ve ma nahnu bi musteykınin.

32- Ve ne zaman denildiğinde: "Muhakkak Allah'ın vaadi -hakktır- ve saatte de şüphe yoktur-" Demiştiniz: "Nerden bilelim nedir saat zannetmeyiz, sadece zannederiz ki biz kesin bilgiye sahip değiliz."

٣٣- وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
33- Ve beda lehum seyyiatu ma amilu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

33- Ve ortaya çıkacak onların kötü amelleri ve kuşatacak onları -onunla- alay etmiş oldukları.

٣٤- وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
34- Ve kilel yevme nensakum kema nesitum likae yevmikum haza ve me'vakumun naru ve ma lekum min nasırin.

34- Ve denilecek: "Bugün unutuyoruz sizi -unuttuğunuz gibi bu randevu gününüzü- ve meskeniniz ateştir ve sizin için bir yardımcı olmayacaktır."

٣٥- ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
35- Zalikum bi ennekumuttehaztum ayatillahi huzuven ve garretkumul hayatud dunya, fel yevme la yuhrecune minha ve la hum yusta'tebun.

35- "İşte böyle, çünkü siz -edindiniz ayetlerini Allah'ın dalga konusu- ve aldattı sizi dünya hayatı. Artık bugün oradan çıkış yok ve onların özür dileyip arayı yumuşatmaları tarzı şeyler istenmeyecek."

٣٦- فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
36- Fe lillahil hamdu rabbis semavati ve rabbil ardı rabbil alemin.

36- Artık Allah içindir övgü, Efendisi'dir göklerin ve Efendisi'dir yerin Efendisi'dir alemlerin.

٣٧- وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
37- Ve lehul kibriyau fis semavati vel ard, ve huvel azizul hakim.

37- Ve O'nun'dur Kibriya; büyüklük taslamak göklerde ve yerde, ve O, Aziyz'dir istediğini yapan herkese boyun eğdiren, Hakiym; işini bilgelikle yapandır.















4 Ekim 2021 Pazartesi

64- Alak Denklemi -Duhan İkrası-








 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim!

٢- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Vel kitabil mubin.

2- Ve apaçık kitab!

٣- إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ
3- İnna enzelnahu fi leyletin mubareketin inna kunna munzirin.

3- Şüphesiz -İndirdik O'nu değerli bir gecede- Muhakkak Biz Uyaranlar olduk.

٤- فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
4- Fiha yufreku kullu emrin hakim.

4- -Onda- ayırt edilir -her iş- bilgelikle.

٥- أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
5- Emren min indina inna kunna mursilin.

5- İş emri verilir -Yanımızdan- Muhakkak Biz Gönderenler olduk.

٦- رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
6- Rahmeten min rabbik, innehu huves semiul alim.

6- Rahmet olarak Efendin'den. Şüphesiz O var ya O; Semi; duyandır Aliym; bilendir.

٧- رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
7- Rabbis semavati vel ardı ve ma beynehuma, in kuntum mukinin.

7- Efendisi'dir göklerin ve yerin ve arasındakilerin, eğer siz emin olarak biliyorsanız.

٨- لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
8- La ilahe illa huve yuhyi ve yumit, rabbukumve rabbu abaikumul evvelin.

8- -Yoktur ilah, sadece O- hayat verir ve öldürür, Efendiniz'dir ve Efendisi'dir geçmiş babalarınızın.

٩- بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ
9- Bel hum fi şekkin yel'abun.

9- Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar.

١٠- فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُّبِينٍ
10- Fertekib yevme te'tis semau bi duhanin mubin.

10- Artık gözetle, o gün gelecektir gökyüzü -apaçık bir dumanla-

١١- يَغْشَى النَّاسَ هَذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
11- Yagşan nas, haza azabun elim.

11- Örtecektir insanları, bu acı verici bir işkencedir.

١٢- رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
12- Rabbenekşif annel azabe inna mu'minun.

12- "Efendimiz kaldır bizden işkenceyi, şüphesiz biz emin olarak inananlarız."

١٣- أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ
13- Enna lehumuz zikra ve kad caehum resulun mubin.

13- Nasıl olabilir onlar için bir Hatırlatıcı? ve gerçekten gelmişti onlara -apaçık bir Rasül-

١٤- ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ
14- Summe tevellev anhu ve kalu muallemun mecnun.

14- Sonra dönüp gittiler -O'ndan- ve dediler: "Öğretilmiş bir cinlenmiş."

