بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillahir rahmanir rahim.
İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.
١- وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
1- Vez zariyati zerven.
1- Ve esip dağıtanlara,
٢- فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
2- Fel hamilati vıkren.
2- Peşinden taşıyanlara ağırbaşlıca,
٣- فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
3- Fel cariyati yusren.
3- Peşinden akanlara kolayca,
٤- فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
4- Fel mukassimati, emren.
4- Peşinden kısımlaştıranlara -emri-
٥- إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
5- İnnema tuadune le sadikun.
5- Muhakkak neyle vaad olunduysanız elbette doğrudur.
٦- وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
6- Ve inned dine le vakıu.
6- Ve şüphesiz din; alacaklı hesabını elbette alarak gerçekleştirecektir.
٧- وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ
7- Ves semai zatil hubuki.
7- Ve gök sağlam yollara sahibtir.
٨- إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
8- İnnekum le fi kavlin muhtelifin.
8- Şüphesiz siz elbette birbirini tutmayan sözlerdesiniz.
٩- يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
9- Yu'feku anhu men ufik.
9- -Ondan- kandırılıp döndürülen, kimse kanıp dönsün.
١٠- قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
10- Kutilel harrasune.
10- Geberesice yalan uyduranlar!
١١- الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
11- Ellezine hum fi gamretin sahune.
11- Ki onlar akılları cehaletle örtülü bir dalgınlığa battılar.
١٢- يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
12- Yes'elune eyyane yevmud din.
12- Sorarlar: "ne zamandır din: alacak-verecek günü?"
١٣- يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
13- Yevme hum alen nari yuftenune.
13- O gün onlar ateş üzerinde yanıcı bir teste tabi tutularak içlerindeki pislik ayrılacak pişmanlık özleri aşikar olacak.
١٤- ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
14- Zuku fitnetekum, hazellezi kuntum bihi testa'cilun.
14- "Tadın bakalım imtihan ateşinizi, buydu işte o sizin acele ettiğiniz!"
١٥- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
15- İnnel muttekine fi cennatin ve uyunin.
15- Şüphesiz saygıyla emirlere uyup korunanlar bahçelerde ve gözelerdedirler.
١٦- آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
16- Ahizine ma atahum rabbuhum, innehum kanu kable zalike muhsinin.
16- Alırlar ne verdiyse onlara Efendileri. Şüphesiz onlar oldular ondan önce -güzellik yapanlar-.
١٧- كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
17- Kanu kalilen minel leyli ma yehceun.
17- Onlar -geceden biraz- uyuyorlar idi.
١٨- وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
18- Ve bil esharihum yestağfirune.
18- Ve seherlerde; gün doğmadan önceki anlarda istiğfar; bağışlanma dilerlerdi.
١٩- وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
19- Ve fi emvalihim hakkun lis saili vel mahrumi.
19- Ve mallarında -hakk- vardı isteyenler ve yoksunlar için.
٢٠- وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
20- Ve fil ardı ayatun lil mukınine.
20- Ve yeryüzünde işaretler vardır ikna olup gönülleri yatışacaklar için.
٢١- وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
21- Ve fi enfusikum, e fe la tubsirun.
21- Ve kendinizde de... Artık görme yetinizi kullanmayacak mısınız?
٢٢- وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
22- Ve fis semai rızkukum ve ma tuadun.
22- Ve göktedir rızkınız ve neyle vaad edildiğiniz de.
٢٣- فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
23- Fe ve rabbis semai vel ardı innehu le hakkun misle ma ennekum tentıkun.
23- Böylece ve Efendisine göğün ve yerin, şüphesiz -o- elbette -hakk- tır aynı konuştuğunuz gibi.
٢٤- هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
24- Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukremin.
24- Geldi mi Sana hadisi -İbrahim'in onurlu misafirlerinin-?
٢٥- إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
25- İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale selam, kavmun munkerun.
25- Ne zaman girdiklerinde -yanına-, sonra dediler: "Selam!" Dedi: "Selam! tuhaf bir grupsunuz!"
٢٦- فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ
26- Fe raga ila ehlihi fe cae bi iclin seminin.
26- Böylece çaktırmadan ailesinin yanına geçerek, hemen geliverdi semiz buzağıyla.
٢٧- فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
27- Fe karrebehu ileyhim kale e la te'kulun.
27- Ardından onu yaklaştırarak onlara dedi: "Yemeyecek misiniz?"
٢٨- فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
28- Fe evcese minhum hifeh, kalu la tehaf, ve beşşeruhu bi gulamin alim.
28- Böylece içine korku düştü onlardan korkarak, dediler: "Korkma!" ve müjdelediler onu -alim bir oğlanla-
٢٩- فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
29- Fe akbeletimreetuhu fi sarretin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akimun.
29- Sonra yaklaştı karısı ortalığı velveleye vererek ve yaygarayla yüzüne vurarak ve dedi: "kısır bir kocakarıyım".
٣٠- قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
30- Kalu kezaliki kale rabbuk, innehu huvel hakimul alimu.
30- Dediler: "İşte böyle dedi Efendin! Şüphesiz O var ya O, Hakiym; bilgedir Aliym; bilendir."
٣١- قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
31- Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselun.
31- Dedi: "Şimdi nedir işiniz ey gönderilen Rasüller?
٣٢- قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
32- Kalu inna ursilna ila kavmin mucrimine.
