31 Mart 2013 Pazar

53- Alak Denklemi -Yusuf İkrası-






بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir



١- الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
1- Elif,Lâm,Râ!Bunlar ayetleridir Kitab-ı Mubiyn-in

(Kitab-ı Mubiyn;apaçık kitab.)

٢- إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
2- Muhakkak Biz inzal eyledik onu -Kur'an-ı Arabiyen- belki siz akledersiniz.

٣- نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ
3- Biz kıssa ediyoruz sana -ahsen'ül kasası- vahyettiğimiz şeyle sana bu Kur'anı.Ve oysa sen -ondan önce- elbette ğafillerdendin.

(Ahsen'ül Kasas;en güzel kıssa,hikayeleme.)


٤- إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
4- Ne zaman dediğinde Yusuf babasına: "Ya babacığım,muhakkak ben gördüm on bir gezegen,ve güneş,ve ay;gördüm onları bana secde edenler."

(1- Ahada Aşar;on bir.2-Kevkebe;gezegen,planet.)


٥- قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
5- Dedi: "Ya oğul,nakletme rüyanı kardeşlerine,yoksa tuzak kurarlar sana hileyle.Muhakkak şeytan insan için -aduvv-u mubiyn-dir."

(Aduvv-u Mubiyn;apaçık düşman.

Şeytan hakkında bakınız; http://www.seytaninsistemi.com/

http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/seytan/index.htm )


٦- وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
6- "Ve böylece icabet eyler sana Rabbin ve öğretir sana -te'vilinden ehadisin- ve tamamlar nimetini sana ve Al-i Yakub'a,tamamladığı gibi onu ebeveynlerine önceden -İbrahim ve İshak'a- Muhakkak Rabbin Aliym'dir,Hakiym'dir."


(Yecib;icabet,cevap,yanıt,answer,response.Te'vil-u ehadis;olayların hakikatini görmek.

EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!


EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)




٧- لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ
7- Andolsun,Yusuf ve kardeşlerinde ayetler vardır,soranlar için.


٨- إِذْ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
8- Ne zaman dediklerinde:"Elbette Yusuf ve kardeşi daha sevgilidir babamıza,bizden ve biz topluluğuz.Muhakkak babamız gerçekten dalalet-i mubiyn-de dir."

(1-Usbe;lig,takım,topluluk.2-Dalalet-i Mubiyn;apaçık sapkınlık.)



٩- اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ
9- "Öldürün Yusuf'u ya da çıkartın onu arza, -serbest olur size babanızın vechi- ve olursunuz ondan sonra kavm-i salihiyn."

(Edrahu;çıkartmak.Yahlu;serbest olmak,ön yargısız,engelsiz olmak.Vech;yüz.
Kavm-i salihiyn;salih topluluk.)

١٠- قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
10- Dedi ki içlerinden bir deyici:"Öldürmeyin Yusuf'u ve atın onu -kuyunun dibine- alır onu bazı seyyarlar -eğer siz yaparsanız."

(Ğayabet'il cubbi;kuyunun dibi,çukurun uzak kısmı.Seyyar;gezginler,yolcular.karavan.)

١١- قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ
11- Dediler: "Ya babamız,ne oldu sana? -emin değilsin bizden,Yusuf üzerine- ve muhakkak biz, elbette onun için nasihat edenleriz."

١٢- أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
12- "İrsal eyle onu bizimle beraber yarın -eğlensin ve oynasın- ve muhakkak biz onun için elbette hafiyz olanlarız."

(Yerta;eğlenmek,keyfini çıkarmak.Yel'ab;oynamak.Hafiyz;koruyucu.)

١٣- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ
13- Dedi: "Muhakkak ben,gerçekten mahzun eder beni onunla gitmeniz ve korkarım ki yer onu bir kurt
 ve siz ondan ğafilken."

١٤- قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَّخَاسِرُونَ
14- Dediler: "Gerçekten eğer yerse onu bir kurt ve biz topluluk iken.Muhakkak biz o vakit elbette hüsrana uğrayanlarız."


١٥- فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ
15- Böylece ne zaman gittiklerinde onunla,ve icma eylediler onu koymayı kuyunun dibine.Ve vahy eyledik Ona; "Mutlaka haber vereceksin onlara bu emirlerini,ve onlar farketmezler."

(Ecma;anlaşmak.Emir;iş,yapılan fiil.)


١٦- وَجَاؤُواْ أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ
16- Ve geldiler babalarına akşamleyin,ağlayarak.


١٧- قَالُواْ يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ
17- Dediler: "Ya babamız,muhakkak biz gittik yarışmaya ve terkettik Yusuf'u met'amızın indinde,böylece yedi onu kurt.Ve sen değilsin bize inanan,velev olsakta sadıkiyn."

(Nestebik;yarışmak.İnd;yanı,yanında.Met'a;eşya,mal.Sadık;doğru sözlü.)



١٨- وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
18- Ve geldiler gömleğinin üzerine -yalancı kanla- Dedi: "Hayır,sürükledi sizi nefsiniz emre.Artık sabr-ı cemil.Ve Allah Müstean-dır vasfettiğiniz şeyler üzerine."

(Dem'in Kezib;yalancı,sahte kan.Sevvelet;sürüklemek,sevketmek.Nefs;Ben,Kendim.Sabr-ı Cemil;güzel bekleyiş.Müstean;yardım istenilen,yardım eden.Vasıf;tarif,tanım,anlatım.)


١٩- وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
19- Ve geldi seyyarat,ardından irsal eylediler varidlerini,böylece sarkıttı kovasını.
Dedi: "Ya büşra!Bu bir oğlan." Ve sır eylediler onu sermaye olarak.Ve Allah Alim'dir yaptıkları şeylere.

(Varid;sucular.Büşra;müjde.Da'aten;sermaye,ticari mal.

EL ALİYM


"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٢٠- وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ
20- Ve sattılar onu ucuz fiyatla,birkaç dirheme,ve oldular onda zahidlerden.

 (Semenin Bahsi;düşük,ucuz fiyat,paha.Dera'ihim Ma'dudatin;birkaç dirhem.Zahid;rağbetsiz,kıymetsiz,değer vermeyen.)


٢١- وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
21- Ve dedi ki onu satın alan kişi -Mısır'dan- karısına: "Kerim kıl yerini,belki fayda verir bize ya da ediniriz onu bir evlad." Ve böylece mekan eyledik Yusuf'a arzda ve ona öğretmemiz için -te'vilinden ehadisin-
 ve Allah Ğalib'tir -emri üzerinde- ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler.

(El GALİB

Mülkün, üstünlüğün, güç ve kudretin tek sahibi. Mülkün, üstünlüğün, güç ve kuvvetin tamamı tek Kahhar ve Gâlib olan ALLAH'a aittir. O yegâne Galib'tir. O'nun dışındaki her şey mağlûp ve yeniktir.)


٢٢- وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
22- Ve ne zaman -bulüğ şiddetine- eriştiğinde,verdik ona hükmü ve ilmi.Ve böyle cezalandırırız muhsinleri.


٢٣- وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
23- Ve o kimse nefsinden onu elde etmek istedi ,o evindeydi.Ve kapattı kapıları ve dedi: "Haydi gel senin için!" Dedi: "Allah'a sığınırım!Muhakkak O,Rabbimdir,ahsen kıldı yerimi.Muhakkak O, iflah etmez zalimleri."

(Ravedde;baştan çıkarmak,arzulamak,elde etmek,istemek.)


٢٤- وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ
24- Ve andolsun arzuladı onu ve arzulayacaktı onu -eğer görmeseydi Rabbinin burhanını-
 Böylece sarfetmemiz için ondan kötülüğü ve fuhşu.Muhakkak o,muhlis kullarımızdandı.

(Hemme,hemmet,arzulamak.)


٢٥- وَاسُتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
25- Ve koştular kapıya ve yırttı gömleğini arkadan.Ve karşılaştılar seyyidiyle kapıda.
Dedi: "Nedir cezası aileni -kötülükle- isteyen kimsenin,yalnızca hapsedilmesi ya da azab-ı elim?

(İstebeka;sebeka,yarışmak,koşmak.Kaddet;kudde,yırtmak,parçalara ayırmak.Elfe;umulmadık şekilde karşılaşmak.Seyyid;bay,erkeklere yönelik unvan,sayın)


٢٦- قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَن نَّفْسِي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّنْ أَهْلِهَا إِن كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ
26- Dedi:"O elde etmek istedi beni,nefsimden." Ve şahid oldu bir şahid ailesinden:"Eğer yırtıldıysa gömleği önünden,artık sadıktır ve o yalancılardandır."



٢٧- وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِن الصَّادِقِينَ
27- "Ve eğer gömleği yırtıldıysa arkadan,artık yalancıdır ve o sadıklardandır."


٢٨- فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ
28- Böylece ne zaman gördüğünde gömleğini -arkadan yırtılmış- dedi:
"Muhakkak o tuzaklarınızdandır.Muhakkak hileniz aziymdir."

(Keyd;tuzak,hile,plan.)



٢٩- يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا وَاسْتَغْفِرِي لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ
29- "Yusuf,yüz çevir bundan.Ve istiğfar et günahına,muhakkak sen günahkarlardan oldun."

(Ağraza;yüz çevirmek,vazgeçmek,arkasını dönmek.Zunüb;günah,suç.Hatiat,günah,hata.)



٣٠- وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
30- Ve dedi ki kadınlar şehirde: "Aziz'in karısı elde etmek istedi delikanlısını,nefsinden.Gerçekten tutuldu ona aşkla.Muhakkak biz elbette görüyoruz onu dalalet-i mubiyn-de."

(Feti';delikanlı,genç hizmetçi erkek.Şeğafe;tutulmak,tutku,passion.)


٣١- فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ
31- Böylece ne zaman duyduğunda kurnazlıklarını,gönderdi onlara ve hazırladı onlara kanepeler ve verdi onlardan her birine bıçak ve dedi: "Çık onlara!" Böylece ne zaman onu gördüklerinde -ekberlediler onu-
ve kestiler ellerini ve dediler: "Haşa Allah için!Bu beşer değildir,değildir bu,sadece melek-i keriym-dir."

