zuhruf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zuhruf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2021 Cumartesi

63- Alak Denklemi -Zuhruf İkrası-

                   



                                  


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Vel kitabil mubini.

2- Ve Apaçık Kitab!

٣- إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
3- İnna cealnahu kur'anen arabiyyen leallekum ta'kılun.

3- Şüphesiz yaptık -Onu- arapça okunan, belki siz akledersiniz.

٤- وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
4- Ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyun hakim.

4- Ve şüphesiz O, -Ana Kitab'ta-dır Yanımızda- elbette Aliyy; yücedir, Hakiym; bilgedir.

٥- أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ
5- E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifin.

5- Artık çekip alarak sizden -Hatırlatıcıyı- vaz mı geçelim ki siz müsrif bir halksınız.

٦- وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ
6- Ve kem erselna min nebiyin fil evvelin.

6- Ve nice gönderdik Nebilerden öncekiler arasında.

٧- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
7- Ve ma yetihim min nebiyin illa kanu bihi yestehziun.

7- Ve gelmesin onlara bir Nebi, sadece -O'nunla- alay edenler oldular.

٨- فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ
8- Fe ehlekna eşedde minhum batşen ve meda meselul evvelin.

8- Sonra helak ettik onlardan kuvvetçe daha güçlülerini ve geçti öncekilerin misali.

٩- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ
9- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunne halakahunnel azizul alim.

9- Ve gerçekten eğer sorsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri?" elbette diyecekler: "Yarattı onları Aziyz; karşı konulmaz Aliym; her şeyi bilen."

١٠- الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
10- Ellezi cealekumul arda mehden ve cealelekum fiha subulen leallekum tehtedun.

10- Ki O yaptı sizin için yeryüzünü beşik ve yaptı sizin için orada yollar, belki siz hidayeti bulursunuz.

١١- وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ
11- Vellezi nezzele mines semai maenbi kader, fe enşerna bihi beldetenmeyten, kezalike tuhrecun.

11- Ve ki O, indirir gökten suyu kaderle; ölçüyle, böylece canlandırırız -onunla- ölü bir beldeyi. İşte böyle çıkarılacaksınız.

١٢- وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
12- Vellezi halakal ezvace kullehave ceale lekum minel fulki vel enami ma terkebun.

12- Ve ki O, yarattı çiftlerin hepsini ve yaptı sizin için gemilerden ve enamdan bineceğiniz türleri...

١٣- لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ
13- Li testevu ala zuhurihi summe tezkuru ni'mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekulu subhanellezi sehhare lena haza ve ma kunna lehu mukrinin.

13- ...Dengeli olasınız diye sırtlarında, sonra hatırlayasınız nimetini Efendinizin, dengeli olduğunuz vakit onlarda ve diyesiniz: "Subhan; tesbih edip anarız ki O, hizmete soktu bizim için bunu ve biz elbette onu yapacak yetenekte değiliz."

١٤- وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ
14- Ve inna ila rabbina le munkalibun.

14- "Ve şüphesiz Efendimize, elbette dönüp gideceğiz"

١٥- وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ
15- Ve cealu lehu min ibadihi cuz'a, innel insane le kefurun mubin.

15- Ve yaptılar -O'nun için- kullarından cüz. Şüphesiz insan elbette apaçık küfürbaz bir nankördür.

١٦- أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ
16- Emittehaze mimma yahluku benatin ve asfakum bil benin.

16- Yoksa edindi mi yarattıklarından kızları ve seçti mi size oğulları?

١٧- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
17- Ve iza buşşire ehaduhum bi ma darabe lir rahmani meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim.

17- Ve ne zaman müjdelendiğinde onlardan birisine -Rahman için örnek olarak verdikleri- suratı kayıp kararmış ve öfkeden nefesini tutmuştur.

١٨- أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ
18- E ve men yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısami gayru mubin.

18- "Büyütülecek kimse mi süsler içinde?" ve o belirsiz bir sürtüşmeye girer.

١٩- وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
19- Ve cealul melaiketellezine hum ibadur rahmani inasa, e şehidu halkahum, setuktebu şehadetuhum ve yus'elun.

19- Ve yaptılar Melekleri -Rahman'ın dişi kulları- olarak. Şahit miydiler yaratılışlarına? Yazılacaktır şahitlikleri ve sorguya çekileceklerdir.

٢٠- وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
20- Ve kalu lev şaer rahmanu ma abednahum, ma lehum bi zalike min ilmin in hum illa yahrusun.

20- Ve derler: "Eğer isteseydi Rahman kulluk etmezdik onlara." Yoktur onlar için bunda bir ilim. Değildir onlar, sadece saçmalarlar.

