enbiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
enbiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2022 Cumartesi

73- Alak Denklemi -Enbiya İkrası-

 





بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.



١- اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ
1- Ikterebe lin nasi hisabuhum ve hum fi gafletin mu'ridun.

1- Yaklaştı -insanlık- için hesab vermeleri ve onlar gaflet içinde arkalarını dönmekteler.

٢- مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ
2- Ma ye'tihim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeuhu ve hum yel'abun.

2- Ne gelirse onlara hatırlatıcıdan Efendilerinden güncel, sadece duyarlar onu ve oynarlar!

٣- لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
3- Lahiyeten kulubuhum ve eserrun necvellezine zalemu hel haza illa beşerun mislukum, e fe te'tunes sihre ve entum tubsırun.

3- Eğlenir kalbleri ve sır tutarlar fısıldaşmaları o yanlış yapan zalimler: "Değil midir bu sadece bir beşer sizin gibi? Gelecek misiniz büyüye ve siz görüyorken?"

٤- قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
4- Kale rabbi ya'lemul kavle fis semai vel ardı ve huves semiul alim.

4- Dedi: "Efendim bilir -denileni- gökte ve yerde ve O, Semi; duyandır, Alim; bilendir."

٥- بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ
5- Bel kalu adgasu ahlamin belifterahu bel huve şaır, fel ye'tina bi ayetin kema ursilel evvelun.

5- Aksine derler: "Karışık rüyalar!", "Aksine uydurup iftira etti onu!", " Aksine o bir şairdir!", "Şimdi gelsin bize ayetle öncekilere gönderilen ki gibi!"

٦- مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
6- Ma amenet kablehum min karyetin ehleknaha, e fe hum yu'minun.

6- Neye inandı onlardan önce şehirlerden helak ettiklerimiz? Artık onlar mı inanacaklar?

٧- وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
7- Ve ma erselna kableke illa ricalen nuhi ileyhim fes'elu ehlez zikri in kuntum la ta'lemun.

7- Ve göndermedik -senden önce- sadece adamlar, Vahyettik onlara. Artık sor zikir ehline -eğer bilmiyor iseniz-

٨- وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ
8- Ve ma cealnahum ceseden la ye'kulunet taame ve ma kanu halidin.

8- Ve Yapmadık onları cesedler yemek yemeyen ve değiller idi ölümsüz!

٩- ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ
9- Summe sadaknahumul va'de fe enceynahum ve men neşau ve ehleknel musrifin.

9- Sonra Sadık kalıp doğruladık onlara vaadi, peşinden Kurtardık onları ve kimi İstediysek ve Helak ettik aşırı giden ölçüsüz müsrifleri!

١٠- لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
10- Lekad enzelna ileykum kitaben fihi zikrukum, e fe la ta'kılun.

10- Gerçekten İndirdik size Kitabı -onda- zikir; hatırınızda tutmanız gerekenler vardır. Artık aklınızı kullanmayacak mısınız?

١١- وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ
11- Ve kem kasamna min karyetin kanet zalimeten ve enşe'na ba'deha kavmen aharin.

11- Ve nice kırıp geçirdik şehirlerden yanlış yapan zalimler oldular ve İnşa ettik onlardan sonra başka halk!

١٢- فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ
12- Fe lemma ehassu be'sena iza hum minha yerkudun.

12- Böylece hissettikleri vakit kötülüğümüzü o zaman onlar -oradan-  ayaklarını yere vurarak tepişip sıvışıyorlardı!

١٣- لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ
13- La terkudu verciu ila ma utriftum fihi ve mesakinikum leallekum tus'elun.

13- Tepişmeyin! ve dönün sosyete dünyanıza ve meskenlerinize! Belki sorguya çekilirsiniz!

١٤- قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
14- Kalu ya veylena inna kunna zalimin.

14- Dediler: "Yazıklar olsun bize! Şüphesiz biz yanlış yapan zalimler olduk!"

١٥- فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ
15- Fe ma zalet tilke da'vahum hatta cealnahum hasiden hamidin.

15- Böylece kesilmedi bu duaları -Yapıncaya değin onları- hasat edilmiş, sönüvermiş!