(Mekr;hile,kurnazlık,düzenbazlık,üçkağıtçılık.Mutteke'en;karşılıklı oturma yeri,divan,kanepe,bank.Ekberlemek,büyütmek,aşırı şekilde olduğundan farklılaştırmak,büyük hayranlık.Haşa;mükemmelik sadece Allah içindir,geri kalanı için ise sınırlılık vardır.Melek-i Keriym;Üstün melek,güzel,hoş melek.)

٣٢- قَالَتْ فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ وَلَقَدْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ فَاسَتَعْصَمَ وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ
32- Dedi: "İşte bu,hakkında beni levmettiğiniz kimse.Ve andolsun elde etmek istedim onu nefsinden,ancak savundu.Ve gerçekten eğer yapmazsa ona emrettiğim şeyi,mutlaka hapse atılacak 
ve elbette sağirlerden olacak."

(Levm;kınamak,aleyhte sayıp dökmek.Asım;savunmak,defans.Sağir;küçülmek,küçük düşmek.)

٣٣- قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ
33- Dedi: "Rabbim,hapis daha sevgilidir bana -beni ona çağırdıkları şeyden-
 ve sadece yok et benden tuzaklarını,akarım onlara ve olurum cahillerden."

(Tasrif;yok etmek,imha etmek,çekmek,kaldırmak,bertaraf etmek.Esbi,sebi,akmak,dökmek,meyletmek.)

٣٤- فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
34- Böylece icabet eyledi ona Rabbi,artık sarfetti ondan tuzaklarını.Muhakkak Hu ki O,Semi'dir,Aliym'dir.

(ES SEMİ'... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!

EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٣٥- ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ
35- Sonra göründü onlara -ayetleri gördükten sonra- mutlaka onu hapsetmeleri bir zamana kadar.


٣٦- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
36- Ve dahil oldu onunla beraber hapishaneye delikanlılar.Dedi onlardan biri: "Muhakkak ben,görüyorum kendimi şarap sıkarken." Ve dedi diğeri: "Muhakkak ben,görüyorum kendimi taşırken başımın fevkinde ekmek,yiyordu kuşlar ondan.Haber ver bize onun te'vilini.Muhakkak biz görüyoruz seni muhsinlerden."




٣٧- قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
37- Dedi: "Gelmez size onla rızıklanacağınız bir yemek ki,sadece haber veririm size te'vilini size gelmesinden önce.İşte bunlar öğrettiği şeylerdendir Rabbimin.Muhakkak ben terkettim bir kavmin milletini -inanmıyorlardı Allah'a ve onlar ahireti inkar ediyorlardı-"

(Millet;mezhep,din.)


٣٨- وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ
38- "Ve ben tabi oldum milletine babalarım İbrahim ve İshak ve Yakub-un.
 -Olmadı bizim için şirk koşmamız Allah'a bir şeyi- İşte bu fazlındandır Allah'ın üzerimize ve üzerine insanların ve lakin insanların ekseriyeti şükretmezler."


٣٩- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
39- Ya hapishane arkadaşlarım,müteferrik erbablar mı hayırlıdır ya da -Allah-u Vahid-ul Kahhar- mı?

(Müteferrik;tefrik tefrik,ayrı ayrı,birleşik olmayan.Erbab;rabler,ustalar,işverenler.

 ALLÂH... Öyle bir isimdir ki... "Ulûhiyet"e işaret eder! "Ulûhiyet" hem "HÛ" ismi ile işaret edilen "Mutlak Zât" anlamını içerir; hem de "Zatî" İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, "nokta"lar âlemlerini, her bir "nokta"yı oluşturan kendine özgü "Esmâ" mertebelerine işaret eder! "Zât"ı itibarıyla, "şey"in ayrı, "Esmâ"sı itibarıyla "şey"in aynı olan Allâh ismiyle işaret edilen; âlemlerden Ğaniyy ve benzeri olmayandır! Bu yüzdendir ki, "şey"i ve fiillerini Esmâ'sıyla yaratan Allâh ismiyle işaret edilen, Kur'ân-ı Kerîm'de "BİZ" işaretini kullanmaktadır. "Şey"de kendisinin gayrı yoktur! Bu konuda çok iyi anlaşılması gereken husus şudur: "Şey"den söz ettiğimizde "şey"in zâtı derken onun varlığını oluşturan "Esmâ mertebesinden" söz ederiz. "Şey"in zâtı hakkında tefekkür edilir, konuşulur. Allâh adıyla işaret edilenin Zâtı hakkında ise konuşmak muhaldir; yani kesinlikle olanaksızdır! Çünkü Esmâ özelliğinden meydana gelmişin, mutlak Zât hakkında fikir yürütmesi, "vahiy" yollu gelmiş bilgi ile dahi olsa -ki bu da olanaksızdır- mümkün olmaz! İşte bunu anlatmak sadedinde yolun sonu "hiç"likte biter, denmiştir!


EL VÂHİD... Vâhid'ül EHAD... Sayısal çokluk kabul etmez TEK! Cüzlere bölünmemiş ve cüzlerden oluşmamış; panteizm anlamına gelmeyen Bir! Çokluk kavramının düştüğü, "yok"luğa kavuştuğu, hiçbir fikir ve düşüncenin ayak basamadığı TEK!


EL KAHHÂR... "Vâhid" oluşunun sonucunu yaşatarak "izafî - göresel" benliklerin asla "var" olmadığını seyrettiren!)




٤٠- مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
40- "Kulluk etmediniz O'nun dünundan, -sadece isimler ki onu isimlendirdiniz siz ve babalarınız- inzal etmedi Allah ona bir sultan.-Yoktur hüküm,sadece Allah için.Emretti kulluk etmemenizi,sadece yalnızca O'na-
İşte budur -Din-ul Kayyim- ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler."

(Din-ül Kayyim;değerli inanç,iyi din.)


٤١- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ
41- "Ya hapishane arkadaşlarım,şimdi biriniz böylece sakilik yapacak rabbine,şarap.Ve diğerine gelince,sonra çarmıha gerilecek böylece kuşlar yiyecek başından.Kaza olmuştur emir ki o hakkında fetvanızdır."

(Sakilik;içecek sunmak.Salebe;yuslib,çarmıha gerilmek.)


٤٢- وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ
42- Ve dedi ki o -onlardan kurtulacağını zannettiği kimseye- "Zikret beni rabbinin indinde."
Böylece unutturdu ona şeytan zikri rabbine.Böylece kaldı hapishanede bir kaç sene.


٤٣- وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ يَا أَيُّهَا الْمَلأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِن كُنتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ
43- Ve dedi melik: "Muhakkak ben gördüm yedi semiz bakara,yiyordu onları yedi zayıf ve yedi çimen sünbülü ve diğeri kuru.Ya şefler,fetva verin bana rü'yam hakkında,eğer siz rüyayı tabir edenlerseniz."

(Semen;semiz,şişman.İcaf;zayıf.Sünbülen Hudzrin;çimen başağı.)


٤٤- قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الأَحْلاَمِ بِعَالِمِينَ
44- Dediler: "Karışık rüyalar ve değiliz biz rüyaların te'vilini bilenler."

(Adğasü ahlamin;karışık rüyalar.)


٤٥- وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَاْ أُنَبِّئُكُم بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ
45- Ve dedi ki o -onlardan kurtulan kimse- ve hatırladı bir ümmet sonra: "Ben haber veririm size te'vilini,şimdi gönderin beni."

(Dekkere;unutmuşken hatırlamak.Ümmet;çok zaman geçti,nesil yaşlandı.)


٤٦- يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ لَّعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
46- "Yusuf,-ya sıddik- fetva ver bize hakkında;-yedi semiz bakara,yiyor onları yedi zayıf ve yedi çimen sünbülü ve diğeri kuru- Belki ben dönerim insanlara,belki onlar bilirler."


٤٧- قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِي سُنبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تَأْكُلُونَ
47- Dedi: "Ekersiniz yedi sene boyunca,böylece hasat ettiklerinizi sonra bırakın sünbülünde,
sadece azından yersiniz."


٤٨- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تُحْصِنُونَ
48- "Sonra gelir bundan sonra yedi şiddetli,yerler onlar için takdim ettiğiniz şeyleri,sadece azından saklarsınız."

(Tuhsin,saklamak,biriktirmek.)

٤٩- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ
49- "Sonra gelir bundan sonra bir başlangıç,onda yağmur verilir insanlara ve onda sıkarlar."

(A'ame;başlangıç,yeni dönem.Yuğasü;yağmur vermek.Asara;sıkmak,bastırmak.)


٥٠- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللاَّتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ
50- Ve dedi melik:"Getirin onu bana." Böylece ne zaman geldiğinde ona Rasül,dedi: "Dön rabbine,sonra sor ona -nedir durumu o ellerini kesen kadınların?- Muhakkak Rabbim hilelerine Aliym-dir."


٥١- قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِ قُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوءٍ قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ الآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ أَنَاْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ
51- Dedi: "Neydi haliniz ne zaman elde etmek istediğinizde Yusuf'u nefsinden? Dediler: "Haşa Allah için!Bilmeyiz hakkında bir kötülük." Dedi ki Aziz'in Karısı: "Şimdi -hashasal hak- olmuştur.Ben elde etmek istedim onu nefsinden ve muhakkak o,gerçekten sadıklardandır."

(Hashasal Hak;gerçeğin ortaya çıkması.)



٥٢- ذَلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ
52- "İşte bu bilmesi içindi;-muhakkak ben ihanet etmedim ona ğaybında ve muhakkak Allah hidayet etmez hilesine hainlerin-"

٥٣- وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
53- "Ve kendimi temize çıkarmış değilim.Muhakkak -BEN- elbette emreder kötülükle,sadece ne rahmet ettiyse Rabbim.Muhakkak Rabbim,Ğafur u Rahiym-dir."

(Nefs;ben,kendim,kendi.Uberri;temize çıkarmak.

EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!
ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)

٥٤- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ
54- Ve dedi melik: "Getirin bana onu,halis kıldım onu kendim için."
 Böylece ne zaman konuştuğunda ona,dedi:"Muhakkak sen bugün indimizde emin mekandasın."

٥٥- قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَآئِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ
55- Dedi: "Kılın beni üzerine arzın hazinelerinin.Muhakkak ben hafiyz-u aliym-im."

(Hafiyz u Aliym;Bilgili ve koruyucu olmak.)

٥٦- وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
56- Ve böylece mekan eyledik Yusuf için arzda,yerleşirdi oradan dilediği yerde.İsabet ettiririz rahmetimizi kime dilersek ve zayi etmeyiz ecrini muhsinlerin.

