23 Ekim 2012 Salı

49- Alak Denkleminde Suret'ul Kasas İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.


١- طسم
1- Ta,siin,miim!

٢- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Bunlar ayetleridir Kitab-ı Mubiyn'in.

٣- نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
3- Okuyacağız Sana haberlerinden Musa ve Firavun'un hak ile,inanan kavim için.

٤- إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
4- Muhakkak Firavun ululandı arzda ve yaptı ehlini mezhepler -zayıf taifeler- onlardan katlediyor oğullarını ve hayatta tutuyordu kadınlarını.Muhakkak o oldu müfsidlerden.

(1-Şiyean;mezhepler,tarikatler,sınıflar.
2-Müfsid;fesat,bozgun,yolsuzluk çıkaran.)

٥- وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ
5- Ve istiyoruz şunu;nimetlendirelim üzerine o mazlumların arzda ve yapalım onları imamlar ve yapalım onları varisler.


٦- وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
6- Ve nimetlendirelim onlara arzda ve gösterelim Firavun ve Haman ve ordularına,onlardan ihzar oldukları şeyi.

(1- İhzar;korktukları şeyle uyarılmak,çekinilen,dikkat edilecek şey.
2- Haman hakkında bakınız;http://www.sevde.de/islam_Ans/H/haman.htm )

٧- وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
7- Ve vahyettik annesine Musa'nın şunu; "Emzir onu! Sonra ne zaman korktuğunda onun için,artık at onu denize ve korkma ve üzülme.Muhakkak Biz,döndüreceğiz onu sana ve yapacağız onu mürseliynden."

٨- فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
8- Sonra seçip aldı onu Al-i Firavun,onlara düşman ve hüzün olsun diye.Muhakkak,Firavun ve Haman ve orduları günahkar oldular.

(1-İltikat;yerdeki bir şeyi seçip almak.2-Hatıatin;kasten günah işleyenler.)

٩- وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
9- Ve dedi Firavun'un karısı:"Göz aydınlığı benim ve senin için,öldürme onu,belki faydalı olur bize ya da ediniriz onu bir veled." Ve onlar farketmezler.

١٠- وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
10- Ve sabahladı fuadı Musa'nın annesinin boş olarak.Neredeyse mutlaka gösterecekti onu,eğer olmasaydı rabıtamız kalbinin üzerine,olması için inanlardan.

(1-Fuad;Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar - kalp nöronlarının beyindeki açılımları,idrak,şuur.
2-Rabıta;bağlantı,iletişim.)


١١- وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
11- Ve dedi kız kardeşine:"İzle onu." Böylece gözetledi onu yandan ve onlar farketmiyorlardı.

(Kussi;izlemek,takib etmek.)


١٢- وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
12- Ve haram ettik ona dadıları önceden.Sonra dedi:"Göstereyim mi size bir ehl-i beyti,kefil olurlar ona sizin için ve onlar ona nasihatçi olurlar."

(1-El Marazia;dadılar,süt anneler,hemşire bayanlar.2-Ehl-i Beyt;yakın aile.)


١٣- فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
13- Böylece döndürdük onu annesine,gözleri aydın olsun diye ve mahzun olmasın ve bilmesi için şunu;
 -Allah'ın vaadi haktır- ve lakin onların ekseriyeti bilmezler.


١٤- وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
14- Ve ne zaman bulüğun zirvesinde ve olgunken,verdik ona hükmü ve ilmi.Ve böyle cezalandırırız muhsinleri.


١٥- وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ
15- Ve girdi şehire,o sıra gafletteydi ehli.Sonra buldu orda iki adam kavga ediyorlardı, -bu şiasından ve bu düşmanlarındandı- Sonra yardım istedi o kimse,-şiasındandı- düşmanlarından olan kimseye
karşı.Sonra vurdu ona Musa,böylece kaza oldu ona.Dedi:"Bu amelindendir şeytanın.Muhakkak o;aduvv-u mudill-u mubiyn'dir."

(1-Medine;şehir,2-Şiasından,halkından,yakın topluluğundan olan.3-Vekeze;vurmak,dürtmek,4-Aduvv-u Mudill-u Mubiyn;Dalalette Bırakan Apaçık Düşman.)


١٦- قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
16- Dedi:"Rabbim,muhakkak ben zulmettim nefsime,artık mağfiret et bana." Sonra mağfiret etti ona.Muhakkak Hu ki,Hu el Ğafur'dur,el Rahiym'dir.


(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!
ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)


١٧- قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
17- Dedi: "Rabbim,nimetlendirmen sebebiyle beni,artık ben yardımcı
olmayacağım mücrimlere."

(zahira;yardımcı,destekçi olmak.)


١٨- فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ
18- Böylece sabahladı şehirde korkuyla gözeterek.Sonra ne zaman o kimse yardımını istedi, -dünde ağlayıp istemişti- Dedi ki ona Musa: "Muhakkak sen gerçekten ğaviyy-u mubiyn'sin."


(1-Yetarakkabu;gözetleyerek bekelemek.2-İstinsar;yardım istemek.3-El Ems;dün.
4-Yestasrih;ağlayarak yardım istemek.5-Ğaviyy-u Mubiyn;Apaçık Azgın,Zalim,Fasık,Hadsiz,Kötü.)


١٩- فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ
19- Sonra ne zaman ki istediğinde şunu;vurmayı o kimseye -o ikisi için düşman olana- dedi ki:
"Ya Musa,İstiyor musun beni öldürmeyi,öldürdüğün gibi bir nefsi,dün? Eğer istersen;sadece bir cabbar olursun arzda ve istemezsin muslihlerden olmayı."

(1-Cabbar;Zorba.2-Muslih;ıslah edici,barışcıl.)

٢٠- وَجَاء رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ
20- Ve geldi bir adam şehrin ötesinden isteyerek,dedi ki: "Ya Musa,ileri gelenler emir alıyorlar senin hakkında,seni öldürmek için,artık çık.Muhakkak ben,sana nasihat edenlerdenim."

(Yes'a;isteyerekten bir işi yapmak,amaçlamak,aramak,çalışmak.)


٢١- فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
21- Böylece çıktı oradan korkuyla gözeterek,dedi:"Rabbim,kurtar beni kavm-i zalimiyn'den."


٢٢- وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ
22- Ve ne zaman teveccüh ettiğinde Medyen'e doğru,dedi:"Belki Rabbim hidayet eder beni seva-i sebile."

(1-Seva-i Sebil;seviyeli yol,düzgün,istikrarlı yol.2-Tilkae;taraf,yön,e doğru.3- Medyen hakkında bakınız; http://tr.wikipedia.org/wiki/Medyen )


٢٣- وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
23- Ve ne zaman ulaştığında Medyen suyuna,buldu onda bir ümmet insanlardan,sulanan ve buldu onların dünunda iki kadın engelleyen,dedi: "Nedir sizin haliniz?" Dediler:"Sulanamayız çıkıncaya 
kadar çobanlar ve babamız şeyh-u kebiyr'dir."

(1-Verade;suya ulaşmak,varmak.2-Yeskun;sulanan,sulanmak.3-Ma Hatbukum -ünlem- nedir haliniz,durumunuz,yanlış olan nedir gibi soru kalıbı..4-Yusdir;sudan çıkmak,5-El Raıyy;çoban.6- Şeyh-u Kebiyr;Büyük Şeyh -Çok İhtiyar-)


٢٤- فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
24- Böylece suladı ikisinin-kini,sonra döndü gölgeye,ardından dedi:"Rabbim,muhakkak ben ki;her ne inzal ettiysen bana hayırdan,fakirim."


