6 Ocak 2022 Perşembe

70- Alak Denklemi -Nahl İkrası-








 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- أَتَى أَمْرُ اللّهِ فَلاَ تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
1- Eta emrullahi fe la testa'ciluh, subhanehu ve teala amma yuşrikun.

1- Geldi -emri Allah'ın- artık aceleci olmayın -ona- Subhan; övgüyle anılandır O ve Ala; yücedir yamandırıp ortak koştuklarından.

٢- يُنَزِّلُ الْمَلآئِكَةَ بِالْرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنذِرُواْ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَاْ فَاتَّقُونِ
2- Yunezzilul melaikete bir ruhi min emrihi ala men yeşau min ibadihi en enziru ennehu la ilahe illa ene fettekun.

2- İndirir melekleri ruhla; emrinden bilgiyle -kullarından istediği kimseye- şöyle: "Uyarın onu şöyle; -yoktur ilah sadece Ben-, artık emir yasaklara saygıyla uyarak korunun Bana."

٣- خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
3- Halakas semavati vel arda bil hakk, teala amma yuşrikun.

3- Yarattı gökleri ve yeri -hakkla- Ala;yücedir yamandırıp ortak koştuklarından.

٤- خَلَقَ الإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
4- Halakal insane min nutfetin fe iza huve hasimun mubin.

4- Yarattı insanı bir meniden, sonra baktın o apaçık hasımlık ediyor.

٥- وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
5- Vel en'ame halakaha, lekum fiha dif'un ve menafiu ve minha te'kulun.

5- Ve enamı da yaratandır O, sizin için onda ısınma ve menfaat ve ondan yemeniz vardır.

٦- وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ
6- Ve lekum fiha cemalun hine turihune ve hine tesrehun.

6- Ve sizin için onda güzellik vardır öğleden sonra getirdiğiniz vakit ve sabahleyin saldığınız vakit.

٧- وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
7- Ve tahmilu eskalekum ila beledin lem tekunu balıgihi illa bi şıkkıl enfus, inne rabbekum le raufun rahim.

7- Ve taşırlar ağırlıklarınızı beldeye -sizin kendinizi perişan edip halden takatten düşmeden ulaşayamacağınız- Şüphesiz Efendiniz elbette Rauf; şefkatlidir, Rahiym; merhametlidir.

٨- وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
8- Vel hayle vel bigale vel hamire li terkebuha ve zineh, ve yahluku ma la ta'lemun.

8- Ve atlar, katırlar, ve eşekler binesiniz diye onlara ve süs olsun, ve Yaratır -bilmediklerinizi- de.

٩- وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
9- Ve alallahi kasdus sebili ve minha cair, ve lev şae le hedakum ecmain.

9- Ve Allah üzerinedir düzgün yol ve ondan sapan da var, ve eğer -İsteseydi- elbette hidayet ederdi hepinize.

١٠- هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ
10- Huvellezi enzele mines semai maen lekum minhu şarabun ve minhu şecerun fihi tusimun.

10- O ki; indirir gökten suyu, size ondan bir içecek ve ondan ağaç onda otlatırsınız.

١١- يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
11- Yunbitu lekum bihiz zer'a vez zeytune ven nahile vel a'nabe ve min kullis semerat, inne fi zalike le ayeten li kavmin yetefekkerun.

11- Bitirir size -onunla- ekinler ve zeytinler ve hurmalar ve üzümler ve her çeşit meyveden. Şüphesiz bunda elbette -ayet- vardır fikir yürütebilecek halk için.

١٢- وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
12- Ve sehhara lekumul leyle ven nehare veş şemse vel kamer, ven nucumu musahharatun bi emrih, inne fi zalike le ayatin li kavmin ya'kılun.

12- Ve hizmete soktu sizin için geceyi ve gündüzü ve güneşi ve ayı ve yıldızları da hizmete dahil etti -Emriyle- Şüphesiz bunda elbette -ayet- vardır aklını kullanabilen halk için.

١٣- وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
13- Ve ma zerae lekum fil ardı muhtelifen elvanuh, inne fi zalike le ayeten li kavmin yezzekkerun.

13- Ve neyi ortaya çıkardıysa sizin için yeryüzünde muhtelif renklerde, şüphesiz bunda elbette -ayet- vardır düşünüp hatırlayabilen halk için.

١٤- وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
14- Ve huvellezi sehharel bahre li te'kulu minhu lahmen tariyyen ve testahricu minhu hilyeten telbesuneha, ve terel fulke mevahira fihi ve li tebtegu min fadlihi ve leallekum teşkurun.

14- Ve O ki; hizmete soktu denizi yiyesiniz diye ondan taze et ve çıkarasınız diye ondan süsleri giyesiniz diye onları ve görürsünüz gemileri yarar gider onda arayasınız diye fazlalığından ve böylece belki siz teşekkür edersiniz.

١٥- وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
15- Ve elka fil ardı revasiye en temide bikum ve enharen ve subulen leallekum tehtedun.

15- Ve bıraktı yeryüzünde gülle gibi dağları sarsar diye sizi ve nehirler ve yollar ki belki siz yolu bulup hidayete erersiniz.

١٦- وَعَلامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
16- Ve alamat, ve bin necmi hum yehtedun.

16- Ve alametler; görülecek yer işaretleri ve yıldızlarla onlar yollarını bulup hidayete ererler.

١٧- أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لاَّ يَخْلُقُ أَفَلا تَذَكَّرُونَ
17- E fe men yahluku ke men la yahluk, e fe la tezekkerun.

17- Peki yaratan kimse; yaratmayan kimse gibi midir? Şimdi de mi kafana dank etmeyecek?

١٨- وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
18- Ve in teuddu ni'metallahi la tuhsuha, innallahe le gafurun rahim.

18- Ve eğer adetlendirecek olsanız Allah nimetlerini numaralandıramazsınız, şüphesiz Allah elbette Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahiym; merhametlidir.

١٩- وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
19- Vallahu ya'lemu ma tusirrune ve ma tu'linun.

19- Ve Allah Aliym'dir, bilir ne sır olarak saklıyorsanız ve ne açıklayıp ilan ediyorsanız.

٢٠- وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ
20- Vellezine yed'une min dunillahi la yahlukune şey'en ve hum yuhlekun.

20- Ve onların -Allah yanısıra- dua edip medet umdukları -yaratamazlar bir şey ve onlar yaratılmışken...

٢١- أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاء وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
21- Emvatun gayru ahya', ve ma yeş'urune eyyane yub'asun.

21- Ölüdürler, değiller diri ve farkında bile değiller ne zaman dirileceklerinin.

٢٢- إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
22- İlahukum ilahun vahid, fellezine la yu'minune bil ahirati kulubuhum munkiretun ve hum mustekbirun.

22- İlahınız -İlah-ı Vahid- Tek İlahtır! Artık o, inanmayanlar var ya ahirete -kalbleri inkarcıdır- ve onlar kibirlidir.

٢٣- لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
23- La cereme ennallahe ya'lemu ma yusirrune ve ma yu'linun, innehu la yuhıbbul mustekbirin.

23- Kaçınılmazdır ki Allah bilir ne sır olarak saklıyorsalar ve ne açığa vurup ilan ediyorsalar, şüphesiz O, -sevmez- kibirlenenleri.

٢٤- وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ
24- Ve iza kile lehum ma za enzele rabbukum kalu esatirul evvelin.

24- Ve ne zaman denildiğinde onlara: "ne indirdi Efendiniz?" derler: "geçmişlerin yazdıkları."

٢٥- لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ
25- Liyahmilu evzarehum kamileten yevmel kıyameti ve min evzarillezine yudıllunehum bi gayri ilm, e la sae ma yezirun.

25- Taşısınlar diye yüklerini tastamam -kıyamet günü- ve yüklerinden o -bilgisizce- saptırdıklarının. Kuşkusuz ne berbattır yüklendikleri.

٢٦- قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ
26- Kad mekerellezine min kablihim fe etallahu bunyanehum minel kavaıdi fe harre aleyhimus sakfu min fevkıhim ve etahumul azabu min haysu la yeş'urun.

26- Gerçekten tuzak kurmuştu o, onlardan öncekiler, ancak -geldi Allah binalarına temellerinden böylece çöküverdi onlara tavanları üstlerinden ve geldi onlara işkence fark etmedikleri yerden.


٢٧- ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ
27- Summe yevmel kıyameti yuhzihim ve yekulu eyne şurekaiyellezine kuntum tuşakkune fihim, kalellezine utul ilme innel hızyel yevme ves sue alel kafirin.

27- Sonra -kıyamet günü- rezil edecek onları ve Diyecek: "Nerdedir partnerlerim o, sizin -haklarında- ayrılığa düştükleriniz?" Diyecek o, ilim verilenler: "Şüphesiz bugün -rezillik ve kötülük- kafilerin üzerinedir." 

٢٨- الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ فَأَلْقَوُاْ السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ بَلَى إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
28- Ellezine teteveffahumul melaiketu zalimi enfusihim fe elkavus seleme ma kunna na'melu min su', bela innallahe alimun bima kuntum ta'melun.

28- O kimseleri vefat ettirir melekler -kendilerine zulmederlerken- sonra o karşılaşmada eller yukarı teslim olarak teklif ederler: "Kötü bir şey yapmadık ki!" Hayır! Şüphesiz Allah Alim'dir; bilir yapmış olduklarınızı.

٢٩- فَادْخُلُواْ أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
29- Fedhulu ebvabe cehenneme halidine fiha fe lebi'se mesvel mutekebbirin.

29- Artık girin kapılarından cehennemin -ölümsüz olarak orada- Bundan sonra elbette ne berbattır -kibirlenenlerin yeri- 

٣٠- وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ
30- Ve kile lillezinettekav ma za enzele rabbukum, kalu hayra, lillezine ahsenu fi hazihid dunya haseneh, ve le darul ahıreti hayr, ve le ni'me darul muttekin.

30- Ve denildiğinde o; emir yasaklara saygıyla uyup korunanlara: "Ne indirdi Efendiniz?"  Diyecekler: "Hayrı!" Güzellik yapan kimseler için bu dünyada güzellik vardır ve elbette ahiret diyarı daha hayırlıdır ve kesinlikle müthiştir diyarı müttakiler; emir yasaklara uyup korunanların.

٣١- جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآؤُونَ كَذَلِكَ يَجْزِي اللّهُ الْمُتَّقِينَ
31- Cennatu adnin yedhuluneha tecri min tahtihel enharu lehum fiha ma yeşaun, kezalike yeczillahul muttekin.

31- Aden Bahçeleri... girerler oraya, akar zemininden nehirler, onlar içindir orada -ne isterseler- İşte böyle cezalandırır Allah müttakileri; emir yasaklara uyup korunanları.

٣٢- الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
32- Ellezine teteveffahumul melaiketu tayyibine yekulune selamun aleykumudhulul cennete bima kuntum ta'melun.

32- O kimseleri vefat ettirir melekler hoşça. Diyecekler: "Selamun Aleyküm! Huzur olsun size! girin cennete amellerinizden ötürü." 

٣٣- هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيَهُمُ الْمَلائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
33- Hel yanzurune illa en te'tiyehumul melaiketu ev ye'tiye emru rabbik, kezalike fe alellezine min kablihim, ve ma zalemehumullahu ve lakin kanu enfusehum yazlimun.

33- Bekliyorlar mı sadece gelmesini onlara meleklerin ya da gelmesini -emrini Efendi'nin-? Aynen öyle yapmış idi onlardan öncekiler ve zulmedib yanlış yapmıyordu onlara Allah ve ama kendilerine zulmedib yanlış yapıyolar idi.

٣٤- فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُواْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
34- Fe esabehum seyyiatu ma amilu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun.

34- Böylece isabet etti onlara kötülük -yaptıklarından ötürü- ve kuşattı onları -onunla- komediye alıp dalga geçtikleri.

٣٥- وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ
35- Ve kalellezine eşreku lev şaallahu ma abedna min dunihi min şey'in nahnu ve la abauna ve la harremna min dunihi min şey', kezalike fe alellezine min kablihim, fe hel aler rusuli illel belagul mubin.