١٦- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
16- Ve ma halaknes semae vel arda ve ma beynehuma laıbin.

16- Ve Yaratmadık göğü ve yeri ve ne varsa aralarında oyun olarak!

١٧- لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ
17- Lev eredna en nettehıze lehven lettehaznahu min ledunna in kunna fa'ılin.

17- Eğer irade edip İsteseydik şunu; Edinmemizi bir eğlence elbette Edinirdik -onu- Yanımızdan eğer yapsa İdik!

١٨- بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
18- Bel nakzifu bil hakkı alel batıli fe yedmeguhu fe iza huve zahik, ve lekumul veylu mimma tasıfun.

18- Aksine Atarız -hakkla- üzerine -sahtenin- böylece beynini parçalar peşinden o vakit o can verir gider! Ve size -Yazıklar Olsun- nitelendirmelerinizden dolayı!

١٩- وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
19- Ve lehu men fis semavati vel ard, ve men indehu la yestekbirune an ıbadetihi ve la yestahsirun.

19- Ve O'nun-dur kim varsa göklerde ve yerde ve kim varsa -Yanında- kibirlenib büyüklenmezler -kulluk etmekten O'na- ve bitkin düşmezler!

٢٠- يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
20- Yusebbihunel leyle ven nehare la yefturun.

20- Tesbih edib anarlar gece ve gündüz ara vermeksizin!

٢١- أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ
21- Emittehazu aliheten minel ardı hum yunşirun.

21- Ya da edindiler ilahlar yerden de onlar mı can verecek?

٢٢- لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
22- Lev kane fihima alihetun illallahu le fesedeta, fe subhanallahi rabbil arşi amma yasıfun.

22- Eğer olsa idi -onlarda- ilahlar haricinde Allah'ın elbette fesada uğrayıp bozulurdu. Böylece Subhan; şanı yüce olup anılandır Allah, Efendisi'dir Tahtın nitelendirmelerinin -Üstündedir-

٢٣- لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ
23- La yus'elu amma yef'alu ve hum yus'elun.

23- Sorguya çekilmez Ettiğinden ve onlar sorguya çekilir!

٢٤- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ
24- Emittehazu min dunihi aliheh, kul hatu burhanekum, haza zikru men maiye ve zikru men kabli, bel ekseruhum la ya'lemunel hakka fehum mu'ridun.

24- Yoksa edindiler mi -Yanısıra- ilahlar? De: "Getirin burhan; kanıtınızı! Bu zikridir; hatırlatıcısıdır benimle olan kimselerin ve zikridir; hatırlatıcısıdır benden önceki kimselerin!" Oysa çoğusu onların bilmezler -hakkı- böylece onlar dönerler!

٢٥- وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ
25- Ve ma erselna min kablike min resulin illa nuhi ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa'budun.

25- Ve Göndermedik Senden önce bir Rasül, sadece Vahyettik O'na şunu O: "Yoktur ilah sadece Ben! Artık kulluk edin Bana!"

٢٦- وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ
26- Ve kaluttehazer rahmanu veleden subhaneh, bel ıbadun mukremun.

26- Ve derler: "Edindi Rahman bir veledi!" Subhan; şanı yüce olup anılandır! Aksine onurlu kuldurlar.

٢٧- لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ
27- La yesbikunehu bil kavli ve hum bi emrihi ya'melun.

27- Önüne geçmezler O'nun, -derken- ve onlar -Emriyle- amel ederler.

٢٨- يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
28- Ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum ve la yeşfeune illa li menirteda ve hum min haşyetihi muşfikun.

28- Bilir ne varsa arasında ellerinin ve ne varsa arkalarında ve şefaat; yardım edip yanına almazlar sadece kim için -rıza gösterdiyse- ve onlar saygıdan ötürü korkarlar ürpererek.

٢٩- وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
29- Ve men yekul minhum inni ilahun min dunihi fe zalike neczihi cehennem, kezalike necziz zalimin.