١٥- إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ
15- İnna kaşiful azabi kalilen innekum aidun.

15- Şüphesiz Biz kaldıracağız işkenceyi biraz. Şüphesiz siz dönersiniz.

١٦- يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ
16- Yevme nebtışul batşetel kubra inna muntekimun.

16- O gün Yakalayacağız öyle büyük vuruşla ki Biz, öcümüzü alırız.

١٧- وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ
17- Ve lekad fetenna kablehum kavme fir'avne ve caehum resulun kerim.

17- Ve gerçekten denedik onlardan önce -Firavun Halkını- ve gelmişti onlara kıymetli bir Rasül.

١٨- أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
18- En eddu ileyye ibadallah, inni lekum resulun emin.

18- Şöyle: "Gönderin benimle Allah'ın kullarını. Şüphesiz Ben, sizin için güvenilmesi gereken bir Rasül'üm."

١٩- وَأَنْ لَّا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
19- Ve en la ta'lu alallah, inniatikum bi sultanin mubin.

19- Ve şöyle: "Diklenmeyin Allah'a! Şüphesiz Ben geldim size -apaçık bir sultan; yetkiyle-"

٢٠- وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ
20- Ve inni uztu bi rabbi ve rabbikumen tercumuni.

20- "Ve şüphesiz Ben, sığınırım Efendime ve Efendinize, beni taşlamanızdan."

٢١- وَإِنْ لَّمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ
21- Ve in lem tu'minu li fa'teziluni.

21- "Ve eğer bana inanmıyorsanız, artık beni rahat bırakın."

٢٢- فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ
22- Fe dea rabbehu enne haulai kavmun mucrimun.

22- Böylece dua etti Efendisine şöyle: " Bunlar suçlu bir halktır."

٢٣- فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
23- Fe esri bi ibadi leylen innekum muttebeun.

23- Öyleyse geceleyin yola çıkar kullarımı, şüphesiz siz takib edileceksiniz.

٢٤- وَاتْرُكْ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ
24- Vetrukil bahre rehva, innehum cundun mugrekun.

24- Ve bırak denizi geniş bir yol şeklinde, şüphesiz onlar boğulacak bir ordudur.

٢٥- كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
25- Kem tereku min cennatin ve uyun.

25- Nice cennetleri ve gözeleri terkedip gittiler.

٢٦- وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
26- Ve zuruin ve makamin kerim.

26- Ve ekinleri ve kıymetli makamları.

٢٧- وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ
27- Ve na'metin kanu fiha fakihin.

27- Ve nimetler içinde onlar orada eğleniyorlardı.

٢٨- كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ
28- Kezalik, ve evresnaha kavmen aharin.

28- İşte böyle oldu, ve mirasçı kıldık oraya diğer halkı.

٢٩- فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاء وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ
29- Fe ma beket aleyhimus semau vel ardu ve ma kanu munzarin.

29- Böylece ağlamadı onlara ne gök ne de yer ve onlara süre de verilmedi.

٣٠- وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ
30- Ve lekad necceyna beni israile minel azabil muhin.

30- Ve gerçekten Kurtardık İsrail'in Oğullarını rezil edici işkenceden.

٣١- مِن فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ
31- Min fir'avn, innehu kane aliyen minel musrifin.

31- Firavun'dan, şüphesiz O, -ululanan ve ömrünü boşa harcayan müsriflerden olmuştu-

٣٢- وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
32- Ve lekadihternahum ala ilmin alel alemin.

32- Ve gerçekten -tercih edip öne çıkardık onları- bir bilgi üzere, alemler üzerine.

٣٣- وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاء مُّبِينٌ
33- Ve ateynahum minel ayati ma fihi belaun mubin.

33- ve Verdik onlara -ayetlerden onlarda apaçık bir bela; sınav vardı-

٣٤- إِنَّ هَؤُلَاء لَيَقُولُونَ
34- İnne haulai le yekulun.

34-  Şüphesiz bunlar elbette derler:

٣٥- إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ
35- İn hiye illa mevtetunel ulave ma nahnu bi munşerin.

35- "Değildir o, sadece ölümümüz bir kez olacak ve biz daha yaşayamayacağız.

٣٦- فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
36- Fe'tu bi abaina in kuntum sadikin.

36- "Artık getir babalarımızı, eğer doğruysanız."

٣٧- أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
37- E hum hayrun em kavmu tubbein vellezine min kablihim, ehleknahum innehum kanu mucrimin.

