rakam yecüc mecüc zulkarneyn musa kul iblis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rakam yecüc mecüc zulkarneyn musa kul iblis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2021 Pazartesi

69- Alak Denklemi -Kehf İkrası-






  بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
1- El hamdulillahillezi enzele ala abdihil kitabe ve lem yec'al lehu ıveca.

1- Övgüler Allah içindir ki O indirdi -kuluna Kitabı- ve yapmadı onda bir eğrilik büğrülük.

٢- قَيِّمًا لِّيُنذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِن لَّدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا
2- Kayyimen li yunzire be'sen şediden min ledunhu ve yubeşşirel mu'mininellezine ya'melunes salihati enne lehum ecren hasena.

2- Dosdoğru uyarsın diye -kötü bir şiddet-  O'nun Yanından ve müjdelesin inanıp emin olanları ki onlar yaparlar doğru işleri böylece onlar için güzel bir ücret olsun.

٣- مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا
3- Makisine fihi ebeda.

3- Kalacaklar orada ebediyen.

٤- وَيُنذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا
4- Ve yunzirellezine kaluttehazellahu veleda.

4- Ve uyarsın -o diyenleri- : "Allah bir veled edindi."

٥- مَّا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا
5- Ma lehum bihi min ilmin ve la li abaihim, keburet kelimeten tahrucu min efvahihim, in yekulune illa keziba.

5- Onların -O'nunla- ilgili bir bilgileri yoktur ve ne de babalarının. Ne büyük bir kelime çıkıyor ağızlarından. Dedikleri sadece bir yalandan başka değil.

٦- فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
6- Fe lealleke bahiun nefseke ala asarihim in lem yu'minu bi hazel hadisi esefa.

6- Neredeyse Sen mahvedeceksin kendini peşlerisıra -inanmıyorlar diye- bu Hadis'e; söze, üzülerek.

٧- إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
7- İnna cealna ma alel ardı zineten leha li nebluvehum eyyuhum ahsenu amela.

7- Şüphesiz Biz yaptık ne varsa yeryüzünde -süslü- orada olana ki belayla sınayalım onları -hangileri daha güzel amel ediyor-

٨- وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا
8- Ve inna le cailune ma aleyha saiden curuza.

8- Ve şüphesiz Biz, elbette yapacağız ne varsa -onda- kupkuru toz.

٩- أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا
9- Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakimi kanu min ayatina acaba.

9- Yoksa hesapladın mı -Ashab-ı Kehf; mağara yoldaşlarını ve rakamlarını- şaşılacak ayetlerimizden idiler?

١٠- إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
10- İz evel fityetu ilel kehfi fe kalu rabbena atina min ledunke rahmeten ve heyyi' lena min emrina reşeda.

10- Ne zaman vardıklarında gençler mağaraya, sonra dediler: "Efendimiz, ver bize -Yanından- bir rahmet ve bu durumdan bizi çıkar ve işimizi doğruya ulaştır."

١١- فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
11- Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinine adeda.

11- Böylece vurduk kulaklarına mağarada -sayılı yıllarca-

١٢- ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
12- Summe beasnahum li na'leme eyyul hızbeyni ahsa lima lebisu emeda.

12- Sonra kaldırdık onları -bilelim diye- hangi topluluk iyi saydı -ne kadar süre kaldıklarını.

١٣- نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
13- Nahnu nakussu aleyke nebeehum bil hakk, innehum fityetun amenu bi rabbihim ve zidnahum huda.
 
13- Biz kısa şekilde anlatıyoruz Sana haberlerini -hakk- olarak. Şüphesiz onlar Efendilerine inanıp emin olan gençlerdi ve artırdık onlara doğruyu.

١٤- وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَن نَّدْعُوَ مِن دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا
14- Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbuna rabbus semavati vel ardı len ned'uve min dunihi ilahen lekad kulna izen şetata.

14- Ve rabıta eyleyip pekiştirdik kalblerini, öyle ki ne vakit kıyam ederek ayağa kalktıklarında, dediler: "Efendimiz, Efendisi'dir göklerin ve yerin -asla dua etmeyiz O'nun Yanısıra olan ilaha- gerçekten o zaman yanlış demiş oluruz."

١٥- هَؤُلَاء قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِم بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
15- Haulai kavmunettehazu min dunihi aliheh, lev la ye'tune aleyhim bi sultanin beyyin, fe men azlemu mimmeniftera alallahi keziba.

15- "İşte bunlar halkımız, -edindiler O'nun Yanısıra- ilahlar. Olmaz mı gelselerdi onlara -apaçık yetkiyle-? Artık kimdir daha yanlış yapan zalim -olmayanı olmuş gibi varsayarak iftira edenden- Allah'a bir yalanı?"

١٦- وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحمته ويُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا
16- Ve izi'tezeltumuhum ve ma ya'budune illallahe fe'vu ilel kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihi ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfeka.

16- "Ve ne zaman uzaklaştığınızda -onlardan- ve neye kulluk ediyorsalar, -Allah haricinde- ardından varın bir mağaraya, yayar size Efendiniz rahmetinden ve işinizi kolaylaştırıp sizi içinde bulunduğunuz durumdan kurtarır."

١٧- وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَاوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُّرْشِدًا
17- Ve tereş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza garabet takrıduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh, zalike min ayatillah, men yehdillahu fe huvel muhted, ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşida.

