30 Temmuz 2021 Cuma

60- Alak Denklemi -Ğafir İkrası-

 






بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillahir rahmanir rahim.
İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
2- Tenzilul kitabi minallahil azizil alim.

2- İndirilmesi Kitab'ın Allah'tan-dır Aziyz'dir, Aliym'dir

(Aziz:mutlak galib,istediğini yapan, boyun eğdiren, kimseye hesab vermeyen hesab soran. Alim; her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen)

٣- غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
3- Gafiriz zenbi ve kabilit tevbi şedidil ikabi zit tavl, la ilahe illa huve, ileyhil masir.

3- Ğafir; örtendir günahı ve Gabil; kabul edendir tevbeyi;özrü, şiddetlidir cezası, bolluk sahibi-dir. Yoktur ilah sadece O. O'na-dır varış.

٤- مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
4- Ma yucadilu fi ayatillahi illellezine keferu fe la yagrurke tekallubuhum fil bilad.

4- Cedelleşmez Allah ayetleri hakkında, -sadece o inkarcılar- artık aldatmasın seni dolaşmaları şehirlerde.

٥- كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
5- Kezzebet kablehum kavmu nuhın vel ahzabu min ba'dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resulihim li ye'huzuhu ve cadelu bil batılı li yudhıdu bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kane ıkab.

5- Yalanladı onlardan önceki Nuh Halkı ve onlardan sonraki topluluklar. Ve yeltendi her millet rasüllerini yakalamak için. Ve cedelleştiler sahteyle çürütmek için onla -hakikati- böylece yakaladım onları. Sonra nasıl oldu cezam?

٦- وَكَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
6- Ve kezalike hakkat kelimetu rabbike alellezine keferu ennehum ashabun nar.

6- Ve işte böyle hak oldu kelimesi Efendi'nin o inkarcıların üzerine ki onlar ateş halkıdır

٧- الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
7- Ellezine yahmilunel arşa ve men havlehu yusebbihune bi hamdi rabbihim ve yu'minune bihi ve yestagfirune lillezine amenu, rabbena vesi'te kulle şey'in rahmeten ve ilmen fagfir lillezine tabu vettebeu sebileke vekıhim azabel cahim.

7- O kimseler taşırlar Tahtı ve çevresinde olan kimseler anarlar övgüyle Efendilerini ve inanırlar -O'nla- ve bağışlanma dilerler o inanan kimseler için:" Efendimiz kuşatmıştır her olanı rahmetin ve ilmin, artık bağışla o pişman olan ve -Yoluna- tabi olan kimseleri ve koru onları alevli ateşin işkencesinden."

٨- رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
8- Rabbena ve edhilhum cennati adninilleti vaadtehum ve men salaha min abaihim ve ezvacihim ve zurriyyatihim inneke entel azizul hakim.

8- "Efendimiz; ve sok onları Adn bahçelerine ki; söz vermiştin onlara ve o doğru olan kimselere; babalarından, eşlerinden, soylarından. Şüphesiz Sen var ya Sen, Aziyz; istediğini yapan tek galib, Hakiym; her işini doğru yapan-sın."

٩- وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
9- Vekıhimus seyyiat, ve men tekıs seyyiati yevme izin fe kad rahimteh ve zalike huvel fevzul azim.

9- " Ve koru onları kötülüklerden. Ve kimi koruduysan kötülüklerden İzin günü, böylece gerçekten rahmet etmişsindir ona. Ve işte budur o büyük başarı." 

١٠- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ
10- İnnellezine keferu yunadevne le maktullahi ekberu min maktikum enfusekum iz tud'avne ilel imani fe tekfurun.

10- Şüphesiz o inkarcılara çağrılacak: "Gerçekten -Allah'ın nefretle kızması daha büyüktür-, -kendinize olan nefret dolu kızmanızdan-  ne zaman çağrıldığınızda -imana- peşinden inkar ettiniz."

١١- قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ
11- Kalu rabbena emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa'terefna bi zunubina fe hel ila hurucin min sebil.

11- Diyecekler: "Efendimiz bizi iki defa öldürdün ve iki defa hayat verdin artık kabul, itiraf ediyoruz günahlarımızı. Böylece var mıdır çıkışa doğru bir yol?" 

١٢- ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ
12- Zalikum bi ennehu iza duiyallahu vahdehu kefertum, ve in yuşrek bihi tu'minu, fel hukmu lillahil aliyyil kebir.

12- İşte böyledir ki o; ne zaman -dua edip çağrıldığında Allah'a, O'nun Vahid; Tek oluşuna- inkar ettiniz. Ve eğer O'nunla ortaklar yamandırılsa iman ettiniz. Artık hüküm Allah'ın-dır, Aliyy; yücedir,uludur, Kebiyr; muhteşem büyüklüğe sahibtir.

١٣- هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ السَّمَاء رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ
13- Huvellezi yurikum ayatihi ve yunezzilu lekum mines semai rızka, ve ma yetezekkeru illa men yunib.

13- O ki; gösterir size ayetlerini ve indirir sizin için gökten rızkı. Ve hatırlayıp düşünmez, sadece yönelen kimse.

١٤- فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
14- Fed'ullahe muhlisine lehud dine ve lev kerihel kafirun.

14- Artık dua edin Allah'a muhlis olarak -O'nun-dur din-  velev beğenmesede inkarcılar.

١٥- رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ
15- Refiud derecati zul arş, yulkır ruha min emrihi ala men yeşau min ıbadihi li yunzire yevmet telak.

15- Yükseltendir basamakları -Sahibi-dir Tahtın- ruhu atmak işlerindendir istediği kişinin üstüne kullarından -uyarması için Buluşma Günü'ne-

١٦- يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
16- Yevme hum barizun la yahfa alallahi min hum şey'un, li menil mulkul yevm, lillahil vahidil kahhar.

16- O gün onlar bariz şekilde meydana çıkarlar, gizli değildir üzerine Allah'ın -onlardan bir şey-. "Kimin-dir mülk; tasarruf o gün?" "Allah'ın-dır Vahid; tek ilahtır, Kahhar; ezici güce sahibtir"

١٧- الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
17- El yevme tucza kullu nefsin bima kesebet, la zulmel yevm, innallahe seriul hisab.

17- Bugün karşılığını alacak her kimse kazandıklarının. Yanlış yapılmaz bugün. Şüphesiz Allah hesabı görmede seridir.

١٨- وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ
18- Ve enzirhum yevmel azifeti izil kulubu ledel hanaciri kazımin, ma liz zalimine min hamimin ve la şefiin yutau.

18- Ve uyar onları -Yaklaşan Gün'e- o vakit kalbler gırtlaklara dayanmış, nefesler tutulmuştur. Yoktur yanlış yapan zalimler için sıcak bir dost ve yoktur uyulacak bir arabulucu.

١٩- يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
19- Ya'lemu hainetel a'yuni ve ma tuhfis sudur.

19- Alim-dir hainliğine gözlerin ve ne saklıyorsa göğüsler.

٢٠- وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
20- Vallahu yakdi bil hakk, vellezine yed'une min dunihi la yakdune bi şey'in, innallahe huves semiul basir.

20- Ve Allah yargılar doğruyla. Ve o; -O'nun yanısıra- dua ettikleri ise bir şeyde yargılayamazlar. Şüphesiz Allah; O Semi; dinleyendir Basiyr; görendir.

٢١- أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ
21- E ve lem yesiru fil ardı fe yenzuru keyfe kane akibetullezine kanu min kablihim, kanu hum eşedde min hum kuvveten ve asaran fil ardı fe ehazehumullahu bi zunubihim ve ma kane lehum minallahi min vak.

21- Yolculuk yapmazlar mı yeryüzünde ki baksınlar nasıl oldu sonu o, onlardan öncekilerin. Onlar daha şiddetli idiler onlardan kuvveten ve eserler bakımından yeryüzünde, ancak aldı onları Allah günahlarıyla ve olmadı onlar için Allah'tan bir koruyucu.

٢٢- ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ
22- Zalike bi ennehum kanet te'tihim rusuluhum bil beyyinati fe keferu fe ehazehumullah, innehu kaviyyun şedidul ikab.

22- Böyle oldu çünkü gelmişti onlara Rasülleri açık delillerle ancak inkar ettiler, peşinden aldı onları Allah. Şüphesiz O; Kavi; kuvvetlidir, şiddetlidir cezası.

٢٣- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
23- Ve lekad erselna musa bi ayatina ve sultanin mubin.

23- Ve gerçekten gönderdik Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık yetkiyle

٢٤- إِلَى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
24- İla fir'avne ve hamane ve karune fe kalu sahirun kezzab.

24- Firavun'a ve Haman'a ve Karun'a. Böylece dediler: "Yalancı bir sihirbazdır"

٢٥- فَلَمَّا جَاءهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاء الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءهُمْ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
25- Fe lemma caehum bil hakkı min indina kaluktulu ebnaellezine amenu meahu vestahyu nisaehum, ve ma keydul kafirine illa fi dalal.

25- Böylece ne zaman geldiğinde onlara -hakkla- -Yanımızdan- dediler:" Öldürün oğullarını onunla beraber inananların ve sağ bırakın kadınlarını." Ve değildir tuzağı inkarcıların sadece yanlıştadır.

٢٦- وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ
26- Ve kale fir'avnu zeruni aktul musa vel yed'u rabbeh, inni ehafu en yubeddile dinekum ev en yuzhire fil ardıl fesad.

26- Ve dedi Firavun:" Bırakın beni öldüreyim Musa'yı ve peşinden dua etsin bakayım Efendisi'ne. Şüphesiz ben korkuyorum ki değiştirecek dininizi ya da ortaya çıkaracak yeryüzünde bozgunculuğu."

٢٧- وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ
27- Ve kale musa inni uztu bi rabbi ve rabbikum min kulli mutekebbirin la yu'minu bi yevmil hisab.

27- Ve dedi Musa:" Şüphesiz ben sığındım Efendime ve Efendinize her kibirliden; inanmazlar -Hesap Günü-yle-."

٢٨- وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
28- Ve kale raculun mu'minun min ali fir'avne yektumu imanehu e taktulune raculen en yekule rabbiyallahu ve kad caekum bil beyyinati min rabbikum, ve in yeku kaziben fe aleyhi kezibuh, ve in yeku sadikan yusibkum ba'dullezi yeidukum, innallahe la yehdi men huve musrifun kezzab.

28- Ve dedi inanan bir adam -Firavun Ailesi-nden- inancını gizleyerek:" Öldürecek misin bir adamı -Efendim Allah'tır- dedi diye? ve gerçekten geldi size anlaşılır delillerle Efendiniz-den. Ve eğer o bir yalancı olsa, elbette aleyhinedir yalanı. Ve eğer o bir doğru ise isabet edecek bazısı o vaadlerinin. Şüphesiz Allah hidayet etmez o, yalancı müsrif kimseyi."

