16 Temmuz 2013 Salı

54- Alak Denklemi -Hicr İkrası-



بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir


١- الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ
1- Elif,Lam,Ra! Bunlar ayetleridir kitabın ve Kur'an-ı Mubiyn-in.

٢- رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ
2- Belki dileyecek o inkarcılar -keşke teslimler olsaydılar-

(Yevedde;şiddetli arzulayış,hasret,dilek,temenni,istek.)

٣- ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
3- Bırak onları yesinler ve met'alansınlar ve oynatsın onları emel.Artık yakında bilecekler.

(Lehv;oynatma,eğlendirme,oyalama.)

٤- وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
4- Ve helak etmedik bir karyeyi,sadece onun kitab-ı malumu vardır.

 (Kitab-ı Malum;Bilinen Kitab,Belli bir yazgısı olmak.)

٥- مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
5- Öne alamaz bir ümmet ecelini ve tehir edemez.

٦- وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
6- Ve dediler: "Ya o kendisine zikir nuzül edilen kimse,muhakkak sen elbette mecnunsun."

٧- لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
7- Olmaz mı getirsen bize melaikeyi -eğer sen sadıklardansan-?

٨- مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
8- Nuzül etmeyiz melaikeyi -sadece hakk ile- ve onlar o vakit bekletilmezler.

٩- إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
9- Muhakkak Biz,Biz nuzül eyledik zikri ve muhakkak Biz -ona- mutlaka Hafiyz olanız.

(EL HAFİYZ...
Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.)

١٠- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ
10- Ve andolsun irsal eyledik -senden önce- evvelki şialara.

(Şiya,şia,çeşitli topluluklar.)

١١- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
11- Ve gelmedi onlara bir Rasül ki;sadece onlar,onunla istihza ettiler.

(İstihza;alay etmek,mock.)

١٢- كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
12- İşte böyle sulük ederiz kalblerinde mücrimlerin.

(Sulük etmek;akıp gitmek,girmek.)

١٣- لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ
13- İnanmazlar ona,ve doğrusu geçmiştir evvelkilerin sünneti.


١٤- وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
14- Velev açsaydık onlara semadan bir kapı,yine devam ederlerdi orada yükselmeye.

(Fetih;açmak.Bab;kapı.Dhallu;tutmak,devam etmek.Yağruc;mirac,yükselmek.)


١٥- لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
15- Mutlaka derlerdi: "Sadece sarhoş oldu gözlerimiz,hayır biz sihirlenmiş kavimiz."

(Sukkiret;sarhoş,engellenmiş.)

١٦- وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
16- Ve andolsun yaptık semada burçlar ve ziynetledik onu nazar edenler için.

١٧- وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
17- Ve hıfz eyledik onu küllünden şeytan-i reciym-in.

(Hıfz;Hafiz;korumak,muhafaza eylemek.Recm;taşlanmış,itilmiş,kınanmış,recm cezasına uğramış.)

١٨- إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
18- Sadece kim duyma hırsızlığı yaparsa,ardından tabi olur ona şihab-ı mubiyn.

(İstirak;kulak hırsızlığı,gizlice dinlemek,çalmak.Şihab-ı Mubiyn;apaçık yakıcı meteor.)

١٩- وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ
19- Ve arz;genişlettik onu ve ilka eyledik orada dağlar ve bitirdik orada her şeyden mevzunen.

 (Mevzunen;metrik,balans ayarı iyi yapılmış,ölçülü.)

٢٠- وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ
20- Ve yaptık sizin için orada maişetler ve o,sizin rızıklandırıcı olmadığınız kimseler için.

(Maişet;geçim kaynağı.)

٢١- وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
21- Ve yoktur bir şeyden,sadece indimizdedir hazineleri ve nuzül etmeyiz onu,sadece kader-i malum ile.

(Kader-i Malum;belirli miktar,ölçek,takdir.)


٢٢- وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
22- Ve irsal eyledik rüzgarları ilkah olarak,böylece inzal eyledik semadan suyu,ardından suladık onunla sizi ve değilsiniz siz onun hazinecileri.

(İlkah;levakıh,yüklü,aşılayıcı.)


٢٣- وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
23- Ve muhakkak Biz;elbette Biz ihya ederiz ve memat ederiz,ve Biz varisleriz.


٢٤- وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ
24- Ve andolsun Alim'iz sizden müstakdimlere ve andolsun Alim'iz müste'hirlere.

(Müstakdim;kadim,evvelki,önceki,eski.Müste'hir;tehir,sonraki,ahir.)


٢٥- وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
25- Ve muhakkak Rabbin Hu,haşreder onları.Muhakkak Hu,Hakiym'dir,Aliym'dir.

(EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

EL HAKİYM
 İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)


٢٦- وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
26- Ve andolsun halkettik insanı salsalden,hama-in mesnunden.

(Salsal;yoğrulmuş kil,inşaya hazır halde çamur,toprak.Hama-in Mesnun;Olgun beden,yaşlı et,standart hale gelmiş vücud.)


٢٧- وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
27- Ve Cânn;halkettik onu önceden nar-ı semumdan.

(Cann;cinlerin kaynağı,ışınsal beden.Nar-ı Semum;zehirleyici ateş,radyasyon,iliklere işleyen enerji.
Bakınız;http://tr.wikipedia.org/wiki/Elf )


٢٨- وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
28- Ve ne zaman dediğinde Rabbin melaikeye: "Muhakkak Ben halkedeceğim beşer salsalden,hama-in mesnunden."


٢٩- فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
29- "Böylece ne zaman sevva eylediğimde onu ve nefes verdiğimde ona Ruhumdan,sonra kapanın ona sacidiyn olarak."

(Sevva;seviyelemek,dengelemek,dizayn etmek,modalı şekilde.Kau;kapanmak,düşmek.Sacid;yere serilmek,bitkin,halsiz.)


٣٠- فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
30- Böylece secde etti melaike -onların hepsi ecmaiyn-

٣١- إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
31- Sadece iblis, -gururlandı- sacidiynle beraber olmaktan.

(Eba;gururlanmak,kaçınmak,reddetmek.)


٣٢- قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
32- Dedi: "Ya iblis,ne için sen olmadın -sacidiyn-le beraber-?"


٣٣- قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
33- Dedi: "Secde etmem beşere,halkettin onu salsalden,hama-in mesnunden."


٣٤- قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
34- Dedi: "Artık çık oradan! Böylelikle muhakkak sen raciym-sin."

(Raciym;recmedilmiş,taşlanmış,tard edilmiş,kovulmuş.)

٣٥- وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ
35- "Ve muhakkak üzerinedir lanet,Din Günü'ne kadar."


٣٦- قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
36- Dedi: "Rabbim,böylece beklet beni,Bâ's Günü'ne kadar."


٣٧- قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
37- Dedi: "Böylece muhakkak sen bekletilenlerdensin."

٣٨- إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
38- "Vakti Ma'lum Gün'e kadar."

٣٩- قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
39- Dedi: "Rabbim, -azdırman sebebiyle beni- mutlaka ziynetleyeceğim onlara arzda ve mutlaka azdıracağım onları ecmaiyn."

(Ğaviy;azmak,baştan çıkmak,ayartılmak.)

٤٠- إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
40- "Sadece kulların -onlardan muhlis olanlar-"

(Muhlis;samimi,içten,doğru,sadık,dürüst...)

٤١- قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
41- Dedi: "Bu sırat Bana mustakıym-dir."

