4 Ekim 2021 Pazartesi

64- Alak Denklemi -Duhan İkrası-








 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim!

٢- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Vel kitabil mubin.

2- Ve apaçık kitab!

٣- إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ
3- İnna enzelnahu fi leyletin mubareketin inna kunna munzirin.

3- Şüphesiz -İndirdik O'nu değerli bir gecede- Muhakkak Biz Uyaranlar olduk.

٤- فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
4- Fiha yufreku kullu emrin hakim.

4- -Onda- ayırt edilir -her iş- bilgelikle.

٥- أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
5- Emren min indina inna kunna mursilin.

5- İş emri verilir -Yanımızdan- Muhakkak Biz Gönderenler olduk.

٦- رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
6- Rahmeten min rabbik, innehu huves semiul alim.

6- Rahmet olarak Efendin'den. Şüphesiz O var ya O; Semi; duyandır Aliym; bilendir.

٧- رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
7- Rabbis semavati vel ardı ve ma beynehuma, in kuntum mukinin.

7- Efendisi'dir göklerin ve yerin ve arasındakilerin, eğer siz emin olarak biliyorsanız.

٨- لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
8- La ilahe illa huve yuhyi ve yumit, rabbukumve rabbu abaikumul evvelin.

8- -Yoktur ilah, sadece O- hayat verir ve öldürür, Efendiniz'dir ve Efendisi'dir geçmiş babalarınızın.

٩- بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ
9- Bel hum fi şekkin yel'abun.

9- Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar.

١٠- فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُّبِينٍ
10- Fertekib yevme te'tis semau bi duhanin mubin.

10- Artık gözetle, o gün gelecektir gökyüzü -apaçık bir dumanla-

١١- يَغْشَى النَّاسَ هَذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
11- Yagşan nas, haza azabun elim.

11- Örtecektir insanları, bu acı verici bir işkencedir.

١٢- رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
12- Rabbenekşif annel azabe inna mu'minun.

12- "Efendimiz kaldır bizden işkenceyi, şüphesiz biz emin olarak inananlarız."

١٣- أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ
13- Enna lehumuz zikra ve kad caehum resulun mubin.

13- Nasıl olabilir onlar için bir Hatırlatıcı? ve gerçekten gelmişti onlara -apaçık bir Rasül-

١٤- ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ
14- Summe tevellev anhu ve kalu muallemun mecnun.

14- Sonra dönüp gittiler -O'ndan- ve dediler: "Öğretilmiş bir cinlenmiş."

١٥- إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ
15- İnna kaşiful azabi kalilen innekum aidun.

15- Şüphesiz Biz kaldıracağız işkenceyi biraz. Şüphesiz siz dönersiniz.

١٦- يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ
16- Yevme nebtışul batşetel kubra inna muntekimun.

16- O gün Yakalayacağız öyle büyük vuruşla ki Biz, öcümüzü alırız.

١٧- وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ
17- Ve lekad fetenna kablehum kavme fir'avne ve caehum resulun kerim.

17- Ve gerçekten denedik onlardan önce -Firavun Halkını- ve gelmişti onlara kıymetli bir Rasül.

١٨- أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
18- En eddu ileyye ibadallah, inni lekum resulun emin.

18- Şöyle: "Gönderin benimle Allah'ın kullarını. Şüphesiz Ben, sizin için güvenilmesi gereken bir Rasül'üm."

١٩- وَأَنْ لَّا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
19- Ve en la ta'lu alallah, inniatikum bi sultanin mubin.

19- Ve şöyle: "Diklenmeyin Allah'a! Şüphesiz Ben geldim size -apaçık bir sultan; yetkiyle-"

٢٠- وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ
20- Ve inni uztu bi rabbi ve rabbikumen tercumuni.

20- "Ve şüphesiz Ben, sığınırım Efendime ve Efendinize, beni taşlamanızdan."

٢١- وَإِنْ لَّمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ
21- Ve in lem tu'minu li fa'teziluni.

21- "Ve eğer bana inanmıyorsanız, artık beni rahat bırakın."

٢٢- فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ
22- Fe dea rabbehu enne haulai kavmun mucrimun.

22- Böylece dua etti Efendisine şöyle: " Bunlar suçlu bir halktır."

٢٣- فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
23- Fe esri bi ibadi leylen innekum muttebeun.

23- Öyleyse geceleyin yola çıkar kullarımı, şüphesiz siz takib edileceksiniz.

٢٤- وَاتْرُكْ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ
24- Vetrukil bahre rehva, innehum cundun mugrekun.

24- Ve bırak denizi geniş bir yol şeklinde, şüphesiz onlar boğulacak bir ordudur.

٢٥- كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
25- Kem tereku min cennatin ve uyun.

25- Nice cennetleri ve gözeleri terkedip gittiler.

٢٦- وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
26- Ve zuruin ve makamin kerim.

26- Ve ekinleri ve kıymetli makamları.

٢٧- وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ
27- Ve na'metin kanu fiha fakihin.

27- Ve nimetler içinde onlar orada eğleniyorlardı.

٢٨- كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ
28- Kezalik, ve evresnaha kavmen aharin.

28- İşte böyle oldu, ve mirasçı kıldık oraya diğer halkı.

٢٩- فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاء وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ
29- Fe ma beket aleyhimus semau vel ardu ve ma kanu munzarin.

29- Böylece ağlamadı onlara ne gök ne de yer ve onlara süre de verilmedi.

٣٠- وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ
30- Ve lekad necceyna beni israile minel azabil muhin.

30- Ve gerçekten Kurtardık İsrail'in Oğullarını rezil edici işkenceden.

٣١- مِن فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ
31- Min fir'avn, innehu kane aliyen minel musrifin.

31- Firavun'dan, şüphesiz O, -ululanan ve ömrünü boşa harcayan müsriflerden olmuştu-

٣٢- وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
32- Ve lekadihternahum ala ilmin alel alemin.

32- Ve gerçekten -tercih edip öne çıkardık onları- bir bilgi üzere, alemler üzerine.

٣٣- وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاء مُّبِينٌ
33- Ve ateynahum minel ayati ma fihi belaun mubin.

33- ve Verdik onlara -ayetlerden onlarda apaçık bir bela; sınav vardı-

٣٤- إِنَّ هَؤُلَاء لَيَقُولُونَ
34- İnne haulai le yekulun.

34-  Şüphesiz bunlar elbette derler:

٣٥- إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ
35- İn hiye illa mevtetunel ulave ma nahnu bi munşerin.

35- "Değildir o, sadece ölümümüz bir kez olacak ve biz daha yaşayamayacağız.

٣٦- فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
36- Fe'tu bi abaina in kuntum sadikin.

36- "Artık getir babalarımızı, eğer doğruysanız."

٣٧- أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
37- E hum hayrun em kavmu tubbein vellezine min kablihim, ehleknahum innehum kanu mucrimin.

37- Onlar mı daha hayırlıdır yoksa Tubba Halkı mı ve onlardan öncekiler mi? Mahvettik onları. Şüphesiz onlar suçlular olmuştular.

٣٨- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
38- Ve ma halaknes semavati vel arda ve ma beynehuma laibin.

38- ve Yaratmadık gökleri ve yeri ve arasındakileri  -oyun için-

٣٩- مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
39- Ma halaknahuma illa bil hakkı ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

39- Yaratmadık onları, sadece -Hakkla- ve lakin çoğusu onların bilmezler.

٤٠- إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ
40- İnne yevmel faslı mikatuhum ecmain.

40- Şüphesiz Fasıl; ayrılma Günü'ne randevusu vardır onların hepsinin.

٤١- يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
41- Yevme la yugni mevlen an mevlen şey'en ve la hum yunsarun.

41- O gün fayda sağlamaz bir veli; dost, arka çıkan, koruyucu -dostu hakkında bir şeye- ve onlar yardım da görmezler.

٤٢- إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
42- İlla men rahimallah, innehu huvel azizur rahim.

42- Hariçtir Allah'ın rahmet ettiği kimse, şüphesiz O var ya O, Aziyz; istediğini yapan Rahiym; merhametlidir.

٤٣- إِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِ
43- İnne şeceretez zakkum.

43- Şüphesiz Zakkum Ağacı

٤٤- طَعَامُ الْأَثِيمِ
44- Taamul esim.

44- Yiyeceği olacaktır günahkarların.

٤٥- كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ
 45- Kel muhl, yagli fil butun.

45- İçinde madenin eridiği gibi kaynayacak karnında.

٤٦- كَغَلْيِ الْحَمِيمِ
46- Ke galyil hamim.

46- Kaynayan hamam gibi.

٤٧- خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَى سَوَاء الْجَحِيمِ
47- Huzuhu fa'tiluhu ila sevail cahim.

47- Alın onu, sonra götürün onu ateşin ortasına.

٤٨- ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ
48- Summe subbu fevka re'sihi min azabil hamim.

48- Sonra dökün başının üstüne hamam işkencesinden.

٤٩- ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ
49- Zuk, inneke entel azizul kerim.

49- Tat bakalım, şüphesiz sen var ya sen Azizmiştin; üstün, Kerim; şerefliymiştin.

٥٠- إِنَّ هَذَا مَا كُنتُم بِهِ تَمْتَرُونَ
50- İnne haza ma kuntum bihi temterun.

50- Şüphesiz budur -ondan- kuşku duyduğunuz.

٥١- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ
51- İnnel muttekine fi makamin emin.