29- Ve kim derse -Onlardan- "Şüphesiz Ben İlahım -O'nun Yanısıra-" İşte o vakit Cezalandırırız -Onu- cehenneme! İşte böyle Cezalandırırız yanlış yapan zalimleri!

٣٠- أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
30- E ve lem yerellezine keferu ennes semavati vel arda kaneta retkan fe fetaknahuma, ve cealna minel mai kulle şey'in hayy, e fe la yu'minun.

30- Görmez mi o inkar edenler şunu; gökler ve yer -yapışık- idiler sonra ayırdık onları ve Yaptık sudan her şeyi canlı. Hala inanmayacaklar mı?

٣١- وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
31- Ve cealna fil ardı revasiye en temide bihim ve cealna fiha ficacen subulen leallehum yehtedun.

31- Ve Yaptık yerde demirlemiş gülle gibi dağları sarsar diye onları ve Yaptık orada vadiler, yollar. Belki onlar doğru yolu; hidayeti bulurlar!

٣٢- وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
32- Ve cealnes semae sakfen mahfuza, ve hum an ayatiha mu'ridun.

32- Ve Yaptık göğü korunmuş bir tavan ve onlar -işaretlerden- dönüyorlar!

٣٣- وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
33- Ve huvellezi halakal leyle ven nehare veş şemse vel kamer, kullun fi felekin yesbehun.

33- Ve O ki; yarattı geceyi ve gündüzü ve güneşi ve ayı! Hepsi bir felekte; yörüngede övgüyle şanı yüce olanı anarak yüzüp gitmekteler!

٣٤- وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
34- Ve ma cealna li beşerin min kablikel huld, e fe in mitte fe humul halidun.

34- Ve Yapmadık beşer için -senden önce- ölümsüzlük. Böylece eğer ölürsen peşinden onlar ölümsüz mü olacak?

٣٥- كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
35- Kullu nefsin zaikatul mevt, ve neblukum biş şerri vel hayri fitneh, ve ileyna turceun.

35- Her kişi tadacak ölümü ve Sınarız sizi kötülükle ve iyilikle deneyerek ve Bize döndürülürsünüz!

٣٦- وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ
36- Ve iza reakellezine keferu in yettehızuneke illa huzuva, e hazellezi yezkuru alihetekum, ve hum bi zikrir rahmani hum kafirun.

36- Ve ne zaman gördüğünde seni, o inkarcılar -edinmezler seni, sadece komedi unsuru- "Bu mudur o, zikredib bahseden ilahlarınızı!" ve onlar zikrini Rahman'ın, onlar inkar eden kafirlerdir!

٣٧- خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
37- Hulikal insanu min acel, seurikum ayati fe la testa'cilun

37- Yaratıldı insan -aceleden- Göstereceğim size -ayetlerimi- Acele etmemi istemeyin!

٣٨- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
38- Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadıkin.

38- Ve derler: "Ne zamandır bu -vaad- eğer siz doğru iseniz?"

٣٩- لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
39- Lev ya'lemullezine keferu hine la yekuffune an vucuhihimun nare ve la an zuhurihim ve la hum yunsarun.

39- Eğer bilse idi o inkar edenler o vakit itemeyeceklerini yüzlerini ateşten ve sırtlarını ve onların yardım da görmeyeceklerini...

٤٠- بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ
40- Bel te'tihim bagteten fe tebhetuhum fe la yesteti'une reddeha ve la hum yunzarun.

40- Aksine gelecek onlara -ansızın- böylece şaşırtacak onları altından kalmayacaklar geri çevirmeye -onu- ve onlara göz açtırılmayacaktır.

٤١- وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
41- Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe haka billezine sehıru minhum ma kanu bihi yestehziun.

41- Ve gerçekten alay edildi -Rasüllerle- Senden önce, ancak kuşattı o alaycıları -onlardan onunla ne etmiş iseler alaydan-

٤٢- قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ
42- Kul men yekleukum bil leyli ven nehari miner rahman, bel hum an zikri rabbihim mu'ridun.

42- De: "Kim koruyabilir sizi geceleyin ve gündüzleyin Rahman'dan?" Aksine onlar -Zikrinden; hatırlatmasından- Efendileri'nin dönüyorlar!

