13 Haziran 2021 Pazar

59- Alak Denklemi -Zümer İkrası-






بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
İsmiyle Allah'ın, Rahman'dır,Rahiym'dir

١- تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
1- Tenzilul kitabi minallahil azizil hakim.

1- İndirilmesi Kitab'ın Allah'tan-dır, Aziz'dir, Hakiym'dir.

(Tenzil: daha çok parça parça indiriliş, inzal: genel indiriliş.Aziz: mutlak galib, istediğini yapmakta kimseden çekinmeyen, Hakiym: yaptığını nedenlere dayandıran çeşitli sonuçlar ortaya çıkaran, doğru hüküm veren.)

٢- إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
2- İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa'budillahe muhlisan lehud din.

2- Şüphesiz Biz indirdik Sana Kitab'ı -hakkla- Artık kulluk et Allah'a halis olarak -O'nun-dur din-

(Hak: su götürmez gerçek. Muhlis: samimi, içten,katıksız, organik kelimesinin kullanılmasının nedeni, doğal ve kaliteli kul istiyor Rabbimiz, bu yüzden inanç sistemi olan -Din- öğesini, belirttiği şekilde Kitab'tan alarak anlamalıyız.)

٣- أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
3- E la lillahid dinul halis, vellezinettehazu min dunihi evliya, ma na'buduhum illa li yukarribuna ilallahi zulfa, innallahe yahkumu beynehum fi ma hum fihi yahtelifun, innallahe la yehdi men huve kazibun keffar.

3- Değil midir Allah'ın organik din? Ve o, edinenler -O'nun Yanısıra - evliyalar: " Kulluk etmiyoruz onlara, sadece belki yanaştırırlar bizi Allah'a mertebece." Muhakkak Allah hükmedecek aralarında içinde bulundukları ihtilaflar üzerinde. Muhakkak Allah hidayete erdirmez o, yalancı, inkarcı kimseyi.

٤- لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَّاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاء سُبْحَانَهُ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
4- Lev eradallahu en yettehıze veleden lastafa mimma yahluku ma yeşau subhaneh, huvallahul vahıdul kahhar.

4- Eğer dileseydi Allah bir veled edinmeyi, elbette seçebilirdi yarattıkları arasından istediğini. Subhan'dır O! O, Allah; Vahid'dir, Kahhar'dır.

(Subhan: Her yaratılanın Sahibi, iradeli ve iradesiz her şeyin O'nu anmaktadır. Yaratılmışların kalıblarından uzak. Vahid: Tek, Bir'dir. Kahhar: Tek oluşu sebebiyle herkese, her şeye boyun eğdiren, boyunduruk altına alan.)

٥- خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ
5- Halakas semavati vel arda bil hakk, yukevvirul leyle alen nehari ve yukevvirun nehare alel leyli ve sehhareş şemse vel kamer, kullun yecri li ecelin musemma, e la huvel azizul gaffar.

5- Yarattı gökleri ve yeri hakla. Sardırır geceyi üstüne gündüzün ve sardırır gündüzü üstüne gecenin.Ve hizmete soktu güneşi ve ayı. Hepsi çalışır isimlendirilmiş bir dönem için. Değil midir O, Aziz, Ğaffar?

(Yukevvir: sarmak, döndürmek.Aziz: Herkesi, her şeyi mağlub eden yegane galib. Ğaffar: Hatalarını görüp düzelenlerin kabahatlerini örten,bağışlayan.)

٦- خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
6- Halakakum min nefsin vahıdetin summe ceale minha zevceha ve enzele lekum minel en'ami semaniyete ezvac, yahlukukum fi butuni ummehatikum halkan min ba'di halkın fi zulumatin selas, zalikumullahu rabbukum lehul mulk, la ilahe illa huve, fe enna tusrafun.

6- Yarattı sizi tek özden sonra yaptı ondan eşini ve indirdi sizin için enam-dan sekiz eşi. Yaratır sizi karınlarında annelerinizin, yaratıştan sonra yaratış, üç karanlıkta. İşte budur Allah, Efendiniz! O'nun-dur mülk. Yoktur ilah sadece O! Artık nasıl değişiyorsunuz?

( Nefs: öz, kendi, benlik, kişilik. Enam: inek iki, deve iki, koyun iki, keçi iki = sekiz eş. Zulumayin Selase: üç karanlık bir: meninin -nutfe- rahme bırakılıp orada tutunması -karar-ı mekin-, iki: rahimde yumurtalık gelişir cinsiyet oluşur müstekar, sonra son aşama doğuma doğru müstevdi ve nefs oluşur. Mülk: hükümranlık, sahiblik. Tusraf: döndürme, çevirme, değişim.)

٧- إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
7- İn tekfuru fe innallahe ganiyyun ankum, ve la yerda li ıbadihil kufr, ve in teşkuru yerdahu lekum, ve la teziru vaziretun vizra uhra, summe ila rabbikum merciukum fe yunebbiukum bima kuntum ta'melun, innehu alimun bi zatis sudur.

7- Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah Ğani'dir size. Ve hoşuna gitmez kullarının nankörlük etmesi. Ve eğer teşekkür ederseniz hoşuna gider o, lehinize. Ve yüklenmeyecek bir yükümlü başkasının yükünü. Sonra Efendize'dir dönüşünüz, peşinden haber verecek size yapmış olduklarınızı. Şüphesiz O, Alim'dir özüne göğüslerin.

(Ğani: Sınırsız zenginliğe sahib. Zat-ı Sudur: göğüslerin özü, kalb)

٨- وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
8- Ve iza messel insane durrun dea rabbehu muniben ileyhi summe iza havvelehu ni'meten minhu nesiye ma kane yed'u ileyhi min kablu ve ceale lillahi endaden li yudılle an sebilih, kul temetta' bi kufrike kalilen inneke min ashabin nar.

8- Ve ne zaman dokunsa insana bir zarar dua eder Efendi'sine, -yönelerek O'na- sonra ne zaman bahşetse ona bir nimet -O'ndan-; unutur dua ederken ki halini O'na, önceden ve yapar Allah'a eşler, saptırmak için -Yolundan-. De: "Faydalan nankörlüğünle biraz. Muhakkak sen ateşin arkadaşlarındansın."

٩- أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
9- Em men huve kanitun anael leyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete rabbih, kul hel yestevillezine ya'lemune vellezine la ya'lemun, innema yetezekkeru ulul elbab.

9- O kimse mi; gönülden boyun eğerek anlarında gecenin secde ederek ve ayakta kalarak, sakınarak ahiretten ve ümid ederek rahmetini Efendisi'nin. De: " Aynı seviyede midir bilenlerle o bilmeyenler? Sadece hafızasından düşürmez temiz akıllılar.

( Ganitun: özden yönelen, samimi boyun eğen, itaatkar. Zikir: hatırlamak, akılda tutmak. Ulul elbab: saf akıl, gerçeği gören.)

١٠- قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
10- Kul ya ıbadıllezine amenutteku rabbekum, lillezine ahsenu fi     hazihid dunya haseneh, ve ardullahi vasiah innema yuveffas  sabirune ecrehum bi gayri hisab.

10- De: " Ya o inanan kullarım; korunun Efendinize! O kimseler için ki; güzellik yaparlar bu dünyada, güzellik var. Ve Alah'ın yeri geniştir. Sadece vefa edecektir sabredenlere ücretlerini hesapsız olarak.

١٠- قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
11- Kul inni umirtu en a'budallahe muhlisan lehud din.

11- De: " Şüphesiz ben şuna emredildim; kulluk etmem Allah'a halis olarak, O'nun-dur din."

١٢- وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ
12-Ve umirtu li en ekune evvelel muslimin.

12- "Ve emredildim şuna; teslim olanların ilki olmakla."

١٣- قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
13- Kul inni ehafu in asaytu rabbi azabe yevmin azim.

13- De: " Şüphesiz ben korkarım eğer asi olursam Efendime işkencesinden büyük günün."

١٤- قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُ دِينِي
14- Kulillahe a'budu muhlisan lehu dini.

14- De: "Allah'a kulluk ederim halis olarak O'nun için, dinimde."

١٥- فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
15- Fa'budu ma şi'tum min dunih, kul innel hasirine ellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike huvel husranul mubin.

15- "Artık kulluk edin neye isterseniz -O'nun Yanısıra- De:" Şüphesiz hüsrana uğrayanlar ki onlar; hem hüsrana uğratır kendisini ve ailesini kıyamet günü. Değil midir o apaçık hüsran?"

١٦- لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
16- Lehum min fevkıhim zulelun minen nari ve min tahtihim zulel, zalike yuhavvifullahu bihi ıbadeh, ya ıbadi fettekun.

16- Onların üstlerinden gölgeler ateşten ve altlarından gölgeler. İşte korkutur Allah onunla kullarını. Ya Kullarım, artık korunun!

١٧- وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
17- Vellezinectenebut tagute en ya'buduha ve enabu ilallahi lehumul buşra, fe beşşir ıbad.

17- Ve o kaçınanlar azgınlardan kulluk etmemek için onlara ve dönerse Allah'a, onlar içindir müjde. Artık müdele kullarımı!

١٨- الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
18- Ellezine yestemiunel kavle fe yettebiune ahseneh, ulaikellezine hedahumullahu ve ulaike hum ulul elbab.

18- Her kim kulak verirse -Söze- peşinden takib ederse o, en güzeli; işte bunlara edecektir hidayet Allah. İşte bunlardır temiz akıllılar.

١٩- أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنتَ تُنقِذُ مَن فِي النَّارِ
19- E fe men hakka aleyhi kelimetul azab, e fe ente tunkızu men fin nar.

19- Kimin aleyhine hak olduysa işkence tebligatı, artık sen kurtarabilir misin ateş içinde olan kimseyi?

٢٠- لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّن فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ
20- Lakinillezinettekav rabbehum lehum gurefun min fevkıha gurefun mebniyyetun tecri min tahtihel enhar, va'dallah, la yuhlifullahul miad.

20- Lakin kim korunur Efendisine, onlaradır yapılmış makam odaları, akar zemininden nehirler. Vaadidir Allah'ın! Caymaz Allah vaadinden.

٢١- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ
21- E lem tere ennallahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabia fil ardı summe yuhricu bihi zer'an muhtelifen elvanuhu summe yehicu fe terahu musferran summe yec'aluhu hutama, inne fi zalike le zikra li ulil elbab.