51- Şüphesiz müttakiler; emir ve yasaklara saygıyla uyanlar güvenli makamlarda olacaklardır.

٥٢- فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
52- Fi cennatin ve uyun.

52- Bahçelerde ve gözelerde

٥٣- يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ
53- Yelbesune min sundusin ve istebrakın mutekabilin.

53- Giyinirler ince ve kalın türden ipekten elbiseler karşılıklı otururlar.

٥٤- كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
54- Kezalik, ve zevvecnahum bi hurin in.

54- İşte böyle olacak. ve eşlendireceğiz güzel gözlü hurilerle.

٥٥- يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ
55- Yed'une fiha bi kulli fakihetin aminin.

55- Talep ederler orada her tür meyveyi güven içinde.

٥٦- لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَى وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
56- La yezukune fihel mevte illel mevtetel ula, ve vekahum azabel cahim.

56- Tatmayacaklar orada ölümü, sadece bir sefer ölürler ve Koruruz onları alevli işkenceden.

٥٧- فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
57- Fadlen min rabbik, zalike huvel fevzul azim.

57- Fazlalıktır Efendin'dem, işte budur o büyük başarı.

٥٨- فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
58- Fe innema yessernahu bi lisanike leallehum yetezekkerun.

58- Böylece şüphesiz -Kolaylaştırdık O'nu Diline- belki onlar hatırlayıp öğüt alırlar.

٥٩- فَارْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ
59- Fertekib innehum murtekıbun.

59- Artık gözet, şüphesiz onlar da gözetiyorlar.


















2 Ekim 2021 Cumartesi

63- Alak Denklemi -Zuhruf İkrası-

                   



                                  


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
2- Vel kitabil mubini.

2- Ve Apaçık Kitab!

٣- إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
3- İnna cealnahu kur'anen arabiyyen leallekum ta'kılun.

3- Şüphesiz yaptık -Onu- arapça okunan, belki siz akledersiniz.

٤- وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
4- Ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyun hakim.

4- Ve şüphesiz O, -Ana Kitab'ta-dır Yanımızda- elbette Aliyy; yücedir, Hakiym; bilgedir.

٥- أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ
5- E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifin.

5- Artık çekip alarak sizden -Hatırlatıcıyı- vaz mı geçelim ki siz müsrif bir halksınız.

٦- وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ
6- Ve kem erselna min nebiyin fil evvelin.

6- Ve nice gönderdik Nebilerden öncekiler arasında.

٧- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
7- Ve ma yetihim min nebiyin illa kanu bihi yestehziun.

7- Ve gelmesin onlara bir Nebi, sadece -O'nunla- alay edenler oldular.

٨- فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ
8- Fe ehlekna eşedde minhum batşen ve meda meselul evvelin.

8- Sonra helak ettik onlardan kuvvetçe daha güçlülerini ve geçti öncekilerin misali.

٩- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ
9- Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunne halakahunnel azizul alim.

9- Ve gerçekten eğer sorsan onlara: "Kim yarattı gökleri ve yeri?" elbette diyecekler: "Yarattı onları Aziyz; karşı konulmaz Aliym; her şeyi bilen."

١٠- الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
10- Ellezi cealekumul arda mehden ve cealelekum fiha subulen leallekum tehtedun.

10- Ki O yaptı sizin için yeryüzünü beşik ve yaptı sizin için orada yollar, belki siz hidayeti bulursunuz.

١١- وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ
11- Vellezi nezzele mines semai maenbi kader, fe enşerna bihi beldetenmeyten, kezalike tuhrecun.

11- Ve ki O, indirir gökten suyu kaderle; ölçüyle, böylece canlandırırız -onunla- ölü bir beldeyi. İşte böyle çıkarılacaksınız.

١٢- وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
12- Vellezi halakal ezvace kullehave ceale lekum minel fulki vel enami ma terkebun.

12- Ve ki O, yarattı çiftlerin hepsini ve yaptı sizin için gemilerden ve enamdan bineceğiniz türleri...

١٣- لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ
13- Li testevu ala zuhurihi summe tezkuru ni'mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekulu subhanellezi sehhare lena haza ve ma kunna lehu mukrinin.

13- ...Dengeli olasınız diye sırtlarında, sonra hatırlayasınız nimetini Efendinizin, dengeli olduğunuz vakit onlarda ve diyesiniz: "Subhan; tesbih edip anarız ki O, hizmete soktu bizim için bunu ve biz elbette onu yapacak yetenekte değiliz."

١٤- وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ
14- Ve inna ila rabbina le munkalibun.

14- "Ve şüphesiz Efendimize, elbette dönüp gideceğiz"

١٥- وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ
15- Ve cealu lehu min ibadihi cuz'a, innel insane le kefurun mubin.

15- Ve yaptılar -O'nun için- kullarından cüz. Şüphesiz insan elbette apaçık küfürbaz bir nankördür.

١٦- أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ
16- Emittehaze mimma yahluku benatin ve asfakum bil benin.

16- Yoksa edindi mi yarattıklarından kızları ve seçti mi size oğulları?

١٧- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
17- Ve iza buşşire ehaduhum bi ma darabe lir rahmani meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim.

17- Ve ne zaman müjdelendiğinde onlardan birisine -Rahman için örnek olarak verdikleri- suratı kayıp kararmış ve öfkeden nefesini tutmuştur.

١٨- أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ
18- E ve men yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısami gayru mubin.

18- "Büyütülecek kimse mi süsler içinde?" ve o belirsiz bir sürtüşmeye girer.

١٩- وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
19- Ve cealul melaiketellezine hum ibadur rahmani inasa, e şehidu halkahum, setuktebu şehadetuhum ve yus'elun.

19- Ve yaptılar Melekleri -Rahman'ın dişi kulları- olarak. Şahit miydiler yaratılışlarına? Yazılacaktır şahitlikleri ve sorguya çekileceklerdir.

٢٠- وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
20- Ve kalu lev şaer rahmanu ma abednahum, ma lehum bi zalike min ilmin in hum illa yahrusun.

20- Ve derler: "Eğer isteseydi Rahman kulluk etmezdik onlara." Yoktur onlar için bunda bir ilim. Değildir onlar, sadece saçmalarlar.

٢١- أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
21- Em ateynahum kitaben min kablihi fe hum bihi mustemsikun.

21- Ya da verdik onlara bir kitap önceden -O'ndan- da onlar ona mı tutunuyorlar?

٢٢- بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
22- Bel kalu inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muhtedun.

22- Hayır! Derler: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığı yol üzere gidiyoruz."

٢٣- وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
23-Ve kezalike ma erselna min kablike fi karyetin min nezirin illa  kale mutrefuha inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muktedun.

23- Ve işte böyle, göndermeyelim -senden önce- bir ortak yaşam yerine bir uyarıcı, sadece der oranın sosyetesi: "Şüphesiz biz bulduk babalarımızı bir ümmet; yaşama biçimi üzere ve şüphesiz biz onların bize bıraktığını model alırız."

٢٤- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
24- Kale e ve lev ci'tukum bi ehda mimma vecedtum aleyhi abaekum, kalu inna bi ma ursıltum bihi kafirun.

24- Dedi: "Hatta eğer getirsem size daha doğru yolu da mı -onda babalarınızı bulduğunuzdan-? Dediler: "Şüphesiz biz, -neyle gönderildiysen- -O'na- kafiriz."

٢٥- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
25- Fentekamna minhum fanzur keyfe kane akıbetul mukezzibin. 

25- Böylece intikam aldık onladan. Artık bak nasıl oldu sonu yalanlayanların.

٢٦- وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ
26- Ve iz kale ibrahimu li ebihi ve kavmihi inneni beraun mimma ta'budun.

26- Ve ne zaman dediğinde İbrahim babasına ve halkına: "Şüphesiz ben uzağım neye kulluk ediyorsanız..."

٢٧- إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
27- İllellezi fatarani fe innehu se yehdin.

27- "...Sadece O, Fatır'a; yokluğu yarıp özümü var edene! Bilin ki O, doğru yola iletecektir beni."

٢٨- وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
28- Ve cealeha kelimeten bakıyeten fi akıbihi leallehum yerciun.

28- Ve yaptı onu -kalıcı bir söz- ondan sonrakiler arasında, belki onlar dönerler.

٢٩- بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى جَاءهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
29- Bel metta'tu haulai ve abaehum hatta caehumul hakku ve resulun mubin.

29- Hayır! Faydalandırdım bunları ve babalarını hatta gelinceye değin onlara -Hakk- ve apaçık bir Rasül; gerçeği bildiren haberci.

٣٠- وَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ
30- Ve lemma cae humul hakku kalu haza sihrun ve inna bihi kafirun.

30- Ve ne zaman geldiğinde onlara -Hakk- dediler: "Bu bir büyüdür ve şüphesiz biz -O'na- kafiriz."

٣١- وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ
31- Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculin minel karyeteyni azim.

31- Ve dediler: "Olmaz mı indirilseydi bu -Kur'an- büyük bir adama  -iki şehirden-?"

٣٢- أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
32- E hum yaksimune rahmete rabbik, nahnu kasemna beynehum maişetehum fil hayatid dunyave refa'na ba'dahum fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyya, ve rahmetu rabbike hayrun mimma yecmaun.

