ahkaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahkaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2021 Pazar

66- Alak Denklemi -Ahkaf İkrası-





 


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم

1- Ha mim.

1- Ha mim.


٢- تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

2- Tenzilul kitabi minallahil azizil hakim.

2- İndirilişi Kitab'ın Allah'tan'dır, Aziyz; istediğini yapandır, Hakiym; işini bilgelikle yapandır.


٣- مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ

3- Ma halaknes semavati vel arda ve ma beyne huma illa bil hakkı ve ecelin musemma, vellezine keferu amma unziru mu'ridun. 

3- Ne Yarattıysak göklerde ve yerde ve aralarında, sadece -hakkla- ve isimlendirilmiş ecele kadar. Ve o, inkar edenler -uyarıldıklarından- arkalarını dönerler.

٤- قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ 

4- Kul ereeytum ma ted'une min dunillahi eruni maza halaku minel ardı em lehum şirkun fis semavat, ituni bi kitabin min kabli haza ev esaretin min ilmin in kuntum sadikin. 

4- De: "Görüyor musunuz neye dua ediyorsunuz -Allah yanısıra-? Gösterin Bana neyi yaratmışlar yerden ya da onlar için bir ortak mı var göklerde? Gelin Bana -Bundan- önceki kitabınızla ya da ilimden bir eser eğer siz doğruysanız."


٥- وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ

5-Ve men edallu mimmen yed'u min dunillahi men la yestecibu   lehu ila yevmil kıyameti ve hum an duaihim gafilun. 

5- Ve kimdir daha sapmış olan dua edenden -Allah yanısıra- olanlara ki -ona icabet etmezler- Kıyamet Günü'ne kadar ve onlar -duasından- ğafildirler.


٦- وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاء وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ

6- Ve iza huşiren nasu kanu lehum a'daen ve kanu bi ibadetihim kafirin.

6- Ve ne zaman toplanınca insanlar -olacaklar onlara düşman ve olacaklar kulluk etmelerine inkar edenler-


٧- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ

7- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalellezine keferu lil hakkı lemma caehum haza sihrun mubin. 

7- Ve ne zaman tane tane okunduğunda onlara Ayetlerimiz anlaşılır delillerle, dedi o inkar edenler -hakkı- geldiği vakit onlara: "Bu apaçık bir büyüdür."

٨- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

8- Em yekulunefterah, kul iniftereytuhu fe la temlikune li minallahi şey'a, huve a'lemu bi ma tufidune fih, kefa bihi şehiden beyni ve beynekum ve huvel gafurur rahim.

8- Yoksa diyorlar mı: "İftira etti Onu." De: "Eğer Ben iftira ettiysem Onu, bilin ki gücünüz yetmez, bana Allah'tan gelecek şeye. O en iyi Bilendir ne hakkında taşkınlık ettiğinizi. Kafidir O'nun bir Şahid olması aramla ve aranızda. ve O var ya O, Ğafur; bağışlayandır, Rahiym; esirgeyendir.


٩- قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

9- Kul ma kuntu bid'an miner rusuli ve ma edri ma yuf'alu bi ve la bikum, in ettebiu illa ma yuha ileyye ve ma ene illa nezirun mubin.

9- De: "Ben bidat; kafasına göre takılan değilim Rasüller içinde ve bilmiyorum -ne yapılacağını bana ve ne de size- Tabi olmuyorum, sadece -ne vahyediliyorsa bana- ve ben değilim, sadece apaçık bir uyarıcıyım.

١٠- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَكَفَرْتُم بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

10- Kul e reeytum in kane min indillahi ve kefertum bihi ve şehide şahidun min beni israile ala mislihi fe amene vestekbertum innallahe la yehdil kavmez zalimin.

10- De: "Görüyor musunuz eğer -O, Allah yanından olduysa- ve siz de inkar ediyorsanız -O'nu- ve -şahidlik ediyorsa bir şahid oğullarından İsrail'in -O'nun benzerliği üzerine- peşinden inandıysa ve siz kibirlendiyseniz? Şüphesiz Allah doğru yola getirmez yanlış yapan halkı."


