15 Eylül 2021 Çarşamba

62- Alak Denklemi -Şura İkrası-







بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- عسق
2- Ayn, sin, kaf

2- Ayn, Sin, Kaf

٣- كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
3- Kezalike yuhi ileyke ve ilellezine min kablikellahul azizul hakim.

3- İşte böyle vahyeder Sana ve Senden Öncekilere Allah; Aziyz; istediğini yapan, Hakiym; doğru hüküm verendir.

٤- لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
4- Lehu ma fis semavati ve ma fil ard, ve huvel aliyyul azim.

4- O'nun'dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde ve O, Aliyy; yücedir, Aziym;büyüktür.

٥- تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
5- Tekadus semavatu yetefattarne min fevkıhinne vel melaiketu yusebbihune bi hamdi rabbihim ve yestagfirune li men fil ard, e la innellahe huvel gafurur rahim.

5- Neredeyse gökler yarılacaktı üstlerinden. Ve melekler anarlar övgüyle Efendilerini ve bağışlanma diliyorlar yeryüzündekiler için. Elbette, şüphesiz Allah, O'dur Ğafur; bağışlayan, Rahiym, merhametin kaynağı.

٦- وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
6- Vellezinettehazu min dunihi evliyallahu hafizun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekil.

6- Ve o -O'nun Yanısıra- evliyalar edinenler, Allah denetler onları ve Sen değilsin onların vekili.

٧- وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
7- Ve kezalike evhayna ileyke kur'anen arabiyyen li tunzire ummel kura ve men havleha ve tunzire yevmel cem'i la reybe fih, ferikun fil cenneti ve ferikun fis sair.

7- Ve işte böyle Vahyettik Sana Kur'an-ı; okunanı,-Arabça olarak- uyarasın diye şehirlerin merkezini ve çevresindekileri ve uyarasın diye -Cuma; Toplanma Günü'ne- kuşku yoktur onda. Bir fırka cennette ve bir fırka da alevdedir.

٨- وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
8- Ve lev şaallahu le cealehum ummeten vahıdeten ve lakin yudhilu men yeşau fi rahmetih, vez zalimune ma lehum min veliyyin ve la nasir.

8- Ve eğer isteseydi Allah elbette yapardı onları -tek bir millet- ve lakin dahil eder kimi isterse rahmetine. Ve yanlış yapanlar; yoktur onlar için bir veli; koruyucu ve yardımcı da yoktur.

٩- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
9- Emittehazu min dunihi evliyae, fallahu huvel veliyyu ve huve yuhyil mevta ve huve ala kulli şey'in kadir.

9- Edindiler mi -O'nun Yanısıra- Evliyalar? Bilin Allah; O'dur Veliyy; koruyucu ve O hayat verir ölülere ve O her şeye Kaadir; gücü yetendir.

١٠- وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
10- Ve mahteleftum fihi min şey'in fe hukmuhu ilallah, zalikumullahu rabbi aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unib.

10- Ve ne üzerinde farklı görüşlere düşerseniz bir şeyden, bilin ki -Hükmü; belirlemesi- Allah'a düşer. İşte budur Allah, Efendim'dir, Tevekkül; -O'na kendimi adayıp yaslandım- ve O'na yöneldim.

١١- فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
11- Fatırus semavati vel ard, ceale lekum min enfusikum ezvacen ve minel en'ami ezvaca, yezreukum fih, leyse ke mislihi şey'un, ve huves semiul basir.

11- Fatır; yokluğu yarıp yapı taşlarını oluşturandır göklerin ve yerin. Yaptı sizin için -kendinizden çiftler- ve -enamdan da çiftler-. Üretiyor sizi orada. Yoktur -O'nun misli gibi bir şey- ve O; Semi; her şeyi algılayan ve Basiyr; görendir.

١٢- لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
12- Lehu mekalidus semavati vel ard, yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, innehu bi kulli şey'in alim.

12- O'nun'dur şifreleri göklerin ve yerin. Yayar rızkı istediği kimse için ve kısar da. Şüphesiz O, her şeye Aliym; bilendir.