32- Onlar mı paylaştırıyor rahmetini Efendi'nin? Biz paylaştırdık aralarında geçimliklerini dünya hayatında. Ve yükseltiriz bazılarını -bazılarının üstünde derece olarak- alsın diye bazıları bazılarının hizmetini. Ve rahmeti Efendi'nin daha hayırlıdır onların topladıklarından. 
٣٣- وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ
33- Ve lev la en yekunen nasu ummeten vahıdeten le cealna limen yekfuru bir rahmani li buyutihim sukufen min fıddatin ve mearice aleyha yazherune.

33- Ve eğer olmasaydı -insanların tek ümmet olması- elbette yapardık -Rahman'ı inkar eden kimseler için- evlerinin tavanlarını gümüşten ve yüzeyi üzerinde binilecek asansörlerini...

٣٤- وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ
34- Ve li buyutihim ebvaben ve sururen aleyha yettekiun.

34- ...ve evleri için kapılar ve üzerinde yaslanacakları kanepeler...

٣٥- وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
35- Ve zuhrufa, ve in kullu zalike lemma metaul hayatid dunya, vel ahiretu inde rabbike lil muttekin.

35- ...ve altın işlemeli süsler. Ve bunların hepsi başka değil, yalnız dünya hayatının faydasıdır ve ahiret -Efendi'nin yanında- müttaki; saygıyla emir ve yasaklara uyanlar içindir.

٣٦- وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
36- Ve men ya'şu an zikrir rahmani nukayyıd lehu şeytanen fe huve lehu karin.

36- Ve kim arkasını dönerse -Zikri; hatırlatıcısından Rahman'ın- sarıverdiririz ona bir şeytanı, böylece o, onun yandaşı olur.

٣٧- وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
37- Ve innehum le yasuddunehum anis sebili ve yahsebune ennehum muhtedun.

37- Ve şüphesiz onlar elbette uzaklaştırıp engeller onları -yoldan- ve hesap ederler hidayette olduklarını.

٣٨- حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
38- Hatta iza caena kale ya leyte beyni ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karin.

38- Hatta ne zaman geldiğinde -Bize- der: "Keşke olsaydı aram ve aranda iki doğu mesafesi, ne kötü yandaşmışsın."

٣٩- وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
39- Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azabi muşterikun.

39- Ve asla menfaat sağlamayacak size -o gün- zamanında yanlış yaptınız şimdi siz işkencede ortaksınız.

٤٠- أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
40- E fe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kane fi dalalin mubin.

40- Artık Sen duyurabilir misin duymayana ya da yol gösterebilir misin kör olana ve apaçık sapıklıkta olan kimseye?

٤١- فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
41- Fe imma nezhebenne bike fe inna minhum muntekımun.

41- Peşinden alıp götürsekte Seni, bil ki şüphesiz onlardan öç alacağız.

٤٢- أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
42- Ev nuriyennekellezi vaadnahum fe inna aleyhim muktedirun.

42- Ya da gösteririz Sana -onlara vaad ettiklerimizi- böylece şüphesiz onların üstünde muktediriz.

٤٣- فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
43- Festemsik billezi uhıye ileyk, inneke ala sıratın mustekim.

43- Artık tutun -Sana vahyettiğimize- şüphesiz Sen dosdoğru yol üzeresin.

٤٤- وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
44- Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik, ve sevfe tus'elun.

44- Ve şüphesiz O, elbette Zikr; hatırlatıcıdır Sana ve halkına ve yakında sorgulanacaksınız.

٤٥- وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
45- Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun.

45- Ve sor, Senden önce Rasüllerimizden gönderdiğimiz kimselere: "Yaptık mı -Rahman'ın yanısıra- kulluk edilecek ilahlar?"

٤٦- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
46- Ve lekad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve melaihi fe kale inni resulu rabbil alemin.

46- Ve gerçekten gönderdik Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve şeflerine, böylece dedi: "Şüphesiz ben, Varlıkların Efendisi'nin Rasülü; habercisiyim."

٤٧- فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ
47- Fe lemma caehum bi ayatina izahum minha yadhakun.

47- Ancak ne zaman geldiğinde onlara ayetlerimizle o vakit onlar -onlara- kahkaha attılar.

٤٨- وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
48- Ve ma nurihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahum bil azabi leallehum yerciun.

48- Ve göstermedik onlara ayetlerimizden, sadece o kız kardeşinden daha büyüktü. Ve yakaladık onları işkenceyle belki onlar dönerler.

٤٩- وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
49- Ve kalu ya eyyuhes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le muhtedun.

49- Ve dediler: "Ey Büyücü! Dua et bizim için Efendine -seninle ahitleşmesi nedeniyle- muhakkak biz elbette doğru yola geleceğiz."

٥٠- فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
50- Fe lemma keşefna an humul azabe iza hum yenkusun.

50- Böylece ne zaman kaldırdığımızda onlardan işkenceyi hemen onlar sözlerinden cayarlar.

٥١- وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
51- Ve nada fir'avnu fi kavmihi kale ya kavmi e leyse li mulku mısra ve hazihil enharu tecri min tahti, e fe la tubsirun.

51- Ve seslendi Firavun halkına, dedi: "Ey Halkım! Mısır Krallığı benim değil mi ve bu zeminimden akan nehirler? Hala görmüyor musunuz?"

٥٢- أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ
52- Em ene hayrun min hazellezi huve mehinun ve la yekadu yubin.

52- " Yahut ben daha hayırlıyım -bundan- ki o aşağıdır ve açıkça anlatamıyor."

٥٣- فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ
53- Fe lev la ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinin.

53- "Peki niçin atılmadı ona altından bilezikler ya da gelseydi onunla beraber eşlik eden melekler?"

٥٤- فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
54- Festehaffe kavmehu fe atauh, innehum kanu kavmen fasikin.

54- Böylece blöf yaparak halkının aklıyla oynadı yine de onlar, ona boyun eğdiler. Şüphesiz onlar zıvanadan çıkan bir halk oldular.

٥٥- فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ
55- Fe lemma asefunentekamna minhum fe agraknahum ecmain.

55- Böylece ne zaman -Bizi hayalkırıklığına uğratarak öfkelendirdiklerinde- onlardan yaptıklarının karşılığını vererek intikam aldık, peşinden hepsini boğduk.

٥٦- فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ
56- Fe cealnahum selefen ve meselen lil ahırin.

56- Böylece yaptık onları -geçmiş ve bir örnek- sonrakiler için.

٥٧- وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
57- Ve lemma duribebnu meryeme meselen iza kavmuke minhu yasıddun.

57- Ve ne zaman verildiğinde Meryem'in Oğlu örnek olarak hemen halkın ondan yüz çevirdi.

٥٨- وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
58- Ve kalu e alihetuna hayrun em huve, ma darebuhu leke illa cedela, bel hum kavmun hasımun.

58- Ve dediler: "İlahlarımız mı daha hayırlı yoksa O mu? Onların -onu- Sana ileri sürmesi, didişmekten başka değildi. Hayır! onlar hasımlık eden bir halktırlar.

٥٩- إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
59- İn huve illa abdun en'amna aleyhi ve cealnahu meselen li beni israil.

59- Değildi O, sadece -O'na- nimet verdiğimiz bir kuldu ve yaptık O'nu bir örnek İsrail'in Oğulları için.

٦٠- وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
60- Ve lev neşau le cealna minkum melaiketen fil ardı yahlufun.

60- Ve eğer İsteseydik elbette Yapardık sizden melekler yeryüzünde halefler.

٦١- وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
61- Ve innehu le ilmun lis saati, fe la temterunne biha vettebiuni, haza sıratun mustekim.

61- Ve şüphesiz o, elbette -bir ilimdir saat için- artık kuşkulanmayın -onun hakkında- ve tabi olun -Bana-. Budur dosdoğru yol.

٦٢- وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
62- Ve la yasuddennekumuş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

62- Ve uzaklaştırıp engellemesin sizi şeytan. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

٦٣- وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
63- Ve lemma cae isa bil beyyinati kale kad ci'tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba'dellezi tahtelifune fih, fettekullahe ve etiuni.

63- Ve ne zaman geldiğinde İsa -anlaşılır delillerle- dedi: "Gerçekten geldim size -hikmetle; bozukluğu giderici bilgelikle- ve böylece anlaşılır hale getiriyorum sizin için -üzerinde ihtilafa düştüğünüz bazı durumları- Artık saygıyla emir ve yasaklarına uyun Allah'ın ve Bana boyun eğin."

٦٤- إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
64- İnnellahe huve rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

64- "Şüphesiz Allah, O Efendim'dir ve Efendiniz'dir, Artık O'na kulluk edin. Budur dosdoğru yol."

٦٥- فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
65- Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine zalemu min azabi yevmin elim.

65- Peşinden ihtilafa düştü topluluklar aralarında. Artık yazıklar olsun o yanlış yapanlara acı verici günün işkencesinden.

٦٦- هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
66- Hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun.

66- Bekliyorlar mı sadece saati ki gelecektir onlara ansızın ve onlar fark edip algılayamazlar.

٦٧- الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
67- El ehillau yevme izin ba'duhum li ba'din aduvvun illel muttekin.

67- Dostların bazısı bazısına düşmanlık edecektir o gün, hariçtir saygıyla emir ve yasaklara uyanlar.

٦٨- يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
68- Ya ibadi la havfun aleykumul yevme ve la entum tahzenun.

68- "Ey Kullarım! Korku yoktur üzerinize bugün ve siz kederlenmeyeceksiniz."

٦٩- الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ
69- Ellezine amenu bi ayatina ve kanu muslimin.

69- "Ki onlar emin olarak inandılar -Ayetlerimize- ve akıl duruluğuyla teslim oldular."