37- Onlar mı daha hayırlıdır yoksa Tubba Halkı mı ve onlardan öncekiler mi? Mahvettik onları. Şüphesiz onlar suçlular olmuştular.

٣٨- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
38- Ve ma halaknes semavati vel arda ve ma beynehuma laibin.

38- ve Yaratmadık gökleri ve yeri ve arasındakileri  -oyun için-

٣٩- مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
39- Ma halaknahuma illa bil hakkı ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

39- Yaratmadık onları, sadece -Hakkla- ve lakin çoğusu onların bilmezler.

٤٠- إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ
40- İnne yevmel faslı mikatuhum ecmain.

40- Şüphesiz Fasıl; ayrılma Günü'ne randevusu vardır onların hepsinin.

٤١- يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
41- Yevme la yugni mevlen an mevlen şey'en ve la hum yunsarun.

41- O gün fayda sağlamaz bir veli; dost, arka çıkan, koruyucu -dostu hakkında bir şeye- ve onlar yardım da görmezler.

٤٢- إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
42- İlla men rahimallah, innehu huvel azizur rahim.

42- Hariçtir Allah'ın rahmet ettiği kimse, şüphesiz O var ya O, Aziyz; istediğini yapan Rahiym; merhametlidir.

٤٣- إِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِ
43- İnne şeceretez zakkum.

43- Şüphesiz Zakkum Ağacı

٤٤- طَعَامُ الْأَثِيمِ
44- Taamul esim.

44- Yiyeceği olacaktır günahkarların.

٤٥- كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ
 45- Kel muhl, yagli fil butun.

45- İçinde madenin eridiği gibi kaynayacak karnında.

٤٦- كَغَلْيِ الْحَمِيمِ
46- Ke galyil hamim.

46- Kaynayan hamam gibi.

٤٧- خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَى سَوَاء الْجَحِيمِ
47- Huzuhu fa'tiluhu ila sevail cahim.

47- Alın onu, sonra götürün onu ateşin ortasına.

٤٨- ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ
48- Summe subbu fevka re'sihi min azabil hamim.

48- Sonra dökün başının üstüne hamam işkencesinden.

٤٩- ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ
49- Zuk, inneke entel azizul kerim.

49- Tat bakalım, şüphesiz sen var ya sen Azizmiştin; üstün, Kerim; şerefliymiştin.

٥٠- إِنَّ هَذَا مَا كُنتُم بِهِ تَمْتَرُونَ
50- İnne haza ma kuntum bihi temterun.

50- Şüphesiz budur -ondan- kuşku duyduğunuz.

٥١- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ
51- İnnel muttekine fi makamin emin.

51- Şüphesiz müttakiler; emir ve yasaklara saygıyla uyanlar güvenli makamlarda olacaklardır.

٥٢- فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
52- Fi cennatin ve uyun.

52- Bahçelerde ve gözelerde

٥٣- يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ
53- Yelbesune min sundusin ve istebrakın mutekabilin.

53- Giyinirler ince ve kalın türden ipekten elbiseler karşılıklı otururlar.

٥٤- كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
54- Kezalik, ve zevvecnahum bi hurin in.

54- İşte böyle olacak. ve eşlendireceğiz güzel gözlü hurilerle.

٥٥- يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ
55- Yed'une fiha bi kulli fakihetin aminin.

55- Talep ederler orada her tür meyveyi güven içinde.

٥٦- لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَى وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
56- La yezukune fihel mevte illel mevtetel ula, ve vekahum azabel cahim.

56- Tatmayacaklar orada ölümü, sadece bir sefer ölürler ve Koruruz onları alevli işkenceden.

٥٧- فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
57- Fadlen min rabbik, zalike huvel fevzul azim.

57- Fazlalıktır Efendin'dem, işte budur o büyük başarı.

٥٨- فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
58- Fe innema yessernahu bi lisanike leallehum yetezekkerun.

58- Böylece şüphesiz -Kolaylaştırdık O'nu Diline- belki onlar hatırlayıp öğüt alırlar.

٥٩- فَارْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ
59- Fertekib innehum murtekıbun.

59- Artık gözet, şüphesiz onlar da gözetiyorlar.


















2 Ekim 2021 Cumartesi

63- Alak Denklemi -Zuhruf İkrası-

                   



                                  


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Vel kitabil mubini.

2- Ve Apaçık Kitab!

٣- إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
3- İnna cealnahu kur'anen arabiyyen leallekum ta'kılun.

3- Şüphesiz yaptık -Onu- arapça okunan, belki siz akledersiniz.