٤٢- إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
42- "Muhakkak;kullarım üzerine yoktur senin bir sultan,sadece kim tabi olduysa sana -ğavinlerdendir-"

(Ğavin;azgın,zalim,fasık,yoldan çıkmış.)

٤٣- وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
43- "Ve muhakkak cehennem,elbette vaad edilendir onlara ecmaiyn."

٤٤- لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
44- "Onun yedi kapısı vardır -her kapı için- onlardan bir cüz taksim edilmiştir."

(Cüz;parça,bölüm,porsiyon,kısım,alan...Maksum;taksim edilmiş,bölünmüş)

٤٥- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
45- Muhakkak muttakiler,cennat ve uyunlarda-dırlar.

(Cennat;bahçeler.Ayn;uyun,göze,pınarlar,kaynaklar.)

٤٦- ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ
46- "Girin oraya selam ile,emin olarak."

٤٧- وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
47- Ve izale ettik -ne varsa sudurlarında kinden- ihvanlar olarak sururlar üzerinde mukabildirler.

(Nezea;izale etmek,kaldırmak,çekip almak,silahsızlandırmak,temizlemek.Sudur;göğüs.Ğill;kin,garez,kuyruk acısı.Surur;kanepe,koltuk,divan...Mukabil,karşılıklı,dönük.)

٤٨- لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
48- Dokunmaz onlara orada nesab ve edilmez onlar oradan ihraç.

(Nesab;yüklemek,kurmak,uğraşmak,çabalamak.)

٤٩- نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
49- Haber ver kullarıma şunu Ben;Ben Ğafur-u Rahiym-im.

(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!
ER RAHIYM... 

"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


٥٠- وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ
50- Ve şunu,azabım;o azab-ı eliym-dir.

٥١- وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ
51- Ve haber ver onlara misafirlerinden İbrahim'in.

٥٢- إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
52- Ne zaman girdiklerinde yanına,böylece dediler: "Selam!" Dedi: "Muhakkak biz sizden ürküyoruz."

(Vecil-vecele;ürkmek,korkmak,çekinmek,endişelenmek.)

٥٣- قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ
53- Dediler: "Ürkme,muhakkak biz büşra edeceğiz seni ğulam-ı aliym-le."

(Ğulam-i Aliym;alim oğlan,erkek evlad.)

٥٤- قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
54- Dedi: "Büşra mı ediyorsunuz beni,dokunmuşken bana yaşlılık? Artık ne ile büşra ediyorsunuz?"

(Kiberu;büyüklük,yaşlılık,ihtiyarlık.Büşra;müjde,sevindirici haber.)

٥٥- قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ
55- Dediler: "Büşra ediyoruz seni hakk ile,artık olma ganitıyn-den."

(Ganitıyn;ümitsiz,umutsuz,morali bozuk.)

٥٦- قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
56- Dedi: "Ve kim ganit olur Rabbinin rahmetinden,sadece dalalette
olanlar!"

٥٧- قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
57- Dedi: "Şimdi nedir hitabınız Ya Murseliyn?"

(Hatbukum;hataba;hitab,konuşma,mesele,konu,iş...)

٥٨- قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
58- Dediler: "Muhakkak biz irsal edildik kavm-i mücrimiyn-e."

٥٩- إِلاَّ آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
59- "Sadece Al-i Lut;muhakkak biz,mutlaka kurtaracağız onları ecmaiyn."

٦٠- إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
60- "Sadece karısı;kader kıldık,muhakkak o mutlaka ğabirinden-dir."

٦١- فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ
61- Böylece ne zaman geldiğinde Al-i Lut'a Murseliyn,

٦٢- قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
62- Dedi:"Muhakkak siz -kavm-i munkerun-sunuz."

(Kavm-i Munker;tanınmayan topluluk.)

٦٣- قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ
63- Dediler: "Hayır,geldik sana -onda şüphede oldukları şeyle-"

(Yemterun;mümter,kuşku,şüphe.)

٦٤- وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
64- "Ve geldik sana hakk ile,ve muhakkak biz elbette sadıklarız."

٦٥- فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
65- "Artık isra eyle ehlinle gecenin bir kesiminde ve tabi ol arkalarından,ve bakmasın sizden bir kimse,ve geçin emrolunduğunuz yere."

(İsra;gece yürüyüşü.Kıt'ın;kesim,kesmek,parça,kısım.Yeltefit;dikkat etmek,aldırmak,bakmak.Emdu;geçmek,gitmek,ilerlemek.)

٦٦- وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
66- Ve kaza eyledik Ona işte şu emri;"-bunların arkası kesilmiş olacak sabahleyin-"

٦٧- وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
67- Ve geldi ehl-i medine büşralaşarak.

(Ehl-i Medine;şehir halkı.)

٦٨- قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ
68- Dedi: "Muhakkak bunlar misafirlerimdir,artık utandırmayın beni."

(Fedahe;bir şeyin ortaya çıkmasıyla insanın yüzünün kızarması,utanması,maskenin düşmesi,mahcup duruma düşmesi.)

٦٩- وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ
69- "Ve takvalanın Allah'a ve rezil etmeyin beni."

(hazi;utandırmak,rezil etmek,alçaltmak,mahzun etmek.)

٧٠- قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ
70- Dediler: "Nehy etmedik mi seni alemiyn-den?"

٧١- قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
71- Dedi: "Bunlar kızlarımdır,eğer yapacak olursanız."

٧٢- لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
72- Ömrün için,muhakkak onlar elbette sarhoşluklarında oyalanıyorlardı.

(Sekra;sarhoşluk,sersemlik.Yağmahu,amehu;bocalamak,oyalanmak.)

٧٣- فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
73- Böylece aldı onları sayha işrakleyin.

(Sayha;korkunç ses,helak sesi.Müşrik;işrak,doğuş,güneşin doğup uruc vakti.Bakınız;http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/DiniBilgilerDetay.aspx?ID=1941)

٧٤- فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
74- Böylece yaptık onu aliye-safile ve yağdırdık üzerlerine siccilden taşlar.

(Aliye-Safile olmak;yüksekten alçağa düşmek,altını üstüne getirmek,dikey konumdan yatay konuma.Siccil;pişirilmiş taşlaşmış çamur,volkanik lav.)

٧٥- إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
75- Muhakkak bunda elbette ayetler vardır mutevessimler için.

(vesm;işaret,gösterge.mutevessim olmak;bir olaydaki işareti-ibreti-ana temayı almak,kavramak.)

٧٦- وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ
76- Ve muhakkak o,elbette sebil-i mukiymde-dir.

(Sebil-i Mukim;işlek yol,durmakta olan yol.Lut Kavmi ve bugünkü tespitler için bakınız;http://www.kavimlerinhelaki.com/lutkavmi.html)

٧٧- إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ
77- Muhakkak bunda elbette ayet vardır inananlar için.

٧٨- وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ
78- Ve olmuştu Ashab-ı Eyke,gerçekten zalimler.

(Bakınız;http://www.yaklasansaat.com/eski_kavimler/medyen/medyenayet.asp)

٧٩- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
79- Böylece intikam aldık onlardan,ve muhakkak onların ikisi elbette imam-ı mubiyn-dir.

(İmam-ı Mubiyn;Önde duran gerçek;apaçık görülen işaret,delil.)

٨٠- وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

80- Ve andolsun tekzib etti Ashab-ı Hicr Murseliyn-i.