٧٠- ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
70- Udhulul cennete entum ve ezvacukum tuhberun .

70- "Girin cennete; yeşil bahçeye siz ve eşleriniz mutluluğunuz yüzlerinizden okunacak."

٧١- يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
71- Yutafu aleyhim bi sıhafin min zehebin ve ekvab, ve fiha ma teştehihil enfusu ve telezzul a'yun, ve entum fiha halidun.

71- Tavaf edilecek onlara -altından tepsi ve kadehlerle-, ve oradadır --nefsler; özler neye şehvet duyuyorsa- ve gözlerin zevk aldıkları ve siz orada ölümsüz olacaksınız.

٧٢- وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
72- Ve tilkel cennetulleti uristumuha bi ma kuntum ta'melun.

72- Ve işte budur Cennet ki -varis; mirasçı kıldı sizi Ona-                   -amellerinizden dolayı-

٧٣- لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
73- Lekum fiha fakihetun kesiretun minha te'kulun.

73- Sizin içindir orada çokça meyveler -onlardan yersiniz-

٧٤- إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
74- İnnel mucrimine fi azabi cehenneme halidun.

74- Şüphesiz suçlular Cehennem işkencesinde ölümsüzdürler.

٧٥- لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
75- La yufetteru anhum ve hum fihi mublisun.

75- Acıları dindirilmeyektir onların ve onlar ümitsizlik içinde olacaktır.

٧٦- وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
76- Ve ma zalemnahum ve lakin kanu humuz zalimin.

76- ve -Yanlış Yapmadık- onlara ama onlar -kendilerine yanlış yapanlar- oldular.

٧٧- وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
77- Ve nadev ya maliku li yakdi aleyna rabbuk, kale innekum makisun.

77- Ve seslenecekler: "Ey Malik; görevli; bitirsin bunu bize Efendin." Diyecek: "Şüphesiz siz kalacaksınız"

٧٨- لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
78- Lekad ci'nakum bil hakkı ve lakinne ekserekum lil hakkı karihun.

78- Gerçekten Geldik size -Hakk'la- ve ama çoğunuz -Hakk- için surat büktünüz.

٧٩- أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ
79- Em ebremu emren fe inna mubrimun.

79- Yoksa sağlam bir iş mi tuttular? Bil ki, şüphesiz Biz sağlam iş tutanlarız.

٨٠- أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
80- Em yahsebune enna la nesmeu sırrehum ve necvahum, bela ve rusuluna ledeyhim yektubun.

80- Yoksa hesap mı ediyorlar şunu ki -Biz Duyamayız sırlarını ve fısıldaşmalarını-? Hayır! ve Rasüllerimiz onlarla beraber yazıp kaydetmektedir.

٨١- قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
81- Kul in kane lir rahmani veledun fe ena evvelul abidin.

81- De: "Eğer olsa idi Rahman'ın bir veledi, bilin ki ilk önce Ben kulluk ederdim."

٨٢- سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
82- Subhane rabbis semavati vel ardı rabbil arşi amma yasıfun.

82- Şanı yüce olup anılandır Efendisi'dir göklerin ve yerin, Efendisi'dir Tahtın nitelendirmelerinin -Üstündedir-

٨٣- فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
83- Fe zerhum yahudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yu'adun.

83- Artık bırak onları dalsınlar ve zevkle ağızları salyalı biçimde oynasınlar, -kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya değin-

٨٤- وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
84- Ve huvellezi fis semai ilahun ve fil ardı ilah, ve huvel hakimul alim.

84- Ve O var ya O, gökte de İlah'tır ve yerde de İlah'tır, ve O Hakiym; bilgedir, Aliym; bilendir.

٨٥- وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
85- Ve tebarekellezi lehu mulkus semavati vel'ardı ve ma beynehuma, ve indehu ilmus saah, ve ileyhi turceun.

85- Ve Mübarek; hayırlı, değerli, kutsaldır ki O'nun'dur Mülkiyeti; egemenliği, krallığı göklerin ve yerin ve arasındakilerin ve                -Yanındadır saatin bilgisi- ve O'na döndürüleceksiniz.

٨٦- وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
86- Ve la yemlikullezine yed'une min dunihiş şefate illa men şehide bil hakkı ve hum ya'lemun.

86- Ve -güç yetiremez o -O'nun yanısıra- dua ettikleri bir şefaate; yardım etmeye, Allah'tan kendisi adına dua ettiğinin istekte bulunması, hariçtir kim şehid; şahidlik; tanıklık ederse -Hakka- ve onlar bilirlerse.

٨٧- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
87- Ve le in se'eltehum men halakahum le yekulunnallahu fe enna yu'fekun.

87- Ve eğer soracak olursan onlara, onları kimin yarattığını elbette diyecekler: "Allah." Buna rağmen nasıl dönüveriyorsunuz?

٨٨- وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ
88- Ve kilihi ya rabbi inne haulai kavmun la yu'minun.

88- Ve diyerek: "Ey Efendim, şüphesiz bunlar inanmayan bir halktır." 

٨٩- فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
89- Fasfah anhum ve kul selam, fe sevfe ya'lemun.

89- Artık onlardan iyi muameleyle ayrıl ve de "selam; huzur, barış olsun" artık yakında bilecekler.
 



























15 Eylül 2021 Çarşamba

62- Alak Denklemi -Şura İkrası-







بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.

١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- عسق
2- Ayn, sin, kaf

2- Ayn, Sin, Kaf

٣- كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
3- Kezalike yuhi ileyke ve ilellezine min kablikellahul azizul hakim.

3- İşte böyle vahyeder Sana ve Senden Öncekilere Allah; Aziyz; istediğini yapan, Hakiym; doğru hüküm verendir.

٤- لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
4- Lehu ma fis semavati ve ma fil ard, ve huvel aliyyul azim.

4- O'nun'dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde ve O, Aliyy; yücedir, Aziym;büyüktür.

٥- تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
5- Tekadus semavatu yetefattarne min fevkıhinne vel melaiketu yusebbihune bi hamdi rabbihim ve yestagfirune li men fil ard, e la innellahe huvel gafurur rahim.

5- Neredeyse gökler yarılacaktı üstlerinden. Ve melekler anarlar övgüyle Efendilerini ve bağışlanma diliyorlar yeryüzündekiler için. Elbette, şüphesiz Allah, O'dur Ğafur; bağışlayan, Rahiym, merhametin kaynağı.

٦- وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
6- Vellezinettehazu min dunihi evliyallahu hafizun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekil.

6- Ve o -O'nun Yanısıra- evliyalar edinenler, Allah denetler onları ve Sen değilsin onların vekili.

٧- وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
7- Ve kezalike evhayna ileyke kur'anen arabiyyen li tunzire ummel kura ve men havleha ve tunzire yevmel cem'i la reybe fih, ferikun fil cenneti ve ferikun fis sair.

7- Ve işte böyle Vahyettik Sana Kur'an-ı; okunanı,-Arabça olarak- uyarasın diye şehirlerin merkezini ve çevresindekileri ve uyarasın diye -Cuma; Toplanma Günü'ne- kuşku yoktur onda. Bir fırka cennette ve bir fırka da alevdedir.

٨- وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
8- Ve lev şaallahu le cealehum ummeten vahıdeten ve lakin yudhilu men yeşau fi rahmetih, vez zalimune ma lehum min veliyyin ve la nasir.

8- Ve eğer isteseydi Allah elbette yapardı onları -tek bir millet- ve lakin dahil eder kimi isterse rahmetine. Ve yanlış yapanlar; yoktur onlar için bir veli; koruyucu ve yardımcı da yoktur.

٩- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
9- Emittehazu min dunihi evliyae, fallahu huvel veliyyu ve huve yuhyil mevta ve huve ala kulli şey'in kadir.

9- Edindiler mi -O'nun Yanısıra- Evliyalar? Bilin Allah; O'dur Veliyy; koruyucu ve O hayat verir ölülere ve O her şeye Kaadir; gücü yetendir.

١٠- وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
10- Ve mahteleftum fihi min şey'in fe hukmuhu ilallah, zalikumullahu rabbi aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unib.

10- Ve ne üzerinde farklı görüşlere düşerseniz bir şeyden, bilin ki -Hükmü; belirlemesi- Allah'a düşer. İşte budur Allah, Efendim'dir, Tevekkül; -O'na kendimi adayıp yaslandım- ve O'na yöneldim.

١١- فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
11- Fatırus semavati vel ard, ceale lekum min enfusikum ezvacen ve minel en'ami ezvaca, yezreukum fih, leyse ke mislihi şey'un, ve huves semiul basir.

11- Fatır; yokluğu yarıp yapı taşlarını oluşturandır göklerin ve yerin. Yaptı sizin için -kendinizden çiftler- ve -enamdan da çiftler-. Üretiyor sizi orada. Yoktur -O'nun misli gibi bir şey- ve O; Semi; her şeyi algılayan ve Basiyr; görendir.

١٢- لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
12- Lehu mekalidus semavati vel ard, yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, innehu bi kulli şey'in alim.

12- O'nun'dur şifreleri göklerin ve yerin. Yayar rızkı istediği kimse için ve kısar da. Şüphesiz O, her şeye Aliym; bilendir.

١٣- شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
13- Şerea lekum mined dini ma vassa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vassayna bihi ibrahime ve musa ve isa, en ekimud dine ve la teteferreku fih, kebure alel muşrikine ma ted'uhum ileyh, allahu yectebi ileyhi men yeşau ve yehdi ileyhi men yunib.