21- Görmez misin ki Allah indirdi gökten suyu, peşinden akıtır onu kaynaklara yeryüzünde sonra çıkarır onunla ekinleri çeşitli renkten sonra solmuş görürsün onu sararmış olarak sonra yapar onu moloz. Şüphesiz bunda elbette hatırlatıcı vardır temiz akıllılar için. 


٢٢- أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
22- E fe men şerehallahu sadrehu lil islami fe huve ala nurin min rabbih, fe veylun lil kasiyeti kulubuhum min zikrillah, ulaike fi dalalin mubin.

22- Artık kimin genişletirse Allah göğsünü islama, artık o aydınlık üzerinedir Efendisin-den. Artık yazıklar olsun o katılaştıranlara kalblerini hatırlatıcısından Allah'ın. Bunlar apaçık sapıklıktadır.

٢٣- اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
23- Allahu nezzele ahsenel hadisi kitaben muteşabihen mesaniye takşaırru minhu culudullezine yahşevne rabbehum, summe telinu culuduhum ve kulubuhum ila zikrillah, zalike hudallahi yehdi bihi men yeşau, ve men yudlilillahu fe ma lehu min had.

23- Allah indirdi en güzelini hadisin bir kitab olarak, benzerli, ikişerli, ürperir ondan cildleri ki onlar saygıdan ötürü korkarlar Efendilerine sonra erir cildleri ve kalbleri hatırlamakla Allah'ı. Budur hidayeti Allah'ın, hidayet eder -onunla- kimi isterse. Ve kimi saptırırsa Allah, artık onun için bir hidayet yoktur.

٢٤- أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
24- E fe men yetteki bi vechihi suel azabi yevmel kıyame, ve kıyle liz zalimine zuku ma kuntum teksibun.

24- Artık kim korursa yüzünü en kötü işkenceden kıyamet günü, ve denilecek yanlış yapanlara:" Tadın bakalım kazanmış olduklarınızı!" 

٢٥- كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمْ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
25- Kezzebellezine min kablihim fe etahumul azabu min haysu la yeş'urun.

25- Yalanlamıştı onlardan öncekiler de gelmişti onlara işkence fark edemedikleri bir yönden.

٢٦- فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
26- Fe ezakahumullahul hızye fil hayatid dunya, ve le azabul ahıreti ekber, lev kanu ya'lemun.

26- Böylece tattırdı onlara Allah, rezaleti dünya hayatında ve elbette ahiret işkencesi daha büyüktür. Eğer bilmiş olsalar idi.

٢٧- وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
27- Ve lekad darebna lin nasi fi hazel kur'ani min kulli meselin leallehum yetezekkerun.

27- Ve andolsun ortaya koyduk insanlar için bu Kur'an'da her bir misalden ki, belki hatırlarlar

٢٨- قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
28- Kur'anen arabiyyen gayre zi ivecin leallehum yettekun.

28- Kur'an; arabça eğrisiz büğrüsüz ki belki korunurlar.

٢٩- ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاء مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
29- Daraballahu meselen raculen fihi şurekau muteşakisune ve raculen selemen li racul, hel yesteviyani mesel, el hamdulillah, bel ekseruhum la ya'lemun.

29- Ortaya koyuyor Allah misalen bir adamı; onun hakkında ortakları birbirini yiyorlar ve bir adam huzurlu bir adamla. Aynı seviyede midir misaldekiler? Övgüler Allah içindir. Hayır, çoğusu bilmez.

( Müteşakıs: huysuz, çekişip duran)

٣٠- إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
30- İnneke meyyitun ve innehum meyyitun.

30- Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar ölecekler.

٣١- ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
31- Summe innekum yevmel kıyameti ınde rabbikum tahtasımun.

31- Sonra şüphesiz siz, ayağa kalkış günü Efendinizin yanında tartışacaksınız

٣٢- فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ
32- Fe men azlemu mimmen kezzebe alallahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh, e leyse fi cehenneme mesven lil kafirin.

32- Artık kimdir daha zalim yalan söyleyenden Allah'a karşı ve yalanlayan -Doğruyu- ne zaman geldiğinde ona. Yok mudur cehennemde bir yer inkarcılar için?

٣٣- وَالَّذِي جَاء بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
33- Vellezi cae bis sıdkı ve saddeka bihi ulaike humul muttekun.

33- Ve o gelenler -doğruyla- ve -onu- doğrulayanlar... İşte bunlar ki onlar korunanlardır.

٣٤- لَهُم مَّا يَشَاءونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ جَزَاء الْمُحْسِنِينَ
34- Lehum ma yeşaune inde rabbihim, zalike cezaul muhsinin.

34- Onlar içindir ne isterseler Efendi-leri'nin yanında. İşte budur ödülü iyilikseverlerin.

٣٥- لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
35- Li yukeffirallahu anhum esveellezi amilu ve yecziyehum ecrehum bi ahsenillezi kanu ya'melun.

35- İnkar etmesi içindir Allah'ın onlardan işledikleri en kötü amellerini ve ödüllendirecektir onları en güzel ödülle işlemiş oldukları amellerinden.

٣٦- أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
36- E leysallahu bi kafin abdeh, ve yuhavvifuneke billezine min dunih, ve men yudlilillahu fe ma lehu min had.

36- Yeterli değil midir Allah kuluna? Ve korkutuyorlar seni -O'nun Yanısıra- olanlarla. Ve kimi saptırırsa Allah, artık yoktur onun için bir hidayet!

٣٧- وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ
37- Ve men yehdillahu fe ma lehu min mudıll, e leysallahu bi azizin zintikam.

37- Ve kimi hidayet ederse Allah, artık yoktur onun için bir saptırıcı! Değil midir Allah tüm üstünlüğüyle öç sahibi?

٣٨- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
38- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunnallah, kul e fe raeytum ma ted'une min dunillahi in eradeniyallahu bi durrin hel hunne kaşifatu durrihi ev eradeni bi rahmetin hel hunne mumsikatu rahmetih, kul hasbiyallah, aleyhi yetevekkelul mutevekkılun.

38- Ve gerçekten eğer sorarsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri?" elbette diyecekler: "Allah." De: "Artık görüyor musunuz nelere dua ettiğinizi -Yanısıra- Allah'ın? Eğer dilese bana Allah zarar vermeyi üstesinden gelebilir mi onlar zarar vermesinden ya da dilese bana rahmet etmeyi önüne geçebilirler mi rahmet etmesinin? De: " Hesabını yapar bana Allah" O'na arkasını yaslasın sırtını yaslayacak yer arayanlar!"

٣٩- قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
39- Kul ya kavmi'melu ala mekanetikum inni amil, fe sevfe ta'lemune.

39- De:" Ya halkım çalışın mekanlarınızda şüphesiz ben de çalışıyorum. Artık yakında bileceksiniz!"

٤٠- مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
40- Men ye'tihi azabun yuhzihi ve yahıllu aleyhi azabun mukim.

40- "Kime geleceğini rezil edici işkencenin ve aleyhine işkence göreceği yere konacağını..."

٤١- إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
41- İnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakkı, fe men ihteda fe li nefsih, ve men dalle fe innema yadıllu aleyha, ve ma ente aleyhim bi vekil.

41- Şüphesiz Biz indirdik Sana Kitabı, insanlar için -hakkla-. Artık kim hidayete yönelirse bu kendisinedir ve kim de saparsa bu da sadece sapar aleyhine. Ve değilsin Sen onlara sorumlu.

٤٢- اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
42- Allahu yeteveffel enfuse hine mevtiha velleti lem temut fi menamiha, fe yumsikulleti kada aleyhel mevte ve yursilul uhra ila ecelin musemma, inne fi zalike le ayatin li kavmin yetefekkerun.

42- Allah geri alır benlikleri öldükleri sırada ve o ölmemişleri de uykularında. Böylece tutar o aleyhlerine ölümü hükmettiklerininkini ve gönderir diğerlerininkini isimlendirilmiş süreye kadar. Elbette bunda şüphesiz bir işaret vardır fikir yürüten bir halk için.

٤٣- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
43- Emittehazu min dunillahi şufeae, kul e ve lev kanu la yemlikune şey'en ve la ya'kılun.

43- Ya da edindiler mi Allah yanısıra arabulucular? De: "Velev olsalar bile mi bir şeye sahib olmayan ve akletmeyenler?"

٤٤- قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
44- Kul lillahiş şefaatu cemia, lehu mulkus semavati vel ard, summe ileyhi turceun.

44- De:" Allah'ın-dır arabuluculuk tümüyle, O'nun'dur mülkü göklerin ve yerin sonra O'na döndürüleceksiniz.

٤٥- وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
45- Ve iza zukirallahu vahdehuşmeezzet kulubullezine la yu'minune bil ahıreh, ve iza zukirellezine min dunihi iza hum yestebşirun.

45- Ve ne zaman bahsedilse Allah,Vahid; Tek olarak, nefret suçuyla dolar kalbleri o ahirete inanmayanların. Ve ne zaman bahsedilse -O'nun yanısıra- olanlardan o zaman onlar sevinçten uçarlar.

٤٦- قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
46- Kulillahumme fatıras semavati vel ardı alimel gaybi veş şehadeti ente tahkumu beyne ıbadike fi ma kanu fihi yahtelifun.

46- De: " Ey Allah'ım, Fatırı; yapı taşlarını oluşturan göklerin ve yerin, Alim'dir kayb olana ve açık olana, Sen hükmedersin kullarının arasında ihtilafa düşmüş olduklarında.

٤٧- وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
47- Ve lev enne lillezine zalemu ma fil ardı cemian ve mislehu meahu leftedev bihi min suil azabi yevmel kıyameh, ve beda lehum minallahi ma lem yekunu yahtesibun.

47- Velev ki o zalimlerin olsa idi yerdekilerin hepsi ve onlarla beraber bir misli daha, elbette fidye olarak verirlerdi onları kötü işkence karşılığında kıyamet günü. Ve ortaya çıkarılacak Allah'tan hesap etmedikleri ne varsa.

٤٨- وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
48- Ve beda lehum seyyiatu ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

48- Ve ortaya çıkaracak onlara kazanmış oldukları kötülükleri ve kuşatacak onları -onunla- alay etmiş oldukları.

٤٩- فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
49- Fe iza messel insane durrun deana, summe iza havvelnahu ni'meten minna kale innema utituhu ala ilm, bel hiye fitnetun ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

49- Böylece ne zaman dokunsa insan bir zarar dua eder Bize, sonra ne zaman bahşetsek ona bir nimet Bizden, der:" Sadece o bana verildi ilmim için. Hayır! o bir oltadır velakin onların çoğusu bilmezler.

٥٠- قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
50- Kad kalehellezine min kablihim fe ma agna anhum ma kanu yeksibun.