٤- وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
4- Ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyun hakim.

4- Ve şüphesiz O, -Ana Kitab'ta-dır Yanımızda- elbette Aliyy; yücedir, Hakiym; bilgedir.

٥- أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ
5- E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifin.

5- Artık çekip alarak sizden -Hatırlatıcıyı- vaz mı geçelim ki siz müsrif bir halksınız.

٦- وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ
6- Ve kem erselna min nebiyin fil evvelin.

6- Ve nice gönderdik Nebilerden öncekiler arasında.

٧- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
7- Ve ma yetihim min nebiyin illa kanu bihi yestehziun.

7- Ve gelmesin onlara bir Nebi, sadece -O'nunla- alay edenler oldular.

٨- فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ
8- Fe ehlekna eşedde minhum batşen ve meda meselul evvelin.

8- Sonra helak ettik onlardan kuvvetçe daha güçlülerini ve geçti öncekilerin misali.

٩- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ
9- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunne halakahunnel azizul alim.

9- Ve gerçekten eğer sorsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri?" elbette diyecekler: "Yarattı onları Aziyz; karşı konulmaz Aliym; her şeyi bilen."

١٠- الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
10- Ellezi cealekumul arda mehden ve cealelekum fiha subulen leallekum tehtedun.

10- Ki O yaptı sizin için yeryüzünü beşik ve yaptı sizin için orada yollar, belki siz hidayeti bulursunuz.

١١- وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ
11- Vellezi nezzele mines semai maenbi kader, fe enşerna bihi beldetenmeyten, kezalike tuhrecun.

11- Ve ki O, indirir gökten suyu kaderle; ölçüyle, böylece canlandırırız -onunla- ölü bir beldeyi. İşte böyle çıkarılacaksınız.

١٢- وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
12- Vellezi halakal ezvace kullehave ceale lekum minel fulki vel enami ma terkebun.

12- Ve ki O, yarattı çiftlerin hepsini ve yaptı sizin için gemilerden ve enamdan bineceğiniz türleri...

١٣- لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ
13- Li testevu ala zuhurihi summe tezkuru ni'mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekulu subhanellezi sehhare lena haza ve ma kunna lehu mukrinin.

13- ...Dengeli olasınız diye sırtlarında, sonra hatırlayasınız nimetini Efendinizin, dengeli olduğunuz vakit onlarda ve diyesiniz: "Subhan; tesbih edip anarız ki O, hizmete soktu bizim için bunu ve biz elbette onu yapacak yetenekte değiliz."

١٤- وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ
14- Ve inna ila rabbina le munkalibun.

14- "Ve şüphesiz Efendimize, elbette dönüp gideceğiz"

١٥- وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ
15- Ve cealu lehu min ibadihi cuz'a, innel insane le kefurun mubin.

15- Ve yaptılar -O'nun için- kullarından cüz. Şüphesiz insan elbette apaçık küfürbaz bir nankördür.

١٦- أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ
16- Emittehaze mimma yahluku benatin ve asfakum bil benin.

16- Yoksa edindi mi yarattıklarından kızları ve seçti mi size oğulları?

١٧- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
17- Ve iza buşşire ehaduhum bi ma darabe lir rahmani meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim.

17- Ve ne zaman müjdelendiğinde onlardan birisine -Rahman için örnek olarak verdikleri- suratı kayıp kararmış ve öfkeden nefesini tutmuştur.

١٨- أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ
18- E ve men yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısami gayru mubin.

18- "Büyütülecek kimse mi süsler içinde?" ve o belirsiz bir sürtüşmeye girer.

١٩- وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
19- Ve cealul melaiketellezine hum ibadur rahmani inasa, e şehidu halkahum, setuktebu şehadetuhum ve yus'elun.

19- Ve yaptılar Melekleri -Rahman'ın dişi kulları- olarak. Şahit miydiler yaratılışlarına? Yazılacaktır şahitlikleri ve sorguya çekileceklerdir.

٢٠- وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
20- Ve kalu lev şaer rahmanu ma abednahum, ma lehum bi zalike min ilmin in hum illa yahrusun.

20- Ve derler: "Eğer isteseydi Rahman kulluk etmezdik onlara." Yoktur onlar için bunda bir ilim. Değildir onlar, sadece saçmalarlar.

٢١- أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
21- Em ateynahum kitaben min kablihi fe hum bihi mustemsikun.

21- Ya da verdik onlara bir kitap önceden -O'ndan- da onlar ona mı tutunuyorlar?