35- Ve dedi o, yamandırıp ortak tutanlar: "Eğer isteseydi Allah -kulluk etmezdik O'nun yanısıra bir şeye biz ve babalarımız ve haram kılmazdık -O'nun yanısıra- bir şeyi." Aynen öyle yapmış idi onlardan öncekiler. Artık değil midir Rasül'e düşen, sadece apaçık ulaştırmak?

٣٦- وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
36- Ve le kad beasna fi kulli ummetin resulen eni'budullahe vectenibut tagut, fe minhum men hedallahu ve minhum men hakkat aleyhid dalaleh, fe siru fil ardı fanzuru keyfe kane akıbetul mukezzibin.

36- Ve gerçekten gönderdik her ümmete bir Rasül -kulluk etsinler diye Allah'a ve kaçınsınlar diye tağut; azgınlardan- böylece onlardan kimini hidayete erdirdi Allah ve onlardan kiminin de aleyhine hak oldu dalalet. Artık yolculuk yapın yeryüzünde sonra bakın nasıl oldu sonu yalanlayanların!

٣٧- إِن تَحْرِصْ عَلَى هُدَاهُمْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي مَن يُضِلُّ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ
37- İn tahris ala hudahum fe innallahe la yehdi men yudıllu ve ma lehum min nasırin.

37- Eğer hasretle yanıp tutuşsanda -hidayet üzere olmalarına- bilki; şüphesiz Allah hidayet etmez kimi dalalete uğrattıysa ve onlar için yoktur yardımcılar da.

٣٨- وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لاَ يَبْعَثُ اللّهُ مَن يَمُوتُ بَلَى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
38- Ve aksemu billahi cehde eymanihim la yeb'asullahu men yemut, bela va'den aleyhi hakkan ve lakinne ekseren nasi la ya'lemun.

38- Ve yemin ettiler -Allah'la- cehd ederek yeminlerine -mezardan kaldırıp mahşer yerine toplamayacağına dair Allah'ın ölen kimseyi- Aksine vaadi; sözü Üzerine hakk; görevdir ve ama çoğusu insanların bilmezler.

٣٩- لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَاذِبِينَ
39- Li yubeyyine lehumullezi yahtelifune fihi ve li ya'lemellezine keferu ennehum kanu kazibin.

39- Açıklamak için onlara o, -onun hakkında- ihtilafa düştüklerini ve bilsinler diye o, kafirler -kendilerinin yalancılar olduklarını-

٤٠- إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
40- İnnema kavluna li şey'in iza erednahu en nekule lehu kun fe yekun.

40- Sadece Sözümüz -şey için- irade edip istediğimiz zaman -ona şunu Dememizdir-: "Kün; ol, artık yekün; olmuştur!"

٤١- وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ فِي اللّهِ مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُواْ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
41- Vellezine haceru fillahi min ba'di ma zulimu li nubevvi ennehum fid dunya haseneh, ve le ecrul ahıreti ekber, lev kanu ya'lemun.

41- Ve o kimseler hicret edip; ayrılırlar Allah'a doğru -kendilerine yanlış edilip zulm edildikten sonra- elbette Yerleştireceğiz onları dünyada güzelce ve elbette ecri ahiretin daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı.

٤٢- الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
42- Ellezine saberu ve ala rabbihim yetevekkelun.

42- O kimseler kararlılıkla sabrederler ve Efendilerine dayanıp güvenirler.

٤٣- وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
43- Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhi ileyhim fes'elu ehlez zikri in kuntum la ta'lemun.

43- Ve Göndermedik -senden önce- sadece adamlar, Vahyettik onlara. Artık sor zikir ehline; önceden kendilerine gelen vahiy ve rasülleri bilenlere -eğer bilmiyor iseniz- 

٤٤- بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
44- Bil beyyinati vez zubur, ve enzelna ileykez zikre li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerun.

44- Beyyinelerle; açık delillerle ve Zeburlarla; kitabelerle ve İndirdik sana -zikri- hatırlatıcıyı ki açıklayasın anlaşılır olarak insanlara -ne indirildiğini onlara- ve belki onlar fikir yürütürler. 

٤٥- أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُواْ السَّيِّئَاتِ أَن يَخْسِفَ اللّهُ بِهِمُ الأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ
45- E fe eminellezine mekeru seyyiati en yahsifallahu bihimul arda ev ye'tiyehumul azabu min haysu la yeş'urun.

45- Artık emin olup güvende midir o -kötü tuzak kuranlar- Allah'ın onlarla yeri batırmasından ya da gelmesinden onlara işkencenin kavrayamayacakları yerden?

٤٦- أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ
46- Ev ye'huzehum fi tekallubihim fe ma hum bi mu'cizin.

46- Ya da alır onları gidip gelirlerken böylece onlar aciz bırakamazlar.

٤٧- أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَى تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرؤُوفٌ رَّحِيمٌ
47- Ev ye'huzehum ala tehavvuf, fe inne rabbekum le raufun rahim.

47- Ya da alır onları korku doluyken, böylece şüphesiz Efendiniz elbette Rauf; şefkatlidir, Rahiym; merhametlidir.

٤٨- أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
48- E ve lem yerev ila ma halakallahu min şey'in yetefeyyeu zilaluhu anil yemini veş şemaili succeden lillahi ve hum dahırun.

48- Ya da görmezler mi -neyi yarattığını Allah'ın şeyden, döner gölgeleri sağdan ve soldan secde edib boyun eğerek Allah için ve onlar yere serilmiş.

٤٩- وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ
49- Ve lillahi yescudu ma fis semavati ve ma fil ardı min dabbetin vel melaiketu ve hum la yestekbirun.

49- Ve Allah için secde edib boyun eğer ne varsa göklerde ve ne varsa yerde debelenenden ve melekler ve onlar kibirlenmezler.

 ٥٠- يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ*
50- Yehafune rabbehum min fevkıhim ve yef'alune ma yu'merun.

50- Saygı dolu ürpertiyle korkarlar Efendilerinden -üstlerinden- ve yaparlar ne emredilirseler.

٥١- وَقَالَ اللّهُ لاَ تَتَّخِذُواْ إِلهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلهٌ وَاحِدٌ فَإيَّايَ فَارْهَبُونِ
51- Ve kalallahu la tettehızu ilaheynisneyn, innema huve ilahun vahıd, fe iyyaye ferhebun.

51- Ve dedi Allah: "Edinmeyin iki ilah! Sadece O'dur İlah Vahid; Tektir. Böylece yalnızca Bana doğru korku duyun!"

٥٢- وَلَهُ مَا فِي الْسَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا أَفَغَيْرَ اللّهِ تَتَّقُونَ
52- Ve lehu ma fis semavati vel ardı ve lehud dinu vasıba, e fe gayrallahi tettekun.

52- Ve O'nun-dur ne varsa göklerde ve yerde ve O'nun-dur din sürekli. Artık Allah'tan gayrısının mı emir ve yasaklarına saygıyla uyarak korunuyorsunuz?

٥٣- وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍ فَمِنَ اللّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ
53- Ve ma bikum min ni'metin fe minallahi summe iza messekumud durru fe ileyhi tec'erun.

53- Ve ne varsa sizinle nimetten, hepsi Allah'tan-dır sonra ne zaman dokunursa size bir zarar sadece -O'na- yalvarıb feryad edersiniz.

٥٤- ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ
54- Summe iza keşefad durra ankum iza ferikun minkum bi rabbihim yuşrikun.

54- Sonra ne zaman kaldırınca zararı sizden o zaman bir kısım sizden Efendilerine yamandırıb ortak tutarlar.

٥٥- لِيَكْفُرُواْ بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُواْ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
55- Li yekfuru bima ateynahum, fe temetteu, fesevfe ta'lemun.

55- Küfredib nankörlük etmeleri içindir -kendilerine Verdiklerimize- Devam edin faydalanmaya! Pek yakında bileceksiniz.

٥٦- وَيَجْعَلُونَ لِمَا لاَ يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِّمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ
56- Ve yec'alune li ma la ya'lemune nasiben mimma razaknahum, tallahi le tus'elunne amma kuntum tefterun.

56- Ve yaparlar bilmediklerine bir pay  -kendilerini rızıklandırdıklarımızdan- Tallahi; and olsun Allah'a kesinlikle sorulacaksınız -uydurup olmayanı olmuş gibi yapıp iftira etmenizden ötürü-

٥٧- وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ
57- Ve yec'alune lillahil benati subhanehu ve lehum ma yeştehun.

57- Ve yaparlar Allah için kızları, şanı yüce olub anılandır O. Ve onlar için de şehvetle arzuladıkları...

٥٨- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
58- Ve iza buşşire ehaduhum bil unsa zalle vechuhu musvedden ve huve kezim.

58- Ve ne zaman müjde verilse onlardan birine -dişiyle- suratı kayıp kararmış ve öfkeden nefesini tutmuştur.

٥٩- يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
59- Yetevara minel kavmi min sui ma buşşire bih, e yumsikuhu ala hunin em yedussuhu fit turab, e la sae ma yahkumun.

59- Saklanır halkından çünkü ona kötü bir müjde verildi. Tutmalı mı -onu- alçaklık damgasıyla ya da diri diri gömsün mü -onu- toprağa? Kuşkusuz ne kötü kurallarla hüküm koyuyorlar!

٦٠- لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
60- Lillezine la yu'minune bil ahıreti meselus sev', ve lillahil meselul a'la, ve huvel azizul hakim.

60- O, ahirete inanmayanlar içindir -kötü örnekler- ve Allah içindir -ulu örnekler- ve O, Aziyz; herkese boyun eğdirendir, Hakiym; bilgisiyle süreci kontrol altında tutandır.

٦١- وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
61- Ve lev yuahızullahun nase bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbetin ve lakin yuahhıruhum ila ecelin musemma, fe iza cae eceluhum la yeste'hırune saaten ve la yestakdimun.

61- Ve eğer alsa idi Allah insanları -yaptıkları yanlışlarıyla- bırakmaz idi -üzerinde- debelenenden ve ama sonraya öteler -adı konmuş ecele kadar- Sonra ne zaman geldiğinde ecelleri -bir saat dahi sonraya ötelenmeyecekler ve öne alamazlar da-

٦٢- وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَى لاَ جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ الْنَّارَ وَأَنَّهُم مُّفْرَطُونَ
62- Ve yec'alune lillahi ma yekrehune ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husna, la cereme enne lehumun nare ve ennehum mufretun.

62- Ve yaparlar Allah için beğenmediklerini ve nitelendirir dilleri yalanı güzelliğin onlar için olduğuna dair. Kaçınılmazdır ki onlar içindir ateş ve ki onlar önden gideceklerdir.

٦٣- تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
63- Tallahi lekad erselna ila umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytanu a'malehum fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum azabun elim.

63- Tallahi; Allah'a and olsun; gerçekten Gönderdik ümmetlere -senden önce- ancak süsledi onlara şeytan amellerini böylece o velileri; dostlarıdır bugün ve onlar için acıklı bir işkence vardır.

٦٤- وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
64- Ve ma enzelna aleykel kitabe illa li tubeyyine lehumullezihtelefu fihi ve huden ve rahmeten li kavmin yu'minun.

64- Ve İndirmedik -Sana- -Kitabı- Sadece -açıklayasın diye- onlara o; -üzerinde ihtilaf edib anlaşmazlığa düştükleri konuda- ve hüda; rehberdir ve rahmet; kolaylaştırıcı iç huzuru verendir -emin olarak inanan bir halk için-

٦٥- وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ الْسَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
65- Vallahu enzele mines semai maen fe ahya bihil arda ba'de mevtiha, inne fi zalike le ayeten li kavmin yesmeun.

65- Ve Allah indirdi gökten suyu, böylece hayat verir -onunla- yere -ölümünden sonra- Şüphesiz bunda elbette işaret vardır duyan bir halk için

٦٦- وَإِنَّ لَكُمْ فِي الأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِ مِن بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَّبَنًا خَالِصًا سَآئِغًا لِلشَّارِبِينَ
66- Ve inne lekum fil en'ami le ibreh, nuskikum mimma fi butunihi min beyni fersin ve demin lebenen halisen saigan liş şaribin.