١١- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ

11- Ve kalellezine keferu lillezine amenulev kane hayren ma sebekuna ileyh, ve iz lem yehtedu bihi fe seyekulune haza ifkun kadim.

11- Ve dedi o inkar edenler, o inanıp emin olanlar için: "Eğer olsa idi hayırlı önümüze geçemezlerdi -On'a doğru-" Ve ne zaman hidayete gelmediklerinde -O'nunla- derler: "Bu geçmişten gelen aldatmak için ortaya atılan bir yalandır."


١٢- وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ

12- Ve min kablihi kitabu musa imamen ve rahmeh ve haza kitabun musaddikun lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin. 

12- Ve -O'ndan- önce -Musa'nın Kitabı imam;önder ve rahmet; gönüllere su serpen idi. Ve bu Kitab Musaddık; doğrulayıcıdır, Lisanı; konuşma dili Arabçadır -uyarsın diye o yanlış yapanları ve müjdelesin güzellik yapanları.


١٣- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

13- İnnellezine kalu rabbunallahu summestekamu fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenun. 

13- Şüphesiz dediler ki: "Efendimiz Allah'tır." sonra dosdoğru yol üzere gittiler, artık korku yoktur onlara ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir.


١٤- أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

14- Ulaike ashabul cenneti halidine fiha, cezaen bima kanu ya'melun.

14- İşte bunlar Ashabıdır; arkadaşlarındandır cennetin -ölümsüzce oradadırlar- aldıkları cezadır yaptıkları amellerinden ötürü.


١٥- وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

15- Ve vassaynel insane bi valideyhi ihsana, hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurha, ve hamluhu ve fisaluhu selasune şehra, hatta iza belega eşuddehu ve belega erbaine seneten kale rabbi evzı'ni en eşkure ni'metekelleti en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve aslıh li fi zurriyyeti, inni tubtu ileyke ve inni minel muslimin.

15- Ve vasiyet ettik insana -ebeveynine- güzel davranmasını. Taşıdı onu anası acıyla ve doğurdu onu acıyla. Ve taşınması onun ve sütten kesilmesi onun -otuz aydır-. Hatta ne zaman ulaşınca gücüne ve ulaşınca -kırk yaşına- der: "Efendim sevket beni şükredeyim diye nimetine ki, Sen nimet verdin üzerime ve üzerine ebeveynimin ve amel edeyim diye doğrusundan -razı olacağın- ve doğrult benim için soyum arasında. Şüphesiz ben arınarak döndüm Sana ve şüphesiz ben teslim olanlardanım.


١٦- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجاوَزُ عَن سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

Ulaikellezine netekabbelu anhum ahsene ma amilu ve netecavezu an seyyiatihim fi ashabil cenneh, va'des sıdkıllezi kanu yuadun.

16- İşte bunlar ki; Kabul edeceğiz onların en güzel olarak yaptıklarını ve Görmezden gelerek geçeriz -kötülüklerinden- cennetin arkadaşları arasına girerler. Bu vaad doğrudur ki onlara vaad edilmiştir. 

١٧- وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَّكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتْ الْقُرُونُ مِن قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

17- Vellezi kale li valideyhi uffın lekuma e teidanini en uhrece ve kad haletil kurunu min kabli ve huma yestegisanillahe veyleke amin, inne va'dallahi hakk, fe yekulu ma haza illa esatirul evvelin.

17- Ve o kimse dedi ebeveynine: "Üff be ikinize! Vaad mi ediyorsunuz bana -çıkarılacağımı- ve gelip geçmişken nesiller benden önce." ve ikisi yardımını isterler Allah'ın: "Yazıklar olsun sana! İnan emin olarak, şüphesiz vaadi Allah'ın -hakktır-." Yine o der: "değil bu, sadece eskilerin uydurdukları satırlar."


١٨- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

18- Ulaikellezine hakka aleyhimul kavlu fi umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins, innehum kanu hasirin.

18- İşte bunlar ki, hak olmuştur aleyhlerine -söz- milletler içinde gelip geçmiş onlardan önce -cinlerden ve insanlardan- Şüphesiz onlar kaybedenler oldular.