٢٢- بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
22- Bel kalu inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muhtedun.

22- Hayır! Derler: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığı yol üzere gidiyoruz."

٢٣- وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
23-Ve kezalike ma erselna min kablike fi karyetin min nezirin illa  kale mutrefuha inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muktedun.

23- Ve işte böyle, göndermeyelim -senden önce- bir ortak yaşam yerine bir uyarıcı, sadece der oranın sosyetesi: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığını model alırız."

٢٤- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
24- Kale e ve lev ci'tukum bi ehda mimma vecedtum aleyhi abaekum, kalu inna bi ma ursıltum bihi kafirun.

24- Dedi: "Hatta eğer getirsem size daha doğru yolu da mı -onda babalarınızı bulduğunuzdan-? Dediler: "Şüphesiz biz, -neyle gönderildiysen- -O'na- kafiriz."

٢٥- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
25- Fentekamna minhum fanzur keyfe kane akıbetul mukezzibin. 

25- Böylece intikam aldık onladan. Artık bak nasıl oldu sonu yalanlayanların.

٢٦- وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ
26- Ve iz kale ibrahimu li ebihi ve kavmihi inneni beraun mimma ta'budun.

26- Ve ne zaman dediğinde İbrahim babasına ve halkına: "Şüphesiz ben uzağım neye kulluk ediyorsanız..."

٢٧- إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
27- İllellezi fatarani fe innehu se yehdin.

27- "...Sadece O, Fatır'a; yokluğu yarıp özümü var edene! Bilin ki O, doğru yola iletecektir beni."

٢٨- وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
28- Ve cealeha kelimeten bakıyeten fi akıbihi leallehum yerciun.

28- Ve yaptı onu -kalıcı bir söz- ondan sonrakiler arasında, belki onlar dönerler.

٢٩- بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى جَاءهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
29- Bel metta'tu haulai ve abaehum hatta caehumul hakku ve resulun mubin.

29- Hayır! Faydalandırdım bunları ve babalarını hatta gelinceye değin onlara -Hakk- ve apaçık bir Rasül; gerçeği bildiren haberci.

٣٠- وَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ
30- Ve lemma cae humul hakku kalu haza sihrun ve inna bihi kafirun.

30- Ve ne zaman geldiğinde onlara -Hakk- dediler: "Bu bir büyüdür ve şüphesiz biz -O'na- kafiriz."

٣١- وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ
31- Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculin minel karyeteyni azim.

31- Ve dediler: "Olmaz mı indirilseydi bu -Kur'an- büyük bir adama  -iki şehirden-?"

٣٢- أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
32- E hum yaksimune rahmete rabbik, nahnu kasemna beynehum maişetehum fil hayatid dunyave refa'na ba'dahum fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyya, ve rahmetu rabbike hayrun mimma yecmaun.

32- Onlar mı paylaştırıyor rahmetini Efendi'nin? Biz paylaştırdık aralarında geçimliklerini dünya hayatında. Ve yükseltiriz bazılarını -bazılarının üstünde derece olarak- alsın diye bazıları bazılarının hizmetini. Ve rahmeti Efendi'nin daha hayırlıdır onların topladıklarından. 
٣٣- وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ
33- Ve lev la en yekunen nasu ummeten vahıdeten le cealna limen yekfuru bir rahmani li buyutihim sukufen min fıddatin ve mearice aleyha yazherune.

33- Ve eğer olmasaydı -insanların tek ümmet olması- elbette yapardık -Rahman'ı inkar eden kimseler için- evlerinin tavanlarını gümüşten ve yüzeyi üzerinde binilecek asansörlerini...

٣٤- وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ
34- Ve li buyutihim ebvaben ve sururen aleyha yettekiun.

34- ...ve evleri için kapılar ve üzerinde yaslanacakları kanepeler...

٣٥- وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
35- Ve zuhrufa, ve in kullu zalike lemma metaul hayatid dunya, vel ahiretu inde rabbike lil muttekin.

35- ...ve altın işlemeli süsler. Ve bunların hepsi başka değil, yalnız dünya hayatının faydasıdır ve ahiret -Efendi'nin yanında- müttaki; saygıyla emir ve yasaklara uyanlar içindir.

٣٦- وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
36- Ve men ya'şu an zikrir rahmani nukayyıd lehu şeytanen fe huve lehu karin.

36- Ve kim arkasını dönerse -Zikri; hatırlatıcısından Rahman'ın- sarıverdiririz ona bir şeytanı, böylece o, onun yandaşı olur.