٤٣- أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ
43- Em lehum alihetun temneuhum min dunina, la yestetiune nasre enfusihim ve la hum minna yushabun.

43- Yoksa onlar için ilahlar mı var da mani olacak kendilerine -Yanımızdan-? Güçleri yetmez yardım etmeye kendilerine ve olmaz onlara Bizden sahiblik görmezler!

٤٤- بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
44- Bel metta'na haulai ve abaehum hatta tale aleyhimul umur, e fe la yerevne enna ne'til arda nenkusuha min etrafiha, e fehumul galibun.

44- Aksine Faydalandırdık bunları ve babalarını uzayıncaya değin onlara ömür. Artık görmezler mi şunu; Biz geliriz yere noksan ederiz etraflarından! Hala onlar mı galib gelecekler?

٤٥- قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ
45- Kul innema unzirukum bil vahyi ve la yesmeus summud duae iza ma yunzerun.

45- De: "Sadece uyarıyorum sizi vahiyle." ve duyacak değildir sağırlar -çağrıyı- uyarıldıkları zaman!

٤٦- وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
46- Ve le in messethum nefhatun min azabi rabbike le yekulunne ya veylena inna kunna zalimin.

46- Ve eğer dokunsa onlara bir esinti işkencesinden Efendi'nin, elbette diyecekler: "Yazıklar olsun bize, şüphesiz biz yanlış yapan zalimler olduk!"

٤٧- وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
47- Ve nedaul mevazinel kısta li yevmil kıyameti fe la tuzlemu nefsun şey'a ve in kane miskale habbetin min hardelin eteyna biha, ve kefa bina hasibin.

47- Ve koyacağız tartıyı dürüstçe -kalkış günü için- böylece yanlış yapılıp zulüm edilmeyecek kişiye bir şey bile! ve eğer olsa ağırlığında bir tane hardaldan Getireceğiz onu! Ve kafiyiz Biz hesab görücüler olarak!

٤٨- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاء وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ
48- Ve lekad ateyna musa ve harunel furkane ve dıyaen ve zikren lil muttekin.

48- Ve gerçekten Verdik Musa ve Harun'a Furkan'ı; ayırıcıyı ve Ziya'yı; ışığı ve Zikr'i; hatırlatıcıyı emir ve yasaklara saygıyla boyun eğip korunan müttakiler için!

٤٩- الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
49- Ellezine yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines saati muşfikun.

49- Ki onlar saygıdolu korkarlar Efendilerin'e -kayıptan- ve onlar Saat'ten ötürü ürperirler!

٥٠- وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
50- Ve haza zikrun mubarekun enzelnah, e fe entum lehu munkirun.

50- Ve bu Zikir; hatırlatıcı mübarek; değerlidir İndirdik -O'nu- Artık siz -O'nu- inkar mı ediyorsunuz?

٥١- وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ
51- Ve lekad ateyna ibrahime ruşdehu min kablu ve kunna bihi alimin.

51- Ve gerçekten Vermiş idik İbrahim'e -Rüşdünü; olgunluğunu- önceden ve Biz -O'nunla- Biliyor idik!

٥٢- إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
52- İz kale li ebihi ve kavmihi ma hazihit temasilulleti entum leha akifun.

52- Ne zaman dediğinde babasına ve halkına: "Nedir bu heykeller ki siz onlara saygıyla yönelip bağlanıyorsunuz?

٥٣- قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ
53- Kalu vecedna abaena leha abidin.

53- Dediler: "Bulduk babalarımızı onlara kulluk ediyorlarken!"

٥٤- قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
54- Kale lekad kuntum entum ve abaukum fi dalalin mubin.

54- Dedi: "Gerçekten oldunuz siz ve babalarınız apaçık sapıklıkta!"

٥٥- قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ
55- Kalu e ci'tena bil hakkı em ente minel laıbin.

55- Dediler: "Geldin mi bize -hakkla- yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?"

٥٦- قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
56- Kale bel rabbukum rabbus semavati vel ardıllezi fatarahunne ve ene ala zalikum mineş şahidin.