١٣- شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
13- Şerea lekum mined dini ma vassa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vassayna bihi ibrahime ve musa ve isa, en ekimud dine ve la teteferreku fih, kebure alel muşrikine ma ted'uhum ileyh, allahu yectebi ileyhi men yeşau ve yehdi ileyhi men yunib.

13- Şeriat; -uyulacak yol- yaptı sizin için dinden; -inanç yolundan 
-ne vasiyet ettiyse Onunla Nuh'a- ve öyle vahyettik Sana ve öyle vasiyet ettik Onunla İbrahim'e ve Musa'ya ve İsa'ya. Şöyle ki ayakta tutun -dini- ve ayrılığa düşmeyin onda. Büyük geldi yamandıranlara -onları O'na çağırman-. Allah seçer Kendisine kimi isterse ve hidayet eder Kendisine kimi yöneltirse.

١٤- وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
14- Ve ma teferreku illa min ba'di ma caehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike ila ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezine urisul kitabe min ba'dihim le fi şekkin minhu murib.

14- Ve ayrılığa düşmediler, sadece onlara -ilim- geldikten sonra aralarındaki hadsizlik yüzündendir. Ve eğer olmasaydı önceden bir söz Efendin'den isimlendirilmiş bir süreye kadar elbette aralarında karar verilirdi. Ve şüphesiz o, onlardan sonra -kitaba mirasçı olanlar- elbette -şüphe içindedirler O'ndan- kuşku duyarak.

١٥- فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
15- Fe li zalike fed'u vestekım kema umirt, ve la tettebi' ehvaehum, ve kul amentu bi ma enzelallahu min kitab, ve umirtu li a'dile beynekum, allahu rabbuna ve rabbukum, lena a'maluna ve lekum a'malukum, la huccete beynena ve beynekum, allahu yecmeubeynena, ve ileyhil masir.

15- Artık bunun için böylece davet et! Ve dosdoğru dur emredildiğin gibi! Ve uyma onların heveslerine. Ve de:" İnandım -ne indirdiyse Allah Kitabtan- ve emredildim aranızda adil davranmakla. Allah Efendimizdir ve Efendinizdir. Bizedir amellerimiz ve sizedir amelleriniz. Aramızda ve aranızda bir belirsizlik yoktur. Allah toplayacaktır hepimizi. Ve O'na'dır varış."

١٦- وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ
16- Vellezine yuhaccune fillahi min ba'di mestucibe lehu huccetuhum dahıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azabun şedid.

16- Ve o tartışanlar -hakkında Allah'ın- icabet edildiklerinden sonra O'na, tartışmaları geçersizdir yanında Efendilerinin ve onlara bir gazab vardır ve onlara şiddetli bir işkence vardır.

١٧- اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ
17- Allahullezi enzelel kitabe bil hakkı vel mizan ve ma yudrike lealles saate karib.

17- Allah ki O indirdi Kitabı -hakkla- ve mizanı. Ve ne bileceksin belki saat yakındır.

١٨- يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
18- Yesta'cilu bihellezine la yu'minune biha, vellezine amenu muşfikune minha ve ya'lemune ennehel hakk, e la innellezine yumarune fis saati le fi dalalin baid.

18- Aceleyle gelmesini beklerler -onun- o; ona inanmayanlar. Ve o, inananlar ürperirler -ondan- ve bilirler şunu -o hakktır-. İyi bil ki o, tereddüt edenler -saat hakkında- elbette uzak bir sapıklık içindedirler

١٩- اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ
19- Allahu latifun bi ibadihi yerzuku men yeşau, ve huvel kaviyyul aziz.

19- Allah Latif; yumuşaklıkla zamana yayılı sevindirici girdilere ulaştırır -kullarını- rızık verir kime isterse. ve O, Kaviy; çok kuvvetlidir, Azizy; karşı konulmaz güç sahibidir.

٢٠- مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ
20- Men kane yuridu harsel ahireti nezid lehu fi harsih, ve men kane yuridu harsed dunya nu'tihi minha ve ma lehu fil ahireti min nasib.

20- Kim istiyorsa ekinini ahiretin artırırız ona ekinini ve kim istiyorsa ekinini dünyanın veririz ona ondan ve olmaz onun için ahirette bir pay.

٢١- أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
21- Em lehum şurekau şerau lehum mined dini ma lem ye'zen bihillah, ve lev la kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zalimine lehum azabun elim.