66- Ve şüphesiz sizin için enamda elbette ibret vardır. İçiririz sizi karınlarındakiden,  -fers; yedikleri gıdaların bağırsaklarında süzülüp karaciğere gelip işlenip vücuda dağılan atık ve kan arasından- halis bir süt, içenler için hoşa giden.

٦٧- وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
67- Ve min semeratin nahili vel a'nabi tettehizune minhu sekeren ve rızkan hasena, inne fi zalike le ayeten li kavmin ya'kılun.

67- Ve meyvelerinden hurmalıkların ve üzümlerin edinirsiniz -ondan- intoksikan; kafa yapan sarhoş edici ve güzel rızık. Şüphesiz bunda elbette işaret vardır aklını kullanan halk için.

٦٨- وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ
68- Ve evha rabbuke ilen nahli enittehızi minel cibali buyuten ve mineş şeceri ve mimma ya'rişun.

68- Ve vahyetti Efendin arıya şunu:" Edinesin dağlardan evler ve ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan."

٦٩-  ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
69- Summe kuli min kullis semerati fesluki subule rabbiki zulula, yahrucu min butuniha şarabun muhtelifun elvanuhu fihi şifaun lin nas, inne fi zalike le ayeten li kavmin yetefekkerun.

69- Sonra yiyesin her meyveden, peşinden koyulasın yollarına Efendinin uysallıkla. Çıkar karınlarında bir şurup çeşitli renkleri olan -onda şifa vardır insanlar için- şüphesiz bunda elbette işaret vardır fikir yürüten bir halk için.

٧٠- وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
70- Vallahu halakakum summe yeteveffakum ve minkum men yureddu ila erzelil umuri li keyla ya'leme ba'de ilmin şey'a, innallahe alimun kadir.

70- Ve Allah yarattı sizi sonra vefat ettirecektir sizi ve sizden kimini döndürür rezilliğine ömrün ki bilmesin -bir şey bildikten sonra- Şüphesiz Allah Aliym; bilendir, Kaadir; gücü yetendir.

٧١- وَاللّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ فِي الْرِّزْقِ فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّي رِزْقِهِمْ عَلَى مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَاء أَفَبِنِعْمَةِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
71- Vallahu faddale ba'dakum ala ba'dın fir rızk, femellezine fuddılu bi raddi rızkıhim ala ma meleket eymanehum fe hum fihi seva', e fe bi ni'metillahi yechadun.

71- Ve Allah fazladan verdi bazınıza bazınızın üstünde rızıkta, ancak olmadı o fazladan verilenler -reddedib geri çevirirerek rızıklarını ne aldıysalar mülkiyet altına yeminleriyle- oysa onlar -onda- aynı seviyededirler. Artık Allah'ın nimetiyle mi inkar ediyorlar?


٧٢- وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ
72- Vallahu ceale lekum min enfusikum ezvacen ve ceale lekum min ezvacikum benine ve hafedeten ve rezakakum minet tayyibat, e fe bil batıli yu'minune ve bi ni'metillahi hum yekfurun.

72- Ve Allah yaptı sizin için -kendinizden eşler- ve yaptı sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar ve rızıklandırdı sizi hoşlarından. Artık sahteyle mi inanıyor ve Allah'ın nimetiyle onlar küfür mü ediyorlar?

٧٣- وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ شَيْئًا وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ
73- Ve ya'budune min dunillahi ma la yemliku lehum rızkan mines semavati vel ardı şey'en ve la yestetiun.

73- Ve kulluk ederler -Allah yanısıra- bir tasarrufa sahib olmayanlara onlar için bir rızka göklerden ve yerden bir şeye ve kapasiteleri de yetmez.

٧٤- فَلاَ تَضْرِبُواْ لِلّهِ الأَمْثَالَ إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
74- Fe la tadribu lillahil emsal, innallahe ya'lemu ve entum la ta'lemun.

74- Artık ileri sürmeyin Allah için emsaller, Şüphesiz Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

٧٥- ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْدًا مَّمْلُوكًا لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
75- Daraballahu meselen abden memluken la yakdiru ala şey'in ve men razaknahu minna rızkan hasenen fe huve yunfiku minhu sırren ve cehra, hel yestevun, elhamdulillah, bel ekseruhum la ya'lemun.

75- İleri sürüyor Allah bir misali; kul var mülkiyet altına alınmış bir şey üzerine takdir yetkisi yok ve bir kimse var rızıklandırdık onu Bizden bir rızıkla güzelce peşinden o da harcıyor ondan gizliden ve açıktan. Aynı seviyede midirler? Övgüler Allah içindir. Aksine çoğusu onların bilmezler.

٧٦- وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً رَّجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا أَبْكَمُ لاَ يَقْدِرُ عَلَىَ شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلَى مَوْلاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّههُّ لاَ يَأْتِ بِخَيْرٍ هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَن يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
76- Ve daraballahu meselen raculeyni ehaduhuma ebkemu la yakdiru ala şey'in ve huve kellun ala mevlahu eynema yuveccihhu la ye'ti bi hayr, hel yestevi huve ve men ye'muru bil adli ve huve ala sıratın mustakim.

76- Ve ileri sürüyor Allah bir misali; iki adam var, onlardan biri dilsiz bir şey üzerine kudreti yetmez ve o sahibine bir ağırlık olur, nereye yönlendirse onu gelmez bir hayırla. Aynı seviyede midir O ve adaletle emreden ve O, -dosdoğru yol üzere- olan kimse?

٧٧- وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
77- Ve lillahi gaybus semavati vel ard, ve ma emrus saati illa kelemhıl basari ev huve akreb, innallahe ala kulli şey'in kadir.

77- Ve Allah'ın-dır kayb olanı göklerin ve yerin ve değildir emri saatin sadece şimşek çakması gibidir göze ya da o daha yakındır. Şüphesiz Allah her şey üzerinde Kaadir; gücü yetendir.

٧٨- وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مِّن بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئًا وَجَعَلَ لَكُمُ الْسَّمْعَ وَالأَبْصَارَ وَالأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
78- Vallahu ahrecekum min butuni ummehatikum la ta'lemune şey'en ve ceale lekumus sem'a vel ebsare vel ef'idete leallekum teşkurun.

78- Ve Allah çıkardı sizi karınlarından annelerinizin -bilmezken bir şey- ve yaptı sizin için duyma yetileri ve görme yetileri ve hissedip anlayacak gönüller. Belki siz teşekkür edersiniz.

٧٩- أَلَمْ يَرَوْاْ إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاء مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلاَّ اللّهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
79- E lem yerev ilet tayri musahharatin fi cevvis sema, ma yumsikuhunne illallah, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu'minun.

79- Görmezler mi kuşları kuralına göre gökteki havada -ne tutar onları- sadece Allah! Şüphesiz bunda elbette işaretler vardır inanan bir halk için.

٨٠- وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّن بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ الأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ
80- Vallahu ceale lekum min buyutikum sekenen ve ceale lekum min culudil en'ami buyuten testehıffuneha yevme za'nikum ve yevme ikametikum ve min asvafiha ve evbariha ve eş'ariha esasen ve metaan ila hin.

80- Ve Allah yaptı sizin için evlerinizden dinlenme ve yaptı sizin için cildlerinden enamın evler hafifçe göç ettiğiniz gün ve ikamet ettiğiniz gün ve yünlerinden ve kırkılmışından ve kıllarından nesneler ve faydalanma bir müddetlik.

٨١- وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
81- Vallahu ceale lekum mimma halaka zılalen ve ceale lekum minel cibali eknanen ve ceale lekum serabile tekikumul harra ve serabile tekikum be'sekum, kezalike yutimmu ni'metehu aleykum leallekum tuslimun.

81- Ve Allah yaptı sizin için neyde yarattıysa gölgeler ve yaptı sizin için dağlardan barınaklar ve yaptı sizin için giysiler korur sizi sıcaktan ve giysiler korur sizi çatışmanızdan. İşte böyle tamamlar nimetini üzerinize. Belki siz teslim olursunuz.

٨٢- فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
82- Fe in tevellev fe innema aleykel belagul mubin.

82- Artık eğer dönerseler, bil ki sadece sana düşen -apaçık eriştirmektir-

٨٣- يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّهِ ثُمَّ يُنكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ
83- Ya'rifune ni'metallahi summe yunkiruneha ve ekseruhumul kafirun.

83- Tanırlar nimetini Allah'ın sonra inkar ederler onu ve çoğusu onların kafirdirler.

٨٤- وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لاَ يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ وَلاَ هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
84- Ve yevme neb'asu min kulli ummetin şehiden summe la yu'zenu lillezinekeferu ve la hum yusta'tebun.

84- Ve o gün diriltip getireceğiz her ümmetten bir şahid sonra izin verilmeyecek o kafirlere ve onların özür dileyip arayı yumuşatmaları tarzı şeyler istenmeyecek.

٨٥- وَإِذَا رَأى الَّذِينَ ظَلَمُواْ الْعَذَابَ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ
85- Ve iza raellezine zalemul azabe fe la yuhaffefuanhum ve la hum yunzarun.

85- Ve ne zaman gördüğünde o yanlış yapan zalimler işkenceyi, peşinden hafifletilmeyecek onlardan ve onlar göz açmayacaklardır

٨٦- وَإِذَا رَأى الَّذِينَ أَشْرَكُواْ شُرَكَاءهُمْ قَالُواْ رَبَّنَا هَؤُلاء شُرَكَآؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُوْ مِن دُونِكَ فَألْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ
86- Ve iza raellezine eşreku şurekaehum kalu rabbena haulai şurekaunellezine kunna ned'u min dunik, fe elkav ileyhimul kavle innekum le kazibun.

86- Ve ne zaman gördüğünde -ortak tutup yamandıranlar ortak tutup yamandırdıklarını- diyecekler: "Efendimiz işte bunlar ortak sayıp yamandırdıklarımız ki onlara dua edip medet umuyor idik Senin Yanısıra!" Peşinden atışacaklar onlara sözlerini: "Şüphesiz siz kesinlikle yalancılarsınız!" 

٨٧- وَأَلْقَوْاْ إِلَى اللّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
87- Ve elkav ilallahi yevme izinis seleme ve dalle anhum ma kanu yefterun.

87- Ve atılırlar Allah'a o gün teslimiyetle ve sapıp gider onlardan uydurup iftira ettikleri.

٨٨- الَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يُفْسِدُونَ
88- Ellezine keferu ve saddu an sebilillahi zidnahum azaben fevkal azabi bima kanu yufsidun.

88- O kafirler ve uzaklaştırıp engelleyenler -Allah yolundan- artıracağız onlara işkenceyi, işkencenin üstünde bozgunculuk yapmış olmalarından.

٨٩- وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
89- Ve yevme neb'asu fi kulli ummetin şehiden aleyhim min enfusihim ve ci'nabike şehiden ala haula, ve nezzelna aleykel kitabe tibyanen likulli şey'in ve huden ve rahmeten ve buşra lil muslimin.

89- Ve o gün diriltip getireceğiz her ümmette bir şahid üzerlerinde -kendilerinden- ve Getireceğiz Seni bir şahid olarak bunların üzerine. Ve İndirdik Sana Kitabı açıklayıcı olarak her şeyi ve hidayet ve rahmet ve müjde teslim olanlar için. 

٩٠- إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
90- İnnallahe ye'muru bil adli vel ihsani ve itai zil kurba ve yenha anil fahşai vel munkeri vel bagy, yeizukum leallekum tezekkerun.

90- Şüphesiz Allah emreder; adaletle gitmeyi ve güzellik yapmayı ve vermeyi yakınlık bağı bulunanlara ve yasaklar; fuhşiyattan ve kötülükten ve azgınlıktan. Vaaz ediyor size, belki siz hatırlayıp yerine getirirsiniz.

٩١- وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
91- Ve evfu bi ahdillahi iza ahedtum ve la tenkudul eymane ba'de tevkidiha ve kad cealtumullahe aleykum kefila, innallahe ya'lemu ma tef'alun.
  
91- Ve yerine getirin -Allah'ın ahdini- ahidleştiğiniz zaman ve dönmeyin yeminlerden -onu kesinleştirdikten sonra ve gerçekten yaptığınızda Allah'ı üzerinize bir kefil! Şüphesiz Allah bilir yaptıklarınızı.