(Ashab-ı Hicr hakkında;http://www.kuranmucizeleri.com/gecmis_10.html)

٨١- وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
81- Ve verdik onlara ayetlerimizi,fakat onlardan muğriz oldular.

(Muğriz;yüz çevirmek,arkasını dönmek,bir şeyden faydalanmak istememek.)

٨٢- وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
82- Ve oyuyorlardı dağlardan -emin evler-

(Yanhıtun;oymak,yontmak,heykeltraşlık.)

٨٣- فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
83- Böylece aldı onları sayha sabahleyin.

٨٤- فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
84- Böylece ğani eylemedi onları -kazanmış oldukları şeyler-

(Ğani;zenginlik,mülk,fayda.Yeksibun;iktisab,kazanmak.)

٨٥- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
85- Ve halketmedik semavatı ve arzı ve arasındakileri,sadece -hakk- ile.Ve muhakkak saat,mutlaka gelecektir.Artık ısfah eyle,safh-ı cemil!

(Isfah;iyi muamele,af,bağışlama.Safh-ı Cemil;güzel muamelede bulunma.)

٨٦- إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
86- Muhakkak Rabbin Hu,Hallak-u Aliym-dir.

(EL ALİYM

"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

EL HÂLIK

Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri "yok"ken "var" kılan! Hâlık'ın "halk"ettiği her bir şeyin bir "hulk"u, yani yaratılış amacına göre bir huyu, ahlâkı (doğasına göre davranışı) vardır... Bu nedenle "tehalleku BiAhlâkıllâh = Allâh ahlâkı ile (Allâhça) ahlâklanın!" buyurulmuştur ki bunun anlamı; "Allâh Esmâ'sının özellikleriyle var olmuş olduğunuzun farkındalığıyla ve bunun gereğince yaşayın" demektir.)

٨٧- وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
87- Ve andolsun verdik Sana -Seb-u Mesani- den ve -Kur'an-ı Azıym-


٨٨- لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
88- Uzatma gözlerini -onunla metalandırdığımız şeylere- onlardan çifter olarak ve mahzun olma onlara ve düşür kanadını inananlar için.

(Temudde;uzatmak,yaymak,şehirleşmek.)

٨٩- وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ
89- Ve de: "Muhakkak ben,ben nezir-u mubiyn-im."

(Nezir-u Mubiyn;apaçık uyarıcı.)

٩٠- كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ
90- İnzal ettiğimiz gibi muktesimlere,

(Muktesim;bölenler,bölücüler.)

٩١- الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
91- Ki onlar yaptılar Kur'anı ızinen.

(Izin;ısıranlar,kemirenler,an,anilik.)

٩٢- فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ
92- Ve böylece Rabbin;elbette soracağız onlara ecmaiyn.

٩٣- عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
93- Yapmış oldukları şeylerden.

٩٤- فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
94- Artık çatlat emrolunduğun şeyi ve iğraz et müşriklerden.

(Esdağ;çatlat,açıkça vur.İğraz;yüz çevir.)

٩٥- إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ
95- Muhakkak Biz kafiyiz sana,müstehziler için.

(Müstehzi;alay eden.)

٩٦- الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْمَلُونَ
96- Ki onlar;yaparlar -Allah'la beraber başka ilah- Artık yakında bilecekler.

٩٧- وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
97- Ve andolsun Alimiz, ki Sen; -daralıyor sadrın dedikleri şeylerden-

٩٨- فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
98- Öyleyse tesbih et hamd ile Rabbini ve ol -sacidiyn-den.

٩٩- وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
99- Ve kulluk et Rabbine -gelinceye kadar sana yakiyn-












31 Mart 2013 Pazar

53- Alak Denklemi -Yusuf İkrası-






بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir



١- الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
1- Elif,Lâm,Râ!Bunlar ayetleridir Kitab-ı Mubiyn-in

(Kitab-ı Mubiyn;apaçık kitab.)

٢- إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
2- Muhakkak Biz inzal eyledik onu -Kur'an-ı Arabiyen- belki siz akledersiniz.

٣- نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ
3- Biz kıssa ediyoruz sana -ahsen'ül kasası- vahyettiğimiz şeyle sana bu Kur'anı.Ve oysa sen -ondan önce- elbette ğafillerdendin.

(Ahsen'ül Kasas;en güzel kıssa,hikayeleme.)


٤- إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
4- Ne zaman dediğinde Yusuf babasına: "Ya babacığım,muhakkak ben gördüm on bir gezegen,ve güneş,ve ay;gördüm onları bana secde edenler."

(1- Ahada Aşar;on bir.2-Kevkebe;gezegen,planet.)


٥- قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
5- Dedi: "Ya oğul,nakletme rüyanı kardeşlerine,yoksa tuzak kurarlar sana hileyle.Muhakkak şeytan insan için -aduvv-u mubiyn-dir."

(Aduvv-u Mubiyn;apaçık düşman.

Şeytan hakkında bakınız; http://www.seytaninsistemi.com/

http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/seytan/index.htm )


٦- وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
6- "Ve böylece icabet eyler sana Rabbin ve öğretir sana -te'vilinden ehadisin- ve tamamlar nimetini sana ve Al-i Yakub'a,tamamladığı gibi onu ebeveynlerine önceden -İbrahim ve İshak'a- Muhakkak Rabbin Aliym'dir,Hakiym'dir."


(Yecib;icabet,cevap,yanıt,answer,response.Te'vil-u ehadis;olayların hakikatini görmek.

EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!


EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)




٧- لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ
7- Andolsun,Yusuf ve kardeşlerinde ayetler vardır,soranlar için.


٨- إِذْ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
8- Ne zaman dediklerinde:"Elbette Yusuf ve kardeşi daha sevgilidir babamıza,bizden ve biz topluluğuz.Muhakkak babamız gerçekten dalalet-i mubiyn-de dir."

(1-Usbe;lig,takım,topluluk.2-Dalalet-i Mubiyn;apaçık sapkınlık.)



٩- اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ
9- "Öldürün Yusuf'u ya da çıkartın onu arza, -serbest olur size babanızın vechi- ve olursunuz ondan sonra kavm-i salihiyn."

(Edrahu;çıkartmak.Yahlu;serbest olmak,ön yargısız,engelsiz olmak.Vech;yüz.
Kavm-i salihiyn;salih topluluk.)

١٠- قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
10- Dedi ki içlerinden bir deyici:"Öldürmeyin Yusuf'u ve atın onu -kuyunun dibine- alır onu bazı seyyarlar -eğer siz yaparsanız."

(Ğayabet'il cubbi;kuyunun dibi,çukurun uzak kısmı.Seyyar;gezginler,yolcular.karavan.)

١١- قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ
11- Dediler: "Ya babamız,ne oldu sana? -emin değilsin bizden,Yusuf üzerine- ve muhakkak biz, elbette onun için nasihat edenleriz."

١٢- أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
12- "İrsal eyle onu bizimle beraber yarın -eğlensin ve oynasın- ve muhakkak biz onun için elbette hafiyz olanlarız."

(Yerta;eğlenmek,keyfini çıkarmak.Yel'ab;oynamak.Hafiyz;koruyucu.)

١٣- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ
13- Dedi: "Muhakkak ben,gerçekten mahzun eder beni onunla gitmeniz ve korkarım ki yer onu bir kurt
 ve siz ondan ğafilken."

١٤- قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَّخَاسِرُونَ
14- Dediler: "Gerçekten eğer yerse onu bir kurt ve biz topluluk iken.Muhakkak biz o vakit elbette hüsrana uğrayanlarız."