21- Ya da onlar için -yamandırıp ortak saydıkları; şeriat; uyulacak yol mu yapıyor onlara din; inanç yolundan?- -ona izin vermez Allah- Eğer olmasaydı -ayırma sözü- elbette karar verilirdi aralarında. Ve şüphesiz yanlış yapanlar, onlar için acı verici bir işkence vardır.

٢٢- تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ
22- Terez zalimine muşfikine mimma kesebu ve huve vakıun bihim, vellezine amenu ve amilus salihati fi ravdatil cennat, lehum ma yeşaune inde rabbihim zalike huvel fadlul kebir.

22- Göreceksin yanlış yapanlar ürperecek kazandıklarından dolayı ve o başlarına gelecektir. Ve o inanıp emin olanlar ve doğru işler yapanlar sulak bahçelerdedir. Onlar içindir - ne isterseler- Efendilerinin yanında. İşte budur o -büyük fazilet-

٢٣- ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
23- Zalikellezi yubeşşirullahu ibadehullezine amenu ve amilus salihat, kul la es'elukum aleyhi ecren illel meveddete fil kurba ve men yakterif haseneten nezid lehu fiha husna, innellahe gafurun şekur.

23- İşte böyle -müjde verir Allah kullarına- ki onlar inanıp emin olur ve doğru işler yaparlar. De: " İstemiyorum -onun için- bir ücret, sadece yakınlıktaki sevgiyi. Ve kim işlerse bir güzellik -artırırız onun için onda güzelliği- Şüphesiz Allah Ğafur; bağışlayıcıdır, Şekur; şükredene karşılığını verir.

٢٤- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
24- Em yekuluneftera alallahi keziba, fe in yeşeillahu yahtim ala kalbik, ve yemhullahul batıla ve yuhıkkul hakka bi kelimatih, innehu alimun bi zatis sudur.

24- Ya da diyorlar mı: "İftira ediyor Allah'a bir yalan?" Eğer öyle oldursaydı Allah -mührü basardı kalbine- ve kazır Allah sahtekarlığı ve gerçekleştirir -hakkı- kelimeleriyle. Şüphesiz O, Aliym; bilendir özünü göğüslerin.

٢٥- وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
25- Ve huvellezi yakbelut tevbete an ibadihi ve ya'fu anis seyyiati ve ya'lemu ma tef'alun.

25- Ve O ki; -kabul eder özrünü kullarının- ve -bağışlar kötülükleri- ve bilir ne yaptıklarını.

٢٦- وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ
26- Ve yestecibullezine amenu ve amilus salihati ve yeziduhum min fadlih, vel kafirune lehum azabun şedid.

26- Ve icabet eder o inanıp emin olan ve doğru işler yapanlara ve artırır onlara fazlından. Ve inkarcılar, onlar için şiddetli bir işkence vardır.

٢٧- وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ
27- Ve lev besetallahur rızka li ibadihi le begav fil ardı ve lakin yunezzilu bi kaderin ma yeşau, innehu bi ibadihi habirun basir.

27- Ve eğer yaysaydı Allah rızkı kullarına elbette azarlardı yeryüzünde ve lakin indirir kaderle; ölçüyle ne isterse. Muhakkak O, kullarına Habiyr; iç yüzünü bilen, Basiyr; görendir.

٢٨- وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ
28- Ve huvellezi yunezzilul gayse min ba'di ma kanetu ve yenşuru rahmeteh, ve huvel veliyyul hamid.

28- Ve O ki indirir yağmuru ümidlerini kestikten sonra ve yayar rahmetini. ve O, Veliy; koruyup gözeten, Hamiyd; övülendir.

٢٩- وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ
29- Ve min ayatihi halkus semavati vel ardı ve ma besse fihima min dabbeh, ve huve ala cem'ihim iza yeşau kadir.

29- Ve işaretlerindendir yaratışı gökleri ve yeri ve ayırıp dağıtmıştır --onlarda- debelenenleri. ve O, onları toplamaya -ne zaman isterse- Kaadir'dir

٣٠- وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
30- Ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebet eydikum ve ya'fu an kesir.

30- Ve ne isabet ederse size musibetten bilin ki kazandıklarınızdandır ellerinizle ve -Bağışlar- çoğunu.