13- Şeriat; -uyulacak yol- yaptı sizin için dinden; -inanç yolundan 
-ne vasiyet ettiyse Onunla Nuh'a- ve öyle vahyettik Sana ve öyle vasiyet ettik Onunla İbrahim'e ve Musa'ya ve İsa'ya. Şöyle ki ayakta tutun -dini- ve ayrılığa düşmeyin onda. Büyük geldi yamandıranlara -onları O'na çağırman-. Allah seçer Kendisine kimi isterse ve hidayet eder Kendisine kimi yöneltirse.

١٤- وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
14- Ve ma teferreku illa min ba'di ma caehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike ila ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezine urisul kitabe min ba'dihim le fi şekkin minhu murib.

14- Ve ayrılığa düşmediler, sadece onlara -ilim- geldikten sonra aralarındaki hadsizlik yüzündendir. Ve eğer olmasaydı önceden bir söz Efendin'den isimlendirilmiş bir süreye kadar elbette aralarında karar verilirdi. Ve şüphesiz o, onlardan sonra -kitaba mirasçı olanlar- elbette -şüphe içindedirler O'ndan- kuşku duyarak.

١٥- فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
15- Fe li zalike fed'u vestekım kema umirt, ve la tettebi' ehvaehum, ve kul amentu bi ma enzelallahu min kitab, ve umirtu li a'dile beynekum, allahu rabbuna ve rabbukum, lena a'maluna ve lekum a'malukum, la huccete beynena ve beynekum, allahu yecmeubeynena, ve ileyhil masir.

15- Artık bunun için böylece davet et! Ve dosdoğru dur emredildiğin gibi! Ve uyma onların heveslerine. Ve de:" İnandım -ne indirdiyse Allah Kitabtan- ve emredildim aranızda adil davranmakla. Allah Efendimizdir ve Efendinizdir. Bizedir amellerimiz ve sizedir amelleriniz. Aramızda ve aranızda bir belirsizlik yoktur. Allah toplayacaktır hepimizi. Ve O'na'dır varış."

١٦- وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ
16- Vellezine yuhaccune fillahi min ba'di mestucibe lehu huccetuhum dahıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azabun şedid.

16- Ve o tartışanlar -hakkında Allah'ın- icabet edildiklerinden sonra O'na, tartışmaları geçersizdir yanında Efendilerinin ve onlara bir gazab vardır ve onlara şiddetli bir işkence vardır.

١٧- اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ
17- Allahullezi enzelel kitabe bil hakkı vel mizan ve ma yudrike lealles saate karib.

17- Allah ki O indirdi Kitabı -hakkla- ve mizanı. Ve ne bileceksin belki saat yakındır.

١٨- يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
18- Yesta'cilu bihellezine la yu'minune biha, vellezine amenu muşfikune minha ve ya'lemune ennehel hakk, e la innellezine yumarune fis saati le fi dalalin baid.

18- Aceleyle gelmesini beklerler -onun- o; ona inanmayanlar. Ve o, inananlar ürperirler -ondan- ve bilirler şunu -o hakktır-. İyi bil ki o, tereddüt edenler -saat hakkında- elbette uzak bir sapıklık içindedirler

١٩- اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ
19- Allahu latifun bi ibadihi yerzuku men yeşau, ve huvel kaviyyul aziz.

19- Allah Latif; yumuşaklıkla zamana yayılı sevindirici girdilere ulaştırır -kullarını- rızık verir kime isterse. ve O, Kaviy; çok kuvvetlidir, Azizy; karşı konulmaz güç sahibidir.

٢٠- مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ
20- Men kane yuridu harsel ahireti nezid lehu fi harsih, ve men kane yuridu harsed dunya nu'tihi minha ve ma lehu fil ahireti min nasib.

20- Kim istiyorsa ekinini ahiretin artırırız ona ekinini ve kim istiyorsa ekinini dünyanın veririz ona ondan ve olmaz onun için ahirette bir pay.

٢١- أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
21- Em lehum şurekau şerau lehum mined dini ma lem ye'zen bihillah, ve lev la kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zalimine lehum azabun elim.

21- Ya da onlar için -yamandırıp ortak saydıkları; şeriat; uyulacak yol mu yapıyor onlara din; inanç yolundan?- -ona izin vermez Allah- Eğer olmasaydı -ayırma sözü- elbette karar verilirdi aralarında. Ve şüphesiz yanlış yapanlar, onlar için acı verici bir işkence vardır.

٢٢- تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ
22- Terez zalimine muşfikine mimma kesebu ve huve vakıun bihim, vellezine amenu ve amilus salihati fi ravdatil cennat, lehum ma yeşaune inde rabbihim zalike huvel fadlul kebir.

22- Göreceksin yanlış yapanlar ürperecek kazandıklarından dolayı ve o başlarına gelecektir. Ve o inanıp emin olanlar ve doğru işler yapanlar sulak bahçelerdedir. Onlar içindir - ne isterseler- Efendilerinin yanında. İşte budur o -büyük fazilet-

٢٣- ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
23- Zalikellezi yubeşşirullahu ibadehullezine amenu ve amilus salihat, kul la es'elukum aleyhi ecren illel meveddete fil kurba ve men yakterif haseneten nezid lehu fiha husna, innellahe gafurun şekur.

23- İşte böyle -müjde verir Allah kullarına- ki onlar inanıp emin olur ve doğru işler yaparlar. De: " İstemiyorum -onun için- bir ücret, sadece yakınlıktaki sevgiyi. Ve kim işlerse bir güzellik -artırırız onun için onda güzelliği- Şüphesiz Allah Ğafur; bağışlayıcıdır, Şekur; şükredene karşılığını verir.

٢٤- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
24- Em yekuluneftera alallahi keziba, fe in yeşeillahu yahtim ala kalbik, ve yemhullahul batıla ve yuhıkkul hakka bi kelimatih, innehu alimun bi zatis sudur.

24- Ya da diyorlar mı: "İftira ediyor Allah'a bir yalan?" Eğer öyle oldursaydı Allah -mührü basardı kalbine- ve kazır Allah sahtekarlığı ve gerçekleştirir -hakkı- kelimeleriyle. Şüphesiz O, Aliym; bilendir özünü göğüslerin.

٢٥- وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
25- Ve huvellezi yakbelut tevbete an ibadihi ve ya'fu anis seyyiati ve ya'lemu ma tef'alun.

25- Ve O ki; -kabul eder özrünü kullarının- ve -bağışlar kötülükleri- ve bilir ne yaptıklarını.

٢٦- وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ
26- Ve yestecibullezine amenu ve amilus salihati ve yeziduhum min fadlih, vel kafirune lehum azabun şedid.

26- Ve icabet eder o inanıp emin olan ve doğru işler yapanlara ve artırır onlara fazlından. Ve inkarcılar, onlar için şiddetli bir işkence vardır.

٢٧- وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ
27- Ve lev besetallahur rızka li ibadihi le begav fil ardı ve lakin yunezzilu bi kaderin ma yeşau, innehu bi ibadihi habirun basir.

27- Ve eğer yaysaydı Allah rızkı kullarına elbette azarlardı yeryüzünde ve lakin indirir kaderle; ölçüyle ne isterse. Muhakkak O, kullarına Habiyr; iç yüzünü bilen, Basiyr; görendir.

٢٨- وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ
28- Ve huvellezi yunezzilul gayse min ba'di ma kanetu ve yenşuru rahmeteh, ve huvel veliyyul hamid.

28- Ve O ki indirir yağmuru ümidlerini kestikten sonra ve yayar rahmetini. ve O, Veliy; koruyup gözeten, Hamiyd; övülendir.

٢٩- وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ
29- Ve min ayatihi halkus semavati vel ardı ve ma besse fihima min dabbeh, ve huve ala cem'ihim iza yeşau kadir.

29- Ve işaretlerindendir yaratışı gökleri ve yeri ve ayırıp dağıtmıştır --onlarda- debelenenleri. ve O, onları toplamaya -ne zaman isterse- Kaadir'dir

٣٠- وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
30- Ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebet eydikum ve ya'fu an kesir.

30- Ve ne isabet ederse size musibetten bilin ki kazandıklarınızdandır ellerinizle ve -Bağışlar- çoğunu.

٣١- وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
31- Ve ma entum bi mu'cizine fil ard, ve ma lekum min dunillahi min veliyyin ve la nasir.

31- Ve değilsiniz aciz bırakacak yeryüzünde ve yoktur sizin için -Allah yanısıra bir veli ve bir yardımcı.

٣٢- وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ
32- Ve min ayatihil cevari fil bahri kel a'lam.

32- Ve işaretlerindendir akıp gidenler denizde dağlar gibi...

٣٣- إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
33- İn yeşe' yuskinir riha fe yazlelne revakide ala zahrih, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur.

33- ...Eğer istese durdurur rüzgarı, sonra hareketsiz gölge gibi kalırlar -sırtında- Şüphesiz bunda elbette işaretler vardır tüm sabırlı ve şükürlü olanlar için.

٣٤- أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ
34- Ev yubıkhunne bima kesebu ve ya'fu an kesir.

34- Ya da yavaşca imha ederdi onları kazandıklarından dolayı ve -Bağışlar- çoğunu.

٣٥- وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ
35- Ve ya'lemellezine yucadilune fi ayatina, ma lehum min mahis.