٢٥- فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
25- Sonra geldi ona ikisinden biri,yürüyordu haya ederek,dedi:"Muhakkak babam çağırıyor seni,cezalandırmak için seni ecirle,bizim için suladığın şeyden.Sonra ne zaman geldiğinde ona ve kıssa etti ona kıssayı,dedi:"Mahzun olma,kurtuldun kavm-i zalimiyn'den."



٢٦- قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
26-Dedi ikisinden biri:"Ya Babacığım,kirala onu.Muhakkak daha hayırlıdır,kiralayabileceğin bu kimse,kuvvetlidir,emindir."

(iste'cir;kiralanmış,para karşılığı tutulmuş.)


٢٧- قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
27- Dedi:"Muhakkak ben istiyorum şunu;nikahlayayım sana kızlarımdan birini -bu ikisinden-,üzerine şu;ücretlen bana sekiz hicac,sonra eğer tamamlarsan ona,artık indindedir.
Ve istemiyorum seni zorlamayı.Bulacaksın beni -eğer Allah dilerse- salihlerden."

(Hicac;nasib,rızk paylaşımı.-sözkonusu ayette kızların babası,sekiz sene nasiblendireyim,paranı vereyim,rızıklandırayım seni,demek istemiştir-)



٢٨- قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
28- Dedi: "Bu benim aramda ve senin arandadır.Hangisi olursa iki dönemden geçirdiğim,sonra düşmanlık yok bana.Ve Allah,ne konuştuysak üzerine Vekiyl'dir."



(1- Eceleyni;ecel,dönem,süre,vade.2-Kaday;harcanmış,geçirilmiş zaman.3-EL VEKİYL... Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden, Allâh'ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!)


٢٩- فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
29- Sonra ne zaman bitirdiğinde Musa süreyi ve yürüdü ehliyle.Buldu Tur'un yanında bir ateş,
Dedi ehline: "Olduğunuz yerde kalın,muhakkak ben buldum bir ateş.Belki gelirim size oradan bir haberle ya da ateşten cezveyle,belki siz ısınırsınız."


(1- Anese;bulmak,farkına varmak.2-Emkus; -ünlem- olduğunuz yerde kalın,burdan bir yere ayrılmayın.3-Cezve;kor ateş.4-Tastalun;soğuğa karşı ısınmak,sıcağa karşı soğumak eylemi.)


٣٠- فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
30- Böylece ne zaman geldiğinde ona,nida edildi vadinin sağ yanında köşedeki -mübarek ağaçtan- şöyle: "Ya Musa,muhakkak Ben -Ben Allah'ım- Rabb'ül Alemiyn."

(1-Şadi;sahil tarafı,düzlük tarafı.2-Vadi-i Eymen;sağ vadi,Tur Dağı'ındaki Eymen Vadisi.)

٣١- وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ
31- Ve şu:"At asanı!" Sonra ne zaman gördüğünde onu titreşen bir yılankavi gibi,ve döndü arkasını ve bakmadı."Ya Musa,yanaş ve korkma.Muhakkak sen,emniyette olanlardansın."

(1- Cann;gözü sürmeli yılan,yılankavi.2-Akbil;yanaş,yaklaş.3-Aminiyn;emniyette olan.)

٣٢- اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
32- "Al elini cebine,çıkar beyaz,bir kötülük olmaksızın ve çek üzerine kollarını korkudan.İşte bu ikisi,iki burhandır Rabbinden,firavun'a ve ileri gelenlerine.Muhakkak onlar oldular kavm-i fasikıyn."

(1-Usluk;al,götür,sok.2-Admum;çek,al,götür.3- Cenah;kanatlar,kollar,yönler.4-Rehb;korku.
5-Kavm-i fasık;meydan okurcasına itaatsiz asiler topluluğu.)


٣٣- قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
33- Dedi:"Rabbim,muhakkak öldürdüm onlardan bir nefsi,artık korkuyorum şundan;öldürecekler beni."


٣٤- وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
34- "Ve kardeşim Harun,o daha ifsahtır benden lisanda,artık irsal et onu benimle beraber bir yardımcı,tasdik eder beni.Muhakkak korkuyorum şundan;tekzib edecekler beni."

(1-İfsah;açıklayıcı,izahı kuvvetli.2-Rid'an;yardımcı.)


٣٥- قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
35- Dedi:"Şiddetlendireceğiz gücünü kardeşinle ve yapacağız ikinizi bir sultan,böylece ulaşamayacaklar ikinize.Ayetlerimizle ikiniz ve size tabi olan kimseler ğalib olacaktır."

(1-Adude;güçlendirmek,kuvvetlendirmek.2-Sultan;yetki,hükümranlık,otorite.3-Yesilune;ulaşmak,erişmek.4-Ğalib;kazanan,yenen,muzaffer olan.)

٣٦- فَلَمَّا جَاءهُم مُّوسَى بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ
36- Böylece ne zaman geldiğinde onlara Musa ayetlerimizle -beyyinelerle-
Dediler:"Değildir bu,sadece uydurulmuş bir sihir ve işitmedik bunu evvelki babalarımızdan."

(1-Beyyine;açık delil,reddetilemez isbat.2-Sihr-u Muftera;uydurulmuş büyü,icat edilmiş hile,fabrikasyon illüzyon.)

٣٧- وَقَالَ مُوسَى رَبِّي أَعْلَمُ بِمَن جَاء بِالْهُدَى مِنْ عِندِهِ وَمَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
37- Ve dedi Musa:"Rabbim alimdir,kimin geldiğine hidayetle indinden ve kimin için olacağına akıbet diyarının.Muhakkak felaha ermez zalimler."

(Akıbet'ud Daar;akıbet diyarı,son varış yeri,bundan sonra ki durak.)

٣٨- وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِّي صَرْحًا لَّعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ
38- Ve dedi Firavun: "Ya İleri Gelenler! Bilmiyorum sizin için bir ilah ğayrımdan.Artık yak benim için Ya Haman,kil üzerine,sonra yap benim için bir yapı,belki muttali olurum İlahına Musa'nın ve muhakkak ben elbette zannediyorum onu yalancılardan."

(1-Evkıd;yak,tutuştur.2-Dıyn;kil,çamur,nemli toprak.3-Sarhan;yapı,kule.4-Muttali olmak;bilgilenmek.)

٣٩- وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
39- Ve kibirlendi o ve orduları,arzda haksız yere ve zanneti ki onlar,Bize rücu ettirilmeyecekler.


٤٠- فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
40- Böylece aldık onu ve ordularını sonra attık onları denize.Artık bak nasıl oldu akıbeti zalimlerin.

(Nebeze;atmak,fırlatmak.)


٤١- وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ
41- Ve yaptık onları imamlar -ateşe çağıran- ve kıyamet günü yardım olunmazlar.


٤٢- وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُم مِّنَ الْمَقْبُوحِينَ
42- Ve tabi kıldık onları bu dünyada lanete ve kıyamet günü onlar horlananlardır.

(Mekbuhiyn;horlanan,sevilmeyen,küçümsenen.)