٢١- أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
21- Em ateynahum kitaben min kablihi fe hum bihi mustemsikun.

21- Ya da verdik onlara bir kitap önceden -O'ndan- da onlar ona mı tutunuyorlar?

٢٢- بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
22- Bel kalu inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muhtedun.

22- Hayır! Derler: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığı yol üzere gidiyoruz."

٢٣- وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
23-Ve kezalike ma erselna min kablike fi karyetin min nezirin illa  kale mutrefuha inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muktedun.

23- Ve işte böyle, göndermeyelim -senden önce- bir ortak yaşam yerine bir uyarıcı, sadece der oranın sosyetesi: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığını model alırız."

٢٤- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
24- Kale e ve lev ci'tukum bi ehda mimma vecedtum aleyhi abaekum, kalu inna bi ma ursıltum bihi kafirun.

24- Dedi: "Hatta eğer getirsem size daha doğru yolu da mı -onda babalarınızı bulduğunuzdan-? Dediler: "Şüphesiz biz, -neyle gönderildiysen- -O'na- kafiriz."

٢٥- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
25- Fentekamna minhum fanzur keyfe kane akıbetul mukezzibin. 

25- Böylece intikam aldık onladan. Artık bak nasıl oldu sonu yalanlayanların.

٢٦- وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ
26- Ve iz kale ibrahimu li ebihi ve kavmihi inneni beraun mimma ta'budun.

26- Ve ne zaman dediğinde İbrahim babasına ve halkına: "Şüphesiz ben uzağım neye kulluk ediyorsanız..."

٢٧- إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
27- İllellezi fatarani fe innehu se yehdin.

27- "...Sadece O, Fatır'a; yokluğu yarıp özümü var edene! Bilin ki O, doğru yola iletecektir beni."

٢٨- وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
28- Ve cealeha kelimeten bakıyeten fi akıbihi leallehum yerciun.

28- Ve yaptı onu -kalıcı bir söz- ondan sonrakiler arasında, belki onlar dönerler.

٢٩- بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى جَاءهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
29- Bel metta'tu haulai ve abaehum hatta caehumul hakku ve resulun mubin.

29- Hayır! Faydalandırdım bunları ve babalarını hatta gelinceye değin onlara -Hakk- ve apaçık bir Rasül; gerçeği bildiren haberci.

٣٠- وَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ
30- Ve lemma cae humul hakku kalu haza sihrun ve inna bihi kafirun.

30- Ve ne zaman geldiğinde onlara -Hakk- dediler: "Bu bir büyüdür ve şüphesiz biz -O'na- kafiriz."

٣١- وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ
31- Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculin minel karyeteyni azim.

31- Ve dediler: "Olmaz mı indirilseydi bu -Kur'an- büyük bir adama  -iki şehirden-?"

٣٢- أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
32- E hum yaksimune rahmete rabbik, nahnu kasemna beynehum maişetehum fil hayatid dunyave refa'na ba'dahum fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyya, ve rahmetu rabbike hayrun mimma yecmaun.

32- Onlar mı paylaştırıyor rahmetini Efendi'nin? Biz paylaştırdık aralarında geçimliklerini dünya hayatında. Ve yükseltiriz bazılarını -bazılarının üstünde derece olarak- alsın diye bazıları bazılarının hizmetini. Ve rahmeti Efendi'nin daha hayırlıdır onların topladıklarından. 
٣٣- وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ
33- Ve lev la en yekunen nasu ummeten vahıdeten le cealna limen yekfuru bir rahmani li buyutihim sukufen min fıddatin ve mearice aleyha yazherune.

33- Ve eğer olmasaydı -insanların tek ümmet olması- elbette yapardık -Rahman'ı inkar eden kimseler için- evlerinin tavanlarını gümüşten ve yüzeyi üzerinde binilecek asansörlerini...

٣٤- وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ
34- Ve li buyutihim ebvaben ve sururen aleyha yettekiun.

34- ...ve evleri için kapılar ve üzerinde yaslanacakları kanepeler...

٣٥- وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
35- Ve zuhrufa, ve in kullu zalike lemma metaul hayatid dunya, vel ahiretu inde rabbike lil muttekin.

35- ...ve altın işlemeli süsler. Ve bunların hepsi başka değil, yalnız dünya hayatının faydasıdır ve ahiret -Efendi'nin yanında- müttaki; saygıyla emir ve yasaklara uyanlar içindir.

٣٦- وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
36- Ve men ya'şu an zikrir rahmani nukayyıd lehu şeytanen fe huve lehu karin.