٣١- وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
31- Ve ma entum bi mu'cizine fil ard, ve ma lekum min dunillahi min veliyyin ve la nasir.

31- Ve değilsiniz aciz bırakacak yeryüzünde ve yoktur sizin için -Allah yanısıra bir veli ve bir yardımcı.

٣٢- وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ
32- Ve min ayatihil cevari fil bahri kel a'lam.

32- Ve işaretlerindendir akıp gidenler denizde dağlar gibi...

٣٣- إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
33- İn yeşe' yuskinir riha fe yazlelne revakide ala zahrih, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur.

33- ...Eğer istese durdurur rüzgarı, sonra hareketsiz gölge gibi kalırlar -sırtında- Şüphesiz bunda elbette işaretler vardır tüm sabırlı ve şükürlü olanlar için.

٣٤- أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ
34- Ev yubıkhunne bima kesebu ve ya'fu an kesir.

34- Ya da yavaşca imha ederdi onları kazandıklarından dolayı ve -Bağışlar- çoğunu.

٣٥- وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ
35- Ve ya'lemellezine yucadilune fi ayatina, ma lehum min mahis.

35- Ve bilir o mücadele edenler işaretlerimiz hakkında, yoktur onlar için bir çıkış.

٣٦- فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
36- Fe ma utitum min şey'in fe meta'ul hayatid dunya, ve ma ındallahi hayrun ve ebka lillezine amenu ve ala rabbihim yetevekkelun.

36- Artık ne verilmişse size -bir şeyden- ancak metasıdır dünya hayatının ve ne varsa -Allah yanında- daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır inanıp emin olanlar ve Efendilerine yaslanıp çalışanlar için.

٣٧- وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ
37- Vellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışe ve iza ma gadıbuhum yagfirun.

37- Ve onlar uzak dururlar büyük günahlardan ve fuhuş; çok çirkin fiil ve sözlerden ve ne zaman öfkelendiklerinde onlar affederler.

٣٨- وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
38- Vellezinestacabu li rabbihim ve ekamus salate ve emruhum şura beynehum ve mimma rezaknahum yunfikun.

38- Ve onlar icabet ederler Efendilerine ve ayakta tutarlar salatı ve işlerini danışırlar aralarında ve verdiğimiz rızıktan harcarlar.

٣٩- وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ
39- Vellezine iza esabehumul bagyuhum yentesırun.

39- Ve onlara bir hadsiz saldırdığında, yardımlaşırlar.

٤٠- وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
40- Ve cezau seyyietin, seyyietun misluha, fe men afa ve asleha fe ecruhu alallah, innehu la yuhıbbuz zalimin.

40- Ve cezası bir kötülüğün -dengi bir kötülüktür- Artık kim bağışlarsa ve uzlaşırsa bilin ki onun ücreti -Allah üzerinedir- Şüphesiz O, sevmez yanlış yapanları.

٤١- وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ
41- Ve le men intesare ba'de zulmihi fe ulaike ma aleyhim min sebil.

41- Ve elbette kim yardım alırsa -kendisine yapılan yanlıştan sonra-  böylece bunların aleyhine bir yol yoktur.

٤٢- إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ
42- İnnemes sebilu alellezine yazlimunen nase ve yebgune fil ardı bi gayril hakk, ulaike lehum azabun elim.

42- Sadece yol vardır, o yanlış yapanlara karşı insanlara ve hadsizce taşkınlık edenlere yeryüzünde -haksız yere- İşte bunlar; onlara acı verici bir işkence vardır.

٤٣- وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
43- Ve le men sabere ve gafere inne zalike le min azmil umur.

43- Ve elbette kim kararlı olursa ve bağışlarsa, şüphesiz bu kesinlikle azim gerektiren işlerdendir.

٤٤- وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ
44- Ve men yudlilillahu fe ma lehu min veliyin min ba'dih, ve terez zalimine lemma reevul azabe yekulune hel ila mereddin min sebil.

44- Ve kimi saptırırsa Allah -artık yoktur onun için bir veli;koruyucu -O'ndan sonra- Ve göreceksin yanlış yapanlar gördükleri vakit işkenceyi derler: "Var mıdır geri dönüşe bir yol?"