١٩- وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

19- Ve li kullin derecatun mimma amilu, ve li yuveffiyehum a'malehum ve hum la yuzlemun.

19- Ve herkes için -derece vardır amellerine göre- ve onlara vefasını gösterir amellerine göre ve onlara yanlış yapılmaz.

 

٢٠- وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ

20- Ve yevme yu'radullezine keferu alen nar, ezhebtum tayyibatikum fi hayatikumud dunya vestemta'tum biha fel yevme tuczevne azabel huni bi ma kuntum testekbirune fil ardı bi gayril hakkı ve bi ma kuntum tefsukun. 

20- Ve o gün sunulacak o inkar edenler ateşe: "Tükettiniz hoşunuza gidenleri dünya hayatınızda ve faydalandınız orada, artık bugün cezalandırılacaksınız aşaltıcı bir işkenceyle -kibirlenmenizden ötürü- yeryüzünde -haksız yere- ve fasık olup zıvanadan çıkmanızdan ötürü."

٢١- وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

21- Vezkur eha ad, iz enzere kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta'budu illallah, inni ehafu aleykum azabe yevmin azim.

21- Ve zikredib hatırla -Ad'in kardeşini- ne zaman uyardığında halkını Ahkaf'ta ve gelip geçti uyarıcılar kendisinden önce ve arkasından: "Etmeyin kulluk, sadece Allah'a! Şüphesiz ben korkarım sizin için büyük günün işkencesinden."


٢٢- قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

22- Kalu eci'tena li te'fikena an alihetina, fe'tina bi ma teıduna in kunte mines sadikin.

22- Dediler: "Geldin mi bize, kandırıp ikna etmek için İlahlarımızdan? Öyleyse getir bize, neyi vaad ediyorsan bize, eğer sen doğrulardansan."


٢٣- قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

23- Kale innemel ilmu indallahi ve ubelligukum ma ursiltu bihi ve lakinni erakum kavmen techelun.

23- Dedi: "Sadece bilgisi Allah'ın yanındadır ve eriştiriyorum size neyle gönderildiysem -Onunla- ve ama görüyorum siz, cahil bir halksınız."


٢٤- فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ

24- Fe lemma reevhu aridan mustakbile evdiyetihim kalu haza aridun mumtıruna, bel huve mesta'celtum bih, rihun fiha azabun elim.

24- Sonra ne zaman gördüklerinde -onu-, gökte beliren yer misali bulut gibi yanaşırken vadilerine, dediler: "Bu bir bulut kütlesi bize yağmur getiriyor." Aksine, o -ona acele ettiğiniz şeydir- içinde bir de rüzgar var, acı verici bir işkencedir.


٢٥- تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ

25- Tudemmiru kulle şey'in bi emri rabbiha fe asbehu la yura illa mesakinuhum kezalike neczil kavmel mucrimin.

25- Mahveder her şeyi -emriyle Efendisi'nin- böylece öyle hale geldiler ki sanki hiç görünmediler, sadece meskenleri! İşte böyle cezalandırırız -suçlu halkı-


٢٦- وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون

26- Ve lekad mekkenna hum fi ma in mekkennakum fihi ve cealna lehum sem'an ve ebsaren ve ef'ideten fe ma agna anhum sem'uhum ve la ebsaruhum ve la ef'idetuhum min şey'in iz kanu yechadune bi ayatillahi ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

26- Ve gerçekten yerleştirmiştik onları öyle ki sizi öyle yere yerleştirmedik ve yaptık onlar için duyma yetileri ve görme yetileri ve hissedip anlayacak gönüller ancak bir fayda sağlamadı onlara duymaları ve görmeleri ve gönülleri -hiç bir şey-, ne zaman onlar reddediyorlarken -ayetlerini Allah'ın- ve kuşattı onları -Onunla- alay ettikleri ne varsa.


٢٧- وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُم مِّنَ الْقُرَى وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

27- Ve lekad ehlekna ma havlekum minel kura ve sarrafnel ayati leallehum yerciun.

