٦- فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى 6- Oysa sen ona yöneliyorsun!
٧- وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى 7- Sana ne onun tezkiye olmayışından !
( Zikir;tesbih tanelerini biner binerlemekten öte Zikir Kuran'dır...Hem Hayat Kitabı Kuran'ı ikra etmek bir zikirdir,hemde hayatı,kainatı zikretmek bir zikirdir,bunlar üzerine konuşlanmak tezekkür ve ardından ufkun alaya ermesine de tezkiye..Artık bu adam zikre yanaştı,tezekkür etti ve tezkiye oldu..)
٨- وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى 8- Ama sana gelen var ya koşarak,
٩- وَهُوَ يَخْشَى 9- O huşu duyuyor.
١٠- فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى 10- Sen ona aldırmıyorsun!
١١- كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ 11- Hayır! O muhakkak bir tezkiredir.
(Tezkire;öğüt,nasihat,hatırlatmadır...Zikir,Tezekkir,Tezkiye ile alakalıdır.)
١٢- فَمَن شَاء ذَكَرَهُ 12- Artık onu dileyen tezekkür etsin.
( mükerrem" مكرم" muhterem, aziz sayın, saygıdeğer, sayılan, onurlandıran, hürmet ve tazime erişmiş.)
١٤- مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ 14- Yüceltilen ve tertemiz kılınandır.
١٥- بِأَيْدِي سَفَرَةٍ 15- Sefere'nin elleriyle.
(Sefere;sefirden; Yazıcı Katip Melekler kastedilmekle birlikte Mükerrem Kuranı cilt haline getirenlerde olabilir.)
١٦- كِرَامٍ بَرَرَةٍ 16- Şerefli ve dürüsttürler.
(Kiramen Beraratin Mükerrem Kuran'ın Safirleri,Katiplerinin, Kerim; asil ve şerefli ve Berara; saygılı hürmetkar ve işinde dürüst oldukları vurgulanmıştır. bizlerde işimizde şerefli ve dürüst olmalıyız işimizi, ayet gibi işlemeliyiz hayatta bir ayettir.)
(Nutfe;meni,döl suyu,sperma,insanın yaratılışının mayasını ve temelini oluşturan su.. Kaddera;Sonra takdir etti, biçimlendirdi,suret verdi ve kader kıldı ona..) . ٢٠- ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ 20- Sonra yolu kolaylaştırdı ona.
٢١- ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ 21- Sonra öldürdü onu ve kabre koydu onu.
٢٢- ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ 22- Sonra ne zaman dilerse neşredecek onu.
٢٤- فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ 24- İşte baksın insan bir yemeğine!
٢٥- أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبًّا 25- Biz akıttık suyu akıttıkça.
٢٦- ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا 26- Sonra yardık arzı yardıkça.
٢٧- فَأَنبَتْنَا فِيهَا حَبًّا 27- Böylece bitirdik orada taneler.
٢٨- وَعِنَبًا وَقَضْبًا 28- Ve üzümler ve yoncalar.
٢٩- وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا 29- Ve zeytinler ve hurmalar.
٣٠- وَحَدَائِقَ غُلْبًا 30- Ve bahçeler,iri ağaçlı.
٣١- وَفَاكِهَةً وَأَبًّا 31- Ve meyveler ve çayırlar.
٣٢- مَّتَاعًا لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ 32- Faydalanması için sizin ve hayvanlarınızın.
٣٣- فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ 33- Artık ne zaman geldiğinde Sahha,
( Sahha,sayha; bir tür ses olan bu kelimenin iki özelliği vardır; Birincisi; şiddetle çarpıp kendisini hissettirmesi, İkincisi ise , şiddetinden dolayı kendisinden başkasını işittirmeyecek derecede kulağı sağır etmesidir. Bu; ikinci veya son üfürüş denen kıyamet sayhası - sahha- adıdır.)
٣٤- يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ 34- O gün kaçacak kişi kardeşinden.
٣٥- وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ 35- Ve annesinden ve babasından.
٣٦- وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ 36- Ve eşinden ve oğullarından.
٣٧- لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ 37- Her birinin onlardan,o gün işi vardır, başından aşkın.
٣٨- وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ 38- Yüzler vardır o gün parlar.
1- Cebrail Aleyhisselam Ufk-u Ala'ya çıktıktan sonra tedelli etti yani yukarıdan aşağıya sarktı.