٩٢- وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
92- Ve la tekunu kelleti nekadat gazleha min ba'di kuvvetin enkasa, tettehızune eymanekum dehalen beynekum en tekune ummetun hiye erba min ummeh, innema yeblukumullahu bih, ve le yubeyyinenne lekum yevmel kıyameti ma kuntum fihi tahtelifun.

92- Ve olmayın -çözenki gibi ipliğini sağlamca büktükten sonra- edinerek yeminlerinizi içten pazarlıklı bir aldatma aracı olarak aranızda bir ümmet, o ümmetten daha kabarık olmuştur diye. Sadece Allah o belayla sınar sizi ve açıklayacak size kalkış günü -ne üzerinde ihtilafa düştüyseniz-

٩٣- وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلكِن يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
93- Ve lev şaallahu le cealekum ummeten vahideten ve lakin yudıllu men yeşau ve yehdi men yeşa', ve le tus'elunne amma kuntum ta'melun.

93- Ve eğer isteseydi Allah elbette yapardı sizi -tek bir topluluk- ve ama dalalete saptırır kimi isterse ve hidayete erdirir kimi isterse ve elbette sorulacaksınız yapmış olduklarınızdan.

٩٤- وَلاَ تَتَّخِذُواْ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُواْ الْسُّوءَ بِمَا صَدَدتُّمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
94- Ve la tettehızu eymanekum dehalen beynekum fe tezille kademun ba'de subutiha ve tezukus sue bima sadedtum an sebilillah, ve lekum azabun azim.

94- Ve edinmeyin yeminlerinizi içten pazarlıklı bir aldatma aracı olarak aranızda, öyleki kayar ayağınız sabit durduktan sonra ve tadarsınız kötülüğünü uzaklaştırıp engellemenizin Allah'ın yolundan. Ve sizin için büyük bir işkence olur.

٩٥- وَلاَ تَشْتَرُواْ بِعَهْدِ اللّهِ ثَمَنًا قَلِيلاً إِنَّمَا عِندَ اللّهِ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
95- Ve la teşteru bi ahdillahi semenen kalila, innema indallahi huve hayrun lekum in kuntum ta'lemun.
  
95- Ve değiş tokuş etmeyin -Allah ahdini- az bir fiyata. Sadece ne varsa -Allah yanında- o daha hayırlıdır sizin için eğer biliyor iseniz.

٩٦- مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللّهِ بَاقٍ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
96- Ma ındekum yenfedu ve ma ındallahi bak, ve le necziyennellezine saberu ecrehum bi ahseni ma kanu ya'melun.

96- Ne varsa yanınızda biter ve ne varsa Allah yanında baki; devamlıdır ve elbette Cezalandıracağız o, sabredib kararlı dayananların ücretlerini en güzeliyle -yapmış oldukları amellerinden ötürü-

٩٧- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
97- Men amile salihan min zekerin ev unsa ve huve mu'minun fe le nuhyiyennehu hayaten tayyibeh, ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni ma kanu ya'melun.

97- Kim doğru amel yaparsa erkekten olsun ya da dişiden olsun ve -o inanmış olduysa emin olarak- peşinden elbette Yaşatırız onu -hoş bir hayatla- ve elbette Cezalandırırız ücretlerini en güzeliyle -yapmış oldukları amellerinden ötürü-

٩٨- فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
98- Fe iza kare'tel kur'ane festeız billahi mineş şeytanir racim.

98- Artık ne zaman kıraat edip okuduğunda Kur'an'ı, peşinden sığın Allah'a şeytandan recmedilmiştir.

٩٩- إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
99- İnnehu leyse lehu sultanun alellezine amenu ve ala rabbihim yetevekkelun.

99- Şüphesiz O, yoktur onun bir sultanlığı -emin olarak inanların üzerinde ve Efendilerine arkasını dayayıp güvenenlerin üzerinde-

١٠٠- إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ
100- İnnema sultanuhu alellezine yetevellevnehu vellezine hum bihi müşrikun.

100- Sadece sultanlığı -üzerindedir- onu veli; dost edinen kimselerin ve o kimselerin ki onlar -O'nunla- ortak koşup yamandıranlar olmuşlardır.

١٠١- وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَّكَانَ آيَةٍ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُواْ إِنَّمَا أَنتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
101- Ve iza beddelna ayeten mekane ayetin vallahu a'lemu bima yunezzilu kalu innema ente mufter, bel ekseruhum la ya'lemun.

101- Ve ne zaman Değiştirdiğimizde bir ayeti mekanına bir ayetin, ve Allah Alim'dir; bilir neyi indirdiğini... Derler: "Sadece sen bir müfterisin." Aksine onların çoğusu bilmez.


١٠٢- قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
102- Kul nezzelehu ruhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezine amenu ve huden ve buşra lil muslimin.

102- De: "İndirdi -onu- Ruh'ul Kudus'ü; pisliği temizleyici bilgiyi Efendin'den -hakkla- sabitlesin diye o emin olarak inananları ve hidayet olsun ve müjde olsun teslim olanlar için.

١٠٣- وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ لِّسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِينٌ
103- Ve lekad na'lemu ennehum yekulune innema yuallimuhu beşer, lisanullezi yulhıdune ileyhi a'cemiyyun ve haza lisanun arabiyyun mubin.

103- Ve gerçekten Biliyoruz onların şunu dediklerini: "Sadece öğretiyor ona bir beşer." Dili, o çarpıtarak ileri sürdükleri kişinin yabancıdır ve bu ise dili apaçık arabçadır.

١٠٤- إِنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ لاَ يَهْدِيهِمُ اللّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
104- İnnellezine la yu'minune bi ayatillahi la yehdihimullahu ve lehum azabun elim.

104- Şüphesiz o inanmayanlar ayetleriyle Allah'ın, hidayet etmez onlara Allah ve onlar için acı verici bir işkence vardır. 

١٠٥- إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأُوْلئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ
105- İnnema yefteril kezibellezine la yu'minune bi ayatillahi ve ulaike humul kazibun.

105- Sadece iftira edip olmayanı olmuş gibi uydururlar yalanla o inanmayanlar ayetleriyle Allah'ın ve işte bunlar, onlar yalancılardır.

١٠٦- مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
106- Men kefere billahi min ba'di imanihi illa men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil imani ve lakin men şereha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallah, ve lehum azabun azim.

106- Kim küfredib inkar ederse Allah'ı emin olarak inandıktan sonra, hariçtir istemeyerek ve kalbi yatışmış ise inancında ve ama kim açarsa küfre göğsünü artık aleyhlerinedir gazap -Allah'tan- ve onlar içindir büyük bir işkence.

١٠٧- ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّواْ الْحَيَاةَ الْدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
107- Zalike bi ennehumustehebbul hayated dunya alel ahıreti ve ennallahe la yehdil kavmel kafirin.
 
107- İşte böyle çünkü onlar beğenip sevdiler dünya hayatını ahiretin üstünde ve şu ki Allah doğru yola hidayet etmez kafir halkları.

١٠٨- أُولَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
108- Ulaikellezine tabeallahu ala kulubihim ve sem'ihim ve ebsarihim, ve ulaike humul gafilun.

108- İşte bunlar; kalıba sokar Allah kalblerini ve duyma yetilerini ve görme yetilerini ve işte bunlar, onlar yanılgı içinde gafil olan aymazlardır.

١٠٩- لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرونَ
109- La cereme ennehum fil ahıreti humul hasirun.

109- Kaçınılmazdır ki onlar ahirette kaybetmiş olanlardır.

١١٠- ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُواْ مِن بَعْدِ مَا فُتِنُواْ ثُمَّ جَاهَدُواْ وَصَبَرُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
110- Summe inne rabbeke lillezine haceru min ba'di ma futinu summe cahedu ve saberu inne rabbeke min ba'diha le gafurun rahim.

110- Sonra şüphesiz Efendin, o hicret edib ayrılanlar için -fitneyle denendikten sonra- peşinden cihad edib yapabildiğine ve kararlılıkla sabredib dayanışına şüphesiz Efendin -bu olanlardan sonra- elbette Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahiym; merhametlidir.

١١١- يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَن نَّفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
111- Yevme te'ti kullu nefsin tucadilu an nefsiha ve tuveffa kullu nefsin ma amilet ve hum la yuzlemun.

111- O gün gelecek her şahıs -mücadele edecek şahsı hakkında- ve vefa edib ödenecek her şahsa -ne amel ettiyseler- ve onlara yanlış yapılıp zulmedilmez.

١١٢- وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُّطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِّن كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللّهِ فَأَذَاقَهَا اللّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُواْ يَصْنَعُونَ
112- Ve daraballahu meselen karyeten kanet amineten mutmainneten ye'tiha rızkuha ragaden min kulli mekanin fe keferet bi en'umillahi fe ezakahallahu libasel cui vel havfi bima kanu yasnaun.

112- Ve veriyor Allah misal olarak bir şehri; orası emniyetle yatışmış, geliyor oraya rızkı bol bol her mekandan ancak küfredildi nimetleriyle Allah'ın böylece tattırdı ona Allah -açlık giysisini ve korkuyu yapmış olduklarından ötürü-

١١٣- وَلَقَدْ جَاءهُمْ رَسُولٌ مِّنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
113- Ve lekad caehum resulun minhum fe kezzebuhu fe ehazehumul azabu ve hum zalimun.

113- Ve gerçekten geldi onlara bir Rasül -onlardan- ancak yalanladılar -Onu- böylece aldı onları bir azab ve onlar yanlış yapıp zulmediyorlarken.

١١٤- فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلالاً طَيِّبًا وَاشْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
114- Fe kulu mimma razakakumullahu halalen tayyiben veşkuru ni'metallahi in kuntum iyyahu ta'budun.

114- Artık yeyin neyden rızıklandırdıysa sizi Allah -helalinden ve hoşundan- ve şükredin nimetine Allah'ın, eğer siz yalnızca -O'na- kulluk ediyorsanız.

١١٥- إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالْدَّمَ وَلَحْمَ الْخَنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
115- İnnema harreme aleykumul meytete veddeme ve lahmel hınziri ve ma uhılle li gayrillahi bih, fe menıdturra gayre bagın ve la adin fe innallahe gafurun rahim.

115- Sadece haram kıldı size ölüyü ve kanı ve etini domuzun ve neyse namına olan -Allah gayrısı için- o, artık kim zarara uğrayıp sıkıntıya düşerse; azmadan ve öteye geçmeden, böylece şüphesiz Allah Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahiym; merhametlidir.

١١٦- وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَذَا حَلاَلٌ وَهَذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ
116- Ve la tekulu lima tesıfu elsinetukumul kezibe haza halalun ve haza haramun li tefteru alallahil kezib, innellezine yefterune alallahil kezibe la yuflihun.

116- Ve demeyin nitelendimeyi dilinizin bir yalanı; "Bu helal ve bu haram!" ola ki; olmayanı olmuş gibi uydurup iftira etmeyesiniz Allah'a bir yalanı. Şüphesiz o iftira edenler Allah'a bir yalanı kurtuluşa ermezler.

١١٧- مَتَاعٌ قَلِيلٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
117- Metaun kalilun ve lehum azabun elim.

117- Faydası azdır ve onlara acı verici işkence vardır.

١١٨- وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
118- Ve alellezine hadu harremna ma kasasna aleyke min kabl, ve ma zalemnahum ve lakin kanu enfusehum yazlimun.

118- Ve o, yahudiler üzerine haram kıldık -izini sürüp kısaca ne anlattıysak sana önceden- ve yanlış yapıp zulmetmedik onlara ve ama kendilerine yanlış yapıp zulmeden oldular.

١١٩- ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
119- Summe inne rabbeke lillezine amilus sue bi cehaletin summe tabu min ba'di zalike ve aslahu inne rabbeke min ba'diha le gafurun rahim.

119- Sonra şüphesiz Efendin, o ameli kötü yapıp cehaletle sonra özür dileyerek tevbeyle pişmanlığını bildirirse -bundan sonra- ıslah olup düzelirse, şüphesiz Efendin -ondan sonra- elbette Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahiym; merhamelidir.

١٢٠- إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
120- İnne ibrahime kane ummeten kaniten lillahi hanifa ve lem yeku minel muşrikin.