50- Gerçekten demişti onu, o onlardan öncekiler, ancak yarar sağlamadı onlara kazanmış oldukları.

٥١- فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَؤُلَاء سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ
51- Fe esabehum seyyiatu ma kesebu, vellezine zalemu min haulai se yusibuhum seyyiatu ma kesebu ve ma hum bi mu'cizin.

51- Peşinden isabet etmişti onlara kazanmış oldukları kötülükler. Ve o zalimlere de bunlardan isabet edecek kötülükleri kazandıklarından ve onlar kaçamazlar. 

٥٢- أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
52- E ve lem ya'lemu ennallahe yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu'minun.

52- Bilmezler mi ki; Allah yayar rızkı kim için isterse ve kısar da. Şüphesiz bunda elbette bir işaret vardır inanan halk için.

٥٣- قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
53- Kul ya ıbadiyellezine esrefu ala enfusihim la taknetu min rahmetillah, innallahe yagfiruz zunube cemia, innehu huvel gafurur rahim.

53- De: "Ya kullarım! o haddi aşıp kendilerine yazık edenler, ümidinizi kaybedib moralinizi bozmayın Allah'ın rahmetinden! Şüphesiz Allah mağfiret edip örter günahların hepsini. Şüphesiz O varya O, Ğafur -rahmetinden asla ümid kesilmemesi gereken- Rahiym -bağışlanmanın sonucu rahatlığı yaşatan-dır."

٥٤- وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
54- Ve enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kabli en ye'tiyekumul azabu summe la tunsarun.

54- Ve yönelin Efendinize ve eller yukarı O'na teslim olup kendinizi emniyete alın önceden, yoksa gelir size azab sonra yardım da görmezsiniz.

٥٥- وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
55- Vettebiu ahsene ma unzile ileykum min rabbikum min kabli en ye'tiyekumul azabu bagteten ve entum la teş'urun.

55- Ve tabi olun en güzeline ne indirildiyse size Efendiniz'den -önceden- yoksa gelir size azab ansızın ve siz farkına varmadan.

٥٦- أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ وَإِن كُنتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ
56- En tekule nefsun ya hasreta ala ma ferrattu fi cenbillahi ve in kuntu le mines sahirin.

56- Ki der o kişi: "Eyvahlar olsun bana! İleri gittim Allah'ın yanında ve muhakkak ben elbette alay edenlerden oldum"

٥٧- أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ
57- Ev tekule lev ennallahe hedani le kuntu minel muttekin.

57- Ya da der ki: " Eğer ki Allah hidayet etseydi beni elbette müttakilerden olurdum."

٥٨- أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
58- Ev tekule hine terel azabe lev enne li kerreten fe ekune minel muhsinin.

58- Ya da der ki ne zaman gördüğünde azabı:" Keşke bana bir şans daha verilse hemen iyilikseverlerden olurdum"

٥٩- بَلَى قَدْ جَاءتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
59- Bela kad caetke ayati fe kezzebte biha vestekberte ve kunte minel kafirin.

59- "Hayır! Gerçekten geldi sana ayetlerim ancak yalanladın onları ve kibirlendin ve sen inkarcılardan oldun."

٦٠- وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ
60- Ve yevmel kıyameti terellezine kezebu alallahi vucuhuhum musveddeh, e leysefi cehenneme mesven lil mutekebbirin.

60- Ve Kalkış Günü göreceksin o, Allah üzerine yalan konuşanların yüzlerini kararmış halde. Yok mudur cehennemde bir yer kibirlenenler için?

٦١- وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
61- Ve yuneccillahullezinettekav bi mefazetihim la yemessuhumus suu ve la hum yahzenun.

61- Ve kurtaracak Allah o korunanları -başarılarıyla- dokunmayacak onlara kötülük ve onlar üzülmeyecekler.

٦٢- اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
62- Allahu haliku kulli şey'in ve huve ala kulli şey'in vekil.

62- Allah, Halık -yaratandır- her istediğini. Ve O her istediği üzerine Vekil -yarattıklarının her durumunu bilen ve güven kaynağı olan- dır.

٦٣- لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
63- Lehu makalidus semavati vel ard, vellezine keferu bi ayatillahi ulaike humul hasirun.

63- O'nun-dur şifreleri göklerin ve yerin! Ve o kimseler inkar ederler ayetlerini Allah'ın, işte bunlardır o hüsrana uğrayacaklar.

٦٤- قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
64- Kul e fe gayrallahi te'murunni a'budu eyyuhel cahilun.

64- De:" Allah gayrısındakilere mi kulluk etmemi bana emrediyorsunuz, ey kafasını çalıştırmayıb yanlışa dalan cahiller?"

٦٥- وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
65- Ve lekad uhıye ileyke ve ilellezine min kablik, le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekunenne minel hasirin.

65- Ve gerçekten -vahyedildi sana ve o senden öncekilere-: "Şayet eğer -şirk koşup yamandırırsanız- elbette boşa gider ameliniz ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

٦٦- بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ الشَّاكِرِينَ
66- Belillahe fa'bud ve kun mineş şakirin.

66- "Hayır! Allah'a artık kulluk et ve ol Şakir, teşekkür edenlerden."

٦٧- وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
67- Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel ardu cemian kabdatuhu yevmel kıyameti ves semavatu matviyyatun bi yeminih, subhanehu ve te'ala amma yuşrikun.

67- Ve ölçüp biçemediler Allah'ı, doğru dürüst değerlendiremediler Değerini ve yeryüzü toptan avucunda olacaktır Kalkış günü ve gökler dürülmüş olacaktır sağ eliyle. Subhan; tesbih edilip övülmesi, anılması gerekendir, O ve Ala; yücedir, uludur, onların ortak tutup yamandırdıklarından.

٦٨- وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
68- Ve nufiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil ardı illa men şaallah, summe nufiha fihi uhra fe izahum kıyamun yanzurun.

68- Ve üflenecek Sur'a, peşinden yere yığılacak ne varsa göklerde ve ne varsa yerde, sadece kimi istediyse Allah, sonra üflenecek ona bir daha, böylece onlar ayakta bakıyorlar.

٦٩- وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاء وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
69- Ve eşrekatil ardu bi nuri rabbiha ve vudıal kitabu ve cie bin nebiyyine veş şuhedai ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum la yuzlemun.

69- Ve parlayacak yer -Efendisi'nin ışığıyla- ve ortaya konacak Kitab ve getirilecek Nebileriyle ve şahidler ve karar verilecek aralarında hakkıyla ve onlara yanlış yapılıp zulm edilmez.

٧٠- وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ
70- Ve vuffiyet kullu nefsin ma amilet ve huve a'lemu bima yef'alun.

70- Ve geri ödenir her kişiye ne amel ettiyse ve O, Alim; bilendir ne amel eylediyseler.

٧١- وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
71- Vesikallezine keferu ila cehenneme zumera, hatta iza cauha futihat ebvabuha, ve kale lehum hazenetuha e lem ye'tikum rusulun minkum yetlune aleykum ayati rabbikum ve yunzirunekum likae yevmikum haza, kalu bela ve lakin hakkat kelimetul azabi alel kafirin.

71- Ve sürülecek o inkarcılar cehenneme doğru zümreler halinde. Hatta ne zaman geldiklerinde -ona- açılacak kapıları ve diyecek onlara bekçileri:" Gelmedi mi size içinizden Rasüller; Efendiniz'in ayetlerini size okuyan ve bu gününüzle karşılacağınız uyarısında bulunan? Diyecekler:" Evet! Ama karar bağlanıp hak oldu -işkence belgesi- inkacıların üzerine."

٧٢- قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
72- Kiledhulu ebvabe cehenneme halidine fiha, fe bi'se mesvel mutekebbirin.

72- Denilecek:" Girin kapılarından cehennemin -ölümsüzce orada- Ne berbattır kibirlenenlerin yeri."

٧٣- وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
73- Vesikallezinettekav rabbehum ilel cenneti zumera, hatta iza cauha ve futihat ebvabuha ve kale lehum hazenetuha selamun aleykum tıbtum fedhuluha halidin.

73- Ve sürülecek o, Efendilerine saygıyla korunanlar cennete doğru zümreler halinde. Hatta ne zaman geldiklerinde -ona- açılacak kapıları ve diyecek onlara bekçileri:" Selamun Aleyküm; huzur dolsun üzerinize, tebrikler iyi iş çıkardınız, haydi girin oraya -ölümsüzce-

٧٤- وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاء فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
74- Ve kalul hamdu lillahillezi sadakana va'dehu ve evresenel arda netebevveu minel cenneti haysu neşa, fe ni'me ecrul amilin.

74- Ve diyecekler:" Elhamdülillah; övgüler olsun Allah'a ki doğruladı bize verdiği sözü ve varis kıldı bizi yerde, böylece cennetten istediğimiz yere yerleşiriz. Ne mükemmeldir ödülü amel edenlerin.

٧٥- وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
75- Ve terel melaikete haffine min havlil arşı yusebbihune bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillahi rabbil alemin.

75- Ve göreceksin; melekler dönüyor çevresinden tahtın tesbih edip anarak hamd; övgüyle Efendilerini. Ve karar kılınacak aralarında hakkıyla ve denilecek:" Övgüler Allah içindir, Efendisi'dir alemlerin."



29 Mayıs 2021 Cumartesi

58- Alak Denklemi -Sebe İkrası-




                        




                                      بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ 
                İsmi-yle Allah'ın Rahman'dır,Rahiym'dir





١- اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ 
1- El hamdu li Allahi ellezi leHu ma fi semavati ve ma fi arzi ve leHu hamdu fi ahiret ve Huve Hakiym Habiyr

1- Övgü Allah içindir ki, O'nun-dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde ve O'nun-dur övgü gelecek hayatta. Ve O, Hakiym'dir Habiyr'dir

(EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin “var”lığını, “Esmâ”sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!)

٢- يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۚ وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ 
2- ya`lemü mâ yelicü fi-l'arḍi vemâ yaḫrucü minhâ vemâ yenzilü mine-ssemâi vemâ ya`rucü fîhâ. vehüve-rraḥîmü-lgafûr.

2- Alimdir -ne girdiyse yere ve ne çıktıysa ondan ve ne indiyse gökten ve ne yükseldiyse ona- Ve O, Rahiym'dir Ğafur'dur

(ER RAHIYM... “Rahmân”daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ’sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun “var”lığını oluşturandır.


EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!)