17- Ve görürsün güneşi ne zaman doğduğunda meylettiğini mağaralarından sağa ve ne zaman battığında geçtiğini sola ve onlar geniş bir yerde idiler orada. İşte bu ayetlerinden idi Allah'ın. Kime hidayet ederse Allah, artık o hidayettedir. Ve kimi de saptırırsa, artık asla bulamazsın onun için bir veli; koruyucu bir mürşid; doğru yolu gösteren.

١٨- وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
18- Ve tahsebuhum eykazan ve hum rukud, ve nukallibuhum zatel yemini ve zateş şimal, ve kelbuhum basitun ziraayhi bil vasid, levittala'te aleyhim le velleyte minhum firaren ve le muli'te minhum ru'ba.

18- Ve hesap ettin ki onlar uyanıklar ve onlar uyuyor idiler, ve döndürüyor idik onları sağa ve sola ve köpekleri açıp germiş idi ön ayaklarını girişte. Eğer baksaydın onlara elbette dönerdin onlardan kaçarak ve elbette için dolardı onlardan korkuyla.

١٩- وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
19- Ve kezalike beasnahum li yetesaelu beynehum, kale kailun minhum kem lebistum, kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm, kalu rabbukum a'lemu bi ma lebistum feb'asu ehadekum bi verıkıkum hazihi ilel medineti fel yanzur eyyuha ezka taamen fel ye'tikum bi rızkın minhu vel yetelattaf ve la yuş'ırenne bikum ehada.

19- Ve böylece kaldırdık onları sorsunlar diye aralarında. Dedi bir deyici içlerinden: "Ne kadar kaldınız?" Dediler: "Kaldık bir gün ya da günün bir kısmı." Dediler: "Efendiniz en iyi bilendir ne kadar kaldığınızı, şimdi gönderin sizden birini bu gümüş paranızla şehire böylece baksın hangisidir daha temiz bir yiyecek, peşinden alıp götürsün size rızkı ordan ve latif davranıp paçayı ele vermesin ve dikkatleri üzerinize çekmesin."

٢٠- إِنَّهُمْ إِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَن تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا
20- İnnehum in yazheru aleykum yercumukum ev yuidukum fi milletihim ve len tuflihu izen ebeda.

20- "Şüphesiz onlar eğer ortaya çıkarırlarsa sizi recm; taşlayarak öldürürler ya da döndürürler sizi milletlerine; alışmış oldukları inanç ve geleneklerine ve asla kurtuluşa eremezsiniz o zaman ebediyen."

٢١- وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِم بُنْيَانًا رَّبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِم مَّسْجِدًا
21- Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dallahi hakkun ve ennes saate la reybe fiha, iz yetenazeune beynehum emrehum fe kalubnu aleyhim bunyana, rabbuhum a'lemu bihim, kalellezine galebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida.

21- Ve böylece istemedikleri halde haberdar ettirdik onları ki bilsinler şunu; -Allah vaadi hakk-tır- ve şunu; -saati, şüphe yoktur onda- ne zaman tartışıyorlarken aralarında işlerini, peşinden dediler: "Bina edin onlara bir bina. Efendileri en iyi bilendir onları." Dedi o galib gelenler işlerinde: "Elbette edineceğiz onlara bir mescid."

٢٢- سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاء ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا
22- Se yekulune selasetun rabiuhum kelbuhum, ve yekulune hamsetun sadisuhum kelbuhum recmen bil gayb, ve yekulune seb'atun ve saminuhum kelbuhum, kul rabbi a'lemu bi ıddetihim ma ya'lemuhum illa kalil, fe la tumari fihim illa miraen zahira, ve la testefti fihim minhum ehada.

22- Derler: "Üçtüler, dördüncüleri köpekleri." ve derler: "Beştiler, altıncıları köpekleri." gaybden görmeden taş atıp tutarcasına. ve derler: "Yediydiler, sekizincileri köpekleri." De: "Efendim en iyi bilendir sayılarını, yoktur bilen onları sadece azı." Artık bu kafa karışıklığı nedeniyle onlar hakkında münakaşaya girme, hariçtir sadece münakaşaya girmen açık seçik görünende ve fetva sorup görüş isteme -onlar hakkında- onlardan hiç kimseye.

٢٣- وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا
23- Ve la tekulenne li şey'in inni faılun zalike gada.

23- Ve deme -bir şey için- "şüphesiz ben yapacağım bunu yarın."

٢٤- إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
24- İlla en yeşaallahu vezkur rabbeke iza nesite ve kul asa en yehdiyeni rabbi li akrabe min haza reşeda.

24- Sadece: "Eğer isterse Allah" ve hatırla Efendini -unuttuğun vakit- ve de: "Belki hidayet eder beni Efendim bundan daha yakın bir olgunluğa."

٢٥- وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا
25- Ve lebisu fi kehfihim selase mietin sinine vezdadu tis'a.
 
25- Ve kaldılar mağaralarında -üç yüz sene- ve eklendi -dokuz-

٢٦- قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
26- Kulillahu a'lemu bima lebisu, lehu gaybus semavati vel ard, ebsır bihi ve esmı', ma lehum min dunihi min veliyyin ve la yuşriku fi hukmihi ehada.