56- Dedi: "Aksine Efendiniz, Efendisi'dir göklerin ve yerin ki O, yokluğu yarıp yapı taşlarını meydana çıkarıp var edendir onları ve ben bunun üzerine şahidlerdenim."

٥٧- وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ
57- Ve tallahi le ekidenne asnamekum ba'de en tuvellu mudbirin.

57- "ve Tallahi elbette tuzak kuracağım putlarınıza;idollerinize arkanızı dönüp gittikten sonra!"

٥٨- فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
58- Fe cealehum cuzazen illa kebiren lehum leallehum ileyhi yerciun.

58- Böylece yaptı onları paramparça -hariçti büyüğü onlardan- belki onlar -ona- dönerler!

٥٩- قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ
59- Kalu men feale haza bi alihetina innehu le minez zalimin.

59- Dediler: "Kim etti bunu ilahlarımıza? şüphesiz o yanlış yapan zalimlerdendir!"

٦٠- قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ
60- Kalu semi'na feten yezkuruhum yukalu lehu ibrahim.

60- Dediler: "Duyduk bir genci bahsediyordu onları, deniliyormuş ona İbrahim!"

٦١- قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
61- Kalu fe'tu bihi ala a'yunin nasi leallehum yeşhedun.

61- Dediler: "Öyleyse getirin onu gözünün önüne insanların, belki onlar şahid olurlar!"

٦٢- قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ
62- Kalu e ente fealte haza bi alihetina ya ibrahim.

62- Dediler: "Sen mi ettin bunu ilahlarımıza ey İbrahim?"

٦٣- قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ
63- Kale bel fealehu kebiruhum haza fes'eluhum in kanu yentıkun.

63- Dedi: "Aksine onu eden bu büyükleri, neden sormuyorsunuz onlara eğer konuşuyor iseler?"

٦٤- فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ
64- Fe receu ila enfusihim fe kalu innekum entumuz zalimun.

64- Böylece döndüler kendilerine, peşinden dediler: "şüphesiz siz var ya siz yanlış yapan zalimlersiniz!"

٦٥- ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ
65- Summe nukisu ala ruusihim, lekad alimte ma haulai yentıkun.

65- Sonra baş aşağı döndüler: "Muhakkak bilirsin bunlar konuşmazlar."

٦٦- قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ
66- Kale e fe ta'budune min dunillahi ma la yenfeukum şey'en ve la yadurrukum.

66- Dedi: "Öyleyse kulluk mu ediyorsunuz -Allah yanısıra- size bir şey fayda ve zarar vermeyenlere?"

٦٧- أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
67- Uffin lekum ve li ma ta'budune min dunillah, e fe la ta'kılun.

67- "Üff be size ve Allah yanısıra kulluk ettiklerinize! Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"

٦٨- قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
68- Kalu harrikuhu vansuru alihetekum in kuntum faılin.

68- Dediler: "Yakın onu ve yardım edin ilahlarınıza eğer siz edecekseniz!"

٦٩- قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
69- Kulna ya naru kuni berden ve selamen ala ibrahim.

69- Dedik: "Ey ateş! serin ve selametli ol İbrahim'e!"

٧٠- وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ
70- Ve eradu bihi keyden fe cealna humul ahserin.

70- Ve istediler ona tuzak kurmayı ancak yaptık onları büyük kaybedenler!

٧١- وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ
71- Ve necceynahu ve lutan ilel ardılleti barakna fiha lil alemin.

71- Ve Kurtardık Onu ve Lut'u bir yere ki Bereketlendirdik orada alemleri!

٧٢- وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ
72- Ve vehebna lehu ishak, ve ya'kube nafileh, ve kullen cealna salihin.

72- Ve hibe Ettik Ona İshak'ı ve Yakub'u nafile olarak ve hepsini Yaptık salihler; doğrular!

٧٣- وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ
73- Ve cealnahum eimmeten yehdune bi emrina ve evhayna ileyhim fi'lel hayrati ve ikames salati ve itaez zekah, ve kanu lena abidin.