٣- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ ۖ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ ۖ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ 
3- veḳâle-lleẕîne keferû lâ te'tîne-ssâ`ah. ḳul belâ verabbî lete'tiyenneküm `âlimi-lgaybi. lâ ya`zübü `anhü miŝḳâlü ẕerratin fi-ssemâvâti velâ fi-l'arḍi velâ aṣgaru min ẕâlike velâ ekberu illâ fî kitâbim mübîn.

3- Ve dedi ki o inanmayanlar: "Gelmeyecek bize o saat." De: "Hayır! Yemin olsun Efendime ki, o elbette gelecek size. -Alim-dir ğaybe- Uzaklaşamaz O-ndan bir miskal zerre, ne göklerde ve ne de yeryüzünde ve olmasın küçük bundan ve de olmasın büyük -sadece apaçık kitab-ta-dır."

٤- لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
4- liyecziye-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ülâike lehüm magfiratüv verizḳun kerîm.

4- Cezalandırsın diye o inanan ve doğru işler yapanları. İşte bunlar ki -onlaradır af ve bol gelir-

٥- وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ
5- velleẕîne se`av fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm.

5- Ve kimler ki, -çabalar hakkında işaretlerimizin aciz bırakmaya- İşte bunlar ki, -onlaradır eziyet pislikten inleten-

٦- وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
6- veyere-lleẕîne ûtü-l`ilme-lleẕî ünzile ileyke mir rabbike hüve-lḥaḳḳa veyehdî ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd.

6- Ve görür o -ilim verilenler- ki indirildi sana Efendin'den. O hakk-tır ve -yönlendirir yoluna- Aziz-i Hamid'in. 

(EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı!

EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!

EL HAMİYD... Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı “Veliyy” ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!)


٧- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ
7- veḳâle-lleẕîne keferû hel nedüllüküm `alâ racüliy yünebbiüküm iẕâ müzziḳtüm külle mümezzeḳin inneküm lefî ḫalḳin cedîd.

7- Ve der ki o inanmayanlar: " Gösterelim mi size bir adamı ki haber veriyor size; ""ne zaman parçalandığınızda tamamen paramparça; şüphesiz siz elbette olacaksınız yeni yaratılışta""

٨- أَفْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ
8- efterâ `ale-llâhi keẕiben em bihî cinneh. beli-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati fi-l`aẕâbi veḍḍalâli-lbe`îd.

8- Uyduruyor mu hakkında Allah'ın bir yalanı ya da onunla cinnet mi geçirdi? Hayır, o kimseler inanmazlar başkayurda, içindedirler bir işkencenin ve uzak bir sapıklığın.

٩- أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
9- E fe lem yerev ila ma beyne eydihim ve ma halfehum mines semai vel ard, in neşe'nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines sema, inne fi zalike le ayeten li kulli abdin munib.

9- Artık görmezler mi elleri arasındaki ve arkalarındakini gökten ve yerden. Eğer istesek batırırız onları yere ya da düşürürüz onlara parçalar gökten. Muhakkak bunda elbette vardır bir işaret yönelen kulların hepsi için.

(Şeyy: Var etmek, istemek, dilemek, gerekli şartları oluşturup mevcudiyet veren. Allah'ın iradesinin açığa çıkışı. İnsan, Allah Şeyy etmeden, amel edemez)

١٠- وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ
 10- Ve lekad ateyna davude minna fadla, ya cibalu evvibi meahu vet tayr, ve elenna lehul hadid.

10- Ve gerçekten verdik Davud'a Bizden bir fazlalık. "Ya Dağlar! dönün Bana onunla ve kuşlar da." Ve yumuşattık onun için demiri.

(Fazl: fazilet,fazlalık. Evvab: bilinçli dönüş. Liyn: sert maddeyi yumuşatmak haşiyn zıddı)

١١- أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
11- Enimel sabigatin ve kaddir fis serdi va'melu saliha, inni bima tamelune basir.

11- Şu ki; "İmal et geniş zırhlar ve ölçülü yap dokumasını ve işini doğru yap. Şüphesiz Ben yaptıklarınıza Basiyr'im."

(Sabiğat: bol bol, geniş zırh. Serd: dokuma. Basiyr: Her an her şeyi Gören.)

١٢- وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
12- Ve li suleymaner riha guduvvuha şehrun ve revahuha şehr, ve eselna lehu aynel kıtr, ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve men yezıg minhum an emrina nuzıkhu min azabis sair.

12- Ve Süleyman'a da rüzgarı... sabah gidişi bir ay öğleden sonra gidişi de bir ay. Ve akıttık onun için gözesini katranın. Ve cinlerden çalışanlar vardı elleri arasında izniyle Rabbi'sinin. Ve kim sapsa onlardan hakkında emrimizin tattırırdık onlara alevli işkenceden.

(Ğuduv: sabah esintisi. Revah: öğleden sonra. gidiş. Sel: akış, haddi aşma. Ayn'el Kıtr: Katran kaynağı. elementin erimiş hali, petrol, bakır. Yeziğ: doğrudan sapmak, eğrilme,kayma. Azab-i Sağir: alevli ateş)

١٣- يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاء مِن مَّحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَاتٍ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
13- Ya'melune lehu ma yeşau min meharibe ve temasile ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyat, i'melu ale davude şukra, ve kalilun min ibadiyeş şekur.

13- Yaparlardı onun için ne isterse kalelerden ve heykeller ve leğenler havuz gibi ve tencereler oturtulmuş. Çalışın Ey Davud Ailesi şükrederek. Ve azı kullarımızdan şükreder.

(Meharibe: korunaklı kale.)

١٤- فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
14- Fe lemma kadayna aleyhil mevte ma dellehum ala mevtihi illa dabbetul ardı te'kulu minseeteh, fe lemma harre tebeyyenetil cinnu en lev kanu ya'lemunel gaybe ma lebisu fil azabil muhin.

14- Böylece ne zaman kaza eylediğimizde ona ölümü, yoktu bir delil onlara ölümü hususunda, sadece yerde debelenen yiyordu değneğini. Peşinden ne zaman düştüğünde ortaya çıktı Cinlere ki eğer olsa idiler bilenler kayb-olanı olmaz idiler kalanlar içinde alçaltıcı işkencenin

١٥- لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ كُلُوا مِن رِّزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
15- Lekad kane li sebein fi meskenihim ayeh, cennetani an yeminin ve şimal, kulu min rızkı rabbikum veşkuru leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafur.

15- Gerçekten vardı Sebe'nin meskenlerinde bir işaret. İki bahçe sağda ve solda. Yiyin rızkından Rabbinizin ve şükredin O'na. Belde ki hoş ve Bağışlayıcı Rabbi var.


١٦- فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُم بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَى أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِّن سِدْرٍ قَلِيلٍ
16- Fe a'radu fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelna-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalil.

16- Ancak yüz çevirdiler peşinden gönderdik onlara kötü bir felaketi ve değiştirdik onların iki bahçesini, iki bahçeye ki acı meyvelere sahib ve demirhindi ve az şeyde sedir-den.

١٧- ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُواۜ وَهَلْ نُجَاز۪ٓي اِلَّا الْكَفُورَ
17- Zalike cezeynahum bima keferu, ve hel nucazi illel kefur.

17- İşte böyle cezalandırdık onları nankörlüklerinden. Ve cezalandırır mıyız? Sadece Nankörleri.

١٨- وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
18- Ve cealna beynehum ve beynel kurelleti barekna fiha kuren zahireten ve kadderna fihes seyr, siru fiha leyaliye ve eyyamen aminin.

18- Ve yaptık aralarında ve arasında memleketlerin ki bereketli kıldık orada memleketleri görülebilir ve takdir ettik oralarda yolculuk yapmayı. Yolculuk yapın oralarda geceleri ve gündüzleri emniyetle.

١٩- فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
19- Fe kalu rabbena baidbeyne esfarina ve zalemu enfusehum fe cealnahum ehadise ve mezzaknahum kulle mumezzak, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur.

19- Ancak dediler ki: "Rabbimiz uzat mesafesini yolculuklarımızın." ve yanlış yaptılar kendilerine ve yaptık onları hadiseler ve parçaladık hepsini paramparça. Şüphesiz bunda elbette ayetler vardır dayanıp minnettar olanlar için

٢٠- وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
20- Ve lekad saddaka aleyhim iblisu zannehu fettebeuhu illa ferikan minel muminin.

20- Ve gerçekten doğruydu onlar konusunda İblis, düşüncesinde. Peşinden gittiler onun, hariçti bir fırka; o da inananlardan.

٢١- وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ وَرَبُّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
21- Ve ma kane lehu aleyhim min sultanin illa li na'leme men yu'minu bil ahireti mimmen huve minha fi şekk, ve rabbuke ala kulli şeyin hafiz.

21- Ve olmamıştı onun için, onlar üzerinde bir gücü, sadece bilelim diye kim inanıyor ölümötesine ve o kim onlardan -onda- şüphe içinde. Ve Efendin tüm açığa çıkanı hafızaya alır 

(Hafıyz: Koruyan, kaydeden, hafıza. Şeyy: şartların oluşması sonucu ortaya çıkan vaziyet iyi de olur kötü de, bu kullarının imtihan içindeki eylemleri sonucu olur ve kayıt altına alınır hesab günü hiç bir itiraz edilemez)

٢٢- قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ
22- Kulid'ullezine zeamtum min dunillah, la yemlikune miskale zerretin fis semavati ve la fil ardı ve ma lehum fihima min şirkin ve ma lehu minhum min zahir.

22- De: " Dua edin bakalım o Allah yanısıra uydurduğunuz kimselere. Sahib değildirler en ufak zerreye göklerde ve değildirler yerde ve yoktur onlar için ikisinde ortaklığa dair ve yoktur -O'nun için- onlardan bir arka çıkan

٢٣- وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
23- Ve la tenfeuş şefaatu indehu illa li men ezine leh, hatta iza fuzzia an kulubihim kalu maza kale rabbukum, kalul hakk, ve huvel aliyyul kebir.

23- Ve etmez fayda şefaat -Yanında- sadece kime izin verdiyse ona. Hatta ne zaman endişe giderilince kalblerinden, diyecekler: " Ne dedi Efendiniz?" Diyecekler: "Hakkı" ve O Aliyy'dir Kebir'dir.
 
٢٤- قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
24- Kul men yerzukukum mines semavati vel ard, kulillahu ve inna ev iyyakum le ala huden ev fi dalalin mubin.

24- De: "Kim rızıklandırır sizi göklerden ve yerden? De: Allah. Ve şüphesiz biz veya siz elbette hidayetteyiz veya apaçık sapıklıktayız."

٢٥- قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
25- Kul la tus'elune amma ecremna ve la nus'elu amma ta'melun.