٤٣- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِن بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
43- Ve andolsun verdik Musa'ya kitabı sonradan -helak etmiştik evvelki nesilleri- Basiretlensin insanlar ve hidayet ve rahmet olsun diye,belki onlar tezekkür ederler.

٤٤- وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ
44- Ve olmadın sen batı tarafında,ne zaman kaza ettiğimizde Musa'ya emri ve olmadın sen şahitlerden.

٤٥- وَلَكِنَّا أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
45- Ve lakin Biz inşa ettik nesiller,uzun oldu onların ömürleri.Ve olmadın sen bir sakin,
arasında Medyen halkının.Okuyorsun onlara ayetlerimizi ve lakin Biz olduk gönderenler.

 (Saviyen;ikamet eden,yerleşen,sakin.)

٤٦- وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
46- Ve olmadın sen Tur yanında,ne zaman nida ettiğimizde.Ve lakin bir rahmettir Rabbinden,uyarasın diye bir kavmi -gelmemişti onlara bir uyarıcı senden önce- Belki onlar tezekkür ederler.


٤٧- وَلَوْلَا أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
47- Ve olmasa şu ki;eğer isabet etse onlara bir musibet -takdim ettikleri şeyden elleriyle-
sonra diyeceklerdi:"Rabbimiz niçin irsal etmedin bize bir Rasül,böylece tabi olurduk ayetlerine 
ve olurduk inananlardan."

٤٨- فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَى أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَى مِن قَبْلُ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
48- Sonra ne zaman geldiğinde onlara Hakk -indimizden- Dediler:"Olmaz mıydı verilseydi benzeri,ne verilmişse Musa'ya? -İnkar etmedi mi ne verilmişse Musa'ya,öncekiler?-
 Dediler:"İki sihrin tezahürüdür." ve dediler: "Muhakkak biz hepsini inkar edenleriz."

٤٩- قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِّنْ عِندِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَى مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
49- De: "Artık getirin bir kitab Allah indinden -o hidayete erdirirse,o ikisinden- tabi olayım ona,eğer siz sadıklarsanız."

٥٠- فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
50- Sonra eğer cevab vermezlerse sana,artık bil ki sadece tabi olurlar hevalarına -ve kimdir daha dalalette olan 'hevasına tabi olandan' hidayet olmaksızın Allah'tan?- Muhakkak Allah,hidayet etmez kavm-i zalimiyne.


٥١- وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
51- Ve andolsun vusül eyledik onlara Sözü,belki onlar tezekkür ederler.

(Vusül;vuslat,ulaşmak,ermek,kavuşmak.)

٥٢- الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِن قَبْلِهِ هُم بِهِ يُؤْمِنُونَ
52- Onlar ki;verdik onlara kitabı -ondan önce- onlar ona inanırlar.

٥٣- وَإِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ
53- Ve ne zaman okunduğunda onlara,derler:"İnandık ona,muhakkak o haktır Rabbimizden.Gerçekten biz olduk ondan önce -teslimler-"


٥٤- أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
54- Bunlar ki,verilir ecirleri iki kez -sabırları sebebiyle- ve savarlar hasenatla -seyyiatı- ve neyden rızıklandırmışsak onları,infak ederler.

(Yedrauna;savarlar,uzaklaştırırlar.)

٥٥- وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ
55- Ve ne zaman işittiklerinde lağvi,arkasını dönerler ondan ve derler:"Bizedir amellerimiz ve sizedir amelleriniz.Selam olsun üzerinize! İstemeyiz cahilleri."

(1-Lağv;boş konuşuk.2-Ağradu;sırt çevirmek,arkasını dönmek,uzaklaşmak.3-Bağy,zalim,azgın,isyan ve istemek.)


٥٦- إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
56- Muhakkak sen hidayet edemezsin sevdiğin kimseye ve lakin Allah hidayet eder dilediği kimseye ve Hu,Aliym'dir hidayete erenlere.

٥٧- وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
57- Ve dediler:"Eğer tabi olursak hidayete seninle beraber,alınırız arzımızdan." Ve yerleştirmedik mi onları haremeynde -emin olarak- Tahsil edilir onlara semereleri her şeyden bir rızık olarak,Ledünnümüzden? Ve lakin onların ekseriyeti bilmezler.

(1-Hattaf;alınmak,kaçırılmak.2- Mekin;yerleştirmek,güçlendirmek,yüksek rütbe sahibi.3-Haremeyn;hürmet edilen yer,boş işlerin yapılması yasak olunan kutsal yer.
4-Yucba;tahsilat,tarhiyat,malın alınması.5-Semere;ürün getirisi,hasat.)


٥٨- وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ
58- Ve nice helak ettik beldelerden,küstahlık ettiler maişetlerine.Böylece bunların meskenleri iskan edilmedi onlardan sonra,sadece birazı ve Biz olduk varisleri.

(1-Betırat;küstahlık,haddi aşmak.2-Maişet;geçimlik.)


٥٩- وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ
59- Ve olmadı Rabbin helak eden beldeleri -hatta gönderinceye kadar analarına bir Rasül- okur onlara ayetlerimizi,ve olacak değiliz helak edenler beldeleri ve sadece ehl-i zalimleri.


٦٠- وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ
60- Ve ne verilmişse size şeylerden,yalnızca metasıdır dünya hayatının ve ziynetidir,ve ne varsa indinde Allah'ın,hayırlıdır ve bakidir.Artık akletmeyecek misiniz?


٦١- أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
61- Artık kimse -vaad ettik ona bir vaad-i hasene- sonra o kavuşur ona.-Kimse gibi midir- Metalandırdık onu metasıyla dünya hayatının,sonra o kıyamet günü hazır bulunanlardandır?

(1-Vaad-i Hasene;güzel söz.2-Laqıyhiy;iltika,kavuşmak,erişmek.)

٦٢- وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
62- Ve o gün nida edecek onlara,sonra diyecek:"Nerededir şürekam,ki onları siz iddia ediyordunuz?"

(Tez'um;zeum,iddia,taleb.)

٦٣- قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاء الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
63- Diyecek ki onlar -haktır onlara söz- "Rabbimiz bunlar ki,onlar azdıklarımız.Azdırdık onları azdığımız gibi -Beriy olduk Sana- Olmadılar sadece bize kulluk edenler."

(Beriy;uzak olmak.)


٦٤- وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
64- Ve denilecek:"Çağırın şürekanızı." Böylece çağıracaklar onları,fakat cevab veremeyecekler onlara ve görecekler azabı.Eğer onlar olsalardı hidayete erenler...


٦٥- وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ
65- Ve o gün nida edecek onlara,sonra diyecek:"Ne cevab verdiniz Murseliyne?"


٦٦- فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ
66- Böylece köreltilecek onlara haberleri o günün,artık onlar soruşamayacaklar.


٦٧- فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ
67- Artık,amma kim pişman olur ve inanır ve amel-i salih işlerse,böylelikle -muhtemelen- olur müflihlerden.

٦٨- وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
68- Ve Rabbin yaratır neyi dilerse ve seçer. -yoktur onlar için bir seçim- Subhan'dır Allah ve Ala'dır,şirk koştukları şeylerden.

(SUBHAN ALLAH

Varlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan...

Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan
Yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olan…

Esmâ'yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanların; El Esmâ ve El Hüsnâ'nın ne olduğunu fark edemeyenlerin ve "Ekberiyet"iyle Allah'ı bilmeyenlerin vasıflamalarından münezzeh olan…

“Ekber” olan (Tüm seyir ve dillendirilenlerin yalnızca "nokta"mızla ilgili olduğu; Allah’ın yalnızca “Ekber” olduğu gerçeği)
Her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan…

Semâlar ve arzda ne varsa hepsi de Kendisine ait olan ve her şeyin (kanitun) hükmünü yerine getirici olduğu “O”!

EL ALÎY... Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden!)

٦٩- وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
69- Ve Rabbin bilir ne tutmuşsalar sudurlarında ve ne beyan etmişseler.

٧٠- وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
70- Ve Hu Allah; -Yoktur ilah sadece HU- Ona'dır hamd evvelde ve ahirde,ve Ona'dır hüküm ve Ona rücu ettirileceksiniz.


٧١- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ
71- De:"Gördünüz mü,eğer yapsaydı Allah size geceyi sürekli -kıyamet gününe kadar- Kimdir ilah ğayrısında Allah'ın ki getirebilsin size aydınlığı? Öyleyse duymuyor musunuz?"

(Sermeden;sürekli,daimi,kalıcı.)

٧٢- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
72- De:"Gördünüz mü,eğer yapsaydı Allah size gündüzü sürekli -kıyamet gününe kadar- Kimdir ilah ğayrısında Allah'ın ki getirebilsin size geceyi de teskin olasınız onda.Öyleyse görmüyor musunuz?"


٧٣- وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
73- Ve Rahmetinden ki,yaptı size geceyi ve gündüzü teskin olasınız diye onda ve isteyesiniz diye Fazlından.Ve belki siz şükredersiniz.


٧٤- وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
74- Ve o gün nida edecek onlara sonra diyecek:"Nerededir şürekam,ki onları siz iddia ediyordunuz?"

٧٥- وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
75- Ve çıkarırız her ümmetten şahitler sonra deriz: "Getirin burhanınızı." Böylece bilirler şunu; -Hak Allah'a dır- Ve dalalet buldu onlardan uydurmuş oldukları şeyler.

(Nezea;çıkarmak,kaldırmak.)

٧٦- إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
76- Muhakkak Karun,Kavm-i Musa'dan idi,sonra hadsizleşti onlara,ve verdik ona hazinelerden.Öyleki gerçekten onun anahtarlarını mutlaka yüklenirdi kuvvet sahibi bir topluluk.Ne zaman dediğinde ona,kavmi:"Ferahlanma,muhakkak Allah sevmez ferahlananları."

(1-Tenuu;yüklenmek,taşımak.2-Usbeti;lig,topluluk.)


٧٧- وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
77- Ve iste,Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret diyarını ve unutma nasibini dünyadan.Ve ihsan et,Allah'ın ihsan ettiği gibi sana.Ve isteme fesadı arzda.Muhakkak ki Allah sevmez müfsidleri.

٧٨- قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
78- Dedi:"Sadece verildi o indimdeki ilimden." Ve bilmez miydi şunu;Allah gerçekten helak etmişti 
-ondan önce- nesillerden.O kimseler şiddetliydi ondan kuvveten ve çok kalabalıktı!Ve sorulmaz günahları hakkında mücrimlere.


٧٩- فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
79- Sonra çıktı kavmine ziynetiyle,dedi ki o dünya hayatını isteyenler: "Ya,olsaydı bizim için de Karun'a verilen şeyler gibi.Gerçekten o elbette hazz-u aziym sahibidir."

(Zu Hazz-u Azıym;büyük haz,zevk sahibi.)


٨٠- وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ
80- Ve dedi ki o ilim verilenler: "Veyl olsun size,Allah'ın sevabı hayırlıdır;inanan ve amel-i salih işleyen kimse için ve mülaki olmazlar ona sadece sabredenler."

(Mülaki;kavuşmak,erişmek,mülakat.)


٨١- فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ
81- Böylece çaktık onu ve diyarını arza.Sonra olmadı onun için bir sınıf -ona yardım edici- dünunda Allah'ın ve olmadı yardım edilenlerden.

(1-Hasef;yere çakmak.2-Dar;mevki,yurt,mekan.3-Fietin,kategori,sınıf,grup.)



٨٢- وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
82- Ve sabahladı o -dün onun mekanını temenni edenler-, derler:"Vay,Allah basitleştirir rızkı dilediği kimseye,-kullarından- ve takdir eder.Eğer olmasaydı Allah'ın nimeti bize,elbette çakardı bizi,
onun gibi.Vay,felaha ermez inkarcılar,onun gibi!"

٨٣- تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
83- İşte bu -Ahiret Diyarı- yaparız onu onlar için ki;istemezler ululuk yapmayı arzda ve fesad çıkarmazlar.Ve akıbet müttakiler içindir.

٨٤- مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
84- Kim gelirse hasenatla,sonra onadır hayırlısı -ondan-.Ve kim gelirse seyyiatla,sonra cezalandırılmaz ki onlar,amel-i seyyiat işlediler -sadece yapmış olduklar şeyler-

٨٥- ٨٥- إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
85- Muhakkak ki O;farz kıldı Sana Kur'anı, -elbette döndürecek seni geriye- De:"Rabbim Alim'dir hidayetle gelen kimseye ve o dalalet-i mubiyn'de olan kimseye."

(1-Radde;geri,arka,sonda.2-Mead;iade,geriye çevirmek.)

٨٦- وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ
86- Ve ümid etmezdin şunu; -ilka edilmesini Sana Kitab'ın sadece Rahmet olarak Rabbinden-
Öyleyse yardımcı olma inkarcılara.

٨٧- وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
87- Ve itmesinler Seni,Allah'ın ayetlerinden, -ne zaman inzal edildikten sonra Sana- 
Ve davet et Rabbine,ve olma müşriklerden .

٨٨- وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
88- Ve dua etme Allah'la beraber diğer bir ilaha. -Yoktur ilah sadece HU- Her şey helak olucudur SADECE ONUN VECHİ.Onundur hüküm ve O'na rücu ettirileceksiniz.

(Vech;zat,yüz.)


صدق الله العظيم
Allah Sadıktır ve Yücedir.



















7 Mayıs 2012 Pazartesi

47- Alak Denkleminde Suret'ul Şuara İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.

١- طسم
1- Tâ,Sîn,Mîm.

٢- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Bu ayetler Kitab-ı Mubin'indir.

(Kitab-ı Mubin,apaçık kitab.)

٣- لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
3- Belki Sen helak edeceksin nefsini,olmadıklarından inananlar.

٤- إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
4- Eğer dileseydik nuzül ederdik onlara semadan bir ayet,sonra olurdu boyunları ona eğilenler.

(Ayette;خَاضِعِينَ (hadıine) boyun eğenler,itaat edenler,eğilenler.)

٥- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ
5- Ve gelmesin onlara bir zikir Rahman'dan güncel ancak olmasınlar ondan yüz çevirenler.

٦- فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
6- Sonra gerçekten tekzib ettiler,böylece gelecek onlara haberleri,onunla alay etmiş oldukları şeyin.

٧- أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
7- Ve görmezler mi arzda,nice yetiştirdik orda her çiftten Kerim olarak?

(EL KERİYM... Öylesine cömert ki, kendisini inkâr ile açığa çıkanlara dahi sayısız nimetlerini bağışlamakta. "OKU"mak yani "İKRA" ancak O'nun keremiyle bir birimde açığa çıkabilir. Her birimin hakikatinde yer almakta.)