١٥- فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ
15- Böylece ne zaman gittiklerinde onunla,ve icma eylediler onu koymayı kuyunun dibine.Ve vahy eyledik Ona; "Mutlaka haber vereceksin onlara bu emirlerini,ve onlar farketmezler."

(Ecma;anlaşmak.Emir;iş,yapılan fiil.)


١٦- وَجَاؤُواْ أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ
16- Ve geldiler babalarına akşamleyin,ağlayarak.


١٧- قَالُواْ يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ
17- Dediler: "Ya babamız,muhakkak biz gittik yarışmaya ve terkettik Yusuf'u met'amızın indinde,böylece yedi onu kurt.Ve sen değilsin bize inanan,velev olsakta sadıkiyn."

(Nestebik;yarışmak.İnd;yanı,yanında.Met'a;eşya,mal.Sadık;doğru sözlü.)



١٨- وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
18- Ve geldiler gömleğinin üzerine -yalancı kanla- Dedi: "Hayır,sürükledi sizi nefsiniz emre.Artık sabr-ı cemil.Ve Allah Müstean-dır vasfettiğiniz şeyler üzerine."

(Dem'in Kezib;yalancı,sahte kan.Sevvelet;sürüklemek,sevketmek.Nefs;Ben,Kendim.Sabr-ı Cemil;güzel bekleyiş.Müstean;yardım istenilen,yardım eden.Vasıf;tarif,tanım,anlatım.)


١٩- وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
19- Ve geldi seyyarat,ardından irsal eylediler varidlerini,böylece sarkıttı kovasını.
Dedi: "Ya büşra!Bu bir oğlan." Ve sır eylediler onu sermaye olarak.Ve Allah Alim'dir yaptıkları şeylere.

(Varid;sucular.Büşra;müjde.Da'aten;sermaye,ticari mal.

EL ALİYM


"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٢٠- وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ
20- Ve sattılar onu ucuz fiyatla,birkaç dirheme,ve oldular onda zahidlerden.

 (Semenin Bahsi;düşük,ucuz fiyat,paha.Dera'ihim Ma'dudatin;birkaç dirhem.Zahid;rağbetsiz,kıymetsiz,değer vermeyen.)


٢١- وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
21- Ve dedi ki onu satın alan kişi -Mısır'dan- karısına: "Kerim kıl yerini,belki fayda verir bize ya da ediniriz onu bir evlad." Ve böylece mekan eyledik Yusuf'a arzda ve ona öğretmemiz için -te'vilinden ehadisin-
 ve Allah Ğalib'tir -emri üzerinde- ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler.

(El GALİB

Mülkün, üstünlüğün, güç ve kudretin tek sahibi. Mülkün, üstünlüğün, güç ve kuvvetin tamamı tek Kahhar ve Gâlib olan ALLAH'a aittir. O yegâne Galib'tir. O'nun dışındaki her şey mağlûp ve yeniktir.)


٢٢- وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
22- Ve ne zaman -bulüğ şiddetine- eriştiğinde,verdik ona hükmü ve ilmi.Ve böyle cezalandırırız muhsinleri.


٢٣- وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
23- Ve o kimse nefsinden onu elde etmek istedi ,o evindeydi.Ve kapattı kapıları ve dedi: "Haydi gel senin için!" Dedi: "Allah'a sığınırım!Muhakkak O,Rabbimdir,ahsen kıldı yerimi.Muhakkak O, iflah etmez zalimleri."

(Ravedde;baştan çıkarmak,arzulamak,elde etmek,istemek.)


٢٤- وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ
24- Ve andolsun arzuladı onu ve arzulayacaktı onu -eğer görmeseydi Rabbinin burhanını-
 Böylece sarfetmemiz için ondan kötülüğü ve fuhşu.Muhakkak o,muhlis kullarımızdandı.

(Hemme,hemmet,arzulamak.)


٢٥- وَاسُتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
25- Ve koştular kapıya ve yırttı gömleğini arkadan.Ve karşılaştılar seyyidiyle kapıda.
Dedi: "Nedir cezası aileni -kötülükle- isteyen kimsenin,yalnızca hapsedilmesi ya da azab-ı elim?

(İstebeka;sebeka,yarışmak,koşmak.Kaddet;kudde,yırtmak,parçalara ayırmak.Elfe;umulmadık şekilde karşılaşmak.Seyyid;bay,erkeklere yönelik unvan,sayın)


٢٦- قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَن نَّفْسِي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّنْ أَهْلِهَا إِن كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ
26- Dedi:"O elde etmek istedi beni,nefsimden." Ve şahid oldu bir şahid ailesinden:"Eğer yırtıldıysa gömleği önünden,artık sadıktır ve o yalancılardandır."



٢٧- وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِن الصَّادِقِينَ
27- "Ve eğer gömleği yırtıldıysa arkadan,artık yalancıdır ve o sadıklardandır."


٢٨- فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ
28- Böylece ne zaman gördüğünde gömleğini -arkadan yırtılmış- dedi:
"Muhakkak o tuzaklarınızdandır.Muhakkak hileniz aziymdir."

(Keyd;tuzak,hile,plan.)



٢٩- يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا وَاسْتَغْفِرِي لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ
29- "Yusuf,yüz çevir bundan.Ve istiğfar et günahına,muhakkak sen günahkarlardan oldun."

(Ağraza;yüz çevirmek,vazgeçmek,arkasını dönmek.Zunüb;günah,suç.Hatiat,günah,hata.)



٣٠- وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
30- Ve dedi ki kadınlar şehirde: "Aziz'in karısı elde etmek istedi delikanlısını,nefsinden.Gerçekten tutuldu ona aşkla.Muhakkak biz elbette görüyoruz onu dalalet-i mubiyn-de."

(Feti';delikanlı,genç hizmetçi erkek.Şeğafe;tutulmak,tutku,passion.)


٣١- فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ
31- Böylece ne zaman duyduğunda kurnazlıklarını,gönderdi onlara ve hazırladı onlara kanepeler ve verdi onlardan her birine bıçak ve dedi: "Çık onlara!" Böylece ne zaman onu gördüklerinde -ekberlediler onu-
ve kestiler ellerini ve dediler: "Haşa Allah için!Bu beşer değildir,değildir bu,sadece melek-i keriym-dir."

(Mekr;hile,kurnazlık,düzenbazlık,üçkağıtçılık.Mutteke'en;karşılıklı oturma yeri,divan,kanepe,bank.Ekberlemek,büyütmek,aşırı şekilde olduğundan farklılaştırmak,büyük hayranlık.Haşa;mükemmelik sadece Allah içindir,geri kalanı için ise sınırlılık vardır.Melek-i Keriym;Üstün melek,güzel,hoş melek.)

٣٢- قَالَتْ فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ وَلَقَدْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ فَاسَتَعْصَمَ وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ
32- Dedi: "İşte bu,hakkında beni levmettiğiniz kimse.Ve andolsun elde etmek istedim onu nefsinden,ancak savundu.Ve gerçekten eğer yapmazsa ona emrettiğim şeyi,mutlaka hapse atılacak 
ve elbette sağirlerden olacak."

(Levm;kınamak,aleyhte sayıp dökmek.Asım;savunmak,defans.Sağir;küçülmek,küçük düşmek.)

٣٣- قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ
33- Dedi: "Rabbim,hapis daha sevgilidir bana -beni ona çağırdıkları şeyden-
 ve sadece yok et benden tuzaklarını,akarım onlara ve olurum cahillerden."