26- De: "Allah en iyi bilendir ne kadar kaldıklarını. O'nun'dur kaybolanı göklerin ve yerin, en iyi görendir -onu- ve en iyi duyandır. Onların yoktur -O'nun Yanısıra- bir velisi ve paylaşmaz -hükmünde- kimseyi."

٢٧- وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَن تَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا
27- Vetlu ma uhıye ileyke min kitabi rabbik, la mubeddile li kelimatihi ve len tecide min dunihi multehada.

27- Ve okuyarak açıkça belirt -ne vahyedildiyse Sana Kitabından Efendi'nin- Değiştirecek yoktur -Kelimelerini- ve asla bulamazsın -O'nun Yanısıra- bir sığınılacak.

٢٨- وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
28- Vasbır nefseke meallezine yed'une rabbehum bil gadati vel aşiyyi yuridune vechehu ve la ta'du aynake anhum, turidu zinetel hayatid dunya ve la tutı' men agfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kane emruhu furuta.

28- Ve kararlılıkla dayan kendine, o -Efendi-lerine- dua edenlerle beraber sabahleyin ve akşamleyin isteyerek -O'nun Yüzünü- ve öteye geçmesin gözlerin onlar hakkında isteyerek süsünü dünya hayatının. Ve uyma -kalbini gaflete daldırdığımız kimseye Zikrimizden- ve keyfine tabi olana ve işinde ileri gidene.

٢٩- وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
29- Ve kulil hakku min rabbikum fe men şae fel yu'min ve men şae fel yekfur inna a'tedna liz zalimine naren ehata bihim suradikuha, ve in yestegisu yugasu bi main kel muhli yeşvil vucuh, bi'seş şerab ve saet murtefeka.

29- Ve de: "Hak Efendinizden-dir." Artık kim isterse varsın inansın ve kim de isterse varsın inkar etsin. Şüphesiz Biz hazırladık yanlış yapan zalimlere ateşi, sarıp sarmalayacak onları çadırları. Ve eğer yardım isterseler yardım edilir onlara -madeni eriten gibi bir suyla- haşlar yüzleri. Ne kötü bir içecektir ve ne kötü dinlenme yeridir.

٣٠- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا
30- İnnellezine amenu ve amilus salihati inna la nudiu ecre men ahsene amela.

30- Şüphesiz o inanıp emin olanlar ve doğru amel yapanlar, şüphesiz Biz zayi etmeyiz ücretini güzel amel yapan kimselerin.

٣١- أُوْلَئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِّن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
31- Ulaike lehum cennatu adnin tecri min tahtihimul enharu yuhallevne fiha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben hudren min sundusin ve istebrekın muttekiine fiha alel eraik, ni'mes sevab, ve hasunet murtefeka.

31- İşte bunlar; onlar içindir Adn Bahçeleri; sürekli kalacakları ideal yerdir, akar zemininden nehirler ve süslenirler orada bileziklerden, altından ve giyinirler yeşil kıyafetler ince ipekten ve kalın ipekten ve yaslanırlar orada çardaklara. Harika bir sevab ve güzel bir dinlenme yeri.


٣٢- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا رَّجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا
32- Vadrıb lehum meselen raculeyni cealna li ehadihima cenneteyni min a'nabin ve hafefnahuma bi nahlin ve cealna beynehuma zer'a.

32- Ve ver onlara misal olarak iki adamı; yaptık onlardan birisi için iki cennet; bahçe üzümden, çevirdik onları hurmalarla ve yaptık aralarında ekinler.

٣٣- كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا
33- Kiltel cenneteyni atet ukuleha ve lem tazlim minhu şey'en ve feccerna hılalehuma nehera.

33- Her iki cennette yemişini getirmiş ve yanlışı olmadı ondan bir şey. Ve fışkırttık aralarında bir nehir.

٣٤- وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا
34- Ve kane lehu semer, fe kale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzu nefera.

34- Ve oldu onun için meyve, peşinden dedi yoldaşına ve o konuşurken ona: "Ben daha çoğum senden malda ve daha üstünüm nefer bakımından."

٣٥- وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَن تَبِيدَ هَذِهِ أَبَدًا
35- Ve dehale cennetehu ve huve zalimun li nefsih, kale ma ezunnu en tebide hazihi ebeda.

35- Ve girdiğinde cennetine -ve o yanlış yapıyordu kendisine- dedi: "Hiç zannetmem yok olacağını bunun ebediyen."

٣٦- وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِن رُّدِدتُّ إِلَى رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِّنْهَا مُنقَلَبًا
36- Ve ma ezunnus saate kaimeten ve le in rudidtu ila rabbi le ecidenne hayren minha munkaleba.

36- "Ve hiç zannetmem -saatin çalacağını- ve eğer döndürülsem de Efendime elbette bulurum bundan daha hayırlı bir durumu.

٣٧- قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا
37- Kale lehu sahıbuhu ve huve yuhaviruhu e keferte billezi halakake min turabin summe min nutfetin summe sevvake racula.

37- Dedi ona yoldaşı ve o konuşurken ona: "İnkar mı ediyorsun O, seni yaratanı topraktan, sonra meniden, sonra şekillendireni seni bir adam olarak?"

٣٨- لَّكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَدًا
38- Lakinne huvallahu rabbi ve la uşriku bi rabbi ehada.

38- "Fakat bana göre; O, Allah Efendim'dir ve yamandırıp ortak tutacak değilim Efendim'e kimseyi."