25- De: "Sorulmayacak sizden cürümlerimiz ve sorulmayacak bizden amelleriniz."

٢٦- قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ
26- Kul yecmeu beynena rabbuna summe yeftehu beynena bil hakk, ve huvel fettahul alim.

26- De: "Cem edecek bizi Efendimiz sonra açacak aramızı -hakla- ve O Fettah'tır, Alim'dir.

(Fettah: açan, çözen. Alim: her şeyi her yönüyle bilen.)

٢٧- قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
27- Kul eruniyellezine elhaktum bihi şurekae kella, bel huvallahul azizul hakim.

27- De: "Gösterin bana o, O'na ilave edib ortak saydıklarınızı? Hayır, asla O, Allah Aziz'dir, Hakiym'dir."

( Allah: ismine özel olarak tek İlah. Aziyz: Güçlü olan, mağlub eden,hesab soran herkesin kendisine hesab vereceği yegane Kudret. Hakiym; doğru kararlar veren.)

٢٨- وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
28- Ve ma erselnake illa kaffeten lin nasi beşiren ve neziren ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

28- Ve göndermedik seni, sadece tüm insanlık için müjdeci ve uyarıcı
velakin insanların çoğu bilmez.

٢٩- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
29- Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadikin.

29- Ve derler: "ne zaman bu vaad eğer siz doğruysanız?"

٣٠- قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ
30- Kul lekum miadu yevmin la teste'hirune anhu saaten ve la testakdimun.

30- De: " Sizin randevu gününüz vardır onu erteleyemezsiniz bir saat ve öne de çekemezsiniz."


٣١- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن نُّؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ
31- Ve kalellezine keferu len nu'mine bi hazel kur'ani ve la billezi beyne yedeyh, ve lev tera iziz zalimune mevkufune inde rabbihim, yerciu ba'duhum ila ba'dınil kavl, yekulullezinestud'ifu lillezinestekberu lev la entum le kunna muminin.

31- Ve der ki o inkacılar: " Asla inanmayacağız bu Kur'an'la ve o elleri arasındakilerle." Ah bir görsen o vakit zalimleri tutuklanmış olarak yanında Efendilerinin, dönecek bazısı bazısına söylenerek diyecek ki o Ezilen-ler Ezen-lere: "Eğer siz olmasa idiniz elbette olur idik inananlardan."

(Mevkuf: hapse atılmak- tevkif edilmek üzere tutuklanmış olan.)

٣٢-قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَى بَعْدَ إِذْ جَاءكُم بَلْ كُنتُم مُّجْرِمِينَ
32- Kalellezinestekberu lillezinestud'ifu e nahnu sadednakum anil huda ba'de iz caekum bel kuntum mucrimin.

32- Diyecek ki o Ezen-ler o Ezilen-lere: " Biz mi uzaklaştırdık sizi hidayetten size geldikten sonra? Hayır siz de kabahatlisiniz."


٣٣- وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَن نَّكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَندَادًا وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
33- Ve kalellezinestud'ifu lillezinestekberu bel mekrul leyli ven nehari iz te'murunena en nekfure billahi ve nec'ale lehu endada, ve eserrun nedamete lemma raevul azab, ve cealnel aglale fi a'nakıllezine keferu, hel yuczevne illa ma kanu ya'melun.

33- Ve diyecek o Ezilen-ler o Ezen-lere: "Hayır manüplasyon yapıyordunuz gece ve gündüz öyle ki emrediyordunuz bize inkar etmemizi Allah'ı ve yapmamızı O'na eşler. Ve derin bir pişmanlık duyacaklar gördükleri vakit azabı ve yapacağız boyunlarını kelepçelenmiş o inkarcıların. Cezalandırılmaz mı onlar? Sadece ne amel ettiyseler.

٣٤- وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
34- Ve ma erselna fi karyetin min nezirin illa kale mutrefuha inna bima ursiltum bihi kafirun.

34- Ve göndermeyelim bir memlekete bir uyarıcı, sadece der oranın sosyetesi: "Gerçek şu ki biz, size gönderilene de getirdiğine inanmayacağız."

٣٥- وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
35- Ve kalu nahnu ekseru emvalen ve evladen ve ma nahnu bi muazzebin.

35- Ve derler: "Biz mal ve evlat bakımından güçlüyüz ve bize azab uğratılmaz."

٣٦- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
36- Kul inne rabbi yebsutur rızka limen yeşau ve yakdiru ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

36- De: " Muhakkak Efendim yayar rızkı kim için isterse ve kısar da.  Ve lakin çoğu insanların bilmez.

(Rızkı Allah dilediğine, istediğine verir ve imtihan eder öte yandan da çalışıp çabalayana karşılığını verir bu ölümötesi yaşamda herkes yaptığının sonucu görecektir ibaresinin dünyadaki karşılığı ilmel yakiyn halidir.)

٣٧- وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ
37- Ve ma emvalukum ve la evladukum billeti tukarribukum indena zulfa illa men amene ve amile salihan fe ulaike lehum cezaud dı'fi bima amilu ve hum fil gurufati aminun.

37- Ve ne mallarınız ve ne de evlatlarınız yaklaştıracak değildir sizi Yanımıza mertebece, sadece kim inanır ve iyi işler yaparsa işte bunlara ki, onlaradır ödül çifterli yaptıklarından ötürü ve onlar makamlarda güvendedirler.

(Zulf: yan, yanaşma, mertebe. Ğurufat: cennette odalar, makamlar.)

٣٨- وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
38- Vellezine yes'avne fi ayatina muacizine ulaike fil azabi muhdarun.

38- Ve kimler çabalarsa ayetlerimizi aciz bırakmak için, işte bunlar azab içinde hazır bulundurulacaklardır

٣٩- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
39- Kul inne rabbi yebsutur rızka li men yeşau min ibadihi ve yakdiru leh, ve ma enfaktum min şeyin fe huve yuhlifuh, ve huve hayrur razikin.

39- De: "Muhakkak Efendim yayar rızkı kim için isterse kullarından ve kısar da onlara, ve ne harcarsanız varlığınızdan, böylece O, yerini doldurur. Ve O, rızık verenlerin en iyisidir."

٤٠- وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ
40- Ve yevme yahşuruhum cemian summe yekulu lil melaiketi e haulai iyyakum kanu ya'budun.

40- Ve bir gün toplayacak onları topluca sonra diyecek meleklere: "Bunlar mı idi size kulluk edenler?"

٤١- قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ
41- Kalu subhaneke ente veliyyuna min dunihim, bel kanu ya'budunel cinn, ekseruhum bihim mu'minun.

41- Diyecekler: "Subhaneke! Sen Veli'mizsin yanında onların. Hayır! kulluk ediyorlardı cinlere. Çoğusu onlara inananlardı.

(Subhaneke: Her şeyin Yaratıcısı, Sahibi, İlahı iradeli veya iradesiz tesbih etmesi anması. Veli: Dost, Yakın, Sahib, Koruyucu.)

٤٢- فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
42- Fel yevme la yemliku ba'dukum li ba'dın nef'an ve la darra, ve nekulu lillezine zalemu zuku azaben narilleti kuntum biha tukezzibun.

42- Artık bugün yetmez gücü bazınızın bazınız için bir faydaya ve zarara. Ve diyeceğiz o zalimlere: "Tadın azab-ı narı ki siz onu yalanlamış idiniz."

٤٣- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
43- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalu ma haza illa raculun yuridu en yasuddekum amma kane ya'budu abaukum, ve kalu ma haza illa ifkun muftera ve kalellezine keferu lil hakkı lemma caehum in haza illa sihrun mubin.

43- Ve ne zaman okunduğunda onlara ayetlerimiz anlaşılır şekilde, derler: " Değildir bu! sadece bir adam; istiyor uzaklaştırmak sizi kulluk etmiş olduklarından babalarınızın." Ve derler: " Değildir bu! sadece uydurulmuş bir yalandır." Ve dedi o inkar edenler -gerçek hakkında- geldiğinde onlara; " değildir bu, sadece apaçık bir büyüdür."

٤٤- وَمَا آتَيْنَاهُم مِّن كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِن نَّذِيرٍ
44- Ve ma ateynahum min kutubin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min nezir.

44- Ve vermemiştik onlara ders görebilecekleri kitablardan ve göndermemiştik onlara senden önce bir uyarıcı.

٤٥- وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
45- Ve kezzebellezine min kablihim ve ma belegu mi'şare ma ateynahum fe kezzebu rusuli, fe keyfe kane nekir.

45- Ve yalanlamış idi onlardan öncekiler ve ulaşmış değil idiler onda birine, ne vermişti isek onlara peşinden yalanlamış idiler Rasüllerimizi. Bak nasıl oldu inkarım!


٤٦- قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ أَن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَّكُم بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
46- Kul innema eızukum bi vahideh, en tekumu lillahi mesna ve furada summe tetefekkeru, ma bi sahıbikum min cinneh, in huve illa nezirun lekum beyne yedey azabin şedid.

46- De: "Sadece vaaz ediyorum size bir şeyle, o da şudur: kalkın Allah için çifterli ve fertler olarak sonra fikir yürütün. Yoktur arkadaşınızda bir cinnet. Değildir o, sadece bir uyarıcıdır sizin için ellerinizin arasındaki şiddetli işkenceden."

٤٧- قُلْ مَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
47- Kul ma seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illa alallah, ve huve ala kulli şeyin şehid.

47- De: "İstemiyorum sizden bir ücret, böylece o sizin içindir. Yoktur ücretim, sadece üzerinedir Allah'ın. ve O her şeyin üstünde bir Şehid'dir."

(Ala: üzerinde, üstünde. Şey: burada özellikle kulların yaptıkları eylemler manasında. Şehid: Yaradan olarak, kullarının yapıp ettiklerini Gören,Bilen,Haberdar olan Hazır bulunan, Kaydeden ve tabii olarak türkçeye yansımış şekliyle Kendisi Şahit olarak yeterdir.)

٤٨- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
48- Kul inne rabbi yakzifu bil hakk, allamul guyub.

48- De: "Muhakkak Efendim atar hakkı, Allame'dir kayb-olanlara."

(Allamul Guyub: derinlerde olanı bilen. idrak edilemeyenleri ilmiyle kuşatan. insanların içlerinde olanı, geçeni bilen demektir.)

٤٩- قُلْ جَاء الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ
49- Kul cael hakku ve ma yubdiul batılu ve ma yuid.

49- De:" Geldi hak ve başlatacak değildir batıl ve tekrar edecekte.