32- Dediler: "Şüphesiz biz gönderildik suçlu bir halka."
٣٣- لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
33- Li nursile aleyhim hıcareten min tinin.
33- "Gönderelim diye onlara -kilden taşlar-"
٣٤- مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
34- Musevvemeten inde rabbike lil musrifin.
34- "İşaretlendiler -Efendilerinin yanında- müsrif; hadsizce boşa tüketenler için."
٣٥- فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
35- Fe ahrecna men kane fiha minel mu'minin.
35- Peşinden çıkardık kim olmuşsa orada inanıp emin olanlardan.
٣٦- فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
36- Fe ma vecedna fiha gayre beytin minel muslimin.
36- Ancak bulamadık orada -bir ev dışında- teslim olanlardan.
٣٧- وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
37- Ve terekna fiha ayeten lillezine yahafunel azabel elim.
37- Ve bıraktık orada bir işaret, o korkacaklar için acı verici işkenceden.
٣٨- وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
38- Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanin mubinin.
38- Ve Musa'da... Ne zaman gönderdiğimizde O'nu Firavun'a -apaçık yetkiyle-
٣٩- فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
39- Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnunun.
39- Ancak dönüp gitti destekçileriyle ve dedi: "Büyücü veya cinlenip kendini kaybetmiş"
٤٠- فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
40- Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim.
40- Sonra aldık O'nu ve ordularını, peşinden attık onları denizin içine ve O kendini kınıyordu.
٤١- وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
41- Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akim.
41- Ve Ad'de... Ne zaman gönderdiğimizde onlara nesilkesen rüzgarı.
٤٢- مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
42- Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu ker remim.
42- Bırakmadı bir şey geldi üzerlerine
sadece yaptı onu çürümüş gibi.
٤٣- وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ
43- Ve fi semude iz kile lehum temetteu hatta hinin.
43- Ve Semud da.. Ne zaman denildiğinde onlara: "Faydalanın bir zamana kadar."
٤٤- فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
44- Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saikatu ve hum yanzurun.
44- Ancak isyan ettiler -Efendilerinin emrine karşı- böylece aldı onları bir yıldırım ve onlar bakıyorken.
٤٥- فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ
45- Fe mestetau min kıyamin ve ma kanu muntesirine.
45- Böylece ayakta kalamadılar ve yardım da edemediler.
٤٦- وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
46- Ve kavme nuhın min kabl, inne hum kanu kavmen fasıkin.
46- Ve Nuh Halkı da önceden, şüphesiz onlar zıvanadan çıkan fasık bir halk idiler.
٤٧- وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
47- Ves semae beneynaha bi eydin ve inna le musiun.
47- Ve gök; bina ettik onu güçle ve şüphesiz Biz, elbette Muvasiun; genişleticiyiz.
٤٨- وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
48- Vel arda fereşnaha fe ni'mel mahidun.
48- Ve yeryüzü; döşedik onu, böylece ne güzel donatanız.
٤٩- وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
49- Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun.
49- Ve her şeyden yarattık çiftler, belki siz düşünüp hatırlarsınız.
٥٠- فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
50- Fe firru ilallah, inni lekum minhu nezirun mubin.
50- "Artık firar edip kaçın Allah'a! Muhakkak Ben, -sizin için- O'ndan bir uyarıcıyım apaçık."
٥١- وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
51- Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar, inni lekum minhu nezirun mubin.
51- "Ve yapmayın Allah ile beraber başka bir ilah! Şüphesiz Ben, -sizin için- O'ndan bir uyarıcıyım apaçık."
٥٢- كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
52- Kezalike ma etellezine min kablihim min resulin illa kalu sahırun ev mecnun.
52- İşte böyle; gelmesin onlardan öncekilere Rasüllerden de sadece demiş olmasınlar "Büyücü ya da cinlenip kendini kaybetmiş"
٥٣- أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
53- E tevasav bih, bel hum kavmun tagun.
53- Tavsiye mi ettiler onu? Aksine onlar azgın bir halk idiler.
٥٤- فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
54- Fe tevelle anhum fe ma ente bi melum.
54- Artık dönüp git onlardan, böylece sen kınanacak değilsin.
٥٥- وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
55- Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin.
55- Ve hatırlat, bil ki şüphesiz Zikr; hatırlatıcı fayda verir emin olarak inananlara.
٥٦- وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
56- Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun.
56- Ve yaratmadım cinni ve insanlığı, sadece -kulluk etmeleri için Bana-
٥٧- مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
57- Ma uridu minhum min rızkın ve ma uridu en yut'imuni.
57- İstemiyorum onlardan bir rızık ve İstemiyorum -Beni yedirmelerini-
٥٨- إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
58- İnnallahe huver rezzaku zul kuvvetil metin.
58- Şüphesiz Allah; O'dur Rezzak; rızık verip yediren -sağlam kuvvet sahibi- dir.
٥٩- فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
59- Fe inne lillezine zalemu zenuben misle zenubi ashabihim fe la yesta'ciluni.
59- Artık şüphesiz o yanlış yapanların hissesi -yoldaşlarının hissesi gibi olacaktır- böylece acele etmesinler.
٦٠- فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
60- Fe veylun lillezine keferu min yevmihimullezi yuadun.
60- Artık yazıklar olsun o inkarcılara -o vaad edildikleri günlerinden ötürü-