٨- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
8- Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı ekseriyeti onların  inananlar.

٩- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
9- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.

(Rab hakkında bakınız;http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/rab/index.htm

EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!

ER RAHIYM...
"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)

١٠- وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
10- Ve ne zaman nida etmişti Rabbin Musa'ya şunu:
"Git kavm-i zalimine."

١١- قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ
11- "Kavm-i Firavun'a,olmayacaklar mı takvalı?"

١٢- قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
12- Dedi:"Rabbim,muhakkak Ben korkuyorum şundan,tekzib
edecekler beni."

١٣- وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ
13- "Ve daralıyor göğsüm ve dönmüyor lisanım,artık irsal et
Harun'u."

١٤- وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
14- "Ve onlar için üzerimde günah var.Böylece korkuyorum
şundan,öldürecekler beni."

١٥- قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
15- Dedi:"Hayır! Gidin ayetlerimizle.Muhakkak Biz,sizinle beraber
işitenleriz."

١٦- فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
16- "Artık gidin Firavun'a.Sonra deyin:"Muhakkak Biz
Rasülüyüz,Rabb'ül Alemin'in."

١٧- أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
17- Şunu: "Gönder Bizimle beraber İsrailoğulları'nı."

١٨- قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
18- Dedi: "Değil miydik rabbin,içimizde çocukken ve kaldın içimizde
ömründen senelerce?"

 (Ayette نُرَبِّكَ (nurabbike) kelimesi manası itibariyle;himaye edip yetiştiren,büyüten,koruyup kollayan,ebeveyn.)

١٩- وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
19- "Ve yaptın yapacağını ki o yaptığın ve sen,kafirlerdensin."

(Ayetteki الْكَافِرِينَ (El-Kafirun)"Sen kafirlerdensin yani;nankörlerdensin,bunca yaptığıma karşılığın nankörlük etmek oldu."dedi Firavun, Musa Rasül'e.Ya da Musa Rasül için önceden cinayete karışmasını öne sürerek böyle demektedir.)

٢٠- قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ
20- Dedi: "Yaptım onu o zaman ve Ben, dalalettekilerdendim."

(Dalalet hakkında bakınız; http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/dalalet/index.htm )

٢١- فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ
21- "Sonra firar ettim sizden korktuğumdan dolayı.Böylece hibe etti
bana Rabbim hükmü ve yaptı beni Mürselinden."

٢٢- وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ
22- "Ve bu nimet,temenni ettin onu bana şundan;kul etmek
İsrailoğullarını."

٢٣- قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ
23- Dedi ki Firavun: "Ve nedir Rabb'ül Alemin?"

٢٤- قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إن كُنتُم مُّوقِنِينَ
24- Dedi: "Rabbidir semavatın ve arzın ve ne varsa arasında
onların,eğer siz olduysanız mukinin."

(Mukin;ehl-i yakin olarak kesin bilen.Yakin hali gönlüne işleyip hakikati kesinkes gören.)

٢٥- قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
25- Dedi ki etrafındaki kimselere: "İşitmiyor musunuz?"

٢٦- قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
26- Dedi: "Rabbiniz ve Rabbidir evvelki babalarınızın."

٢٧- قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
27- Dedi: "Muhakkak Rasülünüz ki O,irsal edildi size,elbette
mecnundur."

٢٨- قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
28- Dedi: "Rabbidir doğunun ve batının ve ne varsa arasında
onların,eğer siz akıl ediyorsanız."

(Maşrık:Doğu,Mağrib;Batı.)

٢٩- قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ
29- Dedi: "Gerçekten eğer edinirsen bir İlah ğayrımda,mutlaka
yapacağım seni mahkumlardan."

٣٠- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ
30- Dedi: "Velev gelmişsem de mi sana mübin bir şeyle?"

٣١- قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
31- Dedi: "Öyleyse getir onla.Eğer Sen sadıklardansan."

٣٢- فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
32- Böylece attı asasını,o zaman o, bir yılandı mübinen.

٣٣- وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
33- Ve çıkardı elini,o zaman o,bembeyazdı bakanlara.

٣٤- قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
34- Dedi ki etrafındaki ileri gelenlere: "Muhakkak bu elbette alim bir
sihirbazdır."

٣٥- يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
35- "İstiyor şunu;çıkarmak sizi arzınızdan sihri ile.
Artık ne emredersiniz?"

٣٦- قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
36- Dediler: "Beklet O'nu ve kardeşini ve gönder şehirlere toplayıcılar."

٣٧- يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
37- "Getirsinler sana hepsini,alim sihirbazların."

٣٨- فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
38- Böylece toplandı sihirbazlar vakti için,malum günün.

٣٩- وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
39- Ve denildi insanlara: "Siz toplanacak mısınız?"

٤٠- لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
40- "Belki biz tabi oluruz sihirbazlara,eğer olursa onlar ğalibin."

٤١- فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
41- Artık geldiklerinde sihirbazlar, dediler Firavun'a: "Gerçekten var
mıdır bize ecir,eğer olursak biz ğalibin?"

٤٢- قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
42- Dedi: "Evet ve muhakkak siz o zaman elbette olursunuz
mukarrabinden."

(mukarrabin,yakınlarımdan,akrabalardan.)

٤٣- قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
43- Dedi ki onlara Musa: "Atın,ne atacaksanız siz."

٤٤- فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
44- Böylece attılar iplerini ve asalarını ve dediler: "Bi izzeti
Firavun! Muhakkak biz,elbette biziz ğalibun."

٤٥- فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
45- Sonra attı Musa asasını,o zaman o yuttu uydurdukları şeyi.

٤٦- فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
46- Ardından atıldı sihirbazlar secdeye.

٤٧- قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
47- Dediler: "Amenna Bi Rabb'il Alemine."

٤٨- رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
48- "Rabbine Musa ve Harun'un."


٤٩- قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
49- Dedi: "İman ettiniz O'na önceden izin vermeden size.Muhakkak O,elbette büyüğünüzdür ki O;öğretti size sihri.Artık mutlaka yakında bileceksiniz.Mutlaka keseceğim ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazdan ve
mutlaka asacağım hepinizi."

٥٠- قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
50- Dediler: "Zararı yok! Muhakkak biz,Rabbimize dönenleriz."

٥١- إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ
51- "Muhakkak biz,istiyoruz şunu;mağfiret edecek bizi
Rabbimiz,hatalarımızı,olduğumuzdan evvelen inananlar."

٥٢- وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
52- Ve vahyettik Musa'ya şunu;"Yürü geceleyin kullarımla,muhakkak
siz,tabi olunacaksınız."

٥٣- فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
53- Sonra irsal etti Firavun şehirlere toplayıcıları.

٥٤- إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
54- "Muhakkak bunlar elbette bölünmüş azınlıktır."

(Şirzimetun;parçalanmış,bölük pörçük,bölünmüş,dağınık.)

٥٥- وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
55- "Ve muhakkak onlar bize elbette kızmaktalar."

٥٦- وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ
56- "Ve muhakkakk biz gerçekten savunmalı bir cemaatiz."

٥٧- فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
57- Böylece çıkardık onları cennetlerden ve gözelerden.

٥٨- وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
58- Ve hazineler ve makam-ı keriym.

(Makam-ı keriym ,rahatlık,bolluk yurdu.)