(Tasrif;yok etmek,imha etmek,çekmek,kaldırmak,bertaraf etmek.Esbi,sebi,akmak,dökmek,meyletmek.)

٣٤- فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
34- Böylece icabet eyledi ona Rabbi,artık sarfetti ondan tuzaklarını.Muhakkak Hu ki O,Semi'dir,Aliym'dir.

(ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!

EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٣٥- ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ
35- Sonra göründü onlara -ayetleri gördükten sonra- mutlaka onu hapsetmeleri bir zamana kadar.


٣٦- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
36- Ve dahil oldu onunla beraber hapishaneye delikanlılar.Dedi onlardan biri: "Muhakkak ben,görüyorum kendimi şarap sıkarken." Ve dedi diğeri: "Muhakkak ben,görüyorum kendimi taşırken başımın fevkinde ekmek,yiyordu kuşlar ondan.Haber ver bize onun te'vilini.Muhakkak biz görüyoruz seni muhsinlerden."




٣٧- قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
37- Dedi: "Gelmez size onla rızıklanacağınız bir yemek ki,sadece haber veririm size te'vilini size gelmesinden önce.İşte bunlar öğrettiği şeylerdendir Rabbimin.Muhakkak ben terkettim bir kavmin milletini -inanmıyorlardı Allah'a ve onlar ahireti inkar ediyorlardı-"

(Millet;mezhep,din.)


٣٨- وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ
38- "Ve ben tabi oldum milletine babalarım İbrahim ve İshak ve Yakub-un.
 -Olmadı bizim için şirk koşmamız Allah'a bir şeyi- İşte bu fazlındandır Allah'ın üzerimize ve üzerine insanların ve lakin insanların ekseriyeti şükretmezler."


٣٩- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
39- Ya hapishane arkadaşlarım,müteferrik erbablar mı hayırlıdır ya da -Allah-u Vahid-ul Kahhar- mı?

(Müteferrik;tefrik tefrik,ayrı ayrı,birleşik olmayan.Erbab;rabler,ustalar,işverenler.

 ALLÂH... Öyle bir isimdir ki... "Ulûhiyet"e işaret eder! "Ulûhiyet" hem "HÛ" ismi ile işaret edilen "Mutlak Zât" anlamını içerir; hem de "Zatî" İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, "nokta"lar âlemlerini, her bir "nokta"yı oluşturan kendine özgü "Esmâ" mertebelerine işaret eder! "Zât"ı itibarıyla, "şey"in ayrı, "Esmâ"sı itibarıyla "şey"in aynı olan Allâh ismiyle işaret edilen; âlemlerden Ğaniyy ve benzeri olmayandır! Bu yüzdendir ki, "şey"i ve fiillerini Esmâ'sıyla yaratan Allâh ismiyle işaret edilen, Kur'ân-ı Kerîm'de "BİZ" işaretini kullanmaktadır. "Şey"de kendisinin gayrı yoktur! Bu konuda çok iyi anlaşılması gereken husus şudur: "Şey"den söz ettiğimizde "şey"in zâtı derken onun varlığını oluşturan "Esmâ mertebesinden" söz ederiz. "Şey"in zâtı hakkında tefekkür edilir, konuşulur. Allâh adıyla işaret edilenin Zâtı hakkında ise konuşmak muhaldir; yani kesinlikle olanaksızdır! Çünkü Esmâ özelliğinden meydana gelmişin, mutlak Zât hakkında fikir yürütmesi, "vahiy" yollu gelmiş bilgi ile dahi olsa -ki bu da olanaksızdır- mümkün olmaz! İşte bunu anlatmak sadedinde yolun sonu "hiç"likte biter, denmiştir!


EL VÂHİD... Vâhid'ül EHAD... Sayısal çokluk kabul etmez TEK! Cüzlere bölünmemiş ve cüzlerden oluşmamış; panteizm anlamına gelmeyen Bir! Çokluk kavramının düştüğü, "yok"luğa kavuştuğu, hiçbir fikir ve düşüncenin ayak basamadığı TEK!


EL KAHHÂR... "Vâhid" oluşunun sonucunu yaşatarak "izafî - göresel" benliklerin asla "var" olmadığını seyrettiren!)




٤٠- مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
40- "Kulluk etmediniz O'nun dünundan, -sadece isimler ki onu isimlendirdiniz siz ve babalarınız- inzal etmedi Allah ona bir sultan.-Yoktur hüküm,sadece Allah için.Emretti kulluk etmemenizi,sadece yalnızca O'na-
İşte budur -Din-ul Kayyim- ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler."

(Din-ül Kayyim;değerli inanç,iyi din.)


٤١- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ
41- "Ya hapishane arkadaşlarım,şimdi biriniz böylece sakilik yapacak rabbine,şarap.Ve diğerine gelince,sonra çarmıha gerilecek böylece kuşlar yiyecek başından.Kaza olmuştur emir ki o hakkında fetvanızdır."

(Sakilik;içecek sunmak.Salebe;yuslib,çarmıha gerilmek.)


٤٢- وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ
42- Ve dedi ki o -onlardan kurtulacağını zannettiği kimseye- "Zikret beni rabbinin indinde."
Böylece unutturdu ona şeytan zikri rabbine.Böylece kaldı hapishanede bir kaç sene.


٤٣- وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ يَا أَيُّهَا الْمَلأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِن كُنتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ
43- Ve dedi melik: "Muhakkak ben gördüm yedi semiz bakara,yiyordu onları yedi zayıf ve yedi çimen sünbülü ve diğeri kuru.Ya şefler,fetva verin bana rü'yam hakkında,eğer siz rüyayı tabir edenlerseniz."

(Semen;semiz,şişman.İcaf;zayıf.Sünbülen Hudzrin;çimen başağı.)


٤٤- قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الأَحْلاَمِ بِعَالِمِينَ
44- Dediler: "Karışık rüyalar ve değiliz biz rüyaların te'vilini bilenler."

(Adğasü ahlamin;karışık rüyalar.)


٤٥- وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَاْ أُنَبِّئُكُم بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ
45- Ve dedi ki o -onlardan kurtulan kimse- ve hatırladı bir ümmet sonra: "Ben haber veririm size te'vilini,şimdi gönderin beni."

(Dekkere;unutmuşken hatırlamak.Ümmet;çok zaman geçti,nesil yaşlandı.)


٤٦- يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ لَّعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
46- "Yusuf,-ya sıddik- fetva ver bize hakkında;-yedi semiz bakara,yiyor onları yedi zayıf ve yedi çimen sünbülü ve diğeri kuru- Belki ben dönerim insanlara,belki onlar bilirler."


٤٧- قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِي سُنبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تَأْكُلُونَ
47- Dedi: "Ekersiniz yedi sene boyunca,böylece hasat ettiklerinizi sonra bırakın sünbülünde,
sadece azından yersiniz."


٤٨- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تُحْصِنُونَ
48- "Sonra gelir bundan sonra yedi şiddetli,yerler onlar için takdim ettiğiniz şeyleri,sadece azından saklarsınız."

(Tuhsin,saklamak,biriktirmek.)

٤٩- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ
49- "Sonra gelir bundan sonra bir başlangıç,onda yağmur verilir insanlara ve onda sıkarlar."

(A'ame;başlangıç,yeni dönem.Yuğasü;yağmur vermek.Asara;sıkmak,bastırmak.)