120- Şüphesiz İbrahim bir ümmet idi gönülden boyun eğen -Allah için- hanif; her yanlıştan yüz çevirip yüzü doğruya yönelen ve olmadı ortak koşup yamandıran müşriklerden.

١٢١- شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
121- Şakiren li en'umih, ictebahu ve hudahu ila sıratın mustekim.

121- Şükreden idi -Nimetlerine- toplayıp seçti -onu- ve hidayet eyledi -onu- dosdoğru yola.

١٢٢- وَآتَيْنَاهُ فِي الْدُّنْيَا حَسَنَةً وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
122- Ve ateynahu fid dunya haseneh, ve innehu fil ahıreti le mines salihin.

122- Ve Verdik ona dünyada güzellik ve şüphesiz o ahirette elbette doğrulardandır.

١٢٣- ثُمَّ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
123- Summe evhayna ileyke enittebi' millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel muşrikin.

123- Sonra Vahyettik sana şunu: "Tabi ol milletine İbrahim'in hanif; direkt olarak, sapmaksızın! Ve ortak koşup yamandıran müşriklerden değildi."

١٢٤- إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
124- İnnema cuiles sebtu alellezinahtelefu fih, ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel kıyameti fima kanu fihi yahtelifun.

124- Sadece yapıldı Sebt; dinlenme, cumartesi o -üzerinde ihtilafa düşen kimselere- ve şüphesiz Efendin elbette hükmünü verecek aralarında -kalkış günü- ne konu üzerinde ihtilafa düşmüş iseler.

١٢٥- ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
125- Ud'u ila sebili rabbike bil hikmeti vel mev'ızatil haseneti ve cadilhum billeti hiye ahsen, inne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebilihi ve huve a'lemu bil muhtedin.

125- Çağır yoluna Efendi'nin hikmet; bilgelikle ve vaazın güzeliyle ve cedelleş onlarla olabildiğince en güzeliyle. Şüphesiz Efendin, O bilir kimin dalalete saptığını yolundan ve O bilir hidayete gelenleri.

١٢٦- وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ
126- Ve in akabtum fe akıbu bi misli ma ukıbtum bih, ve le in sabertum le huve hayrun lis sabirin.

126- Ve eğer misilleme yaparak öç alacaksanız artık misilleme yaparak öcünüzü alın dengiyle -ne yapıldıysa size onunla- ve elbette eğer sabırlı olup kararlı davranırsanız elbette o daha hayırlıdır sabredib kararlı davrananlar için.

١٢٧- وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
127- Vasbır ve ma sabruke illa billahi ve la tahzen aleyhim ve la teku fi daykın mimma yemkurun.

127- Ve sabret! ve sabredecek değilsin sadece Allah'la! ve üzülme onlara ve olmayasın daralmış kurdukları tuzaklardan.

١٢٨- إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ
128- İnnallahe meallezinettekav vellezine hum muhsinun.

128- Şüphesiz Allah -berebardir o emir ve yasaklara saygıyla uyup korunanlarla ve o, güzellik yapan kimselerle-




























22 Kasım 2021 Pazartesi

69- Alak Denklemi -Kehf İkrası-






  بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
1- El hamdulillahillezi enzele ala abdihil kitabe ve lem yec'al lehu ıveca.

1- Övgüler Allah içindir ki O indirdi -kuluna Kitabı- ve yapmadı onda bir eğrilik büğrülük.

٢- قَيِّمًا لِّيُنذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِن لَّدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا
2- Kayyimen li yunzire be'sen şediden min ledunhu ve yubeşşirel mu'mininellezine ya'melunes salihati enne lehum ecren hasena.

2- Dosdoğru uyarsın diye -kötü bir şiddet-  O'nun Yanından ve müjdelesin inanıp emin olanları ki onlar yaparlar doğru işleri böylece onlar için güzel bir ücret olsun.

٣- مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا
3- Makisine fihi ebeda.

3- Kalacaklar orada ebediyen.

٤- وَيُنذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا
4- Ve yunzirellezine kaluttehazellahu veleda.

4- Ve uyarsın -o diyenleri- : "Allah bir veled edindi."

٥- مَّا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا
5- Ma lehum bihi min ilmin ve la li abaihim, keburet kelimeten tahrucu min efvahihim, in yekulune illa keziba.

5- Onların -O'nunla- ilgili bir bilgileri yoktur ve ne de babalarının. Ne büyük bir kelime çıkıyor ağızlarından. Dedikleri sadece bir yalandan başka değil.

٦- فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
6- Fe lealleke bahiun nefseke ala asarihim in lem yu'minu bi hazel hadisi esefa.

6- Neredeyse Sen mahvedeceksin kendini peşlerisıra -inanmıyorlar diye- bu Hadis'e; söze, üzülerek.

٧- إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
7- İnna cealna ma alel ardı zineten leha li nebluvehum eyyuhum ahsenu amela.

7- Şüphesiz Biz yaptık ne varsa yeryüzünde -süslü- orada olana ki belayla sınayalım onları -hangileri daha güzel amel ediyor-

٨- وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا
8- Ve inna le cailune ma aleyha saiden curuza.

8- Ve şüphesiz Biz, elbette yapacağız ne varsa -onda- kupkuru toz.

٩- أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا
9- Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakimi kanu min ayatina acaba.

9- Yoksa hesapladın mı -Ashab-ı Kehf; mağara yoldaşlarını ve rakamlarını- şaşılacak ayetlerimizden idiler?

١٠- إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
10- İz evel fityetu ilel kehfi fe kalu rabbena atina min ledunke rahmeten ve heyyi' lena min emrina reşeda.

10- Ne zaman vardıklarında gençler mağaraya, sonra dediler: "Efendimiz, ver bize -Yanından- bir rahmet ve bu durumdan bizi çıkar ve işimizi doğruya ulaştır."

١١- فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
11- Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinine adeda.

11- Böylece vurduk kulaklarına mağarada -sayılı yıllarca-

١٢- ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
12- Summe beasnahum li na'leme eyyul hızbeyni ahsa lima lebisu emeda.

12- Sonra kaldırdık onları -bilelim diye- hangi topluluk iyi saydı -ne kadar süre kaldıklarını.

١٣- نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
13- Nahnu nakussu aleyke nebeehum bil hakk, innehum fityetun amenu bi rabbihim ve zidnahum huda.
 
13- Biz kısa şekilde anlatıyoruz Sana haberlerini -hakk- olarak. Şüphesiz onlar Efendilerine inanıp emin olan gençlerdi ve artırdık onlara doğruyu.

١٤- وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَن نَّدْعُوَ مِن دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا
14- Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbuna rabbus semavati vel ardı len ned'uve min dunihi ilahen lekad kulna izen şetata.

14- Ve rabıta eyleyip pekiştirdik kalblerini, öyle ki ne vakit kıyam ederek ayağa kalktıklarında, dediler: "Efendimiz, Efendisi'dir göklerin ve yerin -asla dua etmeyiz O'nun Yanısıra olan ilaha- gerçekten o zaman yanlış demiş oluruz."

١٥- هَؤُلَاء قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِم بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
15- Haulai kavmunettehazu min dunihi aliheh, lev la ye'tune aleyhim bi sultanin beyyin, fe men azlemu mimmeniftera alallahi keziba.

15- "İşte bunlar halkımız, -edindiler O'nun Yanısıra- ilahlar. Olmaz mı gelselerdi onlara -apaçık yetkiyle-? Artık kimdir daha yanlış yapan zalim -olmayanı olmuş gibi varsayarak iftira edenden- Allah'a bir yalanı?"

١٦- وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحمته ويُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا
16- Ve izi'tezeltumuhum ve ma ya'budune illallahe fe'vu ilel kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihi ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfeka.

16- "Ve ne zaman uzaklaştığınızda -onlardan- ve neye kulluk ediyorsalar, -Allah haricinde- ardından varın bir mağaraya, yayar size Efendiniz rahmetinden ve işinizi kolaylaştırıp sizi içinde bulunduğunuz durumdan kurtarır."

١٧- وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَاوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُّرْشِدًا
17- Ve tereş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza garabet takrıduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh, zalike min ayatillah, men yehdillahu fe huvel muhted, ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşida.

17- Ve görürsün güneşi ne zaman doğduğunda meylettiğini mağaralarından sağa ve ne zaman battığında geçtiğini sola ve onlar geniş bir yerde idiler orada. İşte bu ayetlerinden idi Allah'ın. Kime hidayet ederse Allah, artık o hidayettedir. Ve kimi de saptırırsa, artık asla bulamazsın onun için bir veli; koruyucu bir mürşid; doğru yolu gösteren.

١٨- وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
18- Ve tahsebuhum eykazan ve hum rukud, ve nukallibuhum zatel yemini ve zateş şimal, ve kelbuhum basitun ziraayhi bil vasid, levittala'te aleyhim le velleyte minhum firaren ve le muli'te minhum ru'ba.

18- Ve hesap ettin ki onlar uyanıklar ve onlar uyuyor idiler, ve döndürüyor idik onları sağa ve sola ve köpekleri açıp germiş idi ön ayaklarını girişte. Eğer baksaydın onlara elbette dönerdin onlardan kaçarak ve elbette için dolardı onlardan korkuyla.

١٩- وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
19- Ve kezalike beasnahum li yetesaelu beynehum, kale kailun minhum kem lebistum, kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm, kalu rabbukum a'lemu bi ma lebistum feb'asu ehadekum bi verıkıkum hazihi ilel medineti fel yanzur eyyuha ezka taamen fel ye'tikum bi rızkın minhu vel yetelattaf ve la yuş'ırenne bikum ehada.

19- Ve böylece kaldırdık onları sorsunlar diye aralarında. Dedi bir deyici içlerinden: "Ne kadar kaldınız?" Dediler: "Kaldık bir gün ya da günün bir kısmı." Dediler: "Efendiniz en iyi bilendir ne kadar kaldığınızı, şimdi gönderin sizden birini bu gümüş paranızla şehire böylece baksın hangisidir daha temiz bir yiyecek, peşinden alıp götürsün size rızkı ordan ve latif davranıp paçayı ele vermesin ve dikkatleri üzerinize çekmesin."

٢٠- إِنَّهُمْ إِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَن تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا
20- İnnehum in yazheru aleykum yercumukum ev yuidukum fi milletihim ve len tuflihu izen ebeda.

20- "Şüphesiz onlar eğer ortaya çıkarırlarsa sizi recm; taşlayarak öldürürler ya da döndürürler sizi milletlerine; alışmış oldukları inanç ve geleneklerine ve asla kurtuluşa eremezsiniz o zaman ebediyen."

٢١- وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِم بُنْيَانًا رَّبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِم مَّسْجِدًا
21- Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dallahi hakkun ve ennes saate la reybe fiha, iz yetenazeune beynehum emrehum fe kalubnu aleyhim bunyana, rabbuhum a'lemu bihim, kalellezine galebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida.

21- Ve böylece istemedikleri halde haberdar ettirdik onları ki bilsinler şunu; -Allah vaadi hakk-tır- ve şunu; -saati, şüphe yoktur onda- ne zaman tartışıyorlarken aralarında işlerini, peşinden dediler: "Bina edin onlara bir bina. Efendileri en iyi bilendir onları." Dedi o galib gelenler işlerinde: "Elbette edineceğiz onlara bir mescid."

٢٢- سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاء ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا
22- Se yekulune selasetun rabiuhum kelbuhum, ve yekulune hamsetun sadisuhum kelbuhum recmen bil gayb, ve yekulune seb'atun ve saminuhum kelbuhum, kul rabbi a'lemu bi ıddetihim ma ya'lemuhum illa kalil, fe la tumari fihim illa miraen zahira, ve la testefti fihim minhum ehada.

22- Derler: "Üçtüler, dördüncüleri köpekleri." ve derler: "Beştiler, altıncıları köpekleri." gaybden görmeden taş atıp tutarcasına. ve derler: "Yediydiler, sekizincileri köpekleri." De: "Efendim en iyi bilendir sayılarını, yoktur bilen onları sadece azı." Artık bu kafa karışıklığı nedeniyle onlar hakkında münakaşaya girme, hariçtir sadece münakaşaya girmen açık seçik görünende ve fetva sorup görüş isteme -onlar hakkında- onlardan hiç kimseye.