٥٠- قُلْ إِن ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَى نَفْسِي وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ
50- Kul in dalaltu fe innema edıllu ala nefsi, ve in ihtedeytu fe bima yuhi ileyye rabbi, innehu semiun karib.

50- De: " Eğer saparsam bilin ki sadece saparım kendi üzerime. Ve eğer doğruyu bulursam bilin ki bu da vahy etmesindendir bana Efendimin. Şüphesiz O, Semi'dir, Kariyb'tir.

(Semi: Her şeyi işiten, Kariyn: Her şeye yakın)

٥١- وَلَوْ تَرَى إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
51- Ve lev tera iz feziu fe la fevte ve uhızu min mekanin karib.

51- Ah bi görebilseydin endişeye kapılacakları zamanı, o vakit kaçış yok ve alınacaklardır yakın bir yerden.

(Fevte: kaçmak, geçip gitmek. Mekan-i Kariyb: insanın en yakın yeri, iç alemi veya şah damarı.)

٥٢- وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِن مَكَانٍ بَعِيدٍ
52- Ve kalu amenna bih, ve enna lehumut tenavuşu min mekanin baid.

52- Ve diyecekler: "inandık onunla" ve nasıl onlar için elde edebilmek olabilir uzak bir yerden?

(Mekan-i Baid: hesap gününde dünya, imtihan anı bittiği için her şey geride, çok uzakta kalmıştır.)

٥٣- وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِن قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
53- Ve kad keferu bihi min kabl, ve yakzifune bil gaybi min mekanin baid.

53- Ve gerçekten inkar etmişlerdi -onu- önceden. ve atıyorlardı kayb olana uzak bir yerden.

٥٤- وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِم مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُّرِيبٍ
54- Ve hile beynehum ve beyne ma yeştehune kema fuile bi eşyaihim min kabl, innehum kanu fi şekkin murib.

54- Ve bariyer konacak aralarına ve arasına şehvet ettiklerinin, tıpkı yapıldığı gibi şialarına önceden. Şüphesiz onlar olmuş idiler karışık bir şüphe içinde.

(Hiyle: iki şeyin arasına giren engel, bariyer, set. Eşya'ı: şianın çoğulu, topluluk, bir görüş, gelenek etrafındaki kalabalık. Olumlu manada da olumsuz mana da da kullanılmıştır. Misalen İbrahim Şiası olmak olumlu iken, dinlerini parça parça edip şialaşmak olumsuz.
Şekkin murib: karışık bir şüphe içinde bulunmak, tereddüt hali, cehaletten tırnaklarını yemek.)












29 Aralık 2019 Pazar

57 - Alak Denklemi -Lokman İkrası-









بسم الله الرحمن الرحيم
Bismi Allah Rahman’dır, Rahim’dir

الم ﴿١
1- Elif lâm mîm.

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ ﴿٢
2- Tilke ayat'ul kitab'İl hakiym
2- Bu ayetler Kitab-ı Hakim'indir.

(Kitab-ı Hakiym; hikmetli bir kitap, bilge öğüt.)

هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ ﴿٣﴾
3- Hüda ve rahmet lil muhsiniyn
3- Rehber ve Rahmettir hayırseverler için

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾
4- O kimseler ikame ederler salatı ve ati ederler zekatı ve onlar ahirete ikandırlar
4- Onlar ki yönelişlerini yerine getirirler ve arınmak için verirler ve onlar ölümötesine emindirler.

(ÂHİRET

Kudret-bilinç boyutu
Hikmet kurallarının, dünya fizik kanunlarının geçerli olmadığı kudret yurdu
"Yok" olmanın söz konusu olmadığı, sınırsız devam edecek olan yaşam "an"ları.
Ölüm ertesinde başlayacak sonsuz yaşam...
Ölümötesi yaşamın tüm aşamaları
Her "şey"in sonu...
İnsanın bedeninin sonu
Ruhların sonu
Gelecek-içsel hakikat yaşamı
Bedensel ortaya koyduğumuzun bir an sonra bilincimizdeki yaşamı
Bilincinizde hissedip yaşadıklarınız
Dünya hayatından sonraki yaşam boyutu
Fizik bedensiz olarak içinde bulunduğun, yaşadığın boyut
Kişinin fizik biyolojik ölümü tattığı andan sonra, bedenin duygularının ortadan kalkıp, ruh olarak yaşamağa başladığı andan itibaren içinde bulunduğu boyut
"Ölümden sonraki sonsuz yaşamın devamı; bütün insanların ve cinlerin biraraya gelip yaptıklarının sonuçlarını görme süreci"
Kişinin bilincinde açığa çıkan-kendini sorguladığı yeni yaşam boyutu
Birimin şu andaki aklının, idrâkının ve hâlinin getireceği bir sonraki hâl
“El Hasîb” ismi sonucu oluşan yaşam boyutu
Dünyadaki bedenli yaşam sonrası, devam edegiden ve sonraki tüm boyutlara uzanan yaşam
Mâzeret öne sürme olanağı ve mâzeret mekanizmasının olmadığı yaşam boyutu
"Korunan"ların yaşam boyutu

 “SAL”
(Yöneliş)
Dışa-dışsal bir güce değil; “Kalb”indekine-Özündeki “Allah”a (Hakikatin olan Esmâ mertebesinin farkındalığı)
Kendileri yaratılıyor oldukları hâlde (ve) bir şey yaratmayanlara değil; Hakiki Fail olan-her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan Allah'a! (İnsanların doğasal olay veya varlıkları, Allâh yanı sıra ilâh-tanrı konumunda düşünmelerine atıf )
Allah yanı sıra ötede bir İlâh'a- tanrıya değil; Tüm özlerde mevcud olan O'na!
Yardıma muktedir olamadıkları gibi, kendi nefslerine de yardım edemeyenlere değil; Kudretiyle izhar ettiği tüm varlıkta iktidarı, tedbir ve tasarrufu geçerli olan mutlak - işlevsel kudret sahibi olan Allah'a!
Allâh dûnunda sizin benzerleriniz kullara değil;"Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'a! -Varlığındaki Hakikatine!
“SALÂT”(Namaz->Rabbine yöneliş)

TECELLİ
“NÜBÜVVET” İŞLEVİYLE BİLDİRİLEN SİSTEM
“ÖZ”ÜNDEN ZÂHİR OLANI HİSSEDİP BUNUN SONUÇLARINI YAŞAMAK
YAŞADIĞIN "AN"IN"Mİ'RÂC"I
“Risâlet” işlevinin açığa çıkardığı hakikate “iman” edilmişse, bu “iman” edilen “Hakikat”in yaşanması için bildirilen sistemin adı...
“Din”in direği
`Hakikat`in olan Esmâ mertebesine yöneliş(Bedensellik kavramından-DünyaNdan(Dünyadan) çıkıp Esmâ mertebesinde kendini bulup yaşamak
Yönelişin neticesi olarak istek, dua... Ama öyle bir dua ki, edenin içinde yok olduğu bir dua!.
Hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede...
Allah nurunu görme
Sonsuzluk ve sınırsızlığa yönelmek
Kişinin beşeriyet dünyasından arınıp; Allah hakikatına yönelmesi...
"Öz"ündeki sonsuzluğa açılan pencere…
“Öz”e-“Öz”ünde mevcud olan Allah’a yönelme
"Öz"ündeki sonsuzluğa, o sonsuzluktaki huzura yöneliş…
Bâtının ve hakikatın olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak
"Mümin"in "Mi'râc"ı
(Boyutsal anlamda) Hak'ka urûc…
"Mirâc"ın kapısını açan âfakî ve enfüsi yöneliş…
"Mi'râc" (Âfakî ve enfüsi yönelişi yaşama-Allah'a yönelişin getirisi)
"İman" edilen "Hakikat"in yaşanması için “Nübüvvet” işleviyle bildirilen Sistem(Allah'a yöneliş ile “Mi’rac"ı yaşama)
"Allah" isimleriyle bezenmiş ve oluşturulmuş beyin tarafından, okunan âyetler ve dualar ile ilgili konuda "yönlendirilmiş dalgalar" üretilerek bunları hem dışa, çevreye yayma; hem de "Ruha yükleme …
Mümkün olduğunca dış dünyadan soyutlanarak tam bir konsantrasyon içinde okunan manâları ruha yükleme yöntemi...
Varlığındaki Allah esmâsının azâmetini hissedip, tesbih etme ve bunun nefs’in hakikati olan Muhît olan tarafından algılandığını fark etme
Allah'ı görebilmek amacıyla, vehmi benlikle başlayan ve secdedeki yoklukla tamam olan yöneliş...
Bâtının ve hakikatin olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak…
O'nun indinde hiçliğini, yok olduğunu yaşamakla başlayıp; kıyâmda, kendini dillendirişinin; rükûda, kudretinin önünde yaratılmışın kulluk etmekten başka şansı olmadığını açığa çıkarmasının; secdede, "Lillahil Vâhid'il Kahhar" hükmünün eserini ortaya koyuşunun yaşanışı…
(Toplumsal anlamda salâtın işlevi- cemaatle kılınan namaz) "İnananların inançları doğrultusunda güçlü beyin dalgalarını kullanmak suretiyle, topluma yararlı yön verme"…
(Namazın kaim kılınması anlamında-"Namazı kılarlar" ifadesiyle…)"Salât"ın ifade ettiği mânânın toplu olarak, elbirliğiyle gerçekleştirilmesi…
Pek çok beyinden yayılan güçlü yönlendirilmiş beyin dalgalarının istenilen amaca dönük bir şeyler oluşturması…
Allah'a olan mânevi borcumuz…
Huzur ve güven kaynağı.

 ÎKAN

"Yakîn" hali... ("Gözündeki perde kalksa da artmayacak olan yakîn"...
Basiretinin görüşü ve tasdiki...
İman ettiğin şeyi görür hâle gelmek...
"İman"dan sonra gelen, *"İhlâs"ı "Oku"mak*la başlayan, gördüğünün gereğini yaşamakla devam eden yakîn hâli...
Kesin olarak bilme hâli...
Başka türlüsü mümkün olmayan kesin gerçeği tesbit etme...
Olay hakkında hiç kuşku olmayan ve gelecekte de olmayacak idrâk hâli...
Kesin idrakten kaynaklanan kabul...
Dünya hayatından sonraki yaşam boyutunu görmek ve gereğini yaşamak...
"Ölüm ötesi yaşam" gerçeğini tartışma götürmeyen bir kesinlikle kavrama...
"Göremediğine-aklının ermediğine iman ve kabullenme"-den sonraki aşama... Gördüğünün gereğini yaşama...
Ölüm ötesi yaşamın tüm aşamalarına karşı kesin bilinç sahibi olmak(tüm Allah Rasûlu’ne imanı olanlarca kabul edildiği gibi tasdiki)...