٥٠- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللاَّتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ
50- Ve dedi melik:"Getirin onu bana." Böylece ne zaman geldiğinde ona Rasül,dedi: "Dön rabbine,sonra sor ona -nedir durumu o ellerini kesen kadınların?- Muhakkak Rabbim hilelerine Aliym-dir."


٥١- قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِ قُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوءٍ قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ الآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ أَنَاْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ
51- Dedi: "Neydi haliniz ne zaman elde etmek istediğinizde Yusuf'u nefsinden? Dediler: "Haşa Allah için!Bilmeyiz hakkında bir kötülük." Dedi ki Aziz'in Karısı: "Şimdi -hashasal hak- olmuştur.Ben elde etmek istedim onu nefsinden ve muhakkak o,gerçekten sadıklardandır."

(Hashasal Hak;gerçeğin ortaya çıkması.)



٥٢- ذَلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ
52- "İşte bu bilmesi içindi;-muhakkak ben ihanet etmedim ona ğaybında ve muhakkak Allah hidayet etmez hilesine hainlerin-"

٥٣- وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
53- "Ve kendimi temize çıkarmış değilim.Muhakkak -BEN- elbette emreder kötülükle,sadece ne rahmet ettiyse Rabbim.Muhakkak Rabbim,Ğafur u Rahiym-dir."

(Nefs;ben,kendim,kendi.Uberri;temize çıkarmak.

EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!
ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)

٥٤- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ
54- Ve dedi melik: "Getirin bana onu,halis kıldım onu kendim için."
 Böylece ne zaman konuştuğunda ona,dedi:"Muhakkak sen bugün indimizde emin mekandasın."

٥٥- قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَآئِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ
55- Dedi: "Kılın beni üzerine arzın hazinelerinin.Muhakkak ben hafiyz-u aliym-im."

(Hafiyz u Aliym;Bilgili ve koruyucu olmak.)

٥٦- وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
56- Ve böylece mekan eyledik Yusuf için arzda,yerleşirdi oradan dilediği yerde.İsabet ettiririz rahmetimizi kime dilersek ve zayi etmeyiz ecrini muhsinlerin.

٥٧- وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
57- Ve elbette ahiretin ecri daha hayırlıdır o inanan ve takvalı olanlar için.


٥٨- وَجَاء إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
58- Ve geldi Yusuf'un kardeşleri,sonra dahil oldular yanına,böylece tanıdı onları ve onlar ona münkir oldular.

(Arafe;tanımak,farkına varmak.Münkir;inkar,reddediş,tanımamak.)


٥٩- وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَاْ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ
59- Ve ne zaman hazırladığında onlara hazırlıklarını,dedi: "Getirin bana babanızdan olan kardeşinizi.Görmüyor musunuz,muhakkak ben ifa ederim keyli ve ben hayırlısıyım evsahiblerinin."

(Cehheze;hazırlamak,hazırlık eşyaları.Key;denge,terazi,çift,duble.Munzil;evsahibi,host.)


٦٠- فَإِن لَّمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِندِي وَلاَ تَقْرَبُونِ
60- "Artık eğer getirmezseniz bana onu,o zaman yoktur bir keyl size indimde ve karib olmayın bana."


٦١- قَالُواْ سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ
61- Dediler: "İsteyeceğiz onu babasından ve muhakkak biz elbette yaparız."


٦٢- وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
62- Ve dedi delikanlılarına: "Kılın sermayelerini rihallerine,belki onlar farkederler onu döndükleri vakit ailelerine,belki onlar rücu ederler."

 (Rihal;rahle,semere,heybe.)



٦٣- فَلَمَّا رَجِعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
63- Böylece ne zaman rücu ettiklerinde babalarına,dediler: "Ya babamız mani olundu bizden keyl,artık irsal et bizimle beraber kardeşimizi,keyl edelim.Ve muhakkak biz onun için hafiyz olanız."


٦٤- قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
64- Dedi: "Emin olur muyum size onun için,sadece emin olduğum gibi önceden kardeşine? Fakat Allah en hayırlı Hafiyz'dir ve Hu Erhamur Rahıymiyn'dir."


(EL HAFİYZ...

Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.


ER RAHIYM... 


"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.


ER RAHMAN... 


"Allâh" ismiyle işaret edilenin, "zerre"lerin zâtını "Esmâ"sıyla ilminde "var" kılma özelliğine işaret eder. Bugünkü anlayışa göre "Kuantum Potansiyel"e işaret eder. Tüm yaratılmışların kaynağı olan potansiyeldir. "Esmâ mertebesi"nin adıdır! Her şey, "var"lığını "ilim ve irade" mertebesinde bu ismin işaret ettiği özellikle elde eder! "Er Rahmânu alel Arşisteva" (20.Tâhâ: 5) ve "Er Rahmân; Allemel Kur'ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan" (55.Rahmân: 1-4) işaretleri gereği "ŞUUR"da açığa çıkan "Esmâ"nın hakikatidir! Rahmeti, o "şey"i ilminde "var"lığa getirmesidir! "Allâh Âdem'i Rahmân sûretinde halketti" işareti "İnsan"ın, ilmî sûretinin Rahmâniyet özelliği yansıması üzere meydana getirildiğine işaret eder. Yani Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile! İnsan'ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı da Rahmâniyet'le ilgilidir... Bu nedenle "RAHMÂN"a secdeyi müşrikler algılayamamıştır (25.Furkan: 60)... Şeytan (vehim, bilinç) "RAHMÂN"a âsi olmuştur (19.Meryem: 44)... "İnsan"ın Zât'ının "Esmâ" hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! "İnsan"daki "Zâtî tecelli" de budur!)





٦٥- وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَاعَهُمْ وَجَدُواْ بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي هَذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ذَلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ
65- Ve ne zaman açtıklarında met'alarını ve buldular sermayelerini onlara iade edilmiş.Dediler:
"Ya babamız,ne isteriz? Bu sermayemiz bize iade edilmiş.Ve mir ederiz ailemize ve muhafaza ederiz kardeşimizi ve artırırız keyli bir bağir.Bu keyl hafiftir."

(Fetehu;açmak.Rudde;geri verilmiş,iade edilmiş.Mir;alım yapmak,kullanma hakkına sahip olmak,mal almak.Bağir;bir ölçü birimi,bir deve yükü kadar.Yesir;kolay,hafif.)

٦٦- قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِّنَ اللّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلاَّ أَن يُحَاطَ بِكُمْ فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
66- Dedi: "Asla göndermem onu sizinle beraber,hatta getirinceye kadar bana Allah'tan misak,mutlaka getireceksiniz bana onu,sadece ihata edilmeniz.Böylece ne zaman verdiklerinde ona misaklarını,
dedi: "Allah dediğimiz şeyler üzerine Vekiyl'dir."

(EL VEKİYL... Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden, Allâh'ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!)


٦٧- وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
67- Ve dedi: "Ya oğullarım,girmeyin bir kapıdan ve girin müteferrik kapılardan.Ve fayda veremem size Allah'tan bir şeyi. -yoktur hüküm,sadece Allah'ındır- O'na tevekkül ettim ve O'na,böylece tevekkül etsin mütevekkiller."


٦٨- وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِي عَنْهُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِّمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
68- Ve ne zaman girdiklerinde babalarının onlara emrettiği yerden,fayda vermedi onlara Allah'tan bir şey,sadece Yakub'un nefsindeki haceti kaza oldu.Ve muhakkak o,elbette -ilim sahibi- idi öğretmemiz sebebiyle ona ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler.