2- Allah Teala'nın Rasül'ü Kendine çekmesi,cezb etmesidir...Aşağıdan yukarıya çıkmak demektir. Görüldüğü gibi bununla da tam mânâsıyla mirâc olayına işaret edilmiştir.En doğrusunu Allah bilir.)
٩- فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
9- Böylece mesafe iki yay kadar veya daha yakın oldu.
١٠- فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
10-Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
( Vahy inzal olma konusunda iki görüş vardır;
1- Birincisi. İşte Cebrail ona böyle yaklaştı da, Allah Teâlâ'nın elçisi Muhammed (s.a.v)'e gönderdiği her vahyi getirdi, ona vahyetti ve öğretti. Başlangıçta hakiki suretiyle görünerek getirdikleri şeylerin Allah'ın vahyi olduğunu öğretti ve belirli zaman aralıklarıyla tebliğ etti.
2- İkinci mana;İşte Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Muhammed (s.a.v), İstivâ ettikten sonra O, Rabbine öyle yaklaştı ki, bütün vasıtalar kaldırıldı ve Allah Ona doğrudan doğruya verdiği vahyi verdi. Yani Mirâc'da her ne vahyetti ise Cibril'in dahi herhangi bir aracılığı olmaksızın vahyetti.) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır..
١١- مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
11- Yalanlamadı kalb gördüğünü.
١٢- أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
12-Tartışıyor musunuz onunla, ne gördüğü hakkında ?
١٣- وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
13- Ve andolsun onu gördü, diğer inişte.
(Andolsun O, onu bir kez daha görmüştü. Yani O, müthiş kuvvet ve akıl sahibi ve kendisine Kur'ân'ı öğreten Cebrail'i, hakiki sureti ve bütün kuvvetleriyle bir de Mirac'dan inerken gördü.)
١٤- عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
14-Yanında Sidret'ül Münteha'nın!
(Sidre-i Münteha, son sidre demektir ve izâfi bir terkiptir.Sidre-i müntehâ, yedinci semada bir hadise göre de altıncı semada Arş'ın sağ tarafında bulunan bir nebk ağacıdır ki müttakilere vaad edilen cennetin nehirleri, (Muhammed, 47/15 bkz.) onun altından çıkar. Hz. Peygamber (s.a.v)'in meyvasını tacın püsküllerine, yapraklarını da fil kulaklarına benzeterek tavsifde bulunduğu bu ağaç hakkında şunları söylediği rivayet edilmiştir: "Öyle bir ağaç ki bir binici onun gölgesinde yetmiş sene yol alsa yine katedemez. Bir yaprağı ümmetin hepsini örter." "Öyle bir ağaç ki bir binici onun gölgesinde yüz sene gitse katedemez. Bir yaprağı bütün ümmetin üzerini örter." gibi haberler nakledilmiştir.)
١٥- عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
15- Yanında Cennet'ül Me'va'nın!
(Cennetu'l-Me'vâ da onun yanındadır. Yani Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında Cennetu'l-Me'vâ vardır ki o, müttakilerin ve şehidlerin varacakları cennettir.)
٢١- أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى 21-Size erkek O'na dişi mi ? ٢٢- تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى 22- Öyle ise bu paylaşım insafsızca! ٢٣- إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى 23- Onlar hiçbir şey değil, sadece isimler koydunuz siz ve babalarınız. İnzal etmedi Allah onlar hakkında hiç bir yetki! Tabi oluyorlar sadece; zanna ve nefslerinin hevalarına. Ve andolsun ki onlara geldi,Rablerinden hidayet! ٢٤- أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّى 24- Yoksa insan için mi her temennisi ? ٢٥- فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى 25- Fakat Allah'ındır Ahiret ve Dünya. ٢٦- وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاء وَيَرْضَى 26- Nice melekler göklerde ki fayda vermez şefaatleri hiçbir şeye. Ancak izin verirse Allah bir kimse için, diler ve razı olur!
٢٧- إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى 27- Muhakkak ki iman etmeyenlerden ahirete; isimlendiriyorlar melaikeyi dişi isimleriyle. ٢٨- وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا 28- Ve yoktur onların onda bir ilmi.Tabi oluyorlar sadece zanna.Ve muhakkak ki zan ganimet vermez Hak'tan bir şey.
٢٩- فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا 29- O halde bakma! yüz çevirene zikrimize ve dünya hayatından başkasını istemeyene!