ZEKÂT VERMEK
(Arınmak-Saflaşmak)
Allah`tan geleni halkla Hakk için paylaşmak
Tasarrufunda olanı karşılıksız vermek
Hakk için halktan, mülkten geçmek!
Varlıksızlıkta dâim olmak için, varlığından geçmek!.
“ALLAH” âlemlerden Ganî’dir; esası üzere “Gınâ”dan hisse almak!
HALK`ta “HAKK”ı görüp, ondan esirgememek!
Rabbin veren eli olmak...
Varlıksızlıkta dâim olmak için, varlığından geçmek...
“Allah” âlemlerden Ganî’dir; esası üzere “Gınâ”dan hisse alma...
Namazın Mi’râc'a dönüşmesinin sonrasında mâneviyattan aldığın güzellikleri çevrendekilerle paylaşmak...
Allah ahlâkıyla ahlâklanıp, Allah’ın kurmuş olduğu düzen ve sistem gereği verebilmek...
Allah’ın karşılıksız ihsan ettiğinden (zâhirde ve bâtında rızıklandırıldığından), sevdiklerinden Allah yolunda infak etmek(başkalarına karşılıksız bağışlamak)
İçinde yaşanılan topluma karşı kişinin toplumsal borcu...
Allah rızasını isteyerek/arayarak ve kendi enfüsünden bir tesbit (rabbine ait bir özellik) ile kendine karşılıksız verilenleri paylaşmak...
Kazandıklarınızın ve Arz’dan sizin için çıkarılanların temiz-helal-pozitiv olanlarından infak...
Sistem gereği, tıkanıklığınızı giderip, perdenizi kaldırma, kozanızı delmek... Ahmed Hulusi)

٥- أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 
5- Ulaike ala hüda min Rabbihim ve ulaike hum'ul muflihun
5- İşte bunlar üzerinedir hidayet Rablerinden ve işte bunlar ki onlar müflihlerdir
5- İşte bunlar üzerinedir rehberlik Efendilerinden ve işte bunlar ki onlar başarılı olanlardır

٦- وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ 

6- Ve minen nâsi men yeşterî lehvel hadîsi li yudılle an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehızehâ huzuvâ, ulâike lehum azâbun muhîn.

6- Ve insanlardan kim satın alırsa lehv-i hadisi dalalet etmek için sebil-i Allah'tan bi gayri ilm ve ittihaz edinirse huzvu, işte bunlar ki onlaradır azab-ı muhiyn

6- Ve insanlardan kim satın alırsa eğlenceli sözü -saptırmak için Allah yolundan- bilgisi olmaksızın ve alay edinerek, işte bunlar ki onlaradır aşağılayıcı azap

٧- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّى مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

7- Ve iza tutla aleyhi ayatuna vellâ mustekbiran ke en lem yesma’hâ keenne fî uzuneyhi vakrâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm
7- Ve ne zaman okunduğuna ona ayetlerimiz döner müstekbiran sanki duymamış gibi onları sanki uzunelerinde vakra varmış gibi. Artık beşreyle onu azab-ı elimle
7- Ve ne zaman okunduğunda ona ayetlerimiz, döner kibirlice sanki duymamış gibi onları, sanki kulakları sağırmış gibi. Artık müjdele onu elim bir 

٨- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ 

8- İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum cennâtun naîm.
8- Muhakkak ki o amenü olanlar ve ameli salih yapanlar ki onlaradır cennat-i naim
8- Muhakkak ki o inananlar ve iyi işler yapanlar ki onlaradır mutluluk bahçeleri

٩- خَالِدِينَ فِيهَا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 
9- Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ, ve huvel azîzul hakîm.
9- Halidine orada, Allah vaadi haktır ve Hu El Aziyz'ul Hakiym
9- Ölümsüzce orada, Allah sözü gerçektir ve Hu el Aziz'dir El Hakiym'dir


١٠- خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ

10- Halketti semavatı biğayri amedin görürsünüz onu! Ve ilka eyledi arzda dağlar,sallar diye sizi ve yaydı orda min külli dabbetin. Ve inzal eyledik semadan su ve inbat eyledik orda min külli zevcin keriym

10- Yarattı gökleri direksiz, görürsünüz onu! Ve koydu yere dağları, sallar diye sizi ve yaydı orada her türden debeleneni. Ve indirdik gökten su ve filizlendirdik orada her türden çifti cömerden

١١- هَذَا خَلْقُ اللَّهِ فَأَرُونِي مَاذَا خَلَقَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
11- Budur yaratması Allah'ın! Artık gösterin bana ne yarattı dünundakiler? Hayır, zalimler dalalet-i mübiyn'de-dir


( Dünu: Allah'ın indinde,yanında,yanısıra olanlar. Dalalet-i mubiyn: açık yanlışlık)

١٢- وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ وَمَنْ يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
12- Ve gerçekten verdik Lukman'a hikmeti, ki şükretsin Allah'a! Ve kim şükreder, artık sadece şükreder kendisi için! Ve kim küfreder, artık şüphesiz Allah Ğaniyy-u Hamiyd'dir


EL ĞANİYY... 
Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; "Ekberiyeti" dolayısıyla! Esmâ'sıyla sayısız sınırsız zengin olan!
EL HAMİYD...
Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı "Veliyy" ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!

HİKMET
"Sünnetullah" ilmi...
"Din" ilmi... "Sünnetullah" marifeti...
Allah Esmâ'sının âlemlerde oluşturduğu sistem ve düzenin çalışması...
"Bilgi"nin açığa çıkış sistemi...
Varlığın oluş sistem ve düzenini, oluş mekanizması...
"Sistem ve düzen"in gerçekleri...
Sebepler İlmi...
Oluşum sistemi bilgisi...
Kudretin, vesileyle örtülerek açığa çıkarılması işlevi...
Her "şey"in oluş sistem ve düzeni...Her "şey"in Hak tarafından yaratılma sebebi... Her fiilin oluşunda yatan sebep- gerekçe...
"Özbenliğinizin" vasfı...
Sistemli düşünme aklı...
Her şeyin nedenini, niçinini, nasılını bilme-anlama ilmi...
Yaradılışın sırrına erenin ağzından dökülen sözler...
Velinin sükûtu; ‘’Ârifi billah’’ın seslenişi...
Doğayı değerlendirebilme aracın...
Her şeyin oluş sistemini; hangi oluşların o şeyin olmasına yol açtığını düşünme ve değerlendirmeye vesile olan ilim...

١٣- وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيم
13- Ve ne zaman dediğinde Lukman oğluna, ve o vaaz ederek:''Ya oğlum, ilişkilendirme Allah'a! Şüphesiz ilişkilendirmek elbette zulmün aziym-dir"

(Şirk: bir şeyi diğer bir şeyle ilişkilendirmek, denklemek, eşitlemek, ortak tutmak. zulmün aziym: büyük haksızlık.)

١٤- وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
14- Ve yükledik insana ebeveynini, taşıdı onu annesi zayıflık üstüne zayıflıkla ve sütten kesilmesi iki yıldadır, böylece şükret Bana ve ebeveynine, Bana-dır varış

١٥- وَإِنْ جَاهَدَاكَ عَلَى أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

15- Ve eğer cehd ederseler sana -ilişkilendirmen hususunda- Benimle, -hakkında ilim sahibi olmadığın şeyi- Artık itaat etme onlara! Ve sahib ol onlara dünyada mağrufen ve tabi ol sebiline kim enab olursa Bana. Sonra Bana-dır merciiniz böylece söyleceğim size yaptıklarınızı.

15- Ve eğer didinirseler seninle - ilişkilendirmen konusunda- Benimle, -hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyi- Artık uyma onlara! Ve arkadaş ol onlara dünyada nezaketen ve tabi ol yoluna kim dönerse Bana. Sonra Bana-dır varışınız böylece söyleyeceğim size yaptıklarınızı

١٦- يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ

16- Ya oğlum; muhakkak o, olsa bir miskal hububat hardaldan, sonra olsa kayada veya semavatta veya arzda getirir onu Allah. Muhakkak Allah Latiyf-u Habiyr-dir

16- Ya oğul; şüphesiz o, olsa bir hardal tanesi ağırlığında, sonra olsa kayada ve göklerde veya yeryüzünde getirir onu Allah. Şüphesiz Allah Latiyf'dir, Habiyr'dir

EL HABİYR...
Açığa çıkan Esmâ özelliğinin "var"lığını, "Esmâ"sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!
EL LATİYF
Yarattığının derûnunda ve varlığında gizli olan. Lütfu çok olan!

١٧- يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ

17- Ya oğlum; ikame et salatı ve emret mağrufu ve nehy et münkerden ve sabr et üzerine isabet edene. Muhakkak bu azm'il umurdan-dır

17- Ya oğul ayakta tut yönelişini ve emret iyiliği ve men et kötülüğü ve dayan başına gelene. Şüphesiz bu azim gerektiren işlerdendir

١٨- وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
18- Ve germe yanağını insanlar için ve yürüme arzda marahan. Muhakkak Allah sevmez külli muhtal'in fehur-u
18- Ve germe yanağını insanlara ve yürüme yeryüzünde böbürlenerek. Şüphesiz Allah, sevmez hepsini mağrur olup gururlananların

١٩- وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
19- Ve doğal ol yürüyüşünde ve alçalt sesini. Şüphesiz kaba sesler elbette sesidir eşeklerin


٢٠- أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ
20- Görmez misiniz şunu; Allah sehhar eyledi sizin için ne varsa semavatta ve ne varsa arzda ve esbağ eyledi üzerinize nimetlerini zahiren ve batinen. Ve insanlardan kimileri cedelleşir hakkında Allah'ın -biğayri ilmin- ve la hüda ve la kitab-in münir
20- Görmez misiniz şunu; Allah hizmete verdi sizin için ne varsa gökyüzünde ve ne varsa yeryüzünde ve saçtı üzerinize nimetlerini görünür ve görünmez. Ve insanlardan kimileri tartışır Allah hakkında -ilimleri olmaksızın- ve kılavuzsuz ve aydınlatıcı kitabsız


٢١- وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ
21- Ve ne zaman denilse onlara: '' Tabi olun ne inzal ettiyse Allah'' Derler: '' Hayır! Tabi oluruz neyle bulduysak onda babalarımızı.'' Velev olsa da şeytan çağırsa onları ila azabi-s sağire?
21- Ve ne zaman denilse onlara: '' Uyun ne indirdiyse Allah!'' Derler: '' Hayır! Uyarız neyde bulduysak babalarımızı onda.'' Velev ki şeytan çağırsa da mı onları alevli işkenceye?