٣٩- وَلَوْلَا إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاء اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ إِن تُرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنكَ مَالًا وَوَلَدًا
39- Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaallahu la kuvvete illa billah, in tereni ene ekalle minke malen ve veleda.

39- " Ve niçin girdiğin vakit cennetine demedin: "MaşaAllah; ne güzel var etmiş Allah, La Kuvvete; hiç bir güç yoktur sadece Allah'la vardır diye?" Eğer görürsen beni, -senden daha azım diye malda ve çocuk bakımından."

٤٠- فَعَسَى رَبِّي أَن يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِّن جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِّنَ السَّمَاء فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا
40- Fe asa rabbi en yu'tiyeni hayran min cennetike ve yursile aleyha husbanen mines semai fe tusbiha saiden zeleka.

40- "Bil ki belki Efendim verir bana daha hayırlısını cennetinden ve gönderir oraya bir felaket gökten böylece cıbıldak kaygan çorak bir toprak haline gelir."

٤١- أَوْ يُصْبِحَ مَاؤُهَا غَوْرًا فَلَن تَسْتَطِيعَ لَهُ طَلَبًا
41- Ev yusbiha mauha gavren fe len testetia lehu taleba.
  
41- "Ya da oranın suyu yere çekilir gider böylece asla becerip arayıp bulamazsın onu."

٤٢- وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَى مَا أَنفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا
42- Ve uhita bi semerihi fe asbeha yukallibu keffeyhi ala ma enfeka fiha ve hiye haviyetun ala uruşiha ve yekulu ya leyteni lem uşrik bi rabbi ehada.

42- Ve sarıp sarmalandı meyveleri, böylece başladı ovuşturmaya ellerini -orada harcadıkları üzerine- ve o yığıldı çardakları üzerine ve dedi: "Yazıklar olsun bana, keşke yamandırıp ortak tutmasaydım Efendime kimseyi."

٤٣- وَلَمْ تَكُن لَّهُ فِئَةٌ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنتَصِرًا
43- Ve lem tekun lehu fietun yansurunehu min dunillahi ve ma kane muntesira.

43- Ve olmadı onun için, ona yardım edici bir topluluk -Allah yanısıra- ve yardım edilmedi.

٤٤- هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا
44- Hunalikel velayetu lillahil hakk, huve hayrun sevaben ve hayrun ukba.

44- Orada velayet; koruyup gözetme Allah'ın-dır hak olarak. O en hayırlıdır sevaba karşılık ödül vermede ve en hayırlıdır sonuç olarak.

٤٥- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا
45- Vadrıb lehum meselel hayatid dunya ke main enzelnahu mines semai fahteleta bihi nebatul ardı fe asbeha heşimen tezruhur riyah, ve kanallahu ala kulli şey'in muktedira.

45- Ve ver onlara misal olarak -dünya hayatını- su gibi indirdik onu gökten, peşinden karışır -onunla- yerin bitkisi, sonra gazel haline gelir rüzgarların savurduğu. ve Allah olmuştur her olan bitene Muktedir; gücü yeten.

٤٦- الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
46- El malu vel benune zinetul hayatid dunya, vel bakıyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun emela.

46- Mal ve oğullar süsüdür dünya hayatının. ve baki olan kalıcı salihat;iyi fiiller -daha hayırlıdır Efendi'nin yanında sevab olarak ve daha hayırlıdır emel olarak-

٤٧- وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا
47- Ve yevme nuseyyirul cibale ve terel arda barizeten ve haşernahum fe lem nugadir minhum ehada.

47- Ve o gün yürütürüz dağları ve görürsün yeryüzünü bariz bir şekilde ve toplarız onları böylece bırakmadık arkada onlardan kimseyi.

٤٨- وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا لَّقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّن نَّجْعَلَ لَكُم مَّوْعِدًا
48- Ve uridu ala rabbike saffa, lekad ci'tumuna kema halaknakum evvele merreh, bel zeamtum ellen nec'ale lekum mev'ıda.

48- Ve arz edilib sunulacak onlar Efendi-lerine sırayla, "gerçekten geldiniz Bize, sizi ilk sefer yarattığımız gibi. Oysa siz iddia ediyordunuz -sizin için bir randevu günü yapmayacağımızı-"

٤٩- وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
49- Ve vudıal kitabu fe terel mucrimine muşfikine mimma fihi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yugadiru sagireten ve la kebireten illa ahsaha, ve vecedu ma amilu hadıra, ve la yazlimu rabbuke ehada.

49- Ve ortaya konacak -kitab-, böylece göreceksin suçluları müşfik; merhamet dilenir halde -içinde olandan- ve diyecekler: "Yazıklar olsun bize, nedir bu kitab bırakmadı küçük ve büyük ne varsa sayıp döktü!" Ve bulacaklar ne amel etmişseler hazır olarak. Ve yanlış yapıp zulmetmez Efendin kimseye.

٥٠- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
50- Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, kane minel cinni fe feseka an emri rabbih, e fe tettehızunehu ve zurriyyetehu evliyae min duni ve hum lekum aduvv, bi'se liz zalimine bedela.