٣٧- وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
37- Ve innehum le yasuddunehum anis sebili ve yahsebune ennehum muhtedun.

37- Ve şüphesiz onlar elbette uzaklaştırıp engeller onları -yoldan- ve hesap ederler hidayette olduklarını.

٣٨- حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
38- Hatta iza caena kale ya leyte beyni ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karin.

38- Hatta ne zaman geldiğinde -Bize- der: "Keşke olsaydı aram ve aranda iki doğu mesafesi, ne kötü yandaşmışsın."

٣٩- وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
39- Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azabi muşterikun.

39- Ve asla menfaat sağlamayacak size -o gün- zamanında yanlış yaptınız şimdi siz işkencede ortaksınız.

٤٠- أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
40- E fe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kane fi dalalin mubin.

40- Artık Sen duyurabilir misin duymayana ya da yol gösterebilir misin kör olana ve apaçık sapıklıkta olan kimseye?

٤١- فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
41- Fe imma nezhebenne bike fe inna minhum muntekımun.

41- Peşinden alıp götürsekte Seni, bil ki şüphesiz onlardan öç alacağız.

٤٢- أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
42- Ev nuriyennekellezi vaadnahum fe inna aleyhim muktedirun.

42- Ya da gösteririz Sana -onlara vaad ettiklerimizi- böylece şüphesiz onların üstünde muktediriz.

٤٣- فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
43- Festemsik billezi uhıye ileyk, inneke ala sıratın mustekim.

43- Artık tutun -Sana vahyettiğimize- şüphesiz Sen dosdoğru yol üzeresin.

٤٤- وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
44- Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik, ve sevfe tus'elun.

44- Ve şüphesiz O, elbette Zikr; hatırlatıcıdır Sana ve halkına ve yakında sorgulanacaksınız.

٤٥- وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
45- Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun.

45- Ve sor, Senden önce Rasüllerimizden gönderdiğimiz kimselere: "Yaptık mı -Rahman'ın yanısıra- kulluk edilecek ilahlar?"

٤٦- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
46- Ve lekad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve melaihi fe kale inni resulu rabbil alemin.

46- Ve gerçekten gönderdik Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve şeflerine, böylece dedi: "Şüphesiz ben, Varlıkların Efendisi'nin Rasülü; habercisiyim."

٤٧- فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ
47- Fe lemma caehum bi ayatina izahum minha yadhakun.

47- Ancak ne zaman geldiğinde onlara ayetlerimizle o vakit onlar -onlara- kahkaha attılar.

٤٨- وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
48- Ve ma nurihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahum bil azabi leallehum yerciun.

48- Ve göstermedik onlara ayetlerimizden, sadece o kız kardeşinden daha büyüktü. Ve yakaladık onları işkenceyle belki onlar dönerler.

٤٩- وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
49- Ve kalu ya eyyuhes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le muhtedun.

49- Ve dediler: "Ey Büyücü! Dua et bizim için Efendine -seninle ahitleşmesi nedeniyle- muhakkak biz elbette doğru yola geleceğiz."

٥٠- فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
50- Fe lemma keşefna an humul azabe iza hum yenkusun.

50- Böylece ne zaman kaldırdığımızda onlardan işkenceyi hemen onlar sözlerinden cayarlar.

٥١- وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
51- Ve nada fir'avnu fi kavmihi kale ya kavmi e leyse li mulku mısra ve hazihil enharu tecri min tahti, e fe la tubsirun.

51- Ve seslendi Firavun halkına, dedi: "Ey Halkım! Mısır Krallığı benim değil mi ve bu zeminimden akan nehirler? Hala görmüyor musunuz?"

٥٢- أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ
52- Em ene hayrun min hazellezi huve mehinun ve la yekadu yubin.

52- " Yahut ben daha hayırlıyım -bundan- ki o aşağıdır ve açıkça anlatamıyor."

٥٣- فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ
53- Fe lev la ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinin.

53- "Peki niçin atılmadı ona altından bilezikler ya da gelseydi onunla beraber eşlik eden melekler?"

٥٤- فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
54- Festehaffe kavmehu fe atauh, innehum kanu kavmen fasikin.

54- Böylece blöf yaparak halkının aklıyla oynadı yine de onlar, ona boyun eğdiler. Şüphesiz onlar zıvanadan çıkan bir halk oldular.

٥٥- فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ
55- Fe lemma asefunentekamna minhum fe agraknahum ecmain.