36- Ve kim arkasını dönerse -Zikri; hatırlatıcısından Rahman'ın- sarıverdiririz ona bir şeytanı, böylece o, onun yandaşı olur.

٣٧- وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
37- Ve innehum le yasuddunehum anis sebili ve yahsebune ennehum muhtedun.

37- Ve şüphesiz onlar elbette uzaklaştırıp engeller onları -yoldan- ve hesap ederler hidayette olduklarını.

٣٨- حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
38- Hatta iza caena kale ya leyte beyni ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karin.

38- Hatta ne zaman geldiğinde -Bize- der: "Keşke olsaydı aram ve aranda iki doğu mesafesi, ne kötü yandaşmışsın."

٣٩- وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
39- Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azabi muşterikun.

39- Ve asla menfaat sağlamayacak size -o gün- zamanında yanlış yaptınız şimdi siz işkencede ortaksınız.

٤٠- أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
40- E fe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kane fi dalalin mubin.

40- Artık Sen duyurabilir misin duymayana ya da yol gösterebilir misin kör olana ve apaçık sapıklıkta olan kimseye?

٤١- فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
41- Fe imma nezhebenne bike fe inna minhum muntekımun.

41- Peşinden alıp götürsekte Seni, bil ki şüphesiz onlardan öç alacağız.

٤٢- أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
42- Ev nuriyennekellezi vaadnahum fe inna aleyhim muktedirun.

42- Ya da gösteririz Sana -onlara vaad ettiklerimizi- böylece şüphesiz onların üstünde muktediriz.

٤٣- فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
43- Festemsik billezi uhıye ileyk, inneke ala sıratın mustekim.

43- Artık tutun -Sana vahyettiğimize- şüphesiz Sen dosdoğru yol üzeresin.

٤٤- وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
44- Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik, ve sevfe tus'elun.

44- Ve şüphesiz O, elbette Zikr; hatırlatıcıdır Sana ve halkına ve yakında sorgulanacaksınız.

٤٥- وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
45- Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun.

45- Ve sor, Senden önce Rasüllerimizden gönderdiğimiz kimselere: "Yaptık mı -Rahman'ın yanısıra- kulluk edilecek ilahlar?"

٤٦- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
46- Ve lekad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve melaihi fe kale inni resulu rabbil alemin.

46- Ve gerçekten gönderdik Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve şeflerine, böylece dedi: "Şüphesiz ben, Varlıkların Efendisi'nin Rasülü; habercisiyim."

٤٧- فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ
47- Fe lemma caehum bi ayatina izahum minha yadhakun.

47- Ancak ne zaman geldiğinde onlara ayetlerimizle o vakit onlar -onlara- kahkaha attılar.

٤٨- وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
48- Ve ma nurihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahum bil azabi leallehum yerciun.

48- Ve göstermedik onlara ayetlerimizden, sadece o kız kardeşinden daha büyüktü. Ve yakaladık onları işkenceyle belki onlar dönerler.

٤٩- وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
49- Ve kalu ya eyyuhes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le muhtedun.

49- Ve dediler: "Ey Büyücü! Dua et bizim için Efendine -seninle ahitleşmesi nedeniyle- muhakkak biz elbette doğru yola geleceğiz."

٥٠- فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
50- Fe lemma keşefna an humul azabe iza hum yenkusun.

50- Böylece ne zaman kaldırdığımızda onlardan işkenceyi hemen onlar sözlerinden cayarlar.

٥١- وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
51- Ve nada fir'avnu fi kavmihi kale ya kavmi e leyse li mulku mısra ve hazihil enharu tecri min tahti, e fe la tubsirun.

51- Ve seslendi Firavun halkına, dedi: "Ey Halkım! Mısır Krallığı benim değil mi ve bu zeminimden akan nehirler? Hala görmüyor musunuz?"

٥٢- أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ
52- Em ene hayrun min hazellezi huve mehinun ve la yekadu yubin.

52- " Yahut ben daha hayırlıyım -bundan- ki o aşağıdır ve açıkça anlatamıyor."

٥٣- فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ
53- Fe lev la ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinin.

53- "Peki niçin atılmadı ona altından bilezikler ya da gelseydi onunla beraber eşlik eden melekler?"

٥٤- فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
54- Festehaffe kavmehu fe atauh, innehum kanu kavmen fasikin.

54- Böylece blöf yaparak halkının aklıyla oynadı yine de onlar, ona boyun eğdiler. Şüphesiz onlar zıvanadan çıkan bir halk oldular.