٢٩- يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ
29- Ya kavmi lekumul mulkul yevme zahirine fil ardı fe men yensuruna min be'sillahi in caena, kale fir'avnu ma urikum illa ma era ve ma ehdikum illa sebiler reşad.

29- "Ey halkım, sizindir mülk bugün görünürde yeryüzünde ancak kim yardım edecek bize - Allah'ın kötülüğünden- eğer gelirse bize?
Dedi Firavun:" Göstermiyorum size, sadece ne görüyorsam ve hidayet etmiyorum sizi, sadece doğru yola."

٣٠- وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ
30- Ve kalellezi amene ya kavmi inni ehafu aleykum misle yevmil ahzab.

30- Ve dedi o inanan:" Ey halkım, şüphesiz ben korkuyorum sizin için toplulukların günü gibi..."

٣١- مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ
31- Misle de'bi kavmi nuhın ve adin ve semude vellezine min ba'dihim, ve mallahu yuridu zulmen lil ibad.

31- "...Gidişatı gibi Nuh Halkı'nın ve Ad ve Semud ve onlardan sonrakilerin... Ve Allah istemez yanlış yapmayı kullarına."

٣٢- وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ
32- Ve ya kavmi inni ehafu aleykum yevmet tenad.

32- "Ve ey halkım, şüphesiz ben korkuyorum sizin için bağrışma gününden."

٣٣- يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
33- Yevme tuvellune mudbirin, ma lekum minallahi min asım ve men yudlilillahu fe ma lehu min had.

33- "O gün arkanızı dönüp kaçarsınız, olmayacak sizin için Allah'tan bir koruyucu. Ve kimi saptırırsa Allah, artık olmaz onun için bir hidayet."

٣٤- وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ
34- Ve lekad caekum yusufu min kablu bil beyyinati fe ma ziltum fi şekkin mimma caekum bih, hatta iza heleke kultum len yeb'asallahu min ba'dihi resula, kezalike yudıllullahu men huve musrifun murtab.

34- Ve gerçekten geldi size Yusuf önceden -anlaşılır delillerle- ancak ayrılmadınız şüpheden -ne getirdiyse size -Onunla- Hatta ne zaman helak olduğunda, dediniz:"Asla göndermeyecek Allah -Ondan sonra- Rasül." İşte böyle saptırır Allah, o müsrif kuşkucu kimseleri.

٣٥- الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
35- Ellezine yucadilune fi ayatillahi bi gayri sultanin etahum, kebure makten indallahi ve indellezine amenu, kezalike yatbaullahu ala kulli kalbi mutekebbirin cebbar.

35- O kimseler mücadele ederler ayetleri hakkında Allah'ın olmaksızın kendilerine gelmiş bir sultan. Büyüktür nefretle kızılması -Yanında Allah'ın- ve yanında o inananların. İşte böyle kalıba sokar Allah her kibirli ve zorbanın kalbini.

٣٦- وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَّعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ
36- Ve kale fir'avnu ya hamanubni li sarhan lealli eblugul esbab.

36- Ve dedi Firavun:" Ey Haman bina yap bana bir kule belki ben erişirim sebeblere."

٣٧- أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
37- Esbabes semavati fe attalia ila ilahi musa ve inni le ezunnuhu kaziba, ve kezalike zuyyine li fir'avne suu amelihi ve sudde anis sebil, ve ma keydu fir'avne illa fi tebab.

37- "Sebeblerini göklerin, böylece bakarım İlahı'na Musa'nın ve şüphesiz ben elbette onun bir yalancı olduğunu zannediyorum." Ve işte böyle süslendi Firavun'a kötü ameli ve uzaklaştı yoldan. Ve değildir tuzağı Firavun'un, sadece ziyandadır.

٣٨- وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ
38- Ve kalellezi amene ya kavmittebiuni ehdikum sebiler reşad.

38- Ve dedi o inanan:" Ey halkım, tabi olun bana hidayet edeceğim sizi doğru yola."

٣٩- يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
39- Ya kavmi innema hazihil hayatud dunya metaun ve innel ahirete hiye darul karar.

39- " Ey halkım, sadece bu dünya hayatı bir metadır ve şüphesiz ahiret var ya o karar kılınacak evdir.

٤٠- مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
40- Men amile seyyieten fe la yucza illa misleha, ve men amile salihan min zekerin ev unsa ve huve mu'minun fe ulaike yedhulunel cennete yurzekune fiha bi gayri hisab.

40- "Kim amel ederse bir kötülük, artık yoktur cezası, -sadece misliyle- ve kim amel ederse bir iyilik erkek ya da dişiden ve -o inanmışsa- İşte bunlar dahil olacak cennete, rızıklanacaklar orada hesabsızca."

٤١- وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ
41- Ve ya kavmi ma li ed'ukum ilen necati ve ted'uneni ilen nar.

41- "Ve ey halkım, ben çağırıyorken sizi kurtuluşa ve siz çağırıyorsunuz beni ateşe."

٤٢- تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ
42- Ted'uneni li ekfure billahi ve uşrike bihi ma leyse li bihi ilmun ve ene ed'ukum ilel azizil gaffar.

42- "Çağırıyorsunuz beni küfür etmeye Allah'a ve ortaklar yamandırmaya -O'nunla- hakkında bir ilmim olmayan şeyleri ve ben çağırıyorum Aziz; karşı konulmaz güç sahibi, Ğaffar; hatalarını itiraf edip kendilerini düzeltenleri bağışlayan, günahları örtene."

٤٣- لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
43- La cereme ennema ted'uneni ileyhi leyse lehu da'vetun fid dunya ve la fil ahireti ve enne mereddena ilallahi ve ennel musrifine hum ashabun nar.

43- " Kaçınılmazdır ki; beni ona çağırdığınız var ya -yoktur onun bir davet- dünyada ve yoktur ahirette ve şu ki dönüşümüz Allah'a-dır ve şu ki o müsrifler ateşin yoldaşlarıdırlar."

٤٤- فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
 44- Fe se tezkurune ma ekulu lekum, ve ufevvidu emri ilallah, innallahe basirun bil ibad.

44- "Hatırlayacaksınız ne dediğimi size ve havale ediyorum işimi Allah'a. Şüphesiz Allah Basiyr; görür kullarını."

٤٥- فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ
45- Fe vekahullahu seyyiati ma mekeru ve haka bi ali fir'avne suul azab.

45- Böylece korudu onu Allah kötülüklerinden tuzaklarının. Ve kuşattı Firavun Ailesi'ni kötü bir işkence.

٤٦- النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
46- En naru yu'radune aleyha guduvven ve aşiyya ve yevme tekumus saah, edhılu ale firavne eşeddel azab.

46- Ateşe arz edilirler, ondadırlar sabahleyin ve akşamleyin. Ve çalacağı gün saatin:" Sokun Firavun Ailesi'ni şiddetli işkenceye."

٤٧- وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاء لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ
47- Ve iz yetehaccune fin nari fe yekulud duafau lillezinestekberu inna kunna lekum tebean fe hel entum mugnune anna nasiben minen nar.

47- Ve ne zaman atıştıklarında ateşte, peşinden diyecek ezilenler o ezenlere:" Şüphesiz biz, size tabi olduk, artık siz mani olabilirmisiniz bizden bir parça ateşten?"

٤٨- قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
48- Kalellezi nestekberu inna kullun fiha innallahe kad hakeme beynel ibad.

48- Diyecek o ezenler:" Şüphesiz biz, hepimiz ondayız. Kuşkusuz Allah gerçekten hükmünü verdi kulları arasında."

٤٩- وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ
49- Ve kalellezine fin nari li hazeneti cehennemed'u rabbekum yuhaffif anna yevmen minel azab.

49- Ve diyecek o ateştekiler bekçilerine cehennemin:" Dua edin Efendinize hafifletsin bizden -bir gün- işkenceden."

٥٠- قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
50- Kalu e ve lem teku te'tikum rusulukum bil beyyinat, kalu bela, kalu fed'u, ve ma duaul kafirine illa fi dalal.

50- Diyecekler:" Yok muydu size gelen Rasülleriniz anlaşılır delillerle?" Diyecekler: "Evet." Diyecekler: "Öyleyse dua edin. Ve değildir duası küfürbazların, sadece geçersizdir." 

٥١- إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
51- İnna le nensuru rusulena vellezine amenu fil hayatid dunya ve yevme yekumul eşhad.

51- Şüphesiz Biz, elbette yardım edeceğiz Rasüllerimize ve o inananlara dünya hayatında ve şahitlerin getirileceği gün.

٥٢- يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
52- Yevme la yenfeuz zalimine ma'ziretuhum ve lehumulla'netu ve lehum suud dar.

52- O gün fayda vermez yanlış yapanlara mazeretleri ve onlaradır lanet ve onlaradır berbat ev.

٥٣- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ
53- Ve lekad ateyna musel huda ve evresna beni israilel kitab.

53- Ve andolsun verdik Musa'ya hidayeti ve varis kıldık İsrailoğulları'na -Kitabı-

٥٤- هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ
54- Huden ve zikra li ulil elbab.

54- Bir rehber ve hatırlatıcıdır temiz akıllılar için.

٥٥- فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
55- Fasbir inne va'dallahi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkar.

55- Artık sabret! Şüphesiz vaadi Allah'ın hakk-tır ve bağışlanma dile günahların için ve an övgüyle Efendini akşamdan ve erkenden.

٥٦- إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
56- İnnellezine yucadilune fi ayatillahi bi gayri sultanin etahum in fi sudurihim illa kibrun ma hum bi baligih, festeiz billah, innehu huves semiul basir.

56- Şüphesiz o mücadele edenler; -ayetleri hakkında Allah'ın- onlara gelmiş bir sultan olmadan... Yoktur göğüslerinde, sadece bir kibir ki onlar erişemezler ona. Artık sığın Allah'a. Şüphesiz O var ya O, Semi; işitendir, Basiyr; görendir.

٥٧- لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
57- Le halkus semavati vel ardı ekberu min halkın nasi ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

57- Elbette yaratılışı göklerin ve yerin daha büyüktür yaratılışından insanlığın ve lakin insanların çoğu bilmezler.

٥٨- وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ
58- Ve ma yestevil a'ma vel basiru vellezine amenu ve amilus salihati ve lel musiu, kalilen ma tetezekkerun.

58- Ve denk değildir; kör ve gören, ve o inananlar ve doğru yapanlar ve değildir kötülük yapanlarla. Ne de az dikkat ediyorsunuz!

٥٩- إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
59- İnnes saate le atiyetun la reybe fiha ve lakinne ekseren nasi la yu'minun.

59- Şüphesiz saat elbette gelecektir yoktur şüphe onda ve lakin çoğusu insanların inanmazlar.