50- Ve ne zaman Dediğimizde -Meleklere-; cinlerden seçilmiş görevlilere: "Secde edin; boyun eğin Adem'e!" Hemen secde edip boyun eğdiler, hariçti İblis! Cinlerden idi, böylece dengesini kaybedib zıvanadan çıkarak -Efendisi'nin emrine- karşı çıktı. "Şimdi edinecek misiniz -onu ve soyunu- Benim yanısıra evliyalar; koruyup gözeten dostlar ve onlar size düşman iken?" Ne berbat bir bedel, bir değere karşılık biçilen bir fiyat yanlış yapan zalimler için.

٥١- مَا أَشْهَدتُّهُمْ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنفُسِهِمْ وَمَا كُنتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا
51- Ma eşhedtuhum halkas semavati vel ardı ve la halka enfusihim ve ma kuntu muttehızel mudılline aduda.

51- "Şahid yapmadım -onları- yaratılışına göklerin ve yerin ve ne de yaratılışına kendilerinin ve -Ben- edinecek değilim -saptırıcıları- sağkolum."

٥٢- وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُم مَّوْبِقًا
52- Ve yevme yekulu nadu şurekaiyellezine zeamtum fe deavhum fe lem yestecibu lehum ve cealna beynehum mevbika.

52- Ve o gün Diyecek: "Çağırın o, iddia edip -Bana yamandırdıklarınızı-" Sonra çağıracaklar onları, ancak cevap vermeyecekler onlara ve Yapacağız aralarını meşakkatli.

٥٣- وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُم مُّوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
53- Ve reel mucrimunen nare fe zannu ennehum muvakıuha ve lem yecidu anha masrifa.

53- Ve görecek suçlular ateşi böylece zannedecek onlar içine düşeceklerini ve bulamayacaklar ondan dönüşü.

٥٤- وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
54- Ve lekad sarrafna fi hazel kur'ani lin nasi min kulli mesel, ve kanel insanu eksere şey'in cedela.

54- Ve gerçekten evirib çevirib anlattık -bu Kur'an'da- insanlık için her meseleden. Ve insan çoğu şeyde cedelleşendir.

٥٥- وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا
55- Ve ma menean nase en yu'minu iz cae humul huda ve yestagfiru rabbehum illa en te'tiyehum sunnetul evveline ev ye'tiyehumul azabu kubula.

55- Ve engellenecek değildir insanların inanmaları -geldiği vakit onlara hidayet ve bağışlanma istemeleri Efendileri'nden- haricinde gelince onlara sünneti evvelkilerin ya da gelince onlara işkencesi öncekilerin.

٥٦- وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنذِرُوا هُزُوًا
56- Ve ma nursilul murseline illa mubeşşirine ve munzirin, ve yucadilullezine keferu bil batılı li yudhıdu bihil hakka vettehazu ayati ve ma unziru huzuva.

56- Ve Gönderecek değiliz Rasülleri, sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Ve cedelleşir o inkar edenler sahte veriler-le çürütmek için -hakkı- Ve edinirler -Ayetlerimi- ve neyle -uyarıldıysalar- komedi unsuru.

٥٧- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا
57- Ve men azlemu mimmen zukkire bi ayati rabbihi fe a'rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah, inna cealna ala kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fi azanihim vakra ve in ted'uhum ilel huda fe len yehtedu izen ebeda.

57- Ve kimdir daha yanlış yapan zalim o kimseden -hatırlatılınca Efendisi'nin Ayetleri- peşinden -onlardan- dönüp giden ve unutan ne yapıp işlediyse eliyle? Şüphesiz Biz yaptık kalblerinin üzerine bir kın anlamasınlar diye -Onu- ve kulaklarında da sağırlık. Ve ola ki çağırsan onları -hidayete- bil ki asla hidayete gelecek değiller o vakit ebediyen.

٥٨- وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُو الرَّحْمَةِ لَوْ يُؤَاخِذُهُم بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ بَل لَّهُم مَّوْعِدٌ لَّن يَجِدُوا مِن دُونِهِ مَوْئِلًا
58- Ve rabbukel gafuru zur rahmeh, lev yuahızuhum bi ma kesebu le accele lehumul azab, bel lehum mev'ıdun len yecidu min dunihi mev'ila.

58- Ve Efendin Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahmet; iyiliğin güzelliğin sahibi, kaynağıdır. Eğer alacak olsa idi onları -kazandıklarından ötürü- elbette acele eder idi onları azablandırmada. Aksine onlar için bir randevu vardır, asla bulacak değiller -O'nun yanısıra- bir sığınılacak.

٥٩- وَتِلْكَ الْقُرَى أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِم مَّوْعِدًا
59- Ve tilkel kura ehleknahum lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev'ıda.

59- Ve işte bu şehirler, Helak ettik onları yanlış yaptıkları vakit ve Yaptık helakleri için bir randevu.

٦٠- وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا
60- Ve iz kale musa li fetahu la ebrehu hatta ebluga mecmeal bahreyni ev emdıye hukuba.

60- Ve ne zaman dediğinde Musa hizmetçisine: "Durmayacağım ulaşıncaya kadar iki denizin toplandığı yere veya arkamda epey mesafe katedeceğim."

٦١- فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا
61- Fe lemma belega mecmea beynihima nesiya hutehuma fettehaze sebilehu fil bahri sereba.

61- Böylece ne zaman ulaştıklarında -aralarındaki toplandıkları yere- unuttular balıklarını, öylece o da aldı yolunu denizin içine dalıp gitti.