٥٥- فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ
55- Fe lemma asefunentekamna minhum fe agraknahum ecmain.

55- Böylece ne zaman -Bizi hayalkırıklığına uğratarak öfkelendirdiklerinde- onlardan yaptıklarının karşılığını vererek intikam aldık, peşinden hepsini boğduk.

٥٦- فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ
56- Fe cealnahum selefen ve meselen lil ahırin.

56- Böylece yaptık onları -geçmiş ve bir örnek- sonrakiler için.

٥٧- وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
57- Ve lemma duribebnu meryeme meselen iza kavmuke minhu yasıddun.

57- Ve ne zaman verildiğinde Meryem'in Oğlu örnek olarak hemen halkın ondan yüz çevirdi.

٥٨- وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
58- Ve kalu e alihetuna hayrun em huve, ma darebuhu leke illa cedela, bel hum kavmun hasımun.

58- Ve dediler: "İlahlarımız mı daha hayırlı yoksa O mu? Onların -onu- Sana ileri sürmesi, didişmekten başka değildi. Hayır! onlar hasımlık eden bir halktırlar.

٥٩- إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
59- İn huve illa abdun en'amna aleyhi ve cealnahu meselen li beni israil.

59- Değildi O, sadece -O'na- nimet verdiğimiz bir kuldu ve yaptık O'nu bir örnek İsrail'in Oğulları için.

٦٠- وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
60- Ve lev neşau le cealna minkum melaiketen fil ardı yahlufun.

60- Ve eğer İsteseydik elbette Yapardık sizden melekler yeryüzünde halefler.

٦١- وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
61- Ve innehu le ilmun lis saati, fe la temterunne biha vettebiuni, haza sıratun mustekim.

61- Ve şüphesiz o, elbette -bir ilimdir saat için- artık kuşkulanmayın -onun hakkında- ve tabi olun -Bana-. Budur dosdoğru yol.

٦٢- وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
62- Ve la yasuddennekumuş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

62- Ve uzaklaştırıp engellemesin sizi şeytan. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

٦٣- وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
63- Ve lemma cae isa bil beyyinati kale kad ci'tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba'dellezi tahtelifune fih, fettekullahe ve etiuni.

63- Ve ne zaman geldiğinde İsa -anlaşılır delillerle- dedi: "Gerçekten geldim size -hikmetle; bozukluğu giderici bilgelikle- ve böylece anlaşılır hale getiriyorum sizin için -üzerinde ihtilafa düştüğünüz bazı durumları- Artık saygıyla emir ve yasaklarına uyun Allah'ın ve Bana boyun eğin."

٦٤- إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
64- İnnellahe huve rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

64- "Şüphesiz Allah, O Efendim'dir ve Efendiniz'dir, Artık O'na kulluk edin. Budur dosdoğru yol."

٦٥- فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
65- Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine zalemu min azabi yevmin elim.

65- Peşinden ihtilafa düştü topluluklar aralarında. Artık yazıklar olsun o yanlış yapanlara acı verici günün işkencesinden.

٦٦- هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
66- Hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun.

66- Bekliyorlar mı sadece saati ki gelecektir onlara ansızın ve onlar fark edip algılayamazlar.

٦٧- الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
67- El ehillau yevme izin ba'duhum li ba'din aduvvun illel muttekin.

67- Dostların bazısı bazısına düşmanlık edecektir o gün, hariçtir saygıyla emir ve yasaklara uyanlar.

٦٨- يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
68- Ya ibadi la havfun aleykumul yevme ve la entum tahzenun.

68- "Ey Kullarım! Korku yoktur üzerinize bugün ve siz kederlenmeyeceksiniz."

٦٩- الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ
69- Ellezine amenu bi ayatina ve kanu muslimin.

69- "Ki onlar emin olarak inandılar -Ayetlerimize- ve akıl duruluğuyla teslim oldular."

٧٠- ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
70- Udhulul cennete entum ve ezvacukum tuhberun .

70- "Girin cennete; yeşil bahçeye siz ve eşleriniz mutluluğunuz yüzlerinizden okunacak."

٧١- يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
71- Yutafu aleyhim bi sıhafin min zehebin ve ekvab, ve fiha ma teştehihil enfusu ve telezzul a'yun, ve entum fiha halidun.

71- Tavaf edilecek onlara -altından tepsi ve kadehlerle-, ve oradadır --nefsler; özler neye şehvet duyuyorsa- ve gözlerin zevk aldıkları ve siz orada ölümsüz olacaksınız.

٧٢- وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
72- Ve tilkel cennetulleti uristumuha bi ma kuntum ta'melun.