٥٧- وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
57- Ve elbette ahiretin ecri daha hayırlıdır o inanan ve takvalı olanlar için.


٥٨- وَجَاء إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
58- Ve geldi Yusuf'un kardeşleri,sonra dahil oldular yanına,böylece tanıdı onları ve onlar ona münkir oldular.

(Arafe;tanımak,farkına varmak.Münkir;inkar,reddediş,tanımamak.)


٥٩- وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَاْ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ
59- Ve ne zaman hazırladığında onlara hazırlıklarını,dedi: "Getirin bana babanızdan olan kardeşinizi.Görmüyor musunuz,muhakkak ben ifa ederim keyli ve ben hayırlısıyım evsahiblerinin."

(Cehheze;hazırlamak,hazırlık eşyaları.Key;denge,terazi,çift,duble.Munzil;evsahibi,host.)


٦٠- فَإِن لَّمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِندِي وَلاَ تَقْرَبُونِ
60- "Artık eğer getirmezseniz bana onu,o zaman yoktur bir keyl size indimde ve karib olmayın bana."


٦١- قَالُواْ سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ
61- Dediler: "İsteyeceğiz onu babasından ve muhakkak biz elbette yaparız."


٦٢- وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
62- Ve dedi delikanlılarına: "Kılın sermayelerini rihallerine,belki onlar farkederler onu döndükleri vakit ailelerine,belki onlar rücu ederler."

 (Rihal;rahle,semere,heybe.)



٦٣- فَلَمَّا رَجِعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
63- Böylece ne zaman rücu ettiklerinde babalarına,dediler: "Ya babamız mani olundu bizden keyl,artık irsal et bizimle beraber kardeşimizi,keyl edelim.Ve muhakkak biz onun için hafiyz olanız."


٦٤- قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
64- Dedi: "Emin olur muyum size onun için,sadece emin olduğum gibi önceden kardeşine? Fakat Allah en hayırlı Hafiyz'dir ve Hu Erhamur Rahıymiyn'dir."


(EL HAFİYZ...

Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.


ER RAHIYM... 


"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.


ER RAHMAN... 


"Allâh" ismiyle işaret edilenin, "zerre"lerin zâtını "Esmâ"sıyla ilminde "var" kılma özelliğine işaret eder. Bugünkü anlayışa göre "Kuantum Potansiyel"e işaret eder. Tüm yaratılmışların kaynağı olan potansiyeldir. "Esmâ mertebesi"nin adıdır! Her şey, "var"lığını "ilim ve irade" mertebesinde bu ismin işaret ettiği özellikle elde eder! "Er Rahmânu alel Arşisteva" (20.Tâhâ: 5) ve "Er Rahmân; Allemel Kur'ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan" (55.Rahmân: 1-4) işaretleri gereği "ŞUUR"da açığa çıkan "Esmâ"nın hakikatidir! Rahmeti, o "şey"i ilminde "var"lığa getirmesidir! "Allâh Âdem'i Rahmân sûretinde halketti" işareti "İnsan"ın, ilmî sûretinin Rahmâniyet özelliği yansıması üzere meydana getirildiğine işaret eder. Yani Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile! İnsan'ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı da Rahmâniyet'le ilgilidir... Bu nedenle "RAHMÂN"a secdeyi müşrikler algılayamamıştır (25.Furkan: 60)... Şeytan (vehim, bilinç) "RAHMÂN"a âsi olmuştur (19.Meryem: 44)... "İnsan"ın Zât'ının "Esmâ" hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! "İnsan"daki "Zâtî tecelli" de budur!)





٦٥- وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَاعَهُمْ وَجَدُواْ بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي هَذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ذَلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ
65- Ve ne zaman açtıklarında met'alarını ve buldular sermayelerini onlara iade edilmiş.Dediler:
"Ya babamız,ne isteriz? Bu sermayemiz bize iade edilmiş.Ve mir ederiz ailemize ve muhafaza ederiz kardeşimizi ve artırırız keyli bir bağir.Bu keyl hafiftir."

(Fetehu;açmak.Rudde;geri verilmiş,iade edilmiş.Mir;alım yapmak,kullanma hakkına sahip olmak,mal almak.Bağir;bir ölçü birimi,bir deve yükü kadar.Yesir;kolay,hafif.)

٦٦- قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِّنَ اللّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلاَّ أَن يُحَاطَ بِكُمْ فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
66- Dedi: "Asla göndermem onu sizinle beraber,hatta getirinceye kadar bana Allah'tan misak,mutlaka getireceksiniz bana onu,sadece ihata edilmeniz.Böylece ne zaman verdiklerinde ona misaklarını,
dedi: "Allah dediğimiz şeyler üzerine Vekiyl'dir."

(EL VEKİYL... Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden, Allâh'ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!)


٦٧- وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
67- Ve dedi: "Ya oğullarım,girmeyin bir kapıdan ve girin müteferrik kapılardan.Ve fayda veremem size Allah'tan bir şeyi. -yoktur hüküm,sadece Allah'ındır- O'na tevekkül ettim ve O'na,böylece tevekkül etsin mütevekkiller."


٦٨- وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِي عَنْهُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِّمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
68- Ve ne zaman girdiklerinde babalarının onlara emrettiği yerden,fayda vermedi onlara Allah'tan bir şey,sadece Yakub'un nefsindeki haceti kaza oldu.Ve muhakkak o,elbette -ilim sahibi- idi öğretmemiz sebebiyle ona ve lakin insanların ekseriyeti bilmezler.


٦٩- وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ قَالَ إِنِّي أَنَاْ أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
69- Ve ne zaman girdiklerinde Yusuf'un yanına,barındırdı kendisine kardeşini.Dedi: "Muhakkak ben,ben kardeşinim,artık umutsuz olma yapmış oldukları şeyden."

(Eva;barındırmak.Tebteis;kalbi kırık olmak,demoralize olmak,hevessizlik,umutsuzluk,cesaretini yitirmişlik.)


٧٠- فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
70- Böylece ne zaman hazırladığında onlara hazırlıklarını,kıldı suluğu kardeşinin rihlesinin içine,sonra seslendi bir müezzin: "Ya Karavan,muhakkak siz gerçekten hırsızlarsınız."



٧١- قَالُواْ وَأَقْبَلُواْ عَلَيْهِم مَّاذَا تَفْقِدُونَ
71- Dediler ve dönerek onlara: "Nedir kaybettiğiniz?"

(Tefkidune;kaybetmek.)


٧٢- قَالُواْ نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَن جَاء بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَاْ بِهِ زَعِيمٌ
72- Dediler: "Kaybettik melik'in suluğunu,ve onu getiren kimse için bir bağir yük vardır ve ben ona za'imim."

(Za'im;sorumlu lider,kefil.)

٧٣- قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ عَلِمْتُم مَّا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ
73- Dediler: "Tallahi,andolsun ki bilirsiniz,gelmedik fesad için arzda ve değiliz biz hırsızlar."

(Tallahi;yemin tarzı.Sarikin;soyguncular,hırsızlar.)


٧٤- قَالُواْ فَمَا جَزَآؤُهُ إِن كُنتُمْ كَاذِبِينَ
74- Dediler: "Öyleyse nedir onun cezası,eğer siz yalancılarsanız?"

٧٥- قَالُواْ جَزَآؤُهُ مَن وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
75- Dediler: "Onun cezası,kimin rahlinde bulunursa,-böylece o dur onun cezası- İşte böyle cezalandırırız zalimleri."


٧٦- فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
76- Böylece başladı heybelerinden -kardeşinin heybesinden önce- sonra çıkardı onu kardeşinin heybesinden.İşte böyledir keydimiz Yusuf için.Yoktu alması kardeşini melik-in dininde,sadece Allah'ın dilemesi.Yükseltiriz dereceleri kime dilersek.Ve her şeyin fevkinde -ilim sahibi Aliym- vardır.

(Ev'iye;kap,bavul,heybe.Keyd;düzen,plan,hile,tuzak.)


٧٧- قَالُواْ إِن يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَّهُ مِن قَبْلُ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ أَنتُمْ شَرٌّ مَّكَانًا وَاللّهُ أَعْلَمْ بِمَا تَصِفُونَ
77- Dediler: "Eğer çalmışsa,böylece gerçekten çalmıştı onun kardeşi önceden." Böylece sır tuttu onu Yusuf kendisinde ve açmadı onu onlara.Dedi: "Siz şerli mekandasınız ve Allah,Aliym'dir vasfettiğiniz şeye."


٧٨- قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
78- Dediler: "Ya Aziz,muhakkak onun babası şeyh-i kebiyr-dir,böylece al bizden birini,onun mekanına.Muhakkak görüyoruz seni muhsinlerden."

(Şeyh-i Kebiyr;Çok yaşlı,büyük yaşta.)



٧٩- قَالَ مَعَاذَ اللّهِ أَن نَّأْخُذَ إِلاَّ مَن وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِندَهُ إِنَّآ إِذًا لَّظَالِمُونَ
79- Dedi: "Allah'a sığınırım ki alırız sadece kimin indinde bulduysak met'amızı.Muhakkak biz o vakit elbette zalimlerden oluruz."

٨٠- فَلَمَّا اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًا مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
80- Böylece ne zaman yeise düşütüklerinde ondan,ayrıldılar fısıldaşarak.Dedi ki büyükleri: "Bilmez misiniz ki babanız gerçekten aldı üzerinize Allah'tan misak ve önceden de farid oldunuz Yusuf hakkında? Böylece asla ayrılmam arzdan hatta izin verinceye kadar bana babam ya da Allah hüküm verince bana ve Hu, Hayr-ul Hakimiyn-dir."

(Yeis;ümitsiz kalmak,çaresizlik.Halas;ayrılmak,sonuçlandırmak.Neciyy;fısıldaşmak,hususi konuşmak.Farid;aşırıya kaçmak,abartmak,ifrat.Ebrah;devamlı olmak,ayrılmamak.
EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)

٨١- ارْجِعُواْ إِلَى أَبِيكُمْ فَقُولُواْ يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلاَّ بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ
81- Dönün babanıza,ardından deyin: "Ya babamız,muhakkak oğlun hırsızlık yaptı ve biz şehid olmadık,sadece bildiğimiz şeye.Ve biz -ğayba hafiyz olanlar- değiliz."