٥٩- كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
59- İşte böyle ve varis kıldık ona İsrailoğullarını.

٦٠- فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
60- Artık tabi oldular onlara gün doğarken.

٦١- فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
61- Sonra ne zaman gördüklerinde iki topluluk dedi ki Ashab-ı
Musa: "Muhakkak biz,gerçekten yakalandık!"

(Ayette (مُدْرَكُونَ) yakalandık,yetiştiler.)

٦٢- قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
62- Dedi:"Hayır! Muhakkak benimledir Rabbim,hidayet edecek
beni."

٦٣- فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
63- Sonra vahyettik Musa'ya şunu; "Vur asanı denize!" Hemen infilak
etti.Böylece oldu her parça sanki aziym bir yükseklikte."

(الطَّوْدِ) yükseklik,uzunluk -tavd-i cebel- yüksek dağ.)

٦٤- وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
64- Ve yaklaştırdık oraya diğerlerini.

 (1-Ezlef;yaklaştırmak,yanaştırmak.2-Semme,oraya,orada.)

٦٥- وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
65- Ve koruduk Musa'yı ve Onunla beraberlerin hepsini.

٦٦- ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
66- Sonra boğduk diğerlerini.

٦٧- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
67- Muhakkak bunda gerçekten ayet vardır ve olmadı onların ekseriyeti inananlar.

٦٨- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
68- Ve muhakkak Rabbin;elbette Hu,Aziz'dir,Rahim'dir.

(EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!
ER RAHIYM...
"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)

٦٩- وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ
69- Ve oku onlara haberini İbrahim'in.

(1-Yetlu;okumak,ezberden okumak,aktarmak.2-Nebe'e;haber.)

٧٠- إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ
70- Ne zaman dediğinde babasına ve kavmine:"Neye kulluk ediyorsunuz?"

٧١- قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ
71- Dediler:"Kulluk ediyoruz idollere.Böylece devamlı onlara vakfolunuyoruz."

(1-Asnaman;put,idol.2-Nezalle,devamlı kalmak.3-Akifine,kendine vakfetmiş.)

٧٢- قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
72- Dedi:"Duyuyorlar mı sizi,ne zaman dua ettiğinizde?"

٧٣- أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
73- "Ya da fayda veriyorlar mı size ya da zarar?"

٧٤- قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ
74- Dediler:"Hayır ve bulduk babalarımızı böyle yaparlarken."

٧٥- قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
75- Dedi: "Görüyor musunuz neye ediyorsunuz kulluk?"

٧٦- أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ
76- "Siz ve kadim babalarınız."

٧٧- فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ
77- "Artık,muhakkak onlar düşmandır bana ancak Rabb'el Alemin."

٧٨- الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
78- "Ki O yarattı beni,artık Hu hidayet eder beni."

٧٩- وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
79- "Ve O ki;Hu yedirir beni ve içirir beni."

(1-Yudimuni,doyurmak.2-Yesqıyni,içirmek.)

٨٠- وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
80- "Ve ne zaman hastalandığımda, sonra Hu şifalandırır beni."

٨١- وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ
81- "Ve O ki;mümit eder beni sonra ihya eder beni."

٨٢- وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
82- "Ve O ki;umuyorum şunu ki;mağfiret edecek benim hatalarımı din günü."

(Din Günü hakkında bakınız: http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/dingunu/index.htm )

٨٣- رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
83- "Rabbim hibe et bana hükmü ve ilhak et beni salihine."

٨٤- وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
84- "Ve kıl benim lisanımı sadık,arasında ahirdekilerin."

٨٥- وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
85- "Ve kıl beni varislerinden cennet-i naim'in."

٨٦- وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ
86- "Ve mağfiret et babamı.Muhakkak o,oldu dalalettekilerden."

٨٧- وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
87- "Ve utandırma beni Beasü gününde."

(Khaziya;utandırma.)

٨٨- يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
88- "O gün vermez fayda mal ve vermez oğullar."

٨٩- إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
89- "Hariçtir kim gelirse Allah'a kalb-i selimle."

٩٠- وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
90- Ve yaklaştırıldı cennet müttakilere.

٩١- وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
91- Ve bariz olarak cehim ğavinlere.

(Ğavin;azgın,zalim,fasık,hadsiz,kötü.)

٩٢- وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
92- Ve denildi onlara: "Nerededir sizin kulluk ettikleriniz?"

٩٣- مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
93- "Dünunda Allah'ın? Yardım edebilirler mi size ya da yardım
edebilirler mi kendilerine?"

٩٤- فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
94- Artık itilecekler orada,onlar ve ğavunlar.

(Kubkıbû(كُبْكِبُوا);yüzükoyun atılmak,tepetaklak fırlatılmak,devrilmek,itilmek...Ğavun(الْغَاوُونَ);azgın,zalim,fasık,hadsiz,kötü.)

٩٥- وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
95- Ve İblis ordularının hepsi.

٩٦- قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
96- Diyecekler,ve onlar orada hasımlarken;

٩٧- تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
97- "Tallahi,muhakkak biz olduk,elbette dalalet-i mübiynde."

(1-Tallahi;Allaha yemin,and olsun demektir.2-Dalalet-i Mübiyn;apaçık sapıklık.)

٩٨- إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
98- "Ne zaman eşitlediğimizde sizi,Rabb'il Alemin'e."

٩٩- وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
99- "Ve olmadı dalalette bırakan bizi ancak mücrimler."

١٠٠- فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ
100- "Artık yoktur bize bir şefaatçi."

١٠١- وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
101- "Ve yoktur sadık-ı hamim."

( Sadık-ı Hamim;Samimi Dost.)

١٠٢- فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
102- "Sonra eğer olsaydı bize bir kere daha,olurduk inananlardan."

١٠٣- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
103- Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı onların ekseriyeti inananlar.

١٠٤- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
104- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.

(EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!

ER RAHIYM...
"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)

١٠٥- كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ
105- Tekzib etti Kavm-i Nuh,Mürselini.

(Mürselin;Gönderilen Rasüller.)

١٠٦- إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
106- Ne zaman dediğinde onlara kardeşleri Nuh:"Olmayacak mısınız
takvalı?"

١٠٧- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
107- "Muhakkak Ben,size Rasül-ü Emin'im."

(Rasül-ü Emin;Doğru,güvenilir,sadık Rasül.)

١٠٨- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
108- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٠٩- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
109- "Ve Ben istemiyorum sizden onun için bir ecir.Yoktur ecrim
ancak üzerinedir Rabb'il Alemin'in."

١١٠- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
110- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١١١- قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ
111- Dediler: "İnanmalı mıyız sana ve tabi oldu sana zayıflar?"

( الْأَرْذَلُونَ -El Erzelun- zayıflar,güçsüzler,elitlerin alt tabaka deyip horladığı kısım.)

١١٢- قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
112- Dedi:"Ve yoktur ilmim,yapmış oldukları şeyden."

١١٣- إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ
113- "Şüphesiz onların hesabı ancak üzerinedir Rabbimin.Eğer
şuurundaysanız."

١١٤- وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ
114- "Ve değilim Ben,tard edici inananları."

(Tard etmek;kovmak,uzaklaştırmak.)

١١٥- إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
115- "Değilim Ben,ancak nezir-i mübiyn."

(Nezir-i Mubiyn;apaçık uyarıcı.)