٣٠- ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى 30- Odur onların erişebildikleri ilimden. Muhakkak ki Rabbin "Hu"dur, bilir dalalet yolunda olan kimseyi ve Hu bilir hidayette olan kimseyi.
fuhuş ahlaksızlığından, hariçtir ufak hatalar. Muhakkak ki Rabbinin,Vasi'dir mağfireti! Hu en iyi bilendir sizi, yarattığı zaman topraktan ve sizin annelerinizin karnında cenin olduğunuz zamanda. Öyleyse temize çıkartmayın nefislerinizi. Hu en iyi bilendir müttakileri!
(el-Vâsi’,Esmâ özellikleriyle tüm âlemleri kapsamış olan. rahmeti geniş ve sonsuz olan, rızık imkânlarını genişleten, ilmi, ihsanı, mağfireti ve rahmeti ile her şeyi kuşatan, imkânları sonsuz olan, zenginliğini ve kudretini her yerde hissettiren demektir.)
٣٣- أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّى 33- Gördün mü arkasını dönüp gideni ? ٣٤- وَأَعْطَى قَلِيلًا وَأَكْدَى 34- Verdi azıcıkta cimrilik etti.
٣٥- أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى 35- Onun indinde gayb ilmi de ve böylece görüyor mu ? ( gayb hakkında bakınız: http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/gayb/index.htm ) ٣٦- أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى 36- Yoksa haber verilmedi mi Musa'nın sayfalarından ? ٣٧- وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى 37- Ve İbrahim'in, çok vefalı olandan ? (suhuf hakkında bakınız: http://sevde.de/islam_Ans/S/S2/123.htm ) ٣٨- أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى 38- Yüklenmez hiçbir yükümlü, başka birinin yükünü! ٣٩- وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى 39- Ve şüphesiz yoktur insana, çalışmasından başka! ٤٠- وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى 40- Ve elbette onun çalışması yakında görülecektir. ٤١- ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاء الْأَوْفَى 41- Sonra cezasına karşılık ceza verilecek tam tamına. ٤٢- وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنتَهَى 42- Ve elbette Rabbinedir son varış. ٤٣- وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى 43- Ve muhakkak ki Hu'dur, güldüren ve ağlatan. ٤٤- وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا 44- Ve muhakkak ki Hu'dur, öldüren ve dirilten. ٤٥- وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى 45- Muhakkak ki Hu, yarattı çift olarak erkek ve dişiyi. ٤٦- مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى 46- Nutfeden döküldüğü zaman. ٤٧- وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَى 47- Ve muhakkak ki O'na aittir, Neş'et el-Uhra.
( Neş'et-i Uhra;mahşerde yeniden dirilme,ikinci yaratış)
٤٨- وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى
48- Muhakakk ki Hu'dur, zengin eden ve sermaye veren.
(Mü'tefike; altı üstüne getirilen, altüst edilen belde anlamına gelir.Ayette geçen manada Lut Kavmi, Sodom ve Gomore kastedilebildiği gibi hem de her memleketin kasdedilebilir.Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir..)
٥٤- فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى
54- Böylece kapladı, onları kaplayan.
٥٥- فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكَ تَتَمَارَى
55- O halde, hangi nimetinden Rabbinin şüphe edersin?
٥٦- هَذَا نَذِيرٌ مِّنَ النُّذُرِ الْأُولَى
56- Bu bir uyarıcıdır, uyarıcıların öncekilerinden.
٥٧- أَزِفَتْ الْآزِفَةُ
57- Yaklaşan yaklaştı.
(Âzife, yaklaşan, yaklaşacak olan, yaklaşmakta bulunan demek olup, kıyametin isimlerindendir. Yani "Kıyamet saati yaklaştı." (Kamer, 54/1) diye yaklaşmak sıfatı ile vasıflanan vakit ve saat günden güne yaklaşmaktadır.)
٥٨- لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ
58-Yoktur onu, Allah'tan başka keşfeden.
٥٩- أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ
59- Sonra bu sözden acayib olan nedir ?
٦٠- وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ
60- Ve siz gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!
٦١- وَأَنتُمْ سَامِدُونَ
61- Ve siz kafa tutuyorsunuz!