(Ğayba Hafiyz olmak;bilinmeyen hakkında bilgi sahibi olmak,muhafaza etmek.)

٨٢- وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيْرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
82- "Ve sor karyeye ki biz oradaydık ve karavana ki döndük oradan.Ve muhakkak biz gerçekten sadıklarız."


٨٣- قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
83- Dedi: "Hayır,sevketti sizi nefsiniz emre.Artık sabr-ı cemil.Belki Allah getirir bana onların hepsini.Muhakkak O,Hu;Aliym'dir,Hakiym'dir."

 (EL HAKİYM
 İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.
 EL ALİYM
"İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!)


٨٤- وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
84- Ve döndü onlardan ve dedi: "Ya Yusuf'a olan esefim!" Ve beyazladı gözleri hüzünden,ve o kezîm idi.

 (Esef;üzüntü.Kezîm;hüznünü bastıran,derdini saklayan.)


٨٥- قَالُواْ تَالله تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ
85- Dediler: "Tallahi durmadan zikrediyorsun Yusuf'u,hatta oluncaya kadar harza ya da olursun helak olanlardan."

(Nefte';durmamak,kesilmemek.Harza;ölümcül hastalık.)

٨٦- قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
86- Dedi: "Sadece şikayet ederim sıkıntımı ve hüznümü Allah'a ve biliyorum Allah'tan bilmediğiniz şeyleri."

(Bessi,dert,sıkıntı,hasret dolu.)


٨٧- يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلاَ تَيْأَسُواْ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
87- "Ya oğullarım gidin,böylece tahassüs edin Yusuf ve kardeşinden ve ye'ise düşmeyin Allah'ın ravhından.Muhakkak o Allah'ın ravhından ye'ise düşmez,sadece kavm-i kafirin."

(Tahassüs;soruşturmak,araştırmak.Allah'ın Ravhı;Allah'ın verdiği rahatlık,rahmet,kolaylık.)


٨٨- فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيْهِ قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُّزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ إِنَّ اللّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ
88- Böylece ne zaman girdiklerinde yanına,dediler: "Ya aziz,dokundu bize ve ehlimize zarar ve geldik cüzi bir sermaye ile,artık ifa et bize keyli ve tasadduk et bize.Muhakkak Allah cezalandırır mutesaddıkları."


٨٩- قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ
89- Dedi: "Bilir misiniz ne yaptığınızı Yusuf'a ve kardeşine,siz cahil olduğunuz vakit?"


٩٠- قَالُواْ أَإِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَاْ يُوسُفُ وَهَذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
90- Dediler: "Muhakkak sen,gerçekten sen Yusuf musun?" Dedi: "Ben Yusuf ve bu kardeşim.Andolsun Allah nimetlendirdi bizi.Muhakkak kim ki takvalanır ve sabrederse,sonra elbette Allah zayi etmez ecrini muhsinlerin."


٩١- قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ
91- Dediler: "Tallahi,andolsun Allah tercih etti seni bize ve muhakkak biz gerçekten günahkarlar olduk."

(Asere;seçmek,tercih etmek,öncelemek.)

٩٢- قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
92- Dedi: "Tesrib yoktur size bugün.Allah mağfiret eylesin size.Ve Hu,Erhamur Rahıymiyn'dir."

(Tesrib;kınama,azarlama,tekdir etme.)

٩٣- اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
93- "Gidin bu gömleğimle,sonra ilka edin onu babamın vechine -gelir basireti- ve getirin bana ehlinizi ecmain."


٩٤- وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ
94- Ve ne zaman ayrıldığında karavan,dedi babaları: "Muhakkak ben gerçekten buluyorum rayihasını Yusuf'un,eğer olmazsa dil uzatmanız."

(Rayiha;koku,esinti,rüzgar,Nufennid;dil uzatmak,karşı çıkmak,yalanlamak.)


٩٥- قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ
95- Dediler: "Tallahi,muhakkak sen elbette dalalet-i kadim-desin."

(Dalalet-i Kadim;Eski sapkınlık.)


٩٦- فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
96- Böylece ne zaman geldiğinde beşir,ilka etti onu vechine,sonra geri geldi basireti.Dedi: "Demedim mi size,muhakkak ben bilirim Allah'tan,bilmediğiniz şeyleri?"


٩٧- قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
97- Dediler: "Ya babamız,istiğfar eyle bizim için günahlarımıza,muhakkak biz hâtıîn olduk."

(Hâtıîn;kasten hata işleme,günah.Zunub;günah.)


٩٨- قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
98- Dedi: "Yakında istiğfar edeceğim sizin için Rabbime.Muhakkak O,Hu Ğafur'dur,Rahiym'dir."


(EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!

ER RAHIYM... "Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.)




٩٩- فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَاء اللّهُ آمِنِينَ
99- Böylece ne zaman girdiklerinde yanına Yusuf'un,barındırdı kendisine ebeveynlerini ve dedi: "Girin Mısır'a -eğer Allah dilerse- emin olarak."


١٠٠- وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
100- Ve yükseltti ebeveynlerini arşın üzerine ve düştüler onun için secdeye.Ve dedi: "Ya babacığım,bu önceden ki rü'yanın te'vilidir,andolsun kıldı onu Rabbim hakk.Ve andolsun ahsen eyledi bana -ne zaman çıkardığında beni hapishaneden- ve getirdi sizi bedeviden - açtıktan sonra şeytan -aramla kardeşlerimin arasını- Muhakkak Rabbim Latiyf'dir,dilediği şey için.Muhakkak O,Hu Aliym'dir,Hakiym'dir."


(Harru;düşmek.Bedevi,çöl,çöl yaşamı.
EL LATİYF... Yarattığının derûnunda ve varlığında gizli olan. Lütfu çok olan!
EL ALİYM... "İlim" özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!
EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.)





١٠١- رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
101- "Rabbim,gerçekten verdin bana mülkten ve öğrettin bana te'vilinden ehadisin -Fatır'ı semavatın ve arzın- SEN Veliyy'imsin dünyada ve ahirette.Vefat ettir beni teslim olarak ve ilhak eyle beni salihlere."

(Te'vil-u ehadis;olayların hakikatini görmek.
EL FÂTIR...İlk “hayâl”i düzenleyip sistematize eden...
Dilediğini gerçekleştirmek üzere birimleri o gayeyi oluşturacak biçimde yaratan...
Tüm esmâsının işaret ettiği özelliklerle her boyutta mevcut olarak işlevini sürdürmekte olan...
Tüm, canlı ve cansız diyerek bize göre ayırım yaptığımız varlıkların, yaratılış programları gereği olarak "kulluk" etmekte oldukları sonucunu ortaya koymakta olan...
Gökleri ve yeri hangi gaye uğruna, hangi işlevi yerine getirmek için programlayarak yaratan...
"TAKDİR, tasarım, planlama, düzenleme, ölçümleme, zamanlama, sıralama" gibi "yaratma" öncesi kavramlarla birlikte "yaratma" söz konusu olduğunda, hep aynı anlama işaret eden "İsim"...

EL VELİYY... Birimde kendi hakikatini tanıma ve gereğini yaşama özelliğini açığa çıkaran. Velâyetin ve onun kapsamındaki üst düzey yaşam özellikleri olan Risâlet ve Nübüvvetin kaynağı. Velâyetin en üst mertebesi olan Risâlet ve bir altı olan Nübüvvet kemâlâtını irsâl eden.)


١٠٢- ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُواْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
102- İşte bu haberlerindendir ğaybın,vahyediyoruz onu sana.Ve değildin sen yanlarında ne zaman toplandıklarında emirlerine ve onlar mekr hazırlarken.

(Emir;iş.Mekr;hile,tuzak,plan.)


١٠٣- وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
103- Ve değildir insanların ekseriyeti -velev arzulasanda- inananlar.

 (Harasat;hasretle yanıp tutuşmak,arzulamak,istemek.)



١٠٤- وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
104- Ve istemiyorsun onlardan -onun için- bir ecir.Değildir O,sadece zikirdir alemler için.


١٠٥- وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
105- Ve nice ayetlerden semavatta ve arzda -geçerler üzerinden- ve onlar onlardan yüz çevirirler.


١٠٦- وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ
106- Ve inanmaz onların ekseriyeti Allah'a,sadece onlar şirk koşarken.


١٠٧- أَفَأَمِنُواْ أَن تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِّنْ عَذَابِ اللّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ
107- Artık emin midirler onlara gelmesinden -Allah'ın azabından- ğaşiyenin ya da onlara gelmesinden saatin beklenmedik,ve onlar farketmezlerken?

 (Ğaşiye;kuşatıcı,örtücü,kaplayan perde.)



١٠٨- قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
108- De: "Bu sebilimdir;çağırıyorum Allah'a -basiret üzere- Ben ve Bana tabi olan kimseler.Ve Subhan'dır Allah ve değilim Ben müşriklerden."

(SUBHAN ALLAH
Varlıkta gayrından ve varlıkla kayıtlanmaktan münezzeh olan.)



١٠٩- وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِم مِّنْ أَهْلِ الْقُرَى أَفَلَمْ يَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ اتَّقَواْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
109- Ve irsal etmedik senden önce,sadece adamlar vahyettik onlara,kura halkından.Artık yürümezler mi arzda,böylece baksınlar nasıl oldu akıbeti onlardan öncekilerin? Ve elbette dar'ul ahiret daha hayırlıdır o takvalılar için.Hala akıl etmeyecek misiniz?

١١٠- حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
110- Hatta ne zaman ye'ise düştüklerinde Rasüller ve zannettiklerinde kesinlikle tekzib edildiklerini;geldi onlara yardımımız böylece kurtarıldı dilediğimiz kimse.Ve döndürülmez azabımız kavm-i mücrimiyn-den.


١١١- لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
111- Andolsun kıssalarında ibret vardır ul'il el'bab için.Değildir o iftira edilmiş hadis ve lakin tasdik eder elleri arasındakileri ve tafsil eder her şeyi,ve hüda,ve rahmettir kavm-i mü'minin için.

(Ul'il El'bab;akıl sahibleri.)









14 Şubat 2013 Perşembe

52- Alak Denkleminde Suret'ul Hud İkrası





بسم الله الرحمن الرحيم
B ismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir.




١- الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
1- Elif,Lam,Raa!Kitab ki muhkemdir ayetleri,sonra ifsal edildi Ledünnünden,Hakiym-i Habiyr'in.

( Muhkem;sağlamlıkta sımsıkı.İfsal;ayrıntılı şekilde açıklanmış olmak.

EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!

Ledünn hakkında bakınız; http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/ledun/index.htm)

٢- أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ
2- Şu ki; "-etmeyin kulluk,sadece Allah'a- Muhakkak Ben,sizin için O'ndan bir nezir ve beşirim."

(Nezir;uyarıcı.beşir,müjdeci.)

٣- وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
3- Ve şu;"İstiğfar edin Rabbinize,sonra tövbe edin O'na -metalandırır sizi meta-i hasene ile ecel-i müsemmaya kadar- ve verir hepsini -fazl sahibi olarak fazlından- Ve eğer dönerseniz,artık muhakkak Ben korkarım sizin için  azabından yevm-i kebiyr'in."

(1-İstiğfar;af dilemek.2-Tövbe;pişmanlık,tövbe etmek.3-Meta-i hasene;güzel rızık,bereketli kazanç,fayda.
4-Ecel-i Müsemma;ecel vakti,işlevin doluş zamanı.5-Yevm-i Kebiyr Azabı;büyük günün azabı.)

٤- إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
4- Allah'a rücu edeceksiniz ve Hu her şeye Kaadir'dir.

(EL KAADİR... İlmindekileri kudretiyle bir nedenselliğe dayanmaksızın yaratıp seyreden! Bu hususta asla sınırlanmayan!)

٥- أَلا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُواْ مِنْهُ أَلا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
5- Değil midir,muhakkak onlar bükerler sudurlarını gizlemek için O'ndan? 
Değil midir ne zaman örtüldüklerinde giysilerine Alim olan -ne sırlamışsalar ve ne ilan etmişseler-?
Muhakkak Hu,Alim'dir zat-ı sudura.

(Zat-ı sudur;gönlün,göğsün,kalbin,şuurun,fuadın her yönünü apaçık bilen.)


٦- وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
6- Ve yoktur bir dabbeden arzda,sadece Allah-a'dır rızkı.Ve Alim'dir müstekarına ve müstevdasına.Hepsi Kitab-ı Mubiyn'de dir.

(Dabbe;yeryüzünde debelenen canlılar.(Müstekarr;istikrar bulma - hakikatini tanıma ve yaşamada kararlılık için dünyanın oluşması... Müstevda;beden - emaneten kalma yeri.) -Ahmed Hulusi-


٧- وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
7- Ve Hu ki;O halketti semavatı ve arzı altı günde,ve arşı -su üzerine- idi -denemek için sizin hanginizin ahsen-i amel işlediğini- Ve gerçekten eğer dersen;"Muhakkak siz ba's edileceksiniz ölümden sonra." Gerçekten diyecek o inkar edenler:"Değildir bu,sadece bir sihr-ü mubiyn."


٨- وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
8- Ve gerçekten eğer tehir etseydik onlardan azabı -bir kaç ümmete- elbette derler:"Nedir onu hapseden?" Değil midir? O gün gelir onlara -indirilmeyecek onlardan- ve yakalar onları,onunla istihza ettikleri şey.

(1-Mağdudetin;bir kaç,biraz.2-Yahbisu;hapsetmek,tutmak.3-Masruf;masraf,ücret,indirim.4-İstihza;Alay etmek.)



٩- وَلَئِنْ أَذَقْنَا الإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ
9- Ve gerçekten eğer tattırsak insana -Bizden- bir rahmet,sonra kaldırsak onu -ondan- Muhakkak o gerçekten yeis-i kefur olur.

(Yeis-i Kefur;ümitsizce nankörlük eden.)


١٠- وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاء بَعْدَ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ
10- Ve gerçekten eğer tattırsak bir nimet,-ona dokunan zarardan sonra- elbette der:"Gitti seyyiat benden." Muhakkak o gerçekten ferahlanıp gururlanandır.

 (Ferih;ferahlanmak,neşelenmek.Fehur;gurur duymak,göğsü kabarmak.)


١١- إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
11- Sadece o sabreden ve amel-i salihat işleyenler ki bunlar;onlar içindir mağfiret ve ecr-i kebiyr.


١٢- فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَآئِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاء مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
12- Böylece belki Sen -terkedeceksin- "Sana vahyettiğimiz şeyin bazısını" ve sıkılır onla sadrın şundan;derler:"Olmaz mı inzal etseydi O'na hazine ya da gelseydi O'nunla beraber melek?" Sadece Sen bir nezirsin.Ve Allah her şeye Vekiyl'dir.


(EL VEKİYL... Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden, Allâh'ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!)


١٣- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
13- Ya da derler: "İftira etti onu." De: "Öyleyse getirin on sureyi misli gibi- iftira edilmiş olan ve çağırın yapabileceğiniz kimseleri -Allah Dünunda- eğer siz sadıksanız."


١٤- فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أُنزِلِ بِعِلْمِ اللّهِ وَأَن لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
14- Sonra eğer icabet etmezlerse size,artık bilin -yalnızca inzal edildi ilmiyle Allah'ın- ve şunu; -Yoktur ilah sadece HU!- Öyleyse siz teslim olacak mısınız?


١٥- مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ
15- Kim irade ederse dünya hayatını ve ziynetini, vefa ederiz onlara amellerini orada,ve onlar orada düşürülmez.

 (Yubhasun;değeri düşürülmek,eksiltilmek.)



١٦- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
16- İşte bunlar ki yoktur onlara ahirette,sadece nâr! Ve heba oldu ne yaptıysalar orada ve batıl oldu ne amel eylediyseler.


١٧- أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إَمَامًا وَرَحْمَةً أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ
17- Sonra kimse mi? Beyyine üzerine olmuştur -Rabbinden- ve okur onu -şahiddir ondan ve ondan önce Kitab-ı Musa- imam ve rahmet olarak.İşte bunlar inanırlar ona.
Ve kim inkar ederse onu -ahzablardan- böylece nâr vaad edilmiştir ona.Artık olmayın şüphede O'ndan.Muhakkak ki O,hakktır Rabbinden ve lakin insanların ekseriyeti inanmazlar.


(1-İmam;rehber.2-Ahzab;taraf,parti,taraflara ayırmak.3-Miryeh;şüphelenme.)



١٨- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أُوْلَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الأَشْهَادُ هَؤُلاء الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى رَبِّهِمْ أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ
18- Ve kimdir daha zalim iftira edenden Allah'a yalan? İşte bunlar sunacaklar Rablerine ve diyecek şahidler: "İşte bunlar yalan söylediler,üzerine Rablerinin." Değil midir Allah'ın laneti üzerine zalimlerin?

(Yuğradune;sunmak,teklif etmek.)


١٩- الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
19- Onlar ki,iterler Allah'ın sebilinden ve gözetirler onda çarpıklık.Ve onlar ahireti inkar edenlerdir.

(1-Yasuddune,sadede;itmek,püskürtmek,men etmek,mahrum etmek.2-Ivecen;çarpıklık,bozukluk,çelişiki.)



٢٠- أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُواْ مُعْجِزِينَ فِي الأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَا كَانُواْ يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُواْ يُبْصِرُونَ
20- Onlar aciz bırakacak değiller arzda ve yoktur onlar için -Allah Dünunda- bir evliya.Katmerlenir onlara azab.Olmadılar duyabilenler ve olmadılar görenler.


٢١- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
21- Bunlar ki onlar;hüsran oldu nefslerine ve dalalet buldu onlardan -iftira ettikleri şeyler-


٢٢- لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الأَخْسَرُونَ
22- Cürüm yok!Şu ki onlar ahirette hüsrana uğrayacak olanlardır.

("La Cerame" cürüm yok,hata yok,kusur yok,şüphe yok,kesinlikle manalarına gelir.)



٢٣- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُواْ إِلَى رَبِّهِمْ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
23- Muhakkak onlar inanırlar ve amel-i salihat işlerler ve sönerler Rablerine.İşte bunlar ashab-ı cennettir.Onlar orada halidiyn-dir.

 (1-Ahbet;sönmek,solmak,alçakgönüllülük.2-Halidiyn;ölümsüz.)


٢٤- مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالأَعْمَى وَالأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
24- Misalen iki fırka gibi; -kör ve sağır- ve -gören ve duyan- Müsavi midirler mesela?
Artık tezekkür etmez misiniz?


٢٥- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
25- Ve andolsun irsal ettik Nuh'u kavmine: "Muhakkak Ben sizin için nezir-i mubiyn-im."



(Nezir-i Mubiyn;apaçık uyarıcı.)


٢٦- أَن لاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ
26- "Şu ki; -Kulluk etmeyin,sadece Allah'a- Muhakkak Ben korkarım sizin için azabından yevm-i eliym'in."

(azab-ı yevm-i eliym;acı verici azab günü.)


٢٧- فَقَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قِوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلاَّ بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلاَّ الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ
27- Böylece dedi ki o kavminden inkar eden şefler:"Görmüyoruz seni,-sadece bir beşer bizim gibi-
ve görmüyoruz seni,-tabi oldu sana sadece düşüklerimiz,bedevi görüşlüler- ve görmüyoruz sizi üzerimize bir fazl olarak.Hayır!Zannediyoruz yalancılarsınız."

(1-Erazil;rezil,düşük,aciz.2-Badiye;çölden gelenler,bedeviler,olgunlaşmamış.3-Re'yi;rey,görüş,fikir.)


٢٨- قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّيَ وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ
28- Dedi ki: "Ya Kavmim,görüyor musunuz! Eğer Ben beyyine üzerindeysem Rabbimden ve verdiyse bana bir rahmet İndinden,sonra körelmişse size.Elzem mi kılalım onu size ve siz ona kârihlerken?"

(1-Elzem;mecbur,gerekli,lüzumlu.2-Karih;hoşlanmayanlar.) 


٢٩- وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ
29- "Ve Ya Kavmim,istemiyorum sizden onun için mal. -yoktur ecrim,sadece üzerinedir Allah'ın- Ve değilim Ben tard edecek o inananları.Muhakkak onlar mülakidirler Rablerine ve lakin Ben görüyorum sizi cahillik eden bir kavim."

(1-Tard;kovmak,uzaklaştırmak.2-Mülaki;ulaşmak,toplanmak.)