٦٢- فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءنَا لَقَدْ لَقِينَا مِن سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا
62- Fe lemma caveza kale li fetahu atina gadaena lekad lekina min seferina haza nasaba.

62- Sonra geçtiklerinde, dedi hizmetçisine: "Getir bize sabahlığımızı, gerçekten buraya gelene kadar yolculuğumuzdan bu yorgunluk düştük."

٦٣- قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا
63- Kale eraeyte iz eveyna ilas sahrati fe inni nesitul hut, ve ma ensanihu illeş şeytanu en ezkureh, vettehaze sebilehu fil bahri aceba.

63- Dedi: "Gördün mü ne zaman vardığımızda kayaya, peşinden kesinlikle ben unuttum balığı ve onu bana unutturmadı -sadece şeytan- hatırlatırım onu diye ve alıp gitti yolunu denizin içine şaşılacak şekilde."

٦٤- قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا
64- Kale zalike ma kunna nebgı fertedda ala asarihima kasasa.

64- Dedi: "işte aradığımız neyse bu." Peşinden döndüler izlerini takib ederek.

٦٥- فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا
65- Fe veceda abden min ibadina ateynahu rahmeten min indina ve allemnahu min ledunna ilma.

65- Sonra buldular -kullarımızdan bir kulu Yanımızdan rahmet verdiğimiz ve onu Yanımızdan bir ilimle alim ettiğimiz- 

٦٦- قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَن تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا
66- Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tuallimeni mimma ullimte ruşda.

66- Dedi -O'na- Musa: "Sana tabi olabilir miyim bana öğretmen için sana öğretilen olgunluktan?" 

٦٧- قَالَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
67- Kale inneke len testetia maiye sabra.

67- Dedi: "Muhakkak sen, benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٦٨- وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا
68- Ve keyfe tesbiru ala ma lem tuhıt bihi hubra.

68- "Ve nasıl dayanacaksın -onunla haberdar edilerek, hakkında kavrayamadığına-?"

٦٩- قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
69- Kale se teciduni inşaallahu sabiren ve la a'si leke emra.

69- Dedi: "Bulacaksın beni inşaAllah; eğer Allah isterse, dayanan ve asi olmayacağım sana işinde."

٧٠- قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
70- Kale fe initteba'teni fe la tes'elni an şey'in hatta uhdise leke minhu zikra.

70- Dedi: "Madem öyle tabi ol bana, ancak soru sorma bir şey hakkında, sana söyleyip ondan hatırlatıncaya değin."

٧١- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا
71- Fentalaka, hatta iza rakiba fis sefineti harakaha kale e harakteha li tugrika ehleha, lekad ci'te şey'en imra.

71- Böylece yola çıktılar, sonunda bindikleri zaman bir gemiye -onu deldi-. Dedi: "Deldin mi onu boğulması için içindekiler? Gerçekten yaptığın şey kabul edilemez."

٧٢- قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
72- Kale e lem ekul inneke len testetia maiye sabra.
 
72- Dedi: "Demedim mi muhakkak Sen, benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٧٣- قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا
73- Kale la tuahızni bima nesitu ve la turhıkni min emri usra.

73- Dedi: "Bozuk atma bana unuttuğumdan dolayı ve işimde zorluk çıkarmada beni yokuşa sürme."

٧٤- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا
74- Fentaleka, hatta iza lekıya gulamen fe katelehu kale e katelte nefsen zekiyyeten bi gayri nefs, lekad ci'te şey'en nukra.

74- Böylece yola çıktılar, sonunda karşılaşıncaya kadar bir oğlanla, hemen öldürdü onu. Dedi: "Öldürdün mü temiz bir kişiyi başka bir kişi olmadan? Gerçekten yaptığın şey çok çirkin."

٧٥- قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِي صَبْرًا
75- Kale e lem ekul leke inneke len testetia maıye sabra.
 
75- Dedi: "Demedim mi sana, muhakkak sen benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٧٦- قَالَ إِن سَأَلْتُكَ عَن شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي قَدْ بَلَغْتَ مِن لَّدُنِّي عُذْرًا
76- Kale in seeltuke an şey'in ba'deha fe la tusahıbni, kad belagte min ledunni uzra.

76- Dedi: "Eğer sorarsam sana bir şey hakkında, ondan sonra daha yoldaşlık etmezsin benimle. Gerçekten ulaştı sana yanımdan özür."

٧٧- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
77- Fentaleka, hatta iza eteya ehle karyetin istat'ama ehleha fe ebev en yudayyifuhuma fe veceda fiha cidaren yuridu en yenkadda fe ekameh, kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra.

77- Böylece yola çıktılar, sonunda geldikleri zaman bir şehrin halkına yemek istediler oranın halkından, ancak geri durdular misafir etmekten onları, sonra buldular orada bir duvar enkaza doğru giden, peşinden onu tutup kaldırdı. Dedi: "Eğer isteseydin alabilirdin ona karşılık bir ücret."

٧٨- قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
78- Kale haza firaku beyni ve beynik, se unebbiuke bi te'vili ma lem testetı' aleyhi sabra.

78- Dedi: "Bu ayırır aramı ve aranı, bilgilendireceğim seni aslıyla -dayanmaya güç yetiremediğin konuda-"

٧٩- أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدتُّ أَنْ أَعِيبَهَا وَكَانَ وَرَاءهُم مَّلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا
79- Emmes sefinetu fe kanet li mesakine ya'melune fil bahri fe eradtu en eibeha ve kane veraehum melikun ye'huzu kulle sefinetin gasba.