73- Ve Yaptık onları imamlar;önderler hidayet edib doğru yola getiriyorlar idi -Emrimizle- ve Vahy ettik onlara; etsinler hayırlar ve ayakta tutsunlar salatı; yönelişlerini ve versinler zekatı; bereketten kaynaklanan artışı! ve Onlar -Bize- kulluk edenler oldular!

٧٤- وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ
74- Ve lutan ateynahu hukmen ve ılmen ve necceynahu minel karyetilleti kanet ta'melul habais, innehum kanu kavme sev'in fasikin.

74- Ve Lut, Verdik O'na hükmü; olanda doğru kanıya varmayı ve ilmi; bilgi kaynağını ve Kurtardık O'nu şehirden ki yapıyorlar idi pislik ameller. Şüphesiz onlar kötü, dengesini kaybedib zıvanadan çıkmış fasıklar oldular!

٧٥- وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
75- Ve edhalnahu fi rahmetina, innehu mines salihin.

75- Ve dahil Ettik O'nu Rahmetimize! Şüphesiz O, salihler; doğrulardandı.

٧٦- وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
76- Ve nuhan iz nada min kablu festecebna lehu fe necceynahu ve ehlehu minel kerbil azim.

76- Ve Nuh, ne zaman seslendiğinde önceden, peşinden icabet Ettik O'na, böylece Kurtardık O'nu ve ehlini büyük stresten.

٧٧- وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ
77- Ve nasarnahu minel kavmillezine kezzebu bi ayatina, innehum kanu kavme sev'in fe agraknahum ecmain.

77- ve yardım Ettik O'na halkından ki onlar yalanlıyorlardı -Ayetlerimizi- şüphesiz onlar kötü bir halk idiler, böylece boğduk topunu!

٧٨- وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ
78- Ve davude ve suleymane iz yahkumani fil harsi iz nefeşet fihi ganemul kavm, ve kunna li hukmihim şahidin.

78- ve Davud ve Süleyman, ne zaman hükmediyorlar iken ekinde o vakit yayıldı -onda- koyunları halkın ve olmuş İdik hükümlerine Şahidler.

٧٩- فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ
79-Fe fehhemnaha suleyman, ve kullen ateyna hukmen ve ılmen ve sehharna mea davudel cibale yusebbihne vet tayr, ve kunna faılin.

79- Böylece Kavrattık -onu- Süleyman'a! ve hepsine Verdik hükmü ve ilmi! ve hizmete Soktuk Davud'la dağları tesbih edib anıyorlar idi ve kuşları da! ve Biz fiiliyata Dökenler idik!

٨٠- وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ
80- Ve allemnahu san'ate lebusin lekum li tuhsınekum min be'sikum, fe hel entum şakirun.

80- ve Öğrettik O'na sanayi, sanatı, yapmayı elbiseyi sizin için kale gibi korusun diye sizi çatışmanızdan. Öyleyse şükr edecek misiniz?

٨١- وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ
81- Ve li suleymaner riha asıfeten tecri bi emrihi ilel ardılleti barekna fiha ve kunna bi kulli şey'in alimin.

81- ve Süleyman'a fırtınalı rüzgarı, akıp giderdi -emriyle- yere o, onu Bereketlendirdiğimize! ve Biz idik her şeyi Bilenler!

٨٢- وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ
82- Ve mineş şeyatini men yegusune lehu ve ya'melune amelen dune zalik, ve kunna lehum hafızin.

82- ve şeytanlardan dalanlar vardı -O'nun için- ve yapıyorlardı ameller bunun yanısıra. ve Biz idik onlara Koruyucular!

٨٣- وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
83- Ve eyyube iz nada rabbehu enni messeniyed durru ve ente erhamur rahimin.

83- ve Eyyub, ne zaman seslendiğinde Efendisi'ne: "Şüphesiz bana dokundu zarar ve Sen Erham; en merhametlisin, Rahiym; şefkatle ihsan edensin!"

٨٤- فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ
84- Festecebna lehu fe keşefna ma bihi min durrin ve ateynahu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındina ve zikra lil abidin.