٣٠- وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
30- "Ve Ya Kavmim,kim yardım eder bana Allah'tan,eğer tard edersem onları,artık tezekkür etmez misiniz?"


٣١- وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللّهُ خَيْرًا اللّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
31- "Ve demiyorum size indimdedir Allah'ın hazineleri ve bilmiyorum ğaybı ve demiyorum -ben bir meleğim- ve demiyorum o gözünüzde küçümsediklerinize -Allah hayr vermeyecek onlara- Allah Alim'dir ne varsa enfüsünüzde.Muhakkak Ben o zaman elbette zalimlerden olurum."

(Tezderi;küçümsemek,hor görmek.2-Enfüs;iç,nefsin,kişinin derunu.)

٣٢- قَالُواْ يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتَنِا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
32- Dediler: "Ya Nuh,gerçekten cedelleştin bizimle,artık çok oldun bizimle cedelleşmede.Şimdi getir bize -neyle vaad olunmuşsak- eğer sen sadıksan."


٣٣- قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللّهُ إِن شَاء وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
33- Dedi: "Sadece getirir size onu Allah -eğer dilerse- ve siz aciz bırakacak değilsiniz."


٣٤- وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
34- "Ve fayda vermez size nasihatim "eğer istesem nasihat etmeyi size" -Eğer Allah istemişse azdırmayı sizi- Hu Rabbinizdir ve O'na rücu ettirileceksiniz."


٣٥- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرَمُونَ
35- Ya da diyorlar mı "İftira etti onu?" De: "Eğer iftira ettiysem onu,artık
üzerimedir cürmüm ve ben beriyim cürüm işlediğiniz şeylerden?"


٣٦- وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ
36- Ve vahyedildi Nuh'a: "Muhakkak o,asla inanmayacak kavminden,sadece kim gerçekten inandıysa.Artık cesaretin kırılmasın yapmış oldukları şeylerden."

(Tebteis;hevesi,cesareti,ümidi kırılmış olmak.)



٣٧- وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
37- Ve yap bir gemi gözetimimizle ve vahyimizle ve hitab etme Bana, o zulmedenler için.Muhakkak onlar boğulacaklardır.


٣٨- وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
38- Ve yaptı gemiyi ve her ne zaman geçtiklerinde ona kavminin şefleri -dalga geçtiler onunla- Dedi:
"Eğer dalga geçiyorsanız bizimle,sonra muhakkak biz dalga geçeceğiz sizinle,dalga geçtiğiniz gibi."

(Sehiru,dakga geçmek,alay etmek.)

٣٩- فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
39-" Artık yakında bileceksiniz kime geleceğini -onu utandıracak olan azabın-
ve hulul edecek ona azab-ı mukiym."

(1-Yuhzi;ayıplayıcı,utandırıcı,rezil edici.2-Hulul;gelip çatma.
3-Azab-ı Mukiym;azab yeri,ikameti azab üzre olan.)


٤٠- حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ
40- Hatta ne zaman geldiğinde emrimiz,feveran etti tennur,Dedik: "Yükle ona -her zevcden ikişer olarak ve ehlini- sadece "kimin aleyhine önceden gelmişse söz ve kim inanmışsa" Ve inanmadılar O'nunla beraber,sadece birazı.

(1-Tennur;aydınlık,yeryüzü,2-Feveran;harekete geçmek.)


٤١- وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
41- Ve dedi: "Binin ona "Allah'ın ismiyledir onun çalışması ve demirlemesi.
Muhakkak Rabbim elbette Ğafur-u Rahiym'dir."

(1-Erkebu;binmek.2-Mecra;ceriy;mecra,yöne doğru gidiş.3-Mursa;rasiy;taşıma,demirleme.)


٤٢- وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
42- Ve o çalışır onlarla,dağ gibi dalgalarda ve nida etti Nuh oğluna -ve ayrıydı-
"Ya Oğlum,bin bizimle beraber ve olma kafirlerle."

 (1-tecri;çalışmak.2-Mevc;dalga.3-Azil;izole olmuş,ayrılmış.)


٤٣- قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
43- Dedi: "Dağ seviyesinde olacağım,koruyacak beni sudan."
 Dedi: "Yoktur koruyucu bugün Allah'ın emrinden,sadece rahmet eylediği kimse."
 Ve aralarında dalgalar oluştu,böylece boğulanlardan oldu.


٤٤- وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
44- Ve denildi: "Ya Arz,yut suyunu ve Ya Sema,çek!" Ve yatıştı su ve emr kaza edildi.Ve istiva eyledi Cudi üzerine.Ve denildi: "Uzak olsun kavm-i zalimiyn-e."

(1-İblei;yutmak.2-Akliği;çekmek.3-Ğıyz;yatışmak.4-İstiva etmek;yönelmek.5-Bu'den;bağiyd;uzak,mesafeli.)



٤٥- وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
45- Ve nida etti Nuh Rabbine,böylece dedi: "Rabbim,muhakkak oğlum ehlimdendi ve muhakkak vaadin hakktır ve Sen ahkem'ül hakimiyn-sin."

(Ahkem'ül Hakimiyn:Hakimler Hakimi.)


٤٦- قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
46- Dedi: "Ya Nuh,muhakkak o,değildi ehlinden.Muhakkak o ki,ameli ğayr-ı salihiyn-di.Artık isteme Benden -senin için onda ilmin olmayan şeyi- Muhakkak ki Ben vaaz ediyorum sana şunu olursun diye cahillerden."


٤٧- قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
47- Dedi: "Rabbim,muhakkak ben sığınırım Sana istemekten -onda ilmim olmayan şeyi- Ve sadece mağfiret et beni ve merhamet et bana, -olurum hüsrana uğrayanlardan-"


٤٨- قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
48- Denildi: "Ya Nuh, in selam ile Bizden ve berekât olsun Sana ve ümmetlere -Seninle beraber olan kimselerden-.Ve ümmetler ki met'alandıracağız onları sonra dokunacak onlara Bizden,azab-ı elim."

٤٩- تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
49- Bunlar haberlerindendir ğaybın,vahyediyoruz onu Sana.Bilmiyordun onu Sen ve kavmin bundan önce.Artık sabret.Muhakkak akıbet muttakiler içindir.


٥٠- وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ
50- Ve Ad'a kardeşleri Hud! Dedi: "Ya Kavmim,kulluk edin Allah'a -yoktur sizin için bir ilah Ğayrısında- Değil,siz sadece müfterisiniz."


٥١- يَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
51- "Ya Kavmim,istemiyorum sizden ona bir ecir.Yoktur ecrim,sadece üzerinedir O beni fıtratlandıranın.
Hala akıl etmez misiniz?"

(Fıtrat;özel olarak yaratılmış,özgün kişi.)



٥٢- وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ
52- "Ve Ya Kavmim,istiğfar edin Rabbinize sonra tövbe edin O'na.İrsal eder semadan size inciler ve artırır size -kuvvetle kuvvetinizi- ve dönmeyin mücrimler olarak."

(Midrar;dirar,inci,pearls.)



٥٣- قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
53- Dediler: "Ya Hud,gelmedin bize beyyinelerle ve biz terketmeyiz ilahlarımızı sözünle ve değiliz biz,
Sana inananlar."



٥٤- إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهِ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
54- "Demiyoruz,sadece tuttu seni bazı ilahlarımız kötülükle."
Dedi: "Muhakkak ben şahid tutuyorum Allah'ı ve şahid olun ki ben beriyim şirk koştuğunuz şeylerden..."

(İğterake;kulp,sağlam tutuş,halka.)


٥٥- مِن دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لاَ تُنظِرُونِ
55- "...Dünundan.Artık tuzak kurun bana cemian sonra bekletmeyin."


٥٦- إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
56- "Muhakkak ben tevekkül ettim Allah'a -Rabbim ve Rabbinize- Yoktur bir dabbe,sadece Hu alır perçemini.Muhakkak Rabbim 
sırat-ı mustakıym üzeredir."



(Dabbe;hareket eden yaratılmışlar.)


٥٧- فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
57- "Artık eğer dönerseniz,böylece tebliğ ettim size -ne irsal edildiyse,onunla- size, ve halife eyler Rabbim ğayrınızdan bir kavmi ve zarar edemezsiniz O'na,bir şey.Muhakkak Rabbim her şeye Hafıyz'dır."


(EL HAFİYZ... Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.)



٥٨- وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ
58- Ve ne zaman geldiğinde emrimiz,kurtardık Hud ve onunla beraber inananları rahmetle -Bizden-
 ve kurtardık onları azab-ı ğaliz'den.

(Azab-ı Ğaliz;kaba işkence.)


٥٩- وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْاْ رُسُلَهُ وَاتَّبَعُواْ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ
59- Ve budur Ad! Reddettiler ayetlerini Rablerinin ve asi oldular Rasüllerine ve tabi oldular emrine tüm cabbar-ı aniyd'in.


(Cabbar-ı Aniyd;zorba inatçı,dik kafalı,laf dinlemez.)



٦٠- وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلا إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ
60- Ve tabi oldular bu dünyada lanete ve kıyamet günü.Değil mi? Muhakkak Ad inkar etti Rablerini.
Değil mi? Uzaklık Ad,Kavm-i Hud içindir!


٦١- وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
61- Ve Semud'a kardeşleri Salih! Dedi: "Ya Kavmim,kulluk edin Allah'a -yoktur sizin için bir ilah Ğayrısında-Hu inşa etti sizi arzdan ve imar etti sizi orada.Artık istiğfar edin O'na,sonra tövbe edin O'na.Muhakkak Rabbim Kariyb'dir,Muciyb'dir."

(El KARİYB...Çok yakın olan,şah damarından daha yakın,anlayış sınırı kadar yakın.
EL MUCİYB... Kendisine olan yönelişlere mutlaka icabet ederek gereğini oluşturan!)

٦٢- قَالُواْ يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ
62- Dediler: "Ya Salih,gerçekten sen içimizde ümid beslenendin bundan önce.Nehy mi ediyorsun bizi kulluk etmekten,babalarımızın kulluk ettiği şeylere? Ve muhakkak biz gerçekten şekk-teyiz,bizi ona çağırdığın şüpheli şeyden."

(Muriyb;şüpheli şey.)