55- Böylece ne zaman -Bizi hayalkırıklığına uğratarak öfkelendirdiklerinde- onlardan yaptıklarının karşılığını vererek intikam aldık, peşinden hepsini boğduk.

٥٦- فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ
56- Fe cealnahum selefen ve meselen lil ahırin.

56- Böylece yaptık onları -geçmiş ve bir örnek- sonrakiler için.

٥٧- وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
57- Ve lemma duribebnu meryeme meselen iza kavmuke minhu yasıddun.

57- Ve ne zaman verildiğinde Meryem'in Oğlu örnek olarak hemen halkın ondan yüz çevirdi.

٥٨- وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
58- Ve kalu e alihetuna hayrun em huve, ma darebuhu leke illa cedela, bel hum kavmun hasımun.

58- Ve dediler: "İlahlarımız mı daha hayırlı yoksa O mu? Onların -onu- Sana ileri sürmesi, didişmekten başka değildi. Hayır! onlar hasımlık eden bir halktırlar.

٥٩- إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
59- İn huve illa abdun en'amna aleyhi ve cealnahu meselen li beni israil.

59- Değildi O, sadece -O'na- nimet verdiğimiz bir kuldu ve yaptık O'nu bir örnek İsrail'in Oğulları için.

٦٠- وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
60- Ve lev neşau le cealna minkum melaiketen fil ardı yahlufun.

60- Ve eğer İsteseydik elbette Yapardık sizden melekler yeryüzünde halefler.

٦١- وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
61- Ve innehu le ilmun lis saati, fe la temterunne biha vettebiuni, haza sıratun mustekim.

61- Ve şüphesiz o, elbette -bir ilimdir saat için- artık kuşkulanmayın -onun hakkında- ve tabi olun -Bana-. Budur dosdoğru yol.

٦٢- وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
62- Ve la yasuddennekumuş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

62- Ve uzaklaştırıp engellemesin sizi şeytan. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

٦٣- وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
63- Ve lemma cae isa bil beyyinati kale kad ci'tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba'dellezi tahtelifune fih, fettekullahe ve etiuni.

63- Ve ne zaman geldiğinde İsa -anlaşılır delillerle- dedi: "Gerçekten geldim size -hikmetle; bozukluğu giderici bilgelikle- ve böylece anlaşılır hale getiriyorum sizin için -üzerinde ihtilafa düştüğünüz bazı durumları- Artık saygıyla emir ve yasaklarına uyun Allah'ın ve Bana boyun eğin."

٦٤- إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
64- İnnellahe huve rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

64- "Şüphesiz Allah, O Efendim'dir ve Efendiniz'dir, Artık O'na kulluk edin. Budur dosdoğru yol."

٦٥- فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
65- Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine zalemu min azabi yevmin elim.

65- Peşinden ihtilafa düştü topluluklar aralarında. Artık yazıklar olsun o yanlış yapanlara acı verici günün işkencesinden.

٦٦- هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
66- Hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun.

66- Bekliyorlar mı sadece saati ki gelecektir onlara ansızın ve onlar fark edip algılayamazlar.

٦٧- الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
67- El ehillau yevme izin ba'duhum li ba'din aduvvun illel muttekin.

67- Dostların bazısı bazısına düşmanlık edecektir o gün, hariçtir saygıyla emir ve yasaklara uyanlar.

٦٨- يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
68- Ya ibadi la havfun aleykumul yevme ve la entum tahzenun.

68- "Ey Kullarım! Korku yoktur üzerinize bugün ve siz kederlenmeyeceksiniz."

٦٩- الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ
69- Ellezine amenu bi ayatina ve kanu muslimin.

69- "Ki onlar emin olarak inandılar -Ayetlerimize- ve akıl duruluğuyla teslim oldular."

٧٠- ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
70- Udhulul cennete entum ve ezvacukum tuhberun .

70- "Girin cennete; yeşil bahçeye siz ve eşleriniz mutluluğunuz yüzlerinizden okunacak."

٧١- يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
71- Yutafu aleyhim bi sıhafin min zehebin ve ekvab, ve fiha ma teştehihil enfusu ve telezzul a'yun, ve entum fiha halidun.

71- Tavaf edilecek onlara -altından tepsi ve kadehlerle-, ve oradadır --nefsler; özler neye şehvet duyuyorsa- ve gözlerin zevk aldıkları ve siz orada ölümsüz olacaksınız.

٧٢- وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
72- Ve tilkel cennetulleti uristumuha bi ma kuntum ta'melun.