84- Peşinden icabet Ettik O'na! Böylece Kaldırdık ne varsa -O'nda- zarardan ve Verdik O'na ehlini ve onlarla beraber mislilerini rahmet olarak -Yanımızdan- ve zikir; hatırlatıcı ders olarak kullar için!

٨٥- وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ
85-Ve ismaile ve idrise ve zelkifl, kullun mines sabirin.

85- ve İsmail ve İdris ve Zelkifl; kefalet sahibini! Hepsi sabreden, kararlılardan idiler!

٨٦- وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ
86- Ve edhalnahum fi rahmetina, innehum mines salihin.

86- ve dahil Ettik onları rahmetimize! Şüphesiz onlar salihler; doğrulardan idiler!

٨٧- وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
87- Ve zennuni iz zehebe mugadıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nada fiz zulumati en la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minez zalimin.

87- Ve Zennun; balık sahibini de, ne zaman gittiğinde gazaplanarak, peşinden zannetti ki -asla müdahil olup karar Vermeyeceğimizi aleyhine- Böylece seslendi karanlıklar içinde şöyle: "Yoktur ilah, sadece Sen! Subhansın; noksanlıklardan beri mükemmelliğinle anıyorum Seni! Şüphesiz ben yanlış yapan zalimlerden oldum!"

٨٨- فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ
88- Festecebna lehu ve necceynahu minel gamm, ve kezalike nuncil mu'minin.

88- Böylece icabet Ettik O'na ve Kurtardık O'nu gamdan ve işte böyle Kurtarırız emin olarak inananları!

٨٩- وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
89- Ve zekeriyya iz nada rabbehu rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin.

89- Ve Zekeriyya! ne zaman seslendiğinde Efendisine; "Efendim bırakma beni ferden ve Sen en hayırlısısın Varislerin!"

٩٠- فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ
90- Festecebna leh, ve vehebna lehu yahya ve aslahna lehu zevceh, innehum kanu yusariune fil hayrati ve yed'unena regaben ve reheba, ve kanu lena haşiin.

90- Peşinden icabet Ettik O'na ve hibe Ettik O'na Yahya ve ıslah edip Düzelttik O'na zevcesini! Şüphesiz onlar seri idiler hayratta ve dua edip çağırıyor idiler Bize, arzuyla rağbet ederek ve korku duyarak! Ve onlar -Bize- saygıyla dolu ürpertide idiler!

٩١- وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
91- Velleti ahsanet ferceha fe nefahna fiha min ruhina ve cealnaha vebneha ayeten lil alemin.

91- Ve ki O; kale gibi korudu bacak arasını! Böylece Üfledik O'na -Ruhumuzdan- ve Yaptık O'nu ve Oğlunu bir ayet alemler için!

٩٢- إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
92- İnne hazihi ummetukum ummeten vahıdeten ve ene rabbukum fa'budun.

92- Şüphesiz budur ümmetiniz -ümmeti vahide- Allah yolunda toplanan inananların tümü- ve Ben Efendinizim! Artık kulluk edin Bana!

٩٣- وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ
93- Ve tekattau emrehum beynehum, kullun ileyna raciun.

93- Ve kestiler işlerini aralarında! Hepsi Bize dönecektir!

٩٤- فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
94- Fe men ya'mel mines salihati ve huve mu'minun fe la kufrane li sa'yih, ve inna lehu katibun.

94- Artık kim amel ederse doğrularından ve o emin olarak inanmış ise peşinden inkar edilmez gayreti ve şüphesiz Biz ona Katibiz; yazıcıyız!

٩٥- وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
95- Ve haramun ala karyetin ehleknaha ennehum la yerciun.

95- Ve haramdır şehrin üzerine helak Ettiğimiz ki onlar geri dönmezler!

٩٦- حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ
96- Hatta iza futihat ye'cucu ve me'cucu ve hum min kulli hadebin yensilun.

96- Hatta ne zaman açıldığında Yecuc ve Mecuc ve onlar her tümsekten dökülürler!

٩٧- وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ
97- Vakterabel va'dul hakku fe iza hiye şahısatun ebsarullezine keferu, ya veylena kad kunna fi gafletin min haza bel kunna zalimin.