٦٣- قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةً مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ
63- Dedi: "Ya Kavmim,görüyor musunuz? Eğer ben beyyine üzereysem Rabbimden ve verdiyse bana O'ndan bir rahmet,artık kim yardım eder bana Allah'tan,eğer asi olursam O'na?
Böylece yoktur bana artırmanızdan ğayrı tahsir."

(Tahsir;kayıb.)


٦٤- وَيَا قَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ
64- "Ve Ya Kavmim! Bu -Allah'ın devesi- sizin için bir ayettir.Artık bırakın onu yesin Allah'ın arzında ve dokunmayın ona kötülükle,yoksa alır sizi azab-ı kariyb."

(1-Zeru;serbest bırakmak.2-Azab-ı Kariyb;yakın azab.)


٦٥- فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمْ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ ذَلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ
65- Yine de boğazladılar onu.Böylece dedi: "Metalanın evlerinizde üç gün.Bu vaad,tekzib edilemeyendir."



٦٦- فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
66- Böylece ne zaman geldiğinde emrimiz kurtardık Salih ve onunla beraber inananları rahmetle -Bizden-
 ve o günün alçaklığından.Muhakkak Rabbin,Hu Kaviyy'dir,Aziz'dir.

(EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!

EL KAVİYY... Kudreti kuvveye dönüştürerek varlığın oluşmasını sağlayan ve onlardaki kuvveleri oluşturan. Melekî boyutu meydana getiren.

Hizyi;alçaklık.)

٦٧- وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
67- Ve aldı o zulmedenleri bir sayha,böylece oldular evlerinde çömelenler.

(Sayha;kulakları patlatırcasına şiddetli biz azab sesidir.Casimin;çömelmek,çökmek.)

٦٨- كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّثَمُودَ
68- Sanki şenlik yapmamışlardı orada.Değil mi? Gerçekten Semud inkar etti Rablerini.
Değil mi? Uzaklık Semud içindir.

(Yağnev;şarkı söylemek,şenlik.)


٦٩- وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ
69- Ve andolsun geldi Rasüllerimiz İbrahim'e büşra ile,dediler: "Selam!"  Dedi:"Selam!"
 Böylece gecikmeden geldi kavrulmuş buzağıyla.


 (İclin hanîzin;kızarmış,kavrulmuş buzağı.)


٧٠- فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُواْ لاَ تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ
70- Böylece ne zaman gördüğünde ellerinin ona ulaşmadığını,yadırgadı onları ve onlardan bir korku hissetti.Dediler: "Korkma,muhakkak biz irsal olunduk Kavm-i Lut'a."

(Nekir;kabul etmemek,reddetmek,yadırgamak.)


٧١- وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ
71- Ve karısı ayaktaydı,böylece güldü.Ardından büşra eyledik ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından Yakub'u.

(dzahike;gülmek,kahkaha atmak,gülüşmek.)


٧٢- قَالَتْ يَا وَيْلَتَى أَأَلِدُ وَأَنَاْ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ
72- Dedi: "Ya veyl bana,doğuracak mıyım? Ve ben bir acuze ve bu kocam bir şeyh! Muhakkak bu gerçekten acayib şeydir."

(Acuze;ihtiyarlık,yaşlı kadın.Şeyh;ihtiyarlık,yaşlı adam.)


٧٣- قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
73- Dediler: "Taaccüb mü ediyorsun Allah'ın emrinden?Allah'ın rahmeti ve berakâtı üzerinizedir ehl-i beyt.Muhakkak Hu,Hamiyd'dir,Meciyd'dir."



(1-Taaccüb;acayib bulmak,hayret etmek,şaşırmak. 2-Ehl-i Beyt;ev halkı.
EL HAMİYD;Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı "Veliyy" ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!
EL MECİYD;Açığa çıkardığı muhteşem yaratış dolayısıyla şanının yüceliğini ortaya koyan!)


٧٤- فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
74- Artık ne zaman gittiğinde İbrahim'den korku ve geldi ona büşra,mücadele ediyordu Bizle Kavm-i Lut hakkında.


٧٥- إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
75- Muhakkak İbrahim elbette halim,evvâh,munibdi.

(Halim;yumuşak huylu.Evvâh;Çok içli,çok acıyan,çok yalvaran.
Munib;Allah'a yönelik olan,dönük olan.)



٧٦- يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا إِنَّهُ قَدْ جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ
76- "Ya İbrahim,vazgeç bundan.Muhakkak o gelmiştir Rabbinin emri olarak ve muhakkak onlara gelmiştir bir azab -reddi olmayan-"


٧٧- وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ
77- Ve ne zaman geldiğinde Rasüllerimiz Lut'a,kötü oldu onlarla ve daralıp usandı onlarla ve dedi:
"Bu gün zorludur."

 (Dhaka zer'a;daralıp usanmak,bıkmak.Asiyb;zorlu,çetin.)

٧٨- وَجَاءهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُواْ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاء بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ
78- Ve geldi kavmi koşarak ona doğru -ve önceden amel-i seyyiat işlerlerdi- Dedi: "Ya Kavmim,işte bunlar kızlarım,onlar daha tahirdir sizin için.Artık takvalanın Allah'a ve utandırmayın beni misafirlerimin arasında.Yok mudur sizden reşid bir adam?"


٧٩- قَالُواْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ
79- Dediler: "Andolsun bilirsin ki yok bizim için kızlarında bir hak,ve gerçekten sen elbette biliyorsun
ne istediğimizi."

٨٠- قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَى رُكْنٍ شَدِيدٍ
80- Dedi: "Eğer olaydı benim size kuvvetim ya da barınaydım şedid bir köşeye."

(Avi;barınmak,sığınmak.Rukni;köşe,duvar.)


٨١- قَالُواْ يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُواْ إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلاَّ امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ
81- Dediler: "Ya Lut,muhakkak biz Rabbinin Rasülleriyiz asla vasıl olamazlar sana.Artık isra eyle ehlinle gecenin bir parçasında ve bakmasın sizden bir kimse,sadece karın.Muhakkak o isabet edecek ona -onlara isabet edecek şey- Muhakkak onlara vaad edilen sabahleyindir.Değil midir sabah karîb?

(İsra;gece yürüyüşü,gece gezintisi.
La Yeltefit;dikkat kesilmeyin,bakmayın,aldırmayın,bakmayın.karîb;yakın.)

٨٢- فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ
82- Böylece ne zaman geldiğinde emrimiz yaptık onu alt üst ve yağdırdık üzerlerine taşlar siccilden istiflenmiş...

(Aliyen Sefila;baş aşağı,yüksekten alçağa,alt üst.Mendudin;istiflenmiş,oluşmuş,dizilmiş.)

٨٣- مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ
83-...işaretlenmiş indinde Rabbinin,ve değildir o,zalimlerden uzak.


٨٤- وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنقُصُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّيَ أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ
84- Ve Medyen'e kardeşleri Şuayb! Dedi:"Ya Kavmim,kulluk edin Allah'a -yoktur sizin için bir ilah Ğayrısında- Ve eksiltmeyin keyli ve mizanı.Muhakkak ben görüyorum sizi hayrla ve muhakkak ben korkuyorum sizin için azab-ı yevm-i muhiyt-ten."

(Keyl;ölçü,çift,duble.Mizan,tartı,ağırlık.Hayr;mal,mülk,refah.
Azab-ı Yevm-i Muhiyt;kuşatıcı işkence günü.)


٨٥- وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
85- "Ve Ya Kavmim,ifa edin keyli ve mizanı kıstasla ve kısmayın insanların eşyalarını ve yaramaz olmayın arzda müfsidlikle."

(Tebhasu;kısmak,ucuzlatmak.Tağsev;yaramazlık,bozgunculuk.)


٨٦- بَقِيَّةُ اللّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
86- "Allah'ın bakiyesi daha hayırlıdır sizin için -eğer siz inanansanız- ve değilim ben üzerinize bir hafîz."

(Bakiye;kalan tutar,hesaptaki miktar.Hafiz;koruyucu,muhafız.)


٨٧- قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
87- Dediler: "Ya Şuayb,salatın mı emrediyor sana bırakmamızı -babalarımızın kulluk ettiği şeyleri ya da yapmamızı mallarımız hakkında dilediğimiz şeyleri?- Muhakkak sen,elbette sen haliym-u reşiyd-sin."

(Haliym-u reşiyd;yumuşak huylu,olgun fikirli.)


٨٨- قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىَ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَى مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ إِنْ أُرِيدُ إِلاَّ الإِصْلاَحَ مَا اسْتَطَعْتُ وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
88- Dedi: "Ya Kavmim,görüyor musunuz;eğer ben beyyine üzereysem Rabbimden ve rızıklandırdıysa beni O'ndan bir rızk-ı hasene-ile? Ve ben istemiyorum size muhalif olmayı -sizi ondan yasakladığım şeyde- istemiyorum,sadece ıslah etmeyi yapabileceğim kadar -ve yoktur tevfikim,sadece Allah iledir.O'na tevekkül ettim ve O'na munibim."

(Tevfik;başarı.Munib;yönelen.)


٨٩- وَيَا قَوْمِ لاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ
89- "Ve Ya Kavmim,cürüm işlemeyesiniz -bana olan ayrılıktan- ki isabet eder size isabet eden şey gibi; Kavm-i Nuh'a ya da Kavm-i Hud'a ya da Kavm-i Salih'e ve değildir Kavm-i Lut sizden uzak."

(Şikak;ayrılma,muhalefet,anlaşmazlık,karşı olma.)

٩٠- وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
90- "Ve istiğfar edin Rabbinize sonra tövbe edin O'na.Muhakkak Rabbim Rahiym'dir,Vedûd'dur."


(ER RAHIYM... 

"Rahmân"daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ'sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. "Ve kâne bil mu'miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir" (33.Ahzâb: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun "var"lığını oluşturandır.


EL VEDUD... 


Cazibeyi, çekim gücünü yaratan. Salt karşılıksız, çıkar beklenmeyen sevgiyi var eden. Her sevenin, sevdiğinde sevdiği gerçekliktir!)





٩١- قَالُواْ يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلاَ رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ
91- Dediler: "Ya Şuayb,fıkh edemedik çoğunu dediğin şeylerin ve muhakkak biz gerçekten görüyoruz
seni aramızda zayıf.Velev olmasaydı rahtın mutlaka recmederdik seni ve değilsin sen aleyhimizde aziz."

(Fıkh etmek;işin aslını anlamak.Raht;on kişiden az dokuz kişilik grup.)