٦٩- وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ قَالَ إِنِّي أَنَاْ أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
69- Ve ne zaman girdiklerinde Yusuf'un yanına,barındırdı kendisine kardeşini.Dedi: "Muhakkak ben,ben kardeşinim,artık umutsuz olma yapmış oldukları şeyden."

(Eva;barındırmak.Tebteis;kalbi kırık olmak,demoralize olmak,hevessizlik,umutsuzluk,cesaretini yitirmişlik.)


٧٠- فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
70- Böylece ne zaman hazırladığında onlara hazırlıklarını,kıldı suluğu kardeşinin rihlesinin içine,sonra seslendi bir müezzin: "Ya Karavan,muhakkak siz gerçekten hırsızlarsınız."



٧١- قَالُواْ وَأَقْبَلُواْ عَلَيْهِم مَّاذَا تَفْقِدُونَ
71- Dediler ve dönerek onlara: "Nedir kaybettiğiniz?"

(Tefkidune;kaybetmek.)


٧٢- قَالُواْ نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَن جَاء بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَاْ بِهِ زَعِيمٌ
72- Dediler: "Kaybettik melik'in suluğunu,ve onu getiren kimse için bir bağir yük vardır ve ben ona za'imim."

(Za'im;sorumlu lider,kefil.)

٧٣- قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ عَلِمْتُم مَّا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ
73- Dediler: "Tallahi,andolsun ki bilirsiniz,gelmedik fesad için arzda ve değiliz biz hırsızlar."

(Tallahi;yemin tarzı.Sarikin;soyguncular,hırsızlar.)


٧٤- قَالُواْ فَمَا جَزَآؤُهُ إِن كُنتُمْ كَاذِبِينَ
74- Dediler: "Öyleyse nedir onun cezası,eğer siz yalancılarsanız?"

٧٥- قَالُواْ جَزَآؤُهُ مَن وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
75- Dediler: "Onun cezası,kimin rahlinde bulunursa,-böylece o dur onun cezası- İşte böyle cezalandırırız zalimleri."


٧٦- فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
76- Böylece başladı heybelerinden -kardeşinin heybesinden önce- sonra çıkardı onu kardeşinin heybesinden.İşte böyledir keydimiz Yusuf için.Yoktu alması kardeşini melik-in dininde,sadece Allah'ın dilemesi.Yükseltiriz dereceleri kime dilersek.Ve her şeyin fevkinde -ilim sahibi Aliym- vardır.

(Ev'iye;kap,bavul,heybe.Keyd;düzen,plan,hile,tuzak.)


٧٧- قَالُواْ إِن يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَّهُ مِن قَبْلُ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ أَنتُمْ شَرٌّ مَّكَانًا وَاللّهُ أَعْلَمْ بِمَا تَصِفُونَ
77- Dediler: "Eğer çalmışsa,böylece gerçekten çalmıştı onun kardeşi önceden." Böylece sır tuttu onu Yusuf kendisinde ve açmadı onu onlara.Dedi: "Siz şerli mekandasınız ve Allah,Aliym'dir vasfettiğiniz şeye."


٧٨- قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
78- Dediler: "Ya Aziz,muhakkak onun babası şeyh-i kebiyr-dir,böylece al bizden birini,onun mekanına.Muhakkak görüyoruz seni muhsinlerden."

(Şeyh-i Kebiyr;Çok yaşlı,büyük yaşta.)



٧٩- قَالَ مَعَاذَ اللّهِ أَن نَّأْخُذَ إِلاَّ مَن وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِندَهُ إِنَّآ إِذًا لَّظَالِمُونَ
79- Dedi: "Allah'a sığınırım ki alırız sadece kimin indinde bulduysak met'amızı.Muhakkak biz o vakit elbette zalimlerden oluruz."

٨٠- فَلَمَّا اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًا مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
80- Böylece ne zaman yeise düşütüklerinde ondan,ayrıldılar fısıldaşarak.Dedi ki büyükleri: "Bilmez misiniz ki babanız gerçekten aldı üzerinize Allah'tan misak ve önceden de farid oldunuz Yusuf hakkında? Böylece asla ayrılmam arzdan hatta izin verinceye kadar bana babam ya da Allah hüküm verince bana ve Hu, Hayr-ul Hakimiyn-dir."

(Yeis;ümitsiz kalmak,çaresizlik.Halas;ayrılmak,sonuçlandırmak.Neciyy;fısıldaşmak,hususi konuşmak.Farid;aşırıya kaçmak,abartmak,ifrat.Ebrah;devamlı olmak,ayrılmamak.
EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)

٨١- ارْجِعُواْ إِلَى أَبِيكُمْ فَقُولُواْ يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلاَّ بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ
81- Dönün babanıza,ardından deyin: "Ya babamız,muhakkak oğlun hırsızlık yaptı ve biz şehid olmadık,sadece bildiğimiz şeye.Ve biz -ğayba hafiyz olanlar- değiliz."

(Ğayba Hafiyz olmak;bilinmeyen hakkında bilgi sahibi olmak,muhafaza etmek.)

٨٢- وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيْرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
82- "Ve sor karyeye ki biz oradaydık ve karavana ki döndük oradan.Ve muhakkak biz gerçekten sadıklarız."


٨٣- قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
83- Dedi: "Hayır,sevketti sizi nefsiniz emre.Artık sabr-ı cemil.Belki Allah getirir bana onların hepsini.Muhakkak O,Hu;Aliym'dir,Hakiym'dir."

 (EL HAKİYM
 İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.
 EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٨٤- وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
84- Ve döndü onlardan ve dedi: "Ya Yusuf'a olan esefim!" Ve beyazladı gözleri hüzünden,ve o kezîm idi.

 (Esef;üzüntü.Kezîm;hüznünü bastıran,derdini saklayan.)


٨٥- قَالُواْ تَالله تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ
85- Dediler: "Tallahi durmadan zikrediyorsun Yusuf'u,hatta oluncaya kadar harza ya da olursun helak olanlardan."

(Nefte';durmamak,kesilmemek.Harza;ölümcül hastalık.)

٨٦- قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
86- Dedi: "Sadece şikayet ederim sıkıntımı ve hüznümü Allah'a ve biliyorum Allah'tan bilmediğiniz şeyleri."

(Bessi,dert,sıkıntı,hasret dolu.)


٨٧- يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلاَ تَيْأَسُواْ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
87- "Ya oğullarım gidin,böylece tahassüs edin Yusuf ve kardeşinden ve ye'ise düşmeyin Allah'ın ravhından.Muhakkak o Allah'ın ravhından ye'ise düşmez,sadece kavm-i kafirin."

(Tahassüs;soruşturmak,araştırmak.Allah'ın Ravhı;Allah'ın verdiği rahatlık,rahmet,kolaylık.)


٨٨- فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيْهِ قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُّزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ إِنَّ اللّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ
88- Böylece ne zaman girdiklerinde yanına,dediler: "Ya aziz,dokundu bize ve ehlimize zarar ve geldik cüzi bir sermaye ile,artık ifa et bize keyli ve tasadduk et bize.Muhakkak Allah cezalandırır mutesaddıkları."


٨٩- قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ
89- Dedi: "Bilir misiniz ne yaptığınızı Yusuf'a ve kardeşine,siz cahil olduğunuz vakit?"