١١٦- قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ
116- Dediler: "Gerçekten eğer vazgeçmezsen Ya Nuh,mutlaka 
olacaksın taşlananlardan."

١١٧- قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ
117- Dedi: "Rabbim,muhakkak kavmim tekzib etti beni."

١١٨- فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِي مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
118- "Artık aç aramı ve onların arasını açarak ve kurtar beni ve
beraberimdekileri inananlardan."

(فتح -feth- açmak.)

١١٩- فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
119- Böylece kurtardık onu ve beraberindekileri,yüklü gemide.

(Ayette  الْفُلْكِ -el fulk- gemi.الْمَشْحُونِ -el meşhun- yüklü,dolu demektir.)

١٢٠- ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ
120- Sonra boğduk tüm kalanları.

١٢١- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
121- Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı onların
ekseriyeti inananlar.

١٢٢- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
122- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.


١٢٣- كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
123- Tekzib etti Ad,Mürselini.


١٢٤- إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
124- Ne zaman dediğinde onlara kardeşleri Hud:"Olmayacak mısınız
takvalı?"

(Hud Rasül hakkında bakınız http://tr.wikipedia.org/wiki/Hud )



١٢٥- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
125- "Muhakkak Ben,size Rasül-ü Emin'im."

١٢٦- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
126- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٢٧- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
127- "Ve Ben istemiyorum sizden onun için bir ecir.Yoktur ecrim
ancak üzerinedir Rabb'il Alemin'in."

١٢٨- أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ
128- "Bina mı kuruyorsunuz her yüksekliğe bir ayet olarak,abesle
iştigal ediyorsunuz?"

( (تَبْنُونَ) -Tebnun;benune-;bina etmek...(رِيعٍ) Rîın;yüksek yer,tepe... (تَعْبَثُونَ)-Tağbesüne,Abes-;abesle iştigal,boşa uğraş...)


١٢٩- وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
129- "Ve ediniyorsunuz mesanialar,belki siz ebedi kalırsınız?"

( (مَصَانِعَ)Mesania;sağlam gösterişli binalar,köşkler,kaleler,kervansaray ve saire ihtişamlı yapıtlar.)

١٣٠- وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
130- "Ve ne zaman bastınız,bastınız cabbarca."

( (بَطَشْ)Betaş;basmak,ezmek,yakalamak,ele geçirip ortadan kaldırmak.)

١٣١- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
131- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٣٢- وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
132- "Ve takvalanın ki O;imdad etti size bildiğiniz şeylerle."

(İmdad etmek;yardım etmek,sağlamak,vermek,tedarik etmek.)

١٣٣- أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
133- "İmdad etti size hayvanlarla ve oğullarla."

(En'am ve beninle)

١٣٤- وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
134- "Ve cennat-i ve uyun."

(Bahçeler ve gözeler.)

١٣٥- إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
135- "Muhakkak Ben,korkuyorum sizin için azabtan,o gün azıymdir."

١٣٦- قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ
136- Dediler: "Eşittir bize,vaaz etsende veya olmasanda vaaz
edenlerden."

١٣٧- إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
137- "Değildir bu,ancak yaratmasıdır evvelkilerin."

١٣٨- وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
138- "Ve değiliz biz azablandırılacak."

١٣٩- فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
139- Böylece tekzib ettiler onu,sonra helak ettik onları.Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı onların ekseriyeti inananlar.

١٤٠- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
140- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.

١٤١- كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
141- Tekzib etti Semud,Mürselini.

١٤٢- إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
142- Ne zaman dediğinde onlara kardeşleri Salih:"Olmayacak
mısınız takvalı?"

(Salih Rasül hakkında http://www.enfal.de/salih.htm )

١٤٣- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
143- "Muhakkak Ben,size Rasül-ü Emin'im."

١٤٤- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
144- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٤٥- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
145- "Ve Ben istemiyorum sizden onun için bir ecir.Yoktur ecrim
ancak üzerinedir Rabb'il Alemin'in."

١٤٦- أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
146- "Bırakılacak mısınız burada öyle emince?"

١٤٧- فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
147- "Cennetlerde ve uyunlarda."

١٤٨- وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
148- "Ve ekinler ve hurmalıkların tomurcukları olgunca."

(هَضِيمٌ;olgunlaşmış,olmuş,kemale ermiş taze meyve.)

١٤٩- وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
149- "Ve yontuyorsunuz dağlardan evleri maharetle."

( فَارِهِينَ;ustaca,maharetle,büyük beceriyle.)

١٥٠- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
150- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٥١- وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
151- "Ve itaat etmeyin emrine müsriflerin."

١٥٢- الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
152- "Ki onlar fesad çıkarırlar arzda ve ıslah etmezler."

١٥٣- قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
153- Dediler: "Sadece Sen sihirlenmişlerdensin."

١٥٤- مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
154- "Değilsin Sen,ancak bir beşer bizim gibi,öyleyse getir bir 
ayeti,eğer Sen sadıklardansan."

١٥٥- قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
155- Dedi:"Bu devedir.Onadır içmek ve size,içmek malum gündedir."

١٥٦- وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
156- "Ve dokunmayın ona kötülükle,sonra götürür sizi azabı aziym günün."

١٥٧- فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
157- Sonra boğazladılar onu,ardından nadim oldular.

( نَادِمِينَ;nedamet,pişmanlık,tövbekar.)

١٥٨- فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
158- Böylece aldı onları azab.Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve
olmadı onların ekseriyeti inananlar.

١٥٩- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
159- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.

١٦٠- كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ
160- Tekzib etti Kavm-i Lut,Mürselini.

١٦١- إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
161- Ne zaman dediğinde onlara kardeşleri Lut: "Olmayacak
mısınız takvalı?"

(Lut Rasül hakkında;http://tr.wikipedia.org/wiki/Lut)

١٦٢- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
162- "Muhakkak Ben,size Rasül-ü Emin'im."

١٦٣- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
163- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٦٤- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
164- "Ve Ben istemiyorum sizden onun için bir ecir.Yoktur ecrim
ancak üzerinedir Rabb'il Alemin'in."

١٦٥- أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ
165- "Gidiyor musunuz erkeklere alemlerden?"

١٦٦- وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
166- "Ve bırakıyorsunuz ne yarattıysa sizin için Rabbiniz eşlerinizden.
Hayır,siz kavm-i adun'sunuz."

(Kavm-i Adun;haddi aşan,azgın,şehvetlerinin kölesi topluluk.)

١٦٧- قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ
167- Dediler: "Gerçekten eğer vazgeçmezsen Ya Lut,elbette olacaksın sürülenlerden."

١٦٨- قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ
168- Dedi:"Muhakkak Ben,amellerinize iğrenenlerdenim."

(Ayette الْقَالِينَ;tiksinmek,iğrenmek,nefret etmek demektir.)

١٦٩- رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
169- "Rabbim kurtar beni ve ehlimi yaptıkları şeyden."

(Ehlimi;ailemi ve tabi olanları.)

١٧٠- فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
170- Böylece kurtardık onu ve ehlinin hepsini.

١٧١- إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
171- Ancak bir acuze geride kaldı.

(Acuze;yaşlı kadın demektir.)

١٧٢- ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
172- Sonra dumura uğrattık diğerlerini.

١٧٣- وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ
173- Ve yağdırdık üzerlerine yağmuru.Ne kötüdür yağmuru uyarılanların.