٩٢- قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
92- Dedi: "Ya Kavmim,rahtım daha mı azizdir aleyhinize Allah'tan? Ve edindiniz O'nu arkanıza arkalayarak.Muhakkak Rabbim yaptığınız şeylere Muhiyt'tir."

(EL MUHİT

Bütün mânâları ihâta eden, kapsayan bir varlık olması neticesinde, kendinde mevcut olan bütün mânâları, gene kendi ilminde seyreder...

Rae;arka,geri.Dhri;arka,geri.)

٩٣- وَيَا قَوْمِ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ وَارْتَقِبُواْ إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ
93- "Ve Ya Kavmim,yapın yapacağınız şeyi,muhakkak bende yapıyorum.Yakında bileceksiniz kime geleceğini onu utandıracak olan azabın ve kimmiş o yalancı.Ve gözetleyin,muhakkak bende sizinle beraber gözetleyenim."

 (Mekan;makam,durum,prestij.)

٩٤- وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مَّنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
94- Ve ne zaman geldiğinde emrimiz,kurtardık Şuayb ve onunla beraber inananları rahmetle -Bizden- 
ve aldı o zulmedenleri bir sayha,böylece oldular evlerinde çömelenler.

٩٥- كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ بُعْدًا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ
95- Sanki şenlik yapmamışlardı orada.Değil mi uzaklık Medyen için,uzalık olduğu gibi Semud'a?


٩٦- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
96- Ve andolsun irsal eyledik Musa'yı ayetlerimizle ve sultan-ı mubiyn-le...

(Sultan-ı Mubiyn;apaçık yetkili,otorite sahibi.)


٩٧- إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُواْ أَمْرَ فِرْعَوْنَ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ
97- ...Firavun'a ve şeflerine.Ancak tabi oldular emrine Firavun'un ve değildi emri Firavun'un reşid.


٩٨- يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ
98- Takdim edecek kavmini kıyamet günü,böylece ulaştıracak onları nâr-a ve berbat bir ulaşımdır o ulaşılan.

(Yaqdim;takdim etmek,sunmak,göstermek.Evrad;vird,verade,mevrud;ulaşım,varım,iletim,gönderim,rapor,susamış halde koşa koşa kaynağa varış...Bi'se;berbat,kötü.)



٩٩- وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ
99- Ve tabi olundular bunda lanete ve kıyamet günü.Berbat bir bahşiştir o bahşedilen.

(Rafede;merfud,ihsan edilmiş, armağan olarak verilmiş, bağışlanmış şey.)


١٠٠- ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَآئِمٌ وَحَصِيدٌ
100- İşte bu haberlerindendir kurâ-ların kıssa ediyoruz onu sana.Onlardan kaim ve hasad olanlar vardır.

(Kurâ;beldeleri,köyler,medeniyetler (karye).Kaim;ayakta kalan,Hasad;biçilmiş,silinmiş.)

١٠١- وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن ظَلَمُواْ أَنفُسَهُمْ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ مِن شَيْءٍ لِّمَّا جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ
101- Ve zulmetmedik onlara ve lakin zulmettiler kendilerine.Böylece ganimet vermedi onlara ilahları ki dua ettiler -Allah Dünundan- hiçbir şey vermedi ne zaman geldiğinde emri Rabbinin.Ve onların mahvını artırmaktan ğayrısı olmadı.

(Tetbiyb;mahvolmak,lanetlice ölmek.)


١٠٢- وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ
102- Ve böyle alır Rabbin,ne zaman aldığında Kurâ-ları ve onlar zulmederken.
Muhakkak Alışı elim-u şediddir.

(Eliym-u Şedid;çok acı verici.)


١٠٣- إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الآخِرَةِ ذَلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ
103- Muhakkak bunda elbette ayet vardır korkan kimse için ahiret azabından.İşte bu,toplanma günüdür ona insanların ve işte bu şehadet günüdür.


١٠٤- وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلاَّ لِأَجَلٍ مَّعْدُودٍ
104- Ve tehir etmeyiz onu,sadece ecel-i ma'dud için.

(Ecel-i Ma'dud;belirli süre,sayılı gün.)

١٠٥- يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ
105- Gün gelir konuşmaz bir nefs,sadece İzniyle.Böylece onlardan kimileri şaki ve said'dir.

(Şaki;yaramaz,edepsiz,velet.Said;mutlu,memnun,hoşnut.)


١٠٦- فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُواْ فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ
106- Böylece o şakiler artık nâr-dadırlar.Onlar içindir orada zefir ve şehik.

(Zefir ve Şehik;ekshalasyon ve inhalasyon (exhaling and inhaling) Zefir;tıpta nefes vermek demek olup Şehik;havayı teneffüs etmek,solumak,nefes almak.)



١٠٧- خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ
107- Halidiyn-dirler orada samavat ve arz olduğu sürece,sadece ne dilerse Rabbin.Muhakkak Rabbin yapandır neyi isterse.

(Halidyn;ölümsüz.Allah'ın Fail ve Şae oluşu;Murad ettiğini,dilediğini,istediğini fiile dönüştürmesidir,açığa çıkarmasıdır.)


١٠٨- وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ عَطَاء غَيْرَ مَجْذُوذٍ
108- Ve böylece o saidler,artık cennette-dirler.Halidiyn-dirler orada samavat ve arz olduğu sürece,sadece ne dilerse Rabbin.Verginin kesintisi yoktur.


١٠٩- فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّمَّا يَعْبُدُ هَؤُلاء مَا يَعْبُدُونَ إِلاَّ كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُم مِّن قَبْلُ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنقُوصٍ
109- Öyleyse olma şüphede bunların kulluk ettiği şeylerden.Kulluk etmiyorlar,sadece önceden babalarının kulluk ettikleri gibi şey.Ve muhakkak Biz,Müveffiyiz onlara nasiblerini eksiklik olmaksızın.

(Müveffi;vefa eden,veren.Menkus;kısmak,azaltmak,eksiltmek,kesmek.)



١١٠- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
110- Ve andolsun verdik Musa'ya kitabı,böylece ihtilaf ettiler onda.Velev olmasaydı bir söz öncesinde Rabbinden,elbette kaza eylerdi aralarında.Ve muhakkak onlar gerçekten şekk-tedirler ondan,-şüpheyle-.

(Murib;şüphe,kuşku.)



١١١- وَإِنَّ كُلاًّ لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
111- Ve muhakkak o zaman,hepsini mutlaka vefa eder onlara Rabbin -amellerinin- Muhakkak Hu,yaptıklarına Habiyr'dir.


(EL HABİYR...

Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!)

١١٢- فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
112- Artık istikametli ol emrolunduğun gibi ve kim tövbe ettiyse seninle beraber,ve aşırı olmayın.Muhakkak Hu,yaptıklarınıza Basiyr'dir.

(EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.

Tedğav;aşırı,azgın,hadsiz,taşkın.)


١١٣- وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ
113- Ve meyletmeyin zulmeden kimselere,o halde dokunur size nâr,ve yoktur sizin için Allah Dünundan bir evliya,sonra yardım edilmezsiniz.

(Terkenu;eğilmek,meyletmek.Evliya;koruyucu.)



١١٤- وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
114- Ve ikame edin salatı gündüz taraflarında ve zülfünde geceden.Muhakkak hasenat giderir seyyiatı.
İşte bu zikirdir zikredenler için.


(Tarafeyni Nehar;gündüzün tarafları bunlar sabahtan akşama kadar öğle ortasından önce ve sonrasını işaret eder.Zülfün Leyl ise;gecenin ilk saatleri demektir ki akşamın başlangıcı ve biraz sonrasını işaret eder AlimAllah.)


١١٥- وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
115- Ve sabret!Artık şüphesiz Allah zayi etmez ecrini muhsinlerin.

(Muhsin;ihsan eden,bağışcı,hayırsever.)

١١٦- فَلَوْلاَ كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُوْلُواْ بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الأَرْضِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مَا أُتْرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجْرِمِينَ
116- Artık olmaz mı olsaydı sizden önceki nesillerden bakiye sahibleri,nehyeden fesaddan arzda,sadece birazı onlardan kurtardıklarımızdan? Ve tabi oldu zulmeden kimseler lüks şeylere onda ve mücrim oldular.

(Karn;kuruni;nesiller,çağlar,yüzyıllar,kuşaklar.Ul'ul Bakiye;yeterli hesab sahibleri,hesabı iyi olan.Ütrifu;mutraf,lükse düşkün zenginler.)




١١٧- وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
117- Ve olmadı Rabbin helak etmek için kurâ-ları zulümle,ve ehlini ıslah edenlere.


١١٨- وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
118- Velev dileseydi Rabbin,elbette yapardı insanları ümmet-i vahide,ve zail olmayacak ihtilaflar.

(Ümmet-i Vahide;insanlar fıtratı gereği islam üzere oldukları içün tek inanca sahibtiler ve lakin daha sonraları çeşitli ihtilaflardan dolayı karşıt görüşe dayalı inançlar ortaya çıktı,neticesinde fıtratlarından saptılar ve birlik böylece dumura uğramış oldu. Zail;kalkmak,gitmek,yok olmak.)


١١٩- إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
119- Sadece kime rahmet eylediyse Rabbin,ve bunun için halketti onları.Ve tamamlanacaktır Rabbinin sözü: "Mutlaka dolduracağım cehennemi cinler ve insanlardan topluca."

(Emla;mela;doldurmak.)



١٢٠- وَكُلاًّ نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءكَ فِي هَذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
120- Ve hepsini kıssa eyledik sana -Rasüllerin haberlerinden- ki ayarlarız onunla fuadını.Ve geldi sana bunda hakk,ve vaaz,ve zikir inananlar için.

(Sebbet;ayarlamak,oturtmak.Fuad;idrak,şuur,bilinç,anlayış.)



١٢١- وَقُل لِّلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ
121- Ve de o inanmayanlar için: "Yapın yapacağınız şeyi,muhakkak bizde yapanlarız."


١٢٢- وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ
122- "Ve bekleyin,muhakkak bizde bekleyenleriz."


١٢٣- وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
123- Ve Allah içindir ğaybı semavatın ve arzın,ve O'na rücu eder emrin hepsi,öyleyse kulluk edin O'na 
ve tevekkül edin O'na.Ve değildir Rabbin ğafil ne yaptığınızdan.