79- "O gemi var ya; yoksullarındı, çalışıyorlardı denizde, böylece istedim ki -ayıplı olsun o- ve onlardan sonra bir Melik gasp edip yakalıyordu her gemiyi."

٨٠- وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَن يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا
80- Ve emmel gulamu fe kane ebevahu mu'mineyni fe haşina en yurhikahuma tugyanen ve kufra.

80- "Ve oğlan var ya, onun ebeveyni emin olarak inananlar idiler, böylece korktuk -o onlara zorluk çıkarır azgınlık ve küfürle-"

٨١- فَأَرَدْنَا أَن يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِّنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا
81- Fe eredna en yubdilehuma rabbuhuma hayren minhu zekaten ve akrebe ruhma.

81- "Böylece istedik ki -değiştirir onlar için Efendileri- ondan daha iyisiyle, temiziyle ve sevgiye daha yakınıyla."

٨٢- وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
82- Ve emmel cidaru fe kane li gulameyni yetimeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzun lehuma ve kane ebuhuma saliha, fe erade rabbuke en yebluga eşuddehuma ve yestahrica kenzehuma rahmeten min rabbik ve ma fealtuhu an emri, zalike te'vilu ma lem testı' aleyhi sabra.

82- "Ve duvar var ya, iki yetim oğlanın idiler şehirde ve onun altında -onlar için bir hazine- vardı ve babaları doğru birisiydi, böylece istedi ki Efendin ulaşsın onlar erginliklerine ve çıkarsınlar hazinelerini -bir rahmet olarak Efendinden-. Ve yapmadım onu kendi işimdir diye. İşte budur aslı dayanmaya güç yetiremediğin konuların."

٨٣- وَيَسْأَلُونَكَ عَن ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُم مِّنْهُ ذِكْرًا
83- Ve yes'eluneke an zil karneyn, kul se etlu aleykum minhu zikra.

83- Ve soruyorlar sana -Zilkarneyn; yandaşlar sahibi hakkında-, de: "Okuyacağım size -O'ndan- bir hatıra."

٨٤- إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِن كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
84- İnna mekkenna lehu fil ardı ve ateynahu min kulli şey'in sebeba.

84- Şüphesiz Biz yerleştirip imkan verdik -O'na- yeryüzünde ve Verdik -O'na- her olanın sebebini.

٨٥- فَأَتْبَعَ سَبَبًا
85- Fe etbea sebeba.

85- O da tabi oldu sebebe.

٨٦- حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا
86- Hatta iza belega magribeş şemsi vecedeha tagrubu fi aynin hamietin ve vecede indeha kavma, kulna ya zel karneyni imma en tuazzibe ve imma en tettehıze fihim husna.

86- Ne vakit ulaştığında battığı yere güneşin -buldu onu- batarken bir gözede karamsı cıvık halde ve -buldu yanında- bir topluluk. Dedik: "Ey ZelKarneyn; denkler sahibi, ikisinden biri azab edersin veya alırsın onları güzelce."

٨٧- قَالَ أَمَّا مَن ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَى رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُّكْرًا
87- Kale emma men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yureddu ila rabbihi fe yuazzibuhu azaben nukra.

87- Ama dedi: "Kim yanlış yapıp zulmederse peşinden azab edeceğiz ona sonra döndürülecek Efendisine, o vakit azab edecek ona azabın en kötüsüyle."

٨٨- وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاء الْحُسْنَى وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا
88- Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve se nekulu lehu min emrina yusra.

88- "Ve ama kim de emin olarak inanırsa ve doğru işler yaparsa,o vakit onun cezası güzel olur ve diyeceğiz ona işimizin kolayını."

٨٩- ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
89- Summe etbea sebeba.

89- Sonra tabi oldu sebebe.

٩٠- حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا
90- Hatta iza belega matlıaş şemsi vecedeha tatluu ala kavmin lem nec'al lehum min duniha sitra.

90- Ne zaman ulaştığında doğduğu yere güneşin -buldu onu- doğarken bir topluluğun üzerine -Yapmamıştık onlar için yanında bir örtü-

٩١- كَذَلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا
91- Kezalik, ve kad ehatna bima ledeyhi hubra.

91- İşte böyle, ve gerçekten Kapsamıştık -ne varsa yanında haberdar olarak-

٩٢- ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
92- Summe etbea sebeba.

92- Sonra tabi oldu sebebe.

٩٣- حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوْمًا لَّا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا
93- Hatta iza belega beynes seddeyni vecede min dunihima kavmen la yekadune yefkahune kavla.

93- Sonunda ne zaman ulaştığında iki set arasına -buldu yanlarında- bir topluluk neredeyse anlamıyorlardı denileni.

٩٤- قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
94- Kalu ya zel karneyni inne ye'cuce ve me'cuce mufsidune fil ardı fe hel nec'alu leke harcen ala en tec'ale beynena ve beynehum sedda.

94- Dediler: "Ey Zelkarneyn; çiftler sahibi; muhakkak Ye'cuc ve Me'cuc müfsidleri bozgunculuk yapıyorlar yeryüzünde, şimdi yapabilir miyiz -senin için- bir harç ki yapasın aramızda ve aralarında bir set?"