27- Ve gerçekten helak ettik ne çevreliyorsa sizi şehirlerden ve fazladan kısma yapmadan açıkladık -ayetleri- belki onlar dönerler diye...


٢٨- فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

28- Fe lev la nasare humullezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh, bel dallu anhum, ve zalike ifkuhum ve ma kanu yefterun.

28- Böylece neden yardım etmedi onlara o; -Allah yanısıra edindikleri- aşırı sevgi ve hayranlıkla kurban oldukları ilahları? Aksine kaybolup saptılar onlardan. Ve işte bunlar çarpıtmalarıydı ve de onların iftiralarıydı.


٢٩- وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ

29- Ve iz sarefna ileyke neferen minel cinni yestemiunel kur'an, fe lemma hadaruhu kalu ensıtu, fe lemma kudıye vellev ila kavmihim munzirin.

29- Ve ne zaman çevirdiğimizde Sana -cinlerden bir neferi- dinlemek üzere -Kur'an'ı- böylece ne zaman hazır hale geldiklerinde -O'na- dediler: "Susup dinleyin!" Ardından kaza olup tamamlandığı vakit halklarına döndüler uyarıcılar olarak.


٣٠- قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ

30- Kalu ya kavmena inna semi'na kitaben unzile min ba'di musa musaddikan li ma beyne yedeyhi yehdi ilel hakkı ve ila tarikın mustekim.

30- Dediler: "Ey Halkımız, şüphesiz biz duyduk -bir Kitab- indirildi Musa'dan sonra -doğruluyor O'ndan öncekini- hidayet ediyor Hakka ve dosdoğru bir yola."

٣١- يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

31- Ya kavmena ecibu daiyallahi ve aminu bihi yagfir lekum min zunubikum ve yucirkum min azabin elim.

31- "Ey Halkımız, icabet edin -çağrısına Allah'ın- ve emin olarak inanın -O'na- Bağışlayacak sizin için günahlarınızdan ve kollayacak sizi acı verici bir işkenceden."


٣٢- وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاء أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

32- Ve men la yucib daiyallahi fe leyse bi mu'cizin fil ardı ve leyse lehu min dunihi evliyau, ulaike fi dalalin mubin.

32- Ve kim icabet etmezse -çağrısına Allah'ın- sonra hiç bir yere kaçıp aciz bırakamaz yeryüzünde ve bulamaz kendisi için -O'nun yanısıra- evliyalar. İşte bunlar apaçık sapkınlıktadır.


٣٣- أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

33- E ve lem yerev ennallahellezi halakas semavati vel arda ve lem ya'ye bi halkıhinne bi kadirin ala en yuhyiyel mevta, bela innehu ala kulli şey'in kadir.

33- Görmezler mi şunu; Allah ki, yarattı gökleri ve yeri ve yorulmadı onların yaratışıyla, kudretlidir hayat vermede ve öldürmede. Evet! Şüphesiz O, her şeye Kadir; gücü yetendir.


٣٤- وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ

34- Ve yevme yu'redullezine keferu alen nar,e leyse haza bil hakk, kalu bela ve rabbina, kale fe zukul azabe bi ma kuntum tekfurun.

34- Ve o gün sunulacak o inkarcılar ateşe: "Değil midir bu hakk?"  Diyecekler: "Evet! ve Efendimiz..." Diyecek: "Artık tadın bakalım işkenceyi inkar etmenizden ötürü."


٣٥- فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

35- Fasbir kema sabere ulul azmi miner rusuli ve la testa'cil lehum, ke ennehum yevme yerevne ma yuadune lem yelbesu illa saaten min nehar, belag, fe hel yuhleku illel kavmul fasikun.

35- Artık sabredib kararlı ol, sabrettiği gibi ul'ül azm; özünde gayretli Rasüllerden ve acele etme onlar için. Onlar o gün görürler neyle vaad olunduklarını, kalmamışlar sanki sadece günden bir saat. Duyurudur! Ancak helak mı olacak fasık; zıvanadan çıkmış halktan başkası?