٦٠- وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
60- Ve kale rabbukumud'uni estecib lekum, innellezine yestekbirune an ibadeti se yedhulune cehenneme dahırin.

60- Ve dedi Efendiniz:" Dua edin Bana cevab vereceğim sizin için! Şüphesiz o kibirlenenler -Bana kulluk etmek üzerine- girecekler cehenneme aşağılanmış olarak."

٦١- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
61- Allahullezi ceale lekumul leyle li teskunu fihi ven nehare mubsıra, innallahe le zu fadlin alen nasi ve lakinne ekseren nasi la yeşkurun.

61- Allah ki yaptı sizin için geceyi dinlenin diye onda ve gündüzü görünür. Şüphesiz Allah elbette -fazilet sahibidir- üzerine insanların ve lakin çoğusu insanların teşekkür etmezler.

٦٢- ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
62- Zalikumullahu rabbukum haliku kulli şey'in la ilahe illa huve fe enna tu'fekun.

62- İşte budur Allah, Efendinizdir, Halık; Yaratıcısıdır her olanın -yoktur ilah, sadece O!- Artık nasıl dönüveriyorsunuz?

٦٣- كَذَلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ
63- Kezalike yu'fekullezine kanu bi ayatillahi yechadun.

63- İşte böyle dönüveriyordu o; -Allah ayetlerini- reddedenler.

٦٤- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
64- Allahullezi ceale lekumul arda kararen ves semae binaen ve savverekum fe ahsene suverekum ve razakakum minet tayyibat, zalikumullahu rabbukum, fe tebarekallahu rabbul alemin.

64- Allah ki; yaptı sizin için yeri yerleşilecek ve göğü de bina ve suretlendirdi sizi böylece çok güzel surete büründürdü sizi ve rızıklandırdı sizi hoşlarından. Budur Allah, Efendiniz! Böylece mübarektir Allah, Efedisidir alemlerin!

٦٥- هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
65- Huvel hayyu la ilahe illa huve fed'uhu muhlisine lehud din, el hamdu lillahi rabbil alemin.

65- O Hayy; diridir -yoktur ilah sadece O- Artık -dua edin O'na muhlis olarak- -O'nun-dur din-. Övgüler Allah içindir, Efendisi-dir alemlerin.

٦٦- قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
66- Kul inni nuhitu en a'budellezine ted'une min dunillahi lemma caeniyel beyyinatu min rabbi ve umirtu en uslime li rabbil alemin.

66- De:" Şüphesiz ben yasaklandım kulluk etmekten o, dua ettiklerinizden -Allah yanısıra-  geldiği vakit bana -anlaşılır deliller Efendimden- ve emredildim teslim olmaya -Efendisine alemlerin-

٦٧- هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
67- Huvellezi halakakum min turabin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugu eşuddekum summe li tekunu şuyuha, ve minkum men yuteveffa min kablu ve li teblugu ecelen musemmen ve leallekum ta'kılun.

67- O ki yarattı sizi topraktan sonra meniden sonra alakadan sonra çıkardı sizi bir bebek sonra erişilsin diye olgunluğunuza sonra olasınız diye bir yaşlı. Ve sizden vefat eden olur önceden. Ve erişesiniz diye belirlenmiş ecelinize ve böylece siz belki aklınızı kullanırsınız.

٦٨- هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
68- Huvellezi yuhyi ve yumit, fe iza kada emren fe innema yekulu lehu kun fe yekun.

68- O ki hayat verir ve can alır. Artık ne zaman kaza ettiğinde bir emri peşinden sadece -Der- ona: " Ol! artık Oldu!"

٦٩- أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ
69- E lem tere ilellezine yucadilune fi ayatillah, enna yusrafun.

69- Görmez misin o cedelleşenleri -Allah ayetleri hakkında- Nasıl değişiyorlar?

٧٠- الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
70- Ellezine kezzebu bil kitabi ve bima erselna bihi rusulena, fe sevfe ya'lemun.

70- Ki onlar yalanladılar -Kitabı- ve ne gönderdiysek -onunla- Rasüllerimizi. Ama yakında bilecekler.

٧١- إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ
71- İzil aglalu fi a'nakıhim ves selasil, yushabun.

71- Ne zaman kelepçeler boyunlarında ve zincirler sürüklenecekler.

٧٢- فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ
72- Fil hamimi summe fin nari yuscerun.

72- Hamamda sonra ateşte yakılacaklar.

٧٣- ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ
73- Summe kile lehum eyne ma kuntum tuşrikun.

73- Sonra denilecek onlara:"Nerededir o yamandırmış olduklarınız?..."

٧٤- مِن دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ
74- Min dunillah, kalu dallu anna bel lem nekun ned'u min kablu şey'a, kezalike yudıllullahul kafirin.

74- "Allah yanısıra..." Diyecekler:" Saptılar bizden, hayır! değildik biz dua edenler önceden bir şeye." İşte böyle saptırır Allah küfürbazları.

٧٥- ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ
75- Zalikum bima kuntum tefrehune fil ardı bi gayril hakkı ve bima kuntum temrehun.

75- "İşte böyle oldu çünkü siz ferahlanıyordunuz yeryüzünde haksız yere ve çünkü siz böbürleniyordunuz."

٧٦- ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
76- Udhulu ebvabe cehenneme halidine fiha, fe bi'se mesvel mutekebbirin.

76- "Girin kapılarından cehennemin -ölümsüzce- orada! Ne berbattır yeri kibirlenenlerin"

٧٧- فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
77- Fasbir inne va'dallahi hakk, fe imma nuriyenneke ba'dallezi neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileyna yurceun.

77- Artık sabret! Şüphesiz vaadi Allah'ın hakk-tır. Böylece göstersekte sana, onlara olan vaadlerimizin bazılarını ya da vefat ettirsek seni, sonunda -Bize- dönecekler.

٧٨- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ
78- Ve lekad erselna rusulen min kablike minhum men kasasna aleyke ve minhum men lem naksus aleyk, ve ma kane li resulin en ye'tiye bi ayetin illa bi iznillah, fe iza cae emrullahi kudıye bil hakkı ve hasire hunalikel mubtılun.

78- Ve gerçekten gönderdik Rasülleri -Senden önce- onlardan kiminin izini sürdük Sana ve onlardan kiminin izini sürmedik Sana. Ve olmaz bir Rasülün getirmesi bir ayeti, - sadece izniyle Allah'ın-. Artık geldiğinde -emri Allah'ın- kaza edilir hakk-la ve kaybeder orada sahtekarlar.

٧٩- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
79- Allahullezi ceale lekumul en'ame li terkebu minha ve minha te'kulun.

79- Allah ki yaptı sizin için enamı binesiniz diye onlardan ve onlardan yiyesiniz.

٨٠- وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
80- Ve lekum fiha menafiu ve li teblugu aleyha haceten fi sudurikum ve aleyha ve alel fulki tuhmelun.

80- Ve sizin için onlarda menfaatler vardır ve ulaşmanız için onlarla bir ihtiyacınıza gönüllerinizde olan ve onların ve gemilerin üstünde taşınırsınız.

٨١- وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ
81- Ve yurikum ayatihi fe eyye ayatillahi tunkirun.

81- Ve gösteriyor size ayetlerini, artık hangi ayetini Allah'ın inkar edersiniz?

٨٢- أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
82- E fe lem yesiru fil ardı fe yenzuru keyfe kane akıbetullezine min kablihim, kanu eksere minhum ve eşedde kuvveten ve asaren fil ardı fema agna anhum ma kanu yeksibun.

82- Yapmıyorlar mı yolculuk yeryüzünde böylece baksınlar nasıl oldu akıbeti onlardan öncekilerin. Daha çoktular onlardan ve muazzam güçlüydüler ve eserler bakımından yeryüzünde ama fayda sağlamadı onlara kazanmış oldukları.

٨٣- فَلَمَّا جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
83- Fe lemma caethum rusuluhum bil beyyinati ferihu bima indehum minel ilmi ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

83- Artık ne zaman geldiğinde onlara Rasülleri -anlaşılır delillerle- sevindiler yanlarında olan -ilimden- ve kuşattı onlarla -Onunla- alay ettiklerini-

٨٤- فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ
84- Fe lemma reev be'sena kalu amenna billahi vahdehu ve keferna bima kunna bihi muşrikin.

84- Böylece ne zaman gördüklerinde kötülüğümüzü, dediler:" İnandık Allah'a, Vahid; Tek oluşuna ve inkar ettik -O'nunla beraber- yamandırdıklarımızı."

٨٥- فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ
85- Fe lem yeku yenfeuhum imanuhum lemma reev be'sena, sunnetallahilleti kad halet fi ibadih, ve hasire hunalikel kafirun.

85- Fakat fayda sağlamadı inanmaları gördükleri vakit kötülüğümüzü. Sünneti Allah'ın ki gerçekten süregelendir arasında kullarının ve kaybedenlerdir orada kafirler.







13 Haziran 2021 Pazar

59- Alak Denklemi -Zümer İkrası-






بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
İsmiyle Allah'ın, Rahman'dır,Rahiym'dir

١- تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
1- Tenzilul kitabi minallahil azizil hakim.

1- İndirilmesi Kitab'ın Allah'tan-dır, Aziz'dir, Hakiym'dir.

(Tenzil: daha çok parça parça indiriliş, inzal: genel indiriliş.Aziz: mutlak galib, istediğini yapmakta kimseden çekinmeyen, Hakiym: yaptığını nedenlere dayandıran çeşitli sonuçlar ortaya çıkaran, doğru hüküm veren.)

٢- إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
2- İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa'budillahe muhlisan lehud din.

2- Şüphesiz Biz indirdik Sana Kitab'ı -hakkla- Artık kulluk et Allah'a halis olarak -O'nun-dur din-

(Hak: su götürmez gerçek. Muhlis: samimi, içten,katıksız, organik kelimesinin kullanılmasının nedeni, doğal ve kaliteli kul istiyor Rabbimiz, bu yüzden inanç sistemi olan -Din- öğesini, belirttiği şekilde Kitab'tan alarak anlamalıyız.)

٣- أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
3- E la lillahid dinul halis, vellezinettehazu min dunihi evliya, ma na'buduhum illa li yukarribuna ilallahi zulfa, innallahe yahkumu beynehum fi ma hum fihi yahtelifun, innallahe la yehdi men huve kazibun keffar.

3- Değil midir Allah'ın organik din? Ve o, edinenler -O'nun Yanısıra - evliyalar: " Kulluk etmiyoruz onlara, sadece belki yanaştırırlar bizi Allah'a mertebece." Muhakkak Allah hükmedecek aralarında içinde bulundukları ihtilaflar üzerinde. Muhakkak Allah hidayete erdirmez o, yalancı, inkarcı kimseyi.