٢٣- وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا
23- Ve la tekulenne li şey'in inni faılun zalike gada.

23- Ve deme -bir şey için- "şüphesiz ben yapacağım bunu yarın."

٢٤- إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
24- İlla en yeşaallahu vezkur rabbeke iza nesite ve kul asa en yehdiyeni rabbi li akrabe min haza reşeda.

24- Sadece: "Eğer isterse Allah" ve hatırla Efendini -unuttuğun vakit- ve de: "Belki hidayet eder beni Efendim bundan daha yakın bir olgunluğa."

٢٥- وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا
25- Ve lebisu fi kehfihim selase mietin sinine vezdadu tis'a.
 
25- Ve kaldılar mağaralarında -üç yüz sene- ve eklendi -dokuz-

٢٦- قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
26- Kulillahu a'lemu bima lebisu, lehu gaybus semavati vel ard, ebsır bihi ve esmı', ma lehum min dunihi min veliyyin ve la yuşriku fi hukmihi ehada.

26- De: "Allah en iyi bilendir ne kadar kaldıklarını. O'nun'dur kaybolanı göklerin ve yerin, en iyi görendir -onu- ve en iyi duyandır. Onların yoktur -O'nun Yanısıra- bir velisi ve paylaşmaz -hükmünde- kimseyi."

٢٧- وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَن تَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا
27- Vetlu ma uhıye ileyke min kitabi rabbik, la mubeddile li kelimatihi ve len tecide min dunihi multehada.

27- Ve okuyarak açıkça belirt -ne vahyedildiyse Sana Kitabından Efendi'nin- Değiştirecek yoktur -Kelimelerini- ve asla bulamazsın -O'nun Yanısıra- bir sığınılacak.

٢٨- وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
28- Vasbır nefseke meallezine yed'une rabbehum bil gadati vel aşiyyi yuridune vechehu ve la ta'du aynake anhum, turidu zinetel hayatid dunya ve la tutı' men agfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kane emruhu furuta.

28- Ve kararlılıkla dayan kendine, o -Efendi-lerine- dua edenlerle beraber sabahleyin ve akşamleyin isteyerek -O'nun Yüzünü- ve öteye geçmesin gözlerin onlar hakkında isteyerek süsünü dünya hayatının. Ve uyma -kalbini gaflete daldırdığımız kimseye Zikrimizden- ve keyfine tabi olana ve işinde ileri gidene.

٢٩- وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
29- Ve kulil hakku min rabbikum fe men şae fel yu'min ve men şae fel yekfur inna a'tedna liz zalimine naren ehata bihim suradikuha, ve in yestegisu yugasu bi main kel muhli yeşvil vucuh, bi'seş şerab ve saet murtefeka.

29- Ve de: "Hak Efendinizden-dir." Artık kim isterse varsın inansın ve kim de isterse varsın inkar etsin. Şüphesiz Biz hazırladık yanlış yapan zalimlere ateşi, sarıp sarmalayacak onları çadırları. Ve eğer yardım isterseler yardım edilir onlara -madeni eriten gibi bir suyla- haşlar yüzleri. Ne kötü bir içecektir ve ne kötü dinlenme yeridir.

٣٠- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا
30- İnnellezine amenu ve amilus salihati inna la nudiu ecre men ahsene amela.

30- Şüphesiz o inanıp emin olanlar ve doğru amel yapanlar, şüphesiz Biz zayi etmeyiz ücretini güzel amel yapan kimselerin.

٣١- أُوْلَئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِّن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
31- Ulaike lehum cennatu adnin tecri min tahtihimul enharu yuhallevne fiha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben hudren min sundusin ve istebrekın muttekiine fiha alel eraik, ni'mes sevab, ve hasunet murtefeka.

31- İşte bunlar; onlar içindir Adn Bahçeleri; sürekli kalacakları ideal yerdir, akar zemininden nehirler ve süslenirler orada bileziklerden, altından ve giyinirler yeşil kıyafetler ince ipekten ve kalın ipekten ve yaslanırlar orada çardaklara. Harika bir sevab ve güzel bir dinlenme yeri.


٣٢- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا رَّجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا
32- Vadrıb lehum meselen raculeyni cealna li ehadihima cenneteyni min a'nabin ve hafefnahuma bi nahlin ve cealna beynehuma zer'a.

32- Ve ver onlara misal olarak iki adamı; yaptık onlardan birisi için iki cennet; bahçe üzümden, çevirdik onları hurmalarla ve yaptık aralarında ekinler.

٣٣- كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا
33- Kiltel cenneteyni atet ukuleha ve lem tazlim minhu şey'en ve feccerna hılalehuma nehera.

33- Her iki cennette yemişini getirmiş ve yanlışı olmadı ondan bir şey. Ve fışkırttık aralarında bir nehir.

٣٤- وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا
34- Ve kane lehu semer, fe kale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzu nefera.

34- Ve oldu onun için meyve, peşinden dedi yoldaşına ve o konuşurken ona: "Ben daha çoğum senden malda ve daha üstünüm nefer bakımından."

٣٥- وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَن تَبِيدَ هَذِهِ أَبَدًا
35- Ve dehale cennetehu ve huve zalimun li nefsih, kale ma ezunnu en tebide hazihi ebeda.

35- Ve girdiğinde cennetine -ve o yanlış yapıyordu kendisine- dedi: "Hiç zannetmem yok olacağını bunun ebediyen."

٣٦- وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِن رُّدِدتُّ إِلَى رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِّنْهَا مُنقَلَبًا
36- Ve ma ezunnus saate kaimeten ve le in rudidtu ila rabbi le ecidenne hayren minha munkaleba.

36- "Ve hiç zannetmem -saatin çalacağını- ve eğer döndürülsem de Efendime elbette bulurum bundan daha hayırlı bir durumu.

٣٧- قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا
37- Kale lehu sahıbuhu ve huve yuhaviruhu e keferte billezi halakake min turabin summe min nutfetin summe sevvake racula.

37- Dedi ona yoldaşı ve o konuşurken ona: "İnkar mı ediyorsun O, seni yaratanı topraktan, sonra meniden, sonra şekillendireni seni bir adam olarak?"

٣٨- لَّكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَدًا
38- Lakinne huvallahu rabbi ve la uşriku bi rabbi ehada.

38- "Fakat bana göre; O, Allah Efendim'dir ve yamandırıp ortak tutacak değilim Efendim'e kimseyi."

٣٩- وَلَوْلَا إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاء اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ إِن تُرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنكَ مَالًا وَوَلَدًا
39- Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaallahu la kuvvete illa billah, in tereni ene ekalle minke malen ve veleda.

39- " Ve niçin girdiğin vakit cennetine demedin: "MaşaAllah; ne güzel var etmiş Allah, La Kuvvete; hiç bir güç yoktur sadece Allah'la vardır diye?" Eğer görürsen beni, -senden daha azım diye malda ve çocuk bakımından."

٤٠- فَعَسَى رَبِّي أَن يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِّن جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِّنَ السَّمَاء فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا
40- Fe asa rabbi en yu'tiyeni hayran min cennetike ve yursile aleyha husbanen mines semai fe tusbiha saiden zeleka.

40- "Bil ki belki Efendim verir bana daha hayırlısını cennetinden ve gönderir oraya bir felaket gökten böylece cıbıldak kaygan çorak bir toprak haline gelir."

٤١- أَوْ يُصْبِحَ مَاؤُهَا غَوْرًا فَلَن تَسْتَطِيعَ لَهُ طَلَبًا
41- Ev yusbiha mauha gavren fe len testetia lehu taleba.
  
41- "Ya da oranın suyu yere çekilir gider böylece asla becerip arayıp bulamazsın onu."

٤٢- وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَى مَا أَنفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا
42- Ve uhita bi semerihi fe asbeha yukallibu keffeyhi ala ma enfeka fiha ve hiye haviyetun ala uruşiha ve yekulu ya leyteni lem uşrik bi rabbi ehada.

42- Ve sarıp sarmalandı meyveleri, böylece başladı ovuşturmaya ellerini -orada harcadıkları üzerine- ve o yığıldı çardakları üzerine ve dedi: "Yazıklar olsun bana, keşke yamandırıp ortak tutmasaydım Efendime kimseyi."

٤٣- وَلَمْ تَكُن لَّهُ فِئَةٌ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنتَصِرًا
43- Ve lem tekun lehu fietun yansurunehu min dunillahi ve ma kane muntesira.

43- Ve olmadı onun için, ona yardım edici bir topluluk -Allah yanısıra- ve yardım edilmedi.

٤٤- هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا
44- Hunalikel velayetu lillahil hakk, huve hayrun sevaben ve hayrun ukba.

44- Orada velayet; koruyup gözetme Allah'ın-dır hak olarak. O en hayırlıdır sevaba karşılık ödül vermede ve en hayırlıdır sonuç olarak.

٤٥- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا
45- Vadrıb lehum meselel hayatid dunya ke main enzelnahu mines semai fahteleta bihi nebatul ardı fe asbeha heşimen tezruhur riyah, ve kanallahu ala kulli şey'in muktedira.

45- Ve ver onlara misal olarak -dünya hayatını- su gibi indirdik onu gökten, peşinden karışır -onunla- yerin bitkisi, sonra gazel haline gelir rüzgarların savurduğu. ve Allah olmuştur her olan bitene Muktedir; gücü yeten.

٤٦- الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
46- El malu vel benune zinetul hayatid dunya, vel bakıyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun emela.

46- Mal ve oğullar süsüdür dünya hayatının. ve baki olan kalıcı salihat;iyi fiiller -daha hayırlıdır Efendi'nin yanında sevab olarak ve daha hayırlıdır emel olarak-

٤٧- وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا
47- Ve yevme nuseyyirul cibale ve terel arda barizeten ve haşernahum fe lem nugadir minhum ehada.

47- Ve o gün yürütürüz dağları ve görürsün yeryüzünü bariz bir şekilde ve toplarız onları böylece bırakmadık arkada onlardan kimseyi.

٤٨- وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا لَّقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّن نَّجْعَلَ لَكُم مَّوْعِدًا
48- Ve uridu ala rabbike saffa, lekad ci'tumuna kema halaknakum evvele merreh, bel zeamtum ellen nec'ale lekum mev'ıda.

48- Ve arz edilib sunulacak onlar Efendi-lerine sırayla, "gerçekten geldiniz Bize, sizi ilk sefer yarattığımız gibi. Oysa siz iddia ediyordunuz -sizin için bir randevu günü yapmayacağımızı-"

٤٩- وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
49- Ve vudıal kitabu fe terel mucrimine muşfikine mimma fihi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yugadiru sagireten ve la kebireten illa ahsaha, ve vecedu ma amilu hadıra, ve la yazlimu rabbuke ehada.

49- Ve ortaya konacak -kitab-, böylece göreceksin suçluları müşfik; merhamet dilenir halde -içinde olandan- ve diyecekler: "Yazıklar olsun bize, nedir bu kitab bırakmadı küçük ve büyük ne varsa sayıp döktü!" Ve bulacaklar ne amel etmişseler hazır olarak. Ve yanlış yapıp zulmetmez Efendin kimseye.

٥٠- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
50- Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, kane minel cinni fe feseka an emri rabbih, e fe tettehızunehu ve zurriyyetehu evliyae min duni ve hum lekum aduvv, bi'se liz zalimine bedela.

50- Ve ne zaman Dediğimizde -Meleklere-; cinlerden seçilmiş görevlilere: "Secde edin; boyun eğin Adem'e!" Hemen secde edip boyun eğdiler, hariçti İblis! Cinlerden idi, böylece dengesini kaybedib zıvanadan çıkarak -Efendisi'nin emrine- karşı çıktı. "Şimdi edinecek misiniz -onu ve soyunu- Benim yanısıra evliyalar; koruyup gözeten dostlar ve onlar size düşman iken?" Ne berbat bir bedel, bir değere karşılık biçilen bir fiyat yanlış yapan zalimler için.