97- Ve yaklaşır vaad hakk olarak, böylece o vakit donakalır gözleri o inkarcıların: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten olduk biz gaflet içinde -bundan- Hayır! yanlış yapan zalimler olduk!"

٩٨- إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
98- İnnekum ve ma ta'budune min dunillahi hasabu cehennem, entum leha varidun.

98- Şüphesiz siz ve neye kulluk ettiyseniz -Allah Yanısıra- yakacak odunusunuz cehennemin! Siz oraya varacaksınız!

٩٩- لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ
99- Lev kane haulai aliheten ma veraduha, ve kullun fiha halidun.

99- Eğer olsa idi bunlar -ilahlar- oraya varmaz idiler ve hepsi orada ölümsüzdürler!

١٠٠- لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ
100- Lehum fiha zefirun ve hum fiha la yesmeun.

100- Onlara orada zefir;hırıltılı soluk veriş ve onlar orada duymazlar!

١٠١- إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ
101- İnnellezine sebekat lehum minnel husna ulaike anha mub'adun.

101- Şüphesiz o, önceden kendileri için -Bizden- güzellik olanlar işte bunlar -ondan- uzaklaştırılmıştır!

١٠٢- لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ
102- La yesme'une hasiseha, ve hum fi meştehet enfusuhum halidun.

102- Duymazlar hissini ve onlar, -neyden şehvet duyuyorsa kendileri- orada ölümsüzdürler!

١٠٣- لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
103- La yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkahumul melaikeh, haza yevmukumullezi kuntum tuadun.

103- Hüzünlenmezler büyük bir endişeyle ve karşılar onları Melekler: "Budur gününüz ki siz vaad olundunuz!"

١٠٤- يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
104- Yevme natvis semae ke tayyis sicilli lil kutub, kema bede'na evvele halkın nuiduh, va'den aleyna, inna kunna faılin.

104- O gün Düreceğiz göğü, dürer gibi kayıtlı yazıları. Başladığımız gibi ilk yaratışa iade Ederiz onu! Vaaddir Üzerimize! Şüphesiz Biz Failler olduk!

١٠٥- وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
105- Ve lekad ketebna fiz zeburi min ba'diz zikri ennel arda yerisuha ıbadiyes salihun.

105- Ve gerçekten Yazdık Zebur'da, Zikir'den sonra şunu: "Yeryüzü; orada varis kılacağız doğru olan salih kullarımızı!"

١٠٦- إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ
106- İnne fi haza le belagan li kavmin abidin.

106- Şüphesiz bunda elbette -duyuru- vardır kulluk eden bir halk için!

١٠٧- وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
107- Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin.

107- Ve Göndermedik Seni! sadece rahmet olarak alemlere!

١٠٨- قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
108- Kul innema yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahid, fe hel entum muslimun.

108- De: "Sadece vahyedildi Bana şu: yalnızca İlahınız İlahı Vahid; Tek İlah'tır! Peki siz müslüman; eller yukarı teslim olacak mısınız?"

١٠٩- فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاء وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ
109- Fe in tevellev fe kul azentukum ala seva', ve in edri e karibun em baidun ma tuadun.

109- Artık eğer dönerlerse peşinden de: "İlan ettim size aynı seviyede ve bilmiyorum yakın mıdır yoksa uzak mıdır neyle vaad olunduysanız!"

١١٠- إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ
110- İnnehu ya'lemul cehre minel kavli ve ya'lemu ma tektumun.

110- "Şüphesiz O bilir açıktan denileni ve bilir ne gizlenirse!"

١١١- وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
111- Ve in edri leallehu fitnetun lekum ve metaun ila hin.

111- "Ve bilmiyorum belki o bir fitne; denemedir sizin için ve faydalanmadır bir süreliğine!"

١١٢- قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
112- Kale rabbıhkum bil hakk, ve rabbuner rahmanul musteanu ala ma tasıfun.

112- Dedi: "Efendim hükmet hakkla! ve Efendimiz Rahman'dır, Müstean; yardımına başvurulandır, nitelendirmelerinize karşı!"