( Sümûd, kafa tutmak, kibirlenip somurtmak ve sersem olmak, oynayıp eğlenmek, çalıp oynamak şarkı söylemek mânâlarına gelir. Buna göre söz konusu kelime burada da çeşitli mânâlar ifade eder. Yani ağlamıyorsunuz da çalıp oynuyor musunuz? veya eyleniyor musunuz? yahut hayran hayran, sersem sersem duruyor musunuz? ya da siz mi kafa tutuyorsunuz? Ey gafiller!.)
٦٢- فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا*
62- *Secdeye kapanın Allah'a ve kulluk edin!
( yıldız işaret secde etmemiz gerektiğini hatırlatıyor ki zaten ayette emredildi.)
بسم الله الرحمن الرحيم B ismi Allah Rahman'dır, Rahim'dir
١- قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ 1-De ki: Hu Allah Ehad'dır!
a) HÛ... “HÛ’vAllâhulleziy lâ ilâhe illâ HÛ”! İster vahiy yollu gelsin, ister bilinç yollu üzerine eğilinsin, algılanan her “şey”in hakikatinin derûnu... Öylesine ki; Ekberiyet tecellisi sonucu önce “haşyeti”, sonucu olarak da “hiç”liği yaşatır ve bu yüzden de O’nun hakikatine erişilemez!Basîretler ona ulaşmaz!” Mutlak bilinmezliğe ve kavranılmazlığa işaret ismidir!
b) Allah...Öyle bir isimdir ki... “Ulûhiyet”e işaret eder!“Ulûhiyet” hem “HÛ” ismi ile işaret edilen “Mutlak Zât” anlamını içerir; hem de “Zatî” İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, “nokta”lar âlemlerini, her bir “nokta”yı oluşturan kendine özgü “Esmâ” mertebelerine işaret eder! “Zât”ı itibarıyla, “şey”in ayrı, “Esmâ”sı itibarıyla “şey”in aynı olan Al- lâh ismiyle işaret edilen; âlemlerden Ğaniyy ve benzeri olmayandır!
c) Ahad ;Hiç boşluğu olmayan, eksiksiz, kusursuz, gediksiz, deliksiz, içine nüfuz edilmesi muhal, sırf, salt, birşey girmesi ya da çıkması söz konusu olmayan, sınırsız, sonsuz, cüzlere bölünmesi mümkün olmayan, cüzlerden, zerrelerden meydana gelmiş olmayan “TEK” ! “AHAD” olan “ALLAH”, sınırsız-sonsuz, zerrelere bölünmezdir..
٢- اللَّهُ الصَّمَدُ 2-Allah Samed'dir.
Samed;Som, kendisine bir şey eklenmesi, genişlemesi ya da kendisinden bir şey açığa çıkması söz konusu olmayan.. Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.
(Nâs, hareket anlamına gelen "nevs" kökünden gelmiş olup "insân" ve "insâne" kelimelerinin çoğuludur. İns, insiy, ensiy kelimelerinin çoğulu veya kavm gibi ism-i cem olduğu da ileri sürülmüştür. )
٢- مَلِكِ النَّاسِ 2- Melik'in Nas'ına,
(Melik; El-Hüsna namlarından olup;hükümdarlar Hükümdarı,mutlak sahip ve hakim manasını ihtiva eder.)
٤- مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ 4- Şerrinden, El Vesvas El Hannas'ın.
("El Vesvas'il Hannas'ın; sinip sinip geri dönen, insanı bedenselliğe düşüren vesvese kuvvesi şerrinden.... " El Vesvas;insanı evhama iten ve insan o evhamdan kurtulduktan sonra El Hannas;tekrar tekrar türlü tuzaklarla insanın aklını alıp onu şaşırtanın şerrinden.)
Ebabil (Apus apus), sağangiller (Apodidae) familyasından 16-17 cm boyunda, kentler ve açık alanlarda yaşayan, genellikle kırlangıçla karıştırılan bir kuş türü.
Kırlangıçlara göre kanatları daha uzun ve kavislidir. Gece-gündüz havada kalır ve uçarken uyurlar. Yalnızca üreme dönemlerinde kayalıklardaki ve binalardaki yuvalarında uyurlar. Sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar. Ayaklarının üstünde diğer kuşlar gibi dik bir şekilde duramazlar. Türkiye'de ilkbaharda görülmeye başlar, sonbaharda güneye göç eder.
Vikipedi
٤- تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ 4- Atıyorlardı onların üzerine pişkin taşları.