٤- لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَّاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاء سُبْحَانَهُ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
4- Lev eradallahu en yettehıze veleden lastafa mimma yahluku ma yeşau subhaneh, huvallahul vahıdul kahhar.

4- Eğer dileseydi Allah bir veled edinmeyi, elbette seçebilirdi yarattıkları arasından istediğini. Subhan'dır O! O, Allah; Vahid'dir, Kahhar'dır.

(Subhan: Her yaratılanın Sahibi, iradeli ve iradesiz her şeyin O'nu anmaktadır. Yaratılmışların kalıblarından uzak. Vahid: Tek, Bir'dir. Kahhar: Tek oluşu sebebiyle herkese, her şeye boyun eğdiren, boyunduruk altına alan.)

٥- خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ
5- Halakas semavati vel arda bil hakk, yukevvirul leyle alen nehari ve yukevvirun nehare alel leyli ve sehhareş şemse vel kamer, kullun yecri li ecelin musemma, e la huvel azizul gaffar.

5- Yarattı gökleri ve yeri hakla. Sardırır geceyi üstüne gündüzün ve sardırır gündüzü üstüne gecenin.Ve hizmete soktu güneşi ve ayı. Hepsi çalışır isimlendirilmiş bir dönem için. Değil midir O, Aziz, Ğaffar?

(Yukevvir: sarmak, döndürmek.Aziz: Herkesi, her şeyi mağlub eden yegane galib. Ğaffar: Hatalarını görüp düzelenlerin kabahatlerini örten,bağışlayan.)

٦- خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
6- Halakakum min nefsin vahıdetin summe ceale minha zevceha ve enzele lekum minel en'ami semaniyete ezvac, yahlukukum fi butuni ummehatikum halkan min ba'di halkın fi zulumatin selas, zalikumullahu rabbukum lehul mulk, la ilahe illa huve, fe enna tusrafun.

6- Yarattı sizi tek özden sonra yaptı ondan eşini ve indirdi sizin için enam-dan sekiz eşi. Yaratır sizi karınlarında annelerinizin, yaratıştan sonra yaratış, üç karanlıkta. İşte budur Allah, Efendiniz! O'nun-dur mülk. Yoktur ilah sadece O! Artık nasıl değişiyorsunuz?

( Nefs: öz, kendi, benlik, kişilik. Enam: inek iki, deve iki, koyun iki, keçi iki = sekiz eş. Zulumayin Selase: üç karanlık bir: meninin -nutfe- rahme bırakılıp orada tutunması -karar-ı mekin-, iki: rahimde yumurtalık gelişir cinsiyet oluşur müstekar, sonra son aşama doğuma doğru müstevdi ve nefs oluşur. Mülk: hükümranlık, sahiblik. Tusraf: döndürme, çevirme, değişim.)

٧- إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
7- İn tekfuru fe innallahe ganiyyun ankum, ve la yerda li ıbadihil kufr, ve in teşkuru yerdahu lekum, ve la teziru vaziretun vizra uhra, summe ila rabbikum merciukum fe yunebbiukum bima kuntum ta'melun, innehu alimun bi zatis sudur.

7- Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah Ğani'dir size. Ve hoşuna gitmez kullarının nankörlük etmesi. Ve eğer teşekkür ederseniz hoşuna gider o, lehinize. Ve yüklenmeyecek bir yükümlü başkasının yükünü. Sonra Efendize'dir dönüşünüz, peşinden haber verecek size yapmış olduklarınızı. Şüphesiz O, Alim'dir özüne göğüslerin.

(Ğani: Sınırsız zenginliğe sahib. Zat-ı Sudur: göğüslerin özü, kalb)

٨- وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
8- Ve iza messel insane durrun dea rabbehu muniben ileyhi summe iza havvelehu ni'meten minhu nesiye ma kane yed'u ileyhi min kablu ve ceale lillahi endaden li yudılle an sebilih, kul temetta' bi kufrike kalilen inneke min ashabin nar.

8- Ve ne zaman dokunsa insana bir zarar dua eder Efendi'sine, -yönelerek O'na- sonra ne zaman bahşetse ona bir nimet -O'ndan-; unutur dua ederken ki halini O'na, önceden ve yapar Allah'a eşler, saptırmak için -Yolundan-. De: "Faydalan nankörlüğünle biraz. Muhakkak sen ateşin arkadaşlarındansın."

٩- أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
9- Em men huve kanitun anael leyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete rabbih, kul hel yestevillezine ya'lemune vellezine la ya'lemun, innema yetezekkeru ulul elbab.

9- O kimse mi; gönülden boyun eğerek anlarında gecenin secde ederek ve ayakta kalarak, sakınarak ahiretten ve ümid ederek rahmetini Efendisi'nin. De: " Aynı seviyede midir bilenlerle o bilmeyenler? Sadece hafızasından düşürmez temiz akıllılar.

( Ganitun: özden yönelen, samimi boyun eğen, itaatkar. Zikir: hatırlamak, akılda tutmak. Ulul elbab: saf akıl, gerçeği gören.)

١٠- قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
10- Kul ya ıbadıllezine amenutteku rabbekum, lillezine ahsenu fi     hazihid dunya haseneh, ve ardullahi vasiah innema yuveffas  sabirune ecrehum bi gayri hisab.

10- De: " Ya o inanan kullarım; korunun Efendinize! O kimseler için ki; güzellik yaparlar bu dünyada, güzellik var. Ve Alah'ın yeri geniştir. Sadece vefa edecektir sabredenlere ücretlerini hesapsız olarak.

١٠- قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
11- Kul inni umirtu en a'budallahe muhlisan lehud din.

11- De: " Şüphesiz ben şuna emredildim; kulluk etmem Allah'a halis olarak, O'nun-dur din."

١٢- وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ
12-Ve umirtu li en ekune evvelel muslimin.

12- "Ve emredildim şuna; teslim olanların ilki olmakla."

١٣- قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
13- Kul inni ehafu in asaytu rabbi azabe yevmin azim.

13- De: " Şüphesiz ben korkarım eğer asi olursam Efendime işkencesinden büyük günün."

١٤- قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُ دِينِي
14- Kulillahe a'budu muhlisan lehu dini.

14- De: "Allah'a kulluk ederim halis olarak O'nun için, dinimde."

١٥- فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
15- Fa'budu ma şi'tum min dunih, kul innel hasirine ellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike huvel husranul mubin.

15- "Artık kulluk edin neye isterseniz -O'nun Yanısıra- De:" Şüphesiz hüsrana uğrayanlar ki onlar; hem hüsrana uğratır kendisini ve ailesini kıyamet günü. Değil midir o apaçık hüsran?"

١٦- لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
16- Lehum min fevkıhim zulelun minen nari ve min tahtihim zulel, zalike yuhavvifullahu bihi ıbadeh, ya ıbadi fettekun.

16- Onların üstlerinden gölgeler ateşten ve altlarından gölgeler. İşte korkutur Allah onunla kullarını. Ya Kullarım, artık korunun!

١٧- وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
17- Vellezinectenebut tagute en ya'buduha ve enabu ilallahi lehumul buşra, fe beşşir ıbad.

17- Ve o kaçınanlar azgınlardan kulluk etmemek için onlara ve dönerse Allah'a, onlar içindir müjde. Artık müdele kullarımı!

١٨- الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
18- Ellezine yestemiunel kavle fe yettebiune ahseneh, ulaikellezine hedahumullahu ve ulaike hum ulul elbab.

18- Her kim kulak verirse -Söze- peşinden takib ederse o, en güzeli; işte bunlara edecektir hidayet Allah. İşte bunlardır temiz akıllılar.

١٩- أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنتَ تُنقِذُ مَن فِي النَّارِ
19- E fe men hakka aleyhi kelimetul azab, e fe ente tunkızu men fin nar.

19- Kimin aleyhine hak olduysa işkence tebligatı, artık sen kurtarabilir misin ateş içinde olan kimseyi?

٢٠- لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّن فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ
20- Lakinillezinettekav rabbehum lehum gurefun min fevkıha gurefun mebniyyetun tecri min tahtihel enhar, va'dallah, la yuhlifullahul miad.

20- Lakin kim korunur Efendisine, onlaradır yapılmış makam odaları, akar zemininden nehirler. Vaadidir Allah'ın! Caymaz Allah vaadinden.

٢١- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ
21- E lem tere ennallahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabia fil ardı summe yuhricu bihi zer'an muhtelifen elvanuhu summe yehicu fe terahu musferran summe yec'aluhu hutama, inne fi zalike le zikra li ulil elbab.

21- Görmez misin ki Allah indirdi gökten suyu, peşinden akıtır onu kaynaklara yeryüzünde sonra çıkarır onunla ekinleri çeşitli renkten sonra solmuş görürsün onu sararmış olarak sonra yapar onu moloz. Şüphesiz bunda elbette hatırlatıcı vardır temiz akıllılar için. 


٢٢- أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
22- E fe men şerehallahu sadrehu lil islami fe huve ala nurin min rabbih, fe veylun lil kasiyeti kulubuhum min zikrillah, ulaike fi dalalin mubin.

22- Artık kimin genişletirse Allah göğsünü islama, artık o aydınlık üzerinedir Efendisin-den. Artık yazıklar olsun o katılaştıranlara kalblerini hatırlatıcısından Allah'ın. Bunlar apaçık sapıklıktadır.

٢٣- اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
23- Allahu nezzele ahsenel hadisi kitaben muteşabihen mesaniye takşaırru minhu culudullezine yahşevne rabbehum, summe telinu culuduhum ve kulubuhum ila zikrillah, zalike hudallahi yehdi bihi men yeşau, ve men yudlilillahu fe ma lehu min had.

23- Allah indirdi en güzelini hadisin bir kitab olarak, benzerli, ikişerli, ürperir ondan cildleri ki onlar saygıdan ötürü korkarlar Efendilerine sonra erir cildleri ve kalbleri hatırlamakla Allah'ı. Budur hidayeti Allah'ın, hidayet eder -onunla- kimi isterse. Ve kimi saptırırsa Allah, artık onun için bir hidayet yoktur.

٢٤- أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
24- E fe men yetteki bi vechihi suel azabi yevmel kıyame, ve kıyle liz zalimine zuku ma kuntum teksibun.

24- Artık kim korursa yüzünü en kötü işkenceden kıyamet günü, ve denilecek yanlış yapanlara:" Tadın bakalım kazanmış olduklarınızı!" 

٢٥- كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمْ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
25- Kezzebellezine min kablihim fe etahumul azabu min haysu la yeş'urun.

25- Yalanlamıştı onlardan öncekiler de gelmişti onlara işkence fark edemedikleri bir yönden.

٢٦- فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
26- Fe ezakahumullahul hızye fil hayatid dunya, ve le azabul ahıreti ekber, lev kanu ya'lemun.