٤٥- وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ
45- Ve terahum yu'redune aleyha haşiineminez zulli yenzurune min tarfin hafiy, ve kalellezine amenu innel hasirinellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh, e la innez zalimine fi azabin mukim.

45- Ve göreceksin onları arz edilirken -ona- boyunları bükülmüş halde aşağılıklıktan, bakarlar yandan çaktırmadan. Ve diyecek inanıp emin olanlar: " Şüphesiz kaybedenler ki onlar; kaybettirmişlerdir kendilerini ve ailelerini -Kıyamet; kalkış Günü'nde-. Kuşkusuz elbette yanlış yapanlar işkence görecekleri yerdedirler."

٤٦- وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ
46- Ve ma kane lehum min evliyae yensurunehum min dunillah. Ve men yudlilillahu fe ma lehu min sebil.

46- Ve olmayacak onlar için evliyalar; koruyuculardan yardım edebilecek onlara - Allah yanısıra- ve kimi saptırırsa Allah -artık onun için bir yol yoktur-

٤٧- اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ
47- İstecibu li rabbikum min kabli en ye'tiye yevmun la meredde lehu minallah, ma lekum min melcein yevme izin ve ma lekum min nekir.

47- İcabet edin Efendinize önceden, o gün gelir -yoktur geri dönüşü onun- Allah'tan. Yoktur sizin için bir sığınacak -izin günü- ve yoktur sizin için bir inkar ediş.

٤٨- فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ
48- Fe in a'redu fe ma erselnake aleyhim hafiza, in aleyke illel belagu, ve inna iza ezaknal insane minna rahmeten feriha biha, ve in tusibhum seyyietun bi ma kaddemet eydihim fe innel insane kefur.

48- Artık eğer dönüp giderseler bil ki göndermedik seni onlara bir muhafız olarak. Düşmez sana, -sadece bildirmek-... Ve şüphesiz Biz ne zaman tattırsak insana -Bizden bir rahmet- sevinirler ona. Ve eğer isabet etse onlara bir kötülük -önceden elleriyle yaptıklarından dolayı- sonra şüphesiz insan nankör olur.

٤٩- لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ
49- Lillahi mulkus semavati vel ard, yahluku ma yeşau, yehebu li men yeşau inasen ve yehebu li men yeşauz zukur.

49- Allah'ın-dır mülkiyeti göklerin ve yerin. Yaratır ne isterse. Hibe eder -istediği kimse için dişiler- ve hibe eder -istediği kimse için erkekler-

٥٠- أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
50- Ev yuzevvicuhum zukranen ve inasa, ve yec'alu men yeşau akima, innehu alimun kadir.

50- Ya da çift yapar onları -erkekler ve dişiler olarak- ve yapar kimi isterse bir kısır. Şüphesiz O, Aliym; bilendir, Kaadir; gücü yetendir.

٥١- وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
51- Ve ma kane li beşerin en yukellimehullahu illa vahyen ev min verai hıcabin ev yursile resulen fe yuhıye bi iznihi ma yeşau, innehu aliyyun hakim.

51- Ve olmaz bir beşer için -kelam etmesi Allah'ın- sadece vahiyle ya da arkasından bir engelin ya da irsal; gönderir bir rasül;haberci, sonra vahyeder -İzniyle- neyi isterse. Şüphesiz O, Aliyy; yücedir, Hakiym; işini hikmetle yapar.

٥٢- وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
52- Ve kezalike evhayna ileyke ruhan min emrina, ma kunte tedri mel kitabu ve lel imanu ve lakin cealnahu nuren nehdi bihi men neşau min ibadina, ve inneke le tehdi ila sıratın mustekim.

52- Ve işte böyle -Vahyettik Sana Ruhu Emrimizden- yoksa  bilemezdin Sen nedir -Kitab- ve ne de -İman- ve ama yaptık -O'nu- bir ışık, hidayet ederiz -O'nunla- kimi istersek kullarımızdan. ve şüphesiz Sen, elbette hidayet edersin -dosdoğru yola-

٥٣- صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ
53- Sıratıllahillezi lehu ma fis semavati ve ma fil ard, e la ilallahi tesirul umur.

53- Yoludur Allah'ın ki; O'nun-dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde. Kuşkusuz Allah'a varır işler.