٥١- مَا أَشْهَدتُّهُمْ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنفُسِهِمْ وَمَا كُنتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا
51- Ma eşhedtuhum halkas semavati vel ardı ve la halka enfusihim ve ma kuntu muttehızel mudılline aduda.

51- "Şahid yapmadım -onları- yaratılışına göklerin ve yerin ve ne de yaratılışına kendilerinin ve -Ben- edinecek değilim -saptırıcıları- sağkolum."

٥٢- وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُم مَّوْبِقًا
52- Ve yevme yekulu nadu şurekaiyellezine zeamtum fe deavhum fe lem yestecibu lehum ve cealna beynehum mevbika.

52- Ve o gün Diyecek: "Çağırın o, iddia edip -Bana yamandırdıklarınızı-" Sonra çağıracaklar onları, ancak cevap vermeyecekler onlara ve Yapacağız aralarını meşakkatli.

٥٣- وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُم مُّوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
53- Ve reel mucrimunen nare fe zannu ennehum muvakıuha ve lem yecidu anha masrifa.

53- Ve görecek suçlular ateşi böylece zannedecek onlar içine düşeceklerini ve bulamayacaklar ondan dönüşü.

٥٤- وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
54- Ve lekad sarrafna fi hazel kur'ani lin nasi min kulli mesel, ve kanel insanu eksere şey'in cedela.

54- Ve gerçekten evirib çevirib anlattık -bu Kur'an'da- insanlık için her meseleden. Ve insan çoğu şeyde cedelleşendir.

٥٥- وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا
55- Ve ma menean nase en yu'minu iz cae humul huda ve yestagfiru rabbehum illa en te'tiyehum sunnetul evveline ev ye'tiyehumul azabu kubula.

55- Ve engellenecek değildir insanların inanmaları -geldiği vakit onlara hidayet ve bağışlanma istemeleri Efendileri'nden- haricinde gelince onlara sünneti evvelkilerin ya da gelince onlara işkencesi öncekilerin.

٥٦- وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنذِرُوا هُزُوًا
56- Ve ma nursilul murseline illa mubeşşirine ve munzirin, ve yucadilullezine keferu bil batılı li yudhıdu bihil hakka vettehazu ayati ve ma unziru huzuva.

56- Ve Gönderecek değiliz Rasülleri, sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Ve cedelleşir o inkar edenler sahte veriler-le çürütmek için -hakkı- Ve edinirler -Ayetlerimi- ve neyle -uyarıldıysalar- komedi unsuru.

٥٧- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا
57- Ve men azlemu mimmen zukkire bi ayati rabbihi fe a'rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah, inna cealna ala kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fi azanihim vakra ve in ted'uhum ilel huda fe len yehtedu izen ebeda.

57- Ve kimdir daha yanlış yapan zalim o kimseden -hatırlatılınca Efendisi'nin Ayetleri- peşinden -onlardan- dönüp giden ve unutan ne yapıp işlediyse eliyle? Şüphesiz Biz yaptık kalblerinin üzerine bir kın anlamasınlar diye -Onu- ve kulaklarında da sağırlık. Ve ola ki çağırsan onları -hidayete- bil ki asla hidayete gelecek değiller o vakit ebediyen.

٥٨- وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُو الرَّحْمَةِ لَوْ يُؤَاخِذُهُم بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ بَل لَّهُم مَّوْعِدٌ لَّن يَجِدُوا مِن دُونِهِ مَوْئِلًا
58- Ve rabbukel gafuru zur rahmeh, lev yuahızuhum bi ma kesebu le accele lehumul azab, bel lehum mev'ıdun len yecidu min dunihi mev'ila.

58- Ve Efendin Ğafur; bağışlayıcıdır, Rahmet; iyiliğin güzelliğin sahibi, kaynağıdır. Eğer alacak olsa idi onları -kazandıklarından ötürü- elbette acele eder idi onları azablandırmada. Aksine onlar için bir randevu vardır, asla bulacak değiller -O'nun yanısıra- bir sığınılacak.

٥٩- وَتِلْكَ الْقُرَى أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِم مَّوْعِدًا
59- Ve tilkel kura ehleknahum lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev'ıda.

59- Ve işte bu şehirler, Helak ettik onları yanlış yaptıkları vakit ve Yaptık helakleri için bir randevu.

٦٠- وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا
60- Ve iz kale musa li fetahu la ebrehu hatta ebluga mecmeal bahreyni ev emdıye hukuba.

60- Ve ne zaman dediğinde Musa hizmetçisine: "Durmayacağım ulaşıncaya kadar iki denizin toplandığı yere veya arkamda epey mesafe katedeceğim."

٦١- فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا
61- Fe lemma belega mecmea beynihima nesiya hutehuma fettehaze sebilehu fil bahri sereba.

61- Böylece ne zaman ulaştıklarında -aralarındaki toplandıkları yere- unuttular balıklarını, öylece o da aldı yolunu denizin içine dalıp gitti.

٦٢- فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءنَا لَقَدْ لَقِينَا مِن سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا
62- Fe lemma caveza kale li fetahu atina gadaena lekad lekina min seferina haza nasaba.

62- Sonra geçtiklerinde, dedi hizmetçisine: "Getir bize sabahlığımızı, gerçekten buraya gelene kadar yolculuğumuzdan bu yorgunluk düştük."

٦٣- قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا
63- Kale eraeyte iz eveyna ilas sahrati fe inni nesitul hut, ve ma ensanihu illeş şeytanu en ezkureh, vettehaze sebilehu fil bahri aceba.

63- Dedi: "Gördün mü ne zaman vardığımızda kayaya, peşinden kesinlikle ben unuttum balığı ve onu bana unutturmadı -sadece şeytan- hatırlatırım onu diye ve alıp gitti yolunu denizin içine şaşılacak şekilde."

٦٤- قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا
64- Kale zalike ma kunna nebgı fertedda ala asarihima kasasa.

64- Dedi: "işte aradığımız neyse bu." Peşinden döndüler izlerini takib ederek.

٦٥- فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا
65- Fe veceda abden min ibadina ateynahu rahmeten min indina ve allemnahu min ledunna ilma.

65- Sonra buldular -kullarımızdan bir kulu Yanımızdan rahmet verdiğimiz ve onu Yanımızdan bir ilimle alim ettiğimiz- 

٦٦- قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَن تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا
66- Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tuallimeni mimma ullimte ruşda.

66- Dedi -O'na- Musa: "Sana tabi olabilir miyim bana öğretmen için sana öğretilen olgunluktan?" 

٦٧- قَالَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
67- Kale inneke len testetia maiye sabra.

67- Dedi: "Muhakkak sen, benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٦٨- وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا
68- Ve keyfe tesbiru ala ma lem tuhıt bihi hubra.

68- "Ve nasıl dayanacaksın -onunla haberdar edilerek, hakkında kavrayamadığına-?"

٦٩- قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
69- Kale se teciduni inşaallahu sabiren ve la a'si leke emra.

69- Dedi: "Bulacaksın beni inşaAllah; eğer Allah isterse, dayanan ve asi olmayacağım sana işinde."

٧٠- قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
70- Kale fe initteba'teni fe la tes'elni an şey'in hatta uhdise leke minhu zikra.

70- Dedi: "Madem öyle tabi ol bana, ancak soru sorma bir şey hakkında, sana söyleyip ondan hatırlatıncaya değin."

٧١- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا
71- Fentalaka, hatta iza rakiba fis sefineti harakaha kale e harakteha li tugrika ehleha, lekad ci'te şey'en imra.

71- Böylece yola çıktılar, sonunda bindikleri zaman bir gemiye -onu deldi-. Dedi: "Deldin mi onu boğulması için içindekiler? Gerçekten yaptığın şey kabul edilemez."

٧٢- قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
72- Kale e lem ekul inneke len testetia maiye sabra.
 
72- Dedi: "Demedim mi muhakkak Sen, benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٧٣- قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا
73- Kale la tuahızni bima nesitu ve la turhıkni min emri usra.

73- Dedi: "Bozuk atma bana unuttuğumdan dolayı ve işimde zorluk çıkarmada beni yokuşa sürme."

٧٤- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا
74- Fentaleka, hatta iza lekıya gulamen fe katelehu kale e katelte nefsen zekiyyeten bi gayri nefs, lekad ci'te şey'en nukra.

74- Böylece yola çıktılar, sonunda karşılaşıncaya kadar bir oğlanla, hemen öldürdü onu. Dedi: "Öldürdün mü temiz bir kişiyi başka bir kişi olmadan? Gerçekten yaptığın şey çok çirkin."

٧٥- قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِي صَبْرًا
75- Kale e lem ekul leke inneke len testetia maıye sabra.
 
75- Dedi: "Demedim mi sana, muhakkak sen benimle dayanmaya asla güç yetiremezsin." 

٧٦- قَالَ إِن سَأَلْتُكَ عَن شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي قَدْ بَلَغْتَ مِن لَّدُنِّي عُذْرًا
76- Kale in seeltuke an şey'in ba'deha fe la tusahıbni, kad belagte min ledunni uzra.

76- Dedi: "Eğer sorarsam sana bir şey hakkında, ondan sonra daha yoldaşlık etmezsin benimle. Gerçekten ulaştı sana yanımdan özür."

٧٧- فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
77- Fentaleka, hatta iza eteya ehle karyetin istat'ama ehleha fe ebev en yudayyifuhuma fe veceda fiha cidaren yuridu en yenkadda fe ekameh, kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra.

77- Böylece yola çıktılar, sonunda geldikleri zaman bir şehrin halkına yemek istediler oranın halkından, ancak geri durdular misafir etmekten onları, sonra buldular orada bir duvar enkaza doğru giden, peşinden onu tutup kaldırdı. Dedi: "Eğer isteseydin alabilirdin ona karşılık bir ücret."

٧٨- قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
78- Kale haza firaku beyni ve beynik, se unebbiuke bi te'vili ma lem testetı' aleyhi sabra.

78- Dedi: "Bu ayırır aramı ve aranı, bilgilendireceğim seni aslıyla -dayanmaya güç yetiremediğin konuda-"

٧٩- أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدتُّ أَنْ أَعِيبَهَا وَكَانَ وَرَاءهُم مَّلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا
79- Emmes sefinetu fe kanet li mesakine ya'melune fil bahri fe eradtu en eibeha ve kane veraehum melikun ye'huzu kulle sefinetin gasba.

79- "O gemi var ya; yoksullarındı, çalışıyorlardı denizde, böylece istedim ki -ayıplı olsun o- ve onlardan sonra bir Melik gasp edip yakalıyordu her gemiyi."

٨٠- وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَن يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا
80- Ve emmel gulamu fe kane ebevahu mu'mineyni fe haşina en yurhikahuma tugyanen ve kufra.

80- "Ve oğlan var ya, onun ebeveyni emin olarak inananlar idiler, böylece korktuk -o onlara zorluk çıkarır azgınlık ve küfürle-"

٨١- فَأَرَدْنَا أَن يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِّنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا
81- Fe eredna en yubdilehuma rabbuhuma hayren minhu zekaten ve akrebe ruhma.

81- "Böylece istedik ki -değiştirir onlar için Efendileri- ondan daha iyisiyle, temiziyle ve sevgiye daha yakınıyla."

٨٢- وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
82- Ve emmel cidaru fe kane li gulameyni yetimeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzun lehuma ve kane ebuhuma saliha, fe erade rabbuke en yebluga eşuddehuma ve yestahrica kenzehuma rahmeten min rabbik ve ma fealtuhu an emri, zalike te'vilu ma lem testı' aleyhi sabra.

82- "Ve duvar var ya, iki yetim oğlanın idiler şehirde ve onun altında -onlar için bir hazine- vardı ve babaları doğru birisiydi, böylece istedi ki Efendin ulaşsın onlar erginliklerine ve çıkarsınlar hazinelerini -bir rahmet olarak Efendinden-. Ve yapmadım onu kendi işimdir diye. İşte budur aslı dayanmaya güç yetiremediğin konuların."

٨٣- وَيَسْأَلُونَكَ عَن ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُم مِّنْهُ ذِكْرًا
83- Ve yes'eluneke an zil karneyn, kul se etlu aleykum minhu zikra.