35- Ve bilir o mücadele edenler işaretlerimiz hakkında, yoktur onlar için bir çıkış.

٣٦- فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
36- Fe ma utitum min şey'in fe meta'ul hayatid dunya, ve ma ındallahi hayrun ve ebka lillezine amenu ve ala rabbihim yetevekkelun.

36- Artık ne verilmişse size -bir şeyden- ancak metasıdır dünya hayatının ve ne varsa -Allah yanında- daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır inanıp emin olanlar ve Efendilerine yaslanıp çalışanlar için.

٣٧- وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ
37- Vellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışe ve iza ma gadıbuhum yagfirun.

37- Ve onlar uzak dururlar büyük günahlardan ve fuhuş; çok çirkin fiil ve sözlerden ve ne zaman öfkelendiklerinde onlar affederler.

٣٨- وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
38- Vellezinestacabu li rabbihim ve ekamus salate ve emruhum şura beynehum ve mimma rezaknahum yunfikun.

38- Ve onlar icabet ederler Efendilerine ve ayakta tutarlar salatı ve işlerini danışırlar aralarında ve verdiğimiz rızıktan harcarlar.

٣٩- وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ
39- Vellezine iza esabehumul bagyuhum yentesırun.

39- Ve onlara bir hadsiz saldırdığında, yardımlaşırlar.

٤٠- وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
40- Ve cezau seyyietin, seyyietun misluha, fe men afa ve asleha fe ecruhu alallah, innehu la yuhıbbuz zalimin.

40- Ve cezası bir kötülüğün -dengi bir kötülüktür- Artık kim bağışlarsa ve uzlaşırsa bilin ki onun ücreti -Allah üzerinedir- Şüphesiz O, sevmez yanlış yapanları.

٤١- وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ
41- Ve le men intesare ba'de zulmihi fe ulaike ma aleyhim min sebil.

41- Ve elbette kim yardım alırsa -kendisine yapılan yanlıştan sonra-  böylece bunların aleyhine bir yol yoktur.

٤٢- إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ
42- İnnemes sebilu alellezine yazlimunen nase ve yebgune fil ardı bi gayril hakk, ulaike lehum azabun elim.

42- Sadece yol vardır, o yanlış yapanlara karşı insanlara ve hadsizce taşkınlık edenlere yeryüzünde -haksız yere- İşte bunlar; onlara acı verici bir işkence vardır.

٤٣- وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
43- Ve le men sabere ve gafere inne zalike le min azmil umur.

43- Ve elbette kim kararlı olursa ve bağışlarsa, şüphesiz bu kesinlikle azim gerektiren işlerdendir.

٤٤- وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ
44- Ve men yudlilillahu fe ma lehu min veliyin min ba'dih, ve terez zalimine lemma reevul azabe yekulune hel ila mereddin min sebil.

44- Ve kimi saptırırsa Allah -artık yoktur onun için bir veli;koruyucu -O'ndan sonra- Ve göreceksin yanlış yapanlar gördükleri vakit işkenceyi derler: "Var mıdır geri dönüşe bir yol?"

٤٥- وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ
45- Ve terahum yu'redune aleyha haşiineminez zulli yenzurune min tarfin hafiy, ve kalellezine amenu innel hasirinellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh, e la innez zalimine fi azabin mukim.

45- Ve göreceksin onları arz edilirken -ona- boyunları bükülmüş halde aşağılıklıktan, bakarlar yandan çaktırmadan. Ve diyecek inanıp emin olanlar: " Şüphesiz kaybedenler ki onlar; kaybettirmişlerdir kendilerini ve ailelerini -Kıyamet; kalkış Günü'nde-. Kuşkusuz elbette yanlış yapanlar işkence görecekleri yerdedirler."

٤٦- وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ
46- Ve ma kane lehum min evliyae yensurunehum min dunillah. Ve men yudlilillahu fe ma lehu min sebil.

46- Ve olmayacak onlar için evliyalar; koruyuculardan yardım edebilecek onlara - Allah yanısıra- ve kimi saptırırsa Allah -artık onun için bir yol yoktur-

٤٧- اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ
47- İstecibu li rabbikum min kabli en ye'tiye yevmun la meredde lehu minallah, ma lekum min melcein yevme izin ve ma lekum min nekir.

47- İcabet edin Efendinize önceden, o gün gelir -yoktur geri dönüşü onun- Allah'tan. Yoktur sizin için bir sığınacak -izin günü- ve yoktur sizin için bir inkar ediş.

٤٨- فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ
48- Fe in a'redu fe ma erselnake aleyhim hafiza, in aleyke illel belagu, ve inna iza ezaknal insane minna rahmeten feriha biha, ve in tusibhum seyyietun bi ma kaddemet eydihim fe innel insane kefur.

48- Artık eğer dönüp giderseler bil ki göndermedik seni onlara bir muhafız olarak. Düşmez sana, -sadece bildirmek-... Ve şüphesiz Biz ne zaman tattırsak insana -Bizden bir rahmet- sevinirler ona. Ve eğer isabet etse onlara bir kötülük -önceden elleriyle yaptıklarından dolayı- sonra şüphesiz insan nankör olur.

٤٩- لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ
49- Lillahi mulkus semavati vel ard, yahluku ma yeşau, yehebu li men yeşau inasen ve yehebu li men yeşauz zukur.

49- Allah'ın-dır mülkiyeti göklerin ve yerin. Yaratır ne isterse. Hibe eder -istediği kimse için dişiler- ve hibe eder -istediği kimse için erkekler-

٥٠- أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
50- Ev yuzevvicuhum zukranen ve inasa, ve yec'alu men yeşau akima, innehu alimun kadir.

50- Ya da çift yapar onları -erkekler ve dişiler olarak- ve yapar kimi isterse bir kısır. Şüphesiz O, Aliym; bilendir, Kaadir; gücü yetendir.

٥١- وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
51- Ve ma kane li beşerin en yukellimehullahu illa vahyen ev min verai hıcabin ev yursile resulen fe yuhıye bi iznihi ma yeşau, innehu aliyyun hakim.

51- Ve olmaz bir beşer için -kelam etmesi Allah'ın- sadece vahiyle ya da arkasından bir engelin ya da irsal; gönderir bir rasül;haberci, sonra vahyeder -İzniyle- neyi isterse. Şüphesiz O, Aliyy; yücedir, Hakiym; işini hikmetle yapar.

٥٢- وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
52- Ve kezalike evhayna ileyke ruhan min emrina, ma kunte tedri mel kitabu ve lel imanu ve lakin cealnahu nuren nehdi bihi men neşau min ibadina, ve inneke le tehdi ila sıratın mustekim.

52- Ve işte böyle -Vahyettik Sana Ruhu Emrimizden- yoksa  bilemezdin Sen nedir -Kitab- ve ne de -İman- ve ama yaptık -O'nu- bir ışık, hidayet ederiz -O'nunla- kimi istersek kullarımızdan. ve şüphesiz Sen, elbette hidayet edersin -dosdoğru yola-

٥٣- صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ
53- Sıratıllahillezi lehu ma fis semavati ve ma fil ard, e la ilallahi tesirul umur.

53- Yoludur Allah'ın ki; O'nun-dur ne varsa göklerde ve ne varsa yerde. Kuşkusuz Allah'a varır işler.























 




15 Ağustos 2021 Pazar

61- Alak Denklemi -Fussilet İkrası-









بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- حم
1- Ha mim.

1- Ha mim.

٢- تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
2- Tenzilun miner rahmanir rahim.

2- İndirilmiştir Rahman'dan; merhametin kaynağı, Rahiym:esasen merhametli olandan.

٣- كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
3- Kitabun fussilet ayatuhu kur'anen arabiyyen li kavmin ya'lemun.

3- Bir Kitab açıklanmıştır ayetleri, okunuşu arapçadır bilen bir halk için.

٤- بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
4- Beşiren ve nezira, fe a'rada ekseruhum fehum la yesmeun.

4- Bir müjdecidir ve uyarıcıdır ancak arkasını dönüyor çoğusu böylece onlar duymuyorlar.

٥- وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ وَفِي آذَانِنَا وَقْرٌ وَمِن بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ
5- Ve kalu kulubuna fi ekinnetin mimma ted'una ileyhi ve fi azanina vakrun ve min beynina ve beynike hicabun fa'mel innena amilun.

5- Ve dediler:"Kalblerimiz kınındadır bizi -kendisine çağırdığınızdan- ve kulaklarımızda sağırdır ve aramızdan ve aranızda bir engel vardır, artık çalışın şüphesiz bizde çalışıyoruz."

٦- قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
6- Kul innema ene beşerun mislukum yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahidun festekimu ileyhi vestagfiruh, ve veylun lil muşrikin.

6- De:" Sadece ben bir beşerim sizin gibi -şu vahyedildi bana- -İlahınız Tek İlah'tır- artık yönelin O'na ve bağışlamasını isteyin. Yazıklar olsun yamandıranlara!"

٧- الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
7- Ellezine la yu'tunez zekate ve hum bil ahireti hum kafirun.

7- Ki onlar vermezler zekatı ve onlar ölümötesine kafir olanlardır.

٨- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
8- İnnellezine amenu ve amilus salihati lehum ecrun gayru memnun.

8- Şüphesiz o inananlar ve doğru işler yapanlar, onlar içindir başa kakılmayan ödül.

٩- قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ذَلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ
9- Kul e innekum le tekfurune billezi halakal arda fi yevmeyni ve tec'alune lehu endada, zalike rabbul alemin.