٩٥- قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
95- Kale ma mekkenni fihi rabbi hayrun fe einuni bi kuvvetin ec'al beynekum ve beynehum redma.

95- Dedi: "Neyden imkan verdiyse bana Efendim daha hayırlıdır, şimdi yardım edin bana güçle, yapacağım aranızda ve aralarında bir engel."

٩٦- آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا
96- Atuni zuberel hadid, hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfuhu, hatta iza cealehu naren kale atuni ufrig aleyhi kıtra.

96- "Getirin bana demir parçalarını." Ne zaman dengelediğinde aralarındaki boşluğu, dedi: "Üfleyin!" Sonra ne zaman -yaptığında onu bir ateş- dedi: "Getirin bana boşaltayım ona katranı."

٩٧- فَمَا اسْطَاعُوا أَن يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا
97- Femestau en yazheruhu ve mestetau lehu nakba.

97- Ne onu aşıp açmaya güç yetirebilirdiler ve ne de onda delik açmaya güç yetirebilirdiler.

٩٨- قَالَ هَذَا رَحْمَةٌ مِّن رَّبِّي فَإِذَا جَاء وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاء وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
98- Kale haza rahmetun min rabbi, fe iza cae va'du rabbi cealehu dekka', ve kane va'du rabbi hakka.

98- Dedi: "Bu bir rahmettir Efendim'den. Artık ne zaman gelirse -vaadi Efendimin- yapacak onu yerle bir. Ve Efendimin vaadi hakk-tır. 

٩٩- وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا
99- Ve terakna ba'dahum yevmeizin yemucu fi ba'dın ve nufiha fis suri fe cema'nahum cem'a.

99- Ve Bırakacağız bazılarını -izin günü- dalganır halde bazılarının üstüne ve Üfleyeceğiz Sur'a ve Toplayacağız onları toptan.

١٠٠- وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِّلْكَافِرِينَ عَرْضًا
100- Ve aradna cehenneme yevmeizin lil kafirine arda.

100- Ve arz ederiz cehennemi -izin günü- kafirlere bir sunumla.

١٠١- الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاء عَن ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا
101- Ellezine kanet a'yunuhum fi gıtain an zikri ve kanu la yestetiune sem'a.

101- Ki gözleri örtülü idi -Zikrimden- ve duymayı da beceremediler.

١٠٢- أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَن يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِن دُونِي أَوْلِيَاء إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا
102- E fe hasibellezine keferu en yettehızu ibadi min duni evliya', inna a'tedna cehenneme lil kafirine nuzula.

102- Şimdi şöyle mi hesap etti o kafirler; -edinebileceklerini kullarımı Yanımsıra evliyalar; koruyup gözeticiler-? Muhakkak Biz, hazırladık cehennemi kafirlere konak olarak.

١٠٣- قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا
103- Kul hel nunebbiukum bil ahserine a'mala.

103- De: "Bilgilendirelim mi sizi, yaptıkları bakımından en büyük kaybedenlerden?"

١٠٤- الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
104- Ellezine dalle sa'yuhum fil hayatid dunya ve hum yahsebune ennehum yuhsinune sun'a.

104- "Onlar sapmıştır çabalarında dünya hayatında ve onlar hesap ediyorken güzel iş yaptıklarını."

١٠٥- أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
105- Ulaikellezine keferu bi ayati rabbihim ve likaihi fe habitat a'maluhum fe la nukimu lehum yevmel kıyameti vezna.

105- "İşte bunlar ki onlar; inkar ettiler  -Efendilerinin ayetlerini ve O'nunla buluşmayı- böylece boşa gitti amelleri, artık değerlendirmeye almayız onlar için kıyamet günü tartıyı.

١٠٦- ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا
106- Zalike cezauhum cehennemu bima keferu vettehazu ayati ve rusuli huzuva.

106- İşte budur cezaları, cehennemdir inkarları nedeniyle ve edinmeleri -ayetlerimi ve rasüllerimi- komedi unsuru.

١٠٧- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا
107- İnnellezine amenu ve amilus salihati kanet lehum cennatul firdevsi nuzula.

107- Şüphesiz o inanıp emin olanlar ve doğru ameller yapanlar var ya, onlar içindir Firdevs cennetleri konak olarak.

١٠٨- خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا
108- Halidine fiha la yebgune anha hıvela.

108- Ölümsüz olarak orada, istemezler oradan ayrılmayı.

١٠٩- قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
109- Kul lev kanel bahru midaden li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatu rabbi ve lev ci'na bi mislihi mededa.

109- De: "Eğer olsa idi deniz mürekkep -Efendimin sözleri için- elbette biterdi deniz -bitmeden önce sözleri Efendimin- bir benzerini ek olarak getirsek de."

١١٠- قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
110- Kul innema ene beşerun mislukum yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahid, fe men kane yercu likae rabbihi fel ya'mel amelen salihan ve la yuşrik bi ıbadeti rabbihi ehada.

110- De: "Sadece ben bir beşerim sizin gibi, -vahyedildi bana şöyle; ilahınız İlah-ı Vahid; Tek İlah'tır- Artık kim umuyor ise -Efendisiyle buluşmayı- peşinden amel yapsın, -doğru bir amel- ve ortak koşup yamandırmasın -Efendisine kulluğunda- kimseyi.