٩٠- قَالُواْ أَإِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَاْ يُوسُفُ وَهَذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
90- Dediler: "Muhakkak sen,gerçekten sen Yusuf musun?" Dedi: "Ben Yusuf ve bu kardeşim.Andolsun Allah nimetlendirdi bizi.Muhakkak kim ki takvalanır ve sabrederse,sonra elbette Allah zayi etmez ecrini muhsinlerin."


٩١- قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ
91- Dediler: "Tallahi,andolsun Allah tercih etti seni bize ve muhakkak biz gerçekten günahkarlar olduk."

(Asere;seçmek,tercih etmek,öncelemek.)

٩٢- قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
92- Dedi: "Tesrib yoktur size bugün.Allah mağfiret eylesin size.Ve Hu,Erhamur Rahıymiyn'dir."

(Tesrib;kınama,azarlama,tekdir etme.)

٩٣- اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
93- "Gidin bu gömleğimle,sonra ilka edin onu babamın vechine -gelir basireti- ve getirin bana ehlinizi ecmain."


٩٤- وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ
94- Ve ne zaman ayrıldığında karavan,dedi babaları: "Muhakkak ben gerçekten buluyorum rayihasını Yusuf'un,eğer olmazsa dil uzatmanız."

(Rayiha;koku,esinti,rüzgar,Nufennid;dil uzatmak,karşı çıkmak,yalanlamak.)


٩٥- قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ
95- Dediler: "Tallahi,muhakkak sen elbette dalalet-i kadim-desin."

(Dalalet-i Kadim;Eski sapkınlık.)


٩٦- فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
96- Böylece ne zaman geldiğinde beşir,ilka etti onu vechine,sonra geri geldi basireti.Dedi: "Demedim mi size,muhakkak ben bilirim Allah'tan,bilmediğiniz şeyleri?"


٩٧- قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
97- Dediler: "Ya babamız,istiğfar eyle bizim için günahlarımıza,muhakkak biz hâtıîn olduk."

(Hâtıîn;kasten hata işleme,günah.Zunub;günah.)


٩٨- قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
98- Dedi: "Yakında istiğfar edeceğim sizin için Rabbime.Muhakkak O,Hu Ğafur'dur,Rahiym'dir."


(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!

ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)




٩٩- فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَاء اللّهُ آمِنِينَ
99- Böylece ne zaman girdiklerinde yanına Yusuf'un,barındırdı kendisine ebeveynlerini ve dedi: "Girin Mısır'a -eğer Allah dilerse- emin olarak."


١٠٠- وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
100- Ve yükseltti ebeveynlerini arşın üzerine ve düştüler onun için secdeye.Ve dedi: "Ya babacığım,bu önceden ki rü'yanın te'vilidir,andolsun kıldı onu Rabbim hakk.Ve andolsun ahsen eyledi bana -ne zaman çıkardığında beni hapishaneden- ve getirdi sizi bedeviden - açtıktan sonra şeytan -aramla kardeşlerimin arasını- Muhakkak Rabbim Latiyf'dir,dilediği şey için.Muhakkak O,Hu Aliym'dir,Hakiym'dir."


(Harru;düşmek.Bedevi,çöl,çöl yaşamı.
EL LATİYF... Yarattığının derûnunda ve varlığında gizli olan. Lütfu çok olan!
EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!
EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)





١٠١- رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
101- "Rabbim,gerçekten verdin bana mülkten ve öğrettin bana te'vilinden ehadisin -Fatır'ı semavatın ve arzın- SEN Veliyy'imsin dünyada ve ahirette.Vefat ettir beni teslim olarak ve ilhak eyle beni salihlere."

(Te'vil-u ehadis;olayların hakikatini görmek.
EL FÂTIR...İlk “hayâl”i düzenleyip sistematize eden...
Dilediğini gerçekleştirmek üzere birimleri o gayeyi oluşturacak biçimde yaratan...
Tüm esmâsının işaret ettiği özelliklerle her boyutta mevcut olarak işlevini sürdürmekte olan...
Tüm, canlı ve cansız diyerek bize göre ayırım yaptığımız varlıkların, yaratılış programları gereği olarak "kulluk" etmekte oldukları sonucunu ortaya koymakta olan...
Gökleri ve yeri hangi gaye uğruna, hangi işlevi yerine getirmek için programlayarak yaratan...
"TAKDİR, tasarım, planlama, düzenleme, ölçümleme, zamanlama, sıralama" gibi "yaratma" öncesi kavramlarla birlikte "yaratma" söz konusu olduğunda, hep aynı anlama işaret eden "İsim"...

EL VELİYY... Birimde kendi hakikatini tanıma ve gereğini yaşama özelliğini açığa çıkaran. Velâyetin ve onun kapsamındaki üst düzey yaşam özellikleri olan Risâlet ve Nübüvvetin kaynağı. Velâyetin en üst mertebesi olan Risâlet ve bir altı olan Nübüvvet kemâlâtını irsâl eden.)


١٠٢- ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُواْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
102- İşte bu haberlerindendir ğaybın,vahyediyoruz onu sana.Ve değildin sen yanlarında ne zaman toplandıklarında emirlerine ve onlar mekr hazırlarken.

(Emir;iş.Mekr;hile,tuzak,plan.)


١٠٣- وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
103- Ve değildir insanların ekseriyeti -velev arzulasanda- inananlar.

 (Harasat;hasretle yanıp tutuşmak,arzulamak,istemek.)



١٠٤- وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
104- Ve istemiyorsun onlardan -onun için- bir ecir.Değildir O,sadece zikirdir alemler için.


١٠٥- وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
105- Ve nice ayetlerden semavatta ve arzda -geçerler üzerinden- ve onlar onlardan yüz çevirirler.


١٠٦- وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ
106- Ve inanmaz onların ekseriyeti Allah'a,sadece onlar şirk koşarken.


١٠٧- أَفَأَمِنُواْ أَن تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِّنْ عَذَابِ اللّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ
107- Artık emin midirler onlara gelmesinden -Allah'ın azabından- ğaşiyenin ya da onlara gelmesinden saatin beklenmedik,ve onlar farketmezlerken?

 (Ğaşiye;kuşatıcı,örtücü,kaplayan perde.)



١٠٨- قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
108- De: "Bu sebilimdir;çağırıyorum Allah'a -basiret üzere- Ben ve Bana tabi olan kimseler.Ve Subhan'dır Allah ve değilim Ben müşriklerden."

(SUBHAN ALLAH
Varlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan.)



١٠٩- وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِم مِّنْ أَهْلِ الْقُرَى أَفَلَمْ يَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ اتَّقَواْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
109- Ve irsal etmedik senden önce,sadece adamlar vahyettik onlara,kura halkından.Artık yürümezler mi arzda,böylece baksınlar nasıl oldu akıbeti onlardan öncekilerin? Ve elbette dar'ul ahiret daha hayırlıdır o takvalılar için.Hala akıl etmeyecek misiniz?

١١٠- حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
110- Hatta ne zaman ye'ise düştüklerinde Rasüller ve zannettiklerinde kesinlikle tekzib edildiklerini;geldi onlara yardımımız böylece kurtarıldı dilediğimiz kimse.Ve döndürülmez azabımız kavm-i mücrimiyn-den.


١١١- لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
111- Andolsun kıssalarında ibret vardır ul'il el'bab için.Değildir o iftira edilmiş hadis ve lakin tasdik eder elleri arasındakileri ve tafsil eder her şeyi,ve hüda,ve rahmettir kavm-i mü'minin için.

(Ul'il El'bab;akıl sahibleri.)