9- De:" Gerçekten siz tereddütsüz inkar mı ediyorsunuz O, -yaratanı yeri iki günde- ve yapıyorsunuz O'na eşler? İşte bu Efendisi-dir alemlerin."

١٠- وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِن فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاء لِّلسَّائِلِينَ
10- Ve ceale fiha revasiye min fevkıha ve bareke fiha ve kaddere fiha akvateha fi erbeati eyyam, sevaen lis sailin.

10- "Ve yaptı orada demirlemiş dağları üzerinde ve bereketlendirdi orayı ve belirledi orada gıdalarını dört güne denk, soranlar için."

١١- ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
11- Summesteva iles semai ve hiye duhanun fe kale leha ve lil ardı'tiya i'tiya tav'an ev kerha, kaleta eteyna taiin.

11- Sonra yöneldi göğe ve o tütüyordu, böylece Dedi ona ve yere:" Gelin ikiniz isteyerek veya istemeyerek!" Dedi ikisi:"Geliriz isteyerek."

١٢- فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
12- Fe kadahunne seb'a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha ve zeyyennes semaed dunya bi mesabiha ve hıfza, zalike takdirul azizil alim.

12- Böylece tamamladı onları yedi göğe iki günde ve vahyetti her göğe Emrini. Ve süsledik göğünü dünyanın lambalarla ve korundu. İşte budur takdiri Aziz; dilediğini yapan herkesi boyun eğdirenin, Aliym; ilmi her şeyi kuşatanın.

١٣- فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِّثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
13- Fe in a'radu fe kul enzertukum saıkaten misle saıkati adin ve semud.

13- Artık eğer arkalarını dönerlerse, peşinden de:" Uyardım sizi yıldırımla, aynı Ad ve Semud'un yıldırımıyla."

١٤- إِذْ جَاءتْهُمُ الرُّسُلُ مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاء رَبُّنَا لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ
14- İz caethumur rusulu min beyni eydihim ve min halfihim ella ta'budu illallah, kalu lev şae rabbuna le enzele melaiketen fe inna bima ursiltum bihi kafirun.

14- Ne zaman geldiğinde onlara Rasüller elleri arasından ve arkalarından:" Kulluk etmeyin, sadece Allah'a!" Dediler:" Eğer isteseydi Efendimiz elbette indirirdi melekleri, böylece şüphesiz biz -Onunla- gönderildiğine kafiriz."

١٥- فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
15- Fe emma adun festekberu fil ardı bi gayril hakkı ve kalu men eşeddu minna kuvveh, e ve lem yerev ennellahellezi halakahum huve eşeddu minhum kuvveh ve kanu bi ayatina yechadun.

15- Ama böylece Ad, kibirlendi yeryüzünde haksız yere ve dediler:" Kimdir şiddetli bizden kuvvet bakımından?" Görmezler mi ki Allah yarattı onları, O'dur şiddetli onlardan kuvvet bakımından ve onlar ayetlerimizi reddedenler oldular.

١٦- فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَّحِسَاتٍ لِّنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَى وَهُمْ لَا يُنصَرُونَ
16- Fe erselna aleyhim rihan sarsaran fi eyyamin nahisatin li nuzikahum azabel hizyi fil hayatid dunya, ve le azabul ahireti ahza ve hum la yunsarun.

16- Böylece gönderdik onlara hiddetli bir rüzgarı talihsiz günlerde -tatsınlar diye rezil azabı dünya hayatında. Ve elbette azabı ahiretin daha rezildir. Ve onlar yardım görmezler.

١٧- وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَى عَلَى الْهُدَى فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
17- Ve emma semudu fe hedeynahum festehabbul ama alel huda fe ehazethum saıkatul azabil huni bima kanu yeksibun.

17- Ve gelince Semud'a, hidayet eyledik onlara ancak sevdiler körlüğü hidayetin üstünde, peşinden aldı onları bir yıldırım azabı alçaltan kazandıklarından dolayı.

١٨- وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
18- Ve necceynellezine amenu ve kanu yettekun.

18- Ve kurtardık o inananları ve korunmuş olanları.

١٩- وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاء اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
19- Ve yevme yuhşeru a'daullahi ilen nari fe hum yuzeun.

19- Ve o gün toplanacak -düşmanları Allah'ın- ateşe, böylece onlar sıralar halinde sevk edilmiştir.

٢٠- حَتَّى إِذَا مَا جَاؤُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
20- Hatta iza ma cauha şehide aleyhim sem'uhum ve ebsaruhum ve culuduhum bima kanu ya'melun.

20- Hatta ne zaman oraya geldiklerinde şahitlik edecek aleyhlerine duymaları ve görmeleri ve cildleri yapmış olduklarından dolayı.

21- وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
21- Ve kalu li culudihim lime şehidtum aleyna, kalu entakanallahullezi entaka kulle şey'in ve huve halakakum evvele merretin ve ileyhi turceun.

21- Ve diyecekler cildlerine:" Bize karşı niye şahitlik ettiniz?"  Diyecekler:" Allah konuşturdu bizi ki O, konuşturur her şeyi ve O yarattı sizi ilk kez ve -O'na- döndürülüyorsunuz."

٢٢- وَمَا كُنتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَكِن ظَنَنتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِّمَّا تَعْمَلُونَ
22- Ve ma kuntum testetirune en yeşhede aleykum sem'ukum ve la ebsarukum ve la culudukum ve lakin zanentum ennellahe la ya'lemu kesiren mimma ta'melun.

22- Ve sakınmıyordunuz aleyhinize şahitlik eder diye duymanızın ve görmenizin ve cildlerinizin ve lakin zannettiniz ki Allah bilmez çoğunu yaptıklarınızın.

٢٣- وَذَلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُم مِّنْ الْخَاسِرِينَ
23- Ve zalikum zannukumullezi zanentum bi rabbikum erdakum fe asbahtum minel hasirin.

23- Ve işte bu zannınız ki o, zannettiniz Efendinizi... mahvetti sizi.  Böylece kaybedenlerden olmaya başladılar.

٢٤- فَإِن يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ وَإِن يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُم مِّنَ الْمُعْتَبِينَ
24- Fe in yasbiru fen naru mesven lehum ve in yesta'tibu fe ma hum minel mu'tebin.

24- Böylece eğer katlanırlarsa, bilin ki ateştir yeri onların ve eğer özür dilerlerse artık özürleri geçerli olanlardan olmazlar.

٢٥- وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاء فَزَيَّنُوا لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ
25- Ve kayyadna lehum kurenae fe zeyyenu lehum ma beyne eydihim ve ma halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fi umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins, innehum kanu hasirin.

25- Ve sarıverdirdik onlara yandaşları böylece süslü gösterdi onlara elleri arasındakileri ve arkalarındakileri ve hak oldu aleyhlerine söz -milletler içinde- gelip geçmiş onlardan önce cinlerden ve insanlardan. Şüphesiz onlar kaybedenler idi.

٢٦- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
26- Ve dedi o inkar edenler:" Duymayın bu -Kur'anı;okunanı- ve yaygarayla bastırın -O'ndakini-  ki belki siz üstün gelirsiniz.

٢٧- فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
27- Fe le nuzikannellezine keferu azaben şediden ve le necziyennehum esveellezi kanu ya'melun.

27- Böylece elbette tattıracağız o inkarcılara şiddetli azabı ve elbette cezalandıracağız onları en kötüsüyle o yapmış olduklarından.

٢٨- ذَلِكَ جَزَاء أَعْدَاء اللَّهِ النَّارُ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاء بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
28- Zalike cezau a'daillahin nar, lehum fiha darul huld, cezaen bimakanu bi ayatina yechadun.

28- İşte budur cezası -Allah'ın düşmanlarının- ateştir, onlar içindir orada ölümsüz kalacakları ev. Ceza böyle -ayetlerimizi- reddettiklerinden dolayı.

٢٩- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا الَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ
29- Ve kalellezine keferu rabbena erinellezeyni edallana minel cinni vel insi nec'al huma tahte akdamina li yekuna minel esfelin.

29- Ve diyecek o inkarcılar:" Efendimiz, göster bize o, bizi saptıranları cinlerden ve insanlardan -alalım onları ayaklarımızın altına bizim en aşağılıklarımızdan olsunlar-"

٣٠- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
30- İnnellezine kalu rabbunallahu summestekamu tetenezzelu aleyhimul melaiketu ella tehafu ve la tahzenu ve ebşiru bil cennetilleti kuntum tuadun.

30- Muhakkak o diyenler:" Efendimiz Allah'tır" sonra böyle kararlı şekilde gidenlere inecektir melekler:" Korkuya kapılmayın ve kederlenmeyin ve alın cennetin müjdesini ki size vaad edilmiştir."

٣١- نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
31- Nahnu evliyaukum fil hayatid dunya ve fil ahireh, ve lekum fiha ma teştehi enfusukum ve lekum fiha ma teddeun.

31- "Biziz evliyanız;dostunuz dünya hayatında ve ahirette, ve sizin için oradadır ne şehvet duyuyorsanız kendinizde ve sizin için oradadır dua edip istedikleriniz..."

٣٢- نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
32- Nuzulen min gafurin rahim.

32- "...Ağırlamasıdır Ğafur'dan: hataları örten, bağışlayan, Rahiym'den; özü merhametli."

٣٣- وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
33- Ve men ahsenu kavlen mimmen dea ilallahi ve amile salihan ve kale inneni minel muslimin.