ŞEYTAN
· "Mudill" İsminin mazharı
· Vehim
· Avuntunun oluşturucusu
· Bilinç
· İnsan için apaçık bir düşman
· İnatçı
· Hayırsız
· Rabbinin nimetine nankörlük eden
· İnsan bedeni(Hakikati olan "Esmâ" bileşimi itibarıyla ölümsüz bilinç varlık olan "insan"ı, bedenselliğe, kendini beden kabul etmeye çekmesi itibarıyla)
· Bedensellik kabulü vehmi
· Saptıran
· Şaşırtıp saptırıcı kuvveler
· Bedensel dürtüler
· Bedensellik gayyası kaynak: http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulu.../kavramlar/seytan/

٢٢- وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
22- Ve kim yüslim eder vechini ila Allah ve o muhsin olub, artık gerçekten istimsak etmiştir urvet-i vüskaya. Ve ila Allah-i akibet-ül umur
22- Ve kim teslim eder yüzünü Allah'a ve o iyiliksever olarak, sonra gerçekten yapışmıştır sapasağlam kulpa. Ve Allah'a-dır neticesi işlerin

٢٣- وَمَنْ كَفَرَ فَلَا يَحْزُنْكَ كُفْرُهُ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
23- Ve kim kefere olur, artık hazin olmayasın, küfrüne. Bize'dir mercii-leri böylece ünebbi edeceğiz onlara amel eylediklerini. Muhakkak Allah, Aliym-dir zat-ı sudurlarına
23- Ve kim inanmazsa, artık üzmesin seni inançsızlıkları. Bize'dir dönüşleri, böylece bildireceğiz onlara ne yaptıklarını. Şüphesiz Allah, Alim-dir özüne göğüslerin

EL ALİYM... “İlim” özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!


٢٤- نُمَتِّعُهُمْ قَلِيلًا ثُمَّ نَضْطَرُّهُمْ إِلَى عَذَابٍ غَلِيظٍ
24- Metalandırırız onları kalilen sümme zararlandırırız onları ila azab-ı ğalize
24- Faydalandırırız onları biraz sonra zararlandırırız onları ağır bir işkenceye


٢٥- وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
25- Ve şüphesiz, eğer sual edersen onlara: '' Kim halak eyledi semavatı ve arzı?'' Elbette diyecekler: ''Allah.'' De: '' El hamdu li-Allah!'' Bel ekseriyeti la yağlemun-dur
25- Ve şüphesiz, sorsan onlara: '' Kim yarattı gökleri ve yeryüzünü?'' Elbette diyecekler: ''Allah.'' De: '' Övgü Allah içindir!'' Hayır! onların çoğu bilmezler.


٢٦- لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
26- Li-Allahi ma fis semavati vel arz. İnne Allahe Hu vel Ğaniyy-u Hamiyd
26- Allah içindir ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Şüphesiz Allah, Hu el Ğaniyy'dir, el Hamiyd'dir

EL ĞANİYY... 
Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; "Ekberiyeti" dolayısıyla! Esmâ'sıyla sayısız sınırsız zengin olan!
EL HAMİYD...
Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı "Veliyy" ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!

ALLÂH... Öyle bir isimdir ki... “Ulûhiyet”e işaret eder! “Ulûhiyet” hem “HÛ” ismi ile işaret edilen “Mutlak Zât” anlamını içerir; hem de “Zatî” İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, “nokta”lar âlemlerini, her bir “nokta”yı oluşturan kendine özgü “Esmâ” mertebelerine işaret eder! “Zât”ı itibarıyla, “şey”in ayrı, “Esmâ”sı itibarıyla “şey”in aynı olan Allâh ismiyle işaret edilen; âlemlerden Ğaniyy ve benzeri olmayandır! Bu yüzdendir ki, “şey”i ve fiillerini Esmâ’sıyla yaratan Allâh ismiyle işaret edilen, Kur’ân-ı Kerîm’de “BİZ” işaretini kullanmaktadır. “Şey”de kendisinin gayrı yoktur! Bu konuda çok iyi anlaşılması gereken husus şudur: “Şey”den söz ettiğimizde “şey”in zâtı derken onun varlığını oluşturan “Esmâ mertebesinden” söz ederiz. “Şey”in zâtı hakkında tefekkür edilir, konuşulur. Allâh adıyla işaret edilenin Zâtı hakkında ise konuşmak muhaldir; yani kesinlikle olanaksızdır! Çünkü Esmâ özelliğinden meydana gelmişin, mutlak Zât hakkında fikir yürütmesi, “vahiy” yollu gelmiş bilgi ile dahi olsa -ki bu da olanaksızdır- mümkün olmaz! İşte bunu anlatmak sadedinde yolun sonu “hiç”likte biter, denmiştir!
HÛ... “HÛ’vAllâhulleziy lâ ilâhe illâ HÛ”! İster vahiy yollu gelsin, ister bilinç yollu üzerine eğilinsin, algılanan her “şey”in hakikatinin derûnu... Öylesine ki; Ekberiyet tecellisi sonucu önce “haşyeti”, sonucu olarak da “hiç”liği yaşatır ve bu yüzden de O’nun hakikatine erişilemez! “Basîretler ona ulaşmaz!” Mutlak bilinmezliğe ve kavranılmazlığa işaret ismidir! Nitekim “ALLÂH” dâhil tüm isimler “HÛ”ya bağlı geçer Kurân’da! “HU ALLÂHu EHAD”, “HU’ver Rahmânur Rahıym”, “Hu’vel’Evvelu vel’Ahıru vez’Zahiru vel’Batın”, “HU’vel Aliyyül Aziym”, “HU’ves Semiy’ul Basıyr” ve Haşr Sûresi’nin son üç âyeti gibi! Bu arada şunu da bir diğer okunuş şekli itibarıyla fark ederiz ki, isimlerin öncesindeki “HÛ” ismi işaretiyle önce tenzih vurgulaması yapılır, sonra da söz edilen isimlerle teşbihe işaret edilir. Bu da hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken bir işarettir. ( Ahmed Hulusi)

٢٧- وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
27- Velev ennema fi arzi min şecerin ekalemun ve bahru yemudduhu min bağdihi seb'atun, ebhuri ma nefidet kelimatu Allah. İnne Allah Aziyz'un Hakiym
27- Velev ki olsa yeryüzünde ağaçtan kalemler ve deniz eklense ona, peşinden yedi denizler - bitmez kelimeleri Allah'ın-. Muhakkak Allah, Azizy'dir, Hakiym'dir

EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!
EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.


٢٨- مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
28- Ma halkuküm ve la bağsüküm illa ke nefsin vahide. İnne Allah Semi'un Basiyr
28- Değildir yaratılışınız ve değildir diriltilişiniz, sadece -aynı bir kişi-. Muhakkak Allah, Semi'dir, Basiyr'dir

ES SEMİ’... Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basıyr ismi özelliğini tetikleyen!
EL BASIYR... Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip, sonuçlarını oluşturan.


٢٩- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَأَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
29- E elem tera enne Allah yulicu leyle fi nehar ve yulicu nehari fi leyl ve sehhara şemse ve kamera küllün yecri ila eceli müsemma ve enne Allah bima teğmelune Habiyr
29- Görmez misin şunu; Allah girdirir geceyi gündüze ve girdirir gündüzü geceye ve hizmete verdi güneşi ve ayı, hepsi icra eder -isimlendirilmiş ecele kadar- ve şu ki Allah, yapmış olduklarınıza Habiyr'dir

EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin “var”lığını, “Esmâ”sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!


٣٠- ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
30- Zalike bi enne Allahe Hu el Hakku ve enne ma yedune min dunihi el batilu ve enne Allahe Hu el Aliyyu'l Kebiyr
30- Bu şundandır; Allah Hu'dur, Hakk'tır, ve şu; neye dua ediyorsalar -Yanından- geçersizdir. Ve şu; Allah Hu'dur, Aliyy'dir, Kebiyr'dir


EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı!
EL ALÎY... Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden!
EL KEBİYR... Esmâ’sıyla yarattığı âlemlerinin büyüklüğü kavranamaz olan.
Dünu: Allah yanısıra, Allah indinde, nezdinde, katında.

٣١- أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
31- E lem tera enne fulki tecri fi bahri bi niğmeti Allahi li yuriyekum min ayatihi. inne fi zalike le ayati li kulli sabbarun şekur
31- Görmez misin şunu; gemiler akar denizde nimetiyle Allah'ın -göstermek için size- işaretlerinden. Şüphesiz bunda elbette işaretler vardır -dayanıp teşekkür eden- herkes için


٣٢- وَإِذَا غَشِيَهُمْ مَوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
32- Ve iza ğaşiyehum mevcun kezzuleli deavu Allah muhlisine LeHu dine, fe lemma necca-hum ile berri fe minhum muktesidun ve ma yechedu bi ayatiNa illa kullü hattarin kefur
32- Ve ne zaman örttüğünde onları dalga gölgeler gibi, -dua ederler Allah'a- samimice, -atfederek O'na dini- Ancak ne zaman kurtulduklarında karada, böylece içlerinden tutumlu olanlar vardır. Ve değildir didinenler ayetlerimizle sadece hepsi vefasız inkarcının


٣٣- يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
33- Ya eyyühe nasü etteku Rabbe-kum ve haşev yevmen la yeczi validun an veledi-hi ve la mevludun huve cazi an validi-hi şey'en. İnne vağde Allahi hakkun. Fe la teğurranne-kum hayat-u dünya ve la yeğurranne-kum bi Allahi ğarur

33- Ya insanlar, gözetin Rabbinizi ve korkun, o gün ödeyemez baba oğluna ve o oğul da ödeyemez babasına bir şey. Şüphesiz Allah'ın vaadi doğrudur. Artık aldatmasın sizi dünya hayatı ve aldatmasın sizi Allah'la, -aldatıcı-


٣٤- إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
34- İnne Allah indehu ilmu saati ve yunezzilu ğayse ve yeğlemu ma fi erham ve ma tedri nefsun ma za teksibu ğada ve ma tedri nefsun bi eyyi erzi temutu inne Allah Aliymun Habiyr
34- Muhakkak Allah yanındadır bilgisi saatin ve indirir yağmuru ve bilir ne varsa rahimlerde ve bilmez bir kimse ne kazanacağını yarın ve bilmez bir kimse hangi yerde öleceğini. Şüphesiz Allah, Aliym'dir, Habiyr'dir