72- Ve işte budur Cennet ki -varis; mirasçı kıldı sizi Ona-                   -amellerinizden dolayı-

٧٣- لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
73- Lekum fiha fakihetun kesiretun minha te'kulun.

73- Sizin içindir orada çokça meyveler -onlardan yersiniz-

٧٤- إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
74- İnnel mucrimine fi azabi cehenneme halidun.

74- Şüphesiz suçlular Cehennem işkencesinde ölümsüzdürler.

٧٥- لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
75- La yufetteru anhum ve hum fihi mublisun.

75- Acıları dindirilmeyektir onların ve onlar ümitsizlik içinde olacaktır.

٧٦- وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
76- Ve ma zalemnahum ve lakin kanu humuz zalimin.

76- ve -Yanlış Yapmadık- onlara ama onlar -kendilerine yanlış yapanlar- oldular.

٧٧- وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
77- Ve nadev ya maliku li yakdi aleyna rabbuk, kale innekum makisun.

77- Ve seslenecekler: "Ey Malik; görevli; bitirsin bunu bize Efendin." Diyecek: "Şüphesiz siz kalacaksınız"

٧٨- لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
78- Lekad ci'nakum bil hakkı ve lakinne ekserekum lil hakkı karihun.

78- Gerçekten Geldik size -Hakk'la- ve ama çoğunuz -Hakk- için surat büktünüz.

٧٩- أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ
79- Em ebremu emren fe inna mubrimun.

79- Yoksa sağlam bir iş mi tuttular? Bil ki, şüphesiz Biz sağlam iş tutanlarız.

٨٠- أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
80- Em yahsebune enna la nesmeu sırrehum ve necvahum, bela ve rusuluna ledeyhim yektubun.

80- Yoksa hesap mı ediyorlar şunu ki -Biz Duyamayız sırlarını ve fısıldaşmalarını-? Hayır! ve Rasüllerimiz onlarla beraber yazıp kaydetmektedir.

٨١- قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
81- Kul in kane lir rahmani veledun fe ena evvelul abidin.

81- De: "Eğer olsa idi Rahman'ın bir veledi, bilin ki ilk önce Ben kulluk ederdim."

٨٢- سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
82- Subhane rabbis semavati vel ardı rabbil arşi amma yasıfun.

82- Şanı yüce olup anılandır Efendisi'dir göklerin ve yerin, Efendisi'dir Tahtın nitelendirmelerinin -Üstündedir-

٨٣- فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
83- Fe zerhum yahudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yu'adun.

83- Artık bırak onları dalsınlar ve zevkle ağızları salyalı biçimde oynasınlar, -kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya değin-

٨٤- وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
84- Ve huvellezi fis semai ilahun ve fil ardı ilah, ve huvel hakimul alim.

84- Ve O var ya O, gökte de İlah'tır ve yerde de İlah'tır, ve O Hakiym; bilgedir, Aliym; bilendir.

٨٥- وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
85- Ve tebarekellezi lehu mulkus semavati vel'ardı ve ma beynehuma, ve indehu ilmus saah, ve ileyhi turceun.

85- Ve Mübarek; hayırlı, değerli, kutsaldır ki O'nun'dur Mülkiyeti; egemenliği, krallığı göklerin ve yerin ve arasındakilerin ve                -Yanındadır saatin bilgisi- ve O'na döndürüleceksiniz.

٨٦- وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
86- Ve la yemlikullezine yed'une min dunihiş şefate illa men şehide bil hakkı ve hum ya'lemun.

86- Ve -güç yetiremez o -O'nun yanısıra- dua ettikleri bir şefaate; yardım etmeye, Allah'tan kendisi adına dua ettiğinin istekte bulunması, hariçtir kim şehid; şahidlik; tanıklık ederse -Hakka- ve onlar bilirlerse.

٨٧- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
87- Ve le in se'eltehum men halakahum le yekulunnallahu fe enna yu'fekun.

87- Ve eğer soracak olursan onlara, onları kimin yarattığını elbette diyecekler: "Allah." Buna rağmen nasıl dönüveriyorsunuz?

٨٨- وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ
88- Ve kilihi ya rabbi inne haulai kavmun la yu'minun.

88- Ve diyerek: "Ey Efendim, şüphesiz bunlar inanmayan bir halktır." 

٨٩- فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
89- Fasfah anhum ve kul selam, fe sevfe ya'lemun.

89- Artık onlardan iyi muameleyle ayrıl ve de "selam; huzur, barış olsun" artık yakında bilecekler.