33- Ve kimdir daha güzel sözlü -Allah'a dua edenden- ve -doğru işler yapandan- ve diyenden:" Şüphesiz ben teslim olanlardanım."

٣٤- وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
34- Ve la testevil hasenetu ve les seyyieh, idfa' billeti hiye ahsenu fe izellezi beyneke ve beynehu adavetun ke ennehu veliyyun hamim.

34- Ve aynı seviyede değildir güzellik ve çirkinlik, def et onu güzellikle ki senin aranda ve onun arasında olan düşmanlık yerini onla sıcak dostluğa bırakmıştır.

٣٥- وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
35- Ve ma yulakkaha illellezine saberu, ve ma yulakkaha illa zu hazzın azim.

35- Ve buna kavuşmaz, sadece sabredenler ve buna kavuşmaz sadece büyük pay sahibleri.

٣٦- وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
36- Ve imma yenzeganneke mineş şeytani nezgun festeız billah, innehu huves semiul alim.

36- Ve eğer bir dürtü gelirse sana şeytandan dürterek, hemen -Allah'a sığın-. Şüphesiz O var ya O, Semi; işiten, Aliym; bilendir.

٣٧- وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
37- Ve min ayatihil leylu ven neharu veş şemsu vel kamer, la tescudu liş şemsi ve la lil kameri vescudu lillahillezi halakahunne in kuntum iyyahu ta'budun.

37- Ve işaretlerindendir gece ve gündüz ve güneş ve ay -boyun eğmeyin güneşe ve aya- ve -boyun eğin Allah'a- ki O yarattı onları - eğer edecekseniz sadece O'na- kulluk edin.

٣٨- فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ*
38- Fe inistekberu fellezine inde rabbike yusebbihune lehu bil leyli ven nehari ve hum la yes'emun.

38- Ancak eğer kibirlenirlerse, bilsinler ki o, -Efendinin yanında övenler vardır O'nu gece ve gündüz- ve onlar bıkmazlar.

٣٩- وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
39- Ve min ayatihi enneke terel arda haşiaten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rebet, innellezi ahyaha le muhyil mevta, innehu ala kulli şey'in kadir.

39- Ve işaretlerindendir, senin görmen toprağı derinden saygılı biçimde, peşinden indirdiğimizde ona suyu silkelenir ve kabarır. Şüphesiz O, hayat verir ona elbette Muhyi; hayat vericidir ölüye. Şüphesiz O, her şey üzerine Kadir; gücü yetendir.

٤٠- إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا أَفَمَن يُلْقَى فِي النَّارِ خَيْرٌ أَم مَّن يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
40- İnnellezine yulhıdune fi ayatina la yahfevne aleyna, e fe men yulka fin nari hayrun em men ye'ti aminen yevmel kıyameh, i'melu ma şi'tum innehu bima ta'melune basir.

40- Şüphesiz o kıvıranlar var ya ayetlerimizi -gizli kalmazlar Bize-. Artık ateşe atılan mı daha hayırlıdır yoksa emin olarak gelen kimse mi kıyamet günü? Yapın istediğinizi. Şüphesiz O, yaptıklarınıza Basiyr; görendir.

٤١- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءهُمْ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ
41- İnnellezine keferu biz zikri lemma caehum, ve innehu le kitabun aziz.

41- Şüphesiz o inkar edenler de -Zikri- onlara geldiğinde... Ve şüphesiz o, elbette Kitab-ı Aziyz; yüce bir bilgi kaynağıdır.

٤٢- لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
42- La ye'tihil batılu min beyni yedeyhi ve la min halfih, tenzilun min hakimin hamid.

42- Gelemez -Ona- batıl önünden ve arkasından. İndirilmiştir Hakiym; ilmiyle kuşatan, Hamid; övgülere layık olandan.

٤٣- مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِن قَبْلِكَ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ
43- Ma yukalu leke illa ma kad kile lir rusuli min kablik, inne rabbeke le zu magfiretin ve zu ikabin elim.

43- Değildir söylenen sana, sadece gerçekten söylenendir senden önceki rasüllere. Şüphesiz Efendin elbette mağfiret sahibi ve elim bir ceza sahibidir.

٤٤- وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
44- Ve lev cealnahu kur'anen a'cemiyyen le kalu lev la fussilet ayatuh, e a'cemiyyun ve arabiy, kul huve lillezine amenu huden ve şifaun, vellezine la yu'minune fi azanihim vakrun ve huve aleyhim ama, ulaike yunadevne min mekanin baid.

44- Ve eğer yapsaydık -O'nu- yabancı dilde, elbette diyeceklerdi:" Neden açıklanmadı ayetleri? Yabancı dilde mi ve bir Arab mı?" De:" O, inanan kimseler için bir rehber ve bir şifadır. Ve o inanmayan kimselerin kulaklarında bir sağırlık vardır ve O, onlara körlüktür. İşte bunlara çağrılıyor uzak bir mekandan."

٤٥- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
45- Ve lekad ateyna musel kitabe fahtulife fih, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefi şekkin minhu murib.

45- Ve gerçekten verdik Musa'ya Kitab'ı ancak ihtilafa düştüler -O'nda- Ve eğer olmasaydı önceden sözü Efendi'nin, elbette karar verilirdi aralarında. Ve şüphesiz onlar gerçekten şüphelendiler -O'ndan- kuşkulanarak.

٤٦- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
46- Men amile salihan fe li nefsihi ve men esae fe aleyha, ve ma rabbuke bi zallamin lil abid.

46- Kim doğru iş yaparsa ancak kendisi içindir ve kim kötü yaparsa o da aleyhinedir. Ve değildi Efendin yanlış yapan kullarına.

٤٧- إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ وَمَا تَخْرُجُ مِن ثَمَرَاتٍ مِّنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِن شَهِيدٍ
47- İleyhi yureddu ilmus saah, ve ma tahrucu min semeratinmin ekmamiha ve ma tahmilu min unsa ve la tedau illa bi ilmih, ve yevme yunadihim eyne şurekai kalu azennake ma minna min şehid.

47- O'na dönüktür -saatin bilgisi- ve çıkmaz bir meyve kabuğundan ve taşımaz bir kadın ve doğurmaz, sadece -İlmiyle- ve o gün Çağıracak onlara:" Nerededir Bana yamandırdıklarınız?" Diyecekler:" İlan ediyoruz Sana aramızda bir şehit yok"

٤٨- وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَدْعُونَ مِن قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ
48- Ve dalle anhum ma kanu yed'une min kablu ve zannu ma lehum min mahis.

48- Ve saptı onlardan önceden dua edip çağırdıkları ve zannettiler kendileri için bir sıkıntıdan çıkış olmayacağını. 

٤٩- لَا يَسْأَمُ الْإِنسَانُ مِن دُعَاء الْخَيْرِ وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُوسٌ قَنُوطٌ
49- La yes'emul insanu min duail hayri ve in messehuş şerru fe yeusun kanut.

49- Bıkmaz insan istemekten iyiliği ve eğer dokunsa ona bir kötülük hemen ümidini kaybedip umutsuzluğa düşer.

٥٠- وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِّنَّا مِن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِن رُّجِعْتُ إِلَى رَبِّي إِنَّ لِي عِندَهُ لَلْحُسْنَى فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ
50- Ve le in ezaknahu rahmeten minna min ba'di darrae messethu le yekulenne haza li ve ma ezunnus saate kaimeten ve le in ruci'tu ila rabbi inne li indehu lel husna, fe le nunebbiennellezine keferu bima amilu ve le nuzikannehum min azabin galiz.

50- Ve gerçekten eğer tattırsak ona -Bizden bir rahmet- ona dokunan bir zarardan sonra, elbette diyecek:" Bu benimdir ve zannetmem saatin çalacağını ve eğer dönersem Efendim'e, şüphesiz benim için -Yanında- güzellik olacaktır." Artık kesinlikle haber vereceğiz o kafirlere yaptıklarını ve kesinlikle tattıracağız onlara ağır bir işkenceyi.

٥١- وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاء عَرِيضٍ
51- Ve iza en'amna alel insani a'rada ve nea bi canibih, ve iza messehuş şerru fe zu duain arid.

51- Ve ne zaman nimetlendirirsek insanı arkasını döner yan çizer ve ne zaman dokunsa ona kötülük artık uzun dualar eder.

٥٢- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُم بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
52- Kul e reeytum in kane min indillahi summe kefertum bihi men edallu mimmen huve fi şikakın baid.

52- De:" Gördünüz mü eğer olsa -Allah yanından- sonra inkar etseniz -O'nu-, kim olur yanlışa sapmış o uzaklaşıp ayrılığa düşen?"

٥٣- سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
53- Se nurihim ayatina fil afakı ve fi enfusihim hatta yetebeyyene lehum ennehul hakk, e ve lem yekfi bi rabbike ennehu ala kulli şey'in şehid.

53- Yakında göstereceğiz onlara -işaretlerimizi- etraflarında ve kendilerinde hatta netleşinceye kadar onlara -O'nun hakk olduğu-. Yeterli değil midir Efendin ki O; her şey üzerinde şehid; tanıktır.

٥٤- أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ
54- E la innehum fi miryetin min likai rabbihim, e la innehu bi kulli şey'in muhit.

54- Dikkat edin, şüphesiz onlar bir kuşku içindedirler -Efendilerine kavuşmaktan-. Dikkat edin, şüphesiz O, her şeye Muhiyt; kapsayandır.