26- Böylece tattırdı onlara Allah, rezaleti dünya hayatında ve elbette ahiret işkencesi daha büyüktür. Eğer bilmiş olsalar idi.

٢٧- وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
27- Ve lekad darebna lin nasi fi hazel kur'ani min kulli meselin leallehum yetezekkerun.

27- Ve andolsun ortaya koyduk insanlar için bu Kur'an'da her bir misalden ki, belki hatırlarlar

٢٨- قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
28- Kur'anen arabiyyen gayre zi ivecin leallehum yettekun.

28- Kur'an; arabça eğrisiz büğrüsüz ki belki korunurlar.

٢٩- ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاء مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
29- Daraballahu meselen raculen fihi şurekau muteşakisune ve raculen selemen li racul, hel yesteviyani mesel, el hamdulillah, bel ekseruhum la ya'lemun.

29- Ortaya koyuyor Allah misalen bir adamı; onun hakkında ortakları birbirini yiyorlar ve bir adam huzurlu bir adamla. Aynı seviyede midir misaldekiler? Övgüler Allah içindir. Hayır, çoğusu bilmez.

( Müteşakıs: huysuz, çekişip duran)

٣٠- إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
30- İnneke meyyitun ve innehum meyyitun.

30- Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar ölecekler.

٣١- ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
31- Summe innekum yevmel kıyameti ınde rabbikum tahtasımun.

31- Sonra şüphesiz siz, ayağa kalkış günü Efendinizin yanında tartışacaksınız

٣٢- فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ
32- Fe men azlemu mimmen kezzebe alallahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh, e leyse fi cehenneme mesven lil kafirin.

32- Artık kimdir daha zalim yalan söyleyenden Allah'a karşı ve yalanlayan -Doğruyu- ne zaman geldiğinde ona. Yok mudur cehennemde bir yer inkarcılar için?

٣٣- وَالَّذِي جَاء بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
33- Vellezi cae bis sıdkı ve saddeka bihi ulaike humul muttekun.

33- Ve o gelenler -doğruyla- ve -onu- doğrulayanlar... İşte bunlar ki onlar korunanlardır.

٣٤- لَهُم مَّا يَشَاءونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ جَزَاء الْمُحْسِنِينَ
34- Lehum ma yeşaune inde rabbihim, zalike cezaul muhsinin.

34- Onlar içindir ne isterseler Efendi-leri'nin yanında. İşte budur ödülü iyilikseverlerin.

٣٥- لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
35- Li yukeffirallahu anhum esveellezi amilu ve yecziyehum ecrehum bi ahsenillezi kanu ya'melun.

35- İnkar etmesi içindir Allah'ın onlardan işledikleri en kötü amellerini ve ödüllendirecektir onları en güzel ödülle işlemiş oldukları amellerinden.

٣٦- أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
36- E leysallahu bi kafin abdeh, ve yuhavvifuneke billezine min dunih, ve men yudlilillahu fe ma lehu min had.

36- Yeterli değil midir Allah kuluna? Ve korkutuyorlar seni -O'nun Yanısıra- olanlarla. Ve kimi saptırırsa Allah, artık yoktur onun için bir hidayet!

٣٧- وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ
37- Ve men yehdillahu fe ma lehu min mudıll, e leysallahu bi azizin zintikam.

37- Ve kimi hidayet ederse Allah, artık yoktur onun için bir saptırıcı! Değil midir Allah tüm üstünlüğüyle öç sahibi?

٣٨- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
38- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunnallah, kul e fe raeytum ma ted'une min dunillahi in eradeniyallahu bi durrin hel hunne kaşifatu durrihi ev eradeni bi rahmetin hel hunne mumsikatu rahmetih, kul hasbiyallah, aleyhi yetevekkelul mutevekkılun.

38- Ve gerçekten eğer sorarsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri?" elbette diyecekler: "Allah." De: "Artık görüyor musunuz nelere dua ettiğinizi -Yanısıra- Allah'ın? Eğer dilese bana Allah zarar vermeyi üstesinden gelebilir mi onlar zarar vermesinden ya da dilese bana rahmet etmeyi önüne geçebilirler mi rahmet etmesinin? De: " Hesabını yapar bana Allah" O'na arkasını yaslasın sırtını yaslayacak yer arayanlar!"

٣٩- قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
39- Kul ya kavmi'melu ala mekanetikum inni amil, fe sevfe ta'lemune.

39- De:" Ya halkım çalışın mekanlarınızda şüphesiz ben de çalışıyorum. Artık yakında bileceksiniz!"

٤٠- مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
40- Men ye'tihi azabun yuhzihi ve yahıllu aleyhi azabun mukim.

40- "Kime geleceğini rezil edici işkencenin ve aleyhine işkence göreceği yere konacağını..."

٤١- إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
41- İnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakkı, fe men ihteda fe li nefsih, ve men dalle fe innema yadıllu aleyha, ve ma ente aleyhim bi vekil.

41- Şüphesiz Biz indirdik Sana Kitabı, insanlar için -hakkla-. Artık kim hidayete yönelirse bu kendisinedir ve kim de saparsa bu da sadece sapar aleyhine. Ve değilsin Sen onlara sorumlu.

٤٢- اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
42- Allahu yeteveffel enfuse hine mevtiha velleti lem temut fi menamiha, fe yumsikulleti kada aleyhel mevte ve yursilul uhra ila ecelin musemma, inne fi zalike le ayatin li kavmin yetefekkerun.

42- Allah geri alır benlikleri öldükleri sırada ve o ölmemişleri de uykularında. Böylece tutar o aleyhlerine ölümü hükmettiklerininkini ve gönderir diğerlerininkini isimlendirilmiş süreye kadar. Elbette bunda şüphesiz bir işaret vardır fikir yürüten bir halk için.

٤٣- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
43- Emittehazu min dunillahi şufeae, kul e ve lev kanu la yemlikune şey'en ve la ya'kılun.

43- Ya da edindiler mi Allah yanısıra arabulucular? De: "Velev olsalar bile mi bir şeye sahib olmayan ve akletmeyenler?"

٤٤- قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
44- Kul lillahiş şefaatu cemia, lehu mulkus semavati vel ard, summe ileyhi turceun.

44- De:" Allah'ın-dır arabuluculuk tümüyle, O'nun'dur mülkü göklerin ve yerin sonra O'na döndürüleceksiniz.

٤٥- وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
45- Ve iza zukirallahu vahdehuşmeezzet kulubullezine la yu'minune bil ahıreh, ve iza zukirellezine min dunihi iza hum yestebşirun.

45- Ve ne zaman bahsedilse Allah,Vahid; Tek olarak, nefret suçuyla dolar kalbleri o ahirete inanmayanların. Ve ne zaman bahsedilse -O'nun yanısıra- olanlardan o zaman onlar sevinçten uçarlar.

٤٦- قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
46- Kulillahumme fatıras semavati vel ardı alimel gaybi veş şehadeti ente tahkumu beyne ıbadike fi ma kanu fihi yahtelifun.

46- De: " Ey Allah'ım, Fatırı; yapı taşlarını oluşturan göklerin ve yerin, Alim'dir kayb olana ve açık olana, Sen hükmedersin kullarının arasında ihtilafa düşmüş olduklarında.

٤٧- وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
47- Ve lev enne lillezine zalemu ma fil ardı cemian ve mislehu meahu leftedev bihi min suil azabi yevmel kıyameh, ve beda lehum minallahi ma lem yekunu yahtesibun.

47- Velev ki o zalimlerin olsa idi yerdekilerin hepsi ve onlarla beraber bir misli daha, elbette fidye olarak verirlerdi onları kötü işkence karşılığında kıyamet günü. Ve ortaya çıkarılacak Allah'tan hesap etmedikleri ne varsa.

٤٨- وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
48- Ve beda lehum seyyiatu ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

48- Ve ortaya çıkaracak onlara kazanmış oldukları kötülükleri ve kuşatacak onları -onunla- alay etmiş oldukları.

٤٩- فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
49- Fe iza messel insane durrun deana, summe iza havvelnahu ni'meten minna kale innema utituhu ala ilm, bel hiye fitnetun ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

49- Böylece ne zaman dokunsa insan bir zarar dua eder Bize, sonra ne zaman bahşetsek ona bir nimet Bizden, der:" Sadece o bana verildi ilmim için. Hayır! o bir oltadır velakin onların çoğusu bilmezler.

٥٠- قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
50- Kad kalehellezine min kablihim fe ma agna anhum ma kanu yeksibun.

50- Gerçekten demişti onu, o onlardan öncekiler, ancak yarar sağlamadı onlara kazanmış oldukları.

٥١- فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَؤُلَاء سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ
51- Fe esabehum seyyiatu ma kesebu, vellezine zalemu min haulai se yusibuhum seyyiatu ma kesebu ve ma hum bi mu'cizin.

51- Peşinden isabet etmişti onlara kazanmış oldukları kötülükler. Ve o zalimlere de bunlardan isabet edecek kötülükleri kazandıklarından ve onlar kaçamazlar. 

٥٢- أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
52- E ve lem ya'lemu ennallahe yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu'minun.

52- Bilmezler mi ki; Allah yayar rızkı kim için isterse ve kısar da. Şüphesiz bunda elbette bir işaret vardır inanan halk için.

٥٣- قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
53- Kul ya ıbadiyellezine esrefu ala enfusihim la taknetu min rahmetillah, innallahe yagfiruz zunube cemia, innehu huvel gafurur rahim.

53- De: "Ya kullarım! o haddi aşıp kendilerine yazık edenler, ümidinizi kaybedib moralinizi bozmayın Allah'ın rahmetinden! Şüphesiz Allah mağfiret edip örter günahların hepsini. Şüphesiz O varya O, Ğafur -rahmetinden asla ümid kesilmemesi gereken- Rahiym -bağışlanmanın sonucu rahatlığı yaşatan-dır."

٥٤- وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
54- Ve enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kabli en ye'tiyekumul azabu summe la tunsarun.

54- Ve yönelin Efendinize ve eller yukarı O'na teslim olup kendinizi emniyete alın önceden, yoksa gelir size azab sonra yardım da görmezsiniz.

٥٥- وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
55- Vettebiu ahsene ma unzile ileykum min rabbikum min kabli en ye'tiyekumul azabu bagteten ve entum la teş'urun.

55- Ve tabi olun en güzeline ne indirildiyse size Efendiniz'den -önceden- yoksa gelir size azab ansızın ve siz farkına varmadan.

٥٦- أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ وَإِن كُنتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ
56- En tekule nefsun ya hasreta ala ma ferrattu fi cenbillahi ve in kuntu le mines sahirin.