83- Ve soruyorlar sana -Zilkarneyn; yandaşlar sahibi hakkında-, de: "Okuyacağım size -O'ndan- bir hatıra."

٨٤- إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِن كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
84- İnna mekkenna lehu fil ardı ve ateynahu min kulli şey'in sebeba.

84- Şüphesiz Biz yerleştirip imkan verdik -O'na- yeryüzünde ve Verdik -O'na- her olanın sebebini.

٨٥- فَأَتْبَعَ سَبَبًا
85- Fe etbea sebeba.

85- O da tabi oldu sebebe.

٨٦- حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا
86- Hatta iza belega magribeş şemsi vecedeha tagrubu fi aynin hamietin ve vecede indeha kavma, kulna ya zel karneyni imma en tuazzibe ve imma en tettehıze fihim husna.

86- Ne vakit ulaştığında battığı yere güneşin -buldu onu- batarken bir gözede karamsı cıvık halde ve -buldu yanında- bir topluluk. Dedik: "Ey ZelKarneyn; denkler sahibi, ikisinden biri azab edersin veya alırsın onları güzelce."

٨٧- قَالَ أَمَّا مَن ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَى رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُّكْرًا
87- Kale emma men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yureddu ila rabbihi fe yuazzibuhu azaben nukra.

87- Ama dedi: "Kim yanlış yapıp zulmederse peşinden azab edeceğiz ona sonra döndürülecek Efendisine, o vakit azab edecek ona azabın en kötüsüyle."

٨٨- وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاء الْحُسْنَى وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا
88- Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve se nekulu lehu min emrina yusra.

88- "Ve ama kim de emin olarak inanırsa ve doğru işler yaparsa,o vakit onun cezası güzel olur ve diyeceğiz ona işimizin kolayını."

٨٩- ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
89- Summe etbea sebeba.

89- Sonra tabi oldu sebebe.

٩٠- حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا
90- Hatta iza belega matlıaş şemsi vecedeha tatluu ala kavmin lem nec'al lehum min duniha sitra.

90- Ne zaman ulaştığında doğduğu yere güneşin -buldu onu- doğarken bir topluluğun üzerine -Yapmamıştık onlar için yanında bir örtü-

٩١- كَذَلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا
91- Kezalik, ve kad ehatna bima ledeyhi hubra.

91- İşte böyle, ve gerçekten Kapsamıştık -ne varsa yanında haberdar olarak-

٩٢- ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
92- Summe etbea sebeba.

92- Sonra tabi oldu sebebe.

٩٣- حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوْمًا لَّا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا
93- Hatta iza belega beynes seddeyni vecede min dunihima kavmen la yekadune yefkahune kavla.

93- Sonunda ne zaman ulaştığında iki set arasına -buldu yanlarında- bir topluluk neredeyse anlamıyorlardı denileni.

٩٤- قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
94- Kalu ya zel karneyni inne ye'cuce ve me'cuce mufsidune fil ardı fe hel nec'alu leke harcen ala en tec'ale beynena ve beynehum sedda.

94- Dediler: "Ey Zelkarneyn; çiftler sahibi; muhakkak Ye'cuc ve Me'cuc müfsidleri bozgunculuk yapıyorlar yeryüzünde, şimdi yapabilir miyiz -senin için- bir harç ki yapasın aramızda ve aralarında bir set?"

٩٥- قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
95- Kale ma mekkenni fihi rabbi hayrun fe einuni bi kuvvetin ec'al beynekum ve beynehum redma.

95- Dedi: "Neyden imkan verdiyse bana Efendim daha hayırlıdır, şimdi yardım edin bana güçle, yapacağım aranızda ve aralarında bir engel."

٩٦- آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا
96- Atuni zuberel hadid, hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfuhu, hatta iza cealehu naren kale atuni ufrig aleyhi kıtra.

96- "Getirin bana demir parçalarını." Ne zaman dengelediğinde aralarındaki boşluğu, dedi: "Üfleyin!" Sonra ne zaman -yaptığında onu bir ateş- dedi: "Getirin bana boşaltayım ona katranı."

٩٧- فَمَا اسْطَاعُوا أَن يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا
97- Femestau en yazheruhu ve mestetau lehu nakba.

97- Ne onu aşıp açmaya güç yetirebilirdiler ve ne de onda delik açmaya güç yetirebilirdiler.

٩٨- قَالَ هَذَا رَحْمَةٌ مِّن رَّبِّي فَإِذَا جَاء وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاء وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
98- Kale haza rahmetun min rabbi, fe iza cae va'du rabbi cealehu dekka', ve kane va'du rabbi hakka.

98- Dedi: "Bu bir rahmettir Efendim'den. Artık ne zaman gelirse -vaadi Efendimin- yapacak onu yerle bir. Ve Efendimin vaadi hakk-tır. 

٩٩- وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا
99- Ve terakna ba'dahum yevmeizin yemucu fi ba'dın ve nufiha fis suri fe cema'nahum cem'a.

99- Ve Bırakacağız bazılarını -izin günü- dalganır halde bazılarının üstüne ve Üfleyeceğiz Sur'a ve Toplayacağız onları toptan.

١٠٠- وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِّلْكَافِرِينَ عَرْضًا
100- Ve aradna cehenneme yevmeizin lil kafirine arda.

100- Ve arz ederiz cehennemi -izin günü- kafirlere bir sunumla.

١٠١- الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاء عَن ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا
101- Ellezine kanet a'yunuhum fi gıtain an zikri ve kanu la yestetiune sem'a.

101- Ki gözleri örtülü idi -Zikrimden- ve duymayı da beceremediler.

١٠٢- أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَن يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِن دُونِي أَوْلِيَاء إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا
102- E fe hasibellezine keferu en yettehızu ibadi min duni evliya', inna a'tedna cehenneme lil kafirine nuzula.

102- Şimdi şöyle mi hesap etti o kafirler; -edinebileceklerini kullarımı Yanımsıra evliyalar; koruyup gözeticiler-? Muhakkak Biz, hazırladık cehennemi kafirlere konak olarak.

١٠٣- قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا
103- Kul hel nunebbiukum bil ahserine a'mala.

103- De: "Bilgilendirelim mi sizi, yaptıkları bakımından en büyük kaybedenlerden?"

١٠٤- الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
104- Ellezine dalle sa'yuhum fil hayatid dunya ve hum yahsebune ennehum yuhsinune sun'a.

104- "Onlar sapmıştır çabalarında dünya hayatında ve onlar hesap ediyorken güzel iş yaptıklarını."

١٠٥- أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
105- Ulaikellezine keferu bi ayati rabbihim ve likaihi fe habitat a'maluhum fe la nukimu lehum yevmel kıyameti vezna.

105- "İşte bunlar ki onlar; inkar ettiler  -Efendilerinin ayetlerini ve O'nunla buluşmayı- böylece boşa gitti amelleri, artık değerlendirmeye almayız onlar için kıyamet günü tartıyı.

١٠٦- ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا
106- Zalike cezauhum cehennemu bima keferu vettehazu ayati ve rusuli huzuva.

106- İşte budur cezaları, cehennemdir inkarları nedeniyle ve edinmeleri -ayetlerimi ve rasüllerimi- komedi unsuru.

١٠٧- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا
107- İnnellezine amenu ve amilus salihati kanet lehum cennatul firdevsi nuzula.

107- Şüphesiz o inanıp emin olanlar ve doğru ameller yapanlar var ya, onlar içindir Firdevs cennetleri konak olarak.

١٠٨- خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا
108- Halidine fiha la yebgune anha hıvela.

108- Ölümsüz olarak orada, istemezler oradan ayrılmayı.

١٠٩- قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
109- Kul lev kanel bahru midaden li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatu rabbi ve lev ci'na bi mislihi mededa.

109- De: "Eğer olsa idi deniz mürekkep -Efendimin sözleri için- elbette biterdi deniz -bitmeden önce sözleri Efendimin- bir benzerini ek olarak getirsek de."

١١٠- قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
110- Kul innema ene beşerun mislukum yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahid, fe men kane yercu likae rabbihi fel ya'mel amelen salihan ve la yuşrik bi ıbadeti rabbihi ehada.

110- De: "Sadece ben bir beşerim sizin gibi, -vahyedildi bana şöyle; ilahınız İlah-ı Vahid; Tek İlah'tır- Artık kim umuyor ise -Efendisiyle buluşmayı- peşinden amel yapsın, -doğru bir amel- ve ortak koşup yamandırmasın -Efendisine kulluğunda- kimseyi.




























 






















1 Kasım 2021 Pazartesi

68- Alak Denklemi -Ğaşiye İkrası-








 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

İsmiyle Allah'ın Rahman'dır, Rahiym'dir.


١- هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ
1- Hel etake hadisul gaşiyeh.

1- Geldi mi Sana haberi örtücünün?

٢- وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ
2- Vucuhun yevmeizin haşiah.

2- Yüzler izin günü ürpertilidir...

٣- عَامِلَةٌ نَّاصِبَةٌ
3- Amiletun nasıbeh.

3- Ameli yormuştur.

٤- تَصْلَى نَارًا حَامِيَةً
4- Tesla naren hamiyeh.

4- Tutuşacaklar kızgın ateşe.

٥- تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ
5- Tuska min aynin aniyeh.

5- İçirilecekler kızgın su gözesinden.

٦- لَّيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِن ضَرِيعٍ
6- Leyse lehum taamun illa min dari'.

6- Yoktur onlar için bir yiyecek, sadece ağza gitmeyecek türlerden.

٧- لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِن جُوعٍ
7- La yusminu ve la yugni min cu'.

7- Ne semirtir ve ne de giderir açlıktan...

٨- وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاعِمَةٌ
8- Vucuhun yevmeizin naımeh.

8- Yüzler izin günü sevinçlidir.

٩- لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ
9- Li sa'yiha radiyeh.

9- Gayretleriyle tatmin oldular.

١٠- فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
10- Fi cennetin aliyeh.

10- Cennette, onurlandırılmışlar.

١١- لَّا تَسْمَعُ فِيهَا لَاغِيَةً
11- La tesmeu fiha lagıyeh.

11- Duymazlar orada gereksiz söz.

١٢- فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ
12- Fiha aynun cariyeh.

12- Orada gözeler akıyor.

١٣- فِيهَا سُرُرٌ مَّرْفُوعَةٌ
13- Fiha sururun merfuah.

13- Orada kanepeler yükseltilmiş.

١٤- وَأَكْوَابٌ مَّوْضُوعَةٌ
14- Ve ekvabun mevduah.

14- Ve kadehler ortaya konulmuş.

١٥- وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ
15- Ve nemarıku masfufeh.

15- Ve minderler dizilmiş.

١٦- وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ
16- Ve zerabiyyu mebsuseh.

16- Ve halılar yayılmış.

١٧- أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
17- E fe la yanzurune ilel ibili keyfe hulikat.

17- Artık bakmazlar mı develere nasıl yaratılmışlar?

١٨- وَإِلَى السَّمَاء كَيْفَ رُفِعَتْ
18- Ve iles semai keyfe rufiat.

18- Ve göğe, nasıl yükseltilmiş?

١٩- وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ
19- Ve ilel cibali keyfe nusıbet.

19- Ve dağlara, nasıl dikilmiş?

٢٠- وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ
20- Ve ilel ardı keyfe sutıhat.

20- Ve yere, nasıl serilmiş?

٢١- فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
21- Fezekkir innema ente muzekkir.

21- Artık hatırlat, sadece Sen bir Hatırlatıcısın!

٢٢- لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ
22- Leste aleyhim bi musaytır.

22- Değilsin Sen onların üzerinde bir denetmen.

٢٣- إِلَّا مَن تَوَلَّى وَكَفَرَ
23- İlla men tevella ve kefer.

23- Ancak kim döner ve inkar ederse,

٢٤- فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ
24- Fe yuazzibuhullahul azabel ekber.

24- Artık işkence eder ona Allah, işkencenin kralıyla.

٢٥- إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ
25- İnne ileyna iyabehum.

25- Şüphesiz Bizedir dönüşleri.

٢٦- ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ
26- Summe inne aleyna hisabehum.

26- Sonra şüphesiz Üzerimizedir hesabları.