١٧٤- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
174- Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı onların ekseriyeti inananlar.

١٧٥- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
175- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.


١٧٦- كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ
176- Tekzib etti Ashab-ı Eyke,Mürselini.



١٧٧- إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
177- Ne zaman dediğinde onlara Şuayb:"Olmayacak mısınız takvalı?"

(Şuayb Rasül hakkında http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Euayb )

١٧٨- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
178- "Muhakkak Ben,size Rasül-ü Emin'im."

١٧٩- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
179- "Artık takvalanın Allah'a ve itaat edin bana."

١٨٠- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
180- "Ve Ben istemiyorum sizden onun için bir ecir.Yoktur ecrim
ancak üzerinedir Rabb'il Alemin'in."

١٨١- أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
181- "İfa edin keyli ve olmayın muhsirinden."

(1- الْكَيْلَ;kıyas,kıstas,ölçü.2-الْمُخْسِرِينَ;hüsrana uğrayan.)

١٨٢- وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
182- "Ve tartın kıstasla,mustakıym."

١٨٣- وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
183- "Ve kısmayın insanların eşyalarını ve yaramaz olmayın arzda müfsidlikle."

‎( 1-تَبْخَسُوا;kısmak,malların değerini düşürmek. 2- تَعْثَوْا;yaramazlık;bozgunculuk.
3-مُفْسِدِينَ;fesadın faili.)

١٨٤- وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
184- "Ve takvalanın ki O;yarattı sizi ve evvelki nesilleri."

(Ayette الْجِبِلَّةَ;nesiller,kuşaklar demektir.)

١٨٥- قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
185- Dediler: "Sadece Sen sihirlenmişlerdensin."

١٨٦- وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
186- "Ve değilsin Sen,ancak bir beşer bizim gibi ve muhakkak zannediyoruz ki;gerçekten yalancılardansın."

١٨٧- فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
187- "Öyleyse düşür üzerimize bir parça semadan,eğer Sen sadıklardansan."

(Ayette أَسْقِطْ;bırakmak,düşürmek ve كِسَفًا ,bir parça demektir.)

١٨٨- قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
188- Dedi: "Rabbim Alim'dir yaptığınız şeylere."

١٨٩- فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
189- Böylece tekzib ettiler onu,ardından aldı onlara azabı,zullet günü'nün.
Muhakkak o,oldu azabı azıym günün.

(Zullet Günü;gölgelik,örtülme,kaplanma günü.)

١٩٠- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
190- Muhakkak bunda elbette ayet vardır ve olmadı onların ekseriyeti inananlar.

١٩١- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
191- Ve muhakkak Rabbin,elbette Hu;Aziz'dir,Rahim'dir.

١٩٢- وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
192- Ve muhakkak o;elbette tenzilen Rabb'il Aleminden'dir.

١٩٣- نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
193- Nüzul etti onu Ruh'ul Emin'le.

(Ruh'ul Emin;güvenilir ruh.)

١٩٤- عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
194- Kalbinin üzerine,olman için munzirinden.

(Munzir;Uyaran,uyarıcı.)

١٩٥- بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
195- Arapça lisanıyla,mubiyn olarak.

١٩٦- وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
196- Ve muhakkak o;elbette zuburlarındadır evvelkilerin.

١٩٧- أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ
197- Ve olmadı mı onlara bir ayet şu ki;biliyor onu ulemaları
İsrailoğulları'nın?

١٩٨- وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ
198- Velev inzal etseydik onu üzerine bazı acemlerin,

(Acem;Arapça bilmeyenler.)

١٩٩- فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ
199- Sonra okuttuk onu,onlara da olmadılar ona inananlar.

٢٠٠- كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
200- İşte böyle sürdük onu kalbine mücrimlerin.

(Selekna;soktuk,sürdük,aldık demektir.)

٢٠١- لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
201- İnanmazlar ona,hatta görünceye kadar azab-ı elimi.

٢٠٢- فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
202- Böylece gelecek onlara beklenmeksizin ve onlar şuurunda olmazlar.

٢٠٣- فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
203- Sonra diyecekler:"Biz bekletilir miyiz?"

(مُنظَرُونَ;bekletilmek,mühlet verilmek.)

٢٠٤- أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
204- "Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar?"

٢٠٥- أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ
205- Öyleyse gördün mü? Eğer metalandırsak bile onları senelerce,

٢٠٦- ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ
206- Sonra geldi onlara vaad olundukları şey.

٢٠٧- مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ
207- Fayda vermez onlara metalandırıldıkları şeyler.

٢٠٨- وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
208- Ve helak etmedik hiç bir beldeyi hariçtir ona uyarıcılar olan.

٢٠٩- ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ
209- Zikret ve olmadık Biz,zalimin.

٢١٠- وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ
210- Ve tenzil etmedi onu şeytanlar.

٢١١- وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
211- Ve yakışmaz onlara ve yapamazlar.

٢١٢- إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
212- Muhakkak onlar işitmekten elbette azledilmiştir.

٢١٣- فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
213- Öyleyse dua etme Allah'la beraber başka bir ilaha.
Sonra olursun azab edilenlerden.

٢١٤- وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
214- Ve inzar et aşiretini akrabalarından.

(İnzar;uyarmak.)

٢١٥- وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
215- Ve indir kanatlarını sana tabi olan kimselere,inananlardan.

٢١٦- فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
216- Artık,eğer asi olursalar sana,sonra de: "Muhakkak Ben beriyim
yaptığınız şeylerden."

٢١٧- وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
217- Ve tevekkül et Aziyz olan Rahiym'e.

٢١٨- الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ
218- Ki O;görür seni ne zaman kıyam ettiğinde.

٢١٩- وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ
219- Ve dolanmanı,secde edenler içinde.

(تَقَلُّبَ;dolanmak,dalgalanmak.)

٢٢٠- إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
220- Muhakkak Hu,Hu ki;Semi'ul Aliym'dir.

(EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!)

٢٢١- هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ
221- Haber vereyim mi size,kimlere tenezzül eder şeytanlar?

(tenezzül etmek;inmek,kendi durumuna, düzeyine aykırıdüşen bir şeyi veya işi kabul etmek.)

٢٢٢- تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
222- Tenezzül eder hepsine,günahkar yalancıların.

( أَفَّاكٍ أَثِيمٍ;günahkar;sahtekar,iftiracı,yalancı.)

٢٢٣- يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ
223- Kulak verirler ve onların ekseriyeti yalancıdır.

٢٢٤- وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ
224- Ve şairler,tabi olur onlara ğavunlar.

(Ğavun;azgın,zalim,fasık,hadsiz,kötü.)

٢٢٥- أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
225- Görmez misin şunu ki;onlar bütün vadilerde dolaşırlar!

٢٢٦- وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
226- Ve şu ki;onlar diyorlar yapmadıkları şeyleri.

٢٢٧- إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
227- Hariçtir kim ki;iman etttiyse ve amel-i salih işlediyse ve zikrettiyse Allah'ı çokca ve yardım aldıysa zulümden sonra,ve bilecek ki o kimselerden zulmedenler,hangi dönüşle döneceklerini.

(1-İntisar;yardım etmek,öç almak,hakkını almak.2-Munqalib ve yenqalib;inkilab eden,dönüşüm,değişim,alabora olmak.)


صدق الله العظيم
Allah sözüne sadıktır ve Yücedir.