56- Ki der o kişi: "Eyvahlar olsun bana! İleri gittim Allah'ın yanında ve muhakkak ben elbette alay edenlerden oldum"

٥٧- أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ
57- Ev tekule lev ennallahe hedani le kuntu minel muttekin.

57- Ya da der ki: " Eğer ki Allah hidayet etseydi beni elbette müttakilerden olurdum."

٥٨- أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
58- Ev tekule hine terel azabe lev enne li kerreten fe ekune minel muhsinin.

58- Ya da der ki ne zaman gördüğünde azabı:" Keşke bana bir şans daha verilse hemen iyilikseverlerden olurdum"

٥٩- بَلَى قَدْ جَاءتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
59- Bela kad caetke ayati fe kezzebte biha vestekberte ve kunte minel kafirin.

59- "Hayır! Gerçekten geldi sana ayetlerim ancak yalanladın onları ve kibirlendin ve sen inkarcılardan oldun."

٦٠- وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ
60- Ve yevmel kıyameti terellezine kezebu alallahi vucuhuhum musveddeh, e leysefi cehenneme mesven lil mutekebbirin.

60- Ve Kalkış Günü göreceksin o, Allah üzerine yalan konuşanların yüzlerini kararmış halde. Yok mudur cehennemde bir yer kibirlenenler için?

٦١- وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
61- Ve yuneccillahullezinettekav bi mefazetihim la yemessuhumus suu ve la hum yahzenun.

61- Ve kurtaracak Allah o korunanları -başarılarıyla- dokunmayacak onlara kötülük ve onlar üzülmeyecekler.

٦٢- اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
62- Allahu haliku kulli şey'in ve huve ala kulli şey'in vekil.

62- Allah, Halık -yaratandır- her istediğini. Ve O her istediği üzerine Vekil -yarattıklarının her durumunu bilen ve güven kaynağı olan- dır.

٦٣- لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
63- Lehu makalidus semavati vel ard, vellezine keferu bi ayatillahi ulaike humul hasirun.

63- O'nun-dur şifreleri göklerin ve yerin! Ve o kimseler inkar ederler ayetlerini Allah'ın, işte bunlardır o hüsrana uğrayacaklar.

٦٤- قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
64- Kul e fe gayrallahi te'murunni a'budu eyyuhel cahilun.

64- De:" Allah gayrısındakilere mi kulluk etmemi bana emrediyorsunuz, ey kafasını çalıştırmayıb yanlışa dalan cahiller?"

٦٥- وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
65- Ve lekad uhıye ileyke ve ilellezine min kablik, le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekunenne minel hasirin.

65- Ve gerçekten -vahyedildi sana ve o senden öncekilere-: "Şayet eğer -şirk koşup yamandırırsanız- elbette boşa gider ameliniz ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

٦٦- بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ الشَّاكِرِينَ
66- Belillahe fa'bud ve kun mineş şakirin.

66- "Hayır! Allah'a artık kulluk et ve ol Şakir, teşekkür edenlerden."

٦٧- وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
67- Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel ardu cemian kabdatuhu yevmel kıyameti ves semavatu matviyyatun bi yeminih, subhanehu ve te'ala amma yuşrikun.

67- Ve ölçüp biçemediler Allah'ı, doğru dürüst değerlendiremediler Değerini ve yeryüzü toptan avucunda olacaktır Kalkış günü ve gökler dürülmüş olacaktır sağ eliyle. Subhan; tesbih edilip övülmesi, anılması gerekendir, O ve Ala; yücedir, uludur, onların ortak tutup yamandırdıklarından.

٦٨- وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
68- Ve nufiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil ardı illa men şaallah, summe nufiha fihi uhra fe izahum kıyamun yanzurun.

68- Ve üflenecek Sur'a, peşinden yere yığılacak ne varsa göklerde ve ne varsa yerde, sadece kimi istediyse Allah, sonra üflenecek ona bir daha, böylece onlar ayakta bakıyorlar.

٦٩- وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاء وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
69- Ve eşrekatil ardu bi nuri rabbiha ve vudıal kitabu ve cie bin nebiyyine veş şuhedai ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum la yuzlemun.

69- Ve parlayacak yer -Efendisi'nin ışığıyla- ve ortaya konacak Kitab ve getirilecek Nebileriyle ve şahidler ve karar verilecek aralarında hakkıyla ve onlara yanlış yapılıp zulm edilmez.

٧٠- وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ
70- Ve vuffiyet kullu nefsin ma amilet ve huve a'lemu bima yef'alun.

70- Ve geri ödenir her kişiye ne amel ettiyse ve O, Alim; bilendir ne amel eylediyseler.

٧١- وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
71- Vesikallezine keferu ila cehenneme zumera, hatta iza cauha futihat ebvabuha, ve kale lehum hazenetuha e lem ye'tikum rusulun minkum yetlune aleykum ayati rabbikum ve yunzirunekum likae yevmikum haza, kalu bela ve lakin hakkat kelimetul azabi alel kafirin.

71- Ve sürülecek o inkarcılar cehenneme doğru zümreler halinde. Hatta ne zaman geldiklerinde -ona- açılacak kapıları ve diyecek onlara bekçileri:" Gelmedi mi size içinizden Rasüller; Efendiniz'in ayetlerini size okuyan ve bu gününüzle karşılacağınız uyarısında bulunan? Diyecekler:" Evet! Ama karar bağlanıp hak oldu -işkence belgesi- inkacıların üzerine."

٧٢- قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
72- Kiledhulu ebvabe cehenneme halidine fiha, fe bi'se mesvel mutekebbirin.

72- Denilecek:" Girin kapılarından cehennemin -ölümsüzce orada- Ne berbattır kibirlenenlerin yeri."

٧٣- وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
73- Vesikallezinettekav rabbehum ilel cenneti zumera, hatta iza cauha ve futihat ebvabuha ve kale lehum hazenetuha selamun aleykum tıbtum fedhuluha halidin.

73- Ve sürülecek o, Efendilerine saygıyla korunanlar cennete doğru zümreler halinde. Hatta ne zaman geldiklerinde -ona- açılacak kapıları ve diyecek onlara bekçileri:" Selamun Aleyküm; huzur dolsun üzerinize, tebrikler iyi iş çıkardınız, haydi girin oraya -ölümsüzce-

٧٤- وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاء فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
74- Ve kalul hamdu lillahillezi sadakana va'dehu ve evresenel arda netebevveu minel cenneti haysu neşa, fe ni'me ecrul amilin.

74- Ve diyecekler:" Elhamdülillah; övgüler olsun Allah'a ki doğruladı bize verdiği sözü ve varis kıldı bizi yerde, böylece cennetten istediğimiz yere yerleşiriz. Ne mükemmeldir ödülü amel edenlerin.

٧٥- وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
75- Ve terel melaikete haffine min havlil arşı yusebbihune bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillahi rabbil alemin.

75- Ve göreceksin; melekler dönüyor çevresinden tahtın tesbih edip anarak hamd; övgüyle Efendilerini. Ve karar kılınacak aralarında hakkıyla ve denilecek:" Övgüler Allah içindir, Efendisi'dir alemlerin."



29 Mayıs 2021 Cumartesi

58- Alak Denklemi -Sebe İkrası-




                        




                                      بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ 
                İsmi-yle Allah'ın Rahman'dır,Rahiym'dir





١- اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ 
1- El hamdu li Allahi ellezi leHu ma fi semavati ve ma fi arzi ve leHu hamdu fi ahiret ve Huve Hakiym Habiyr

1- Övgü Allah içindir ki, O'nun-dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde ve O'nun-dur övgü gelecek hayatta. Ve O, Hakiym'dir Habiyr'dir

(EL HAKİYM... İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

EL HABİYR... Açığa çıkan Esmâ özelliğinin “var”lığını, “Esmâ”sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!)

٢- يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۚ وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ 
2- ya`lemü mâ yelicü fi-l'arḍi vemâ yaḫrucü minhâ vemâ yenzilü mine-ssemâi vemâ ya`rucü fîhâ. vehüve-rraḥîmü-lgafûr.

2- Alimdir -ne girdiyse yere ve ne çıktıysa ondan ve ne indiyse gökten ve ne yükseldiyse ona- Ve O, Rahiym'dir Ğafur'dur

(ER RAHIYM... “Rahmân”daki sayısız özellikleri yoktan var kılan Rahıym özelliğidir! Potansiyeldeki özelliklerin seyrini oluşturma özelliğidir! Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ’sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun “var”lığını oluşturandır.


EL ĞAFÛR... Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahıymiyetin nimetlerine erdiren. Rahıym ismini tetikleyen!)

٣- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ ۖ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ ۖ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ 
3- veḳâle-lleẕîne keferû lâ te'tîne-ssâ`ah. ḳul belâ verabbî lete'tiyenneküm `âlimi-lgaybi. lâ ya`zübü `anhü miŝḳâlü ẕerratin fi-ssemâvâti velâ fi-l'arḍi velâ aṣgaru min ẕâlike velâ ekberu illâ fî kitâbim mübîn.

3- Ve dedi ki o inanmayanlar: "Gelmeyecek bize o saat." De: "Hayır! Yemin olsun Efendime ki, o elbette gelecek size. -Alim-dir ğaybe- Uzaklaşamaz O-ndan bir miskal zerre, ne göklerde ve ne de yeryüzünde ve olmasın küçük bundan ve de olmasın büyük -sadece apaçık kitab-ta-dır."

٤- لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
4- liyecziye-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ülâike lehüm magfiratüv verizḳun kerîm.

4- Cezalandırsın diye o inanan ve doğru işler yapanları. İşte bunlar ki -onlaradır af ve bol gelir-

٥- وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ
5- velleẕîne se`av fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm.

5- Ve kimler ki, -çabalar hakkında işaretlerimizin aciz bırakmaya- İşte bunlar ki, -onlaradır eziyet pislikten inleten-

٦- وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
6- veyere-lleẕîne ûtü-l`ilme-lleẕî ünzile ileyke mir rabbike hüve-lḥaḳḳa veyehdî ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd.

6- Ve görür o -ilim verilenler- ki indirildi sana Efendin'den. O hakk-tır ve -yönlendirir yoluna- Aziz-i Hamid'in. 

(EL HAKK... Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı!

EL AZİYZ... Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Aziyz özelliğiyle hükmünü icra eder!

EL HAMİYD... Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı “Veliyy” ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!)


٧- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ
7- veḳâle-lleẕîne keferû hel nedüllüküm `alâ racüliy yünebbiüküm iẕâ müzziḳtüm külle mümezzeḳin inneküm lefî ḫalḳin cedîd.

7- Ve der ki o inanmayanlar: " Gösterelim mi size bir adamı ki haber veriyor size; ""ne zaman parçalandığınızda tamamen paramparça; şüphesiz siz elbette olacaksınız yeni yaratılışta""

٨- أَفْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ
8- efterâ `ale-llâhi keẕiben em bihî cinneh. beli-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati fi-l`aẕâbi veḍḍalâli-lbe`îd.