72- Ve işte budur Cennet ki -varis; mirasçı kıldı sizi Ona-                   -amellerinizden dolayı-

٧٣- لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
73- Lekum fiha fakihetun kesiretun minha te'kulun.

73- Sizin içindir orada çokça meyveler -onlardan yersiniz-

٧٤- إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
74- İnnel mucrimine fi azabi cehenneme halidun.

74- Şüphesiz suçlular Cehennem işkencesinde ölümsüzdürler.

٧٥- لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
75- La yufetteru anhum ve hum fihi mublisun.

75- Acıları dindirilmeyektir onların ve onlar ümitsizlik içinde olacaktır.

٧٦- وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
76- Ve ma zalemnahum ve lakin kanu humuz zalimin.

76- ve -Yanlış Yapmadık- onlara ama onlar -kendilerine yanlış yapanlar- oldular.

٧٧- وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
77- Ve nadev ya maliku li yakdi aleyna rabbuk, kale innekum makisun.

77- Ve seslenecekler: "Ey Malik; görevli; bitirsin bunu bize Efendin." Diyecek: "Şüphesiz siz kalacaksınız"

٧٨- لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
78- Lekad ci'nakum bil hakkı ve lakinne ekserekum lil hakkı karihun.

78- Gerçekten Geldik size -Hakk'la- ve ama çoğunuz -Hakk- için surat büktünüz.

٧٩- أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ
79- Em ebremu emren fe inna mubrimun.

79- Yoksa sağlam bir iş mi tuttular? Bil ki, şüphesiz Biz sağlam iş tutanlarız.

٨٠- أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
80- Em yahsebune enna la nesmeu sırrehum ve necvahum, bela ve rusuluna ledeyhim yektubun.

80- Yoksa hesap mı ediyorlar şunu ki -Biz Duyamayız sırlarını ve fısıldaşmalarını-? Hayır! ve Rasüllerimiz onlarla beraber yazıp kaydetmektedir.

٨١- قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
81- Kul in kane lir rahmani veledun fe ena evvelul abidin.

81- De: "Eğer olsa idi Rahman'ın bir veledi, bilin ki ilk önce Ben kulluk ederdim."

٨٢- سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
82- Subhane rabbis semavati vel ardı rabbil arşi amma yasıfun.

82- Şanı yüce olup anılandır Efendisi'dir göklerin ve yerin, Efendisi'dir Tahtın nitelendirmelerinin -Üstündedir-

٨٣- فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
83- Fe zerhum yahudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yu'adun.

83- Artık bırak onları dalsınlar ve zevkle ağızları salyalı biçimde oynasınlar, -kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya değin-

٨٤- وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
84- Ve huvellezi fis semai ilahun ve fil ardı ilah, ve huvel hakimul alim.

84- Ve O var ya O, gökte de İlah'tır ve yerde de İlah'tır, ve O Hakiym; bilgedir, Aliym; bilendir.

٨٥- وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
85- Ve tebarekellezi lehu mulkus semavati vel'ardı ve ma beynehuma, ve indehu ilmus saah, ve ileyhi turceun.

85- Ve Mübarek; hayırlı, değerli, kutsaldır ki O'nun'dur Mülkiyeti; egemenliği, krallığı göklerin ve yerin ve arasındakilerin ve                -Yanındadır saatin bilgisi- ve O'na döndürüleceksiniz.

٨٦- وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
86- Ve la yemlikullezine yed'une min dunihiş şefate illa men şehide bil hakkı ve hum ya'lemun.

86- Ve -güç yetiremez o -O'nun yanısıra- dua ettikleri bir şefaate; yardım etmeye, Allah'tan kendisi adına dua ettiğinin istekte bulunması, hariçtir kim şehid; şahidlik; tanıklık ederse -Hakka- ve onlar bilirlerse.

٨٧- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
87- Ve le in se'eltehum men halakahum le yekulunnallahu fe enna yu'fekun.

87- Ve eğer soracak olursan onlara, onları kimin yarattığını elbette diyecekler: "Allah." Buna rağmen nasıl dönüveriyorsunuz?

٨٨- وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ
88- Ve kilihi ya rabbi inne haulai kavmun la yu'minun.

88- Ve diyerek: "Ey Efendim, şüphesiz bunlar inanmayan bir halktır." 

٨٩- فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
89- Fasfah anhum ve kul selam, fe sevfe ya'lemun.

89- Artık onlardan iyi muameleyle ayrıl ve de "selam; huzur, barış olsun" artık yakında bilecekler.