8- Uyduruyor mu hakkında Allah'ın bir yalanı ya da onunla cinnet mi geçirdi? Hayır, o kimseler inanmazlar başkayurda, içindedirler bir işkencenin ve uzak bir sapıklığın.

٩- أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
9- E fe lem yerev ila ma beyne eydihim ve ma halfehum mines semai vel ard, in neşe'nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines sema, inne fi zalike le ayeten li kulli abdin munib.

9- Artık görmezler mi elleri arasındaki ve arkalarındakini gökten ve yerden. Eğer istesek batırırız onları yere ya da düşürürüz onlara parçalar gökten. Muhakkak bunda elbette vardır bir işaret yönelen kulların hepsi için.

(Şeyy: Var etmek, istemek, dilemek, gerekli şartları oluşturup mevcudiyet veren. Allah'ın iradesinin açığa çıkışı. İnsan, Allah Şeyy etmeden, amel edemez)

١٠- وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ
 10- Ve lekad ateyna davude minna fadla, ya cibalu evvibi meahu vet tayr, ve elenna lehul hadid.

10- Ve gerçekten verdik Davud'a Bizden bir fazlalık. "Ya Dağlar! dönün Bana onunla ve kuşlar da." Ve yumuşattık onun için demiri.

(Fazl: fazilet,fazlalık. Evvab: bilinçli dönüş. Liyn: sert maddeyi yumuşatmak haşiyn zıddı)

١١- أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
11- Enimel sabigatin ve kaddir fis serdi va'melu saliha, inni bima tamelune basir.

11- Şu ki; "İmal et geniş zırhlar ve ölçülü yap dokumasını ve işini doğru yap. Şüphesiz Ben yaptıklarınıza Basiyr'im."

(Sabiğat: bol bol, geniş zırh. Serd: dokuma. Basiyr: Her an her şeyi Gören.)

١٢- وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
12- Ve li suleymaner riha guduvvuha şehrun ve revahuha şehr, ve eselna lehu aynel kıtr, ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve men yezıg minhum an emrina nuzıkhu min azabis sair.

12- Ve Süleyman'a da rüzgarı... sabah gidişi bir ay öğleden sonra gidişi de bir ay. Ve akıttık onun için gözesini katranın. Ve cinlerden çalışanlar vardı elleri arasında izniyle Rabbi'sinin. Ve kim sapsa onlardan hakkında emrimizin tattırırdık onlara alevli işkenceden.

(Ğuduv: sabah esintisi. Revah: öğleden sonra. gidiş. Sel: akış, haddi aşma. Ayn'el Kıtr: Katran kaynağı. elementin erimiş hali, petrol, bakır. Yeziğ: doğrudan sapmak, eğrilme,kayma. Azab-i Sağir: alevli ateş)

١٣- يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاء مِن مَّحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَاتٍ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
13- Ya'melune lehu ma yeşau min meharibe ve temasile ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyat, i'melu ale davude şukra, ve kalilun min ibadiyeş şekur.

13- Yaparlardı onun için ne isterse kalelerden ve heykeller ve leğenler havuz gibi ve tencereler oturtulmuş. Çalışın Ey Davud Ailesi şükrederek. Ve azı kullarımızdan şükreder.

(Meharibe: korunaklı kale.)

١٤- فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
14- Fe lemma kadayna aleyhil mevte ma dellehum ala mevtihi illa dabbetul ardı te'kulu minseeteh, fe lemma harre tebeyyenetil cinnu en lev kanu ya'lemunel gaybe ma lebisu fil azabil muhin.

14- Böylece ne zaman kaza eylediğimizde ona ölümü, yoktu bir delil onlara ölümü hususunda, sadece yerde debelenen yiyordu değneğini. Peşinden ne zaman düştüğünde ortaya çıktı Cinlere ki eğer olsa idiler bilenler kayb-olanı olmaz idiler kalanlar içinde alçaltıcı işkencenin

١٥- لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ كُلُوا مِن رِّزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
15- Lekad kane li sebein fi meskenihim ayeh, cennetani an yeminin ve şimal, kulu min rızkı rabbikum veşkuru leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafur.

15- Gerçekten vardı Sebe'nin meskenlerinde bir işaret. İki bahçe sağda ve solda. Yiyin rızkından Rabbinizin ve şükredin O'na. Belde ki hoş ve Bağışlayıcı Rabbi var.


١٦- فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُم بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَى أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِّن سِدْرٍ قَلِيلٍ
16- Fe a'radu fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelna-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalil.

16- Ancak yüz çevirdiler peşinden gönderdik onlara kötü bir felaketi ve değiştirdik onların iki bahçesini, iki bahçeye ki acı meyvelere sahib ve demirhindi ve az şeyde sedir-den.

١٧- ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُواۜ وَهَلْ نُجَاز۪ٓي اِلَّا الْكَفُورَ
17- Zalike cezeynahum bima keferu, ve hel nucazi illel kefur.

17- İşte böyle cezalandırdık onları nankörlüklerinden. Ve cezalandırır mıyız? Sadece Nankörleri.

١٨- وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
18- Ve cealna beynehum ve beynel kurelleti barekna fiha kuren zahireten ve kadderna fihes seyr, siru fiha leyaliye ve eyyamen aminin.

18- Ve yaptık aralarında ve arasında memleketlerin ki bereketli kıldık orada memleketleri görülebilir ve takdir ettik oralarda yolculuk yapmayı. Yolculuk yapın oralarda geceleri ve gündüzleri emniyetle.

١٩- فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
19- Fe kalu rabbena baidbeyne esfarina ve zalemu enfusehum fe cealnahum ehadise ve mezzaknahum kulle mumezzak, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur.

19- Ancak dediler ki: "Rabbimiz uzat mesafesini yolculuklarımızın." ve yanlış yaptılar kendilerine ve yaptık onları hadiseler ve parçaladık hepsini paramparça. Şüphesiz bunda elbette ayetler vardır dayanıp minnettar olanlar için

٢٠- وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
20- Ve lekad saddaka aleyhim iblisu zannehu fettebeuhu illa ferikan minel muminin.

20- Ve gerçekten doğruydu onlar konusunda İblis, düşüncesinde. Peşinden gittiler onun, hariçti bir fırka; o da inananlardan.

٢١- وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ وَرَبُّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
21- Ve ma kane lehu aleyhim min sultanin illa li na'leme men yu'minu bil ahireti mimmen huve minha fi şekk, ve rabbuke ala kulli şeyin hafiz.

21- Ve olmamıştı onun için, onlar üzerinde bir gücü, sadece bilelim diye kim inanıyor ölümötesine ve o kim onlardan -onda- şüphe içinde. Ve Efendin tüm açığa çıkanı hafızaya alır 

(Hafıyz: Koruyan, kaydeden, hafıza. Şeyy: şartların oluşması sonucu ortaya çıkan vaziyet iyi de olur kötü de, bu kullarının imtihan içindeki eylemleri sonucu olur ve kayıt altına alınır hesab günü hiç bir itiraz edilemez)

٢٢- قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ
22- Kulid'ullezine zeamtum min dunillah, la yemlikune miskale zerretin fis semavati ve la fil ardı ve ma lehum fihima min şirkin ve ma lehu minhum min zahir.

22- De: " Dua edin bakalım o Allah yanısıra uydurduğunuz kimselere. Sahib değildirler en ufak zerreye göklerde ve değildirler yerde ve yoktur onlar için ikisinde ortaklığa dair ve yoktur -O'nun için- onlardan bir arka çıkan

٢٣- وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
23- Ve la tenfeuş şefaatu indehu illa li men ezine leh, hatta iza fuzzia an kulubihim kalu maza kale rabbukum, kalul hakk, ve huvel aliyyul kebir.

23- Ve etmez fayda şefaat -Yanında- sadece kime izin verdiyse ona. Hatta ne zaman endişe giderilince kalblerinden, diyecekler: " Ne dedi Efendiniz?" Diyecekler: "Hakkı" ve O Aliyy'dir Kebir'dir.
 
٢٤- قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
24- Kul men yerzukukum mines semavati vel ard, kulillahu ve inna ev iyyakum le ala huden ev fi dalalin mubin.

24- De: "Kim rızıklandırır sizi göklerden ve yerden? De: Allah. Ve şüphesiz biz veya siz elbette hidayetteyiz veya apaçık sapıklıktayız."

٢٥- قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
25- Kul la tus'elune amma ecremna ve la nus'elu amma ta'melun.

25- De: "Sorulmayacak sizden cürümlerimiz ve sorulmayacak bizden amelleriniz."

٢٦- قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ
26- Kul yecmeu beynena rabbuna summe yeftehu beynena bil hakk, ve huvel fettahul alim.

26- De: "Cem edecek bizi Efendimiz sonra açacak aramızı -hakla- ve O Fettah'tır, Alim'dir.

(Fettah: açan, çözen. Alim: her şeyi her yönüyle bilen.)

٢٧- قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
27- Kul eruniyellezine elhaktum bihi şurekae kella, bel huvallahul azizul hakim.

27- De: "Gösterin bana o, O'na ilave edib ortak saydıklarınızı? Hayır, asla O, Allah Aziz'dir, Hakiym'dir."

( Allah: ismine özel olarak tek İlah. Aziyz: Güçlü olan, mağlub eden,hesab soran herkesin kendisine hesab vereceği yegane Kudret. Hakiym; doğru kararlar veren.)

٢٨- وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
28- Ve ma erselnake illa kaffeten lin nasi beşiren ve neziren ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

28- Ve göndermedik seni, sadece tüm insanlık için müjdeci ve uyarıcı
velakin insanların çoğu bilmez.

٢٩- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
29- Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadikin.

29- Ve derler: "ne zaman bu vaad eğer siz doğruysanız?"

٣٠- قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ
30- Kul lekum miadu yevmin la teste'hirune anhu saaten ve la testakdimun.

30- De: " Sizin randevu gününüz vardır onu erteleyemezsiniz bir saat ve öne de çekemezsiniz."


٣١- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن نُّؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ
31- Ve kalellezine keferu len nu'mine bi hazel kur'ani ve la billezi beyne yedeyh, ve lev tera iziz zalimune mevkufune inde rabbihim, yerciu ba'duhum ila ba'dınil kavl, yekulullezinestud'ifu lillezinestekberu lev la entum le kunna muminin.

31- Ve der ki o inkacılar: " Asla inanmayacağız bu Kur'an'la ve o elleri arasındakilerle." Ah bir görsen o vakit zalimleri tutuklanmış olarak yanında Efendilerinin, dönecek bazısı bazısına söylenerek diyecek ki o Ezilen-ler Ezen-lere: "Eğer siz olmasa idiniz elbette olur idik inananlardan."

(Mevkuf: hapse atılmak- tevkif edilmek üzere tutuklanmış olan.)

٣٢-قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَى بَعْدَ إِذْ جَاءكُم بَلْ كُنتُم مُّجْرِمِينَ
32- Kalellezinestekberu lillezinestud'ifu e nahnu sadednakum anil huda ba'de iz caekum bel kuntum mucrimin.

32- Diyecek ki o Ezen-ler o Ezilen-lere: " Biz mi uzaklaştırdık sizi hidayetten size geldikten sonra? Hayır siz de kabahatlisiniz."


٣٣- وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَن نَّكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَندَادًا وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
33- Ve kalellezinestud'ifu lillezinestekberu bel mekrul leyli ven nehari iz te'murunena en nekfure billahi ve nec'ale lehu endada, ve eserrun nedamete lemma raevul azab, ve cealnel aglale fi a'nakıllezine keferu, hel yuczevne illa ma kanu ya'melun.

33- Ve diyecek o Ezilen-ler o Ezen-lere: "Hayır manüplasyon yapıyordunuz gece ve gündüz öyle ki emrediyordunuz bize inkar etmemizi Allah'ı ve yapmamızı O'na eşler. Ve derin bir pişmanlık duyacaklar gördükleri vakit azabı ve yapacağız boyunlarını kelepçelenmiş o inkarcıların. Cezalandırılmaz mı onlar? Sadece ne amel ettiyseler.

٣٤- وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
34- Ve ma erselna fi karyetin min nezirin illa kale mutrefuha inna bima ursiltum bihi kafirun.

34- Ve göndermeyelim bir memlekete bir uyarıcı, sadece der oranın sosyetesi: "Gerçek şu ki biz, size gönderilene de getirdiğine inanmayacağız."

٣٥- وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
35- Ve kalu nahnu ekseru emvalen ve evladen ve ma nahnu bi muazzebin.

35- Ve derler: "Biz mal ve evlat bakımından güçlüyüz ve bize azab uğratılmaz."

٣٦- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
36- Kul inne rabbi yebsutur rızka limen yeşau ve yakdiru ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

36- De: " Muhakkak Efendim yayar rızkı kim için isterse ve kısar da.  Ve lakin çoğu insanların bilmez.

(Rızkı Allah dilediğine, istediğine verir ve imtihan eder öte yandan da çalışıp çabalayana karşılığını verir bu ölümötesi yaşamda herkes yaptığının sonucu görecektir ibaresinin dünyadaki karşılığı ilmel yakiyn halidir.)

٣٧- وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ
37- Ve ma emvalukum ve la evladukum billeti tukarribukum indena zulfa illa men amene ve amile salihan fe ulaike lehum cezaud dı'fi bima amilu ve hum fil gurufati aminun.

37- Ve ne mallarınız ve ne de evlatlarınız yaklaştıracak değildir sizi Yanımıza mertebece, sadece kim inanır ve iyi işler yaparsa işte bunlara ki, onlaradır ödül çifterli yaptıklarından ötürü ve onlar makamlarda güvendedirler.

(Zulf: yan, yanaşma, mertebe. Ğurufat: cennette odalar, makamlar.)

٣٨- وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
38- Vellezine yes'avne fi ayatina muacizine ulaike fil azabi muhdarun.

38- Ve kimler çabalarsa ayetlerimizi aciz bırakmak için, işte bunlar azab içinde hazır bulundurulacaklardır

٣٩- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
39- Kul inne rabbi yebsutur rızka li men yeşau min ibadihi ve yakdiru leh, ve ma enfaktum min şeyin fe huve yuhlifuh, ve huve hayrur razikin.

39- De: "Muhakkak Efendim yayar rızkı kim için isterse kullarından ve kısar da onlara, ve ne harcarsanız varlığınızdan, böylece O, yerini doldurur. Ve O, rızık verenlerin en iyisidir."

٤٠- وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ
40- Ve yevme yahşuruhum cemian summe yekulu lil melaiketi e haulai iyyakum kanu ya'budun.

40- Ve bir gün toplayacak onları topluca sonra diyecek meleklere: "Bunlar mı idi size kulluk edenler?"

٤١- قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ
41- Kalu subhaneke ente veliyyuna min dunihim, bel kanu ya'budunel cinn, ekseruhum bihim mu'minun.

41- Diyecekler: "Subhaneke! Sen Veli'mizsin yanında onların. Hayır! kulluk ediyorlardı cinlere. Çoğusu onlara inananlardı.

(Subhaneke: Her şeyin Yaratıcısı, Sahibi, İlahı iradeli veya iradesiz tesbih etmesi anması. Veli: Dost, Yakın, Sahib, Koruyucu.)

٤٢- فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
42- Fel yevme la yemliku ba'dukum li ba'dın nef'an ve la darra, ve nekulu lillezine zalemu zuku azaben narilleti kuntum biha tukezzibun.

42- Artık bugün yetmez gücü bazınızın bazınız için bir faydaya ve zarara. Ve diyeceğiz o zalimlere: "Tadın azab-ı narı ki siz onu yalanlamış idiniz."

٤٣- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
43- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalu ma haza illa raculun yuridu en yasuddekum amma kane ya'budu abaukum, ve kalu ma haza illa ifkun muftera ve kalellezine keferu lil hakkı lemma caehum in haza illa sihrun mubin.

43- Ve ne zaman okunduğunda onlara ayetlerimiz anlaşılır şekilde, derler: " Değildir bu! sadece bir adam; istiyor uzaklaştırmak sizi kulluk etmiş olduklarından babalarınızın." Ve derler: " Değildir bu! sadece uydurulmuş bir yalandır." Ve dedi o inkar edenler -gerçek hakkında- geldiğinde onlara; " değildir bu, sadece apaçık bir büyüdür."

٤٤- وَمَا آتَيْنَاهُم مِّن كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِن نَّذِيرٍ
44- Ve ma ateynahum min kutubin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min nezir.

44- Ve vermemiştik onlara ders görebilecekleri kitablardan ve göndermemiştik onlara senden önce bir uyarıcı.

٤٥- وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
45- Ve kezzebellezine min kablihim ve ma belegu mi'şare ma ateynahum fe kezzebu rusuli, fe keyfe kane nekir.

45- Ve yalanlamış idi onlardan öncekiler ve ulaşmış değil idiler onda birine, ne vermişti isek onlara peşinden yalanlamış idiler Rasüllerimizi. Bak nasıl oldu inkarım!


٤٦- قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ أَن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَّكُم بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
46- Kul innema eızukum bi vahideh, en tekumu lillahi mesna ve furada summe tetefekkeru, ma bi sahıbikum min cinneh, in huve illa nezirun lekum beyne yedey azabin şedid.

46- De: "Sadece vaaz ediyorum size bir şeyle, o da şudur: kalkın Allah için çifterli ve fertler olarak sonra fikir yürütün. Yoktur arkadaşınızda bir cinnet. Değildir o, sadece bir uyarıcıdır sizin için ellerinizin arasındaki şiddetli işkenceden."

٤٧- قُلْ مَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
47- Kul ma seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illa alallah, ve huve ala kulli şeyin şehid.

47- De: "İstemiyorum sizden bir ücret, böylece o sizin içindir. Yoktur ücretim, sadece üzerinedir Allah'ın. ve O her şeyin üstünde bir Şehid'dir."

(Ala: üzerinde, üstünde. Şey: burada özellikle kulların yaptıkları eylemler manasında. Şehid: Yaradan olarak, kullarının yapıp ettiklerini Gören,Bilen,Haberdar olan Hazır bulunan, Kaydeden ve tabii olarak türkçeye yansımış şekliyle Kendisi Şahit olarak yeterdir.)

٤٨- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
48- Kul inne rabbi yakzifu bil hakk, allamul guyub.

48- De: "Muhakkak Efendim atar hakkı, Allame'dir kayb-olanlara."

(Allamul Guyub: derinlerde olanı bilen. idrak edilemeyenleri ilmiyle kuşatan. insanların içlerinde olanı, geçeni bilen demektir.)

٤٩- قُلْ جَاء الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ
49- Kul cael hakku ve ma yubdiul batılu ve ma yuid.

49- De:" Geldi hak ve başlatacak değildir batıl ve tekrar edecekte.

٥٠- قُلْ إِن ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَى نَفْسِي وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ
50- Kul in dalaltu fe innema edıllu ala nefsi, ve in ihtedeytu fe bima yuhi ileyye rabbi, innehu semiun karib.

50- De: " Eğer saparsam bilin ki sadece saparım kendi üzerime. Ve eğer doğruyu bulursam bilin ki bu da vahy etmesindendir bana Efendimin. Şüphesiz O, Semi'dir, Kariyb'tir.

(Semi: Her şeyi işiten, Kariyn: Her şeye yakın)

٥١- وَلَوْ تَرَى إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
51- Ve lev tera iz feziu fe la fevte ve uhızu min mekanin karib.

51- Ah bi görebilseydin endişeye kapılacakları zamanı, o vakit kaçış yok ve alınacaklardır yakın bir yerden.

(Fevte: kaçmak, geçip gitmek. Mekan-i Kariyb: insanın en yakın yeri, iç alemi veya şah damarı.)

٥٢- وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِن مَكَانٍ بَعِيدٍ
52- Ve kalu amenna bih, ve enna lehumut tenavuşu min mekanin baid.

52- Ve diyecekler: "inandık onunla" ve nasıl onlar için elde edebilmek olabilir uzak bir yerden?

(Mekan-i Baid: hesap gününde dünya, imtihan anı bittiği için her şey geride, çok uzakta kalmıştır.)

٥٣- وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِن قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
53- Ve kad keferu bihi min kabl, ve yakzifune bil gaybi min mekanin baid.

53- Ve gerçekten inkar etmişlerdi -onu- önceden. ve atıyorlardı kayb olana uzak bir yerden.

٥٤- وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِم مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُّرِيبٍ
54- Ve hile beynehum ve beyne ma yeştehune kema fuile bi eşyaihim min kabl, innehum kanu fi şekkin murib.

54- Ve bariyer konacak aralarına ve arasına şehvet ettiklerinin, tıpkı yapıldığı gibi şialarına önceden. Şüphesiz onlar olmuş idiler karışık bir şüphe içinde.

(Hiyle: iki şeyin arasına giren engel, bariyer, set. Eşya'ı: şianın çoğulu, topluluk, bir görüş, gelenek etrafındaki kalabalık. Olumlu manada da olumsuz mana da da kullanılmıştır. Misalen İbrahim Şiası olmak olumlu iken, dinlerini parça parça edip şialaşmak olumsuz.
Şekkin murib: karışık bir şüphe içinde bulunmak, tereddüt hali, cehaletten tırnaklarını yemek.)